➳ Karalanmış Sayfalar | 15/1

YAZAR NOTU: Bundan sonra her Cuma, Karalanmış Sayfalar günü! Yeni bölümümüz de bu geceden itibaren sizlerle!
Keyifli okumalar diliyorum. ❤

*

-15- / 1

Sabah alarm çalmadan önce uyanıp duşunu almıştı ve kahvaltı için hazırdı Irmak. Dün epey yorulmuştu, onun için temposu yüksek bir iş günü olmuştu. Bu yüzden uyanmakta biraz zorluk yaşadı ama erken uyanmanın verdiği mutlulukla kendiyle gurur duydu. Normalde yatakta tembellik yapmayı severdi, ancak işe başladığından beri gayet dakik ve dinçti. Sabahları uyandığında bile kendini zımba gibi hissediyordu. Galiba bu iş meselesinin onda bıraktığı en güzel etki, ona kattığı en güzel alışkanlıktı bu. Şirkete giderken ne giyeceğini seçiyordu ki, kapı çaldı. Saat henüz erkendi, bu saatte kahvaltı bile hazır olmazdı. Kim acaba gelen, diye düşündü. O an Korel olma ihtimali aklını işgal ederken kendini beyaz atlı prensini bekleyen bir aptal gibi hissetti. Hâlâ onu düşünebiliyor, onu bekleyebiliyordu. Yaptığı onca ukalalığa ve maçoluğa rağmen! Hakkı olmadığı halde hayatına karışmasına rağmen. Yine de onu umursuyordu işte. Belki yanına yaklaşıp bir şeyler yaşayamıyordu ama uzaktan uzağa onu seyrediyor ve yaşayamadıklarının hayalini kuruyordu. Başka bir şey gelmiyordu ki elinden. "Girin." Kapının ardından içeri girenin Ege olduğunu görünce minik bir hayal kırıklığı yaşadığı doğruydu. O değildi. Zaten ne diye onun gelmesini beklemişti ki? "Bana kapılma!" diyen bir adam ne diye onun kapısını aşındıracaktı? Üstelik haklıydı da. Onlardan olmazdı. Akraba sayılırlardı, en azından aile durumu böyle görüyordu. Aralarında bir şeyler olabileceğine kimse ihtimal vermezdi. Irmak da istemiyordu zaten. Yani belki biraz kafası karışıktı, ondan etkilemişti. Bunları inkâr edemeyecek kadar yoğun yaşıyordu ama durum bundan öteye gitmiyordu. Asla daha ciddi değildi hisleri. Yalnızca etkileniyordu işte. O da Korel Efendinin sözleri sayesinde suya düşen bir duygu oluvermişti zamanla. Ona değer verdiğini, ondan etkilendiğini asla belli edemezdi. Bu güçsüzlük, acizlik olarak algılanabilirdi karşı taraf için. Buna tahammülü yoktu. Kapının önünde bekleyen Ege'ye yarım ağız "Sen miydin?" diye mırıldandıktan sonra dolabını karıştırmaya devam etti.

"Geldiğime pek memnun değil gibisin."

"Başıma açtığın işlerden sonra mı? Oh, tabi ki hayır."

"Annemin davranışları yüzünden onun adına özür dilerim."

Dolabın kapağını sertçe kapattıktan sonra genç delikanlıya döndü. "Bak Ege, sakın kimse adına özür dileme. Sen bu hayatta kendi yaptığın hatalardan mesulsün. Asla başkası adına özür dileme bir daha."

Onun kararlı bakışları birçok şey öğretiyordu Ege'ye. Cesur davranmayı, kendine güvenmeyi, kararlı olmayı ve daha birçok şeyi. Hiç konuşmadan bile bir sürü şeyi anlatabilecek kadar anlamlı bakıyordu Irmak'ın gözleri. Dersini almış gibi başını salladı. Elini uzattı ve "Barış imzalayalım mı?" diye sordu masum bir yüz ifadesiyle.

Çocuğun eline şakayla karışık vurduktan sonra güldü Irmak. "Sana küstüğümü de nereden çıkardın?"

"O zaman benimle havuza geliyorsun?"

Emrivakilerden hiç hoşlanmazdı Irmak. Ama Ege öyle tatlı ısrar ediyordu ki, onunla sonu olmayan bir eğlenceye koşmak istemişti o an. "Şimdi mi?"

Omuz silkerek "Evet, ne var ki?" diye sordu Ege. Henüz kimseler uyanmamış, herkes rahat yataklarında uyuyordu. Eğlenmek için bundan daha güzel bir fırsat olabilir miydi ki? Diğer türlü mutlaka biri gelir bunun içine ederdi. Şimdi tam sırasıydı. "Hadi, oyunbozanlık etme!"

"İyi, dışarıda bekle. Geliyorum."

"Yehhuuu!"

Zafer naraları attıktan sonra enerjik bir biçimde odadan çıkan delikanlının ardından baktı Irmak. O da kendisi gibi özgür ruhlu bir gençti, ama yetiştiği yer ve ailesi gereği her seferinde bu özelliğini bastırmak zorunda kalıyordu. Belki de en çok bu yüzden onu kendisine böyle yakın görmüş, arkadaş olabilmek için kapılarını aralamıştı Irmak. Bilemiyordu.

