🍪62🍪
İşin başında medyadaki fanartlarla yapacaktım kapağı :')
Şey Allah rızası için "sonunda" dışında yorum yapın kendimi kantin sırasının uzunluğundan yakınan öğrencilerle dolu bir odada tek kalmış kantinci gibi hissediyorum.
🍪
Bankın birisine çıkmış sabırsız gözlerle kalabalık bahçeyi inceliyordum, hava buz gibiydi, herkes bir an önce evine gitmek için kapıya doğru koşturuyor birbirini itekliyordu. Çok dikkatli olmalıydım, Louis buralarda bir yerlerdeydi!
Yani William!
Yani benim AŞKIM!
Ellerimle yanaklarımı sıkıştırdım, onu gördüğüm an üstüne atlamak ve sıkıca sarılmak istiyordum ama bunu yaparsam korkup benden kaçardı büyük ihtimalle bu yüzden huh, sakin ol Harry. Atlama hayalleri kurmayı kes artık!
Aşkın insana böyle bir dürtü verdiğini bilmiyordum, her bulduğum yükseklikten atlayasım geliyordu ve evet bu biraz korkunç.
O gün Niall'ın mesajı geldiğinde de kendimi kapısı açık yangın merdivenlerinden aşağı atmamak için zor tuttum, çünkü bakın O LOUIS'MİŞ HEMEN YANIMDA YANİ! BİRLİKTE UYUDUK BİZ! SARILDIM BEN ONA! ÜSTELİK KENDİSİ BENDEN HOŞLANIYOR!
Bunca zaman kendimi mi kıskanmışım!
Oflayarak yanaklarımı şişirdim. Neden bu kadar şapşalım ki? Anlamam gerekirdi! Niall söylemese asla anlamazdım! Gerçi, o benimle tanışmayı kabul etmişti ama olsunn...çok salağım!
Nerede şimdi? Göremiyorum! Herkes bahçede! Neden herkes bahçede!
Çıkış vakti geldi çünkü salak!
Tanrım. Dün buhar olup uçmasaydı şimdiye evlenmiştik!
Yeşil bir kazak var üzerimde, en azından onun beni görmesi kolay alacak.
Etraftaki insanlara kötü kötü bakışlar attım, şuan hepsi benim için engelden farksız. Bu günü mü buldunuz eve koşacak!
Soğuk rüzgar yüzüme yüzüme eserken ellerimi birbirine sürtüp ısınmaya çalışıyor halen telaşla etrafa bakıyordum. Benim balım da amma ufak, nasıl bulacağım onu?
Saçlarım gözümün önüne savrulup görüşümü engellemesin diye onları bağlamıştım ama evet şimdi de ensem buz tuttuğu için tokayı çıkaracağım. Elimi saçıma attım. Bir dakika şu arkası dönük olan kişi Louis mi?
Gözlerimi kırpıştırdım. Nefesimi tutup bu tarafa dönmesini bekledim. Bu çok rahatız edici bir histi. Beklemek! Ah sanki ona benzemi- döndü!
Dikleşen omuzlarım anında düştü. O değilmiş.
"Harry?"
Ama arkamdan gelen kesinlikle onun sesi. Gözlerim sonuna kadar açıldı ve elim ayağım resmen birbirine girdi, dengemi kaybedip çıktığım bankın masasına kıç üstü düştüm.
"Oops, seni korkutmak istememiştim. İyi misin?"
Yutkunamıyordum. Tüm kaslarım iflas etmiş gibiydi. Zorlukla başımı çevirip şaşkın ve üzgün suratına baktım. Yanaklarımın kıpkırmızı olduğunu biliyorum, başım da dönüyor şuan altı tane falan Louis var karşımda. Sarhoş gibi konuşma Harry, sarhoş gibi konuşma Harry, sen hiç sarhoş olmadın zaten sakin ol!
"Selam, s-sen burada mıydın ya? Ben de seni arıyordum."
Lanet olsun kullandığım kelimeleri sikeyim! En azından gevşek gevşek konuşmadım...bu gevşek kelimelerim olduğu gerçeğini değiştirmez.
