⚜ KANLI ZAMBAKLAR | 1/2

-1- / 2

Derin bir nefesin ardından içeri girdim. Atmosfere ayak uydurmak için içimdeki en ufak heyecan kırıntısını bile bastırıyordum. Ve ne mutlu ki bu işi çok iyi beceriyordum. Çok geçmeden davetlileri karşılayan Süreyya Hanım gördü beni. El salladı. Yanıma geliyor. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atsa da içimde kopan fırtınalardan dışımın haberi yok gibiydi.

"Hoş geldiniz Rüya Hanım!" Ellili yaşlarına gelen Süreyya Hanım öylesine cana yakın ve ilgiliydi ki bana karşı, bir kırmızı halı sermediği kalmıştı önüme. Sarı saçları tepede topuz yapılmış, lacivert saten kıyafetiyle oldukça hoş görünüyordu yaşına göre. Beni gördüğüne de gerçekten sevinmiş gibiydi. Samimi ve neşeli bakışlarını üzerimde gezdirdi ve "Göz alıcı görünüyorsunuz." dedi.

Sempatik olmasına özen gösterdiğim bir gülümsemeyle "Lütfen, sadece Rüya deyin." dedim yalnızca. Bundan çok memnun olmuşa benziyordu. Lideri olduğu vakfa yaptığım yüklü miktarda bağıştan olsa gerek, aklında yer edinmiştim. Olumlu bir izlenim oluşturmamın en iyi yolu buydu sanırım. Sonuçta her şey bu planın bir parçası değil mi? "Hoş bulduk, siz de çok zarif görünüyorsunuz."

"Teşekkür ederim tatlım, o zaman lütfen sen de Süreyya de." Ellerini birbirine kenetlerken gayet mutlu ve güler yüzlü bir biçimde baktı gözlerimin içine. "Davetimize katıldığın için sana çok teşekkür ederim. Burada bulunmandan gerçekten mutluyuz. Vakfımıza verdiğin destekleri, güler yüzünü, iyi kalbini bizimkilere öyle çok anlattım ki, gelmeseydin seni onlara tanıştırmadığım için çok üzülecektim."

Mahcup bir biçimde başımı eğerken "Estağfurullah, utandırıyorsunuz beni." derken mütevazı rolünü öyle iyi yapıyordum ki, kendimden bile şüphe ettim diyebilirim. Ben bile bu performanstan sonra bana inanabilirdim sanırım.

"Hadi, bizimkilerin yanına geçelim. Herkes seni çok merak ediyor."

Ben gelmeden namım yürümüş desenize. İlk denemede bu kadar başarılı olacağımı düşünmemiştim, ne yalan söyleyeyim. Aralarına girip onlara kendimi sevdirmek için daha fazla mesai harcamam gerektiğini düşünmüştüm. Neyse ki aralarına girme görevini neredeyse tamamlamıştım. Şimdi sıra kendimi sevdirmekteydi ki bu konuda hiç zorlanacağımı sanmıyorum. En iddialı olduğum konulardan biridir her yaş grubundan insanla muhabbet kurup anlaşmak ve kendimi sevdirmek. Bu zor bir şey değil ki. Karşındakini biraz pohpohlayacaksın, nazik ve sempatik olacaksın ve tüm donanımını önlerine sereceksin. İşte, bu kadar. Bitti. İnsanların sana hayran kalması için daha büyük oyunlar oynamana gerek yok. En azından şimdilik.

İçeri girdiğimizde etrafı büyük bir ustalıkla sanki yeni görüyormuşum gibi inceledim. Hâlbuki buraya kaç defa gelmiştim, ne kıyametler kopmuştu. Ne çığlıklar kopmuştu. Hatta bir keresinde tıpkı bir paçavra gibi kapının önüne konmuştum. Sürüklenerek ve fırlatılarak. Hani kötü kokan bir çöp poşetini konteynere fırlatırız ya. Hızla. Bir an önce kurtulmak istercesine. İşte onlar da beni öyle fırlatıp atmıştı. Yüzleşmek istemedikleri bir gerçektim ben onlar için. Bir an önce yok edilip uzaklaştırılması gereken bir vicdan azabı belki de. Beni o nefret ve aşağılamayla kovan insanlar şimdi aynı ikiyüzlülükle neredeyse kırmızı halıda karşılıyorlardı. Kim olduğumu bilmeden.