Kapalı havuza indiklerinde Ege'nin gözleri kızın piercingindeydi. Ve Irmak bunun farkına varır varmaz "Sakın aklından bile geçirme." dedi gözlerini irileştirerek. "Bir kez daha annenden azar işitmeye niyetim yok."

"Ya dudağıma yaptırsaydım bari?"

"Bu sorumluluğu bir kez daha alabileceğimi sanmıyorum. Herhalde öğrenince asarlar beni. O yüzden aklından bile geçirme."

Havuzda yüzerlerken "Aslında kaşımda da çok estetik dururdu." diye sayıkladı Ege.

"Kaşınma istersen. Yoksa Nesrin hala memnuniyetle kaşır."

Genç kızın bu ihtar dolu sözleriyle gülmeye başladı Ege. Ardından Irmak'a da bulaştı bu gülücük. Yüzerken oldukça eğleniyorlardı. Hatta birbirilerine su sıçratırken çocuklar gibi saf ve neşeli görünüyorlardı.

Korel onları böyle görünce ister istemez kıskanmıştı. Buraya sesleri duyup gelmişti, tıpkı geçen günkü gibi. Yine sıradan bir biçimde Ezgi'yle yüzdüklerini düşünmüştü. Ama onu Ege denen o bacaksızca eğlenen, mutlu bir şekilde görünce sinirleri tepesine çıkmıştı. Onların o neşeli halde birbirilerine su sıçratıp eğlenmelerini gördükçe içinde tarifsiz bir öfke yükseliyordu. Sırtını duvara yasladı ve sağ yumruğunu duvara vurdu. Onu böyle başkalarıyla görmek, hiçbir şey yapamamak... Deli ediyordu Korel'i. Bir şeyler yapabilmek, bir şeyler diyebilmek için nelerini vermezdi. Ama hakkı yoktu buna. En kötüsü de, Irmak'ın onsuz da mutlu olabildiğini, güçlü ve ayakta kalabildiğini görmekti. Oysa kendisi yeterince normal bir hayat süremiyordu. Onsuzluğa alışamıyordu ya da onu reddettiğinden dolayı içi rahat değildi. Mutlu olmak şöyle dursun, işlerine bile yeterince odaklanamıyordu. Onu düşünmediği tek bir gün bile geçmiyordu. Hızla merdivenleri çıktı. Bu manzarayı daha fazla görmeye dayanamazdı. Odasına çıkıp birkaç telefon görüşmesi yaptı. Daha sonra kahvaltıya indi. Hemen hemen herkes masada sayılırdı. Ancak Irmak ve Ege hâlâ görünürde yoktu. Meltem Hanım ve Cansel de henüz inmemişti ama onu ilgilendiren kısım daha çok Irmak'tı. Onun nerede olduğunu merak ediyordu. Yoksa hâlâ Ege'yle havuz sefası mı yapıyordu? Irmak'ı Arda denen o salak çocuktan bile bu kadar kıskanmamıştı. Çünkü Irmak'ın onunla mutlu olamayacağını iyi biliyordu. Ege Irmak'tan küçüktü, evet. Ama yapı itibarıyla genç kıza çok benziyordu. Onun gibi özgür, hazırcevap, hayattan zevk almasını bilen biriydi. Irmak onda çok şey bulabilirdi. Yaş farkını sıkıntı etmeksizin ona bağlanabilir hatta ona âşık olabilirdi. Sahi, olabilir miydi? Belki de abartıyordu. Genç kız Ege'yi yalnızca kardeşi olarak görüyordu. Onunla vakit geçirmek hoşuna gidiyordu, hepsi buydu.

Üstlerini değiştirmiş bir biçimde yemeğe katılan Irmak ve Ege masadaki yerlerine oturdular. Oldukça eğlenmiş görünüyorlardı. Hele Irmak'ın pembe yanakları ve ışıl ışıl parlayan yüzü yeniden doğmuş gibi mutlu görünüyordu. Korel'in kendisine düşman gibi bakışı da gözünden kaçmamıştı. Acaba kıskanmış mıydı? Bu keyiflendirirdi genç kızı. Çünkü onun acı çekmesini istiyordu. Pişman olmasını. Belki de kıskançlıktan orta yerinden çatlamasını! Kendini dünyanın merkezi olarak görmemeliydi. Onsuz da mutlu olabileceğini bilmeliydi. Irmak'ı çantada keklik olarak değerlendirmemesi gerekiyordu. Genç kız mutsuz olsa da bunu Korel'e sezdirmeye hiç niyeti yoktu. Nitekim bugün diğer günlerden daha mutlu ve enerjikti. Erken uyanmıştı, güzel bir havuz macerası yaşamıştı ve hayatın içinde olduğunu hissetmişti. Bir nevi Ege'den hayattan zevk almanın yollarını öğrenmişti bugün. Onun gibi hiçbir şeye takmamalıydı. Rahat olmalıydı. Her şeyin gelip geçici olduğunu anlamalıydı.

...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top