26.Bölüm: ''Keşfedilecek Hikayeler''
Herkese merhabalar! 🙋♀️Umarım iyisinizdir.
Bugün yazarın doğum günü.👸🎉
🌟Bölümlere bolca yorum bırakır ve GG serisini okuması için arkadaşlarınızı davet ederseniz beni mutlu edersiniz.🌟🥰
Keyifli okumalar...
***
Kolumun üzerinde hissettiğim el ile uyandım. İçgüdülerim her şeyi ele aldı. Bileğime sakladığım bıçaklardan birine uzanıp beni tutan kişiye doğru tereddüt etmeden savurdum.
Kulede uyurken biri size asla iyi niyetle yaklaşmazdı.
Bıçağımın eti keserken ki direncini hissettim. Ama düşmanım hızla geri çekildiğinden çok fazla hasar verememiştim.
''Siktir!''
Sesle gömülü olduğum odak halinden sıyrılıp düşmanıma baktım. Sonra nerede olduğumu fark ettim.
''Lanet olsun.'' Bıçağı atıp yatağın başında dikilen Ankli'nin kanayan koluna müdahale etmek için harekete geçtim.
İlk adımımla geri çekilse de kendini tuttu. Elini çekip yaranın derinliğine kısaca baktıktan sonra masanın üzerinden Radsolf'un yaralarını temizlemek için kullandıkları bezlerden temiz kalan birini kapıp yarasına bastırdım.
Acıyla inledi. ''Sadece üzerini örtmeye çalışıyordum.''
O an ayaklarının dibindeki battaniyeyi fark ettim. Yüzümün utançla yandığını hissettim. ''Özür dilerim. Bilerek yapmadım.''
Kulede yükseldiğimi, ölmemek için başkasının ellerimde ölmesini sağladığımı bilen Ankli sözlerimi sorgulamadı.
Hayatta kalmak istiyorsam tetikte olmalıydım. Bir ölüm kapanında en büyük avcı bile uyurken av olabilirdi.
''Düşünmeden hareket ettim. Hata bende.''
Başımı iki yana sallayıp reddettim. Konuşmaya devam etmek yerine susup kanamayı iki kere kontrol ettim. Dikiş gerektirmeyecek kadar sığdı. Şimdilik bandajlamak yeterli olurdu.
Masanın üzerindeki bandajlardan birine uzanıp ustalıkla Ankli'nin ön kolundaki kesiği sardım. ''Kaçındığın için şanslısın.''
Kahkaha attı. ''Bu yaşlı adamda hala iş var desene.''
Bir an duraksayıp ona baktım. Boyu benden çok uzun değildi. Bedeni iri ama yapılıydı. Egzersizle değil gerçek hayatta yapılan dövüşler sayesinde edinilen kaslara sahipti. Gözlerindeki sıcak bakışı derisindeki minik kırışıklıklar kuşatmıştı.
Saçlarında gri teller olsa da yaşının büyüklüğünden çok incelikle yüzünün hatlarını vurgulamak için serpiştirilmiş gibiydi.
Dürüstçe ''Daha önce yaşını hiç düşünmemiştim.'' dedim.
Gözlerinden daha derin ama tanıdık gelen bir ifade geçti. ''Senin yaşam ağacında benden çok yaprağın olduğundandır belki de.''
Ağzımı açtım ama kelimeleri bulamadım. Sahi... Unuttuğum ve bedenimin tutsak olduğu onca zamanı düşündüm. Ben Ankli'den çok daha yaşlıydım.
Bu nedense bilinçsizce kaçındığım bir haldi. Bütün anılar ve zaman ordaydı. Uzansam hepsine erişebiliyor, kayıp yaşamlarımdaki olayları ve insanları hatırlayabiliyordum. Varlığını hissettiğim ama kullanmaktan kaçındığım bir silahın ağırlığı gibiydi.
Sözcüklerin havada yok olmasına güldü. ''Endişelenme hala daha yaşlı görünen benim.''
