⚜ KANLI ZAMBAKLAR | 25
-25-
Sabah uyandığımda Esved'in yanı başımda mışıl mışıl uyuduğunu görünce sessizce çıkıp gittim. Bütün gece benim yüzümden uykusuz kaldığı için uyandırmaya kıyamamıştım. Kim bilir uyandığında ne olduğunu bile anlamayacaktı ama... Ona iyi olduğuma dair bir mesaj bırakmakla yetindim.
Arabamı evimin önünde park ettikten sonra plazadan içeri girmek üzereyken Arda aradı. İçimden hiç açmak gelmiyordu ama açtım. "Alo."
"Merhaba Rüya, nasılsın?"
"İyiyim, sen?"
"Ben de iyiyim. Şey... Seninle görüşmek istiyorum. Bu akşam görüşebilir miyiz? Konuşmak istediğim şeyler var."
Onun bu utangaç ve sümsük hâlleri midemi bulandırıyordu çünkü yapay olduğunu biliyordum. Aslında yapay demek de ne kadar doğru bilemeyeceğim ama... Arda'nın içinde sanki iki insan yaşıyordu. Biri şuan konuştuğum o içine kapanık, utangaç çocukken diğeri Teksas canavarının ikizi gibiydi. Belki de bu yüzden içim almıyordu bu tavırlarını. Tam görüşme isteğini reddetmek için hazırlanacakken bunun benim için iyi bir fırsat olabileceğini düşündüm. Sonuçta grubun en zayıf halkası Arda'ydı, kıçımın dibinden de ayrılmıyordu. Onu evime davet edip bir şekilde uyuttuktan sonra telefonuna falan bakabilirdim. Tamam, sansasyon yaratacak bir şeyler bulamazdım, o tür sırları telefonunda saklayacak kadar aptal biri değildi ama belki bir ipucu yakalardım. Neden olmasın? Sonuçta seri katillerin yakalanma hikâyeleri de hep kendine aşırı güvenlerinden dolayı yakalanmalarını anlatmıyor muydu?
"Rüya."
Sessizliğimin ardından "Tamam," dedim isteksiz görünerek. "Akşam bana gel, sakin kafayla konuşuruz."
"Teşekkür ederim, hayır demediğin için."
"Kapatmam lazım, akşam görüşürüz."
Telefonu kapattığımda asansörden inmiş kapımın önüne gelmiştim bile. İçeri girdiğimde biraz salondaki koltukta soluklandım. Esved'den ses seda yoktu. Akşam için hazırlık yapmaya başladım. Birkaç aperatif atıştırmalık ve dışarıdan sipariş ettiğim bir menü. Tam istediğim saatte getirmelerini söyledim, sorun olmayacağını söylediler.
Duşa girdim ve biraz kendime geldikten sonra Esved'i aramaya karar verdim. Ancak o benden önce davrandı ve ben tam bunu düşünürken telefonum çaldı. Bekletmeden açtım. "Merhaba."
"Neden beni uyandırmadın? Seni ben bırakırdım. Hasta hâlinle tek başına gitmişsin. Bari Birol seninle gelseydi."
"Evimi ne kadar az kişi bilirse o kadar iyi."
"İyi misin şimdi?"
"İyiyim ben, merak etme." Bir an ona Arda'yı eve çağırdığımı söyleyip söylememe konusunda kararsız kalırken buldum kendimi. Daha sonra bunu söylemenin çok mantıklı olmadığını düşündüm çünkü delirebilirdi. Söylememeyi tercih ettim. "Sen de git eve dinlen. Tüm gece uykusuz kaldın."
"Sen iyisin ya, önemli olan bu."
Kısa bir sessizlikten sonra "Samet'le ilgili bir gelişme var mı?" diye sordum.
"Şimdilik yok. Ama birazdan tekrar sorduracağım."
"Tamam. Ben şimdi kapatıyorum, bir haber olursa ararsın."
"Rüya."
"Efendim?"
"Hiçbir şey olmamış gibi mi davranacağız?"
"Ne gibi?"
"Ben dün gece seni öfkelendirmek için bir kadınla seks yaptım. Bu sence umursamamamız gereken bir şey mi?"
