42

Gülinler//Teker Teker
'Kaybettim ben kendimi, hepsini birden değil teker teker'

Gecelerimi kabuslarla süslediğim birkaç günde ilk defa bu kadar huzurlu açıyordum gözlerimi, yüzümde gezinen bir şeylere rağmen.

Gözlerimi aralar aralamaz Sinan'ın arsız gülüşü karşıladı beni. Ayaklanmasının farkındalığıyla hızla doğruldum.

"Senin ayakta ne işin var Sinan?"

"Yavrum önce bi' gözlerini aç, ben buradayım. Azarlarsın yine."

Hala ayılamamanın verdiği homurdanmayla onu yatağa ittirdiğimde gülerek yerine geri yattı.

"Günaydın Leyloş."

"Günaydın Sinan, günaydın."

Esneyerek onu süzdüğümde gülerek bana baktı. Bir gecede ayaklanmış olması korkunçtu gerçekten. Acaba hulk gerçek olabilir miydi?

"Neden ayaklanıyorsun, hayır ayaklanıyorsun neden haber vermiyorsun?"

"Tuvalete gittim Leyla."

Sence haber vermeli miydim gibi baktığında çok bilmişlikle ellerimi belime attım.

"Yani Sinancım?"

Dudaklarını yalayıp aşırı arsız cümlesine giriş yapacakken kapının açılmasıyla oraya döndük. Elindeki serumla içeri giren hemşireyle sonra konuşacağız bakışlarımı Sinan'a gönderdim.

"Bugün nasılsınız Sinan bey?"

Hemşire serumu takarken Sinan iyiyim dercesine kısa bir cevap verdi. Ayakta beklemektense odadaki lavaboda elimi yüzümü yıkayarak biraz olsun kendime geldim.

Saçlarımı salıp iki yanıma düşürdüğümde dışarıdan gelen seslerle beraber kapıya doğru yaklaştım.

"Gerçekten de daha iyi görünüyorsunuz."

Kapıyı hafifçe araladığım an Sinan'ın koluna değen ellerle beraber gözlerim kocaman olmuştu.

Kabus falan mı görüyordum acaba?

"Lütfen bir ihtiyacınız olduğunda söylemekten çekinmeyin."

Gayet normal cümleler olduğu konusunda hemfikiriz fakat bu ses tonunun oldukça flörtöz olduğuna yemin edebilirdim. Karşımda arkamdan iş çeviren hemşire bozuntusunun ne yaptığını anlayacak kadar aklım yerindeydi. Tepemin tası anında attığında alayla güldüm.

Eşi olduğumu bilmemesine imkan yoktu. Sinan'ı tanıyan herkes pekala da beni tanıyor olabilirdi. Bu yaptığı terbiyesizliği ona yedirmeden rahat yoktu bana. Kaynayan kanımla adımı atacağım sırada Sinan'ın sertçe kolunu çekmesiyle yerimde kaldım.

"Anlamamazlıktan geleceğim, tekrarlarsanız işler değişir."

"Ben özür dilerim, yanlış bir şey.."

"Evliyim hanımefendi, neresi doğru? Olmasam bile doğru değil o ayrı."

Sinan'ı uzun zaman sonra ilk defa bu kadar sinirli görmemiştim. Sertçe yutkunmama engel olamadım. Her ne kadar tavrı hoşuma gitse de kendisini zorlamak istemediğim için kapıyı açarak içeri girdim.

Beni fark eder etmez bir adım gerileyen hemşireye tüm şirinliğimle gülümsedim.

"Teşekkür ederiz.""

"Geçmiş olsun tekrardan."

"A canım, kolay gelsin. Haydi, çok dikkat et kendine."

Kapıdan çıkan kızın arkasından sevimlice el salladım. Sinan gülen gözlerle bana bakarken yanına doğru yaklaşıp yatağa oturdum.

"Aman aman kocasını da kıskanırmış!"

Elimi tehditkarca serumun akışını ayarlayan tekerleğe attım.

"Sıkma canımı fullerim bak."

"Yuh Leyla!"

Sinan elimden kurtulduğunda ister istemez gülmüştüm.

"Bu gözler senden başkasına kör be Leyloş."

Kalınlaştırdığı kekoca sesiyle kıkırdadım. Olayı daha fazla büyütmeyecektim, zaten Sinan gerekli cevabı vermişti.

"Aferin benim kocama."

İki yanağına da hafifçe tokatlayarak sevdiğimde güldü.

"Leyla Tekinlerin askerleriyiz."

Sağlam koluyla asker selamı vermesiyle kıkırdadım. Bir kez olsun şüphem yoktu o ayrı, Sinan bundan sonra hata yapmam diyorsa yapmazdı.

"Leyla."

