20 ❅ Şehir ❅
❅ Şehir ❅
Akuamarin, Kalsedon ve Ametist'e eşit uzaklıkta bir yerdi. İkisine yakındı. Ametist ve Kalsedon'a yakın olan bir diğer şehir ise Kuvars'tı. Kuvars tehlikeliydi bu yüzden Dimitri ile buluşmak için orasını seçmemiştim. Akuamarin kesinlikle daha güvenliydi.
Laurel birkaç gün önce Güneş'in isteği ile bana bir araç vermişti fakat araç eskiden kaldığım evin yakınlarındaydı. Benim de yolları pek iyi aklımda tutamadığım için bulmam pek kolay olmadı. Ayrıca Ametist'i ilk defa bu kadar kalabalık görüyordum. Yürürken insanların beyaz saçlarıma dik dik bakmasına aldırmamaya çalışıyordum. İnsanların bana bakmasından pek hoşlanmazdım.
Akuamarin'e gitmek için hiçbir şehrin yanından geçmeden direk olarak tünellerden gitmeyi düşünmüştüm fakat her zamanki gibi düşündüklerimi gerçeğe dönüştürmek imkansızdı. Başta her şey normaldi. Zihnimde Elijah'ın sesini duyana dek. Tam o sırada Ametist'ten yeni çıkmıştım.
"Hayır..." diye mırıldandım. Bir bu eksikti.
Arabayı durdur, Luna. Sesi yanıt beklemiyor emir veriyordu.
Arabayı kenara çekip durdurdum.
Ne istiyorsun?
Karneollular... Yardımınıza ihtiyacım var. Dimitri yanında mı?
Hayır. Olanları duymadın mı sen? O Kalsedon'a döndü. Ben ise Ametist'teyim. Hala.
Stephen... Hayır. Duymuştum fakat inanmamıştım başta... Karneollular bu sefer gerçekten bir şeyin peşinde. Burada daha fazla kalamayacağım. Yardımınız gerekli-
Sözünü kestim. Karneol'a mı gelmemizi istiyorsun? Üzgünüm ama bu imkansız. Gerçekten. Kalsedon'a bile gidemiyorken oraya nasıl gideceğim?
Laurel'den korkmadığını sanıyordum.
Kardeşim şu anda onun yanında. Karneol'a gelirsem Laurel ona zarar verir.
Birkaç günüm kaldı. Sen bir yolunu bulursun öyle değil mi? Üstelik burada bir safir buldum. Onu da buradan çıkarmalıyız.
Peki sonra nereye gideceğiz?
O kadarını da sonra buluruz. Dimitri'yi bul. Birkaç gün içinde buraya gelmenin yolunu bulmalısınız. Kalanını siz gelince anlatırım. Fakat bu gerçekten önemli.
Akuamarin'e varmama hala kilometreler vardı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Tıpkı Karneol'daki gibiydi. Zaman neredeyse duracak kadar yavaşlamıştı.
Etrafta hiçbir şey yoktu. Sadece sonu yokmuş gibi görünen yol ve gökyüzündeki yıldızlar. Ne bir ışık ne de başka bir araba. Şehirler arası yollarda hiçbir şey yoktu. Ne bir ev ne de bir mola yeri. Hiçbir şey.
Onlar gerçekten ölmediler değil mi? diye sordum Güneş'e.
Hayır. Fakat daha kötüsü... Bana hemen cevap vereceğini tahmin etmemiştim. Yeni Dünya'ya kesinlikle benden daha çabuk alışmıştı.
Onları... yakaladılar mı? diye sordum içten içe cevabın bu olduğunu biliyordum aslında.
Buraya gelmemden sadece 10 dakika önceydi, Dolunay. Düşünebiliyor musun? Sadece 10 dakika. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bilerek planlamışlardı. Şu an nerede olduklarını hiç bilmiyorum.
Fakat öğrenebiliriz öyle değil mi? Bir yolunu bulacağız.