"Tam olarak öyle bir şey, Esved." Bunu söylerken içimin aynı şeyi ifade etmek istemediğini bildiğim hâlde ifadesiz duruşumu bozmadım. "Bak, bizim ilişkimiz bağlılık içermeyen türden bir ilişki. Beraber oluyoruz çünkü bundan zevk alıyoruz. Ve sen, özgür, sağlıklı bir erkeksin. Ben senin kiminle görüştüğüne karışamam. Buna hakkım yok."
"Karışabilseydin, karışır mıydın peki?"
İç geçirdim. "Kapatıyorum, Esved." Telefonu kapattığımda çenemde ritim tutturmuş camdan dışarıya bakıyordum. Ah, Esved. Ah Esved.
Akşam olduğunda sipariş ettiğim menü gelmişti, usulca masayı hazırladım. O sırada zil çaldı. Kapıyı açtım, küçük yavru bir köpek gibi kuyruğunu kıstıra kıstıra Arda girdi içeri. Sanki az sonra azarlanmayı bekleyen mahcup bir ifadesi vardı. "Hoş geldin." diyerek içeri buyur ettim onu.
"Hoş buldum." Elinde çiçekler vardı. Bana uzattı. "Bunlar senin için."
"Teşekkürler."
Hoş geldin beş gittin muhabbetti bittiğinde yemeğe oturduk, sessiz bir biçimde yemeklerimizi yedik ve kahvelerimizi hazırladım.
Koltukta oturmuş beni bekleyen adamın kahvesine el çabukluğuyla etkili bir uyku ilacı karıştırdıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi yanına dönüp kahvesini verdim. Tam karşısına oturup rahatlıkla kahvemi yudumlarken "Evet, Arda." dedim sadede gelmesi için. Onun kafa açan muhabbetlerini çekesim yoktu bu gece.
"Rüya, seninle konuşmak istiyorum."
"Dinliyorum."
"Hatırlıyor musun, birlikte olduğumuz gece sırtındaki izleri sormuştum."
"Evet. Ben de açıklamıştım." Kısa bir bilgi tazeleme gibi özet geçtim. "Bir ara dağcılığa merak sarmıştım, tırmanma sırasında bir kaza oldu. Çok kötüydü. Aylarca hastanede kalmıştım." Söylediğim yalanı unutacak değildim. Yalan söylemenin en önemli püf noktası buydu, detayları hatırlamak.
Ellerini birleştiren adam "Evet." dedi yalnızca. İnanıp inanmadığına dair bir yorum yapmadı ya da buna çekiniyordu ama ifadesi aklının karıştığını yeterince gözler önüne seriyordu zaten.
Aramızdaki sessizlikten ötürü "Hastane raporlarını görmek ister misin?" diyerek araya girdim. "Pek tatmin olmamış gibisin."
"Yo, yo, hayır. Ben..."
"Bak, belli ki daha önce sevip de güvendiğin biri seni hayal kırıklığına uğratmış. Ama benim başkalarına benzemediğimi bu zamana kadar anlamış olman gerekirdi. " Evet, ben başkalarına benzemek Arda. Çünkü ben daha kötüsüyüm. Kötünün de kötüsü. "Anlamadıysan zaten uzun vadeli bir ilişkimiz olamaz demektir."
Bir anda kestirip attığımı gören adam panikle ellerini kaldırdı. "Hayır, Rüya hayır. Bak, beni yanlış anlamanı istemem. Sana güvenmiyor değilim. Sadece... Bilmiyorum işte, aklıma takılmıştı." Çünkü o izlerin müsebbibiydi. Sadece o bunu bilmiyordu.
"Tamam, neyse." diyerek konuyu kapattım gücenmiş bir ifadeyle. "Kahveni soğutma istersen."
Arda yine zırvalayacaktı, belli olmuştu. Zaten bu kadar kısa sürede Süreyya Hanım'ı benimle alakalı ikna edebilmesi de çok mümkün sayılmazdı.
