➳ Karalanmış Sayfalar | 29

-29-

Günlerdir gönül işleriyle uğraştığı için şirket işlerini iyice boşlamıştı ve şimdi projenin son hazırlıklarını toparlaması gerekiyordu. Nereden nereye, diye geçirdi içinden. Şimdi Korel'le yepyeni bir ilişkiye başlamıştı. Kimsenin bilmediği heyecanlı ama tehlikeli bir ilişkiye. Oysa Irmak bir zamanlar o kadar öfkeliydi ki... Herkese ve her şeye. Bu proje bittiğinde buraları terk etmeyi bile düşünüyordu. Her şey yalan olmuştu. Aşk tüm planları yerle bir eden sinsi bir olaydı. Hiç kimse ve hiçbir şey onu yolundan döndüremiyordu. Aşk başına buyruk, ne isterse onu yapıyordu.

Telefonu çaldığı an başını dosyalardan kaldırarak ofladı genç kız. Galiba bu işler asla bitmeyecekti. O kadar birikmişlerdi ki... Üstelik bir de telefonu çalıyordu ve şimdi dosya yığınlarının arasında onu sesinden bulmaya çalışıyordu. Üçüncü çalışında telefonu buldu ve arayanın Helen olduğunu görüp rahatladı. İşle alakalı önemli biri değildi neyse ki. Dördüncü çalışta açtı telefonu. "Alo, Helen."

"Kızım neredesin ya? Sevgili yaptın, bizi unuttun valla! Ederim ben böyle işin içine!"

"Helen dün bir bugün iki. Dur bir, bismillah ya! Ne ilişkisi, ne unutması? Ben burada dosyaların içinde kendimi kaybetmişim."

Şaşkın bir ses tonuyla "Yuh!" diye bağırdı Helen. "Korel'le sevgili oldun ve şuan onunla romantik yemekler yiyip el ele kırlarda koşarken ağaçların arkasına saklanmak varken sen çalışıyor musun?"

"Uf saçmalama Helen, tabi ki çalışıyorum. O da çalışıyor. Çok işimiz var bizim. Projenin sunumuna 2 buçuk gün kaldı, bilmem farkında mısın?"

"Korel'le siz çıkmaya başladınız kızım, peki siz bunun farkında mısınız? Tamam, anladık işiniz var da biraz gezin, tozun, eğlenin! Birlikte vakit geçirin yaa bu ne?"

Arkadaşını telefonun diğer ucundan dinlerken bile yorulan Irmak bezgin bir ses tonuyla "Bunları söylemek için aramadın herhalde." diye payladı kızı. Başında yeterince iş varken bir de Helen'in zevzekliklerini çekemeyecekti. Vakti yoktu.

"Valla itiraz kabul etmiyorum, bu akşam enişteyi de kapıp bana geliyorsun. Akşam yemeği hazırlıyorum size."

"Ne? Kızım bu şimdi mi söylenir? Ne bu emrivaki? Hem ben daha sormadım Korel'e, belki bir planı vardır."

"Hayır efendim, planı falan olamaz! Kapıyorsun müstakbel eniştemizi, getiriyorsun akşam. Size öyle yemekler hazırladım ki, parmaklarınızı yiyeceksiniz. İtiraz kabul etmediğimi söylemiş miydim? Hadi, baaay!"

Herhangi bir cevap bile veremeden yüzüne kapanan telefona baktı ve güldü Irmak. Her zamanki Helen'di işte. Ondan daha farklı bir şey beklenemezdi herhalde. Tamamlanan iki dosyayı Kemal Beye teslim edilmek üzere asistana bıraktıktan sonra toplantı odasına geçmek için asansörü beklemeye başladı. Koridorun diğer ucundan Korel'in geldiğini görünce sebepsiz bir biçimde heyecanlanıp gülümsemişti. Heyecanını belli etmemeye çalışırken daha gülünç göründüğünün farkındaydı ama ne yapabilirdi ki? Korel'i görmek ona iyi gelmiyordu. Ya da aşırı iyi geldiği içindi suratının bu hâli. Sırdan biçimde çıkmasına gayret gösterdiği bir ses tonuyla "Selam." dedi yalnızca. Yüzünden gülücük eksik olmuyordu.

Elleri ceplerinde genç kızın sevimli çehresine bakan Korel'se oldukça keyifli görünüyordu. "Selam. Nasıl gidiyor?"