Gülmekle homurdanmak arası bir ses çıkardım. Buna karşılık ne diyebilirdim ki?
Neyse ki Ankli konuyu kapattı. Sargılı koluyla yerden benim için getirdiği battaniyeyi aldı. Katlayıp Radsolf'un ayaklarının olduğu uca koydu. İşi bitince gözleri Radsolf'un suratına kaydı.
Ben de başımı çevirdim. Bütün o sargılara rağmen teninin rengi eski canlılığına dönmüştü. Göğsü düzenli ve derin nefeslerle yükselip alçalıyordu. Bileklerindeki bağlardan kalma izler nerdeyse yok olmuştu. Sırtını göremesem de göğsünde, kumaştan açıkta kalan noktalardaki kesikler kabuk tutup iyileşmişti.
Bir kez daha Ion'un soyuna bahşettiği iyileşme yeteneklerini takdir ettim.
Ama hala uyuyor olması beni geriyordu.
''Normalde bu tarz yaralanmalarda iyileşme süresi ne?''
Ankli düşünüyormuş gibi çenesini kaşıdı. '' Vücudunda kırık olmaması büyük şans, kesikler derin olsa da herhangi birimiz bu yaralarla bir haftada başa çıkabiliriz.''
Yüzüne baktım. ''Ama?''
''Ama hiç işkence görüp aç ve susuzlukla günler geçirdikten sonra bedenimize orcvil verilip kısa bir sürede olsa kalbimiz durmadı.''
Radsolf'un kalbinin birkaç dakika için durduğunu hatırlayınca irkildim. Planda beni en rahatsız eden nokta buydu. Travis ile olasılıkların hepsini değerlendirmiş, tek çıkışın bu olduğunda karar kılmıştık. Yine de mutlu değildik.
Ya hep ya hiçti.
Maris'i inandıramazsam onu kurtaramazdım. Aynı zamanda da Maris'in onu zamanında yetiştireceğine inanmalıydım.
Elim istemsizce göğsüme gidip tenimi örten kumaşı avuçladı. Son görüştüğümüzdeki tartışmamızı hatırladım.
''Çok riskli. Onu kurtarmak istediğini biliyorum ama çok riskli.''
Öfke ile saçlarımı çekiştirip ''Sadece bir ya da iki dakika.'' dedim.
Travis de öfkeme karşılık kendi öfkesi ile cevap verdi. ''Ya daha çok sürerse ya Maris öldüğünden kesin emin olup şifacılara gelirse?'' Oturduğu sandalyeyi itip ayağa kalktı. ''Ya aynı kıza yaptığı gibi aslında öldürmek istiyorsa ama belli etmediyse?''
''Kızın nasıl öldüğünü bilmiyorum.''
''İşte bak-''
Elimi kaldırıp susmasını sağladım. ''Karissa deliye döndü. Üstelik kız başından beri amaçları için kullanışlı bile değildi.'' Onun gibi ayağa kalkıp karşısına dikildim. ''Özellikle yakalamak için yaralandığımız asileri hele ki Radsolf gibi dayanıklı bir bedene sahip olanını kaybetmeyi göze alabilir mi?''
Maris acımasız olabilirdi ama salak değildi. Travis yenilgiyi kabullense de başka cepheden saldırdı. ''Peki ya kan yemininin şartları?''
Anlamazlıktan gelmek istesem de bu düşünce benimde aklımda dönüp duruyordu. Ola annem ile kan yemini ederken şartlar koşmuştu. En ağırı da 'birinin ölümü diğerinden değerli bir şey çalacak' kısmıydı.
Ola, Linda'dan kızını çalmıştı.
Radsolf'un kalbinin durduğu o kısacık sürede, ölüm ile yaşam kısa süreliğine de olsa takas edildiğinde bana ne olacaktı?
Olumsuz düşünceler sivri dikenlerini çıkarıp tenimi kanatmak, şüphe tohumlarını bedenime ekmek istediğinde dişlerimi sıktım.
