KK🔸44

Çoook uzun zaman oldu. 44 gün kadar :/ Bileniniz vardır ocak sonu beklediğim atamam gerçekleşti ve işe başladım. Bu yüzden hem Feriha hem de KK için sizleri beklettim. Alışma sürecim çok şükür geçti, yeniden sizlerleyim.

Öncelikle Feriha için bir bilgilendirme yapıyorum.  Muhtemelen 35.bölüm final vereceğim. 🙎🏻‍♀️ Başında da söylediğim gibi tadında bırakmak istiyorum.

Ve KK...

Plansız bir şekilde yazmaya başladım ve tahminimce 50-60 bölüm sürer dediğim KK'de zaman bu bölümden sonra daha hızlı akmaya başlayacak. İstediğim hepinizin dileği: tüm karakterlerin mutlu olması. Bir değişiklik olmazsa KK 50-55. bölümlerde final vermiş olacak.

Ömürlük Kelebek'in veda konuşmasında da dediğim gibi: daha güçlü bir kalemle sizlerle olacağım ve sizleri şu an olduğu gibi bekletmeden bölüm atacağım bir hikayeye 1 küsür yıldır hazırlanıyorum. Feriha ve KK'nin ardından biraz dinlenip sizleri boş bırakmadan yeni bir kurguyla karşılayacağım.

Şimdi bölüme geçebiliriz.

Keyifle okuyun ve gerek bölümle gerekse duyurumla ilgili yorumlarınızı yazınız lütfen :*

🔸

“İnanamıyorum! İ-na-na-mı-yo-rum!” Eve girer girmez çantasını yere fırlatıp koridorda yere çöken Münire’nin başına toplandık. Alık alık bize bakarken gözlerini Dicle’ye dikti. Hepimiz okula gitmek için hazırlanıyorduk. Münire gece Doğan’da kaldığı için okula oradan gider sanmıştık ama sabahın 8 inde geri gelmişti.

“Neye inanamıyorsun?” diye sordum şaşkın bir halde.

“Hepsi senin yüzünden.” Dicle’ye hitaben konuşmuştu.

“Ne yaptım ben be!”

“Nereden çıktı ki bu kadar çabuk evlenmek?”

Söylediklerinden ben bir şey anlamadım ama ağzı bir karış açılan Hilal’e bakılırsa onun aklına bir tahmin gelmiş olmalıydı.

“Yoksa!” Münire’nin karşısına geçip diz çöktü. “Doğan evlenme teklifi mi etti?”

“Aa!” diye tepki vererek ben de yere oturdum. “Cidden mi?”

Münire cevap vermek yerine ellerini yüzüne örttü. Demek ki doğruydu: Doğan evlenme teklifi etmişti.

“Abime inanamıyorum! Evlilik düşünmüyorum demişti.” Dicle’nin cümlesinden sonra Münire öfkeyle ona baktı.

“Benimle gönül mü eğlendiriyor yani?”

“Hayır canım! Senden öncesinden bahsediyorum. Annem bir türlü evlendirememişti.”

“Neden kaçar gibi geldin ki?” diye sordum.

“Kaçtım çünkü!”

Hilal ile bakıştık. Aklımdan geçenleri okumuş gibi “Hayır mı dedin?” diye sordu.

“Görmemiş gibi yaptım.” Gözleri yaşardı. Ne demek istediğini anlamamıştım. Eldeki tek veri Doğan’ın evlenme teklifi etmiş olmasıydı.

“Haberin varsa nasıl görmemiş oluyorsun?” diye sordum. “Ayrıca görmek ne? Sözlü teklif etmedi mi?”

Başını kaldırıp tavana baktı. “Tam bir aptalım! Doğan’ın beni aldatacağını düşündüğüm için aptal olmalıyım!”

Yine aynı mevzunun sorun oluyor olması bizi birkaç saniye sessizliğe davet etti.

“Emirhan yüzünden Doğan’a hayır mı dedin yoksa?” diye sordu Hilal.

“Hiçbir şey demedim.” Burnunu çekti, ağlamamak için kendini zorluyordu. “Odasının tavanına neon ışıklarla ‘Benimle evlenir misin Limon’ yazmış. Gördüğümü bilmiyor.”

“Yaa!” dedim keyifli bir sesle. “Çok romantik.”

“Abime bak. Yere bakan yürek yakan.”

Hilal ise “Senin ben aklına tüküreyim.” diyerek Münire’nin alnına hafifçe vurdu. “Gecenizi Emirhan yüzünden mi mahvettin?”