Sohbet eden birkaç grup misafiri aştıktan sonra Süreyya Hanımın ailesinin bulunduğu topluluğa ulaşmıştık sonunda. Tanıdık yüzlere bir bir baktım o an. İlk kez görüyormuş, yeni tanışıyormuş gibi rol yaptım. Hepsi son gördüğümden pek de farklı değildi. Yaşlılar biraz daha çökmüş, gençler biraz daha olgunlaşmıştı hepsi o. Zaten 10 sene çok da uzun bir süre değildi, değil mi? Hele ki koca bir intikam planını tasarlamak için. Ve de kusursuz.

Süreyya Hanım aile grubuna nazik bir biçimde takdim etmişti. "İşte size anlata anlata bitiremediğim cömert, iyi kalpli, yardımsever bağışçımız Rüya Hanım. Rüya Başer." Sözlerinde gurur ve samimiyet vardı. Benimle samimi olduğunu saklama gibi bir gayesi yoktu. Eski ben olsaydım aynı kaldırımda bile yürüyemezdik. Ama şimdi öyle mi?

O an sanki eski zamanlarda sosyeteye takdim edilen bir prensesmişim gibi hissettim. Muamele oydu çünkü. Açıkçası buraya gelirken bu kadar iyi karşılanacağımı beklemiyordum ama şunu da çok iyi biliyordum ki, bu tür insanlar kaz gelecek yerden tavuk esirgemezdi. Gözünü bile kırpmadan vakfa küçük çapta bir servet bağışlayan, ayakları yere sağlam basan güçlü bir kadına nasıl davranmaları gerektiğini iyi bilen bir kesimdi bunlar.

Tüm bunları düşünürken dışarıdan hiç renk vermememe ben bile şaşıyordum artık. Ancak vücudumun titremesine zar zor engel olduğumu da itiraf etmeliyim. Her şeye rağmen gayet iyi gidiyordum bence. Gayet sakin ve kendimden emin göründüğüme neredeyse emindim. Üstelik bu grupta nefret ettiğim kişilere karşı gülümseyip nefretimi belli etmeyecek kadar poker surat olmayı da öğrenmiştim uzun zaman sonra. Artık öyle şeyler yaşayıp öylesine hissizleşmiştim ki, tüm masumiyetimi kaybetmiş olmanın yanı sıra ikiyüzlülüğe dair bir sürü numara öğrenmiştim. O denli profesyonel olmuştum bu konularda. Yüze gülüp arkadan konuşmak, yalandan sever gibi yapmak, oyunlar oynamak... Eskiden hiçbiri benim kalemim değildi. Ama hayat öyle bir yoğurdu ki beni, tıpkı bir hamur gibi şekillendim amaçlarım uğruna. Yepyeni biri olup çıktım. Ve farklı. Süreyya Hanımı "Rüya, sadece Rüya." diye düzelttim tekrar. Aramızda hanımlı beyli mesafeler olsun istemiyordum. Madem bu kadar hızlı ilerliyorduk, daha fazla vakit kaybetmemeliydim değil mi?

Uzun boylu, esmer tenli ve yaşını pek de göstermeyen Ragıp Beyden belli ki yıllar çok şey alıp götürmemişti. Onu son gördüğümden farklı sayılmazdı. Süreyya Hanımdan büyük olmasına rağmen kaya gibi sağlam duruyordu. Süreyya Hanım ona göre biraz daha çökmüş görünüyordu, ne yalan söyleyeyim. Elini uzatıp "Memnun oldum Rüya. Süreyya seni gerçekten de anlata anlata bitiremedi, ne çok övdü bir bilsen." dedi bana.

Kibar bir gülümsemeyle "Evet Rüyacığım, abim Ragıp." diyerek tanıştırdı bizi Süreyya Hanım.

"Memnun oldum."

Ardından yanında duran kısa kesimli saçları, uzun boyu ve masum yüzlü adamı tanıttı. "Oğlum Arda."

Nazik bir gülümsemeyle elini uzatıp "Merhaba." dedi Arda. Bakışlarından ilk görüşte benden ne denli etkilendiğini anlamıştım. O elektriği alabiliyordum. Epey sıcak yaklaşmıştı doğrusu. Bu, nasıl desem... Sapıkça değil, aksine hoşgörülü ve seviyeli bir sıcaklıktı.

