➳ Karalanmış Sayfalar | 10

-10-

Tırmandığı parmaklıkların üstünden esnek bir hareketle diğer tarafa geçti. Amcası Kemal Beyin iş teklifini kabul ettiğine göre bu, evden son kaçışı olacaktı. O şirkette çalışmaya çok da meraklı değildi ama çalışmaya başladığına göre bir yerlere gitmek eskisi kadar sorun olmayacaktı. En azından özgürlüğünü kazandığı için mutluydu. Duvarın sol tarafından gelen konuşma sesleriyle merakına yenildi ve duvara saklanıp konuşan çifti dinlemeye başladı.

"Nereden çıktın sen? Çabuk kaybol buradan." diyen kişinin Korel olduğunu görünce yanındaki kızın ellerini onun yakasında birleştirdiğini fark etti. Ona aşkla ve arzuyla bakıyordu. Korel'in sevgilisi gibi. Adamsa hiçbir şey söylemiyordu.

Pelin ise kollarını adamın boynuna sardı ve kendine güvenen bir ifadeyle "Seni özledim." yanıtını verdi.

"Tamam, gördün işte beni. Şimdi git. Ben sonra geleceğim."

"Olmaz."

"Neden?"

"Gitmeden senden almam gereken bir şey var."

"Ne alacaksın?"

Sorgusuz sualsiz adamın dudaklarına yapıştı ve o arzuyla o sert ve güçlü dudakları sömürmek için elinden geleni yaptı.

Şaşkınlıkla onları izleyen Irmak ise ne olduğunu anlayamıyordu. Hızla oradan uzaklaştı. Helen'in sözleri kulaklarında yankılanıyordu o an. Heyecanla "Ah, çok romantik! Ama bir şey söyleyeyim mi? Ben anlamıştım. Vallahi de billahi de ben anlamıştım senden hoşlandığını! Sana böyle aşkla bakıyordu." demişti. Bir çığlık atmadığı kalmıştı. Arkadaşı adına çok mutlu ve heyecanlıydı. Hatta kendisi inkâr ettiğinde bile "Bence haksızlık ediyorsun. Hem sen değilsen bile o sana karşı bazı duygular hissediyor. Gözlerinde gördüm bunu!" diye diretmişti. Sözlerinde öyle kararlı ve kendinden emindi ki, bir an inanmıştı sanki Irmak. Gaza gelmişti. Helen'in "Aşkın parıltısı tüm karanlığı aydınlatır." sözünü hatırladı o an. Sahi, aydınlatır mıydı? Bilmiyordu. Daha önce hiç âşık olmamıştı. Bildiği tek bir şey vardı, o da bunun bir aşk olmadığıydı. En azından Korel için. Hâlâ şaşkındı. Bu kız Korel'in sevgilisi miydi şimdi? İyi de, neden şaşırıyordu ki? Korel onun hiçbir şeyiydi. Öylesine biriydi işte. Bu kadar abartmasını gerektiren bir şey yoktu ki. Burada bir geleceği olmayacaktı ve bu da bir sır değildi. Geldiği günden beri "Burası benim için acılarımdan saklanıp dinlendiğim geçici bir durak." diyordu kendi kendine. Şimdi niçin yüreği sancıyordu ki?

Eğlenmek için kaçtığı eve kısa sürede geri döndü. Sokaklarda yalnız ve sıkkın bir biçimde gezdikten sonra yine buradaydı işte. Aylak aylak gezip gelmişti. Eğlenecek tadı tuzu kalmamıştı ki. Eve döndüğünde ise kimse ona "Neredeydin? Nerede kaldın? Seni çok merak ettik!" gibi şeyler söylememişti. Yokluğunun farkına bile varmamışlardı. Odasının olduğu koridora yürürken karşısına Ege'nin çıkmasıyla duraksadı ve kollarını kavuşturup duvara yaslandı. "Ne var gene?"

Etkileyici olmaya çalışan bir duruşla "Dövme yaptırmak istiyorum." dedi aniden. Bu kızın ilgisini çekmenin, ona yaklaşmanın, onunla konuşmanın başka bir yolu yoktu anlaşılan. Üstelik boynundaki dövmeye de çok özenmişti. Öyle kışkırtıcı ve etkileyici görünüyordu ki... Irmak'tan öğreneceği çok şey vardı.

Kendisine hayranlıkla bakan ufaklığa tek kaşını kaldırarak "Eee, bana niye geldin? Dövmeciye gitsene." dedi kısaca. Umursamaz bir hâli vardı. Üstelik içinden alayla gülüyordu çocuğa.

"Ben dövme yaptırırken yanımda olmanı istiyorum."

