⚜ KANLI ZAMBAKLAR | 13/1
-13- / 1
Bizi yoran, korkutan, savunmasız hissettiren şeyler bazen bizi en tepeye taşıyan şeylerdir. Tıpkı en kritik kararların yaşamımızı önemli düzeyde etkilediği gibi. Sanırım ben de böyle bir yol ayrımındayım. Teoride kendinizi her şeye hazırlayabilirsiniz ancak iş pratiğe döküldüğünde benim diyen bile korkuya kapılır. Sonuçta yaparım demekle yapmak arasında dağlar kadar fark var, değil mi? Ben de tedirgindim açıkçası. Korku benim için abartılı bir kelime olur çünkü kolay kolay her şeyden korkan biri değilim. Fakat elbette tedirgin olduğum ve savunmasız hissettiğim de bir gerçekti. Bu gece neler olabileceğini az çok tahmin edebiliyordum ama... Geri dönüş yoktu. Kararlıydım. Beni bu ateşe atanları bin beteriyle yakarak sınayacaktım. Ne yaşanması gerekiyorsa yaşanacaktı ve yaşanmalıydı da. Aslında bir bakıma her şey bu gece başlıyordu.
Saat geç olmuştu, bu yüzden akşam yemeği yerine aperatif bir şeyler hazırlamıştım. Kırmızı şarap, yanına birkaç çeşit kanepe ve atıştırmalık türde yiyecekler falan yani. Davetlerin aksine daha özensiz bir şıklık yakalamaya çalıştım bugünkü giydiklerimde. Sıfır kollu, lacivert kısa bir büstiyer, altına ince kumaşlı düşük bel beyaz bir pantolon giymiştim. Aynada birkaç saniye kendime baktım. Gündelik takılarımla oldukça ev hâli ancak bir o kadar da şık duruyordum. Tüm masadaki hazırlıklara şöyle bir göz gezdirdim son kez. O esnada doğru bir zamanlamayla zil çaldı. Usulca açtım kapıyı.
Arda elindeki çanta, tuval ve diğer malzemelerle içeri girdi. Heyecanı gözlerinden okunuyordu. Uysal ses tonu heyecanını gizlemeye yetmiyordu. "Merhaba."
Bense onun tam tersi oldukça rahat ve sıcaktım. Ve biraz... Dişi. "Hoş geldin." Bekletmeksizin içeri buyur ettim adamı.
"Hoş buldum." İçeri geçtik. Sıcak tavırlarımla rahatlamışa benziyordu. "Hem bu güzel davet için, hem de bana senin gibi birini resmetme gibi bir fırsat verdiğin için teşekkür ederim." Sözleri 23 Nisan için şiir ezberlemiş küçük bir öğrenciden çok içinden gelerek kalbini açan bir erkek gibiydi. Çünkü söz konusu Arda olduğunda ilk şık onun karakterine daha yakın görünüyordu. Salona girdiğinde Amerikan mutfağımdan görünen masadaki aperatiflere şöyle bir göz attı. "Harika şeyler hazırlamışsın, hepsi çok güzel görünüyor."
"Elindekileri bırak, sofraya geçelim. Bakalım yaptıklarıma kaç puan vereceksin?" Bakışlarımı ona dikerek işaret parmağımı salladım ve "Ama şunu bil, bunlar henüz misafir ağırlama yemeği değil, sadece aperatif. Ona göre puan ver." diye uyardım tatlı tatlı.
Güldü Arda. Gelmek için elinden geldiğince bahane üreten birine yakışacak nitelikte "O zaman bir gün de akşam yemeği için gelirim" cümlesiyle şaşırtmadı. Ciddi ve eleştirel bir tavır takınmaya çalışarak bakışlarını bana dikti, "Puan vermek için yani." diye ekledi.
"Hay hay." Sözlerini naifçe onayladıktan sonra buyurgan bir ses tonuyla emrettim. "Hadi ellerini yıka da sofraya geçelim." Bana birkaç saniye aralıksız baktığında ne olduğunu pek anlayamadım. İlk kez aklından ne geçtiğini tam olarak kestiremiyordum. Merakla sordum "Ne oldu?" diye. Dikkatli bakışları gözlerimi uzunca bir süre süzerken yıllardır aradığını bulmuş gibi zafer doluydu o hareler. Bakışlarımla da merakımı göz önüne serdiğimde kendisinden bir cevap bekliyordum.
