➳ Karalanmış Sayfalar | 19/2
-19- / 2
Bütün gün oturup düşündü öylece. Ertesi gün de öyle. Yaklaşık 4 gün ödüllü film gibi olduğu yerde düşünerek geçmişti. Arada bir atıştırıyor, çay veya kahve içiyordu ama hep aynı köşede oturup hayatı sorgular gibi Korel'i sorguluyordu. Onun davranışlarını. Gerçekten üniversite tezi hazırlayan biri onun psikolojisini, ruh halini araştırabilirdi. Öyle dengesiz ve tutarsız davranıyordu ki. Mesela bir an o kadar espritüel, neşeli ve sevecen olurken iki dakika sonra nasıl birdenbire duygusuz, olaylara kayıtsız kalan bir duvar gibi sessiz ve tepkisiz biri olabiliyordu? Bunu tüm bilim âlemi araştırmalıydı Irmak'a göre. Sosyoloji ve Psikoloji bilimi biraz soluklanıp Korel'i incelemeliydi. Genç kız emindi ki ortaya çok ilginç sonuçlar çıkacaktı. O adamın kafasını açıp içinde neler düşündüğünü, neler hissettiğini bilebilseydi keşke. Böyle bir şey mümkün olabilseydi. Hayır, direkt gidip soramazdı. Gururuna yediremezdi çünkü. Hadi diyelim ki cesaretini toplayıp sordu, cevabını alamayacağını çok iyi bilirdi. Neden mi? Korel net cevaplar vermeyi seven bir adam değildi de ondan. O öylesine tuhaf bir insandı ki, kelimelerle bile anlatamıyordu. Ondan çok etkileniyordu ama onu hiçbir şekilde tanımıyordu. Nasıl biriydi, nelerden hoşlanırdı bilmiyordu. Örneğin çatışmada ona bir şey oldu diye korkan adam onu burada bırakalı 4 gün olmuşken bir kez bile uğramamıştı yanına. Nasılsın, diye sormak için bile uğramamıştı. Kendi kendine "Duygusuz adam!" diye homurdandı öfkeyle. Bir insan bu kadar vurdumduymaz olabilir miydi? Olaylara böylesine kayıtsız kalabilir miydi?
O gün uzun uzun düşündü ve eve dönmeye karar verdi. Burada sonsuza dek kalamazdı. En azından onu görebileceği ortak bir mekânda kalmak daha da rahatlatacaktı Irmak'ın içini. Ve tabi beyefendi kadınların koynundan çıkıp eve uğruyorsa.
Adamlara durumu anlatıp yola çıktıklarında Kemal Beyin bu durumdan çoktan haberi olmuştu. Hatta oldukça da sevinmişti döneceğine. Eve geldiğinde kendisini kapıda karşılayan annesine sarıldı.
"Kızım! Sana bir şey olacak diye çok korktum."
"İyiyim anne, abartılacak bir şey yok." Soğuk ve alaycı bir ses tonuyla "Sadece kurşunlarla biraz dans ettim, hepsi bu." dedi. Olayın şaka kaldıracak bir tarafı yoktu oysaki. Etrafı biraz süzdükten sonra Korel'i göremeyince "Ben çok yorgunum, odama gidip yatacağım." diyerek annesini öptü ve odasına doğru yürüdü. Odaya girdiğinde günlerdir duş almadığı için kendini yapış yupuş hissetti. Bir duşa girdi ve rahatladı. Yatağına uzandığında kuş gibi hafifti. Aklıysa bir o kadar karmaşık. Neredeydi bu lânet olası adam? Neredeydi ve ne yapıyordu? Yemek yedikleri sırada arayan kişi kimdi? Tüm bunları deli gibi merak ederken uyuyakaldı. Eğer duygularının karşılıksız olduğuna emin olsaydı belki de bu kadar takmazdı kafasına. Fakat adam öyle davranıyordu ki, bu oyunda ne denge kalmıştı ne de mantık. Bir an çok soğuk ve vurdumduymaz olabiliyorken başka bir an son derece sıcak hatta alev alev denebilecek kadar ateşli ve tutkulu olabiliyordu. Nasıl oluyordu bu iş? Delirecekti.
