⚜ KANLI ZAMBAKLAR | 11/1
-11- / 1
Güneşin ışıltısı pencereden sızarken ışık huzmeleri uykulu gözlerimi alıyordu. Gözkapaklarımı ağır ağır aralarken vücudum hâlâ yorgun ve bitkindi. Yataktan hafifçe doğrulduğumda Esved yanımda değildi. Banyodan su sesleri geliyordu. O duş alırken biraz daha kestirebilirim diye düşündüm. Yorgun başımı yastığa koydum ve gözlerimi bir süre daha dinlendirdim. Belki birkaç dakika daha. Kapı sesini duyunca ani bir refleksle gözlerimi araladım ve beline sarılı havluyla banyo kapısından çıkan adamla göz göze geldim. Elindeki havluyla saçlarını kurularken keyifli ıslıklar çalıyordu. Mutlu görünüyordu. Bense zombi gibiydim. Uykumu tam anlamıyla alamamıştım sanırım.
Tebessüm ederek "Günaydın." dedi ıslıklarının arasından. Bakışları hâlâ aynı hayranlıkla beni süzüyordu.
Bense yalın bir ses tonuyla "Günaydın." diye karşılık verdim. Kafam davul gibiydi.
"Birlikte kahvaltı edelim diyorum."
"Kahveni iç ve git."
Hiç alınmaksızın başını sallayarak "Mesaj alınmıştır." derken keyfini hiç de bozmuşa benzemiyordu. Beni tanıyordu. Ne kadar açık sözlü olduğumu bilirdi. Ve dün gecenin varlığı bile ona yeterdi. Gözlerindeki parıltılardan bunu anlayabiliyordum.
Uzun bir bakışmanın ardından zil sesiyle yatakta huzursuzca kıpırdandım. "Bu saatte birini beklemiyordum." Ayağa kalkıp alelacele çekmeceden çıkardığım geceliğimi giydim. Yatağın ayakucunda duran sabahlığı üzerime geçirirken Esved'e "Sessiz ol." diye uyarıda bulunmayı da ihmal etmedim. Kapıdakinin kim olduğunu henüz bilmiyorduk. Esved'in varlığı sorun yaratabilirdi. Hızla odadan çıkıp kapıya yürürken Esved'in de arkamdan geldiğini hissedebiliyordum. Güvenlik kamerasından dış kapıya baktığımızda şok olmuştum. "Arda gelmiş."
Sabahtan beri keyfini hiçbir şey bozmayan adam ansızın burnundan solur hâle geldi. "Şu orospu çocuğunu bir an önce gönder, elimden bir kaza çıkmasın."
"Hemen giyin ve kaybol."
"Ne?"
"Seni görmesin Esved!"
"Sabahın köründe kapına dayanma cesaretini nereden buluyor bu piç kurusu?"
"Bana bak kıskançlığın sırası değil, çabuk giyin saklan bir yere. Beni görmeden gitmez bu şimdi."
Elindeki havluyu oyun hamuru gibi karıştırırken hışımla yatak odasına gidip ardından kapıyı çarptı. Oldukça öfkelendiğini görebiliyordum ancak ortada bunu gerektirecek hiçbir şey yoktu. Ondan gizli saklı hiçbir şey yapmıyordum. Onu kullanmıyordum, kandırmıyordum. Tüm şeffaflığım ve dürüstlüğümle karşısındaydım. Bunların olacağını biliyordu. Şimdi bana kızmaya hiç mi hiç hakkı yoktu.
Düğmeye basıp kapıyı açtım ve Arda yukarı çıkarken gergin bir bekleyiş esir almıştı beni. Sıkıntıdan büzmüş olduğum dudaklarımı yiyordum resmen. Esved saklanmış mıydı yoksa bir yerde pusuya yatmış ortaya çıkacağı anı mı bekliyordu? Her şeyi mahvedebilir miydi? Bana olan aşkı her şeyin, tüm planlarımın suya düşmesine neden olabilir miydi? Bunları düşünürken beynimin uyuştuğunu hissedebiliyordum. Kapı tıklatıldığında gelenin Arda olduğunu bildiğimden direkt açtım kapıyı. Kalbim göğüs kafesimi zorluyordu. Öyle uçsuz bucaksız bir heyecan ve endişe kol geziyordu ki vücudumda, ben bende değildim sanki. Esved'i tanırdım. Gözü karaydı. Her şeyi yapabilirdi. Bu zamana kadar sözümden çıkmadığı doğruydu ancak dün geceden aldığı cesaretle her şeyi mahvedebilme ihtimali beni korkutmuyor da değildi hani. Tedirginliğimi belli etmeksizin gülümseyerek içeri buyur ettim Arda'yı. "Hoş geldin."
Bakışları hazırlıksız yakalandığımı bağıran geceliğim ve üzerindeki sabahlığımda dolaştıktan sonra gözlerini kaçırdı. "Hoş buldum."