"Sen böyle deyince sanki..."
"Sanki ne?"
Pazarlık eden bir tavırla "Söylerim, eğer gülmezsen." diyerek şart koştu.
"Bu kadar komik mi söyleyeceğin şey?" Onaylarcasına başımı sallarken yumuşak bakışlarım şefkat doluydu ona karşı. Her ne kadar sahte bir şefkat olsa da. "Tamam, gülmeyeceğim söz.
"Sen öyle deyince sanki evliymişiz, yuvamızda ye ek yapmışsın da beni sofraya bekliyormuşsun gibi geldi bir an."
Yadırgayıcı bir tavırla karşılamaktan kaçındım. Hiçbir şey söylemedim ve gözlerimi kaçırdım. Çok hızlı gidiyordu ve bu sürat onun felaketi olacaktı. Habersizdi. Onunla evlenmek mi? Hiç sanmıyorum. Planlarım arasında bu yok. İşler planım gereği o raddeye gelmezse böyle bir şey mümkün değildi benim için.
Oturup yemeğimizi yedik. Şirketteki işlerimizden, Arda'nın sanata ilgisinden, galeriye gittiğimiz gün incelediğimiz resimlerden ve daha birçok konudan konuştuk. Güzel sohbetler edip gülüştük, keyifli vakit geçirdik. İlk kez birbirimizi bu kadar yakından tanıyorduk. Daha doğrusu ben Arda'yı tanıyıp çözümlerken adam sahte profilimde geziniyordu ve beni tanıdığını sanıyordu. Oysa izin verdiğim ölçüde, müsaade ettiğim kadarını görüyordu. O sahte Rüya'yı tanıyordu şuan, Başak'ı değil. Tüm gece boyunca Arda'nın gözleri parlıyordu. Tanıdığından ve gördüklerinden oldukça memnun görünüyordu.
Desenli peçeteyi dudaklarında nazikçe gezdirip masadan kalktığında Arda "Her şey mükemmel olmuş. Her konuda olduğun gibi bu konuda da yeteneklisin. Ellerine sağlık." Tek kaşı havada "Sahi, yetenekli olmadığınız bir konu var mı acaba Rüya Hanım?" diye sormadan edemedi.
Güldüm sadece. "Afiyet olsun, beğenmene sevindim." Başımı hafifçe öne eğerek sahte mahcup tavrımı takındım. Kalkıp sofrayı toplamaya başladığımda Arda'nın "Yardım edeyim," teklifine karşılık "Gerek yok. Zaten pek de ağır bir hazırlık söz konusu değil, görüyorsun ya." yanıtını verdim. Eğilirken açıkta kalan belime gözü takılan adama soru dolu bakışlarımı diktim. Anlamaya çalışıyordum.
İşaret parmağıyla hafifçe kalçamın üst kısmını göstererek "Dövmen güzelmiş. Ve ilgi çekici." deyince neden baktığını anlamıştım.
"Teşekkür ederim" Kalçam ve belim arasında yaptırdığım akrep dövmesi takılmıştı gözüne. Kuyruğunda zehirli bir çiçek barındıran tehlikeli akrep dövmem. Anlamlıydı. Anlamını ise şimdilik yalnızca ben biliyordum.
Bakıştığımız birkaç saniye boyunca aramızda tuhaf bir elektriklenme oluşmuştu. Gözlerimi toplamam gereken masaya çevirdiğimde aramızdaki çekim aniden yok olmuştu sayemde. Arda da bakışlarını çantasına ve resim malzemelerine çevirerek "Hazırlıklarımı hangi odada yapabilirim?" diye sordu.
Parmağımla işaret ederek tarif ettim. "Koridorun sonundaki boş odada yapabilirsin. Seni salonda bekliyor olacağım."
