45

Sertab Erener//Kime Diyorum
'Bi' bakışta yaktın erittin cümle tövbeleri, bi' gülüşle sildin o eski yaramın izlerini'

Nazlı, benim en yakın arkadaşımdı.

Aynı lisede okumuş iki en yakın arkadaştık aslında. O zamanlarda da hep aynı şeyi düşünürdüm, bir ruh ikizim varsa o da Nazlı'ydı.

Dinlediğimiz şarkılardan tutun sevdiğimiz renklere kadar her şeyimiz bu kadar aynı ya da benzer olması, hayatım boyunca yanımda onun olacağını bilmek bana şanslı hissettiriyordu. Aile bir yana dursun, insan arkasında hep bir arkadaşın varlığını hissetmek isterdi daha doğrusu en azından ben isteyen insanlardandım.

Liseden mezun olmuş aynı bölümleri farklı üniversitelerde bitirmiş olsak da iş yerinde şansımız yaver gitmiş aynı şirkette çalışmaya başlamıştık. Ben, malum olaydan sonra kovulmuş olsam da Nazlı hala devam ediyordu.

Eh, ben de çalışmaya geri dönmeyi istiyordum fakat şu olaylar bir düzelsin düşüncesiyle sakince bekliyordum.

Sinan'ın asla kaynamayacak kırık kolu, düğünümsü düğünümüz, aman bir ara hallederiz diye kenara ayırdığımız birkaç ufak işimizle beraber bir süre daha bekleyecektim anlaşılan fakat bildiğim bir şey vardı ki işimi seviyordum ve her ne şartta olursa olsun tekrardan dönmek istiyordum.

Şimdi koca bir masada, sağımda Sinan, solumda Meva ve karşımda Onur vardı. Ailelerimiz bizden ayrı olarak hemen yan masamızdaydı.

Kınadan itibaren koştur koştur mahvolmuş bedenim kısık müzik eşliğinde az da olsa dinleniyordu. Nazlı'nın en yakın arkadaşı kontenjanından dolayı başta ben olmak üzere tüm çevresi seferberlik içine girmiştik resmen. Kına da en az bugünkü kadar hazırlık gerektirdiğinden neredeyse dinlenmeden düğüne yetişmiştik.

Bunca yorgunluğa rağmen her şey on numara beş yıldızdı orası ayrı.

Hem bu kadar işimin arasında bir de ilgilenmem gereken koca bir bebek kocam vardı, kolu alçılı koca bir bebek kocam.

Ekiplerin yardımıyla zor bela giydirdiğimiz takım elbisesiyle beraber huysuzca etrafı inceliyordu. Huysuzluğun sebebi ise komikti.

Sinan tekrar söylenmeye başlamadan etrafa kısa bir göz attım. Nazlı ve Eren de en az bizim kadar gösterişi sevmediği için çok büyük ve dolu bir salon değildi. Eh, bacanak yarışları yüzünden salon olarak epey büyük bir para gözden çıkarılmıştı. Beyaz ve kremin ağırlıklı olduğu hoş bir mekandı diyebilirim.

Aslında Nazlı'nın hep istediği açık bir alandı fakat bugünkü hava durumu arkadaşımın şansına tokat gibi çarpmıştı. Sohbaharın şiddetli yağmuru kapıdaydı, o yine de moralini bozmamaya çalışıyordu.

"Bacanak dedik bağrımıza bastık, herif söz verdim diye şu kıl kuyruğu şahit yaptı he!"

Sinan sinirle masada arkadaşlarıyla konuşan sarışın adamı gösterdi. Beş dakikadır yediği beynimizin etiyle ona döndük.

"Abi yıldım ya, az sus!"

"Hayır zaten ben de çok meraklı değilim böyle bir evliliğe şahitlik yapmaya."

Çok meraklıydın Sinan, üzgünüm.

Atarlanan Sinan'la beraber kıkırdadım. Sahte bir sinirle bana döndüğünde masadaki dilimli havuçtan almış ağzına tıkmıştım. Ağzı doluyken anca susuyordu çünkü.

"Hipertansiyona iyi gelir diyorlar."

Ağzındaki havuçla beraber 'Sen de mi be Leyla!' bakışı atan kıskanç herife şirince gülümsemiş hızlıca yanağından öpmüştüm.

"Leyla, geliyorlarmış."

Annem yan masadan seslendiğinde sandalyeyi çekerek heyecanla yerimden kalktım. Birileri bu nikaha şahitlik yapacaktı nihayetinde.

"Git git, kanadı kırık kocanı kurtlar sofrasında bir başına bırak!"

