33.Bölüm: ''İnan Bana''
Keyifli okumalar...
***
Sırtımı boydan boya kaplayan dikiş yüzünden her hareketimde kaslarım isyan çığlıkları atıyordu. Karnım kasılıp sol taraftan başlayıp göğüs kafesime doğru çıkan yaranın acımasına neden oldu.
Yüksek sesle inledim. ''Lanet olsun.''
Reik acele ile şakağından kan akarken bana yaklaştı. ''Dikkat et dikişlerini patlatacaksın.''
Ona öfke ile baktım. Sonra öfkemin hedefinin o olmadığını kendime hatırlatıp gözlerimi kapattım. Minik nefesler ile kaslarımı sırayla gevşetmeye çalışsam da sırtıma bağlı her doku alev alev yanarken konsantre olmak zordu.
Sekiz saat. Radsolf şafakla birlikte merkezden ayrılıp Taji'nin de olduğu üç farklı yuvayı kontrol etmeye gittiğinden beri sekiz saat geçmişti.
Son zamanlarda ne kadar endişelendiğini göze alırsak geri dönüp beni yara bere içinde görmesine iki saatten az vardı.
Saçlarım sağ yanağımdaki tırnak izlerine sürtününce yüzümü buruşturdum. Neyse ki dikiş gerektirmeyecek kadar sığdılar. Şakağımdaki kesiğe yeni bir arkadaş eklemek zorunda kalmamamız beni mutlu etti.
Reik bana endişeli bakışlar atarken sol ön koluna boydan boya atılan dikişin üzerini sardı. Trejna ikimizin üzerinde de yeteneklerini konuşturmuştu. Freonun koruyucusu savaşmak konusunda olduğu kadar dikiş atma konusunda da uzmandı.
Ion'un soyu hızlı iyileşirdi. Üstelik şifalı kaynağa sahipken şifacılara pek de ihtiyaçları yoktu. Ancak kırılma ya da kopan eklemler tedaviye ihtiyaç duyuyor, açılan derin kesiklere atılan dikişler yeterli oluyordu.
''Reik sen-''
Duvara çarpan kapı sesiyle hepimiz girişe döndük. Radsolf nefes nefese girişte dikilirken gözleri odada beni bulmak için dolaştı. Gözlerimiz buluşunca yüzümü buruşturdum.
Kehribar gözlerinde endişe, korku ve öfke dans etti. Terden yüzüne yapışan saçlar ile yatağın yanına çöktü. Elini kırılmamdan korkar gibi yanağıma uzattı. O zaman yanağımdan başlayıp çeneme uzanan morluğu hatırladım.
Biri suratıma kaya parçası ile şekil vermek istemiş gibi duruyordu.
''Keilah sen...'' Bir an tenime değince derin bir nefes alıp sustu. Gözleri dolarken çenesi kasıldı. ''İyi misin?''
Uzanıp parmaklarını sıktım. ''Ben iyiyim.''
Sözlerime inanmayıp beni baştan aşağı süzdü. ''O zaman neden yataktasın?''
Bacaklarımı kapatan çarşafa korku dolu gözlerle baktı. Yürüyemeyecek kadar ağır yaralandığımı düşündüğünü hatta daha kötüsü bacaklarımdan birini kırdığımı düşündüğünü ifadesinden anladım. Çenesine dokunup bakışları yüzüme kayana kadar bekledim.
''Sırtım.''
''Ne?''
Yüzümü buruştururken daha çok dikleştim. ''Sırtımda dikişler var o yüzden yataktayım. Hareket etmek çok can yakıyor.''
Tepkisi neredeyse gözle yakalayamayacağım kadar hızlıydı. Doğrulup sırtımı görmek için pozisyon değiştirdiğinde sargıların varlığına şükrettim. Omzumla kürek kemiğimi kaplayan kısa bir kesik ve belimden omurgam boyunca uzanan uzun bir kesik vardı. İkisi de dikişlerden bolca payına düşeni almıştı.
