⚜ KANLI ZAMBAKLAR | 10/2
UYARI: Bu bölüm yetişkinlere özgü sahneler içermektedir. Bunu göz önünde bulundurarak okuyunuz. Keyifli okumalar dilerim.
*
-10- / 2
Akşam eve geldiğimde gün içinde bu kadar çok şey yaşamama rağmen düne nazaran daha enerjiktim. Sebebini anlayamadığım bir biçimde içime dolup birikmiş bu enerjiyi iki şekilde boşaltabilirdim; ya yoğun bir spor ya da güzel bir köpük banyosu. Üstümü değiştirip kendime güzel bir sütlü kahve hazırladım. Aklım ve duygularım karmakarışıktı. Esasında duygularım sonsuz bir boşlukta gibiydi, aklımsa bugün yaşananlardan ötürü dağılmıştı. Banyodan önce koltuğuma kuruldum ve uzanıp yarım kalan kitabımı elime aldım. Paulo Coelho, Aldatmak. İsmi ne kadar manidar değil mi? Önceden üstünü çizdiğim alıntılarda boş boş gezdirdim parmaklarımı.
Herkesin sürekli mutlu olmasına gerek yoktur. Dahası, dünyada kimse bunu başaramaz. Hayatın gerçekleriyle başa çıkmayı öğrenmek gerek.
Muhtemelen bu, hayattan beklentisi kalmamış realist insanların sergilediği bir yaklaşımdı ama doğruydu. Dünyada sürekli mutluluk diye bir şey yoktu, hiç olmamıştı. Hayatın gerçekleriyle başa çıkmayı öğrenmek ise en büyük kazançtı. Sayfaları gelişigüzel çevirip karıştırırken diğer bir alıntı ilişti gözüme.
Bazen kim olduğumuzu bulmamız için kendimizi kaybetmemiz gerekir.
O kadar beni anlatan bir cümleydi ki, milyonlarca kez altını çizebilirdim. Hatta bu bir sözleşme maddesi olsaydı altına imzamı bile atabilirdim. Doğruydu çünkü. Aslında bazen olduğumuzu sandığımız kişi yalnızca olağan durumlarda takındığımız bir maske veya yüzeysel bir ambalajdır. Ta ki bir şeyler ters gidip darmadağın olduktan ve kendimizi kaybettiğimizde asıl benliğimizle tanışırız. Mesela ben. Eskiden iyi, neşeli, kanaatkâr, yardımsever ve normal biriydim. Herkes gibiydim. Ama bir fırtına koptu ve ben o fırtınanın ortasında kalakaldım. O an... Kendimi kaybettiğim ya da kaybettiğimi sandığım o an esas beni bulmuştum. Çünkü şu çok iyi bilinmeli, asıl kişiliğimizi normal şartlarda değil zor şartlarda verdiğimiz tepkiler açığa çıkarır. Yoksa herkes rahat bir yaşam sürerken iyidir aslında. Hayatın zorluklarıyla karşılaştığı an asıl kişiliğini gözler önüne serer. Tıpkı buna benzer bir alıntı daha vardı kitapta, arayıp buldum.
...ellerine güç geçtiğinde içlerine gizemli bir canavar girmiş gibi başkalarına acı çektiren kişiler akşam eve döndüklerinde tatlı babalara, yurtsever vatandaşlara, mükemmel kocalara dönüşürlermiş.
Bu tarife uyan insanlar, hayatımı mahvedenlerden başkası değildi. Şimdi hepsi hayırsever, saygın, iyi birer insan gibi görünürken geçmişteki günahlarını kalın bir toprak tabakasının altına itelemiş iğrenç canavarlardan başkası değildi. Yoksa bu kim daha canavar savaşını neden başlatmış olabilirdim ki? Beni buna iten onlardı. Başkası değil.