Uyandığında karnı gurulduyordu. Epey bir açtı. Üzerini giyip odadan çıktığında görünürde kimse yok gibiydi. Mutfağa süzüldü ve buzdolabını açtı. Bedeni mutfaktaki buzdolabında süt şişesini eline almış sütü bardağa doldururken aklı çoktan merdivenlerden yukarı çıkıp Korel'in odasının önüne varmıştı bile. Acaba evde miydi? Evde değilse neredeydi? Eskiden onu bu kadar düşünmezdi ama yemek gecesi telefonun çalışıyla aniden çıkıp gitmesi oldukça şüpheli bir davranıştı. Sanki herkesten sakladığı bir ailesi vardı. Karısı, çocukları... Fazla ütopik düşündüğünün farkındaydı. Hatta belki de haddinden fazla paranoya yapıyordu ama elinde değildi. Elindeki sandviçle ve süt bardağıyla kimseye görünmeden odasına gidecekken ani bir çığlıkla olduğu yerde kaldı. O refleksle istemsizce elindeki süt bardağı yere düşüp kırıldı. Sesin salondan geldiğini duyunca oraya doğru ilerledi. Salonda yalnız Cansel vardı. Herkes neredeydi?
"Yardım et! Irmak! Bir şeyler oluyor galiba!"
"Ne oluyor Cansel, iyi misin?"
"Bilmiyorum, çok sancım var!"
"Tamam, tamam sakin ol." Tabağı sehpaya bırakıp sakince kadını belinden yakaladı ve koltuğa oturdu. "Hamilelikte kasılmalar yaşanması çok normal, endişelenme. Herkes nerede?"
"Amcamlar işte, annemler alışverişe çıktılar!"
"Tamam, sakin ol. Ben şimdi doktorunu arayacağım. Bana telefonunun nerede olduğunu söyler misin?"
"T-Telefonum, sehpanın üzerinde!"
Panik içinde kendisine bakan kadını teskin etmeye çalışarak rehberdeki doktorun numarasını buldu. "Bak, hiçbir şey olmadığına eminim. Ama yine de için rahatlasın diye doktoru arayıp bilgi alacağız, tamam mı? Sakinleş biraz."
"Bebeğime bir şey olacak!"
"Hayır, bebeğine falan hiçbir şey olmayacak Cansel! Nereden çıkarıyorsun bunları? Şuan yaşadığın şey gebeliğin genel akışı."
"Nereden biliyorsun, doktor musun?"
"Hayır, ama nedenini biliyorum. Bana güvenebilirsin. Gebeliğin ilerlediğinde bu kasılmalar artacak, ama korkulacak bir şey yok. Bu durum bebeğin için doğal ve sağlıklı bir ortam oluşmasını sağlıyor ve bu kasılmalar doğumun için gerekli olacak."
"Emin misin?" Bir an tereddüde düştükten sonra tekrar paniğe kapıldı. "Hayır, sana güvenemem! Doktor bile değilsin!"
Doktoru arayıp telefonu Cansel'e verdiğinde genç kadın Irmak'tan duyduğu bilgilerden çok da farklı şeyler duymamıştı. Hem endişesinin yersiz olduğu için rahatlamıştı, hem de Irmak'a karşı biraz olsun yumuşamıştı. "Oh, çok şükür..."
"Rahatladın mı artık?" Kadının kalkmasına yardımcı olarak onu kolundan destekleyerek odasına çıkardı. "Her şey yolunda. Sen biraz dinlen şimdi." Tam kapıyı çekip çıkacakken kuzeninin sesiyle duraksadı.
"Irmak..."
Soru dolu bakışlarla onun ne söyleyeceğini bekliyordu. Geldiği günden beri ne Nesrin halası ne de Cansel onu pek de sevmemişti, bunun farkında olmak için yüksek IQ'lu biri olması gerekmiyordu. Yıldızları barışmamıştı bir türlü. "Evet."
"Gerçekten çok teşekkür ederim. Eğer sen olmasaydın ben çok korkardım. İlk çocuğum, biliyorsun. O yüzden biraz evham yaptım sanırım."
Anlayışlı ve ağırbaşlı bir ifadeyle "Kim olsaydı endişelenirdi." diyerek onayladı. "Ben ne yapmam gerekiyorsa onu yaptım, fazla anlam yüklemeye gerek yok. Sen şimdi bunları düşünme, biraz dinlen. Herhangi bir şey olursa da çekinmeden bana seslenebilirsin."