Sinan, sahte bir üzüntüyle elindeki havuç dilimini bana salladı. Bazen 7 yaşındaki bir çocuktan farkı kalmıyordu.

Tam bir drama queen olduğu konusunda hemfikir olabilirdik. Bunun üzeri bir süre kapanmazdı. Hatta Sinan'ı tanıyorsam Eren'in çekeceği vardı.

Nikah masasına doğru gidip merdivenlerden çıktığımda az önce Sinan'ın nefretle gösterdiği sarışın adam peşimden gelerek yanıma dikildi.

Yükseklikten etrafa kısa bir bakış attığımda herkes suspus kesilmiş açık alana bakıyordu. Heyecandan boğazımda atan kalbimle beraber önümdeki yüksek masaya tutundum.

Patlayan konfetilerle alkış yükseldiğinde önce beyazlar içindeki Nazlı'ya sonra ağzı kulaklarında Eren'e baktım. Heyecanlarının her anına tanıklık eden biri olarak söyleyebilirdim ki ben onlardan daha çok mutluydum.

Nazlı ve Eren, bundan bir ya da bir buçuk sene önce tanışmışlardı. Daha doğrusu tarafımdan ufak bir çöpçatanlığa maruz kalmışlardı, şimdi karşımdaki manzaraya baktığımda bunun ne kadar doğru bir atılım olduğunu anlıyordum.

Peşlerinden koşturan çocuklarla beraber onlar gibi kıkırdarken geldiğimizden beri yanımızda olan nikah memuru o kısa sürede her şeyi kontrol etmişti. Yanımıza geldiklerinde güven verircesine gülümsedim arkadaşlarıma.

Masadan eksiliyor dostlar demeyi elbette ki çok isterdim fakat ilk kalkan bendim sanırım.

Nazlı'nın güzelliğine büyük bir aşkla baktım. Evi alt üst etmemize sebep olan belalı gelinliği üzerine öyle güzel olmuştu ki!

Öyle kabarık ağır bir gelinlikten ziyade sade ve düzdü. Boynunda ve birkaç yerinde küçük inci detayları vardı. Saçındaki örgüsünü dolayan çiçeklerden Eren'in yaka cebinde de vardı. Pek makyajla arası olmayan Nazlı'ya varla yok arası yapılan bir makyaj yapılmıştı. Ona kalsa bir dudak nemlendiricisi sürüp çıkardı ama hafif ıslak bir makyaj çok yakışmıştı. Abartıdan bir o kadar uzakta ve çok güzellerdi.

Nikah, Eren'in tansiyon düşüşleriyle tüm salonu güldürerek kıyılmıştı. Titrek elleriyle kalemi yere düşüren Eren ve birkaç şaklabanlığı dışında sorunsuz geçmişti.

Nikah şahitleri olarak merdivenlerden inmeye başladığımızda onlar danslarına çoktan başlamıştı.

Işıkları sönmüş salonda gözlerim onlardayken ayağımın kaydığını hissetmemle beraber yanımdaki duvardan tutundum. Desteğime bir kol daha eklendiğinde arkama döndüm.

"Dikkat et Leyla."

Tanıdık simasını bir türlü çıkartmadığım sarışın adamdan kolumu nazikçe çekip kalan merdivenleri inmiştim.

"Teşekkür ederim."

Karşıma dikilmiş uzun boylu adamla beraber ellerimi önümde birleştirdim. Gülümseyerek bana bakarken o sırada yüzünü bir kez daha taramıştım fakat bir türlü çıkaramamıştım.

"Hatırlamıyorsun galiba."

"Kusura bakma."

"Eren'le aynı fakültedeydik, birkaç kez denk geldik aslında ama. Tarık ben."

Uzattığı eli dostça sıkıp mahcubiyetle gülümsedim.

"Kusura bakma lütfen, yüzün çok tanıdık ama bir türlü çıkartamadım."

"Ne kusuru."

Boşta kalan eliyle elimin üstüne dostça vurmuş ellerimizi ayırmıştı. Bir süre sessiz kalıp etrafı incelediğimizde masadan yükselen yenge sesiyle oraya döndüm. Sesi demek çıkan sese haksızlık olurdu, Onur resmen haykırmıştı.

Benimle beraber masaya dönen Tarık'la, Onur iki eli ağzının yanında bağırarak gelmemi söylüyordu.

Kaşlarımı hayretle kaldırmama sebep olan bir diğer şeyse hemen onun yanındaki Sinan'dı. Elindeki havucu yanımdaki herifin gözlerinin içine bakarak ısıran kocamla beraber durumu çakmış gülmemek için birbirine bastırdığım dudaklarımla Tarık'a tekrar dönmüştüm.

