18.1 ❅ Başlangıç ❅

❅ Başlangıç ❅

Her son yeni bir başlangıca işaretti. Stephen'in ölmesi bir devrimin işaretiydi. 

Fakat o aslında ölmemişti.

Herkes onu öldü diye biliyordu. İki kişi hariç herkes.

❅ 

Stephen ölmemişti. Sadece dondurulmuştu. Onlara nedenini sordum. Belki de birkaç saate kalmaz öleceğim için nedenini söylediler. 

"Laurel, Stephen'ı öldürmeye çok yaklaştı. Hatta neredeyse Stephen ölmüştü, Luna." diye açıklamıştı Jack. "Fakat IceBella Stephen'ı son anda kurtardı."

Ametist şehrinin Merkez'inde bir çalışma odasındaydık. Laurel, IceBella, Jack, Chris ve ben vardık. "Hiçbir şey anlamıyorum..."

Chris devam etti. "Tıpkı geçen günkü sen gibiydi, Luna. O sırada burada değildik. Fakat bunu tahmin etmek pek zor değil."

"Gözlerim o günden sonra hiç siyaha dönmedi, Şifacı."' dedi Laurel. Laurel'in gücünü onu ilk gördüğüm günden beri kıskanmıştım doğrusu. Her ne kadar düşmanım olsa da -artık o kadar emin değildim- ona saygı duyardım. Saygımı gösterdiğim pek söylenemezdi.

Bazen cidden ona benzediğimi düşünüyordum. Değiştiğim anlardan birinde yakınlarıma zarar verebilirdim. Tıpkı geçen gün Dimitri'yi dinlemediğim gibi eğer o sırada yanıma olsaydı ona zarar verebilirdim. Ya da o bana zarar verebilirdi.

Her ne kadar bunu kabul etmek istemesem de birbirimizi öldürebilirdik bile...

"Güçlerini kontrol edebilmek için yaptın değil mi?" diye sordum. Fakat ses tonum ısrarcı değil daha çok bilinen bir şeyi söyler gibiydi. "Stephen değişimini hızlandırıyordu."

"Stephen yaşamazsa yakında senin yapacağın gibi. Ya da Dimitri'nin. Sizin işiniz benden bile daha zor. Stephen güçlerini kontrol etmeyi çok iyi bilirdi. Ben de öyle olduğumu sanıyordum. Fakat siz ikiniz-"

"Güçlerimizi kontrol etmekten öyle uzağız ki..." diye devam ettim. "Ne onları nasıl kullanacağımızı ne de birbirimize nasıl davranacağımızı biliyoruz."

"Lafı ağzımdan aldın. Senin ya da Dimitri'nin yaptığınız en küçük bir hata Ametist'i bir isyana sürükleyebilir. Neyin içinde olduğunuzun farkında bile değilsiniz."

"Peki ya sen, Laurel?'' diye sordum, onun mavi-gümüş rengi karışımı gözlerine bakarak. Gözleri benimkilerin aksine koyu renkteydi. Benimkiler neredeyse buz mavisiydi. "Neyin peşindesin? Planının gerçekleşmesi için bütün engelleri önünden kaldırıyorsun. Peki sonra ne olacak? Dünya ya da Ametist'le ilgili eline ne geçecek?"

"Yaşayacaksın, Dolunay." diyerek konuyu değiştirdi. "Fakat bu planlarımı bozacağın anlamına gelmiyor. Bize yardım etmeyi sen seçtin. Bugünkü işin çok zor. Fakat sağ çıkarsan zaten az olan ömrün daha da kısalacak."

"Bana bilmediğim bir şey söyle." dedim bıkkınlıkla. Laurel, Corrin, Elijah... hepsi aynı şeyi söylüyordu.

Geleceğin değişkenliğine ne oldu? 

"Dimitri sana tahmin edebileceğinden de daha yakın."

Jack'in sözüyle ona döndüm. Takım elbise giyiyordu. Fakat ona rağmen benim kolumda olanların aynısı olan yara izleri görülebiliyordu. Benimkilerin aksine tamamen durmuşlardı.

Nasıl mı? IceBella. O yara izlerini dondurmuştu...

Bu bende de aynı şeyi yapacağı anlamına gelmiyordu. Fakat benim de bunu pek istediğim söylenemezdi.

"Zamanı geldi." Bu sesi duymamla birlikte yerimden fırladım. Ve kalbim daha önce hiç olmadığı kadar hızlı atmaya başladı. 

Donan birini uyandıracaktım...

  ❅  

"Son bir sözün var mı, Dolunay?" Laurel'in sesi ile düşüncelerimden sıyrıldım. 

"Evet." dedim. ''Fakat sana değil."

Buradayım.

Biliyorum.

"Korkuyor musun?" diye sordu Laurel.

"Hayır." dedim gözlerine bakarak.

Her şeyden çok.

"Stephen'ı getirin." Laurel'in bu sözü söylerken sesindeki umut inanılmazdı. Yıllardır göremediği kişiye kavuşacaktı.

"IceBella nerede?" Chris yanımdaydı. Gücümün birazını o olacaktı. 

Stephen ölümcül bir şekilde yaralanmıştı. IceBella onu uyandırdığı an -eğer Chris ve ben onu kurtarmazsak Stephen ölecekti. 

IceBella onun bütün yaşam fonksiyonlarının çalışmasını dondurmuştu. Bitkisel yaşamda, komada gibiydi. 

Laurel'in fikrini ne değiştirdi? Hani güç istemiyordu? 

Buradan sağ çıkarsam, bulacağım, diye cevap verdim.

