17 ❅ Efsane
❅ Efsane ❅
Yıldızlar, yıldızları görüyordum. Parıldıyorlardı ve parçalanıyorlardı.
Cam kırıkları, yıldızlar değildiler. Neredeydim ben?
Bu yer diğer hücreden bile berbattı. Sessizlik insanın kanını donduruyordu. Soğuktan başka hiçbir şey hissedemiyordum bile.
Ne yapacağımı bilmiyorum. Diğerlerine ulaşamıyordum. Ama her gözlerimi kırptığımda kendimi Laurel Ametist'in zihninde buluyorum.
❅Ametist, Merkez❅
Cam kırıkları... Laurel Stephen'i düşünüyordu. Dolunay'dan istediği buydu.
Stephen.
Bunu yapamam, Laurel. Aradan o kadar uzun süre geçmiş ki... İmkansız bu.
Kızın sesini zihninde duydu. Kız ne ara bu kadar güçlü olmuştu?
Hayır, Laurel kendinden güçlü olmasına izin vermeyecekti. Fakat kızın çoktan değişmeye başladığını biliyordu. Laurel de eskiden değişiyordu fakat artık sadece bir I'di. Sıfır değildi. Stephen'ı öldürdükten sonra asla değişememişti.
Değişmekten kastı evrimleşmekti, güçlenmekti. Krista'nın Doruk'u değiştirmeye çalıştığını biliyordu.
Kadını tanıyordu. Krista çok zekiydi. Ancak Laurel kadar değil.
Laurel değişmemek için, güçlenmemek için Stephen'i öldürmek zorunda kalmıştı. Bunu asla istememişti. Fakat tek yolu buydu.
Kıza cevap vermedi. İmkansız olduğunu biliyordu. Fakat kızın ve Dimitri'nin kendisinden güçlü olmalarına ve planını çökertmelerine izin veremezdi.
Ayrıca Laurel imkansız olan şeylerin gerçeğe dönüşeceğini en iyi bilendi. Ametist, Yeni Dünya, Kalsedon ve hatta Karneol... Hepsi Laurel için başta sadece imkansızdı...
Ayrıca hiç kimse bilmiyordu ki...
Böyle yaparak bütün gümüşlerin, safirlerin, ametistlilerin ve hatta karneolluların hayatını kurtarmıştı. Şimdi ise hayatını kurtardığı insanların onu öldürmesine izin vermeyecekti.
Kendi insanlarının ona karşı çıkmalarına, onun yıllardır üzerinde çalıştığı planları bozmalarına ve hatta Stephen'i tekrar öldürmelerine izin vermeyecekti...
❅
Onunla kaç kere konuşmaya çalıştım. Hiçbirine cevap vermedi. Beni duyduğunu biliyordum. İyi olduğundan da emindim. Fakat onu dinlememiştim. Bir kez daha, kendi dikime gitmiştim. Ve sonuç: Az öncekinden yüzlerce kat daha kötü bir hücre.
Dimitri, lanet olsun. Lütfen bana cevap ver. Bir şey söyle, her ne olursa. Burada yalnız olmadığımı düşüneceğim her ne olursa...
Hayır, sonuç hiçbir şeydi. Yine. Bu seferki hücrede hiçbir mobilya yoktu.
Kendi yaptığın hatanı kendin düzelt, Laurel, dedim o cevap vermeyince. O da hiçbir şey demiyordu. Birkaç dakika öylece bekledim. Sinirlenmeye başlamıştım.
Dimitri? Öyle olsun...
Neredeydi bu? Laurel sözünü tutmuş olmalıydı öyle değil mi? Öyle olmalıydı...
Gözlerimi kapattım. Onlara yardım etmeyecektim. Gerekirse burada sonsuza kadar oturabilirdim. Bacaklarımı karnıma çekip yüzümü dizlerime dayadım. Saatlerdir yaptığım şeyi yapacaktım. Düşünecektim. Laurel'e yardım etmem onun planını gerçekleştirmesi için tek eksiği kapatmama yol açacaktı.
Peki ben hayır dersem ne olacaktı? Olacakları düşünmek bile istemiyordum. Zaten Laurel zorla istediğini bana kabul ettirecekti. Ve tehditlerle elbette. Fakat eğer hayır dememi kabul ederse büyük ihtimalle Dimitri ve diğerleri ölecekti ve buna ben de dahildim. Dünya'daki ailem bile dahil olabilirdi bu işe.
Bir şey daha... Zaten karışık olan düşüncelerim bu sessizlik ve aradan geçen dakikalarla iyice karışıyordu.
Kabul et.
Dimitri? Kaç saattir nerelerdeydin sen?
Soru sorma, sadece kabul et. Fazla zamanımız yok.
Sen de mi? diye sordum. Sen de değişmeye başladın öyle değil mi? Sonuç çok açık ya Laurel'in yaptığı gibi ileride birimizden birisi ölecek ya da ikimiz de onun tarafından öldürüleceğiz.
Diğer seçenek ise bunu kabul etmek.
Fakat bu...
Biliyorum. Fakat biz bir yolunu buluruz. Zamanımız daraldı. İkimiz de güç istemiyoruz ya da başka bir şey. Bırak istediklerini alsınlar. Bir yolunu buluruz.
Sana güveniyorum ve güvenimi boşa çıkarmayacağında da sana güveniyorum.
O zaman ne duruyorsun?
"Teklifi kabul ediyorum. Sana yardım edeceğim, Laurel." dedim kendimden emin bir şekilde ya da öyle görünmeye çalışarak. Hücrenin kapısı açıldı.
"Demek doğru yolu seçtin, Luna." dedi Laurel gülümseyerek. Kabul edeceğimi biliyor olmalıydı. Çünkü bana başka bir seçenek bırakmamıştı.
"O konuda her ne kadar emin olmasam da." dedim ve devam ettim. "Bana ne yapmam gerektiğini söyle."
"Sonucunda ölebilirsin bunun farkındasın değil mi?" dedi Chris.
"Evet, risk alıyorum. Fakat güç istemiyorum."
"Benim eskiden yaptığım şeyin aynısını yapıyorsun, Şifacı." dedi Laurel. Yüzünde garip bir ifade vardı.
"Evet, Laurel. Kaçıyorum. Bana başka bir seçenek bırakmadın çünkü, kalıp savaşabilirdim. Fakat-"
"Korkuyorsun."
"Bunu benden daha iyi biliyorsun, Laurel. Sen de korkuyorsun. Hatta belki de benden bile çok. Olacağın kişiden korkuyorsun ve de onun olacağı kişiden."
"Chris sana ne yapman gerektiğini anlatacak. dedi Laurel Chris'ten gözlerini ayırmadan. Kapıdan çıkarken son anda arkamı dönüp Laurel'in gözlerine baktım.
"Umarım yeterince geç kalmamışızdır." dedim hem kendimi hem onu buna inandırmaya çalışarak. Fakat doğru olmadığını biliyordum. O da biliyordu. Bunu yüzündeki ifadeden anlayabiliyordum.
Artık çok geçti... Fakat en azından Stephen'ın yaşayacağına mutlu olmalıydı öyle değil mi?
Ben bundan da o kadar emin değildim aslında.
Hiç emin değildim desem daha doğru olacaktı.
Düzenlenme Tarihi: 25.09.2016
Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top