Sargıları açamayacağını daha doğrusu bunun daha çok canımı yakacağını düşünmüş olacak ki geri çekildi. ''Nasıl oldu bu?''
Kendi içinde yaşadığı çatışmayı sezdim. Ama onu rahatlatmak yerine sorusuna cevap verdim. ''Yuvalardan birinden haber geldi. Senin gittiğinin aksi yönünde kalanlardan birinin yakınlarında kalabalık bir muhafız grubu ve av köpekleri görülmüş. Orneg'in dediği sağ kalan av köpeğinin diğerleri ile dönmüş olacağını düşünüp harekete geçmek için Kgo ve diğerleri keşfe çıkacaktı fakat yeterli sayıda savaşçı yoktu. Ben de gönüllü oldum.''
Omuz silkmeye kalkınca bedenimdeki kaslar isyan etti. Dudağımı ısırınca Radsolf'un gözlerindeki endişe arttı. ''Burada kalmalıydın.''
''Hey.'' Kaşlarımı çattım. ''Benim kim olduğumu unutuyorsun. Ben bir savaşçıyım. Bir avcı.''
Öfkeli çıkışım karşısında gözleri bedenimi biliyorum der gibi taradı. Elleri yumruk olurken ''Yine de yaralanabiliyorsun.'' dedi.
Bir an elinden gelse beni sonsuza kadar saklayıp kendisinin benim için savaşacağını anladım. Aklımdan geçen düşünceleri bastırıp çenemi havaya diktim.
''İlk kez yaralanmıyorum.''
Çenesi kasıldı. ''Yaralanmana gerek yok.''
Ona kibirli gözlerle baktım. ''Ben Gazap'ın gözdesiyim.''
Sözlerimle irkildi. Aldırmayıp devam ettim. ''Basit av köpekleri ya da muhafızların beni hırpalamaya yeteceğini mi düşünüyorsun?'' Alayla güldüm. ''Tek başıma burnum bile kanamadan kaç kişiyi öldürdüğüm hakkında fikrin var mı?''
Geçmiş düşmanlığımız aramıza girip bizi olduğumuz mutlu aşık halimizden ayırırken bedeni dikleşip bakışları sertleşti.
Aramızdaki gerilimi fark eden Trejna araya girdi. ''Keilah bir savaşçı. Oturup senin dönmeni beklemesini isteme ondan.''
Dişlerini sıkan Radsolf ona döndü. ''Onun ne yapabileceğini de kim olduğunu da biliyorum.'' Elleriyle yüzünü ovaladı. Göz kapakları kapanıp göğsü inip kalkarken inledi. ''Sadece yaralandığını görmek hoşuma gitmiyor.''
Reik o anı bekliyormuş gibi uzanıp Radsolf'un kolunu sargılı olmayan eliyle sıktı. ''Çocuğu kurtarmak için yaralandı.''
''Reik!''
Bana bakan mavi gözler kısıldı. ''Bilmesi gerek. Neden kendini tehlikeye attığını bilmesi gerek Keilah. Korumak için kendini feda ettiğini anlaması gerek çünkü kendisi de o durumda aynısını yapardı.''
Radsolf'un gözleri önce şaşkınlık sonra anlayışla doldu. ''Keilah.''
Boynumu gerip suratımdaki tırnak izlerini okşadım. ''Gerçi kurtarma çabamda bana zarar verdi.''
Trejna bilgi vermek için ortaya konuştu. ''Oplesca'nın yuvasında iki çocuk vardı. En güvenli alan orası olduğundan çocuklarının da onlarla kalmasına izin verildi. Oplesca bize haberi verdiğinde Kgo yanına eğittiklerinden birini alıp gitmek istedi. Fakat alanda devriye gezenlerin dışında iki birim muhafız ve kara adamlardan yeni bir grup vardı. Haberi aldığımızda Keilah, İjga ile konuşmak için gelmişti. Durumu duyunca bölgeyi tanıdığını ve iki koldan arama yapacaklarından tehlikeyi engellemek için ikinci bir grupla düşmanı ayırıp avlanmayı tavsiye etti. Merkezde üç kahin varken daha fazla leopsiyi dışarı gönderemezdik.''