Muhtemelen Onur'a bağırması için emreden oydu. Komik bir kıskançlıktı aslında ama yine de Sinan salondaki tüm havuçları yemeden masaya geri dönsem iyi olacaktı. Huysuzluğu hiç çekilesi gelmiyordu çünkü. Sabah kadar yatakta dönüp durmasını ve söylenmesini kaldıramayacak kadar yorgundum.

"Görüşürüz sonra."

"Görüşürüz, karşılaşmamıza sevindim."

Kafamı olumluca sallayıp masaya adımladığımda boş sandalyeme kuruldum hemen. Sinan bitmeyen lokmasıyla karşımızdan geçen garsona seslendi.

"Hocam şu havuçları bi' yenilesene."

Garsonun anlamsız bakışlarla kafa sallamasıyla beraber Meva gülerek önündeki havuçları Sinan'a verdi.

"Bu seni biraz idare eder galiba Sinan abi."

"Sağ ol Mevacım, beni şu masada tek düşünen sensin zaten."

Cümlenin sonunun dokunduğu yerle beraber kıkırdayarak ona döndüm.

"Biraz sakin mi olsan?"

"Bacanağımı aldı acımı kalbime gömdüm sesimi çıkarmadım ama bu kadarı fazla."

Eliyle karşı masayı gösterdiğinde ayıplığıyla beraber elini tutup indirdim.

"Ayıp, öyle insanlar parmakla gösterilmez."

"Anne?"

Onur'un sesiyle ona döndüğümde ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı.

"Kaldırım taşı kadar yüzük var parmağında insaf ya, sen söyle şimdi bana ayıp değil mi! Kaçak Damat dedik Twitter'da o kadar tt olduk hala.."

Masaya konan havuçlarla beraber cümlesini yarıda kesip kafasını kaldırdı.

"Sağ olasın."

Tekrar biz bize kaldığımızda bana dönüp devam etti.

"Ne diyordum.."

"Ya abi sende de ne çene varmış be, yenge bununla bir ömür geçmez ben sana söyleyeyim."

Gülmemi daha fazla bastıramadan kahkaha attığımda masa da bana katılmıştı. At gibi havucunu kemiren kızgın kocamın saçlarını karıştırdım.

"Küstün mü sen bize?"

"Küstüm."

Dudaklarımı büzerek kendime çektiğimde sahte bir burun çekmeyle göğüsüme yatmıştı.

"Yazık."

"Leyla öp beni."

"Ne?"

"Buraya bakıyor, öp beni. Bebek karıcım!"

Belime sarılan kolla beraber kıkırdadım. Aramızda kalan kırık kolundan dolayı hafifçe geri çekilmiştim. Zaten o kol daha kaynar mıydı orası şüpheli.

Sahneye tekrar döndük. Sinan'ın ve kemirdiği havucun katkılarıyla bir süre onları izledik. Birkaç çiftin ayaklanmasıyla beraber Onur da sandalyesini çekmişti.

"Mevacım, adettendir."

"Daha güzel bir teklif olamazdı Onur, teşekkürler."

Uzattığı eli gülerek tutan genç kızla beraber sırıttım. Abisindeki romantiklik yüzdesi neyse Onur'daki de tam olarak oydu. Neyse ki bünye zamanla buna alışıyordu.

Tek kaldığımız masada dans eden çiftleri izlerken bacağımda hissettiğim elle beraber Sinan'a döndüm.

"Gel hadi."

"Sinan, kolunu çok zorlamasan mı?"

"Bu kırık kolla neler yaptık kızım, dans mı edemeyeceğiz?"

Kulağıma fısıldayan kocamla beraber yukarı tırmanan elini tuttum. Hatırlamam için kesinlikle uygulamaya dökmesine gerek yoktu, yani en azından şu an.

"Hatırladım!"

Heyecanla bağırsam da salondaki ses öyle yüksekti ki Sinan'dan başka biri duyamazdı beni. Hatta arsızlığını benden başkası göremezdi ama yine de halka fazlasıyla açık bir yerde olduğumuzu varsayarak insan biraz çekinmiyor değildi.

Kıkırtısı boynuma çarptığında bacağımdaki elini çekmişti. Kalbim güm güm atarken sandalyemi iterek ayaklandım.

"E hadi."

Gram utanması olmayan kocam eli belimde bana eşlik ederken kısa sürede çiftlerin olduğu alana gelmiş dans etmeye başlamıştık.

Bir kolu afk bir adamla dans etmek ne kadar kolay olurdu bilmiyordum fakat iki kolumu omuzlarından atmıştım. Sinan'ın eli belime dolandığında idare ediyorduk herhalde.

