29.Bölüm: ''Tatlı Vakti''

Keyifli okumalar...

***

''Selam güzelim yine yalnız takılıyorsun ha?''

Başımı kaldırıp ellerinde tutuğu tabaklarla bana göz kırpan Reik'e baktım. Her zamanki rahat tavırları ile yanıma oturup tabaklardan birini önüme koydu. Ellerini birbirine sürtüp iştahla yemeğe gömüldü.

Onu izlediğimi görünce ekmekle dolu ağzıyla homurdandı. ''Önce yemek sonra tatlı.'' Ben kaşlarımı çatarken bana ait su bardağına uzanıp kafasına dikti. Memnuniyet dolu bir mırıltı çıkarıp bana çapkınca güldü. ''Beni süzmen seni daha erken öpmeme sebep olmayacak.''

''Ne?''

Kahkaha attı. ''Hadi ama hem bakıp hem şaşıramazsın.''

Homurdandım. ''Sana her bakanı öpüyorsan...'' Başımla tünelin girişinde dikilen Kgo'yu gösterdim. ''Onu öpmeye ne dersin?''

Başını çevirip gösterdiğim yöne baktı. Kgo ellerini göğsünde kavuşturmuş sırtını duvara dayamışken bakışları ikimizin üzerinde dolaştı.

''Benden pek hoşlanmıyor.''

Güldüm. ''Neden acaba?''

''Hey.'' Elini kalbinin üzerine koyup bana kocaman gözlerle baktı. ''Kalbimi kırıyorsun.''

İstemsizce dudaklarım kıvrıldı. ''Ankli çeneni kırmamı istiyordu.''

Gözlerini devirdi. ''Kötü kız.''

Önüme bıraktığı çorbaya uzanıp bir iki yudum aldım. Yemek alanında iki küçük kız gözüme takıldı. Birbirinin etrafında dönüp neşeli çığlıklar atıyorlardı. Anneleri olduğu belli olan kadın sevecenlikle başlarını okşadı.

Yan masadan benzer bir gülüş kulaklarıma dolunca başımı çevirdim. Tombul bir bebeği sevinçle kucaklayan on yaşlarında görünen bir çocuk vardı.

Etrafımızı çeviren huzur ve neşeyi ciğerlerime çekip orada tutabilmek istedim. İçimde kötü hissettiren her şeyin yok olabileceği hayaline bir iki saniyeliğine kendimi kaptırdım.

Benim tepkilerimi izleyen Reik böldüğü ekmekten bir parça uzattı. ''Taji'de seni görmek istiyordu.''

Ona döndüm. ''Burada değil mi?''

''Hayır.'' Kalan suyun hepsini içerken duraksadı. ''Olanlardan sonra onu bir ailenin yanına koydular.''

Tek kaşımı kaldırdım. ''Ve öylece gitmeyi kabul mü etti?''

Kocaman gülümsedi. ''Ufaklık büyüdüğünde Trejna gibi olacak diye korkuyorum.''

Yalandan elimi ağzıma götürüp gözlerimi kocaman açtım. ''Bunu ona da söyledin mi?''

Burnunu kırıştırıp kendini korumak ister gibi ellerini havaya kaldırdı. ''Elbette hayır. Yumrukları acıtıyor.''

Kahkaha attım. ''Belki kırıklarla ilgili amacımıza o ulaşır.''

Omuz silkerken Reik'in varlığının ne kadar rahatlatıcı olduğunun yeniden farkına vardım. Etrafında onu kuşatan olumsuzlukların hiçbiri yokmuş gibi davranmakta üstelik buna yanındakileri de dahil etmekte ustaydı.

Onun ciddi halini görmüştüm. Sahip olduklarını korumaya çalışırken bir avcı, öldürme konusunda tereddüt etmeyen bir savaşçıydı. Ama her şeyi hafife alıp olduğundan daha basit göstermek gibi bir özelliği vardı.

Onun hayatla başa çıkma yolu buydu.

''Yine bana o bakışı atıyorsun.''