Seslenmesiyle efendim dercesine mırıldandım.

"Diyorum ki iki ayvalık tostu."

Dudaklarını yalayarak lezzetli bir şey yiyormuş gibi mırıldandı.

"Buz gibi ayran yanına."

Elini lezzetli dercesine salladığında şaşkınca Sinan'a baktım.

"Ne diyorsun?"

"Yuh diyorum Sinan, sence de çok hızlı iyileşmedin mi?"

"Sen bakıyorsun da ondan."

Çenemden aldığı makasla gülümsedim.

"Hadi be Leyla başkan, yap bir güzellik."

Koluma arkadaşça vurduğunda keyfim iyice yerine geldi. Serseri halleri çok hoşuma gidiyordu.

"İçeriye yemek sokmak yasak."

"Defne'ye söyleriz."

Kaşlarım aniden çatıldığında tam olarak 'ehehe' şeklinde güldü.

"Az önce çıkan hanımefendiye yani."

"Sinan!"

Yavaş olduğundan emin olsam da vurduğum adam yan dönmüş bir arabadan çıkmıştı sonuçta. Acıyla inlediğinde umursamadan bağırmaya devam ettim. Müsait bir zamanda bunun için üzülürdüm.

"Seni ayvalığa gömerim Sinan!"

"Ya şaka yapıyorum karıcım valla Defne değil adı."

"Allah Allah!"

Eliyle kendine siper yapan Sinan'a ikinci bir darbe gelecekken gülerek kolumdan tutup kendine çekti beni.

"Az daha kıskansana, nasıl hoşuma gidiyor."

"Sus sen."

Kıkırdayarak kolunu bana sardığında kapı tıklanarak açıldı. Nazlı ve Eren'i görmemizle doğrulduk.

"Valla bacanak ben de böyle bakılsam bir güne ayaklanırdım."

"Eren!"

Nazlı belinden ittirerek içeri soktuğu Eren'le beraber elindeki poşetleri kenara bıraktı. Selamlaşan ikiliye gülerek baktım.

"Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk."

Nazlı'yla kucaklaştım uzun uzun. Desteği, destekleri o kadar fazlaydı ki umarım bunun bir karşılığını verebilirdim onlara. Hayatımda bu kadar değerli insanlar olduğu için şanslıydım.

"Saçın dökülmüş lan."

Eren'in Sinan'a bulaşmasıyla gözlerim atışan ikiliyi buldu. Sinan huysuzca saçlarını karıştırdı.

"Siktir git lan oradan hala yerinde."

Eren kocaman bir kahkahayla arkasına yaslandığında çocuk gibi yanaştım Sinan'a.

"Küstürmeyin kocamı, kel değil o."

Elimi saçlarına attığımda hadi bakalım dercesine yanaştı bana. Eren yüzünü iğrenirmiş gibi buruşturduğunda yanağımı saçına yasladım.

"Ama alnın biraz açılmış gibi kocacım."

"Yavum ya, bu adam ters döndü ters! Ektiririz ne var?"

"Az daha abart."

"Eren sussana!"

"Ters döndü benim kocam, sus sen!"

Sinan hariç hepimiz gülerken onun homurdanmaları eşlik etti bize.

"Daha iyi gibisin ama."

Nazlı endişeyle bize baktığında Sinan sorun yok dercesine gülümsedi. Yerimden kalkarak Nazlı'ya yaklaştım.

"Hadi gel biz yiyecek bir şeyler alalım."

"Olur olur."

Sinan dudaklarını büzerek arkamdan bakarken Nazlı'yla beraber odadan çıkmıştım. Merdivenlere kadar sohbet ederek ilerlediğimiz sırada cüzdanımı içeride unuttuğumu fark ettim.

"İn sen, ben geliyorum."

"Tamam, buluşuruz."

Hızlı adımlarla tekrar aynı yoldan geçip kapıya yaklaştığımda kapının aralık olduğunu fark ettim. Açıp içeri girecekken konuşulan şeylerle beraber elim havada kalmıştı.

"Bunlar arabadan çıkan eşyaların."

Birkaç hışırtıyla beraber Sinan'ın kocaman küfrü duyuldu odada.

"Ne arıyorsun?"

"Yüzük."

"Siktir be!"

"Bağırma Eren, biri duymasın."

Beni fark etmemeleri adına biraz geri çekildim. Yaşadığım adrenalinden olsa gerek kalbim heyecandan çarparken biraz daha dikkat kesildim.

"Evlenme teklifi mi edecektin?"

"Yok be, ben hobi olsun diye her gün Leyla'ya tek taş yüzük alıyorum. Zengin olmak da zor."

Sonlara doğru sesi yükselen Sinan'la beraber gülmemek için kendimi sıkarken Eren'in acı dolu inlemesi duyuldu. Muhtemelen sağdan soldan bir şey bulup atmıştı ona.