"Şu kol bir düzelsin var ya..."

Dudağını ısırarak kafasını salladığında kıkırdadım.

"Ee, var ya?"

Yangına körükle gitme kararım ne kadar doğruydu bilmiyorum ama sırt dekoltemden tenime değen parmakları aman biraz sakin olalım sürümü Leyla'yı oyun dışı bırakmıştı bile.

Halka açık alan falan diyordum değil mi, unutun siz onu.

Gözlerini şeytanca kısan Sinan'la beraber dudaklarımı birbirine bastırdım. Hiç olmadık anlarda dumura uğramasına bayılıyordum.

Belimden biraz daha çekilmemle beraber birbirimize yapıştığımızda istemsizce dudaklarımı yalamıştım. Devam ettireceğimiz tatlı oyunumuz Eren'in sesiyle bölündü.

"Hoş geldiniz Tekinlerler, ulan böyle de olmadı ya. Herifin soyadı bile cins."

Nazlı'yla kıkırdadığımızda Sinan homurdandı.

"Üzgünüm Nazlı, artık evlenmemek gibi bir şansın var diyemeyeceğim."

"Girmesene karımın aklına."

"Sen önce şu sarı herifi nikah şahidi yapmanın hesabını ver bana."

Kollarında eşleriyle birbirlerine sevgili tribi atan iki adama Nazlı'yla beraber gülmeye başladık. Göz kırpmamla beraber eşleri değiştirmiş Sinan'ı Eren'in kollarına bırakmıştım.

"Ya güzelim söz vermiştim ama!"

"Görürsün ulan, ben de seni şahidim yapmacağım."

"Aşk olsun bacanak!"

Etraftan yükselen kıkırtılara rağmen ne durumda olduklarını fark etmeden dans eden ikiliye gülerek baktım. Yüzlerine patlayan flaşlarla anca dans ettiklerini anlamış ateşe değmiş gibi birbirlerini itmişlerdi.

Şarkı bittiğinde dağılan kalabalıkla gelin ve damat da gelenlerle sohbet etmek için peşlerine takıldı. Biz de selam vermek amaçlı annemlerin masasına doğru adımlamaya başladık. Boş olan sandalyeye oturduğumuzda dedikodularını bölüp bize dönen iki süslü kadına baktık.

Bu işin yaşla başla alakası yoktu orası ayrı ama son günlerde bff olma yolunda emin adımlarla ilerleyen kadınlar pek bir tatlılardı. Beraber güzellik salonunda attıkları Instagram hikayelerinden tutun da bir çılgınlık yapıp aynı renge boyattıkları kızıl saçlarına kadar dünürlüğün altına imzalarını atmışlardı.

"Beyfendileri göremedik."

Kulağımı kaşıyarak etrafa bakındım. Geldiğimizden beri ne babamı ne de Sinan'ın babasını görmüştüm. Gerçi görmek istiyor muydum orası ayrı.

"Fevzi gelmek istemedi, tadımız kaçmasın şimdi."

Funda ablaya gülümsedikten sonra anneme döndüm. Suyundan bir yudum aldıktan sonra arkasına yaslandı.

"Boşanıyorum ben."

"Ne!"

Sinan'la aynı anda şaşırarak bağırdığımızda ikisi de kıkırdamıştı.

"Ay Funda su içir şunlara, kal geldi."

Dudaklarıma değen bardaktan birkaç yudum aldığımda Sinan hala şoktaydı.

"Bakmayın bana öyle, ne var bu yaşımda boşanamaz mıyım?"

"Aşk olsun Sinem annecim, ne varmış yaşınızda. Ayrıca boşanmanın yaşı mı olurmuş?"

Sinan, yağ yakmalara başladığında annem hemen saçlarını geriye attı.

"İlahi damat, seviyorum bu çocuğu ya!"

"Bölüyorum ama şunu tam olarak anlatır mısınız?"

Sinan annemleri umursamadan yanağımdan makas aldığında yavaşça elini ittirdim.

"Az dur."

"Kız ne çemkiriyorsun hemen, kumardı oydu buydu derken bir yere kadar sustum. Şimdi yeri değil ama hiçbir baba çocuğunun geleceğiyle oynayamaz. Evlilik yahu bu! Ya Sinan böyle biri çıkmasaydı Leyla? Neler neler okuyoruz vallahi."

Sinirden kızaran anneme sakin olması için elimi uzattığımda hemen tuttu.

