➳ Karalanmış Sayfalar | 11/1
-11- / 1
Çalışma odasının koltuğunda oturmuş dışarıdaki puslu havayı seyrederken aklında o sıcacık kahvelerin kendisine baktığını anı hatırladı. Dünden beri düşündüğü belki de tek şey buydu. Meydan okurcasına bakıyordu gözlerine. Pes etmeye niyeti yok gibiydi. Özgürlüğü için her şeyin feda edebilecekmiş gibi. Ona "Sen bir hiçsin!" der gibi baktığını hatırlıyordu Korel. Oysa kıza "Bana kapılma." demişti, aslında o gözlere kapılan kendisiyken. O sözleri biraz da kendini ikna etmek için söylemişti Irmak'a. Bu duyguların bir sonu olmayacağını bildiğindendi aldığı tüm bu tedbirler. O düşünmese kim düşünecekti ki? Tüm tehlikeleri bertaraf etmek onun göreviydi.
Elbette başka görevleri vardı ve gününü tüm bunları düşünerek geçirmeyi planlamıyordu. Hemen şehir dışındaki bazı işleri halletmesi için görevlendirdiği arkadaşı Merih'i aramalıydı. Artık dönmesinin vakti gelmişti. Burada halledilecek çok iş vardı. "Tabi orada burada sürtmüyorsa." diye söylendi kendi kendine. Numarasını tuşlayıp beklerken homurdanmaya devam ediyordu. "Hangi cehennemde ne yapıyor Allah bilir."
"Alo."
"Neredesin?"
"Ben de iyiyim Korel, sorduğun için sağ ol."
"İyi olduğunu arkandan gelen kadın kahkahalarından anlayabiliyorum zaten."
Gülerek "Senden de bir şey kaçmıyor hani." dedi Merih. Kollarını boynuna sarmış kadının yoğun ilgisinden kurtulmaya çalışırken Korel'in kendisini niçin aradığını merak ediyordu. Korel hem onun patronu, hem de en yakın arkadaşıydı. Bu yüzden arkadaşlıkla iş arasındaki o ince çizgiyi korumaya çalışıyorlardı. "Hayırdır, neden aradın beni?"
Alaycı bir ses tonuyla "Eğer müsaitsen artık buralara dön diyecektim. Ama... Müsait değilsin anladığım kadarıyla." dedi. Sesinde iğneleyici bir tını da vardı aynı zamanda.
"Olur mu hiç patron? Gelirim tabi! Geliyorum."
"Artık gel de yarım kalan işleri halledelim. Kapatmamız gereken bir hesap var." Telefonun diğer ucundan meraklı bir biçimde "Adamın kızı biliyor mu?" sorusunu yönelten adama herhangi bir cevap veremedi. Boşta kalan eliyle yüzünü kapattı. Bıçak sırtı bir durumdu bu. Ancak bu işin içinden de çıkacaklardı. "Acele et" diye kestirip attı Korel. Telefonu kapattığı an elleri ceplerinde pencereden dışarı bakındı. Bu zor günleri de atlatacaklarına dair inancı vardı.
●●●
Akşam yemeğinden sonra Kemal Bey, aile üyelerine dağılmamalarını söyledi. Salonda oturup kahvelerini yudumlamaya başladıklarında yardımcıları Seher'i çağırdı adam. "Korel inmeyecek mi?"
"Korel Bey çıktı efendim."
"Çıktı mı? Nereye?"
"Çıkarken bir malûmat vermediler."
Kahvesini yudumlayan Irmak, meraka kapıldı. Zaten akşam yemeğine de katılmamıştı, nereye gitmişti ki bu adam? Nerede olabilirdi? Yüzünde belli belirsiz alaycı bir ifade oluştu. Kimde olabilirdi ki? Sevgilisindedir. Cevabını bildiği sorularla muhatap olmaktan sıkılmıştı. Böyle şeylerin gözüne sokulmasından da. Cehennemin dibine kadar yolu var, diye geçirdi içinden. Ona neydi ki? Korel genç ve özgür bir adamdı sonuçta; istediği yere gider, istediğiyle istediğini yapardı. Ama aynı şey Irmak için de geçerliydi. İşte onun en çok işine gelen durum da buydu. Yarından itibaren işe başlıyordu ve Korel bu akşam burada olmadığı için onun işe başlayacağını bilmeyecekti. Yarın Irmak'ı şirkette görünce ne kadar şaşıracaktı kim bilir.
Kemal Bey gururlu bir ifadeyle "Irmak artık şirketimizde çalışacak. Yeni kreasyonlarımızın tasarımını üstleniyor." diyerek müjdeyi tüm ahaliye verince herkes şaşırmıştı.
Bu habere sevinen de olmuştu, tuhaf karşılayan da. Cansel, bu haberi sevinerek değil de şaşırıp yadırgayarak karşılayanlardandı. Hatta kocası Timur'un kulağına "Ne işi var ki şirkette? Ne çalışması Allah aşkına?" diye mırıldanmıştı. Bu kızın gerekli gereksiz her yerde olması gerçekten sinir bozucuydu. Takı tasarımıyla ilgili doğru düzgün bir eğitimi bile yoktu! Koskoca şirketin tasarımlarını nasıl yapacaktı? En önemlisi, dayısı buna nasıl müsaade ediyordu? Anlam veremiyordu Cansel. Kendisi bile şirkette çalışmazken daha dün gelen kızın buraların sahibiymiş gibi davranması rahatsız ediciydi.
Nevbahar Hanım ve Perihan Hanım ise bu durumu mutlulukla ve gururla karşılamıştı. Hatta Nevbahar Hanım "Bu harika bir haber! En azından bundan sonra evde sıkılmazsın Irmak, bir meşgalen olur." demişti.