Gözlerini kırpıştırdı, AY TİPE BAK AĞLAYACAĞIM AZ KALDI! Dudaklarını birbirine bastırıp, kafasıyla beni onayladı. Ben ise farkında bile olmadan yavaşça oturduğum (düştüğüm) yerde ona dönmeye başlamıştım. Üzerine atlayacağım sanırım!
"Yeni geldim."
Çantasının kollarına asılmış, gözlerinin önüne düşen saçlarını başını geriye atarak uzaklaştırmıştı...hmm hmm çok TATLI!
Dudak büzerek onu izlemek istiyordum ama bilirsiniz, acele etmeliyiz çünkü randevumuz var haha!
Bu artık bir randevu yani.
Bu yüzden bön bön suratına bakmayı hemen kestim ve oturduğum masadan hızla indim vakit nakittir, ne kadar çabuk o kadar öpücük!
Ay geri zekalı! Sakın çocuğu şak diye öpme Harry, sakın!
Alt dudağımı ısırıp acı içinde kendimi onayladım ve Louis'nin, William'ınn, elini yavaşça tutup çıkışa doğru yürümeye başladım.
Evet evet elini tuttum! Ve o hiç sesini çıkartmadan peşime düştü. Artık çok çok çok sıcaktı her yer, rüzgar serinletmiyordu bile ve şu kazak beni boğuyor. Sıkıca tutunduk birbirimize. Parmakları öyle güzel sarmıştı ki benimkileri...gerçekten fenalık gelecek az kaldı.
Kalabalıktan uzaklaşana kadar sustuk, bazen ona bakıyordum ve farkına varıyordum, çok gergin ve heyecanlıydı. Rahatsız olmasını istemiyordum ki! Yani evet tam da bu sebeple ortalık sakinleştiğinde saçma sapan bir konuşma başlattım.
"Bugün nasılsın?"
Yavaşladım. Omuz silkti sadece ama gözleri ellerimizdeyken beni anladığını sanmıyorum, zaten biraz sustuktan sonra aniden irkilip şaşkınca bana bakması teorimi doğruluyor.
"Şey, tekrar sorabilir misin, anlayamadım da?" konuşurken gözlerini benimkilerden çekmedi ya da büyük ihtimalle çekemedi çünkü ben de her ne kadar ona bakmaya çekinsem de bunu başardığım an bırakamıyordum. Şevkatle gülümsedim, kediciğime attığım bakışlardan farksızdı hatta.
"Nasılsın?"
Bir soruyla dudakları aralandı, ne cevap vereceğini düşünüyor olmalı, çok sevimli görünüyor ama. Şu ceket...nerden buldu bilmiyorum ama ona çok yakışıyor. Tanrım MOR VE SİYAH ONUN RENGİ OLABİLİR!
"Heyecanlı, sen?"
Fazla dürüst! Cesur! Vay canına, Louis günlük hayatında pek de utangaç değil anlaşılan. Ve ah bu sorunun cevabı çok uzun olabilirdi ama sadece,
"Sabırsız." diyebildim.
Biran önce eve gitsek, ikimiz...tek? Yapacak şey çok da!
Çözdüğüm saçlarım savrulurken karşıya geçtik, halen elini tutuyordum, bunu sevmiştim. Dayanamayıp ellerimizi salladım, sessizce kıkırdamıştı.
Bu, bu sesi sürekli çıkartması için ne yapmam gerekiyor?
Yolumuz uzun değildi neyseki ve ikimiz de tatlı gerginliklerimizle yürürken fazlasıyla sık bakışıyorduk. Mavileri ışıl ışıl, Tanrım halen inanamıyorum, resmen yanımda, elini tutuyorum!
Bana bir ateş bastı sanki!
Hızlı hızlı soluyorum, başım yine döndü işte, adımlarım birbirini kovalıyor artık, hemen söylemek istiyorum gerçekleri. Acaba ne tepki verecek?
Küçük, temiz mekandan içeri girdiğimizde kalbim deli gibi atmaya başladı, Louis ile pembe masa örtüleriyle kaplı masallardan birisine geçtik. Duvar kenarındakilerden. Yanında yola bakan koca bir pencere bile var! Ellerimizi ayırmak zorunda kaldığımızda iç çektim ve bunu duymuş olması da umrumda değildi.