"Yaptığı şeyden sonra çok bile kaldım yanında. Daha konuşulacak, anlatılacak çok şey var ama bakın yine bir aradasınız, bir aradayız. Geçmiş orada kalsın. Hepimiz önümüze bakalım."

Funda teyze destek olurcasına annemin omuzunu sıktı.

"Bak ama Allah ikisinin de yakasını bir araya getirmiyor. Birinin evliliği bitiyor diğerinin de şirketi batmış."

Annem sinirle kendine hava yellediğinde ikinci bir şok dalgası sardı bedenimi. Korkarak Funda teyzeye döndüğümde kafasını sallamakla yetindi.

"Neler olmuş böyle?"

Hayretle ellerimle ağzımı kapattım.

"O gün hastanede yalnız kaldığımızda benden borç para istedi."

Sinan'ın sesiyle beraber bu sefer ona döndüm. Aklımdaki soru işareti an itibariyle silinmişti.

"Her ne yaşanmış olursa olsun babamdır diyip çıkamıyorum işin içinden, üzgünüm anne. Sana kapım sonuna kadar açık ama onun için aynı şeyi söyleyemeyeceğim."

Funda teyze samimiyetle gülümsedi.

"Siz bizi düşünmeyin, benim de elim bunca sene armut toplamadı nihayetinde."

Gülümsediğimde annemin elini tutan elimin üzerine elini koydu. Hissettiğim güven içime büyük bir su serpmişti.

"Sıkmayın hadi canını."

"Hoş geldiniz!"

Masayı dolduran Nazlı'nın sesiyle o gergin hava anında yok olmuştu. Annemler içlerinden çıkan dua ultisiyle beraber Nazlı'yı ve Eren'i ayaküstü okuyup üflerken kıkırdayarak onları seyre daldık. Daha sonra yanlarına uğrayacağımızı söylediğimizde yine masada tek kalmıştık.

Yemekler yenmiş, takılar takılmıştı. Nazlı'ya Trabzon'u takamayan kocam yine de birkaç Trabzon burması ile o açığı kapatmaya çalışmıştı. Eh, taktığı altında Trabzon'u almış kadar olmuştur diye düşünüyordum.

Salonda duyulan Ankara havasına bir ıslık eşlik ettiğinde aynı anda oraya döndük. Eren Sinan'ı çağırdığında kocam ağzını büyük bir gururla silmiş yerinden kalkmıştı.

Bu şov başlıyor hareketiydi.

"İznizle."

Bunu izlemek istediğimden emin değildim.

Uzatılan elle beraber bunu izlemekten çok buna dahil olacağımı anlamış zorla peşinden sürüklenmiştim. O gece, Sinan ve Eren gerçekten karşılıklı göbek atmıştı.

Düğüne karşı kafamdan silmek istediğim tek görüntü kocamın beline bağlanan zildi. Onun dışında gecenin geç saatlerinde daha genç tayfa olarak tutulan bir teknede eğlenceye kendi anlayışımızla devam etmiştik.

Uzun zaman sonra ilk defa içtenlikle mutluyum diyebileceğim günler yaşıyor olmanın heyecanı vardı içimde. Bu, o mahkemeden Sinan'la el ele çıktığımdan beri katlanarak devam ediyordu.

Her ne yaşanmış olursa olsun babamlar olmasaydı Sinan'la tanışamazdım salaklığına girip işe hiç pembe bir pencereden bakmak istemiyordum.

Keşke öyle tanışmasaydık ama iyi ki tanışmıştık.

Ben kadere inanıyordum, şimdi yanımda gülerek masadakilere bir şeyler anlatan Sinan'la, eğer böyle tanışmasaydım yine bambaşka bir şekilde bir yerde tanışacaktım.

Belki Sinan, hayatının bir yerinde Eren'le arkadaş olurdu ve onu öyle tanırdım. Belki bir gün işimiz aynı yerde kesişir denk gelirdik. Belki aynı asansöre binerdik, belki yolda çarpışırdık, bilmiyorum işte aklınıza gelip gelebilecek her türlü klişe tanışma hikayesini yaşayabilirdim.

İyi ya da kötü, bir şekilde hayatıma girmiş Sinan Tekinler'e fazlasıyla aşık olarak söylemem gerekiyordu ki o olmasa bu kadar mutlu olamazdım.

Biz olmasak, bu kadar mutlu olmazdık.

Anlayışla beklediğiniz için teşekkür ederim.

Pek içime sindi mi emin olamıyorum, umarım beğenmişsinizdir. 🙃

Seviliyorsunuz bebek kedilerim. 🤍🕊

Parodi Hesaplar
Leyla leylatekinleer
Sinan sinantekinler

Instagram   wkedipatisigibi

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top