İçindeki alaycı gülüşü dışına taşarken "Önce ailenden izin al ufaklık, başka türlü olmaz." diye ikaz etti kız. Çocuğun kendine güvenen, cesur tavrı hoşuna gitmişti ama hâlâ velisinden izin almak zorunda olduğunu unutmuş gibiydi.

"Ben ailemden izin istemeyecek kadar büyüğüm." İtirazına rağmen pek inandırıcı olmadığını Irmak'ın bakışlarından anlayabiliyordu. O yüzden 360 derece dönmeye karar verdi. "Ama derdin buysa, izin aldım ailemden."

Baş işaretiyle tek kaşını kaldırdı ve "Emin misin?" diye sordu. Elbette inanmamıştı. Ancak Ege'nin bu kadar istekli görünmesi biraz yumuşamasına sebep olmuştu. Demek ki onu yanında istiyordu.

"Eminim."

"İyi o zaman."

"Ne yani, gelecek misin?" diye sorarken gözleri parlıyordu Ege'nin. Heyecanla bakıyordu kıza.

"Çok vaktim yok, çabuk hazırlan gidelim."

"Tamam!"

Zıpkın gibi fırlayıp giden çocuğun arkasından güldü Irmak. Neşeli, eğlenceli, komik ve heyecanlı bir çocuktu. Anlaşılan onun yanında yaşayan insan yaşlanmazdı. Hazırlanıp çıktıklarında amcası tek bir şartla çıkmalarına izin vermişti, şoförle gidilip gelinecekti. Bunun sorun olmayacağına karar verdiler ve yola çıktılar. Yol boyunca Ege susmak bilmemişti. Sürekli kendini övmeye çalışmış, okulda peşinden koşan kızların listesini çıkarmıştı. Irmak bunları alaycı bir biçimde gülerek karşılıyordu. Küçük bir çocuktan farksızdı. Sürekli onu etkilemeye çalışması, bu yüzden allayıp pullayıp kendini mükemmel bir erkek gibi tanıtması oldukça komik ve eğlenceliydi. Ancak Irmak'ın bildiği, Ege'nin ise haberdar olmadığı bir şey vardı; yalnızca erkekler değil tüm insanları kendilerini önce mükemmel olarak tanıtır, sonrasında ise gerçek yüzlerini gösterirlerdi. Durum böyle olunca ikili ilişkilerde samimiyetsizlik oluyor, iki taraf da birbirinden soğuyordu. Ege'nin bu tavırlarını eğlenerek izlerken dövmeciye gelmişlerdi. İçeri girerken "Tüm dövmelerimi buraya yaptırdım." dedi Irmak.

"O zaman buraya güvenebilirim."

"Korkmayacağına emin misin?"

Abartılı bir ifadeyle "Kim? Ben mi?" diye karşılık verdi. Göğsünü kabarttı ve güçlü bir erkek modeli çizmek için elinden geleni yaptı. "Ben ve korkmak ha? Ha ha! Gülerim buna!"

"Eh, öyle diyorsan."

Dövmeci onları çok sıcak karşıladı. "Ooo Irmak Hanım, nerelerdeydiniz? Gözümüz yollarda kaldı." Ege'ye döndü ve "Hoş geldin dostum." dedi.

"Sana müşteri getirdim Semih."

"İyi ettin." Ege'ye "Otur dostum." dedikten sonra genç kıza döndü. "Eee arkadaş kim?"

"Küçük kuzenim."

Memnuniyetsiz bir biçimde "Yalnız küçük demesek?" diyerek araya girdiğinde Irmak'ın gülüşüyle havalı bir biçimde yayındı koltuğa. Dövmecinin "Nasıl bir şey istiyorsun?" sorusuna karşın Irmak'a döndü. Henüz bir dövme düşünmemişti. "Ne yaptırsam?"

"Ohooo... Karar vermedin mi?"

"Yo, sana danışırım diye düşünmüştüm."

Semih "Ben sana bir katalog vereyim en iyisi." diyerek yanlarından ayrıldı.

Heyecan ve korkuyla karışık bir duygu içerisindeydi Ege. Kızı etkileyeyim derken ölmesek bari diye geçirdi içinden. Abarttığının farkında değildi. Sonunda Irmak'ın önerisiyle sağ omzuna uluyan bir kurt yaptırmaya karar verdi. Dövme yapılmaya başlarken kasım kasım kasılmış bir biçimde duran çocuk, acılı kısma geçildiği an yutamadığı haykırışlarına engel olamadığı için kendine kızıyordu. Hatta bir ara dövmeciyle kavga etmiş, sonrasında "Gözünün yağını yiyeyim abi, biraz acıtmadan yap şunu ne olursun!" diye yalvarmıştı. Etkileyici görüneyim derken gülünç olmuştu.