Kitabımı okurken kahvemin ne ara bittiğini anlamamıştım bile. Çünkü bu hep böyleydi. Kitap okurken zamanın nasıl geçtiğini ayrımsayamazdım ve yine öyle olmuştu. Saat gece yarısına geliyordu. Sanki külkedisine dönüşecekmişim gibi bir telaşla kalkıp kendime köpüklü bir banyo armağan etme kararımı hayata geçirdim. Gün boyunca yaşadığım stres göz önüne alınırsa bunu çoktan hak etmiştim.
Rahatlamaya ihtiyacım vardı. Küveti doldurup köpük banyosunu hazırladım ve vakit kaybetmeden soyundum. Tüm kaslarım gerilmiş gibiydi ancak küvete uzanınca huzurla gevşediğimi hissettim. Mayışmış vücudumun rahatlatıcı ısıya ulaşması huşu içinde düşünmemi sağladı. Gözlerimi kapadım. Sıcak suyla her temasımda, hemen hemen her zaman gevşerdim ve o gün gelirdi aklıma. O gün... Yeniden doğduğum gün ilân ettiğim o gün. En büyük çarelerin tam da vazgeçtiğimiz anda karşımıza çıktığını hatırlatan o gün... O an yine geleneği bozmaksızın bu dünyadaki yeniden doğuşum aklıma gelmişti. İntihar ederken yeniden doğmak...
İnsanlar ne zaman yeniden doğar? Ya da siz tam öleceğini hissettiği an yeniden doğan birine rastladınız mı? Belki de böyle bir şey yaşadınız? O zaman şanslısınız. Çünkü ancak böyle bir kaybetme korkusuyla karşı karşıya kaldığınızda elinizdeki kısıtlı imkânların, dahası yaşamanın kıymetini anlayabiliyorsunuz. İnsanların doğasında var bu. Elindekilerin kıymetini ancak kaybettiğinde tam olarak anlayabiliyordu. Böyleydi insanoğlu. Acıydı ki daha önce bize ait olan şeylerin birer emanetten ibaret olduğunu kavrayamıyorduk.
Tüm bunları düşünürken gözlerimi araladım ve karşımda aniden kollarını kavuşturup kapıya yaslanmış bir biçimde hayranlık barındıran bakışlarla beni seyreden Esved'le göz göze geldim. Ani bir irkilme sonrası içimden beşe kadar saydım ve rahatladım. "Senin ne işin var burada?"
"Beni her gördüğünde şaşırmaktan ne zaman vazgeçeceksin merak ediyorum doğrusu."
Beğeniyle köpüğe bulanmış çıplak vücudumu seyrettiğini hissedebiliyordum. Gözlerindeki hayranlık, tutku kıvılcımı bir şimşek gibi çakıyordu. Bir kısrağın kalçasında şaklayan kırbaç gibiydi. O an bile sözünü sakınmadı. "Bir ilâhe gibi görünüyorsun."
Elime bir miktar köpük alıp ondan zıt bir yöne üflerken oldukça umursamaz görünüyordum ve "Biliyorum." yanıtını verdim. Onun kasıklarındaki hareketlenmeyi hissedemeyecek kadar toy ve aptal değilim, beni bu hâlde görüp etkilenmeseydi erkekliğinden şüphe ederdim zaten. Bir de bu kişi zaaf duyduğu kadınsa. Bana ne kadar şehvetle bakarsa baksın, beni ne kadar arzularsa arzulasın bana istemediğim takdirde asla dokunmayacağını biliyordum. Arzudan çıldırsa bile dokunmazdı. Ancak bana dokunmayı en çok hak eden kişi olduğunu da biliyordum. O benim için ölüme bile gider. Nitekim defalarca gidip geldi de. Rüştünü ispatladı yani. Şuan ona gidip ölmesini söylesem sorgulamadan yerine getireceğini biliyorum. Hayatta tek bir şeye bağlılık duyan insanlar böyle yapar çünkü. Bense aşktan çok uzak bir duygu içerisindeyim. Yalnızca Esved'e değil, dünyadaki hiç kimseye aşk duygusunu hissedemeyecek kadar ölüyüm. Benim mezarım, kız kardeşimin intiharıyla kazıldı ve ben oraya gömüldüm. Artık kimseye âşık olamam. Esved'e de ahım şahım duygularım yok. Onun ise bana kör bir tutkuyla bağlandığının farkındayım. Ancak mecburiyetten de olsa nefret ettiğim erkeklerle birlikte olabilme potansiyeline sahipken Esved'e neden böyle bir haksızlık yapayım ki? Benim için ölüme bile gitmeyi göze alan birini mutlu etmek, istemese bile bunun karşılığını vermek neden yanlış olsun? Benim için her fırsatta kendini ateşe atan bir adama bunu borçluydum ama şuan borçlu olduğum için değil, onu gerçekten cinsel olarak istediğim için bir adım atma kararı verdim. "Beni istiyorsun." Açık sözlü olmak her zaman karakterimin önemli bir parçasıdır. Hele ki karşımda yalan söylememi gerektirecek biri yoksa. Çünkü Esved'in de en az benim kadar sözünü sakınmayan biri olduğunu çok iyi biliyorum.