Bense alelade bir nezaket ve güler yüzlülükle "Merhaba, memnun oldum." demekle yetindim. Kimseden farklı davranmasam da ışıldayan gözlerine bakışlarımla karşılık vermeyi çok görmedim ona. Çünkü grubun zayıf halkası oydu; Arda. Sanatçı kişiliğinin yanı sıra çok duygusal bir karakteri vardı. Onu tavlamak belki de çocuk işiydi. Ancak ben yavaş yavaş ilerlemeyi tercih ediyordum. Önce kaleyi içten fethetmeliydim. Ailenin büyükleri tarafından onaylanan, sevilen biri olmalıydım ki zamanla herkes bana güvenebilsin.

Arda'nın yanında onunla neredeyse aynı boyda olan kirli sakallı ve mavi gözlü adam beklediğim gibi hemen atlayıverdi. Elini uzatıp "Ben de Ertan, memnun oldum." diyerek kendini tanıttı. Gayet kendine güvenen, flörtöz bir havası vardı ve ben buna hiç şaşırmadım. Diyorum ya, hepsini önceden tanıyorum. Bunun yanı sıra planımı tasarlarken hepsinin hakkında istemediğim kadar bilgi topladım, araştırma yaptım. Kim neyi sever, neyi sevmez, zayıf noktası nedir... Her şeyini biliyorum. Hepsinin ciğerini biliyorum. Şuan karşımda kem gözleriyle bana bakan Ertan da bu grubun yavşağı. Daha kibar bir dille tabir etmem gerekirse çapkını diyeceğim ama hafif kalacak. Kadınları ağına düşürüp kullanan, yatağa atan ve onlara bir eşya gibi davranan, işi bitince de pislikmiş gibi davranan puştun teki. Zaafının ne olduğunu söylememe gerek yoktur sanırım; bir çift güzel bacak, harika göğüsler ve güzel bir yüz. Kısaca kadınlar yani. Onu da kafalamak zor olmasa gerek. Bakışlarındaki ben çapkın bir puştum bebeğim ifadesiyle yüzüme bakarken sözlerine devam etti. "Sizin gibi güzel bir hanımefendiyle tanıştığım için ne kadar memnun olduğumu..." O an onunla el sıkışıyor olmak benim için oldukça mide bulandırıcı olsa da bunu hissettirmemek için özel bir çaba sarf ettim doğrusu. Geçmiş birkaç saniyeliğine gözümün önünden ışık hızıyla geçip gidince...

Ertan'ın şeytanî bakışlarla yüzünü yüzüme yaklaştırıp sağ eliyle sertçe çenemi tutup sıkması, çenemi havaya kaldırıp "Çeneni kapalı tutacaksın! Tutmazsan küçük fahişe, bedelini ödersin!" diyerek beni yere itmesi.

Hepsi gözümün önündeydi hâlâ. Tam elimi zarifçe öperek şov yaparken nazikçe elimi kurtarıp sözünü kestim aniden. "Ben de memnun oldum." Güler yüzlü ama mesafeli, ağırbaşlı bir ifadeyle karşılamıştım bu tavrını. İlgisine karşılık vermememden ötürü afallasa da çabuk toparladı. Nasılsa alışıktı yüzsüzlük etmeye! Ama alışık olmadığı tek şey reddedilmekti ve bunu da hırs yapacağını adım gibi biliyorum.

Süreyya Hanım sevecen ifadesinden ödün vermeksizin herkesi bir bir tanıtmaya devam ediyordu. "Ertan da oğlum Arda ve yeğenim Tarık'ın çocukluk arkadaşı. Elimizde büyüdü sayılır." Tarık'a dönerken "Ah, az kalsın unutuyordum görüyor musun?" dedi telaşla. "Yeğenim Tarık'ı tanıştırmadım."

Söz konusu olan adam gayet ağırbaşlı ve mesafeli bir tavırla elini uzattı. "Merhaba, memnun oldum." Arda ve Ertan'la yan yana geldiğinde aradaki boy farkı belirginleşiyordu. Gözlerim beni yanıltmıyorsa Tarık onlardan beş on santim daha uzun olmalıydı. Yanık buğday teni, düzgün burnu ve yeşil gözleriyle her kadını baştan çıkartabilecek kadar hoş göründüğünü itiraf etmeliyim. Gri takım elbisesi de çok yakışmıştı doğrusu. Grubun bir çetin cevizi olmak zorundaydı, bu her yerde geçerli bir doğa kanunuydu ve bu grubun çetin cevizi de bilindiği üzere Tarık'tı. Kimseye kolay kolay güvenmeyen, herkese mesafeli ve soğuk yaklaşan, insanlara tepeden bakan, gereğinden fazla kişiyle muhatap olmayan sert bir karakteri vardı.