Söze atıldım. ''Gönüllü oldum.'' Bakışları bana döndü. Ellerim çarşafı sıkarken dudaklarımı birbirine bastırdım. ''Çocuklar vardı. Üstelik burada da çocuklar var.'' Ona anlamasını istediğimi belli eden gözlerle baktım. ''Ben bir savaşçıyım Radsolf. Bunca zaman yanlış tarafta savaşsam da savaşçıyım. Elimden gelirken... Burada halkını koruyabilecekken öylece oturamazdım.''
Reik sırtına vurup Radsolf'u bana doğru itti. ''Üstelik ben de ona eşlik ettim.''
Radsolf sinirle boynunu çevirip ona baktı. ''Pek etkili olduğun söylenemez.''
Benim aksime sorunsuzca omuz silkti. ''Altı muhafız indirdim. Bence oldukça etkiliydim.''
Radsolf'un tek kaşı kalktı. ''Yine de onu koruyamadın.''
Reik'in yüzü ciddileşip mimikleri sertleşti. ''Onu korumama ihtiyacı yok. Kendini koruyabilir.''
Çenesindeki kas seğiren Radsolf alevlenen bakışları ile ona baksa da konuşmadı.
''Kızı buldular.'' deyip ilgisini üzerime çektim. ''Hem onu koruyup hem de üç muhafızla savaşmaya çalış. Kolay olmadı, üstelik iki av köpeği de arkamdan yaklaşmayı başarmışken ya yara alacak ya da kızı feda edecektim. Seçimimden pişman değilim.''
Sonunda öfkesi pes etti. Yatakta canımı yakmaktan çekinerek yanıma sokulup beni kucakladı. Dudakları şakağıma minik bir öpücük kondururken ''Özür dilerim.'' dedi. ''Yaralanman canımı yakıyor.''
Uzanıp saçlarını okşadım. ''Biliyorum.''
Burnu saçlarımın arasına gömülürken ''Teşekkür ederim.'' dedi. ''İnsanlarımı benim gibi koruduğun için.''
''Geride kalamazdım. Kurtarabileceksem geri de kalamam. Senin için bile olsa kalamam.'' O an yüzümdeki ifadeyi görmemesine sevindim. O an gözlerimdeki bakışı görse beni hiç bırakmazdı.
Elleri nazikçe belime dolandı. ''Biliyorum.''
Ortamı bozan ellerini birbirine vurup ses çıkaran Trejna oldu. ''Birbirinizi tanımanız güzel. Kgo'dan rapor almaya gideceğim. Keilah, İjga senden haber bekliyor olacak.''
''Sadece bir saat daha dinlenmeme izin ver.''
Başını eğip odadan çıkarken Radsolf bana meraklı gözlerle baktı. Ben bakışlarımı Reik'e kaydırınca geri çekilip yüzündeki kanı temizleyen Reik'e odaklandı.
Reik haylazca güldü. ''Siz konuşurken sizden önce kaynağı kullanıp temizlensem iyi olacak.''
Radsolf atılıp kolunu tuttu. ''Herkes iyi mi?''
''Hepsi yeni yuvalara yollandı. En ağır yaralanan Keilah, devamımız az hasar aldık. Çocukların peşinden gittiler. Kgo'nun ekibi daha şanslıydı.''
Radsolf başını eğince Reik de gözlerinde yüzen anlamlar ile bana bakıp başını eğdi. Dudakları kasılırken bakışlarını kaçırdı. Sonra da odadan çıkıp bizi baş başa bıraktı.