Yanıt vermedi. Kendi söylediğime kendim bile inanmıyorsam başkalarının inanmasını beklemem aptallıktan başka bir şey değildi
Saatler sonra nihayet Akuamarin'e varabilmiştim. Oraya gelene kadar aklıma yapacaklarımı not etmiştim. Sadece kelimeler ile. Sürekli olarak bunları tekrarlayıp duruyordum. Beni sakinleştirene ve anlamlarını kaybetmelerine dek. Dimitri, Karneol, Elijah, Gümüş Gölge, Güneş, Ailem, Laurel, Stephen, Corrin...
Uzayıp gidiyordu. Bütün yol boyunca bunları tekrarlamıştım. İlk yapmam gereken şey Akuamarin'e gelmekti. Dimitri'yle konuşunca her şeyin yoluna gideceğine inanmaya başlamıştım. O bana yardım edebilirdi. Ya da tam tersi. Yol boyunca düşünmediğim tek şey buydu. Her şeyin daha da kötüleşmesiydi.
Dimitri'yle buluştuğumuzda güneş doğmak üzereydi. Daha doğrusu onu gördüğümde mi demeliyim?
"Konuşacak bir yere ihtiyacımız var." dedim. "Burasını benden daha iyi biliyor olmalısın öyle değil mi?"
Başını salladı ve yürümeye başladı. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla Kalsedon'da işler pek yolunda gitmemişti. "Nereye gidiyoruz?" diye sorarak sessizliği bölen ben oldum.
"Hiçbir yere." dedi kısaca. Ona açıkla dercesine baktım. "Bu saatte pek bir yer açık değildir sanırım. En azından Akuamarin'de. Yani Eva öyle demişti."
Eva mı? Düşündüklerimi yüksek sesle dile getirmedim. "Önce sen anlat. Kalsedon'da neler oldu."
"Öğrendikten sonra mutlu olacağını sanmıyorum. Her şey çok karıştı."
"Ametist'te de öyle." diye mırıldandım. Yanıt vermeyince devam ettim. "Ve bir de Elijah var. Yolda bana Karneolluların planlarına başladıklarıyla ilgili bir şeyler söyledi. Karneol'a gelmemizi söylüyor. Falan filan."
"Ve?" diye sordu sanki zihnimi okumuşcasına.
"Ailem." dedim kısık sesle. "Onları yakalamışlar, Dimitri."
Dimitri aniden durdu ve bana döndü. Konuşurken gözlerimin dolmasına ve sesimin titremesine pek engel olamamıştım. "Bir yolunu buluruz. Her zaman bulduk." dedi benimle değil de daha çok kendi kendine konuşurcasına.
"Fakat Gümüş Gölge konusunda bulamayacağız anlaşılan." dedim hızla.. Birkaç dakika kimse konuşmadı. Konuyu değiştirmeye çalışarak devam ettim. "Kalsedon'da neler oldu?"
"Corrin senin Kalsedon'a gelmeni istiyor. Bunun için her şeyi yapmaya hazır. Laurel'in planının gerçekleşmesini o da istemiyor. En azından bildiğimiz kadarıyla. Bu iyi haber."
"Kötü haber nedir?" diye sordum.
"Kalsedon'a sadece senin gelmeni istiyor, Luna. Güneş'i ya da Jack'i, başka hiç kimseyi getirmeme şartıyla. Ayrıca..." Birden bire konuşmayı kesti. Ve durdu.
Birileri geliyor, dedi bana dönüp.
Hiçbir şey söylemeden beklemeye devam ettim. Birkaç dakika içinde ayak sesleri duymaya başlamıştım. Bir silah sesiyle beraber koşmaya başladık. Nereye gittiğimizi ya da neyden kaçtığımızı bilmeden.
Dakikalardır koşuyorduk fakat arkamızdaki ayak sesleri sanki hiç kesilmiyor gibiydi. Kim olduklarını bilmiyordum. Fakat büyük ihtimal Laurel'in adamlarındandı. Ve belki de daha kötüsü. IceBella'nın adamları da olabilirdi belki.
