8 ❅ Güven

Unutmadan Sudeok bana bir şarkı önerdi (medya) aklıma bayağı bir fikir geldi. Ona tekrardan çok teşekkürler. :3 Sanırım son günlerde yazdığım en iyi bölümlerden birisi oldu bu. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

❅ Güven ❅

Karneol'a giden yol boyunca bize sessizlik hakim olmuştu. Bir ara gözlerimi kapatmıştım, gözlerimi kapattığım anda ise bambaşka bir yerdeydim. Bundan ciddi anlamda korkmaya başlamıştım.

Topaz Şehri, Merkez

Genç kadının üzerinde mor renkli bir pelerin vardı. Güçlerini kontrol edemediği zamanda, duygularını ve hislerini yoğun hissettiği zamanda giyerdi bu pelerini. O anki gibi. 

Aynaya bakıyordu. Genelde pek yaptığı bir şey değildi bu.

Koyu mavi gözlerinde o sıralarda eksik olmayan gümüş renkli parıltı vardı. Bazen kendisi bile o parıltılardan korkuyordu. Tıpkı Stephen'da olduğu gibi duygularını kontrol edemeyeceğinden ve yakınlarına zarar verebileceğinden korkuyordu. Gözünden bir damla yaş geldi. Ağlıyor muydu gerçekten? Stephen öldüğünden beri ağlamıyordu. Fakat onu her hatırlayışında yine aynı şey oluyordu işte. O yapmıştı. O öldürmüştü kendinden bile daha çok sevdiği kişiyi.

Uyarmışlardı onu. Ametist'te o kadar süre kalmaması gerektiğini söylemişlerdi. Fakat o dinlememişti. Ne zaman birini dinlemişti ki...

Bazen geçmişe dönmeyi o kadar çok istiyordu ki...

Belki de sahip olduğu güç, tüm güçlerin arasındaki en korkuncuydu. Geleceği görmekten daha beter ne vardı ki? Sevdiklerinin ölümünü görmekten veya hayatını adadığı şehrin düşüşünü görmekten daha beterinin olmadığını düşünüyordu. Öyleydi de.

Güç düşümü, o anlara bu adı vermişti. O an yine aynı şeyi yaşıyordu. Güçlü olmak zorundaydı. Her şeyini feda ettiği amacını gerçekleştirmek zorundaydı. Sonunun iyi ya da kötü olması önemli değildi, bunu yapmak zorundaydı.

"Orada olduğunu biliyorum, Beyaz." dedi, kıza bu ismi takmıştı. Herkes o kıza farklı bir isim veriyordu. Luna, Şifacı, Dolunay...

Bu kızın onun en güçlü düşmanı olacağını daha en başından beri biliyordu. 

Düşüncelerini aklından sıyırdı. Ve kendi kendine söz verdi. Bir daha asla güçsüz olmayacaktı. Bu sözü defalarca yinelemişti. 

Bir şeyi sürekli söylersen gerçek olur derlerdi.

Onun için gerçek oluyordu.

Bir daha asla güçsüz olmayacağım.

Bir daha asla pes etmeyeceğim.

Bir daha asla... Aynanın önünden çekilip pencereye doğru ilerledi. Turuncu ve altın renginin karışımı olan şehre baktı ve daha önce hiç düşünmediği şeyi düşündü.

Hala zamanı vardı. Yapabilirdi, biliyordu. Asla geri dönmeyecek ve şüphe etmeyecekti. Bundan emindi. Hiçbir şeyden olmadığı kadar hem de.

Mavi-gümüş gözlerindeki üzüntünün yerini yeniden hırs aldı.

Dünya'dan ve hayattan intikamını alacaktı. Hem de çok fena bir şekilde...

  ❅  

"Geldik."

 Konuşan Dimitri'ydi ve bana bakıyordu. Gözlerimi açtığımda karşımda Karneol'un girişi vardı.

"Diğerleri nerede?" dedim arabadan inerken. Sorumu Darya cevapladı.

"Dimitri'nin fikriydi. Onları tehlikeye atmak istemediğini söyledi ve biz de hiçbir yerde durmadan Karneol'a geldik."

Hepimiz yürümeye başladık. Kapıya yaklaşınca üstündeki desenler daha çok fark ediliyordu. Ne olduklarını anlayamamıştım. 

"Hani görünmez olacaktı?" dedi Augustus gülümseyerek. 

"Hadi işimizi bitirip gidelim buradan."dedi Dimitri sabırsızca. 

Ne yapacağımızı bilmiyorduk fakat biz daha bir şey diyemeden kapı kendi kendine açılmıştı. 

Hiç kimse yoktu. Hiç kimse, en azından girişte. Tek bir toz da yoktu. Burasının havası bile farklıydı. Kalkanı da Kalsedon'dakinden daha çok belli oluyordu. Gökyüzü buradaki her şey gibi kırmızının tonlarındaydı. Bunun kalkanla ilgisi olmalıydı.

"Beni izleyin." Sert ve keskin bir ses söylemişti bunu. Daha neler olduğunu anlayamadan üzerinde simsiyah pelerini olan bir adam çıkmıştı karşımıza. Pelerinin bağlığından yüzü görünmüyordu. Adam yürümeye başladı. Başta hiçbirimiz kımıldamadık. İlk hareket eden Dimitri oldu. 

Yanlış bir hareketlerini görürsem onları öldürürüm. Zihnimde onun sesini duydum. Ona bakmasam da bana baktığını hissedebildiğim için cevap olarak sadece başımı salladım. 

Adamın ses tonu bir yerlerden tanıdık geliyordu. Onu daha önce kesinlikle bir yerlerde duymuştum. 