Radsolf üzerinden gerginlik akarken bedenimi rahat ettirmek için etrafımda dolaştı. İyice kabardıklarından emin olduğu iki yastığı arkama koyarken konuşmadı. İçmem için suyu dudaklarıma dayarken de sessizliğini korudu.
Ama bedeninin gerginliği onu ele veriyor, boynunda gerilen kas sürekli atıyordu. ''Radsolf.''
''Evet.''
''Ben iyiyim. Endişelenmeyi kes.''
Eliyle saçını tararken inledi. Gözlerini kaçırıp arkasını dönerken elleri yumruk oldu. ''Sevdiğim kaç kişinin zarar gördüğünü biliyor musun Keilah? Gücümün onları korumaya yeteceğini düşünüp kibirli davrandığım her seferde zarar görmelerini izlemenin ne kadar acı verdiğini biliyor musun?'' Terli gömleğini hırsla üzerinden çıkarıp odanın köşesine fırlattı. ''Senin yaralandığını duymanın bana ne yaptığını biliyor musun?''
Hızla bana dönüp kalbinin olduğu yere yumruğunu dayadı. Gözleri korku ile büyürken bana baktı. ''Kgo'dan haberi aldığımdan beri buraya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Tek düşünebildiğim, yine olmasındı. Yine biri ellerimden alınmasın.''
Kalbim acırken gözlerim sulandı. ''Radsolf senden beni kimse alamaz.''
Başı öne düştü. ''Seni ne kadar korursam koruyayım yine de zarar göreceksin değil mi?''
Zorla gülümsedim. ''Zarar görmek beni yıkmaya yetmez. Ben kuleden sağ çıktım Radsolf. Kadere kafa tuttum.'' Ellerimi iki yana açtım. ''Buradayım. Rakiplerim ise şimdi nefes almıyor.''
Bana duygulardan bir girdabın ev sahipliği yaptığı gözleriyle baktı. ''Seni korumama izin ver. İhtiyacın olmasa da izin ver. Kendin için değil benim için bunu yap ojmia.''
Ellerimi ona doğru uzattım. ''Peki.'' dedim. ''Beni korumana izin vereceğim.''
Yaklaşıp yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözleri gözlerimde saklanan anlamları yakalamak ister gibi sağa sola kayarken ''O zaman söyle bana.'' dedi. ''İjga senden ne istiyor?''
Mimiklerim kasıldı. Ben gözlerimi kaçırınca parmakları sıkılaşıp ona yeniden odaklanmamı talep etti. ''Seni korumama izin ver.''
Dudağımı ısırdım. Çekinerek gözlerinin içine bakarken ''Haklıydın.'' dedim.
''Hangi konuda?''
''Nei.'' dedim.
Gözlerinde fırtınalar koptu. Dişlerini sıkarken hırladı. ''Kehanet.''
O fırtınaların ortasında hayatta kalabilmek için dudaklarımı araladım. ''Dokunursa karanlığa, yaklaşır tutsak olana.'' Parmak uçlarımla saçlarından bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırdım. ''Karanlık diyarlar konusunda haklıydın. Kehanetin bir kısmı orada saklanmasa da orasıyla alakalı.''
Ion'un soyuna hediyesi olan sözleri anımsayıp gözleri kısıldı. ''Bu sadece sözlerin bir kısmı.''
Kendimi geri çekip canım acıtsa da yastıklara dayandım. ''Çekmecede bir taş var.''
Radsolf benim için yatağın yanındaki komedinin çekmecesini açıp İjga'nın bana verdiği, benim çok daha uzun zaman önce bir kitabın arasında dokunduğum beyaz taşı çıkardı.
Güçlü parmaklarının arasında kırılgan duran taşı avuçlarıma bıraktı. ''Anlamamda yardımcı ol Keilah.''