Sıcak bir gülümsemeyle "Teşekkür ederim." dedi tekrar. Nedendi bilmiyordu ama artık Irmak'a eskisi kadar tuhaf bakmıyordu. Giydiği kıyafetler, benimsediği tarz ya da takındığı tavrın bir önemi olmadığını, asıl mühim olanın insanlık olduğunu anlaması biraz uzun sürmüştü galiba. Böyle bir olayla basitçe fark ettiği bu gerçeği neden Irmak ilk geldiği günden beri anlayamamıştı, niçin önyargı ile yaklaşmıştı bilmiyordu. Ama bundan sonra Irmak'a eskisi kadar soğuk davranmayacağı kesindi.
Akşam aile yemeğinde toplandıklarında Cansel'in gündüz yaptıklarını herkese anlatmasıyla genç kız pek de onore olmamıştı. Çünkü yapması gereken bir insanlık vazifesini gerçekleştirdiği için insanlar tarafından alkışlanmak rahatsız ediciydi. Ne yani, onun yerine bir başkası olsaydı da bu kadar basit bir şeyi yapmayacak mıydı? Ne Kemal Beyin "Gerçekten seninle bir kez daha gurur duydum." sözlerini, ne de Cansel'in defalarca teşekkür edişini ciddiye almadı. Yine o ağırbaşlı ve ifadesiz tavrını takınarak "Rica ederim, önemli bir şey değildi. Kim olsa aynı şeyi yapardı. Bu konudaki tüm klişe sözleri kullandıktan sonra artık meseleyi kapatabilir miyiz?" diye sordu kız. Korel'in kendisine karşı ilgili bakışlarını görüyor, ancak her seferinde başını başka yöne çeviriyordu. Belki de başından beri Korel'in de istediği gibi aralarına bir mesafe koymaları daha iyi olacaktı, ha?
Perihan Hanım ise gülerek "Övülmeyi pek sevmiyorsun, o kadarını anladık." dedi yalnızca.
"Gereksiz övgü kimsenin hoşuna gitmez bence." yanıtını verdi Irmak. Bu konunun bu kadar uzaması da gereksizdi mesela. Ama uzuyordu işte.
Ezgi ise yine kahramanın Irmak olmasından son derece rahatsızdı. Böyle sessiz ve silik bir biçimde oturması ona hiçbir şekilde fayda sağlamıyordu. Korel göz göre göre ellerinden kayıp gidiyordu ama o hiçbir şey yapamıyordu. Yalnızca seyirci kalıyordu. Bir şeyler yapmalı, bir şekilde kendini daha da ön plana sokmalıydı. Diğerleri umurunda bile değildi, Korel fark etse yeterdi. Ama fark etmiyordu bir türlü. Onun olduğu tarafa bakmıyordu bile. Bu sandalyede birinin oturduğunu fark ettiğinden bile emin değildi.
Büyüklerden Nevbahar Hanım, Kemal Bey ve Perihan Hanım kalkmıştı, yalnızca Nesrin Hanım vardı. Ege de masadaki diğer insanlar gibi bir süre Irmak'a baktıktan sonra yemeğine döndü. O an genç kızın kuyruk sokumundaki dövmeyi görüp heyecanlandı. "Aaa, dediğini yapmışsın!" diye haykırdı aniden.
Herkes şaşırdı. Kimse böyle bir tepki beklemiyordu. Özellikle Nesrin Hanım "Ne bağırıyorsun oğlum kuyruğuna basılmış gibi?" diye kızdı Ege'ye.
Kendisine bakan delikanlıya merakla "Ne yapmışım yine?" diye sordu. Sıkılgan bir tavrı da vardı aynı zamanda.
"Dövmecide kararsızdın ya hani, dövme yaptırsam mı yaptırmasam mı diye. Yaptırmışsın, kuyruk sokumuna. Güzel olmuş! Kuş tüyü mü o?"
"Evet."
İçtiği su Korel'in boğazında kaldı o an. Irmak yeni dövme yaptırmıştı. Hem de kuyruk sokumuna. Daha önce Ege'den duyduğuna göre dövmeci erkekti. Parçaları birleştirdiğinde inanılmaz bir kıskançlık dalgası esir almıştı bedenini. Alev alev yanıyordu tüm vücudu sanki. Bir hakkı varmış gibi. O an hakkı olup olmadığını düşünmüyordu bile. Yalnızca deli gibi kıskanıyordu. Deli gibi!