Ben de sadece etkileyici bir bakış atarak baş işaretiyle karşılık verdim sözlerine. Oyunu kuralına göre oynamayı severim. Hele ki zor avlar hep ilgimi çekmiştir.

Sıradan bir yüz ifadesi takınarak "Bizim üç silahşörler işte." demekle yetindi Süreyya Hanım. Hepsine yaklaşımı bir anne, abla, akraba sevgisi gibiydi. Aralarında kan bağı olmayan Ertan'a bile tüm pislikliğiyle beraber sevgi gösteren bir hâli vardı. Hepsini kanatları altına almıştı besbelli. İşledikleri günahlara rağmen. Tabi, kötülüğü yapan onların kanından canından olunca iş değişiyordu değil mi?

Arkadan gelen bir kadın sesi "Dört." diyerek düzeltti. Özgüveni tavan yapmış iddialı ve mesafeli bir giriş yaparak gruba dâhil oldu kadın. Üç silahşörlerin yaş grubundandı ve Süreyya Hanımdan biraz daha açıktı sarı saçları. Oldukça güzel, alımlı fakat bir o kadar da kibirliydi.

Genç kadının gönlünü almak için sağ elini alnına götürdü Süreyya Hanım. "Ah, seni nasıl unutabilirim ki Berilciğim..." Bana dönüp acilen bir yanlışı düzeltmek ister gibi Beril'i tanıştırdı. "Bu da bizim silahşörlerin dördüncüsü Beril."

İşi şakaya vurmayı seven Arda "Biz daha çok mahşerin dört atlısı diyoruz kendi içimizde anneciğim." diyerek araya girince ister istemez grupla birlikte ben de güldüm. Ancak ona bakarken kanım donuyordu. Nasıl bu kadar masum görünüp acımasız bir günahın parçası olabiliyordu? Demek ki dış görünüş yanıltıcı oluyordu çoğunlukla.

Beril elinin ucuyla el sıkıştı benimle. Sanki veremliymişim gibi. Ancak bunun pek de umurumda olduğu söylenemez. Genel jüriyi yani Süreyya Hanım ve Ragıp Beyi ilk görüşte tarafıma çekmiştim, beni sevmişlerdi. Zaten Süreyya Hanım daha vakıfta ısınmıştı bana, ısınmamış olsaydı bu davete ısrar kıyamet çağırır mıydı? Yalnızca Tarık ve Beril'e dikkat etmeliydim biraz. Hepsi bu.

"Dördü de çocukluklarından beri birbirilerinden ayrılmadılar." diye ekledi Süreyya Hanım. "Yedikleri içtikleri ayrı gitmedi hiç, hâlâ da öyle."

O an gözümde canlandı dördü de. İşledikleri günahtan ötürü birbirilerine dehşetle açılan gözlerini, tüm izleri yok etmeye çalışırken birbirilerine kenetlenişleri, kendileri dışında kimsenin nasıl da umurlarında olmayışı... Söz gelimi bir mezarın, açılmış bir çukurun başında bir sırrı gizlerken hayal ettim onları. Bir günaha ortak olurken... İşin aslı öyle olmamış olabilirdi belki ancak hayallerime gem vuramıyordum o an. Gerçi yaptıkları kötülük bundan çok da farklı sayılmazdı.

Dağılmamalıydım. Bu henüz bir başlangıçtı. Her şeyin başlangıcı. Sonun başlangıcı. Bu kadar çabuk dağılmam iyi olmazdı. Şimdi değil. Şuan değil.

Davetin ilerleyen saatlerinde birçok konudan konuştuk. Süreyya Hanım ve Beril'le modadan bahsederken beylerle ekonomi ve futbol hatta siyaset bile konuştuk. Laf lafı öyle aşmış ki. İyi bir tablo koleksiyoncusu olan hatta kendi çapında resimler yapan Arda'yı bile kültür düzeyimle etkilemeyi başarmıştım. Ayaküstü beğendiğimiz ressamlardan, tablolarından, eserlerde kullandıkları tarzdan bile bahsettik. Yorumlarımızı birbirimizle paylaşıp seviyeli bir biçimde tartıştık. Ve bu Arda'nın çok hoşuna gitti, gözlerinden okuyabiliyordum. Tüm yeteneklerimi döküp saçmak için kendimi paralamadım. Göze girmeye çalıştığımı kimsenin gözüne sokmadım. Fırsat buldukça bilgim dâhilinde olan konularla ilgili sağlam tespitlerde bulunup etkileyici olmayı başardığım söylenebilir. Hem ne derler bilirsiniz, gizemli olmak her zaman iyidir.