Kahvesini içtikten kısa bir süre sonra koltukta uyuyakaldığında planımı uygulamak için biraz daha bekledim. Patates çuvalı gibi yatıyordu. Vücudunu yan çevirip pantolon cebinden telefonunu çıkardım. Şifresi vardı. 1234 falan olmadığını biliyordum ama en az o kadar salak biri olduğu için Beşiktaş'ın kuruluş tarihi olduğunu biliyordum. Sürekli onları dinleme cihazından dinlediğim için iç çamaşırlarının markasına kadar her şeyi biliyordum. Mesajları kurcaladım, galeriyi falan. Aptal yaz tatili fotoğrafları dışında bir şey bulamadım. Mesajlarda da geçen gün Dostlar Meclisi'nde buluşmak için Ertan'la mesajlaşmaları vardı sadece. Bir bok yoktu anlayacağınız. Hevesim kursağımda kalmış bir biçimde telefonunu aynı cebine sokuştururken kapı gıcırtısı sesiyle holden içeri giren Esved'i gördüm. Şaşırdım. Buraya girmesine değil de gündüz konuşmuş olmamıza rağmen burada olmasına şaşırmıştım. Zamanlamasına. Tamam, burada olan biteni her şey görüyordu ama geleceğini beklemiyordum. Şimdiyse saklandığı yerden çıkmış, kemerine sıkıştırdığı silahı her şeyden habersiz koltukta yatan Arda'ya doğrulttu.
"Esved, ne yapıyorsun?"
Benimle konuşmadan adama bakmaya devam etti. "Sevdiğim kadına dokundun."
Gözünü karartmış olan adamın önünde durdum. "Saçmalama Esved."
"Sana dokundu."
"Şuan bunun sırası değil. Anlamıyor musun, bu çok daha derin bir mesele! Tek kurşunla çözülemeyecek kadar büyük!"
"Biliyorum. Ama o-"
"Benim onunlayken yaşadığım şey, seninle yaşadıklarımız türden bir şey değil."
"Rüya, biliyorum ama-"
"Aması yok! Ben ne dersem onu yapacaksın. Evet, onları geberteceğiz ama böyle değil. Bu kadar basit değil anlıyor musun?"
Gözlerimiz birbirine meydan okur gibi bakarken telefon çaldı. Esved'in telefonuydu bu. İsteksiz ve öfkeli bir biçimde silahı kemerine sıkıştırdı ve aramaya yanıt verdi. Kısa bir telefon konuşmasından sonra bana döndü. "Samet uyanmış."
O an içimde tuhaf bir heyecan belirdi. Her şeyi bildiğini düşündüğümüz, o canavarların kara kutusu yaşıyordu. Uyanmıştı. "Hadi gidelim orospu çocuğunun yanına."
Eliyle Arda'yı gösterdi. "Bu pezevenk ne olacak?"
"Zıbarsın yatsın. Sabaha kadar uyanmaz."
Kapıdan çıkıp gittik. Kendimi uzun zamandır beklediğim o anın içinde bulurken amaçsızca boşlukta süzülen bir örtü gibi hissediyordum. Oradan oraya savruluyor, neler olup biteceğini ifadesizce bekliyordum. İçimde bastırılmış bir sabırsızlık ve duyacaklarımın sırtıma yükleyeceği o ağırlık.
Metruk bir binada kaldığını düşündüğüm Samet meğerse yine Rigel'deymiş. Rigel'in derinliklerinde bir yerde. Esved benden saklamakta çok haklı çünkü son görüşmemizde onu öldürmek üzereydim. Bazen en az yanımdaki adam kadar dengesiz olabiliyordum.
Yeraltına inip uzun koridorlarda dönüp durduktan sonra onun odasına girdik. Yatakta yatıyordu. Beni görünce geri çekilip irkildi adam. Bense onun korkusuyla ilgilenmeksizin "Konuş." dedim ifadesiz bir biçimde.
Vücudu korku belirtileri gösterirken gözleri öfkeyle çalkalanıyordu. Bana kin besliyor gibi. Ancak korktuğu için hiçbir şey yapamıyordu. "Ne öğrenmek istiyorsun? Zaten her şeyi bilmiyor musun?"
Doğru. Bana yaptıklarını biliyordum. Yaptıklarının bana hissettirdiklerini de. Ama daha fazlasını istiyordum. Kana susamıştım ve hepsini istiyordum. "Kanıt istiyorum. Ve bilmediğim diğer şeyleri."