"Bu ani ve erken ziyaretini neye borçluyuz?"
"Uyandırdıysam özür dilerim."
"Onu demek istemediğimi biliyorsun."
"Seni görmek istedim. Belki birlikte kahvaltı ederiz dedim."
"Arda ben böyle sürprizlerden pek hoşlanmam. Bundan sonra gelmeden önce haber verirsen iyi olur."
"Özür dilerim, bir daha olmaz."
Gereken mesajı almasını sağladığıma göre işi şakaya vurabilirdim. "Ayrıca akşam sizdeyim zaten. Sabah akşam beni oyalarsan çalışamam ve işimden olurum."
Söylediklerime hiç ihtimal vermediğin o alaycı bakışlarıyla gözler önüne seren adam kaşlarını kaldırdı. "Sen, işinden olursun?"
Gülüştük.
Arda'nın ise pek gitmeye niyeti yok gibiydi. "Peki, madem kahvaltı edemiyoruz bir kahve ısmarla hiç değilse. Buraya kadar gelmişim, beni kapıdan göndermeyeceksin değil mi?" Yağmurlu havada kalmış sokak köpeği bakışı yine iş başındaydı.
Bense umursamaz bir iç çekişle "İçeri buyur, sana kahve yapayım." dedim yalnızca. O onaylayarak içeri geçerken ben de göz ucuyla yatak odasına bakmaya karar verdim. Usul usul yatak odamın kapısını aralayıp içeri baktım. Esved ortalarda görünmüyordu. Yoktu. Görünmez olmuştu. Kıyafet dolabımı araladığımda orada da olmadığını gördüm. Peki, nereye gitmişti bu deli adam? Etrafında perdeler uçuşan pencereye ilişince gözüm, inanmak istemedim. Pencereden mi kaçmıştı? İyi de, bu kadar yükseklikten nasıl atlamıştı? Gerçi, söz konusu Esved olunca hiçbir şeye imkânsız diyemiyordum ama...
O görünmez olmak isterse, olurdu.
Belli ki ortaya çıkmaya niyeti yoktu. Bana verdiği sözü tutup saklanıyordu anlaşılan. Aksi olsaydı şimdiye dek defalarca ortaya çıkıp her şeyi mahvetmişti. Yoktu işte. Gizleniyordu. Ya da çekip gitmişti, terk etmişti burayı.
Hiçbir şey olmamış gibi Arda'nın yanına geri döndüm. Manzaraya karşı duran koltukta oturmuş dışarıyı seyrediyordu usulca. Mutfağa geçip hazırladığım kahveleri getirdim. Kahvesini ikram ettikten sonra köşedeki tekli koltuğa yerleştim.
"Teşekkür ederim." dedikten sonra kahvesini yudumladı adam. Durgun ve düşünceliydi. Nedenini sormadım. Merak etmiyordum, çünkü sebebini biliyordum. Aklını karıştırmıştım. Her fırsatta bunu belli ediyordu. Sonra hiç beklemediğim bir an cesaretlendiğini hissettim. Bazı şeyleri söylemeye hazır gibi bakıyordu bana. Umarım şimdi, şuan bana açılmaz, diye geçirdim içimden. Hiç sırası değildi çünkü. Nedendir bilmem ama hiç sırası gelmeyecekmiş gibi hissediyordum. Duyacaklarıma hazır değildim sanırım. Ancak onun beni beklediği veya hazır olup olmadığımı dikkate aldığını hiç sanmıyorum. "Biliyor musun," diye girdi söze. "Çok gizemli bir yanın var. Nereden geldin, nasıl girdin hayatımıza bilmiyorum." Gözlerimin içine baktı. Cesurdu. Bu defa kaçak göçek değil, tamamıyla dürüst ve korkusuzdu. "Ama iyi ki geldin. İyi ki buradasın. İyi ki..."
İyi ki senin ve piç arkadaşlarının canına okuyacağım. Evet, iyi ki o gün ölmedim ve beni tıktığınız yerden çıkıp sizi mahvetmeye geldim. İyi ki.
İçimdeki öfke yumağına inat sakinliğimi koruyordum. Kahvemden bir yudum aldım usulca. İçimde kopan şiddeti ölçülemez fırtınalara rağmen aynı şekilde gözlerinin içine bakarak nazik bir ifadeyle tebessüm ettim. "Böyle düşünmene sevindim."