"Hakikaten şaştım doğrusu!" diyerek açık yüreklilikle itiraf etti Ragıp Bey. "Sende ne cevherler varmış Rüyacığım! Tatlı sohbetinin yanı sıra öyle kültürlü bir hanımsın ki, neredeyse bilmediğin şey yok. Birçok alanda faydalanabileceğimiz türden birisin. İyi ki tanışmışız seninle."

"Mübalağa ediyorsunuz, lütfen. Teşekkür ederim."

"Hiç de mübalağa etmiyorum! Ya bir insan her şeyi mi bilir, her konuda mı bir fikri olur Allah aşkına? Şaştım kaldım doğrusu! Konuşulmadık ne moda bıraktın, ne siyaset, ne ekonomi, ne de sanat! Birçok kadına göre futbola bile ilgilisin. Bizim Süreyya'ya sorsak, ofsayt nedir bilmez."

Kendisine takılan abisinin omzuna şaka yollu vurarak "Hınzır!" diye söylenmeyi ihmal etmemişti Süreyya Hanım.

Bense her zamanki hanım hanımcık, mahcup duruşumla "Estağfurullah efendim, benim de bilmediğim çok şey var emin olun." demekten geri durmadım. Ukalâ bir insan kimseye çekici gelmez. Bu yüzden bilgili ve kültürlü olmak kadar alçakgönüllü olmak da çok önemlidir.

"Yoo, efendim yok! Madem sen kendine Rüya dedirtiyorsun, bundan sonra bana Ragıp amca diyeceksin."

Buraya kadar her şeyin bu kadar basit olacağını tahmin etmemiştim. Her şeyin bu kadar yolunda gitmesi hafiften tedirgin etmiyor değildi. Galiba herkesin konuştuğu teori doğruydu. İnsan, hayatında hiçbir şey yolunda gitmediği zaman pek de korkmuyordu, asıl her şey hiç olmadığı kadar yolunda gidiyorsa kaybedecekleri için korkuya kapılıyordu. Ben de böyle bir sürüncemeye düşmüştüm şimdi. Ancak işin olumsuz yanını düşünmek için henüz çok erkendi. Bu başarının keyfini çıkarmalıydım. Temkinli olmaya devam edersem bir tehlike görünmüyordu. Güzel, güvene dayalı yakın dostluklar kurulabilecek gibiydi zemin. En azından şuan için öyle görünüyordu. Edindiğim bilgim, kültürüm, doğuştan gelen şeytan tüyüm, biraz da şansımla hemen hemen herkesin kalbini çeldiğimi hissedebiliyordum.

Hemen hemen herkesin...

Tarık'ın kuşkucu, Beril'in hazzetmeyen soğuk bakışlarıyla henüz onların güvenini kazanamadığımın farkındaydım. Fakat hiçbir şey için acelem yok. Ben bu intikam uğruna her şeyimi yakıp yıkmayı göze almışım, bunlar korkutmaz beni. Ragıp Beyin sorusuyla düşüncelerimden sıyrılıverdim.

"Ne işle meşgulsün Rüya?"

"S&H Group'un CEO danışmanıyım."

Ertan hayretini gizlemeksizin "Bu Amerikalı ortaklarının geçen sene tamamını satın aldığı S&H Group mu?" sorusunu yöneltti.

Kendisi kadınları cinsel bir meta olarak gördüğü ve onları içten içe de olsa eksik etek olarak tabir ettiği için buna şaşırması olasıydı. Onu suçlamıyorum. Bilmiyorum, belki de suçluyorumdur. Yo, kesinlikle suçluyorum. Ama haksız olduğumu kim söyleyebilir ki? İçimde çıkan çatışmayı yansıtmayan sıradan ses tonumla "Evet." yanıtını verdim.

Beril'in arkasında bir süredir konuştuklarımıza kulan misafiri olan bir kadın elindeki şampanyayı yudumlar yudumlamaz muhabbetimizin içine girdi. "Ay inanmıyorum."