Arda onaylarcasına başını salladıktan sonra boş odaya gidip boyalarını, fırçalarını ve kalan malzemelerini hazırlarken ben de sürprizim için hazırlanıyordum. Önce el çabukluğuyla sofrayı toparladım, daha sonra sürprize odaklandım.
Yaklaşık on, on beş dakika sonra hazırlıklarını tamamlayıp salona döndüğünde beni görünce şaşırmıştı adam. Manzaraya sırtımı dönmüş bir biçimde, kızıl saten çarşafa sarılı bir hâlde koltukta yana yaslı uzanmıştım. Böyle bir şeyi beklemediği belliydi.
Yanıt vermeye çalışsa da şaşkınlıktan kelimeleri toparlamakta güçlük çektiği belliydi. "Şey..."
Bense her zamanki gibi onun tam aksiydim. Rahat, cesur ve kışkırtıcı. "Odanda gördüm, nü çalışmaktan haz alıyorsun." Herkes gibi onu da kısa zamanda çözmüştüm. Elbette geçen geceki oda gezintisinin de bana çok şey kattığını inkâr edemezdim. Yemeğe davet edildiğim akşam odasında kısa bir gezintiye çıktığım sıra minyatür çalışmalar dışında birçok şey görmüştüm. Bunlardan biri de üzerinde Arda'nın imzası olan resimlerdi. "Hadi ama. En başından beri senin de aklındaki bu değil miydi? Beni böyle resmetmek..." Galeride bana resmimi yapma teklifinde bulunurken aklından bunu geçirdiğini fakat dillendirmeye cesareti olmadığını adım gibi biliyordum. Ben de ona gereken cesareti veriyordum işte.
Delişmen bakışlarla "Aklımdan geçenleri okuyabilme gibi özel bir yeteneğin olduğunu unutmuşum, affedersin."
"Resmime başlayacak mısın yoksa orada öyle boynumun tutulmasını mı seyredeceksin?"
Parıltılı bir gülümsemeyle karşıma geçip otururken "Seni resmetmek için sabırsızlanıyorum." demekten kendini alıkoyamadı. Bakışları ve tavırları da bunu doğrular nitelikteydi. Boya paletine daldırdığı eli heyecandan hafifçe titriyordu ve bu toyluğunun gözümden kaçması mümkün değildi.
Temelde insanları etki altına almanın en önemli iki püf noktası vardır; kişiyi en iyi şekilde tanıyıp analiz ettikten sonra aklından geçenleri gözlerinden okuyabilmek ve zaaflarını adı gibi bilmek. Bu iki veri kurbanınızın anahtarını avcunuza düşürüverir. Ben de bu yeteneğimi kullanıyordum işte.
Arda'nın en büyük zaafı ilgi, şefkat, gerçekten sevildiğini hissetmekti. Onu etkilemek ise bu yüzden çocuk oyuncağı gibi olmuştu. İlgiye muhtaç birini ağınıza düşürmek diğer insanlara göre çok daha kolaydı.
Yaklaşık yarım saat, kırk beş dakikalık bir süreden sonra yüzümün duruşuyla ilgili bazı düzeltmeler yapmak için yanıma geldi, baş ve işaret parmağıyla çenemi kavrayıp hafifçe havaya kaldırdı. "Çeneni çok az dik tutarsan..."
Gözlerimi korkusuzca ve kışkırtıcı bir biçimde gözlerine diktim ve uzun uzun baktım ona. Etkim altına giren adam da bakışlarını benden ayırmaksızın saniyelerce kilitlendi. Bir süre sonra bakışlarımızla birlikte yüzlerimiz de yaklaşmıştı birbirine. Aramızdaki mesafeyi kaldırarak dudaklarımızı buluşturduğumda Arda karşılık vermek için dünden razıydı. O üzerimde sarılı kızıl çarşafı tek hamleyle aşağı süzülmesi için serbest bırakırken bense ani bir hareketle adamı altıma almıştım. Böylece aileye zehirli bir sarmaşık gibi sızıp kök verirken her şeyin başlangıcı olan geceyi de başarıyla sonuçlandırmam zor olmamıştı.
...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top