Omzuna bir şaplak attım. Yalandan geriye savrulurmuş gibi yapınca omuzlarına değen saçları havalanıp ensesindeki izi gözler önüne serdi. Alaycı ifadesi gözlerimi diktiğim yeri anlayınca duruldu.

Eski oturuşunu sağlayıp boynunu geriye attı. Böylece saçları izi gizleyen bir perde gibi yayıldı.

Ankli freonun benimle konuşmak istediğini söylediğinde mimiklerine yayılan kızgın izleri hatırladım. Ankli ve Yevnü'nün onu aşağı gördüğü zamanki gibi öfkelenmişti.

Kelimeler dudaklarımdan soğuk bir tonda çıktı. ''Buzul'un freonu... Onlara olan öfken kişisel miydi?''

Mavi alevleri andıran gözlerinde dile getirmediğim soruyu anladığını gördüm.

Seni damgalayan onlar mıydı?

Tek ve sert bir kelime ile cevap verdi. ''Hayır.''

Hırsla kaşıkladığı kaseye uzanıp elini tuttum. ''Bana hiç hikayeni anlatmadın?''

Alaycı neşesini bir zırh gibi kuşandı. ''Benim hakkımda daha çok şey öğrenme isteğini...'' Gözlerine oyuncu bakışı yerleşirken göz kırptı. ''Daha özel bir yerde gerçekleştirmeye ne dersin?''

''Reik.''

Yüz hatları sertleşti. ''Neden bana bunu soruyorsun ki? Ben soyun içindeki herhangi bir piçim. Ne daha azı ne daha fazlası.''

Parmaklarımın arasında gerilen elini daha çok sıktım. ''Beni bulmak için geldiğinde neden bana kızmadın? Radsolf, Taji hatta sana zarar verdim. Neden beni hemen kabul ettin?'' İstemeden tırnaklarım tenine gömülürken sesim alçaldı. ''Neden bana yardım ediyorsun? Şimdi bile rahatlamam için neden yanımda duruyorsun?''

''Ölümcül caziben desem.''

Ona bütün savunmasızlığımla baktım. Yüzüme yayılan ifade ile duraksadı. Parmaklarımı nazikçe çekiştirip avucunun içine aldı.

''Radsolf seni ilk getirdiğinde senin hakkında pek olumlu düşüncelerim yoktu. Ama onu ilk kez öyle gördüm. Bunca yıl gözlerine yayılan ölü bakışın içinde umudun küllerinden sıyrılmak için çabaladığına şahit olmak istedim. Bekledim. Beni kurtaran, hayatta kalmam için bir amaç veren adama yardım edeceğim günü bekledim.''

Derin bir nefes alıp eliyle saçlarını taradı. ''Senin beklediği kişi olduğuna inanmak, sana sarılmak istiyordu. Bu yüzden eğer aradığı sen değilsen erkenden senden kurtulacaktım.''

Radsolf hakkında konuşunca içimde duygular havalansa da Reik'in sonrasında dediklerine takılıp ''Benden kurtulmak mı?'' dedim.

Omuz silkti. ''Taji çok hevesliydi. Radsolf ise belli etmemek için çabalasa da inanmak istiyordu. Bu durumda tetikte olacak tek kişi olarak ben kalıyordum. Kuleden gelen biri... Hadi ama güven sorunlarımızı biliyorsun.'' Güldü. ''Birbirimizi kucaklamak için kollarımıza atılmıyoruz ya.''

Gözlerimi devirdim. ''Ne demezsin.''

Düşünüyormuş gibi çenesini kaşıdı. ''Aklıma geldi de geçmişte sana sarıldığımda o kadar panik olmanın nedeni neydi?'' Dikkatle beni inceledi. ''Korkudan olmadığına eminim. Her zaman savaşçıydın.''

Çenem kasıldı. Ondan hikayesini anlatmasını isteyip sorularından kaçamazdım. ''Gözde olmamın ilk yılında bir asi beni o şekilde yakalayıp öldürmeye çalışmıştı.''