Irmak ise içinden "Meşgale kısmını bilmem ama işe başladığıma göre istediğim her yerde gezip tozacağım için sıkılmayacağım kesin." diye geçirdi.
Bu haberin bir an önce gündemden düşmesini bekleyen Cansel ise annesine kaş göz işareti yaparak mutlu haberi vermek için sabırsızlandığını belli etti.
Nesrin Hanım bu Irmak meselesinin tatları kaçırmasını istemiyordu. Bugün güzel bir haber müjdelenecekti. Keyifli yüz ifadesine eşlik eden mutlu cümleleri inci gibi sıralandı dudaklarından. "Bugün Cansel de size çok güzel bir haber verecek."
Gayet ilgili bir yüz ifadesiyle "Nedir o haber?" diye sordu Kemal Bey. "Merak ettik şimdi. Kızım, Cansel?"
Heyecanlı ve ürkek bakışlarını salondaki aile üyelerinin üzerinde gezdirdikten sonra "Ben..." diye başladı cümleye. Öyle heyecanlıydı ki, konuya nereden gireceğini bilemedi. Kocası Timur'a döndü. "Sen söyle, ben iki kelimeyi bir araya getiremiyorum şuan."
Gayet sakin bir biçimde onaylayarak başını sallayan adam ise "Peki," dedi. Böyle güzel bir haberi fazla bekletmek istemediği için aklına gelen ilk kelimelerle sade bir cümle oluşturdu. "Biz bir bebek bekliyoruz. Cansel hamile."
"İnanamıyorum!" diye haykırdı Nevhabar Hanım. Bir torunu olacağı için oldukça sevinçliydi. Kim derdi ki torunlarının çocuklarını göreceğini?
Perihan Hanım ise sakin bir sevinç ile Cansel'e sarıldı. "Gerçekten çok tebrik ederim canım, Allah analı babalı büyütsün." İçinde bir burukluk da yok değildi hani. Böyle güzel bir mutluluğu o da yaşamak istemişti hep. Ancak bilinen sebeplerden ötürü bir türlü kısmet olmamıştı.
Ezgi ve Ege yeğenleri olacağı için oldukça heyecanlı ve neşeliyken Efe her konuda olduğu gibi bu konuda da sakinliğini korudu. Sevincini ağırbaşlı bir ifadeyle belli ederek tebrik etti ablasını.
Oysa Ege "Yeğenim Beşiktaşlı olacak!" havalarına girmişti bile o an. Elbette bunun için Timur eniştesiyle uzun bir süre savaşacaktı. Çünkü hemen ardından eniştesi "Hayır, elbette Fenerbahçeli olacak Ege." cevabını yapıştırmıştı.
Onların bu neşeli konuşmaları Cansel'i oldukça mutlu ederken Irmak'ın kendisine yaklaşıp elini uzatmasına şaşırdı. Samimi bir edayla "Tebrik ederim, sizin adınıza çok sevindim." diyen genç kızın elini ağırbaşlı bir şekilde sıktı ve nezaketen teşekkür etti.
Bu sıkıcı atmosfere daha fazla katlanmak istemeyen Irmak izin isteyip odasına çıktı. Giderken ister istemez Korel'in odasında olup olmadığını merak etti ancak dönüp bakmaya cesaret edemedi. Yakalanırsa hoş olmazdı. Zaten adam ukalalığı ele almış, kendisinin ona âşık olduğunu sanıyordu. Bir de onu haklı çıkarım kendini rezil etmenin gereği hâlâ onu düşünmekten kendini alamıyordu. Acaba şirkette işe başladığını öğrenince tepkisi ne olacaktı? Şaşıracak mıydı, sevinecek miydi? Yoksa "Yine nereden çıktı bu baş belası." diye mi düşünecekti? Dün gece söyledikleri bir türlü çıkmıyordu aklından. "Bana kapılma." demişti. "Benden uzak dur, yanarsın." Tehditkar sözleri onu daha da çekici kılıyordu, bunun farkında değildi herhalde. Şirkette işe başladığında neler olacaktı, merak ediyordu Irmak.
Takvim yapraklarından 2 gün daha eksildiğinde günlerden Cuma'ydı. Aynanın karşısında hazırlanan Irmak, çalışmaya başlamadan önce felekten bir gece çalmayı düşünüyordu. Üzerine ince, koyu gri bir badi, üzerine yakalı uzun bir ceket ve altına da dizleri yırtık, açık mavi bir kot giymişti. 2 gün önce tamamını pembeye boyadığı saçlarına ise elleriyle biraz şekil verip açık bıraktı. Bu hâliyle oldukça çekici ve göz kamaştırıcı görünüyordu. Sade bir çekicilikti bu. Altına beyaz stilettolarını giydiğinde kendini tuhaf hissetti. Daha önce genellikle spor ayakkabı tercih ederdi, ancak iş hayatına adım atmak üzere olduğuna göre bir parça iş kadını gibi giyinmeye başlayabilirdi. Bu his bir an olsun hoşuna gitti. Ancak 2 gündür Korel'i görmediği aklına gelince bu hoş his bir toz bulutu gibi kayboluverdi. Adam yok olmuştu sanki. 2 gündür ne eve uğruyordu ne de onu başka bir yerde görüyordu. Kayıplara karışmış gibiydi. Onunla son konuşması oldukça can sıkıcıydı. Çok kızmıştı Irmak. Sanki sürekli onun peşini bırakmıyormuş gibi konuşmuştu. Bu erkeklerin şımarık tavırlarına son vermelerinin bir çözüm yok muydu? Sürekli onların bu küçük dağları ben yarattım havalarına katlanmak zorunda mıydılar?
...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top