Beril tanıştıkları çok belli olan kıza "Sen ne zaman geldin Helin, hoş geldin." diyerek sarılmadan sosyeteye özgü bir ifadeyle öpüştüler.

"Hoş bulduk şekerim." Aralarında Helin'in kısa tuttuğu samimi sohbet sona erdiğinde kadın tekrar bana dönmüştü. "Ben doğru mu duydum, biri S&H Group mu dedi? Hani şu merkezi Seattle'da olan."

İçkimden bir yudum aldıktan sonra sıradan bir tavır takınarak baş işaretiyle onayladım ve ekledim. "Evet, ama ben daha çok Türkiye kanadında danışmanlık hizmeti veriyorum."

"Boş versene ya!" diyerek hayranlığını saklama gereği duymayan Helin kulak kabartır hatta belki de önemli bir tüyo alır gibi bir tavırla sözlerine devam etti. "Duyduğuma göre çok katı kuralları olan seçici kriterlere sahi bir şirketmiş. İnce eleyip sık dokuyorlarmış."

Onaylar biçimde "Evet, sıkı yatırımları ve seçici kıstasları var." derken içkimden bir yudum daha almayı ihmal etmedim. Bu davette rahat olabilmem için alkolün yatıştırıcı ve gevşetici etkisine ihtiyacım vardı.

Ragıp Bey kaşlarını kaldırarak "Gerçekten hakkında öğrendiğim her bilgiyle şaşırtıyorsun Rüyacığım. Ama senin gibi bilgili, kültürlü, her açıdan tuttuğunu koparan bir kızın başarılı olmasına şaşmamalı. Oldukça donanımlısın ve biz seninle tanışmaktan memnuniyet duyuyoruz." dedi usulca. Etkilenmişe benziyordu.

Gülerek başımı eğip her zamanki mahcup ifademle "Tebrikler, beni çözmüşsünüz gerçekten." demekle yetindim o an. Kişiliğim övüldüğünde sessiz kalmayı, mahcup davranmayı ve konuşmayı olabildiğince kısa tutmayı tercih ediyordum. E mütevazı insanlar böyle yapar, değil mi?

Aklından geçenleri dışına vurmaktan çekinmeden "Tüh, seni kaçırdık desene." diye karşılık verdi Ragıp Bey. "Eğer hâli hazırda bir işin olmasaydı seni havada kapardık, değil mi Tarık?"

Babası tarafından dürtüklenen Tarık ise konuyla veya donanımlarımla ilgilenmiyormuş gibi davranırken kendisine yöneltilen soruya istemsizce başını salladı ve "Evet, baba." diyerek içkisini yudumladı. Sanki konuşması için başına silah dayanıyormuş gibi bir hâli vardı hakkımda konuşulurken. Bu tepkisi dikkatimi çekmedi değil.

Yine de mahcubiyet içerek gülüşümle başımı öne eğmeyi bir alışkanlık hâline getirmişçesine "Beni utandırıyorsunuz." dedim yalnızca. Açıkçası artık övülmekten sıkılmıştım. Uzun zamandır o kadar detaylı planlarla aklımı meşgul etmiştim ki, onların benden böylesine çabuk etkileneceklerini veya övüldüğümde nasıl davranacağım konusunda düşünmeye vaktim olmamıştı. Saatime baktım. "Ooo, saat bayağı geç olmuş. Ben artık yavaştan izninizi isteyeyim."

Bir süredir sohbete sadece dinleyerek ve hayran bakışlarıyla dâhil olan Süreyya Hanım "Aaa olur mu öyle şey Rüyacığım?" diye itiraz etmekten kendini alamamış gibi duruyordu. "Sohbetine doyamadık valla."

Ragıp Beyse "İrtibatı koparmayalım Rüya, mutlaka görüşelim." derken oldukça samimi ve benimle tanıştığına mutlu görünüyordu.

Aynı fikirde olduğunun sinyallerini sohbete katıldığı ilk andan itibaren gizlemeyen Helin ise tekrar görüşme fırsatını oluşturma konusunda gruptaki herkesten daha aceleci davrandı. "Evet hatta Cuma günü düzenlediğimiz Yaz'a Hoş geldin partimize katılsan ne hoş olur!"