Irmak'sa bu durumu kahkaha atarak karşılıyordu. Bu eve geldiğinden beri ilk kez bu kadar içten, eğlenerek gülmüştü. Ege'ye teşekkür etmesi gerektiğinin farkına vardı. Bol keseden atmayı seven, havalı olmaya çalışan ve kasıntı görünmeye gayret gösteren biriydi ama komik ve eğlenceliydi. Biraz da çocuk. Onunla iyi dost olabilirlerdi. Ege'nin dövmesi üzerinde çalışırken laf arasında "Eee sende yok mu yapılacak yeni dövme?" diye sordu Semih.

"Bilemiyorum. Aslında bir dövme yaptırmak istiyorum ama henüz karar vermedim. Ben sana daha sonra uğrarım."

"İyi bakalım."

Ege'ye dönerek "Semih buraların en iyi dövmecisidir." derken çocuğu sakinleştirmeye çalışır gibi bir hâli vardı. Dövme olayı bittiğinde ise çocuğun suratındaki ifadesiz ve korkmuş tavrı görünce gülmemek için kendini çok zor tuttu. "Hayranlık Duyduğu Kıza Hava Atmaya Çalışırken Rezil Olan Genç" adlı bir kitaba konu olabilirdi şuan. Gerçi kitabın ismi çok uzun olmuştu ama bunun bir önemi yoktu. Ege son derece ürkmüştü ancak buna rağmen "İyi oldu bu, bir daha yapalım bunu senle." diyebiliyordu. Ve bu hâli Irmak'ın keyfini yerine getirmişti.

Eve döndüklerinde holde gülüşerek yürürlerken karşılarına Korel'in çıkması nasıl bir tesadüftü, karar veremedi Irmak. Onu görür görmez Pelin'le öpüştüğü an yerleşti kaldı zihnine. Böyle hissedeceğini hiç sanmazdı ama kendine engel olamıyordu. Düşüncelerini kontrol edemiyordu. Ege'ye dönerek "Bu güzel gün için teşekkür ederim. Tekrar yapalım." dedi ancak bir yandan da Korel'i kesiyordu. Tepkisiz bir biçimde kendisine bakarken bakışlarının sertleştiğini hissetti.

Şaşkın bir biçimde güldü Ege. "Olur, yapalım!" Heves ve mutlulukla merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı.

Ege gittikten sonra Korel'i ardında bırakıp odasının bulunduğu koridora doğru yürümeye başladı. Tam odasının kapısına geldiğinde kendisini takip eden adamın elini kolunda hissetti. Niçin peşinden gelmişti ki? Derdi neydi? Kendinden emin bakışlarla "Bir şey mi vardı?" diye sordu.

"Ege'yle nereye gittiniz?"

"Seni ne ilgilendirir?"

"Nereye gittiniz dedim."

"Dövmeciye gittik ve bundan sana ne?"

Ne işi vardı ki Ege'yle? Neden dövmeciye gitmişlerdi? Ne yapmaya çalışıyordu bu kız? Beğeni ve merakla süzdü Irmak'ı. "Dövme mi yaptırdın?"

"Hayır. Ama yaptırmayı düşünüyorum."

"Sadece yaptırmayı düşündüğün için mi gittin? Niye Ege'yi yanına aldın?"

"Ya sen hayırdır? Niye bu kadar ilgileniyorsun benimle?"

"Çünkü amcan seni bana emanet etti."

"Bence çok havaya girme."

Eğlenir gibi baktı genç kıza. Onunla didişirken neden bu kadar eğleniyordu ki? Onun kendisini terslemesinden adeta zevk alıyordu. Normalde kimseye bu hakkı vermezdi. Irmak'a da vermemişti ama o gelip zorla bu hakkı almıştı. Bakışlarını beğeniyle kızın vücudunda ve yüzünde gezdirirken "Nerene yaptıracaksın dövmeni?" diye sordu merakla. Sakin ve umursamaz görünse de bu konuya ilgi duyduğu her halinden belli oluyordu.

Keyifle "Göğüs arama yapabilirim belki, kim bilir." diye mırıldandı.

Keyifli yüz ifadesi birden sertleşti Korel'in. Ne diyordu bu kız? Hiç mi utanıp çekinmiyor, korkmuyordu? Elleri ceplerinde "O biraz zor." cevabını verdi adam. Bakışlarında ve ses tonunda otoriter ve kıskanç bir ifade saklıydı.

"Nedenmiş? Ayrıca sen benim neyim oluyorsun da karışıyorsun?" Kollarını kavuşturarak "Sen kapı önlerinde kızlarla öpüşürken kimselere sormuyorsun. Ben niye birine sorma ihtiyacı duyayım ki?" demeyi de ihmal etmedi.