''Ah.'' dedi. Bana nedenini sormadı. O asiye ne olduğunu anlatmamı istemedi. Ortamdaki gerilimi hafifletme çabasıyla gülümsedi. ''Ben de muhteşem bedenime yakınlaşmanın başını döndürdüğünü sanmıştım.'' Dudağını büktü. ''Ne yazık.''

Geçmişin kötü anılarına gömülü kalmak yerine ona katıldım. ''Sanırım beni öldürmek için plan yapmanı görmezden gelebilirim.''

Hayatlarımız yerine takas edilen kıyafetlerden bahsediyormuşuz gibi eliyle geçiştiren bir hareket yaptı.

İçimde sıkıntılı bir parça gevşese de sormak istediklerimle dudaklarımı ısırdım. ''Onunla nasıl tanıştın?''

Kendisinden özel bir anıyı bana sunmasını istemenin fazla geldiğini düşünmeye başlamıştım ki cevap verdi.

''Pusula'nın Niassi ile olan sınırında küçük bir yerleşim bölgesi var. Doğal bir oluşum sonucu keskin yamaçları olan dağların kıyısında kalan adı bile olmayan bir yer. Ben on yaşında soğuktan öleceğimi düşünürken Radsolf beni orada buldu.''

Merakla öne eğildim. ''Karanlık diyarlar ile Pusula arasında sınır boyunca devriyeler dolaşır, nasıl oraya ulaşmayı başardın?''

''Dağların içinde labirentleri andıran geçitler var. Niassi'yle Pusula arasında bağlantı oluşturuyorlar ama varlığını pek kimse bilmez.'' Omuz silkti. ''Zaten aklı başında olan kimse oraya gitmez. Çok fazla insan yaşamasa da dağın içinden çıkardıkları madenler yüzünden devriyelerin merkezi konumunda.''

''Peki.'' Onu süzdüm. Mimikleri kasılmamış olsa da bedeni gergindi. ''Kendini devriyelerin kucağına atma fikrine o yaşta nasıl karar verdin?''

Eli ensesine gidip sıktı. ''Annem öldükten sonra işler benim için daha beter hale geldi. Aralarına alamıyor fakat görmezden de gelemiyorlardı.''

Serbest elimle uzanıp omzunu sıktım. ''Kaybın için üzgünüm.''

Minnetle başını eğdi. Ardından gözlerinde öldürme isteği yanarken çenesini sıktı. ''Radsolf beni bulduğunda yarı baygındım. Yanıma aldığım azıcık erzak dağın içindeki tünellerde günlerimi harcarken bitmişti. Daha önce hiç bilmediğim bir yerde, üzerimde beni soğuktan pek de koruyamayan kıyafetlerle açlıktan kıvranıyordum. Ne sığınacak bir yer ne de yardım isteyeceğim biri vardı.'' Acıyla güldü. ''Annemle birlikte ölmediğim için kadere lanet ediyordum. Beni seven tek kişi yokken hayatta kalmamın amacı neydi ki?''

''Hey.'' Omzundaki elimi kaydırıp kolunu sıktım. ''Kendi değerini böyle sözlerle düşürme.''

Gözleri önce uzaklara daldı. Acının ve korkunun ev sahipliği yaptığı mavi kürelere inen duvarı gördüm. Ardından her zamanki neşesiyle gülümsedi.

Hayata neşeli ifadesiyle kafa tutmayı öğrenen adama bakarken bir zamanlar elinde hiçbir şeyi kalmayıp acı çeken çocuğu özveri ile gizlemesine şahit oldum.

Uzanıp yanağımı okşadı. ''Sonunda değerimi anlamaya karar verdin mi?''

Elini itmedim. Onun yerine ''Yanımda durman benim için değerli.'' dedim. ''Sen aynısını der misin bilmem ama seni dostum olarak görüyorum.''

Kollarını göğsünde kavuşturup bana tepeden baktı. ''Dostluğun pek çok hasarı yanında getirse de sanırım kabul edebilirim.'' Alaycı gülüşlerinden biri yerine samimi bir sıcaklık yüzüne yayıldı.

Gülümsedim. ''Sevindim.''

Bedenini geriye eğip ellerini iki yanında oturduğu sıraya dayadı. Başını tepesindeki parlak ışıklara dikip anlatmaya devam etti.