Bu fikirden pek hoşlanmamış olan Beril gözümün önünde "Helin..." diye mırıldanarak kız arkadaşının kolunu dürtmekten hiç de çekinmişe benzemiyordu. Gruptaki çoğu kişi bunun farkında olmasa da ben bu konularda çok dikkatliydim. İyi bir gözlemciyimdir ama zaten onun bana beslediği antipatiyi fark etmek için gelişmiş bir gözlem yeteneğine ihtiyaç yoktu. Kör biri bile bana olan soğuk ve mesafeli yaklaşımını hissedebilirdi.

Sanırım bu hususta biraz naz yapmam gerekiyordu. Israrla çağırılmayı severim. "Yok, ben rahatsızlık vermeyeyim şimdi. Hem aile arasında bir davet sanırım."

Ragıp Bey ise söylediklerime hiç kulak asmadan "Ne iyi düşündün Helin kızım!" diye onayladı kızı. "Bak Rüya, mutlaka bekliyoruz. Gelmezsen darılırız, anlaşıldı mı?"

Uysal ve rahatlatıcı bir ifadeyle gülümseyerek başımı salladım. "Anlaşıldı." Gülümserken göz ucuyla hasetlenen Beril'i izlemek neden bu kadar keyifliydi? Ortama girdiğim ilk andan beri bu kadınla yıldızlarımız bir türlü barışmamıştı. Böyle şeyleri bekliyordum. Onca insanın hepsiyle de aynı anda anlaşabileceğimi düşünmüyordum zaten. Ama sanırım bu biraz kadınsı içgüdülerle alakalıydı. Onlara karşı bir tehlike teşkil edebileceğimi hissetmiş ve gardını almıştı sanırım. Bu yüzden Beril'e karşı dikkatli olmam gerektiğinin gayet farkındaydım. Herkesle sırasıyla el sıkışırken "Hepinizle tanıştığıma çok memnun oldum." dedim kibarca.

Süreyya Hanım "Asıl biz senin gibi güzel, zeki, donanımlı ve yardımsever bir hanımefendiyle tanıştığımız için çok memnunuz Rüya. Cuma günü görüşmek üzere tatlım."

Vedalaşıp çıktığım sırada bahçe kapısı eşiğinde bir adam seslendi. Genellikle duyduğum sesleri iyi analiz eden biriyimdir ve gördüğüm yüzü kolay kolay unutmam. Arkama dönmeden sesin Ertan serserisine ait olduğunu anlamıştım ve arkama dönünce yanılmadığımı gördüm.

Her zamanki gevşekliği ve flörtöz duruşuyla asılmaya devam edeceği belliydi. "Cüretimi bağışlayın ama bu kulunuz güzelliğiniz karşısında kör oldu. Acaba bir akşam yemeğiyle beni şereflendirir misiniz?"

Ertan tarafından bile saygı görmek, ne bileyim... Tuhaftı işte. Oysa kendisi daha önce de dediğim gibi kadınlara değer vermeyen, onlara pek de saygı duymayan kalas bir tipti. Tek derdi biz kadınlarla yatağa girmek olan birinin bile saygısını kazanmak ilginçti. İlk yaklaşımıyla şimdiki arasında dağlar kadar fark vardı, bunu anlayabiliyordum. Teklifini kabul etmeyecektim, ama içimden geçtiği gibi sert bir şekilde reddetmemeliydim de. Çünkü bir aksilik olursa bu gruba dâhil olmak için Ertan'ı kullanmam gerekebilirdi. O yüzden yalnızca "Üzgünüm, programım çok dolu." demek yeterli oldu diye düşünüyordum. Umursamaz bir tavırla dönü gidecekken aynı münasebetsiz tavırla engellendim.

"Peki, ısrar etsem?"

Sahte bir üzgün ifade yerleştirdim yüzüme ve başımı iki yana sallayarak "Hiçbir şey değişmez." cevabını verdim. "İyi akşamlar."

Arkamdan bakakaldığına adım kadar emin olduğum Ertan'ı bırakıp aracıma bindim. Ha adım gibi emin olmak demişken, sanırım ondan daha fazla emin olmam gereken şeyler var zira o bile sahte. Bu ismi hangi akla hizmet mi seçtim? Rüya onların kâbusu olacak çünkü. İşte böyle sürünürsün Ertan Efendi, sürün de zaten. Ahını aldığın kadınlar için değil yalnızca, haksızlık ettiğim tüm insanlar için sürünmen gerekiyor. Kontağı çevirip aracımı çalıştırdım. Giderken aklımda olan tek şey, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıydı.

...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top