“Elimde değil korkuyorum.” Eşyalarını yerde bırakıp odasına doğru yürüdü. “Umarım bir gün aldatılmazsınız!” Kapıyı çarptıktan sonra tekrar açtı. “Beni en iyi Hüma anlar. O nerede?”

“Beddua mı ettin bize?” diye araya girdi Hilal. “Bana öyle geldi de.” Hilal’e uyarıcı bir bakış atıp Münire’ye baktım.

“Süleyman ile kahvaltı yapıp birlikte okula geçecekler.” dedim. Kısa bir bağırışın ardından kapıyı tekrar çarpıp odaya kapandı. Hala yerde oturan Hilal'e elimi uzatıp kalkmasına yardımcı oldum.

"Bu kız deli." dedi. "Adam kim bilir nasıl hazırlık yaptı. Resmen bilmiyormuş gibi yapıyor." 

"İyi ama Doğan neden yazıyı görmesini bekledi ki? Teklif etseydi." dedim. 

"Vaz mı geçti diyorsun?" diye sordu.  

"Bilemiyorum, belki Münire'nin istemediğini düşünüp vazgeçmiştir. Yazıyı göreceğini düşünmemiş olabilir." diye fikrimi açıkladım. 

"Abime yazık." Dicle eşarbını yapmaya devam etti. Biraz ciddi konuşmuştu ama ona hak veriyordum. Doğan için zor olmalıydı ama sorduğunda hayır cevabı alsaydı daha çok üzülürdü. 

"Sakin kafayla düşününce farkına varacaktır." dedim. “Doğan’ın bile isteye Münire’ye zarar vereceğini düşünmüyorum. Kimse düşünmez.”

Hilal başını salladı ve giyinmeye gitti. Odadan alacak bir şeyim neyse ki yoktu. Münire’yi rahatsız etmek istemiyordum.

“Ben çıkıyorum!” diye seslendim. Montumla çantamı aldım ve evden ayrıldım.

Münire’nin dalgın ve üzgün halleri bir hafta boyunca devam etti. Ders çalışma bahanesiyle Doğan’ı tüm hafta boyunca ekti. Münire’nin bildiğinden bihaber olduğu için durum onun için daha da zorlaşıyordu. Yine de ders çalışma bahanesini anlayışla karşıladı.

Hilal ve Alperen ise kafede buluşmaya devam ediyordu. İlişkileri gittikçe daha tatlı ve birbirlerine karşı anlayışlı bir hal alıyordu. Alp artık ikisi arasındaki meslek farkını sorun etmiyordu. Bu konuda kendisini rahat hissettirmiş olan Hilal önemli bir görev üstlenmiş gibiydi; tüm yoğunluğuna rağmen Alp’in daima yanındaydı.

Bir ilişki için artık hazır olduğunu düşünen Hüma ise Süleyman’la daha çok vakit geçirmeye başlamıştı. Sonuç olarak Münire ve Doğan hariç hepimiz güzel bir hafta geçirmiştik. Okuldan sonra Reha’nın daveti üzerine kafeye geldiğimizde bile Münire katılmamak için kem küm etmişti ama sonunda ikna olmuştu.

“Havalar ısınsa da yazlığa gitsek.” diyen Haydar, Doğan’ın yanında oturuyordu. Münire ise benim diğer yanımdaydı. Kaçarak daha fazla dikkat çektiğinin farkında değildi herhalde.

“Kimin yazlığı var ki?” diye sordum.

Haydar sırıtarak “Soner amca dışında mı?” dediğinde gözlerimi kısarak ona baktım. “Kayınçonun Bodrum’da varmış.”

Masadan ‘Oo!’ sesleri yükseldi. Doğan kazandığı parayla yatırım yapıyordu sanırım. Daha bilmediğimiz neleri vardı kim bilir! Hatta dün akşam sohbet arasında “Doğan’ı alan yaşadı.” diye şaka yapmıştık ama Münire’nin yüzü asılmıştı.

“İyi alıştınız gezmeye.” dedi Reha.

Haydar “Sanki gitsek gelmeyecek.” dedikten sonra Reha ilk birkaç saniye bakıştılar. Ardından yalaka bir tavırla “Sen gelmezsen gitmem zaten.” dediğinde Reha ile bakışıp güldük.

“Duy da inanma.” dedikten sonra hala dolanan Alp’e “Alp!” diye seslendi. “Gel otursana yanımıza!”

“Aynen ya!” dedim. “Hilal’i dersin başından kaldırıp getirdik sen yoksun.”

Reha nihayet Alp'in yanına yardımcı birini bulmuştu ama yine de kafe yoğun olduğu için Alp pek oturmuyordu. Yeni çocuğa bir şeyler dedikten sonra yanımıza geldi. 