Bir an yalnızca bana baktıktan sonra "Anlatırım." dedi. Çok geçmeden hemen hesap kitap derdine düştü. "Ama hayat garantisi istiyorum. Anlattıklarımdan sonra beni öldürmeyeceğinizin garantisini."
Esved küçümseyen bir ifadesiyle adamın ensesine şaplak attı. "Ne garantisi lan? Anlatmasan da öldüreceğiz zaten seni, puşt?"
"O zaman neden anlatayım ki? Hemen öldürün bitsin gitsin. Ben bundan ne kazanacağım?"
Öfkesine hâkim olmakta güçlük çeken Esved "Ben bunu sike sike gebertirim, demedi deme!" diyerek adamın üzerine saldırmak istediğinde onu durdurdum.
"Esved, dur." Benden beklenmeyen bir sakinlikle adamın önünde eğilip bakışlarımla ona patronun kim olduğunu hatırlattım. Ona hükmettiğimi unutmuş gibiydi, yeniden hatırlaması gerekiyordu. "Bak Samet kardeş, senin bu dünyadaki vaden doldu. Bunca günahtan sonra yaşamayı hak etmiyorsun. Senin için maalesef bir şey yapamıyoruz. Ama bu anlaşmadan ne kazanacağını sorarsan... Sana kardeşinin hayatta kalacağının garantisini verebilirim."
Kardeşinin adını duyduğunda gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi şaşırdı. "Hayır, yapamazsın." diye inledi.
"Seni vurdum. Öldürmek üzereydim." Tek kaşımı kaldırıp meydan okudum. "Sence yapamaz mıyım?"
Köşeye sıkıştığını o da biliyordu. Tıpkı bizim onun zaafının kardeşi olduğunu bildiğimiz gibi. Bu yüzden daha fazla direnmedi ve sonunda öleceğini bile bile "Tamam." dedi. Gözlerinden yaşlar akarken bir süre bu acıyı yaşamasına izin verdim.
Fazla sabrım kalmamıştı. Bu yüzden ona gösterdiğim merhamet birkaç saniye sürdü. "Şimdi konuş."
Yutkunup gözlerime baktı. "Ne öğrenmek istiyorsun?"
"Ceylan'ın ölümünden başla."
"Ceylan'ın ölümüne sebep olan sırdan."
Başımı salladım iddialı bir ifadeyle. "Aferin, yola geliyorsun."
Sıkıntılı bir nefes aldıktan sonra anlatmaya başladı. Başka çaresi olmadığını biliyordu. "Ceylan olayları öğrenince... Yani senin başına gelenleri." Keskin bakışlarım onu süzüyordu. Yüz ifademden yaşadıklarımdan duyduğu acıyı okuyamıyordu ve zannımca bu onu daha da korkutuyordu. Tamamen duygularından arınmış, tehlikeli biri duruyordu karşısında. Artık yaşadıklarından bile etkilenmeyen biri. "Bizimkilerin yanına gitmiş. Onlar gizlice konuşurken kazayla işledikleri bir cinayeti konuşurlarken kulak misafiri olmuş. Onlar aralarında konuşurken de kardeşin Ceylan davan için işe yarar diye ses kaydı almış."
"Sonra?"
"Ertanlar bunu fark ediyor tabii. Ceylan da elindeki kayıtlarla dikleniyor bunlara, tehdit ediyor, hapislerde süründüreceğim sizi falan diyor. İşte tartışma, arbede falan derken bizimkiler bakıyor bunu susturamayacaklar, bu her halükarda ötecek, tartıştıkları şirket terasından aşağı atıyorlar. İtiyorlar kızı, Ceylan ölüyor."
Anlattıklarıyla kardeşimin acısını bir kez daha yaşar olmuştum ama bunu hissettirmemeye çalıştım. Güçlü olmalıydım. Şimdi olmazdı. "Ne cinayeti bu?" Herhangi bir davayı araştıran polis edasıyla sormuştum bunu. Kardeşimin ölümüne sebep olan bu olayı bilmek istiyordum.