''O kısmı pek hatırlamasam da beni taşıdığını hatırlıyorum. Beni sıcak bir yere götürüp dinlenmem için bıraktığında, korkunun insanın gözlerini bağlayıp vicdanını susturan bir tuzak olduğunu söylemişti. Ion'un hapsedilişinden sonra tuzağa düşenlerin çok fazla olduğunu bunun için özür dilediğini hatırlıyorum.''

''Biliyor muydun?'' Başını bana çevirdi. ''Onun kim olduğunu?''

''En başta değil.'' Parmakları oturduğu sırayı sıkınca kollarındaki kaslar gerildi. ''Niassi'den ayrılmadan bir hafta önce beni damgalamışlardı.'' Bana iğrenen bir ifade ile baktı. ''Kaderin mi yoksa kan yeminlerinin işi mi bilmiyorum ama kuleye alınma yaşında bizde soyumuzdan gelen güçleri kazanmaya başlıyoruz.'' Gözleri öfke ile parladı. ''Güçlerime yeni yeni uyum sağlamaya çalışıyordum. Bedenimden asla silinmeyecek bir izin ıstırabı ile yanıyordum. Yeryüzünde kimse tarafından istenmeye bir çocuktum.'' Elleri gevşerken sözleri yumuşadı. ''Radsolf bana baktı. Besledi. Korudu. O zamanlar gözlerine yerleşen gölgelerin suçluluk hissinden olduğunu bilmiyordum. Ona sorduğumda bir çocuğun dünyada yalnız dolaşmasının haksızlık olduğunu söylerdi. Benim için üzüldüğünü düşünürdüm.''

Reik susunca dayanamayıp ''Hep kendini mi suçladı?'' diye sordum.

''Bana sorarsan hala suçluyor, yapabilse kayıpların bütün yükünü tek başına taşırdı.''

Annesini umutsuzca kurtarmaya çalışmasını hatırladım. Üzerine binen yüklerle dik durmak için sürekle çabalayan, kulede soyu için canını düşünmeden vermeye kalkan adamı.

''Kehanet ve diğer olanları ona anlattın değil mi?''

''Evet.'' derken sesi yumuşaktı. ''Seninle konuşamadan önce bilmesi gerektiğini düşündüm. Yaptıklarını ve yapmak zorunda kaldıklarını bilmeliydi.''

Dile getirmediği sözlerin içinde saklanan anlamları sezdim. Kaderin beni bağladığını, zarar vermek istemezken mecbur kaldığımı öğrendiğinden emin olmuştu.

Tıpkı onun gibi bana çizilen yolda kaybettiklerimin acısını çektiğimi söylemişti.

Masanın üzerinde kalan ekmeği minik parçalara bölerken yemediğim çorbanın çoktan soğuduğunu fark ettim.

''Sonra ne oldu?''

''Başta beni güvendiği bir aileye emanet etti. Güçlendiğimde yoldaşı olmak istersem yanında yürüyebileceğimi söyledi.'' Homurtu ile gülme arası bir ses çıkardı. ''Aptal bir çocuktum. Kimsenin beni istemediğine öylesine inanmıştım ki beni kabul eden tek adamın peşinden gitmek istemiştim. Hencuyr beni iki kere kaçtığım delikte yakalamıştı.''

''Hencuyr?''

''Bana hiç sahip olmadığım baba hissini verip büyüdükçe güçlenmemi sağlayan oydu.''

Yüzüne yayılan tebessümü bozmak istemesem de merakım galip geldi. ''Peki, gerçek baban?''

İfadesi sertleşirken bakışları keskinleşti. ''Hiç tanışmadım. Ben bir piçim.''

Bikia. Yarım kan.

Annesi Ion'un soyundan geliyorsa o zaman babası soydan değildi.

''Kim olduğunu merak etmedin mi?''

Dişlerini sıkınca boynundaki kaslar gerildi. ''Ben bir aşk çocuğu değilim Keilah. Bu da güzel bir hikaye değil.''