"Canım kusura bakma, görüyorsun çok yoğun." diyerek Hilal'in yanına oturdu. 

"Sorun değil, yoruldun mu?" 

"Eh işte, seni görünce şarj oluyorum." 

İkisini dinlerken aptal aptal sırıtan sadece bendim sanırım.

"Vizelere ne kadar kaldı?" diye sordu Haydar. Doğrudan Reha'ya bakıyordu. 

"2 hafta falan." 

"Çok varmış." diye sızlandı, karın ağrısını hepimiz biliyorduk. Bir an önce Dicle ile ailesini tanıştırmak istiyordu. 

"Daha bismillah." dedim. "Yeni döndünüz Mardin'den." 

Dicle'ye bakıp gülümsedi. "Kayınbabamı özledim." 

Doğan'ın ciddi bakışları Haydar'dan uzaklaşarak Münire'ye yöneldi. İnat etmiş gibi Doğan'a bakmıyordu. Herkes kendi arasında sohbete devam ederken Doğan bir şey demeden masadan kalktı ve mutfağın olduğu koridora yöneldi. Münire'ye eğilerek "Üzülüyor." diye fısıldadım. 

"Biliyorum." dedi. "Ne yapacağım?" 

"Evlilik konusunu artık hayatta açmaz zaten. Uzaklaştığını düşünüyordur." 

"Korktum ne yapayım?" diyerek omzunu silkti. 

"Eminim şu an senden daha çok korkuyordur." Bakışlarını bana çevirdi. "Ben olsam ayrılmak istediğini düşünürdüm." 

"Deme öyle nolur ya!"

"Ona güvenmediğini bilmiyorduk." dediğimde burnundan sesli bir nefes verdi. 

"Güveniyorum. Sadece bir anda o yazıyı tepemde görünce korktum işte." 

Üzerine gitmemek için konuyu uzatmadım. Canı zaten yeterince sıkkındı. Sadece farkına varsın istiyordum. 

"Beyza?" Bana doğru eğilen Reha'ya döndüm. "İçeri gelsene." 

"Neden?" diye sordum fısıldayarak. 

"Korkma evlenme teklifi etmeyeceğim." dedi alayla. Kaşlarımı çattım, sırıtarak ayaklandı. 

"Aman ne komik." Peşinden içeri gittiğimde Doğan'ın mutfaktaki taburelerden birine oturmuş, kruvasan yediğini gördük. Bizi görünce yemeye devam etti. 

"Napıyosun burada?" diye sordu Reha. 

"Asıl siz ne yapıyorsunuz burada? Hiçbir yerde rahat yok." Son lokmayı ağzına tıkıp ayaklandı. 

"İsteseydin getirirlerdi." 

"Öylesine geldim. Masada görünce canım çekti. Malum ağzımın tadı bir limon sayesinde yok oldu da." Asık suratla yanımızdan ayrıldı. 

"Kıyamam ya." dedim arkasından bakarken. 

"Münire de gelişme yok mu?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. 

"Hala aynı düşünüyor." 

"Ayıp ediyor." 

Dudaklarımı büzdüm. "Sen ne söyleyecektin?"

"Bu gece Haydar yok, Doğan ve Alp ile takılacaklar. Sonra da Doğan'a gidecekler." 

Kaşlarımı kaldırdım. "Beni evine mi davet ediyorsun?" diye sordum, kollarını belime doladığında ben de alınlarımızı birleştirdim.

"Hı hı." 

"Haydar'ı kovmadın yani?" 

"Gelmen için ortam hazırladım diyelim." dediğinde güldüm. 

"Gelirim." dedim. "Ne zaman çıkarız?" 

"Hava kararınca ayrılırız. Bizimkiler de restorana geçecek." 

Başımı salladım. "Anlaştık." Burnumun ucunu öpüp geri çekildi.

Diğerlerinin yanına döndüğümüzde Doğan ceketini giyiyordu. Hadi ama Münire! Fazla olmadı mı artık! Adamın yaşam enerjisini sömürüyordu.

“İyi akşamlar.” diyerek Haydar’a döndü. “Ne zaman gelirsin?”

“Kızları eve bırakalım çıkarız. Neden acele ediyorsun, oturuyorduk daha.” Haydar’ın haklı tepkisi onu pek etkilemedi.

“Sen eve bırakırsın. Benim bir yere uğramam lazım. Restoranda görüşürüz.” Arabasının anahtarını bıraktıktan sonra Münire’ye hiç bakmadan kafeden çıktı. Bu akşama kadar gerçekten ona karşı anlayışlı davranmıştı ama belli ki suyunun çıktığını düşünen tek kişi ben değildim.