Giderek yaklaşmaya başlamışlardı. Fakat ne ben ne de Dimitri daha fazla hızlanamamıştık. Hatta tam tersi giderek yavaşlıyorduk.
Gümüş Gölge olup onları yenebileceğimizi biliyordum. Fakat ikimiz de bunu istemiyorduk.
Biz o adamlardan kaçarken hava aydınlanmaya başlamıştı. Birkaç dakika içinde bizi saklayacak bir karanlık da kalmayacaktı artık.
"Durun!" diye bağıran daha önce hiç tanımadığım bir sesi duymamla beraber yenildiğimizi anlamıştım. Tahminimce safirlerdi. Hatta belki de gümüşlerdi. Tek bildiğim bizi yavaşlattıklarıydı.
Dikkatimi tamamen onlardan kaçmaya verdiğim için bir silahtan çıkan sesi duymam zor oldu. Duyduğumda ise çok geç kalmıştım. Vurulmuştum. Acıyı hissetmiyordum. Birkaç saniye içinde iyileşeceğinden emindim. Fakat o saniye beni yere düşürmeye yetmişti.
Benim düştüğümü gören Dimitri'de durmuştu. Ona gitmesini söyleyecektim fakat daha birkaç saniye geçmeden yakalanmıştık bile.
"IceBella birkaç saat içinde burada olur. O zamana kadar onlara iyi bakın. Dikkat edin de kaçmasınlar." Beni vuran adamın sesiydi bu.
❅
Nerede olduğumu anlayabilmem zaman almıştı. Nezarethanede ya da bir Merkez'de değildim. İçeri giren azıcık gün ışığı hariç ışık olmayan bir yerdeydim. Ve bağlıydım.
Etrafıma baktığımda dört muhafız ve benim gibi bağlı olan Dimitri'yi gördüm. Hala baygındı. O uyanana kadar buradan kaçma ihtimalim yoktu.
Adamlardan birisi uyandığımı fark etti. Diğerlerine işaret etti.
"Ne istiyorsunuz bizden?" Benim bağırmamla Dimitri'de uyanmıştı.
"Biz değil, Gümüş. IceBella.'' dedi adamlardan birisi. Dimitri'ye baktığımda gözlerinin gümüş rengine parıldamaya başladığını gördüm.
Ne yapacaktı?
"Dimitri..." dedim ona bakarak. Adamlar da benimle aynı şeyi fark etmiş olacaklardı ki Dimitri'den birkaç adım uzaklaşmaya başladılar.
Birisinin "Neler oluyor?" diyen sesini duymuştum. Fakat bir şey yapmak için çok geç kalmışlardı. Dimitri çoktan onu bağladıkları ipi çözmüştü ve ayağa kalkmıştı.
Dimitri kadar hızlı olmamama rağmen onun ardından beni bağladıkları ipi çözüp ayağa kalkmıştım. Fakat onun gibi adamlara doğru değil Dimitri'ye doğru ilerlemeye başlamıştım.
Gözleri her geçen dakika daha da koyulaşıyordu. "Dur!" dedim bağırarak. Bunu istemiyorsun, Gölge olmayı sende en az benim kadar istemiyorsun."
Sözlerimi umursamamıştı. Önüne geçtim. Adamlar için değil onun için korkuyordum. Kolunu tutmaya çalıştım fakat kolunu geri çekti. "Benden uzak dur, Luna. Sana zarar vermek istemiyorum."
"Vermezsin..." dedim kısık bir sesle.
"Git buradan." dedi gözleri tamamen siyah olunca.
Gümüş Gölge olmuştu. Onu durdurmak için artık çok geçti. Birkaç adım gerilemeye başladım. O sırada beni tanıdığından bile emin değildim. Kendimi daha önce hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim.
Düzenlenme Tarihi: 01.10.2016
Bu bölüm pek olmadı galiba :'( Sınav stresi... 20 günden az kaldı...
Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum :)
Düzenleyemedim. Ve izninizle çıkıyorum yoksa otobüsü kaçıracağım dershaneye gitmek için. Gelince düzenlerim. Görüşürüz! :)
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top