➳ Karalanmış Sayfalar | 20/1
-20- / 1
Haftalar birbirini kovalarken Irmak oldukça yoğundu. Tasarım yarışması bugün sonuçlanacaktı, ancak onun için çok mühim ve heyecan verici bir gelişme değildi bu. Olsa da olur olmasa da, kafasındaydı. Üstelik haftalardır Korel'le köşe kapmaca oynamalarıysa cabasıydı. Son konuştukları gece Korel onun telefonuna "O adam hangi eliyle beline dokundu?" diye bir mesaj göndermişti. Genç kızın cevabıysa yalnızca "Ne yapacaksın?" olmuştu. İtiraf ediyordu ki bu kıskançlık belirtileri Irmak'ın hoşuna gitmişti. Sonrasında adamdan ne bir cevap gelmişti ne de bir arama. Anlık bir öfkeyle atmıştı o mesajı, belliydi. Ani bir kıskançlıkla yazmıştı. O günden beri de hiç konuşmuyorlar hatta karşılaşmamak için özel bir çaba sarf ediyorlardı. Birbirilerinden kaçıyorlardı ama kaçmadıkları zamanlardan bile daha çok karşılaşıyorlardı. Sanki "Kendini göster, ama kaç!" tarzında bir taktiği benimsemiş gibiydiler.
Akşam yemeklerinde atışmayı özlemişti Irmak. Çünkü Korel artık neredeyse her akşam dışarıdaydı. Ne yapıyordu acaba? Kiminleydi? Pelin? Bir başka kadın? Üstelik içten içe dağ evindeki o yakınlaşmayı da düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. O kadar yakınlaşıp o büyülü atmosferden lânet olası bir telefon zili sesiyle sıyrılmak... Bu korkunçtu.
Ama düşünüyordu da, belki de böylesi daha iyiydi. Uzak olmak. Gelgitli düşünceleri sabit bir sisteme oturmak nedir bilmeksizin sürekli değişiyordu.
Şirket koridorundan dönüp odasına girecekken amcasının sekreteri Mehpare Hanım tarafından durduruldu. Soru dolu işaretlerini kadına dikti.
"Kemal Bey sizi toplantı odasına bekliyorlar Irmak Hanım."
"Tasarım yarışması sonuçları için mi?"
"Sanırım evet."
Tamam, dercesine başını sallayarak "Teşekkür ederim." dedi ve yönetim katına gitmek üzere asansörün düğmesine bastı. Kapı aralandığında asansörde Korel'i tek başına görünce kalbi hızlandı istemsizce. Ne oluyordu şimdi? Yine ne onu her gördüğü anki gibi panikle atan kalbi ani bir hamleyle duracak gibiydi. Onu ilk görüşü değildi ki, bu heyecan niyeydi? Hem de karşısındaki adamın kılı bile kıpırdamazken. Değer miydi gerçekten? Kendisini önemsemeyen, duygularını umursamayan, sevmek nedir bilmeyen bir adam için değer miydi gerçekten? Bir daha düşünmeliydi insan. Böyle bir durumda gururunu, onurunu ayaklar altına almadan önce defalarca düşünmeliydi. İşin sonunda onuru da dâhil her şeyini kaybetmiş bir biçimde ortada kalmak da vardı. Dalgınlığı yüzünden asansör kapısı kapanacaktı ki, onun için kapıyı Korel tuttu.
"Geliyor musun, gelmiyor musun?"
Herhangi bir cevap vermeksizin sessizce kapıdan içeri girdi ve Korel'e uzak bir köşede yukarı çıkmayı bekledi. Aynı asansörde baş başa olmak, onun nefesini hissetmek, her zamanki mentollü parfümüne karışmış erkeksi kokusunu içine çekmek oldukça etkileyiciydi. O da yönetim katına çıkıyordu ve elbette o da tasarım yarışmasıyla ilgili toplantıya katılacaktı. Onun olduğu ortamda sakin kalmayı nasıl başaracaktı? "Hadi Irmak, hadi! Daha önce çalışmıştık bunu seninle. Bir sürü pratik yapmıştık hani. Ne çabuk unuttun?" diye fırçalarken buldu kendini. Aptal bir âşık gibi davranmaktan ne zaman vazgeçecekti?
Genç adam da tıpkı asansörün diğer köşesine sinmiş kız gibi sessiz ve ilgisizdi. Daha doğrusu öyle görünmek için elinden gelen gayreti gösteriyordu. Ona karşı ilgisiz kalmak ne kadar mümkündü ki? Daha şimdiden bakışlarıyla etkisi altına alan o hipnoz hâli aklının bir köşesine kazınmıştı. O dağ evinde kendini kaybettiği an dudaklarına yaklaşırken kızın hipnoz edici gözleri değil miydi zaten kandığı? O an öyle tuhaf, öyle tarif edilemez bir duyguyla kuşatılmıştı ki, kana kana içmek istedi o dudakları. Son damlasına kadar. Son kırıntısına kadar harcamak istedi benliğindeki o tutkuyu. Ama yapamadı. Bunun doğru olmadığını Korel'e hatırlatan aptal bir zil sesi oldu.