"Lan yavaş, yenisini alırsın."

"Öyle bir yüzük değildi Eren."

Sinan'ın sıkıntılı sesiyle beraber yerimde gerildim. Oyuncağını kaybetmiş çocuk gibi mızmızlandığında ister istemez gülümsemiştim.

Bu kadar önemli olduğunu düşünmemiştim hiç.

"Özel tasarım falan mı?"

"Öyleydi."

Konuşmanın bittiğini anlar anlamaz az buçuk daha beklemiş içeri girmiştim. Duyulmadıklarını zanneden ikiliyle beraber cüzdanımı alacağımı söylemiş ve odadan tekrar çıkmıştım.

Şu evlenme teklifi için gayet uygun bir gün olabilirdi.

Benden hızlısı mezarda düşüncesiyle Nazlı'nın yanına inip kahvaltı için birkaç şey aldığımızda tekrar odaya çıkmış karnımızı doyurmuştuk.

Gün içinde Nazlı ve Eren gittikten sonra Onur ve Meva'yla görüntülü konuşmuştuk. Onur, hala çok üzgündü ama bugünkü ziyaretçi hakkımızı kullandığımız için gelemiyorlardı maalesef. Zaten Sinan, eve geçtiğimizde görüşürüz diyerek konuyu kapatmıştı.

Kolay bir şey atlamamış olsa da bu kadar hızlı toplarlanıyor olması güzeldi. Ağrıları hala vardı ama çok fazla yorulmaması için çabalıyordum.

Şimdiyse Sinan'la beraber televizyonda dönüp duran filmi izliyorduk. Gece çoktan çökmüşti. Sessizdik, ikimiz de çok yorulmuştuk bugün.

Sinan, her ne kadar iyi hissetse de kendini yormuştu. Şimdi yatakta uyuklarken daha fazla ses olmaması adına televizyonu kapattım. Oda karanlığa gömüldü.

"Leyla."

Mırıldanarak ona döndüğümde yerinden doğruldu. Sendelemesiyle beraber aniden kalkarak ona tutundum.

"Sinan, haber versene."

"Tamam, iyiyim. Hava alalım mı biraz?"

Bunaldığını fark ettiğimden sesimi çıkarmadım. Her ihtimale karşı üzerlerimize ince birer hırka aldık. Her ne kadar yürüyebileceğini iddia etse de tekerlekli sandalyeye zor bela oturan Sinan'la beraber odadan çıktık.

Yüzük, cebimdeydi.

Asansöre bindiğimizde ben bahçeye inmemizi beklerken Sinan'ın en son kata batı. Söylenmeye başladım.

"Kızarlar mı bize?"

"Kızmazlar."

Kafasını arkaya yasladığında şebekliğine güldüm. Eğilerek alnından öptüğümde gözlerini kapattı.

Baş parmağımla alnındaki saçları okşarken gözü hala kapalı olan Sinan, söylenmeye başladı bu sefer.

"Kel miyim gerçekten?"

"Değilsin."

"Kel olsam da beni sever misin?"

"Severim."

"Yani şu anda da seviyorsun."

Gözlerimi kısarak ona baktım. Resmen beni oyuna getirmişti. Kıkırdayarak bana bulaşan Sinan'a ağzımın içinde birkaç şey geveledim.

"Bizim veletler kel olur mu?"

"Kırk üçüncü için şüphelerim var."

Gülerek asansörden çıktığımızda kocaman kapıya doğru ilerledik. Zor bela açarak dışarı çıktık. Birden yüzümüze çarpan soğuk hava ikimizi de titretmişti.

Eylül'ün ortalarındaydık, akşamlar zaten serin olurdu fakat bir hastanenin en yüksek katında ve çatısındayken bunu fazlasıyla tahmin etmiştik. Yine de bu manzara için değerdi. Hani derlerdi ya tüm İstanbul ayaklarımızın altındaydı diye, işte öyleydi dört bir yanımız.

Fazla ilerlemedik. Birkaç adımda durduğumuzda Sinan bacağına oturmam için vurdu. Canının acıyacağını düşünsemde hırkamdan çekti. Gülerek kafamı sağa sola salladım, ayakta dikilmeyeceğimi biliyordum. İtiraz etmeden tek bacağının üstüne yan bir şekilde oturduğumda belime sarılarak biraz daha kendisine çekti beni.

"Rahat dur."

Sinan burnunu boynumda gezdirirken huylandığım için elimi ensesine atarak geri çekilmeye çalıştım. Engel olamadığımda küçük bir kıkırdama döküldü dudaklarıma.

"Demek buradan huylanıyorsun."