Bir süre yürüdükten sonra Karneol'un Merkez binasına varmıştık. Yanından geçtiğimiz her bina kızıl tonlayındaydı, tıpkı Merkez gibi.

"Burada bekleyin, geldiğinizi haber vereyim." dedi adam. Sesi savaşacak, bizi öldürecek gibi değildi daha çok beklediği bir şey olan biri gibiydi.

 "Kime haber vereceksin?" diye sordum. Sesim beni bile şaşırtan bir şekilde kendinden emin çıkmıştı.

"Altın Kraliçe'ye. Eminim onu tanıyorsunuzdur." dedi ve binaya girdi. Yine yalnız kalmıştık.

"Sizce peşinden gitmeli miyiz?" diye sordu Joseph.

"Hayır." dedi Dimitri. "Bu adam bana garip bir şekilde tanıdık geliyor."

"Bana da." dedim. 

Çok fazla beklememize gerek kalmadan adam geri gelmişti. "Beni izleyin." dedi ve tekrardan içeri girdi. Merdivenlerden çıkarken buranın da Yeni Dünya'daki diğer bütün Merkezler gibi olduğunu fark ettim. Hatta hemen hemen hepsi aynıydı. Tahminimce en üst kata çıkmıştık ki adam merdivenlerden uzaklaşıp en yakındaki kapıya doğru ilerledi. Biz de peşinden gittik.

Kapıyı açıp içeri girdiğinde bu odanın bana bir yerlerden tanıdık geldiğini fark ettim. Kapının karşısındaki altın rengi pencerenin önünde bir kadın vardı. 

Sırtı bize dönüktü. Üzerinde altın rengi uzun bir pelerin vardı. Upuzun kızıl saçları parıldıyordu.

"Sizi bekliyordum." dedi kadın. Onu tanıyordum. Bize doğru döndüğünde de tahminim doğru çıkmıştı.

"Elijah?" dedim öne doğru çıkarak. "Bu gerçekten sen misin?"

Başını salladı. "Evet, Dolunay. Benim."

"Dünyada olduğunu sanıyordum." dedim diğerlerinin bana soru soran bakışlarını görmezden görerek. "Senin burada ne işin var?"

"Hepsini anlatacağım. Fakat önce size söylemem gereken bir şey var." dedi Elijah. "Sana ve Dimitri'ye."

"Lucius lütfen Joseph, Darya ve Augustus'u bekleme salonuna al ve muhafızlara endişelenmemelerini söyle."

"Tabii." dedi adının Lucius olduğunu öğrendiğim siyah pelerinli adam. "Benimle gelin." diyerek kapıya doğru ilerledi. 

Joseph ve Augustus başta gitmek istemediler. Darya büyük ihtimalle aklımızı okuduğu için adamın peşinden yürümeye başladı. "Gidin.'"dedim. Pek emin olmasalar da odadan çıktılar.

"Bana güveniyor musunuz?" dedi Elijah, Dimitri ve bana bakarak.

"Evet." dedim hiç düşünmeden. Elijah gözlerini benden ayırıp Dimitri'ye baktı. 

"O güveniyorsa ben de güveniyorum." dedi Dimitri yeşil gözlerini benden ayırmadan. Sesindeki şüpheyi hissedebiliyordum.

Elijah duysa bile duymamazlıktan geldi. "O halde benimle gelin." dedi ve bizi başka bir kapıya doğru götürdü.

"Laurel'in mor ve benim altın rengi pelerinimi fark ettiniz değil mi?" diye sordu kapıyı açarken.

"Evet." dedi Dimitri. Ben de evet anlamında başımı salladım.

"İşte onların bizim güçlerimizle alakası var. Başta emin değildim ama sizin de onlara ihtiyacınız var." dedi ve devam etti. "Bütün pelerinler burada -Karneol'da- üretildi. Burada çalışan işçiler tarafından."

Biz bir şey söylemeyince devam etti. "Sadece Gümüşler, Safirler ve Ametistliler var sanıyordunuz değil mi?" diye sordu.

Hayır... diye düşündüm.

Bir bu eksikti, dedi Dimitri. Kesinlikle haklıydı.

"Buradaki işçiler ölmediler, Gümüşler. Evrimleştiler. O sırada ben de buradaydım. Bu yüzden artık saf bir gümüş değilim. Bir melezim."

"Ve siz de sıradan değilsiniz. Eminim bunu biliyorsunuzdur. Burada çalışan insanlar ise ne gümüş ne de safir. Ne de dünyalı. Onlar tamamen farklı." dedi. 

Bir şeyler bildiğimi sanıyordum. Fakat aslında hiçbir şey bilmiyormuşum. Hiçbir şey kesin değildi fakat ben bile bu kadarını beklemiyordum. İşler daha da karışabilirmiş meğersem.

Artık kendimin bile ne olduğunu bilmiyordum. Bir gümüş müyüm? Ya da sadece bir gümüş müyüm desem daha doğru olacak sanırım.

Bir şeyden eminim. Belki daha önce binlerce kez dediğim şeyden. 

Her şey daha yeni başlıyordu...


Düzenlenme Tarihi: 13.08.2016

Bu arada yılbaşında bile Yeni Dünya'yı yazıyordum. Bir bakmışım 2015'e girmişiz dedim devam edim bari yazmaya, devam ettim. Umarım sevmişsinizdir.

Bir şey daha medyada bahsettiğim pelerinlerden biri. Ne yapayım pelerinleri seviyorum 

Unutmadan gecenin 01.59'unda bölüm yazmayı özlemişim :D Hazır okullar da tatilken...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top