Asansörden çıktıklarında birbirilerinden bağımsız yerlere gidiyorlarmış gibi ayrı ayrı yürüdüler ama aynı odaya girdiler. Girerken ikisi de aynı anda kapıda sıkışıp kaldılar. Adam geri çekilip Irmak'a yol verdi sahte bir nezaketle.
Genç kız ise onun bu alaycı tavırlarına katlanamıyordu artık. Nasıl oluyordu da her şeyi böylesine deliliğe vurup umursamazca davranabiliyordu böyle? Nasıl başarıyordu? Çok istemesine rağmen Irmak beceremiyordu. Galiba bu konuda adamdan ders alması gerekecekti. Çünkü kendisi hayata ve özellikle de Irmak'a karşı o kadar duyarsız, o kadar vurdumduymazdı ki... İçeri girdiklerinde amcasının yüzünde güller açıyordu. Masada Ezgi de vardı. Heyecandan ayaklarıyla sabırsız bir ritim tutmuş onların toplantıya teşrif etmelerini bekliyordu anlaşılan. Kendisine gösterilen yere, Ezgi'nin karşısındaki sandalyeye oturdu.
Ezgi ise nefesini tutmuş sonuçları bekliyordu. Tasarımlarını parayla tuttuğu çok yetenekli bir tasarımcıya yaptırmıştı ve kendine güveniyordu. Üstelik eğer bu yarışmayı kazanırsa Korel'in gözünde etkileyici ve başarılı bir kadın imajı çizeceğine de çok emindi. Yalnız Irmak ve Korel'in yine birlikte gelmeleri sinirlerini bozmuştu doğrusu. Her dakika birlikte miydi bunlar? Neden her yerden birlikte çıkıyorlardı? Neyse, o şu ana odaklanmalıydı. Yarışmanın sonucunu öğrenmek için yanıp tutuşuyordu. O denli heyecanlıydı Ezgi.
Irmak ise gayet rahat bir biçimde bacak bacak üstüne atmış ekibin tamamen toplanmasını bekliyordu. Eksik kalan bir iki tasarımcı da gelince çok beklemeden başladı Kemal Bey. Anlamsızca uzayan bir konuşma yapıp Ezgi'yi meraktan çatlattıktan sonra yarışmanın kazananını açıklama kısmına geçebilmişti artık. "Evet, yarışmayı kazanan tasarımcımız..."
İsminin söyleneceğinden öylesine emindi ki Ezgi... O an vereceği tepkiyi bile evde çalışıp gelmişti. Çok heyecanlı veya çıldırmış görünmeyecekti. Rahat, sakin, mağrur bir başarmışlık ile yavaşça yerinden kalkıp tebrikleri kabul edecekti. Bu işin kuralı buydu.
Yerinden bir milim kımıldamayan Irmak, etrafa "Burada ne işim var?" bakışları atıyordu. Umursamadığı bir yarışmanın sonucunu öğrenmek için mi gelmişti? İnanamıyordu. Amcası çağırmasaydı gelmeyecekti zaten. Bu yarışma onu hiç mi hiç heyecanlandırmıyordu. Hatta bu kadar insan varken o kussa bile ortaya ondan daha güzel şeyler çıkacak tasarımıyla kazanabileceğine ihtimal dahi vermiyordu. Ta ki kendi adını duyana kadar...
"Irmak Güneri."
Korel'in şaşkın bakışları gözünden kaçmamıştı, çünkü kendisi de tıpkı genç adam gibi neye uğradığını şaşırmış görünüyordu. Amcasının "Tebrik ederim kızım, daha nice başarıların olur inşallah." diyerek kendisini tebrik edişini sıradan bir baş işaretiyle geçiştirdi. Hiçbir şey hissetmiyordu. Hislerini anlatan en doğru tarif koca bir boşluk olurdu herhalde. Tüm tebrikleri kabul ederken saçma bir hayalin içindeydi sanki. Gerçek değil gibiydi. Uyanmak istiyordu. O böyle şeylere alışık değildi. Bu yarışmaya bile Korel'e inat katılmıştı. Sırf onunla inatlaşmak için... Mutlu falan değildi yarışmayı kazandığı için, bu durum onda hiçbir hissi canlandırmamıştı. Hatta bu tebrik meselesini fazla abartmak istemediği için izin isteyip erkenden ayrıldı oradan. Ancak bir şey için değerdi. Korel'in o şaşkın suratını görmüştü ya, işte o an bu aptal yarışmaya katılmaya bile değer, diye düşündü.