Ege meraklı bir ses tonuyla "Ne yazıyor orada, okuyamıyorum?" diyerek yaklaşırken annesi tarafından çimdiklendi ve önüne döndüğünde Korel'in bir kaya gibi sert bakışlarına maruz kaldı.
"Only God can judge me."
Ege merakla "Anlamı ne? Ben çok duymadım da bu sözü." diye sorarken konuyu yersiz uzattığı için Korel'in kızgın bakışlarının hedefi olduğunun farkında değildi.
"Beni ancak Tanrı yargılayabilir." Bu dövme meselesi yüzünden bir kez daha Nesrin halayla karşı karşıya gelmek istemiyordu Irmak. Bu yüzden konunun kapanması ve bu evdeki selameti açısından "Afiyet olsun." diyerek masadan kalktı.
Cansel'in eşi Timur, kızın arkasından dövmeyi görebilme ümidiyle bakınırken "İddialı." diye mırıldandı tek kelimeyle. Karısının dürtüklemesiyle yemeğine geri döndü.
Göz ucuyla gördüğü dövmeyi düşündü Korel. Kuyruk sokumundan yükselen bir kuş tüyü ve üstünde "Only God can judge me." yazısı. Dövme etkileyici ve anlamlıydı ama emin ellerde yapılmadığı için canı oldukça sıkılmıştı. Emin ellerden kastı elbette bir kadın eliydi. Herhangi bir erkeğin, Irmak'ın orasına burasına dokunduğunu bilmek genç adama hiç mi hiç iyi gelmiyordu. Onu kafesinde tıkılıp kalmış vahşi bir hayvana dönüştürüyordu. Gözünü kan bürümüş vahşi bir hayvan. Hışımla çatalı tabağa bırakıp masadan kalktığında insanların ilgisini çektiğini fark etse de bunu umursamadı. Hızlı adımlarla odasına girmeden tam kapının önünde yakaladı Irmak'ı. Kolundan tutup durdurdu.
Sertçe kolunu tutan adama döndü aniden. Bakışları gayet rahattı. Bu defa vurdumduymaz olan kendisiydi. "Ne vardı?"
Adam "Dövmeyi kime yaptırdın?" diye sordu dişlerinin arasından. Bakışları kor alev gibi yanıyordu. Öfke tüm bedenini esir almıştı.
Keyifle gülümsedi kız. Omuz silkerek "Her zamanki dövmecim Semih'e." cevabını verdi. Kıskanıyordu. Evet, evet kıskanıyordu! Bu kadar öfke asla rol olamazdı. Kıskanıyordu işte. Şunu çok iyi biliyordu ki, bir adam ancak önemsediği için kıskanırdı.
"Erkek yani."
"Evet." Adamın sinirden yüz kaslarını seğirdiğini görünce gülmemek için kendini çok zor tuttu. Onu daha önce hiç böyle görmemişti. "Neden sordun?"
Elbette ona içinden geçtiği gibi "O dövmeyi hangi eliyle yaptıysa götüne sokacağım." diyemezdi. Sakinliğini -tabi kaldıysa- korumaya çalışarak "Hiç. Çok beğendim, ben de aynısından yaptıracağım" dedi.
Alaycı bir tavırla "Söylerim arkadaşa, sana indirim yapar." diyerek göz kırptı Irmak. Kayıtsız bir biçimde odasına girerken arkasında bıraktığı adamın pimi çekilmiş, patlamaya hazır bir bomba gibi dolu olduğunun farkındaydı. Onu asıl keyiflendiren de zaten buydu ya. Korel Efendiyi delirtirken bunu arkasına yaslanıp keyifle seyretmek. Çekirdek de olsaydı keşke, diye geçirdi içinden. Öfkeden yüzü kızaran adamın kontrollü kalmaya çalışması öyle eğlendirmişti ki Irmak'ı, tarif edemiyordu. Aslında keyfinin yerinde olmasının en büyük sebebinin daha çok onun tarafından önemsenmek olduğunu iyi biliyordu. Kıskanan adam her zaman ilgi duyan, seven ve önemseyen erkekti. Karşısındaki kadına çeşitli sebeplerden açılamasa da bu huyuyla açık veriyordu.
Kapının arkasında öylece kalan Korel ise o an tuhaf duygular hissediyordu. Irmak'a bir erkeğin şu veya bu sebepten dolayı dokunmuş olmasına dayanamıyordu. Deliriyordu. Bu aşk değildi de neydi?
...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top