Yanıtıyla beni şaşırtmadı. İç çekerek "Hem de çok." derken bunu öylesine değil de kalpten söylediğini iliklerime kadar hissedebiliyordum. Yakıcı bir tutkuyla çıktı bu cümle dudaklarından. "Her şeyden çok." Patlamaya hazır bir bomba gibiydi gözlerindeki o alev.
Usulca kıpırdanıp sol ayağımı emniyetli bir biçimde yere attıktan sonra küvetten çıkıp ayağa kalktım. Yavaş yavaş ona doğru adımlar attığımda çırılçıplak karşısındaydım. Büyülenmiş gibi uzun uzun beni izleyişi ve bu sırada gözlerinin parlayışı bu anın asla gelmeyeceğini bildiği hâlde ömrü boyunca beklediğini açıkça göz önüne seriyordu. Esved'le karşı karşıya geldiğimde hiçbir şey söylemeden üzerindeki ceketi çıkardım. O ise sadece beni seyretti. Anın coşkusu gözlerinde ışıldıyordu. Kulağına uzanıp "Bana bağlanma Esved." diye fısıldadım uyarıcı bir ses tonuyla. "Bu ikimizin de sonu olur."
Onun da karşılığı iç geçirerek "Biliyorum." diye mırıldanmak oldu.
Birlikte olsak da olmasak da bana bağlanmıştı bir kere, çözüldüğü yoktu ki. Bu kadarını nasıl engelleyebilirdim? İkimizi de bitirecek hatalar yapmadığı sürece bunun bir zararı da yoktu üstelik. Herkes birine, bir şeye bağlanmalıydı. O bana bağlanmıştı. Bense intikam duyguma.
Aramızdaki sözsüz anlaşmayı da imzaladıktan sonra siyah tişörtüne uzandım, çıkarmama yardım ettikten sonra tutkuyla dudaklarıma yapıştı. İhtirasla dudaklarımızı mühürledi. Bu anı ne kadar çok beklediği pantolonunun üzerinden bile bacak arama baskı yapan erkekliğinden anlaşılıyordu. Dudaklarımı ayırmaksızın hafifçe kemerine eğilerek pantolonunun düğmelerini çözdüm ve onu biraz olsun özgür bıraktım. Dudaklarımız tutkuyla birbirini tüketirken yatak odasına nasıl geldiğimizi fark etmemiştik. Hafifçe ittiğim adamın yatağa uzanmasıyla ben de üzerine çıktım.
Dudaklarımız kısa süreliğine de olsa ayrılmıştı. Bu da Esved'in duygularını ifade etmesi için yeterli bir fırsattı. "Seni istiyorum tanrıçam. Seni her şeyden çok istiyorum."
"Bu gece istediğini alacaksın."
"Beni alev alev yakıyorsun. Bunu nasıl başarıyorsun? Ateşinden kavrulmak üzereyim."
Uzanıp siyah kot pantolonunu hafifçe aşağı indirdim. Devasa boyutta büyüyen varlığın gerçekliğine dokunduğumda Esved'den derin bir inilti geldi.