"Ardaların evinde eski bir yardımcı kadın. Sakine midir nedir... Hasta bir oğlu vardı falan. İşte bu geri zekâlı Ertan çarpmış kadına, hoşafını çıkarmış. Kazaymış."
Kaşlarımı kaldırdım alayla. "Kaza mı? Bak sen! Ya bu senin arkadaşların ne şanssız insanlar böyle, nerede bir kaza, cinayet, ölüm olsa onlara denk geliyor. Bak sen şu Allah'ın işine!" Abartı alaycılığımla ekledim. "Bir okutup üfletsinler kendilerini bence."
Bir an bana baktıktan sonra cevap vermeden devam etti adam. "Beni çağırdılar, cesedi yok etmemi istediler. Olay yerindeki izleri silmemi falan."
Esved "Bunları deştikçe içinden ayrı pislik çıkıyor amına koyayım." derken ensesini ovarak odada geziniyordu. En az benim kadar sinir bozucu hissettiğinin farkındaydım.
"Ne oldu sonra, çıkmadı mı cesedi ortaya?"
"Kadının oğlundan başka kimsesi yoktu." yanıtını verdi sorum üzerine. "Kocası yıllar önce ölmüş. Kayıp olarak geçti kayıtlara. Kimse sorgulamadı. Eni sonu da dosya kapandı."
İçimde vicdan beslediğim tek şey çocuklardı belki. Zavallı kadın zengin piçlerinin bir anlık dikkatsizliğine kurban gitmiş. Hasta bir çocuğu vardı. Ne olmuştu kim bilir ona... "Çocuğa ne oldu?" Anlamayan bakışlarla bana bakan Samet'e "Kadının çocuğu." diye açıkladım.
"Ne bileyim, yurda vermişlerdir herhâlde."
Adamın umursamazlığı, boğazını sıkıp öldürme isteği uyandırıyordu bende. Hayatta kalmak için çalışıyorsunuz, ekmek paranızın derdindesiniz, kocanız yok, size bağlı hasta bir çocuğunuz var. Ve insanlıktan nasibini almamış orospu çocukları gelip hayatınızı sizin elinizden alıyor. Sizinkini aldığı gibi çocuğunuzun hayatını da mahvediyor. Sonra da adamın biri karşınıza geçmiş bunu öyle normal, gündelik bir olaymış gibi anlatıyor.
Burnumdan soluyordum ama bilmeceyi çözme isteğim galip geldi. "Çocuk diye sayıkladığın o muydu?"
"Yok."
"Kimdi çocuk? Hangi çocuktan bahsediyordun vurulurken?"
"Senin çocuğundan."
Doğru duyduğuma emin olmak istemiştim. Esved'le anlamayan gözlerle birbirimize baktık. O da benimle aynı şeyi duymuş gibi bakıyordu. Ben yanılmıyordum değil mi? Senin çocuğundan demişti. Ne demekti bu?
...
*
YAZAR NOTU: Hi guys! ✨ Bu hikâyeye bölüm yazmayalı ne çok uzun zaman olmuş! İnanın bu kadar ara vereceğimi tahmin etmiyordum ve o dönem nedense bir anda tıkandım ve yazamadım. Ama şimdi döndüm, umuyorum ki düzenli bölümler gelecek. Hikâyenin detaylarını yeniden hatırlamak için bir iki gündür baştan sona okudum ve... Vay canına, bu hikâyeyi ilk kaleme almaya başladığımda ne kadar amatörmüşüm! Aşırı rahatsız edici hatalarla karşılaştım, okuyacak olanlar da bununla karşılaşacaklar, söylemek istediğim tek şey bunun farkında olduğum. Şuan hikâye yayındayken düzeltebilmem pek mümkün olmasa da düzenleme sırasında hepsini gözden geçireceğim. Şimdilik çok fazla laf kalabalığı yapmak istemiyorum, bölümümüz hakkındaki yorumlarınızı buraya alabilirim. Yeni bölüm hakkındaki tahmin ve teorilerinizi de buraya yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘
•••
SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
Twitter: @buzdanjuliet
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece
Tiktok Kişisel: @buzlarkralicesiofficial
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top