Dilimle dudaklarımı ıslattım. ''Devriyeye çıktığın zaman İjga ile konuştum. Benim hakkımda bir kehaneti olduğunu söyledi. Ona iletilen sözlerle birlikte bana bu taşı verdi.''
''Var olandan ayrı bir tane mi?''
Başımla onayladım. ''Var olan kehaneti destekleyen bir parça.''
Bedeni heyecan ile öne eğildi. ''Ne yapman gerek?''
Avucumdaki taşı kaldırıp ''Zıtlığına dokunmalı.'' dedim. Gözlerinin içine bakıp ekledim. ''Karanlık diyarlara.'' Dudaklarımı yeniden ıslattım. ''O zaman tutsak olana giden yol açılacak.''
Ben eklemesem de Radsolf kimden bahsettiğimi anladı. Önce umut sonra acı ile ifadesi dalgalandı.
''Karanlık diyarlara, evime gitmen gerek.''
''Evet.''
Burukta olsa gülümsedi. ''O zaman birlikte gideriz.'' Kafasında olaylar yerine oturup rahatlarken ''Sen iyileşir iyileşmez yola çıkarız.'' dedi.
Planlarına eşlik etmek yerine taşın yüzeyindeki çatlağı okşadım. ''Febiessa.'' Bana merakla bakınca ekledim. ''Adı bu. Ay ışığı.''
''Başka bir şey daha var değil mi?''
Tedirginlikle ona baktım. ''İjga bana görüsünün sözlerini ilettiğinde tam anlayamamıştım. Ama düşününce anladım.''
Radsolf anlama isteği ile parmaklarımı tuttu. ''Keilah ne-''
''Rüya gördüm.'' Sözlerim ile aralanan dudakları kapandı. ''Geçen gece.''
Sesi yumuşakça beni teşvik etti. ''Anlat bana.''
Parmakları arasındaki ellerimi çekip taşı onun avucunda bıraktım. ''O kadar çok zaman, o kadar çok olay var ki hepsini bir anda hatırlamaya çalışmak beni hasta ediyor. Bu yüzden onları bastırıyorum.'' Ona acılı bir ifade ile baktım. ''Ama bazen uykumda yüzeye bilinçsizce çıkıp kendilerini hatırlatıyorlar.''
Bana dokunmak istese de yaklaşmayıp sadece gözleriyle beni sarmaladı. ''Ne gördün?''
''Bir anı.'' Gözlerimi avucuna diktim. ''Ay ışığının şarkısını mırıldanan dudakları.''
''Ben hapsedilmiş bir ışığım
Güneşten saklanıp gece olunca gözlerimi açarım
Sahibim gökyüzünde yuvarlanacak kadar büyüdüğünde
Özgür kalır
Üzerinden düşer yeryüzünü kucaklarım
Yalnızca bir kez
Karanlığı öper solgun dudaklarım
Saklı olan ne varsa o zaman açığa çıkarırım.''
Radsolf'un dudaklarından şarkının sözleri dökülürken onun ezgili sesini dinledim. ''Şarkıyı biliyorsun.''
''Kahinlerin hepsi bu şarkıyı bilir.'' Dudakları kıvrıldı. ''Bana küçükken söylerlerdi.''
Ufak Radsolf'un düşüncesi içimi ısıtsa da anlatmaya devam ettim. ''Şarkıda olduğu gibi açığa çıkarması için özgür kaldığı tek gün karanlığa dokunmalı.''
Omurgasını dikleştirip bana tepeden baktı. ''Sahibi gökyüzünden yuvarlanacak kadar büyüdüğünde.''
Kehribar gözlerine baktım. ''Dolunay.''
Çenesi kasıldı. ''Dolunaya on iki gün var.''
Bildiğimi belli edip başımı eğdim. ''İjga bana diyarlar arasında yol almanın çok daha zor olduğunu, sınırların artık daha iyi korunduğunu söyledi.''