Ona güzel hikayelere sahip olmayan tek kişinin o olduğunu söylemedim. Onun yerine '' Bana babalık yapan ve seven insanlar oldu. Ama gerçek babam kim bilmiyorum.'' dedim.

Bir an şaşırıp bana baktı. ''Ne?''

Omuz silktim. ''Kaderimizi bağlayan sözleri ve şartları biliyorsun. Annem kadar kana bulanmış ve ölümsüzlüğün özü damarlarında dolaşan bir gözde olduğunu düşünüyorum.'' Göğsümde tanımadık bir acı filizlenirken başımı eğdim. ''Annemin ölümünden sonra ona ne olduğunu bilmiyorum. Ondan değerli olan neyin çalındığını bilmiyorum. Hayatta mı yoksa ölü mü? Ondan bile bihaberim.''

''Keilah-''

Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. ''Ben bir aşk çocuğuyum. Yine de güzel bir hikayeye sahip değilim. İkisiyle de hiç zaman geçiremedim.''

Boynu bükülürken omuzları düştü. ''Öyle demek istemedim.''

''Biliyorum.''

Kendi içinde çatışma veriyormuş gibi elleri kasılıp gevşedi. En sonunda tırnakları masanın yüzeyine saplanırken konuştu. ''Annem bir kahindi. Benden sakınsalar bile ona hep gülümserlerdi. Asla beni başına gelenlerin suçlusu olarak görmedi. Beni sevdi.'' Tiz seslerle tırnakları masayı sıyırdı. ''Beni korurken öldü.''

Uzanıp elini tuttum. ''Nasıl?''

Serbest elini yumruk yapıp masaya vurdu. ''Aptal bir çocuktum. Annem, babamın ben küçükken öldüğünü söylemişti. Büyürken ne zaman etrafımızdaki ailelere özenip babam hakkında soru sormaya kalksam gözlerinde kaybolan bir bakış belirirdi. Bana acı hikayelerin yüreğimde yer etmemesini söylerdi. Ben de sormayı bırakırdım.''

Yumruk olan eli titrerken sesi öfkeyle doldu. ''Bir gün anneme ilgisi olduğunu fark etmediğim bir adam benden kurtulmak için babamın yerini bildiğini söyledi. Annemin yalan söylediğini, babamın hayatta ve sınırın ardına olduğuna, beni beklediğine inandırdı.'' Gözleri kederle dolarken bana baktı. ''Altı yaşındaydım. Çocukça sevilmeye aç olan yanım eksik parçasını arıyordu.''

Gözlerini yumup mağlup bir nefesi ciğerlerinden saldı. ''Sınır devriyeleri beni yakaladı. Annemin nasıl haberi oldu bilmiyorum ama beni buldu. Diğerleri peşinden koşup onu korumak isterken o benim için düşünmeden saldırdı.'' Sol yanağından tek bir damla yaş süzüldü. ''Savaşçı değildi. Ama oğlu için savaştı. Ta ki boğazına saplanan hançerle can verene kadar.''

''Reik.''

''Ona babamı bulmak istediğimi söyleyemedim. Sevgisinin bana yetmediğini, bencilce arayış içinde kandırıldığımı söyleyemedim.''

Ben acısını paylaşacak sözleri ona sunamadan anlatmaya devam etti. ''O zamanlar etrafımdaki iğrenen bakışların nedenini anlayamıyordum. Annemin kulaklarımı sakındığı hikayeden bihaberdim. Aslında sınıra yaklaşmaktan ne kadar korktuğundan, geçmişte iz bırakan yaralarından saklanmak için çabaladığından haberim yoktu.''

''Senin suçun değil.''

''Ah ama benim suçumdu.''

''Reik böyle-''

Uzanıp omuzlarımı kavradı. ''Ben iyi bir adamın oğlu değilim Keilah. Ben annemin kabusunun ürünüyüm.'' Mavi kürelerden yayılan ıstırap izleri yanaklarını süslerken sesi sertti. ''Elimde olsa, kim olduğunu bilsem onu kendi ellerimle parçalardım.''