“Hala oturuyorsun Münire ya.” Dicle kabanını alarak abisinin arkasından gittiğinde Münire alnını masaya yaslayarak bizimle iletişimini kesti.

“Bana bir şey sormayın.” dedi mırıltılı bir sesle. “Eve gideceğim.”

Haydar “Bırakayım.” dese de başını iki yana sallayarak doğruldu.

“Size iyi eğlenceler.”

“Harika bir akşam oldu.” dedi Reha. “Neye borçluyuz?” Bildiği halde sorduğu için ona dik dik baktım ama omzunu silkerek ceketine uzandı. Münire’nin tekliften haberdar olduğu için moralsiz olduğunu ona söylemiştim. Eğer Hilal Alp’e, Dicle de Haydar’a söylemişse haberim yoktu ama biliyorlarsa erkeklerin hepsi rollerini çok iyi oynuyordu. “Biz de çıkalım.”

Başımı sallayarak üstümü giyindim. Herkesin suratı beş karıştı. Onları böyle bırakmak istemezdim ama bizim çözüme kavuşturabileceğimiz bir konu değildi. Reha’nın elini tutarak “İyi akşamlar.” dedim. Dışarı çıktığımızda etrafa bakındım ama Doğanları göremedim.

Onlara bakındığımı anlayan Reha “Yürüyorlardır.” dedi.

“Berbat bir akşamdı.”

“Bir de bana sor. Vakit geçmek bilmedi.” Kapımı açtığında arabaya bindim. Yerine yerleşince konuşmaya devam etti. “Haydar olmasa ortamı yumuşatacak kimse yok.”

“Sence biliyor mu?” diye sordum.

“Biliyor tabi.” dediğinde şaşırmadım. Ben de Reha’ya söylemiştim sonuçta.

“Dicle şu an Doğan’a anlatır gibime geliyor. Abisi için üzgün.”

“Yanlış anlama ama ben de anlatırdım. Yani Doğan’ın yerinde Oktay’ı hayal edince üzülmesine dayanamazdım.”

Haklıydı. Abisini düşünmek hakkıydı ama yine de Münire’den önce bizim söylememiz doğu olmazdı. Konuyu kapatmak için daha fazla uzatmadım. Yirmi dakika kadar sonra evine geldiğimizde binanın garaj kapısındayken telefonum çaldı.

“Annenlerse selam söyle.” dediğinde gülümsedim.

“Hüma arıyor.” diyerek telefonu açtım. Bu akşam Süleyman ile olacaktı. “Efendim canım?”

“Ecrin?” dedi endişeli bir sesle. “Neredesiniz?”

“Reha’ya geldim. Sesin neden öyle geliyor?” diye sorduğumda Reha bana baktı.

“Korktuğum başıma geldi işte!” Burnunu çekerek devam etti. “Saffet’le karşılaştık. Süleyman ile kavga ettiler.”

“Hay aksi ya! Süleyman ve Saffet kavga etmiş.”

Reha gözlerini devirerek arabayı tekrar çalıştırdı. “Neredelermiş sor.”

“Neredesiniz almaya gelelim.”

“Karakoldayız.”

“Karakol mu? O kadar ciddi mi?” diye sordum şaşkınlıkla. Reha henüz adresi almadan arabayı garajdan çıkardı. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından Hüma cevap verdi.

“Süleyman… Saffet’in burnunu kırdı.”

Demek bu lütuf Süleyman’a nasip olmuştu.

“Tamam canım, adresi atar mısın gelelim.”

“Bir şey daha var.” dediğinde kaşlarımı çattım.

“Ne oldu?”

“Ben de Asuman’ın burnunu kırdım.” Reha gözlerini irice açarak bana baktığında benim de ondan bir farkım yoktu.

Süleyman ve Hüma’nın birlikte olması için daha anlamlı bir neden olamazdı.

🔸

SELAMM 🖤

NASILSINIZZZ?

Özledim sizi, biliyorum siz de özlediniz.

Ha geldi ha gelecek diyerek sizleri 1,5 aydır bekletiyordum. Bana güveniniz ve anlayışınız için ne kadar teşekkür etsem azdır. İyi ki sizleri tanıdım. ❤️

▪️ Finale kadar okumak istediğiniz ve içinizde kalan neyse paylaşınız. Bilirsiniz sizlerin isteklerine göre senaryo değiştirdiğim ve eklediğim çok oldu. Yine olsunnn!

Öpüldünüz, kendinize iyi bakın.

Esmanur

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top