Radsolf'un zihninde çarklar dönerken ''Durmadan yol alırsak yetişiriz. Gizli kalan alanları kullanırsak mümkün.'' dedi.
Bana aydınlanmış gözlerle bakarken elini tutup sıyrıkların olduğu yanağıma koydum. ''Bana bak. Durmadan yol almayı geç yürürken bile canım yanıyor. Saklanmamız ya da savaşmamız gerektiğinde uyum sağlayamam.''
''Seni taşıyabilirim. Korumak için her şeyi yapacağımı zaten biliyorsun.''
Sıkıntı ile iç çektim. ''Beni sınırdan kucağında mı geçireceksin? Asla zamanında yetişemeyiz.''
''Hey.'' Yanağımı okşayıp dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. ''Bana inan.''
Gözlerine uzun uzun baktım. Onun beni korumak için her şeyi yapacağını biliyordum. Kehaneti gerçekleştirip beni koruyacaktı. Buna başından beri inanıyordum.
''İnanıyorum.''
Önce dudaklarımı öptü. Ardından gözkapaklarımın üzerine tüy gibi öpücükler kondurdu. ''Hadi seni şifalı kaynağa götürelim. Ne kadar toparlayabilirsen bizim için o kadar iyi.''
İtiraz etmedim. Radsolf beni kucaklayıp göğsüne çektiğinde acıyla nefesim kesildi. Ben sırt kaslarıma ve bıçaklara lanetler ederken beni tünellerden geçirip renkli kristallerden dünyamıza soktu.
Giysilerimi çıkarıp sargılarımı özenerek tenimden ayırırken tısladım. Radsolf ise yüzünde taştan bir ifade ile için için öfke ile yanarken beni suya sokup destekledi.
Başımı havuzun kıyısında kalan taşlara dayarken saçlarımı öpüp ''Ben ayarlamaları yaparken sen iyileş.'' dedi.
Gülümsedim. ''Güzel plan.''
Sonra kendi zihninde dönen olasılıklar ve beni koruma arzusunu da yanına alıp gitti.
***
''Yemeğinle oynamayı kes.''
Ağzıma attığım lokmayı hırsla çiğnerken Radsolf'a kötü kötü baktım. Beni şifalı kaynakta bırakıp gittikten üç saat sonra geri dönmüştü. Tenim büzüşmüş bedenim sıcak suyun rahatlığı ile gevşemişti. Sargılarımı yenileyip dizlerimin bir karış üstüne gelen gömleğini bana giydirip yeniden yatağa taşımıştı.
Hem suyun hem de Radsolf'un sağladığı rahatlık ile uyuyakalmıştım. Uyandığımda elindeki tepsi ile başımda dikiliyordu.
Beni rahat şekilde oturacağım konuma getirip tepsiyi kucağıma koyduğundan beri her lokmamı sayıyordu.
Ben isteksizce yemeğimi yerken alnına bulaşan mavi lekelere gözlerimi diktim. O da bana planı anlatmaya başladı.
Yevnü bizimle geliyordu. Nei burada güvendeydi. Üstelik Nei sakladıkları yüzünden pişman olmuş, Yevnü'nün Radsolf'a eşlik etmesi konusunda ısrar etmişti. Radsolf durumdan memnun olmasa da fırsatı değerlendirmek istiyordu.
Çoğu yuvada hala onun varlığı hoş karşılanmazken Yevnü bize oldukça rahatlık sağlayacaktı. Grubumuzun bir diğer üyesi ise Reik'ti. Geride kalmayı Taji için bile kabul etmemiş, eşlik etmek konusunda Radsolf'u tehdit bile etmişti.
Hepimiz gün doğmadan yola çıkacaktık. Konaklanacak yuvalar ve izlenecek rota konusunu Yevnü ben yemeğimi yerken hallediyordu. Çoktan diyardaki leopsiler ile irtibata geçilmişti.
Tek gereken benim gücümü toplamamdı.