"Umarım, tamamen barışmamız için çikolatalı pasta yeterlidir."
Gülümsedi, çok tatlı gülümsüyor!
"Keki güzelse neden yeterli olmasın?"
" Çok güzel! Ben hep buradan alırım pastayı!"
Ani çıkışımla tek kaşını kaldırarak beni gözden geçirmeye başladığında dayanamayıp ayağa kalktım, tekrar kıkırdadı, kafamdan aşağı çilekli süt dökmüşler gibi hissediyorum.
"Şey...pastayı sen seçmek ister misin?"
Başını sallayıp çantasını tamamen çıkartıp benimle vitrinin önüne geldi. Tavan kısa, duvarlar ferah bir duvar kağıdıyla kapalıydı, masa sandalye takımları ise ahşaptı, burada geçen yaz çalışmıştım! Bir ay, ama olsun. Övünecek bir şeyim var yaşasın, hemen bahsedeceğim Louis'e!
"Geçen yaz burada çalışmıştım biliyor musun? Çok güzel kurabiye yapıyorum diye, Bayan Mars kendisi çağırdı hatta beni!"
Ellerimi belime koyup göğsümü kabarttım. Bana hayranlıkla bakıyordu. Sırıttım.
Görev başarılı!
"Gerçekten mi! Belki, bana da öğretirsin. Mutfakta pek iyi değilim ama kurabiyeyi çok severim."
Ona bir adım yaklaştım. Yüz ifadem halen aynıydı.
"Öğrenmene gerek yok ki."
Telaşlanmıştı, içten içe attığım kahkahaları duyuyor musunuz? Duymuyorsanız Cardi teyzenin gülüşünü youtube aratabilirsiniz. Arada pek fark yok.
"N-neden?"
"Ben sana yaparım."
Gözlerini sonuna kadar açtı, bakışlarının kapıya kaydığını fark ettim. Duruşu geriye doğru kaymıştı.
"Müşterimi kaçırmaya mı çalışıyorsun sevgili Harold?"
Evet kesinlikle kaçmak istiyor şuan. Gülüp geri çekildim hemen.
"Sana da selam Lisa. Ve elbette hayır, Louis bize pasta seçecekti, buraya kadar gelmişken kaçacak değil ya?"
O başını iki yana sallarken Lisa kahkaha attı. Yaşlı başlı kadın demeyin, aklı her türlü şeye çalışıyor.
"O zaman seç bakalım Louis, meyveli mi çikolatalı istersin?"
"Çikolata tabii ki."
(Y/N: Meyveli daha iyi geri zekalılar)
Camın arkasındaki pastalardan birisini işaret etmişti, bense ellerimi arkada birleştirmiş olduğum yerde sallanırken onu izliyordum. Lisa'nın da başına bağladığı bandanayı düzeltirken bana baktığının farkındaydım ama eveeet umursamıyorum.
"Pekala sakin ol Louis pastayı sana vereceğim, peki içecek olarak da sıcak birer çaya ne dersiniz?"
İkimiz de buna hayır demedik, Lisa bize son anda göz kırptığı içinse masaya dönerken başımız önümüzdeydi, ama gülümsüyorduk. Şuan baya baya flört ediyoruz fakrında mısınız? Ben bu konuda çok tecrübesizim, Louis'nin durumunu bilemem tabii ama o da pek farklı görünmüyor. Üstelik ikimiz de erkeğiz ve her ne kadar bunu sıkıntı olarak kabul etmesek de gerek çevremiz gerekse olmayan ilişki geçmişimiz gereği alışık değiliz durup durup şaşkınca bakılıyoruz.
Pastalarımız geldi, çaylarımız da, Lisa getirmişti, burayı tek idare ediyordu. Mutfak eşinde, servis ondaydı. Bize sürekli göz kırpması ise evet yakında ağlama sebebimiz olacak.
Neyse neyse! Söylim mi? Nasıl söylim? Pastasından koca bir çatal almıştı ve yanaklarını şişirmiş onunla uğraşıyordu, önce pasta yesin demi? Çok tatlı yiyor!