"Harika. Senin?"

"Seni gördüğüm için süper."

Aptal aptal gülüştükten sonra liseli ergenler gibi davrandıklarının farkına vararak "Biz ne yapıyoruz?" diye sordu Irmak. Bu neydi şimdi? Masum masum bakışıp aptalca gülüşmek bir ilişki yaşadıklarını mı hatırlatmalıydı onlara, yoksa tam bir geri zekâlı olduklarını mı? Seçim yapamadı genç kız.

"Gerçekten, ne yapıyoruz biz?"

Bu durum her ikisinin de sinirlerini bozmuş gibi gülmeye başladılar. Biraz sakinleştiklerinde Irmak arkadaşının yemek teklifini hatırlayarak söze girdi. "Ha, ben şey diyecektim ya... Bu akşam müsait misin?"

"Neden?"

"Arkadaşım, Helen... Tanıyorsun ya. Akşam bizi yemeğe davet etti." Cümlesinin bir parçası gibi "Çift olarak." diye de ekledi.

"Çift olarak."

"Evet, çift olarak."

"Biz çift miyiz?"

"Değil miyiz?"

Güldü adam. "Biz... Evet, çiftiz." Âşık olunca aptallık bulaşıcı oluyordu herhalde. Herkesin tattığı bir duygu olduğunu düşünerek paniklemekten kaçındı. Yalnızca bu aptallığa kendini fazla kaptırmaması gerektiğini unutmamalıydı. Tehlikeli bir hayatı varken aptallığa tahammülü yoktu. Şu saatten sonra Irmak'ı da, kendini de, tüm aileyi de koruyacak olan kişi kendisiyken aptallığı uzun süremezdi.

"Müsait olmayabilir dedim ama Helen... Nasıl desem, biraz... İnatçıdır."

"Senin arkadaşın olduğuna göre sana benzemesi çok normal." Gülümseyen kızın tatlı suretine baktı bir süre. "Müsaidim tabi gidebiliriz. Bana da değişiklik olur."

"Yalnız Helen zor biridir. Sorularıyla seni sıkboğaz edip zorlayabilir."

"Ben de kolay biri sayılmam." diyerek göz kırptı genç adam. Oldukça özgüven sahibi bir bakış atarak Irmak'ı rahatlattı. "Merak ettiği tüm soruların yanıtını alacak, merak etme."

Asansörün kapısı açıldığında Irmak da, Korel de içeride Özge'nin olduğunu görünce tereddütle birbirilerine baktılar. Girsek mi, yürüsek mi dercesine bir iki saniye bocaladıktan sonra Irmak'ın verdiği sessiz kararla kapıdan içeri girip düğmeye bastılar.

Özge ise tek kelime etmeden onları seyretti. Birbirilerine bakışlarını, tebessümlerini... Her ikisi de birbirine aşkla ve gözlerinin içi gülerek bakıyordu. Korel'i resmen kaybetmiş olduğunu görmek, bu acı gerçekle bir kez daha yüzleşmek Özge'yi öyle yıkmış, öyle mahvetmişti ki... Tarif edemiyordu. Korel için yoktu o artık. Ne yapsa boştu, anlamsızdı. Buraya gelirken körü körüne bağlandığı o işaret manasını kaybetmişti. Onlar asansörden indiğinde sessizce gözyaşı döktü Korel için. Aslında döktüğü gözyaşları şu anki adam için değil, yaptığı büyük hatayla kaybettiği o eski âşık Korel içindi.

●●●

Odasına sığamaz olmuştu. Sağa sola volta atıp kendi kendini yemek yerine biraz hava almaya karar verdi. Mutfaktan kendine bir kahve alıp bahçeye çıktığında keyifli bir biçimde oturmuş manzarayı seyreden ablasıyla karşılaştı. Ona hâlâ kızgındı. Dün akşam yemekte Irmak'a söyledikleri, onun gelişine mutlu olması... Hiç Cansel'lik bir hareket değildi. Kaldı ki Irmak bu eve ilk geldiğinde Cansel ondan hiç haz etmezken yeni gelen genç kızı savunmak kendisine düşmüştü. Şimdiyse geriye dönüp baktığında dengelerin fazlasıyla değiştiğini görmek zor olmasa gerekti. Kısılmış gözleriyle karşısındaki kadına bakarken onun da kendisine onaylamayan bakışlar attığını görmek üzücüydü. Demek Irmak yüzünden kendi ablasıyla bile takışacaktı ha? "Dün akşam çok sevgili kuzenini bozdum diye mi bu havalar?"