Ezgi ise şaşkındı. Tam bir hayal kırıklığı içerisindeydi. Orada durmanın bir anlamı yoktu artık onun için. Korel kız kapıdan çıkıp gidene kadar Irmak'a bakmıştı. Ancak o gidince onun dışında başkalarının da olduğunu fark etmişti. Hayır, belki kazanamayabilirdi ama bunca tasarımcı varken niçin kazanan Irmak olmuştu? Nasıl başarmıştı bunu? Delirecekti. Kozmik bir şaka olmalıydı bu.
Akşam yemeğinde toplandıklarında da herkes tebrik ederken Ezgi suskundu. Herhangi bir şey söylemek gelmiyordu içinden. Hiç öyle "Önemli olan yarışmaktı." mütevazılığına girip centilmence davranamayacaktı. O centilmen olmak istemiyordu ki, yalnızca Korel'i istiyordu.
Irmak da Ezgi'nin kendisine karşı ani değişimlerinin farkındaydı. Ama sessiz kalmayı tercih ediyordu. Çünkü hem bu durumu umursamıyordu, hem de konuşmaya değer gördüğü ciddi bir konu değildi. Tutup da "Benimle neden konuşmuyorsun?" diye de soramazdı ya? Belli ki bir şeyler olmuştu. O her gün kendisine özentiyle bakan, her zerresine hayran olan şirin kız gitmiş, yerine tamamıyla soğuk ve kindar bir yabancı gelmişti. O istiyorsa ilişkileri bu yönde ilerleyebilirdi, Irmak için sakıncası yoktu. Birinin sevgisiyle göklere yükselmediği gibi, aynı şekilde nefretiyle de yerin dibini boylamazdı. Masadan yine erken kalktı kız. Korel bugünün şerefine akşam yemeğinde bulunmayı tercih etmişti. Ne yüce gönüllülük ama... Yalnız Irmak bununla ilgilenmiyordu artık.
Genç adam ise Irmak yemekten kalkıp gittikten sonra Ezgi'nin tavırlarına odaklandı. Bu kız değil miydi geldiği ilk günden beri Irmak'ı ilgi yağmurlarına tutan, onun eteğinden ayrılmayan? Şimdi ne olmuştu böyle, aralarına kara kedi mi girmişti? Ezgi'nin ona nefret dolu bakışlarını görebiliyordu. Masadan kalkıp odasın doğru yürüdüğünde merdivenlerden çıkarken peşinden gelen Ezgi'nin seslenişiyle döndü.
"Korel!"
Sessiz bir biçimde kıza dönmüş herhangi bir cevap bekliyordu. Bakışları sanki üstten bakar gibiydi. Ukala. Bu genç adamın her zamanki hâliydi, evet. Ama bu defa Ezgi'ye bu şekilde bakışının özel bir sebebi vardı.
"Yemekte bana uzun uzun baktın, neden?"
Bu soruyu bekliyordu Korel. Gayet ifadesiz bir tavırla "Yarışmayı kazanamadığın için üzüldüğünü fark ettim" cevabını verdi yalnızca. On hamle sonrasını görebilen biri olduğu için ardından gelecek muhabbeti çok iyi biliyordu ve sabırla bekliyordu.
Genç kız ise gözlerinde umut parıltısıyla hoşlandığı adama baktı. Belki kazandığı için değildi ancak kaybettiği için onun ilgisini çekmeyi başarmıştı. "Sence de haksız bir yarış değil miydi bu?" Hiçbir tepki veya cevap vermeden merakla kendisini dinleyen adama "Yani o kadar yetenekli tasarımcı varken Irmak'ın kazanması sence de haksızlık olmadı mı? Ona gelene kadar daha kimler vardı kimler..." diyerek açıkladı durumu.
Beklenmedik bir biçimde "Haklısın." diye onayladı sıradan bir ses tonuyla. En azından Ezgi'yi şaşırttığı kesindi. Ancak cümlesinin devamı daha da şaşırtıcı olacaktı. "Tıpkı senin parayla yaptırdığın tasarımlar gibi, değil mi?"
Neye uğradığını şaşırankız, dilini yutmuş gibiydi. Kekeleyerek ancak "N-Ne?" diyebildi. Bu bir tuzak mıydı? Korel nereden biliyordu ki bunu? İnkâr etse komik duruma düşer miydiacaba? Tüm bunları düşünürken herhangi bir hamlede bulunmasına fırsat bırakmaksızın çekip giden adamın peşinden öylece bakakaldı Ezgi. Gönül verdiği adam çok zekiydi ve her yerde gözleri vardı. Onu kandırmak imkânsız gibi birşeydi. Bunu anlamıştı.
...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top