"En hassas noktalarımı nasıl bilebilirsin?"
"Tahminlerimde yanılmam, bilirsin." derken iddialı ve seksi bir gülüş armağan ettim ona. Yeterince yanarken ona bunu neden yapıyordum bilmiyorum ama onu eritmek hoşuma gidiyordu. Birinin beni böylesine arzulaması gururumu okşuyordu. Bacak arasına eğilip dudaklarımı vahşi bir hayvan gibi yırtıcı duran varlığa yerleştirdim. Altımdaki adamın hırıltılı sesiyle doğru iz üstünde olduğumu rahatlıkla anlayabiliyordum. Dilimi o varlığın üzerinde gezdirirken Esved'in bir eli yanındaki yastığı vahşice sıkıyordu. Diğer eliyse daha ileri gidebilmem için başıma baskı yapmaktan çekinmiyordu. Yavaş adımlarla gidip gelirken kesik kesik nefesleri kulağıma doluyordu.
"Sen, bu gece, beni, öldüreceksin."
Onun gibi güçlü bir adamın karşımda bu kadar aciz olması elbette hoşuma gidecekti. Kim olsa hoşuna gider. "Hayır, seni yeniden dirilteceğim." Üzerindeki ölü toprağını atmaktı niyetim. Artık etrafta bir cenaze gibi dolaşmaya son vermeliydi. Yaşadığını hissetmeye ihtiyacı vardı. Ben bir ölüydüm, doğru ama onun da benimle birlikte mezara girmesine gerek yoktu. Doğruldum ve kedi gibi onun vücuduna sürtünerek bedeni üzerinde hareket ettim. Göğüs kasları üzerinde dil darbeleri bırakırken sağ elimle oturabileceğim yeri emniyetli kılıyordum. Dudaklarımın arasından zehirli bir yılan gibi sızan dilim adamın göğüs uçlarına tutkuyu tattırırken zaman zaman göğüslerinin etrafında başıboş daireler çizmeyi de ihmal etmiyordu. "Uçmaya hazır mısın?"
"Hiç olmadığım kadar."
Uzanmış bir biçimde hayranlıkla beni seyrederken kendinden geçen adamın kasıklarını okşayarak şehvetli sinyaller verdikten sonra kabarmış erkekliğinin üzerine oturdum. En az onunki kadar alev alev yanıyordu vücudumun her zerresi. Ben de onu istiyordum. Hatta şuan bana en iyi gelecek şeydi onunla olmak, bunu içime girmesine izin verirken anladım. Aramızdaki anlamsız elektriğin sebebi başından beri buymuş demek. Yavaş yavaş içimde gezinen tutkulu parçasının üzerinde gidip gelirken başımı geriye atmış zevk inleyişlerimi gizleme gereksinimi duymuyordum. İlk defa hiç olmadığım kadar kendim olmuştum. Gidip gelmelerimi hızlandırdıkça onun da hayvani inlemeleri kulağımı doldurmaya başlamıştı. "Bu... Bu dehşet verici." Çığlıklarımı durduramaz hâldeyken bile dürüstlüğümden ödün vermiyordum. Onun sert inleyişleri çığlıklarıma karışırken zevkim kat be kat artıyordu. Artık daha hızlı gidip gelirken zevkin doruklarındaydım. Hiç bu kadar kendimden geçtiğimi, zevkle dolup taştığımı hatırlamıyordum. Öyle ki, saçım başım dağınık kim olduğumu bile unutmuştum. Esved de benden farksızdı. O an iki suç ortağı olan biz, aynı anda birbirinin sahibi ve kölesiydik de. İkimiz bir bütün olmuştuk. Muhteşem birleşme. Büyük ve sert elleri kalçalarımı desteklerken teması bile inlemelerimi artırmaya yetiyordu. Eli sağ kalçamın üstünde, sırtıma yakın akrep dövmesini kışkırtıcı bir biçimde okşarken yarı oyuncu ve nazlı bir iniltiyle "Yapma şunu." diye fısıldadım.