Nefesim kesilirken aklıma gelen olasılıkla çenemi sıktım. ''Devriyelerden biriydi.''

Öfkesi alevlenip ikimizi de yaktı. ''Anneme zorla sahip olan bir kabusun gölgesiyim.''

Hızla uzanıp gömleğini kavradım. Buruşan kumaşı çekiştirip yüzlerimizi aynı hizaya çekerken hırladım. ''Sen annenin oğlusun. Sen Radsolf'un yoldaşısın. Sen savaşamayanları koruyansın. Sen çocukları kurtarmak için canını hiçe sayan adamsın.'' Gözlerinin içine bakıp kelimeleri ellerimle zorla kazımam gerekse de anlaması için zorladım. ''Varoluşun umurumda değil. Seni sen yapan parçaları bir araya getiren senken elinden gelmeyen nedenlerin sorumluluğunu sırtlanma. Annen seni sevdi. Aynı benim annem gibi. Senin yüzünden değil senin için öldü. Yaşamını küçük görme hadsizliğine sakın ha kapılma.''

Bana suçlulukla baktı. Acıyla ve en başından kaybettiği ama yasını tutamadığı masumiyetin azabıyla baktı. Ona kendi pişmanlıklarımı sundum.

Onun aksine katlettiğim masumların kanıyla taşıdığım görünmez damgayı gösterdim.

''Keilah.'' Omzuma konan elle geri çekildim. Etrafımızı saran neşeli seslerin suskunluğunu o zaman fark ettim. Başımı sese çevirince Myne'i gördüm. Kgo hemen arkasında saldırmaya hazır bekliyordu.

Çevremizdeki insanların korkuya kapılıp kaçmak için seğiren bedenlerine göz atarken, konuşmamızın tahmin ettiğimden daha şiddetli geçtiğini geç fark ettim.

''Sorun yok.'' diyen Reik oldu.

Myne bakışlarını benden ayırmadı. ''Keilah?''

''Sorun yok.'' Yeniden çevremi taradım. ''Fazla tepki verdim. Üzgünüm.''

Kgo tarafsızca ''Konuşmanıza daha özel devam etseniz iyi olur.'' dedi.

Reik her zamanki neşeli haline geri dönüp ayağa kalktı. ''Haklı. Hadi odana gidelim.''

Myne'nin hala omzumda duran eline baktım. Beni bırakmak istemiyormuş gibi parmakları kasılmıştı. ''Bir şey mi oldu?''

Dalgınlıkla gözlerini kırpıştırdı. ''Ah üzgünüm.'' Elini çekip geriledi.

Reik omzuma kolunu atıp beni odama doğru yönlendirdi. ''Hadi güzelim.''

Ona haddini bildirmek için kaşlarımı çatarken Myne elimi tutup beni durdurdu. Ona baktım. Dudaklarını ısırıp gözlerini yere dikerken huzursuzca kımıldanıyordu.

''Myne?''

Gözlerini peş peşe kırparken boştaki eliyle alnını ovaladı. ''Bir ara odana uğrasam olur mu?''

''Elbette.''

Gülümseyip beni bıraktı. Arkasını dönüp Kgo ile uzaklaşırken Reik merakla ardından baktı.

''Kahinler ve ruh halleri.''

Ona baktım. ''Sence bana bir şey mi söyleyecekti?''

Omuz silkti. ''Kim bilir? Yakında ortaya çıkar.'' Beni çekiştirdi. ''Hadi gidelim.''

Bu sefer karşı çıkmadım. İnsanları yeterince germiştik. Tutuşundan kurtulup yanında odama doğru ilerlemeye başladım.

Salaş ama dengeli adımlarla ilerlerken Reik'e baktım. Daha fazlası olduğunu biliyordum. Ona Radsolf'un yanında ne zaman yer almaya başladığını sormadım. Geçmişi deşmenin bile bir sınırı vardı. Onun yerine farklı bir soru dudaklarımdan döküldü.

''Bana inanıyor musun?''

Mavi gözleri umut ve şüphenin karşımı bir ifade ile çalkalandı. En sonunda güven veren bir ifade ile gülümsedi. ''İnanıyorum. O da sana inanıyor.''