Ağzımdaki lokmayı yutup ellerini göğsünde bağlamış tepemde dikilen Radsolf'a baktım. ''Sen bakınca daha hızlı yemeyeceğim. Hem eşyaları hazırlaman gerekmiyor mu?''
Cebine uzanıp beyaz renkli taşı çıkardı. ''Tek ihtiyacım olan bu.''
''Kıyafetler ve yiyecekler-''
''Reik hallediyor. Yemeye devam et.''
Açık kalan ağzımın içine kopardığım ekmekten bir parça tıktım. Ağzım doluyken homurdandım. ''Mutlu musun?''
Gerilen kasları ile duruşu sertti. Sakladığı bir şeyler vardı. Ben tek kaşımı kaldırınca ''Evet.'' dedi. ''Seni koruduğum için mutluyum.''
Ona ağzım doluyken ne kadar ters bir bakış atabilirsem o kadar sert bir bakış attım. Korumakla ilgili konuşmak yerine alnındaki lekeyi işaret ettim. ''Suratında leke var.''
Eli hızla yanağına gidince parmaklarımı göstermek için kendi alnıma vurdum. Telaşla alnını silip benden gözlerini kaçırınca duraksadım.
Lokmamı yuttuğumda ağzımın içi kurudu. Kötü bir hisle kalp atışlarım hızlanırken ''Radsolf?'' diye sordum.
Cevap vermeyince tepsiyi kendimden uzaklaştırdım. Atılıp yeniden tepsiyi kucağıma itti. ''Hepsini bitir.''
Parmaklarım alnındaki silik ize dokundu. Parmak ucuma bulaşan sıvıya bakıp ''Bu ne?'' dedim.
Zihnim ne olduğunu bildiğimi söylerken gözleri büyüdü. Uzanıp kalan ekmekten kocaman bir parça koparıp ben itiraz edemeden dudaklarımdan içeri soktu. ''Güçlenmen gerek ojmia.''
Ah bu konuda ona katılıyordum. Güçlenmem gerekiyordu. Bütün kaslarım kontrol edemeyeceğim kadar halsizken hareket etmek beni yoruyordu.
Dişlerim otomatikman lokmayı parçalayıp mideme gönderirken Radsolf dudağını ısırdı. Uyku ihtiyacı beni kuşatırken ona uzandım. İşaret parmağımdaki leke bana göz kırptı.
Bir anda zihnimde bir alev belirmiş gibi gözlerim büyüdü. Kalan ekmeği elime aldım. Çiğnemem daha kolay olsun, kendimi yormayayım diye Radsolf'un ıslattığı ekmeğe baktım.
Kaşlarım çatıldı. ''Hayır.''
Gözlerimi kaldırıp Radsolf'a baktım. Çenesini sıkmış ellerini bana doğru uzatmıştı. Tepsiyi kucağımdan yere itip öfkeyle öne atılıp ona vurmak isteyince başım döndü. Beni yakalayıp kendine çekerken az olan gücümde beni terk etti.
Kollarının arasına yığılıp kapanmaya çalışan gözkapaklarıma savaş açtım. Dilim bilincim gibi bocalarken ''Hayır.'' dedim. ''Ban-a onu-uu vermee-din.''
Alnımı öptüğünü hissettim. ''Seni korumam gerek Keilah.''
Öfke ile ona bakmak istesem de tek yapabildiğim kolları arasında bayılmak oldu.
***
SON 3!💫
Yaralanan bir Keilah/Eris ve deliye dönen aşık bir Radsolf ile karşınızdayız! 🤭(Az da olsa romantik içerikli detaylar ile devam ediyoruz, hakkımı verin lütfen🥰)
Ve gerçekleşmesi için zaman sınırı olan bir kehanet parçamız var. 😈
İki sevgili birbirini korumaya çalışırken geldiğimiz noktada Radsolf ne yaptı sizce? Tahminleri alalım! 😏
Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Haftaya yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top