"Hoşuna gidiyor, değil mi?" dedi nefes nefese. Kendinden geçmiş gibiyken kısık gözleriyle bana gülüyordu.
"Evet, bana dokunman hoşuma gidiyor." İhtirasla dolu son çığlığımdan sonra tamamen üzerine yığıldım. Saçım başım dağılmıştı ve kendimi tanıyamıyordum. Kim olduğumu, nerede olduğumu bile bilemeyecek kadar kendimden geçmiştim. Dağılmış saçlarım Esved'in göğüslerine ve gövdesine sere serpe yayılmış durumdaydı. Rahat durmayan ateşli ellerimse kalçalarını okşamaya devam ediyordu.
O ise ahlaksız bir gülüşle "İçinden hiç çıkmak istemiyorum." derken davetsiz bir misafirin arsızlığını barındırıyordu ses tonunda.
"Sağlam kalçaların varmış."
"Seninkilerden sağlam değil."
Gülüştük. Böyle komplike bir olayı bile nasıl şaka malzemesi yapabildiğimizi anlamak zordu. O kadar iyi anlaşan iki kişiye göre şaşırtıcı da değildi aslında. Biz ölüme bile güler geçerdik. Anasını satmışız dünyanın, bunu mu takacağız derdik. İçimden çıkmama konusunda ciddiyetini ve istikrarını koruyan adama "Hâlâ sertsin." demekten çekinmedim.
"Senin yanında olmamam tuhaf kaçardı. Alev topu gibisin, beni yakmaktan çekinmiyorsun."
"İşte bu yüzden bana bağlanma diyorum. Sadece yatakta yakıcı değilim."
"Ya ben yanmak istiyorsam?"
Üzerinden kalkıp yatağın boş tarafına uzandım. Tek söyleyebileceğim "Bana bağlanma Esved." demek oldu. "Zarar görmeni istemiyorum."
Eğilip alnımdan öptü. "Senin için ölmekten de, öldürmekten de çekinmem. Herkesi harcarım, anlıyor musun? Kendimi bile!"
Bakışlarındaki sonsuz bağlılık hissi beni ona çekiyordu. Âşık olmadığım doğruydu, ama onu mutlu etmek için tarifsiz bir istek vardı içimde. Üstelik ben de onunla olmayı istiyordum. Bu tam anlamıyla bir fedakârlık değildi yani. Karşılıklı alınan bir hazdı. Bu yüzden biten oyunu yeniden başlatan bir hamle yaparak dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Dilimle tatlı şehvet oyunları oynarken onu ahtapot gibi saran ellerim sırtında başıbozuk bir edayla dolanıyordu. O ise dudaklarını boynuma indirirken nefes nefeseydi. "Seninim, al beni. Tüm hücreme sahip ol. Tek bir şartla." Beklentiyle başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Söyleyeceğim şey altın değerinde önemliymiş gibi hazır ol vaziyetinde bekler gibiydi. "Bana sakın bağlanma. Benimle seviş. Benimle seks yap. Bana sahip ol. Ama bana bağlanma. Yaptığımız şeyin adına seks de, düzüşmek de ama asla aşk deme. Asla." Herhangi bir yanıt vermeksizin iş bilir ateşli dudaklarını boynuma gömdü tekrar. Hiçbir şey söylemedi. Ancak bu kurala uyması gerektiğini biliyordu. İyice yerleşebilmesi için bacaklarımı zevkle araladım. Oysa daha az önce doyuma ulaşmamışız gibi delicesine aç dudaklarını ve susamış dilini göğsüme gömdü. Sanki çok lezzetli bir yemeği tadıyormuş gibi zevk alan iniltili sesler çıkarırken dili göğüs uçlarıma öyle bir eziyet ediyordu ki, arsızca kalçalarımı kaldırıp indirmeye başlamıştım. Tomurcuklanan göğüs uçlarıma tatlı işkenceler ediyordu. "Hadi, bekliyorum. Yap şunu Esved. Yap şunu!" Islanmıştım. Tüm günahlardan ve intikamdan arınmış bir biçimde ben ve kadınlığım onun kölesi olmuştuk. Utanmazca kendimi ona sunmuştum. Şehvetim gözlerimi kör etmiş gibi "Hadi, hazırım. İçime gir artık. Hadi..." diye inliyordum yalvarırcasına. Bu defa aciz kalma sırası bendeydi sanırım.