Başını iki yana sallarken gayet sakindi Cansel. Yalnızca kız kardeşi için üzülüyordu. Onun anlam veremediği davranışları uzaktan çok acınası görünüyordu. Irmak'la neyi paylaşamıyordu? Dahası, bu eve ilk geldiğinde Irmak'a hayranlık duyan o masum kardeşi şimdi ne olmuştu da birdenbire kızdan nefret eder hâle gelmişti? İşte bunu gerçekten anlayamıyordu. "Irmak'la bu kadar uğraşmanın sebebi ne? Eskiden hayrandın ona. Ben ne desem onu koruyordun. Şimdi ne değişti?"

"Peki, sana ne oluyor abla? Sen de eskiden nefret ederdin, hiç hoşlanmazdın. Şimdi seviyorsun."

Omuz silkerek "Yanılmışım." dedi sırdan bir ses tonuyla. "Onun hakkında yanıldığımı anladım. Göründüğü gibi biri değilmiş. Daha doğrusu, sandığım gibi biri çıkmadı."

"Diyorsun."

"Ya sen? Sen niye birdenbire ona karşı tavrını değiştirdin?"

Ablasını taklit edercesine omuz silkti ve "Yanılmışım." cevabını verdi. "Olamaz mı?" Karşısında duran kadının hiçbir tepki vermeden kendisine bakması sinir bozucuydu. Ablası bile ona karşı Irmak'ı savunuyordu. İşler daha ne kadar can sıkıcı hâle gelebilirdi ki?

Irmak'ın buraya gelmesi Ezgi'nin kâbusu olmuştu. Sevdiği adam göz göre göre kayıp gidiyordu ellerinden. Öte yandan baktığında, Korel'i hiçbir zaman kazanamamıştı ki şimdi kaybetsin. Ne acı, yıllardır hayranlık duyduğu adamı birdenbire ortaya çıkan bir kıza kaptırmıştı.

●●●

Kapıdan çıktıktan birkaç saniye sonra arkasına döndü ve el sallayarak "Hoşça kalın, yine bekliyorum bak!" diyen arkadaşına baktı Irmak. O kapıyı kapattıktan sonra Korel'e döndü ve "Seni sevdi." dedi şaşkın bir yüz ifadesiyle.

"Niye şaşırıyorsun ki, ben sevilmeyecek biri miyim?"

"Yok, ondan değil de... Helen çok zor beğenen bir tiptir. Herkese bir kulp takar, kimseyi beğenmez, insanları eleştirmeye bayılır. Ama seni gerçekten gözü tuttu."

"Nereden anladın?"

"Biz çıkmaya hazırlandığımızda sen ceketini giyerken koluma girip 'Bu adam on numara beş yıldız, sakın kaçırma!' demesinden tabi ki."

Karşılıklı kahkaha attıklarında o an ikisi de ne kadar keyifli bir gece geçirdiklerini düşünüyordu. Korel için bu sürpriz değildi, çünkü Irmak'la alakalı her şey ona keyif veriyordu zaten. Ama Irmak biraz tedirgindi, çünkü Helen ve Korel birbirine çok zıt karakterlerdi. Anlaşabileceklerine ihtimal vermiyordu. Korel, Helen'in bitmek bilmeyen sorularından bunalır sanıyordu ama bunalmamıştı, hepsini sabırla cevaplamıştı. İlişkileri hatta ona karşı hissettikleri hakkında her şeyi didik didik eden dostuna oldukça tatmin edici cevaplar vermişti Korel. Bu kadarını beklemiyordu doğrusu. "Sen nasıl buldun Helen'i?"

"Biraz hoppa ama özünde iyi."

"Hoppa derken?"

"Ne bileyim, hoppa işte." Gülüşürlerken bir şey fark etti Korel. Aslında uzun zamandır fark ettiği fakat bu gece daha iyi anladığı bir şey. Karanlık gecede, sokak lambalarının altında güzel gözlerin ona ne kadar anlamlı baktığını. O da aynı anlamlı bakışları armağan etti sevdiği kadına. Gizemli bir siluetin fotoğraflarını çektiğinden habersiz, mutlu gözlerle baktılar birbirilerine. Uzun uzun. Anlamını yitirmeden. Sevgiyle ve aşkla.

...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top