Soğuktan buz kesilmiş dudakları boynuma değdiği an ensesindeki elim saçlarına karıştı. Derin soluğuyla beraber çenemi kafasına yasladım.

Bir süre öyle kaldık. Belki hemşireler yokluğumuzu fark etmişti ve aşağı inmemiz gerekiyordu biliyorum. İkimizin de soğuktan buz tutmuş olsak bile kımıldama isteğimiz yoktu.

"Sinan?"

Hadi Leyla.

"Efendim güzelim."

Sinan kafasını kaldırarak gözlerimin içine baktığında gülümseyerek ensesindeki elimi şakağına çıkardım. Saçlarını geriye taradığımda sessizce beni izlemeye devam etti.

"Bende sana ait bir şey var."

Fısıltımla kaşlarını çattığında elimi cebime attım. Sinan ortaya çıkan yüzük kutusuyla beraber gergince bana baktı. Ona kızacağımı mı düşünüyordu bilmiyorum. Az önce belimi usul usul okşayan eli kasıldığında sorun yok dercesine ona baktım.

Kapağı kaldırdığımda mor kelebeğin parıltısı karşıladı. Birkaç ay önce Sinan'dan gelecek bir yüzüğü takmak için bu kadar istekli olacağımı söyleseler inanmazdım ama avucumun arasındaki yüzük, hayatımda gördüğüm en güzel yüzüktü.

Sinan yutkunarak söze girecekken onu durdurdum. Bu sefer sıra bendeydi, ona da aynı böyle söyledim.

"Benim sıram."

Beklemiyordu. Şaşkınlığı gözlerinden okunan Sinan'ı dumura uğratmanın verdiği gururla gülümsedim. Gözleri dolduğunda onu kendime çektim. Dudaklarımız birbirine daha değmememişken fısıldadım.

"Benimle tekrardan evlenir misiniz Sinan Tekinler?"

İkimizin kıkırtısı birleşen dudaklarımız arasında kaybolurken bu, verilebilecek en güzel cevaptı.

Ayrıldığımızda alnını alnıma yaslayan Sinan kocaman gülümsediğinde yüzüğü yerinden çıkartarak parmağıma takmasına izin verdim. Yerimde iyice yerleşip ona sarılırken bacaklarının arasındaki bacaklarımı kaldırarak dizine attı.

Dolan gözlerimi aklıma gelen şeyle hızla sildiğimde söylenmeye başlamıştım.

"Sinan aklından.."

Ben daha bir şey diyemeden hareket etmeye başlayan deli kocamla beraber korkuyla ona tutundum. Çığlığım yankılandı.

"Sinan, on yedinci kattayız ve bir kolun kırık."

"Sıkı tutunmanı öneririm o halde karıcım."

Tek bir koluyla beni ve kendini hızlı hareket ettiremezdi zaten ama ben yan devrilmemizden korkmuştum. Çocuk gibi gülerek, koca zikzaklar çizerek açık alanda hareketlendik.

Sinan ve benim içimde olduğumuz anların mantığını sorgulamaya bırakalı çok olmuştu.

Nefes nefese durduğumuzda bizden başka hiçkimsenin olmadığı bu yerde kahkahalarımız yankılandı. Yine kendi kendimize saçma sapan bir oyun yaratmıştık işte.

Yakasından tutunduğumu fark ettiğimde elimi oradan çekmedim. Birbirimize uzun uzun bakarak sakinleşmeye çalıştık. Kalbim, anın etkisiyle deli gibi atıyordu hala.

"Leyla."

Sinan yüzüme yapışan saçlarımı itelediğinde eline yaslandım.

"Hayatımda olduğun için çok şanslıyım."

Bileklerimden tuttuğunda elim yakasından ayrıldı. Bileğimden öptüğünde içimin hiç bu kadar eriyeceğini düşünmemiştim.

"Teşekkür ederim, her şey için."

Derin bir nefes verdim. Ona, onu sevdiğimi söylediğimde beni duymamıştı ama bu sefer duyacaktı.

"Her ne yaşamış olursak olalım, seni bu kadar seviyorken silip atamazdım. Her insan hata yapar. Ben ne kadar çabaladığını biliyorum."

Minnetle gülümsediğinde ellerinden kurtulup kendime çektim onu. Sarıldığımızda burnum omzunu bulmuştu.

"Düştüysek beraber kalkarız."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten."

Yanağımı yasladım bu sefer oraya. Gülümseyerek gözlerimi kapattığımda Sinan huysuzca mırıldandı.

"Kel olsam bile mi?"

"Kel olsan bile."

Yeter bu kadar romantiklik 43 için çalışmalara başlı-

Parodi Hesaplar
Leyla leylatekinleer
Sinan sinantekinler

Instagram   wkedipatisigibi

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top