Radsolf'un bahsi geçince soramadan edemedim.

''Nerede o?''

Bir an da durdu. Omuzlarımdan tutup beni çevirdi. Odama giden yolun aksi yönünde kalan tünellerden birine doğru sürüklenirken homurdandım. ''Hey.''

''Kokmaya başladığını sana söyleyen olmadı mı?''

Dizlerimden destek alıp ilerleyişimizi durdurdum. ''Ne saçmalıyorsun sen?''

''Yıkanmak gerek. Hemen.''

Belimden yakalayıp beni kaldırdı. Ardından koşmaya başladı. ''Reik!''

''Ah bağırma güzelim. Sonra bana teşekkür edersin.''

Asilerin ne kadar güçlü olduğunu bilsem de Reik kadar hızlı koşanına daha önce rastlamamıştım. ''Lanet olsun bırak beni.''

Beni bir çuval gibi koltuğunun altında taşırken kahkaha attı. Ben gittiğimiz yeri göremezken kaynakların olduğu buhar kaplı oyuğa girdi. Kurtulmak için hamle yapmak istesem de kayıp bizi kaynayan su birikintilerinden birine sokar diye duraksadım.

Haşlanmak, istediğim son şeydi.

Adımları hızını kaybetmeden bizi dumanın içinden çıkarıp renkli taşlarla kaplı duvarların yanından geçirdi. Beni taşımasına izin verirken savrulan bedenim yüzünden öfkeyle doldum. Gerçekten ona zarar verme ihtiyacı ile ellerim yumruk olurken son bir uyarı için bağırdım.

''Dur artık!''

Sözlerimle durunca sersemleyen başımı kaldırıp öfkeyle yüzünü göremediğim adama çemkirdim. ''Seninle yıkanmayacağım!''

Neşeli sesiyle ''Bana sonra teşekkür edersin.'' dedi.

''Sana teşekkür etmeyeceğim.'' Bedenim bir anda havalanıp yüzü göz hizama gelince güldü.

''Seninle konuşmuyorum zaten.'' Ardından beni tüm mutluluğuyla savurdu. Daha düşüşe geçmemi beklemeden arkasını dönüp koşmaya başladı.

Çok iyi duyamasam da dönmeden önce bir şey mırıldandı. Tatlı vakti gibi bir şeydi.

Savrulan uzuvlarımı bedenime yaklaştırıp hasarı en aza indirme çabasıyla başımı kollarımın arasına almaya çalışırken etrafa saçılan su sesini duydum. Oyukta yankılanan sesle biri lanet etti.

Başımı çevirip sesin kaynağına bakamadan sert bir bedene çarpıp suyun içine gömüldüm. Çırpınıp kendimi suyun üzerine çekerken öksürdüm. ''Kahretsin!''

Suyun tabanına dokunamadığımdan bedenimi yüzeye itmeye çalışırken dirseğim bir böğre saplandı. Durumdan memnun olmayan ses böğürdü. Daha çok su etrafa saçılıp saçlarım görüşümü kapatırken beni kucaklayan kollarla havalanıp sıkıca kucaklandım.

''Sakin ol kadın.''

Beni tutan kollara parmaklarımı geçirip ciğerlerime hava çektim. ''Yüzme bilmiyorum.''

Boynumda hissettiğim nefesle duraksadım. ''Merak etme. Seni bırakmam Keilah.''

***

Işıkları yakın Reik sahnede!🤩 Bu flört etmeyi seven neşeli adamı seviyoruz değil mi? 😉

Reik ile eğlenceli bir başlangıç yapıp onun hikayesini de öğrendik. Bütün o neşenin altında böylesine bir acı yattığını düşünmüş müydünüz?🥲

Myne sizce Eris/Keilah'a ne söylemek istiyor?🤔

Ve son sahnede sizce ne oldu?😏

Bölümü bu noktada kesme hainliği yaptığım doğrudur. 😈Ama merak etmeyin yarın bir bölüm daha gelecek! Ve iddia ediyorum bu bölümü çok seveceksiniz.☺️😍

Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top