Zevkli çarpık gülüşündeki arsızlık her şeyi anlatıyordu. "Sabırlı ol biraz küçük şeytan, süründürme sırası bende." Göğüslerimi tatma işini yavaş yavaş, sindire sindire becerirken sızlayan göğüs uçlarım büyük bir patlamanın alarmını veriyordu. "Benim olmak için kıvranıyorsun değil mi?"
"Evet Allah'ın cezası, evet! Yap artık şu lanet olası şeyi!" Doyuma ulaşmak adına tatlı sert hırçınlaşınca ağzıma geleni söylemekten çekinmedim. Sırılsıklamdım. Vücudum terden ıslanmışken kadınlığım ise onun gelişi için hazırlanmışçasına kaygan ve sırılsıklamdı. Zorla yaptıramadığım şeyi tatlı dille yaptırmayı denedim o an. Şehvetli bir fısıltı ve nazlı bir edayla tırnaklarımı sırtında gezdirip ürpermesini sağlarken "Artık senin olmak için hazırım, neyi bekliyorsun? Benimle birlikte kendine de mi acı çektirmek istiyorsun?" derken ikna olmuşa benziyordu. Ne demişler, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. "Hadi, seni içimde hissetmek istiyorum artık. Bana gel..."
Bir aşağı bir yukarı inip kalkan kalçamın zevkli dansına bir son verdi Esved. Erkekliğiyle içimdeki boşluğu öyle bir doldurdu ki, gözlerimi sıkıca yumup başımı geriye atarken art arda çığlık ve iniltilerim odada yankılanıp tekrar kulağıma doluştu. Gözlerimi araladığımda tavandaki aynadan kendime bakıyordum ve üstümde insan irisi bir adam içimde git gel yaparken yüzüm kızarmış, saçlarım dağılmış, bacaklarım ise arzu ve zevkten açılabildiği kadar açılmıştı. Onu hissetmek bana iyi geliyordu. Hatta öyle havaya girmiştim ki "Daha sert. Daha sert!" diyerek yönlendiriyordum onu. Tırnaklarımı zevkle sırtına batırırken onun da başını geriye atıp bu hareketimi iniltiyle karşılaması cesaretimi körüklemişti. Bacaklarımı kalçasında kenetleyerek alt dudağımı dişledim. "Sana bayılıyorum. Harikasın." Sırtından boynuna giden ellerim saçları arasında gezinirken en derin arzuların esiri olduğumuzu hissedebiliyordum. Sözlerimden cesaret alan adam daha hızlı ve sert gidip gelmeye başlamıştı. Benimse iniltilerim dinmek bilmiyordu. Arada bir anlamsızca "Bu harika. Bu harika..." diye sayıkladığımı hissedebilecek kadar kendimdeydim. Kadınlığımdaki o ince sızı zevkin doruklarına ulaştıkça daha belirgin bir hâl almıştı. "Bana kim olduğumu bile unutturuyorsun."
"Keşke tamamıyla kim olduğunu unutsan."
Sözlerindeki sitemkâr vurguyu elbette hissedebiliyordum ama şuan onu umursayacak durumda değildim. Yorgunluktan kısılmış gözlerim tavana dikilmişti. Sevişirken konuşmayı seven bir tip olduğumu da daha şimdi öğreniyordum. "Ben senin üstündeyken sen de kendini tavandan izledin mi?"
"Zevkli olup olmadığını soruyorsan, çok zevkliydi. Ama yine de ben üstte olmayı tercih ederim."
"Hâkimiyet bende olsun diyorsun yani."