Sıcak çayı kafaya dikmek üzereyim.
Bileğimdeki tokayla saçlarımı topladım, bu sırada ise mükemmel bir fikir gelmişti aklıma! Bakın, önce şey yapayım bir güzel yürüyeyim tamam mı!? Sonra da şey diyeyim telefonunu çıkartsana falann!!
"Çok tatlısın!"
Kaldırdığı çatalı ilerletemeden ağzı bir karış açık bana bakmaya başladı ve hayır hayır arkadaşlar! Korkmuş olmaması lazımdı! Geriye yaslanıp ellerimi masayı itecekmiş gibi yasladım ahşaba.
"Yani..."
Duraksadım, yüzüne baktım, kıvramıyorum hayır, gözlerimi kaçırıp ön ayakları kalkan sandalyeyi aniden düzelttim.
"...tatlısın işte."
Başını salladı, bakışlarını kaçırmıştı ve sanrım pastaya yumulmayı tercih etmiş halde. Sessizce pastamızı yedik. Gergindim.
Bu ana kadar heyecanlı olsam da şimdi...ya sevinmezse? Ya onu araştırdığımı düşünüp benden soğursa? Sözümü tutmamış olduğumu fark eders- ah...hayır bunu yapamaz kendisi de yalan söylemişti sonuçta değil mi!
"Dürüst bir insan mısındır Lou?"
Sorduğum soru başlarda onu etkilememişti. Dudaklarını büzüp başını iki yana salladı. Ama sonra, sonra kafasını kaldırıp bana sorgulayan gözlerle baktı.
Düşünüyordu. Biliyorum Tanrım azıcık bile olsun şüphe etmiş olmalı bu kadar aptal olamaz! O benim rolümdü! Bu tip hikayelerde birisi muhakkak zeki olur! Fincanı bıraktı. Ellerini masanın altında birleştirmişti.
"Deniyorum." tek kaşımı kaldırdım.
"Dürüst olmayı mı?"
"Çoğu zaman pişman olup, söylediğim yalanı kendin itiraf ederim."
Başımı salladım, çayımı içtim biraz, bu sırada gözlerimi üzerinden çekmiyordum.
"Bu bir şey değiştirir mi?"
Utançla başını iki yana salladı. Kafası da fena karışmıştı fakrındayım. Suratını görmeniz lazım! Dudaklarını birbirine bastırmış ve başını eğmişti.
Söylim mi, söylim mi!!
Telefonum masadaydı, elime aldım, ekranı açıp kapıyordum ve Louis'nin yüzünü inceliyordum. Bana kızmaz dimi? Peeh bence sevinçten unutur bile! Beni seviyor ya hani, ben de onu seviyor olacağım sonuçta?
"Harry?"
Ekrandaki isminden gözümü çekip onunkilere baktım. Bir şey soracak.
"Kedin var mı?"
İstemsizce gülümsedim, çok saçma bir soru sormuştu ve elbette istesem kıvırabilirdim ama- küçük yeşil telefon işaretine basarken cevap verdim.
"Adı kedicik olan bir kedi mi?"
Şokla gerilen yüzüne çalan telefon sesi de eklenince telaşla hareketlendi, şuan onu izlemek çok eğlenceli. Gerçekten!
Özellikle de yerinden zıplayıp cebindeki telefonu çıkartarak ekrana baktığı o an...Gülmek ve ağlamak arasındayım!
Ama Lou kendi telefonumu kaldırıp ona çevirdiğimde kesinlikle ağlamak istiyordu. İkimizin de suratı kıpkırmızı şuan, off ben daha havalı olmak istiyordum ki bu gün!
Onu germiştim, her an kaçacak gibi duruyordu, zorlukla gülümsedim. Daha eve gidicez kaçmamalı! Nööw!
"Senin gözlüğünün olmaması kadar yok."
🍪
Fıs gibi oldu bombiş ama...yapçk bişe yok agalar sahilde yazdım, sahada yazdım, bankta yazdım, denemede yazdım her şey karman çorman oldu düzeltmedim deee müwwükk✌🏻
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top