Güldü adam. Keyfi bir anlığına tekrar yerine gelmişti. "Sen Pelin'le bizi mi izledin?"

"İzlemedim!" diye itiraz etti aniden. "Sadece... Gördüm. Denk geldim yani." Kendisini inanmayan bakışlarla süzen adama meydan okurcasına "Seni izleyecek kadar alçalmadım daha!" dedi Irmak. Bu meseleden kaçmaya çalışırken odasına girdi. Ardından Korel'in de gelmesiyle öfkeli bakışlarını ona çevirdi. "Sana odama girmen için izin verdim mi?"

"Ben bir yere girerken izin almam. Yürürüm ve girerim." Tek kaşını kaldırarak çapkın bakışlarla kızı seyretti. Onun huysuz bir ifadeyle "Ne bakıyorsun bana?" sorusu bir kez daha güldürmüştü. Normalde kolay kolay gülmezdi ama bu kural Irmak'la yüz yüze gelince devre dışı kalıyordu. "Kıskanıyorsun beni, değil mi?" diye sordu aniden. Bu soru dudaklarından nasıl çıktı anlamamıştı. Ama cevabının evet olmasını istemişti. Kendine öfkelendi. Niçin eskisi gibi kontrollü olamıyordu?

"Sen kimsin de seni kıskanacağım?"

"Niye izledin beni o zaman?"

"İzlemedim!" Müzik çalarından rastgele bir şarkı açtı. Onu duymak istemiyordu. Konuşmaları Irmak'ın sinirlerini bozuyordu. Arkasına dönüp adama baktı. Hiçbir şey söylemese de gözleriyle konuşan adama. Birkaç adımda yaklaşarak aralarındaki mesafeyi kapattı. Onun bakışlarındaki sahici korların esiri olmuştu. Çatık kaşların gölgelediği sert bakışlar ve ifadesiz bir surat... Tek kelimeyle, etkileyiciydi. Kendini onun büyüsünden kurtarmaya çalıştı Irmak. Ama ne mümkün, diye düşündü kendi içinde.

Aynı şeyleri genç adamın da hissettiğini nereden bilebilirdi ki? Geldiği günden beri dikkatini çeken sağ boynundaki dövmeye bakarak konuştu. İlk andan beri dudaklarının o dövmenin olduğu yerde dolanışını hayal edip çıldırıyordu. Mümkün olmadığını bildiği halde deli gibi istiyordu. Belki de yasak olması daha çok çağırıyordu kendine, kim bilir. "Bana kapılma. Sakın. Bu hayatının en büyük hatası olur." Onun gözlerine bakamadığı için dövmedeydi gözleri. Ve uyarı dolu sözlerine en büyük yanıttı o dövme. Alea iacta est... Yani "Ok yaydan çıktı!" diyordu ona farkında bile olmadan. Ok yaydan çıkmıştı. Ateşle barut yan yana durabilir miydi hiç? Bunu bile bile etkili bir ses tonuyla son kelimeyi vurgulayarak "Benden uzak dur, yanarsın." dedi Korel. Bu durum karşısında duran kızın hiç umurunda gibi görünmüyordu. Saçındaki tatlı pembe ombresi, boynundaki etkileyici dövmesiyle ve en önemlisi cesur bakışlarıyla yeterince meydan okuyordu ona. Cevaba gerek var mıydı?

Yarım ağız güldükten sonra "Sana kapılmak mı?" diye tısladı kız. Aşkından ölse dahi tek kelime edemezdi. Kendini küçük düşürüp gülünçleşemezdi. Bu adam kendini ne sanıyordu acaba? Küçük dağları yarattığını sanıyordu besbelli. Ve herkesin ona âşık olduğunu. Bu defa yanılmıyordu, doğru. Ama bu özgüveni Irmak'ın sinirlerini bozuyordu. "Kimin kime kapılacağı belli olmaz." Tek kaşını kaldırarak tehditkâr bir ses tonuyla "Uyarmadı deme." diye ekledi. O ana kadar açık kalan şarkının sözleri hiç dikkatlerini çekmemişti. Ancak ikisinin de meydan okuyan bakışları savaşırken odaya kısa süreli sessizlik hâkim olduğunda o sözler ikisinin de içine işledi.

Aşk filmlerinde olur ya işte öyle sevmişim sonunda

Bedenim sağlam bulunmuş; yüreğim paramparça

(Şebnem Ferah – Mayın Tarlası)

Birbirine meydan okuyan iki âşık, sonunu bile bile aşka karşı savaşırken, bu savaştan yara almadan çıkabileceğini nasıl sanmıştı ki? Her şeyin bir bedeli vardı. Ve her savaşın da bir kaybedeni. Fakat bu savaşta kaybeden iki âşık olacaktı, bilmiyorlardı.

...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top