1.Bölüm
Dedektif Yüksel, bürosundaki masaya bacaklarını uzatmış, vantilatörün rüzgarıyla serinliyordu. Vantilatörün rüzgarı, Yüksel'in beyazlamaya yüz tutmuş saçlarını savuruyordu.
Elindeki kalemi birkaç defa masaya vurdu. Gazetede yer alan bulmacayı çözmeye çalışıyordu. Çözemeyince de gazeteyi eline alıp buruşturdu ve kapıya doğru attı. Haziran ayındaydılar ve kasaba fazlasıyla sıcaktı. Üstelik yaklaşık bir haftadır çözmesi gereken bir dava yoktu. Can sıkıntısından ne yapacağını bilmiyordu.
Akşamüzeri Yüksel ve ailesi lunaparka doğru gidiyorlardı. Yüksel, arabayı lunaparka yakın bir yere park etti. Lunapark daha yeni açılmıştı. Sanki bütün kasaba lunaparka akın etmiş gibi her yer kalabalıktı. Yüksel'in eşi ve üç çocuğu arabadan indi. Yüksel de arabadan inecekken telefonu çalmaya başladı. Arabadan çıkıp telefonu açtı. Telefonda, on yedi yaşında bir kızın intihar ettiği haberini aldı. Telefonunu kapattı. Eşi, Yüksel'e baktı. Yüksel'in suratından olan biteni okuyabiliyordu.
- Git hadi. Ama işin bitince hemen gel!
Yüksel arabaya bindi ve oradan uzaklaştı.
Söylenilen adrese geldiğinde arabadan indi. Sağlık görevlileri kızın annesi ve babasıyla ilgileniyordu. İntihar eden kızın küçük kardeşi ise, elindeki oyuncağıyla birlikte olan biteni izliyordu ama hiçbir şey anlamıyordu.
Genç bir polis, Yüksel'in yanına geldi. Yüksel ve polis apartmana girecekken, içeriden sedyede kızın cansız bedenini çıkarttılar.
Yüksel ve polis, yedinci kattaki daireye girdiler. İçeride olay yeri inceleme ekibi çalışıyordu. Polisle birlikte kızın odasına girdiler. Odadaki tavana bir ip asılıydı. Polis konuşmaya başladı.
- Kızın adı Merve. On yedi yaşında, lise üçüncü sınıf öğrencisi. Ailesi onu bulduğunda çoktan ölmüştü.
Yüksel, gözleriyle odayı geziyordu. Polis ise konuşmaya devam etti.
- Merve'nin vücudunda bazı kırıklar vardı. Kırıkların nasıl oluştuğu otopsiden sonra belli olur. Bir de arkasından mektup bırakmış. Mektup, masanın üstünde. Benim söyleyebileceklerim bu kadar, dedektif.
Yüksel masanın yanına gitti. Masanın üzerindekilere baktı. Şebnem'e yazılmış bir mektup ve mektubun yanında bir jeton duruyordu. Jeton, altın rengindeydi. Neredeyse gerçek altın gibi duruyordu. Yüksel eline eldiven giydi ve mektubu açtı. Mektupta sadece "özür dilerim" yazıyordu.
- Şebnem kim?
- Henüz bilmiyoruz.
diye cevap verdi polis.
Yüksel mektubu masaya bıraktı ve masanın üzerinde duran jetonu eline aldı. Telefonu çalınca odadan çıktı ve telefonunu açtı. Arayan Komiser Emir'di.
- Yüksel, şuan ailenle birliktesin fakat bana iki dakikanı ayırabilir misin?
- Sorun ne?
- Bir intihar vakası var. En azından öyle olduğunu düşünüyoruz.
- İntihar mı?
- İntihar eden kişi on yedi yaşında bir kız. Kendini asarak intihar etmiş. Arkasından bir mektup bırakmış.
- Mektupta ne yazıyor?
- Merve adlı birisine yazılmış. Özür dilediğini yazmış.
Yüksel bir an için duraksadı. Bu bir tesadüf müydü? Aynı saatlerde, aynı yaşlarda iki kız intihar etmişti. Üstelik ikisi de mektubu birbirlerine yazmıştı.
- Yüksel orada mısın?
- Evet. Kızın adı Şebnem mi?
Emir şaşkındı.
- Kızın adını nerden biliyorsun?
- Sanırım birbiriyle bağlantılı iki dava var.
- Ne demek istiyorsun?
- Şuan Merve'nin evindeyim. Kendini asarak intihar etmiş ve arkasından bir mektup bırakmış.
- Yani ikisi de arkadaş.
- Evet. Üstelik ikisi de bu akşam intihar ediyor.
- Peki neden birbirlerinden özür diliyorlar?
- İşte orası belki de bu olayı aydınlatacak bir kıvılcım, eski dostum.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top