"Evet." Hem konuşup hem de içimde git gel yapmaya devam etmesi beni kendimden geçiriyordu.
"İstersen biraz daha hızlanabilirsin, benim acı eşiğim çok yüksektir."
"Bilmez miyim?" Son kez içimde gidip geldikten sonra geri çekilmeksizin ağırlığını vermeden üstüme yığıldı. O hâldeyken sevgiye aç savunmasız bir erkek çocuğu gibi başını göğsüme yaslamıştı. Anlık bir refleksle saçlarını okşadım. Bu hoşuna gitmiş gibiydi, mırlayan bir kedi gibi başını boynuma gömdü. "Beni sevmen hoşuma gidiyor. Bu yönünü ilk defa tanıyorum."
"Fazla alışma derim." Bir süre daha başını okşamama izin verdikten sonra üzerimden kalkıp yatağın boş tarafına sırtüstü uzandı. Tavanı seyrederken düşünceli bir hâli vardı. Hiç sormamam gereken bir şey sordum. "Ne düşünüyorsun?"
"Seni."
"Ben yanındayım."
"Bedenin benimle. Ama aklın, kalbin burada, benimle değil."
"Esved, yapma."
"Kalbin öyle bir intikamla dolmuş ki, orada bir başkasına yer yok."
"Yeter, kes şunu artık. Benim kalbim artık kan pompalamaktan başka işe yaramıyor. Bir ölü olduğumu unutuyor olmalısın."
"Ne yazık ki unutamıyorum. Ne seni, ne de bir ölü olduğunu. Ve inan bana ölü bir kadınla sevişmek acı verici."
Yatakta arkamı adama dönecek şekilde yan dönüp biraz uyumaya çalıştım. Kazan gibi olan kafamı toparlamam gerekiyordu. Böyle ilerleyemezdim ve amacıma bu kadar yaklaşmışken saçma sapan bir kafa karışıklığının her şeyi mahvetmesine izin veremezdim. Esved'in arkamdan bana sarılmasıyla karnımda birleştirdiği ellerinin üstüne koydum avuçlarımı. Son kez uyarma gereği duydum onu. "Bana bağlanma."
"Olur, bağlanmam."
Omzuma yaslanmış başa ait karşımdaki pencereye yansımış olan mahzun bir çift bakışın yüreğimi sızlatmasına izin veremezdim. Bu sebeptendir ki gözlerimi sıkı sıkı yumup uyuma numarası yaptım. Bir süre hareketsiz kalınca da o yorgunlukla uykuya dalmakta olduğumu hissettim. Hatırladığım tek şeyse yine o mahzunca bakan bir çift kara gözdü. Bir deyişe göre ölürken de uyurken de önce görüntü kaybolur, sonra sesler. Sanki bu teoriyi kanıtlar gibi banyoda hâlâ açık kalan radyonun sesi kulağıma çalınıyordu.
Sana sorsam uzağım kendimden
Başımı alıp giderim her savaşta
Beni uzak tut yaralı kalbinden
Kanatır kırarım üzerim tek bakışta
Hiç ışık yok farkındayım
Bense cansız vücuduma nazaran daha kendinde olan kulaklarımla şarkının yaşamımı anımsatan acı sözlerini kesik kesik yakalayabiliyordum uykumun en tatlı dakikalarına dalmadan önce.
İçine düşmüş karanlıkların
Bu serseri mayın
Beni bugün ayık
Arıyorum ama artık kayıp
Bu okyanustayım
Benim batan kayık
...
Günler süren saniyeler kalbimin ritimleri bozuk
Kötü haberlerin ben miyim nedeni
Küçük hesaplar peşinde bütün bildiklerim
...
Bembeyaz bir sayfa;
Güzel sözleri içinde yatırmış, siyahlara batırılıp kefen giydirmiş.
...
BÖLÜM SORUSU: Değer verdiğiniz birinin size olan sevgisinin kendine zarar vermemesi için onu duygusal manada kendinizden uzak tutar mıydınız? Size bağlanmasını engellemeye çalışır mıydınız?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top