"Evet, böyle düşünüyorum." Derin bir nefes alıp oturduğu yerden hafifçe öne doğru kaydı ve gözlerimin içine baktı. İşte şimdi. Geliyordu. "Rüya, ben... Ben..." Bekle, yapma. Şimdi değil. Eğer şimdi itiraf edersen ne tepki vereceğimi bilmiyorum. Şimdi değil, lütfen. Bir şeyler söylemek istediği belliydi. Hatta bana kalsa söylemek istediği şeyin ne olduğu da açıktı. Ancak bir türlü cesaret edemediği de bir gerçekti. Tabiri caizse soğuk terler dökerken telefonu çaldı. Böylece benim dileğim de gerçek oldu. Bunca kötülüğe rağmen duam Allah tarafından kabul görmüş olmalıydı. Memnuniyetsiz bir biçimde aramayı yanıtladı. "Alo... Şimdi mi? tamam, trafik yoksa yarım saate oradayım." Kısa süren konuşma sonlandığında hevesi kursağında kalmış gibi hoşnutsuz bir ifade vardı yüzünde. "Öğleden sonraki toplantıyı erkene almışlar. Gitmem gerekiyor. Her ne kadar istemesem de..." Aniden ayaklandı. Tam anlamıyla zengin kalkışı olmuştu. "Kahve için teşekkürler, çok güzeldi."
"Rica ederim."
"İstersen hazırlan, geçerken seni de bırakayım."
Saatime baktım. "Benim öncesinde yapmam gereken işler var, teklif ettiğin için teşekkürler."
"İyi öyleyse." Kaçamak bakışları üzerimdeki sabahlıkta gezindikten sonra yüzüme döndü ve gülümsedi. "Akşam görüşürüz."
Kapıya kadar eşlik ettikten sonra asansöre yürüyüşünü ve tekrar arkasına dönüp acemi âşıklar gibi el salladıktan sonra asansörden içeri girişini seyrederek güldüm. Gidişinin ardından yüzüm eski kaskatı hâlini aldı ve aniden Esved'i düşünmeye devam ettim. Arda'yı yolcu ettikten hemen sonra ortalığı üstünkörü toplayıp kahve bardaklarını kaldırdım. Merakımdan ve şaşkınlığımdan evin altını üstüne getirdim, her yeri aradım ama Esved gerçekten yoktu. Tahmin ettiğim gibi bir yere saklanmamıştı, gitmişti. Rüzgârdan perdeleri uçuşan o pencereden çıkıp gittiğine, gidebildiğine inanamıyordum. Yükseklikten bir insan nasıl inebilirdi? Aklımın almadığı nadir şeylerdendi bu.
Bütün günü bunları düşünerek geçiremezdim. Neyse ki hayatıma ve işlerime kaldığım yerden devam etmem gerektiğini hatırlayıp önce bir duş aldım. Daha sonra şirkete gitmek için kıyafet dolabımı açıp bugün giyeceklerimi seçtim. Camgöbeği saten yarım kollu bir gömlek, altına koyu renk kumaş pantolon giydim. Sade ve parıltılı bir makyajın ardından saçımı pratik bir biçimde atkuyruğu yaptım. Günlerdir uykusuz ve yorgundum. Zaman zaman kolumu kaldıracak takatim olmuyordu. Bu sebeple vücudumda bir şeylerin ters gittiğini anlayabiliyordum. Mevsim değişikliklerinde veya kan değerleri düşük olduğunda vücut ilaç ya da vitamin takviyesine ihtiyaç duyuyordu. Bu da öyle bir zamandı sanırım. Şirkete geçmeden önce hastaneye uğrayıp tahlil yaptırsam iyi olacaktı. Bu sıradan insanlar için pek önemsenecek bir şey olmayabilirdi ama benim için önemliydi. Hayatımda ufacık bir problem yüzünden aksaklığa yer yoktu. Hele ufacık bir hastalık, bitkinlik, enerji düşüklüğü yüzünden... Hiç. Kendimi bile inandırmıştım bir robot olduğuma. Duygularım yoktu. Bünyemin zayıflamaya hakkı yoktu. Sadece odaklandığım şeyi yapmalı, hedefime ulaşmalıydım. Başka şeylerle kafamı bulandırmamam gerekiyordu.
Alelacele evden çıkmak için çantamı hazırladım. Elimi çabuk tutmalıydım. Bugün şirkette çok işim vardı, akşam yemeğine yetişebilmek için hepsini kolaylamam gerekiyordu. Yarım kalan ve ertelenen işlerden nefret ederim. Başım bu kadar kalabalıkken Esved ve onun duygu dalgalanmalarıyla uğraşamazdım. Onunla daha sonra ilgilenmeye karar verdim. Şuan duygusal hezeyanlara ayıracak vaktim yoktu. Hele ki bu kadar yaklaşmışken... Üstelik öyle boş geliyordu ki bana. Benim gibi duygularını kısırlaştırmış birine göre fazla büyük şeylerdi bunlar.
Bugün telefon çalmasaydı Arda bana olan duygularından bahsedecekti. Çok yaklaşmıştım. Her şeye çok yaklaşmıştım.
Hedefime çok yaklaşmıştım.
...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top