Bir dakika ne? Sağ çıkarsam mı dedin? Luna?

Boş ver...

Cevap ver. Neler oluyor orada?

Dimitri'ye cevap vermedim. Bilmese daha iyiydi. 

Chris'in omzuma dokunmasıyla birlikte dikkatimi şu anki duruma verdim. Birkaç dakika içinde içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim ve Chris güçlerimin bir kısmını benden aldı. Bu süre içerisinde Laurel kapıdaki muhafızla bir şeyler konuşuyordu. 

Mor pelerinini savurarak hızla bize doğru döndü. "IceBella ortalıkta yok."

"Bunu da görmüş müydün?" diye sordum. Kendimi toparlamam fazla sürmemişti. Çünkü az sonra değişmeye başlayacaktım.

Ve gücüm iki katına çıkacaktı.

"Hayır fakat..." Birkaç dakika sustu ve sonra devam etti. "Ona ihtiyacımız yok. Gözlerin koyulaşıyor. Senin gücün bize yeter de artar bile."

Her an kaçabilirdim bunu biliyordum. Kurtulabilirdim. Fakat bunu istemiyordum. Bir nedeni yoktu. Sadece...

Önümdeki sedyede yatan adama baktım. Stephen. Genç görünüyordu. Gözleri kapalıydı fakat rengini biliyordum. Tam olarak neresinin yaralandığını bilmiyordum.

Tek bildiğim gözlerinin yeşilinin tıpkı Dimitri'ninkilere benzemesiydi. Farkında olmadan gözlerim dolmuştu. Ve o anı yeniden yaşamıştım. 

Onun öldüğünü zannettiğim anı...

Laurel de benimkilerle aynı hisleri paylaşıyor olmalıydı. Her şey yavaş çekimde oluyor gibiydi. Hiç kimse acele etmiyordu. Yanlış bir şey yapmaktan korkuyorlardı. Aynı şeyleri yine yaşıyordum sanki. Yaklaşık on dakikadır Dimitri'nin sesini zihnimde duymuyordu. Lanet olsun. Giderek kötüleşmeye başlamıştı.

Ya ona bir şey olduysa?

O zaman ne yapardım? Bütün bu yaptıklarım boşuna mı gidecekti? 

Gözlerimi kapatıp dikkatimi tamamen o ana vermeye çalıştım. Eğer Stephen'a yardım etmezsem az önce düşündüklerim gerçek olacaktı ve Laurel gerçekten Dimitri'ye zarar verecekti. 

O ana geri döndüm. Laurel bütün dikkatini Stephen'a vermişti. Orada olduğumuzdan haberi yokmuş gibiydi. 

Chris hazırlanıyordu. Gücümü kullanmak için. 

Stephen'ı uyandıracaktık ve burada işim bitecekti. Kalsedon'a dönecektim. Sanırım.

Chris'in gözleri hem safir hem gümüş rengine parıldamaya başladı. Bir şeyler dönüyordu. 

"Chris? Neler oluyor?" Laurel dikkatini Stephen'dan Chris'e çevirdi.

"Bir şey yok, Laurel." dedi fakat biraz sonra gözlerini rengi giderek değişmeye başladı. "Şifacı'nın gücüne alışmaya çalışıyorum sadece. Biraz... biraz zorlanıyorum."

"Yap şunu!" Laurel resmen bağırmıştı. Yüzündeki endişe her türlü okunuyordu. Sonra bana döndü. "Zamanımız çok azaldı. Yapın şunu."

Sesinde açık bir tehdit ve umutsuzluk vardı. Chris ve ben harekete geçtik. İkimizde Stephen'in iki yanındaydık. 

Chris kolunu Stephen'ın sol omzuna bense elimi Stephen'in sağ omzuna koymuştum.

Umarım işe yarardı. Yoksa Laurel'in yapacaklarını düşünmek bile istemiyordum.

Gözlerimin gümüş rengine döndüğünü hissedebiliyordum. 

Son gördüğüm şey Laurel'in yüzündeki ümitsizlikti. Chris'in değişen göz renkleriydi. Odanın karşısındaki küçük aynada gördüğüm giderek koyulaşan gümüş rengi gözlerimdi.

Son düşündüğüm şey ise Dimitri'ydi...

Ve son duyduğum şey bir çığlıktı...

Ve ardından gözlerim karardı...

Ametist Şehri, Merkez Binasının Yakınları

Dimitri giderek endişelenmeye başlıyordu. Luna'yı artık hissetmiyordu. Duymuyordu. Kötü bir şeyler oluyordu. "Gitmemiz gerek."

"Biraz daha bekleyelim, Dimitri" dedi Licy. "Belki Luna'dan bir işaret-"

"Hayır!" Dimitri'nin sesindeki endişe, umutsuzluk ve kararlılık daha önce hiçbirinin duymadığı kadardı. "Hemen gitmeliyiz."

Augustus başını salladı. 

Licy ise gözlerini sımsıkı yumdu.

Dimitri koşmaya başladı... 


Düzenlenme Tarihi: 27.09.2016

Bu kadar erken yayınlayacağımı düşünmüyordum açıkçası ama ne yapayım ilham geldi :D Umarım beğenmişsinizdir. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

2. kısmı 2-3 güne yazarım herhalde.

Bu arada Ametist 20k oldu!

Ametist: 20006 okunma, 707 oy ve 202 yorum :3 

Kalsedon: 5516 okunma, 291 oy ve 113 yorum :3

Okuyan, oy veren, yorum yapan herkese teşekkürler :D

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top