Hayır.
Omurgamı dikleştirip en kararlı ses tonumla ''Bir şey olmayacak.'' dedim. ''Kesin bir ölüm değil. Bana zarar veremez.''
İtiraz etmek üzere olduğunu anlayınca uzanıp omuzunu sıktım. ''Sadece bir kez ölebiliriz Travis. Ne kadar kanımızdan gelen güçlerimiz ve kadere bağlanan hayatlarımız olsa da bir kere ölebiliriz.''
Çatılan kaşları ve sıkılan çenesiyle tersini söylemek istese de ''O bir kerenin zamanının gelmediğinden emin olacağım o zaman.'' dedi.
Gülümsedim. ''Emin olsan iyi olur, her şeyimi sana emanet ediyorum ne de olsa.''
Ya hep ya hiç.
Hayatta olduğumuz için mutluydum. İkimizden de değerli bir şey çalınmadığı için mutluydum. İyileştiği ve yanımda olduğu için mutluydum.
Travis karşısında kuşandığım kararlılıkla ''Uyanacak.'' dedim. ''Savaşmadan pes etmez.''
''Onun bir savaştan kaçtığını hiç görmedim.'' diye beni destekledi Ankli.
Ona minnetle gülümsedim. Bana tanıdık gelen sıcak bir bakışla karşılık verdi. Dudakları sevecenlikle kıvrılırken ''Bütün bu yaptıkların...'' diye konuşmaya başladı. Ne söyleyecekse sözünü tamamlamadı. Başını iki yana salladı. ''Seninle gurur duyardı.''
Gözlerindeki bakışa yeniden takıldım. Neden bana tanıdık geldiğini çözememem hoşuma gitmiyordu. Radsolf'tan bahsetmediğini bir şekilde biliyordum.
''Kim?''
Yüzüme dokunmak istiyormuş gibi eli havaya kalktı. ''Nedense ruhunda az da olsa onun izlerini görüyorum.'' Parmakları havayı sıyırıp yanağıma yok denecek kadar hafifçe dokundu. ''Onurlu bir adamın izlerini.''
Ona yeniden kimden bahsettiğini sorma ihtiyacı ile boğazım kaşındı ama zihnim bir ipin ucunu yakalamış, nereye çıkacağını öğrenmemi istermiş gibi beni çekiştirdi.
Ankli geri çekildi. ''Sana hikayeler anlattı mı?''
Anı zihnimde aynı ilk zaman olduğundaki gibi patladı.
''Zihnini kıramayacaklarını biliyorsun, unutmayacaksın. Senin aksine eşin her şeyi unutup bu kızı kendi kızı bilecek. Kule gelip onu alana kadar sevgisi ile büyütüp ölen kızının adıyla anacak.''
Bir el adamın omzuna kondu. Arkasında başka bir adam vardı. ''Ona hikayeler anlat. Evrenin güzel olduğu zamanın melodisini ruhuna işle Jefc. Kanın dışında yaşamın renklerini parmaklarında tutmasını sağla.''
''Yapacağım kardeşim.''
Ayaktaki adam aşağı eğilince ikisinin yüzlerinin çok benzediğini fark ettim. İkisinin de gözleri kahverengiydi, dalgalı saçları vardı. Adam bana gülümsedi. ''Onu yeniden gördüğümde babasının ne kadar onurlu olduğundan bahsetmek için sabırsızlanıyorum.''
Yanağımdan ılık bir damla yaş süzüldü. ''Sendin. O gün yanında olan sendin.''
Göğsünü gururla kabartıp ''Bendim.'' dedi.
Gözlerindeki o bakış çok tanıdıktı çünkü o bakışın bir ikizi beni büyüten adama aitti.
Fredia'nın babasına. Babama.
''Neden ilk başta söylemedin?'' Ben asilerin yuvasına sızdığımda Ankli bana babamın kardeşi olduğunu söyleseydi ne yapardım?
''İstedim.'' dedi üzgün çıkan sesiyle. ''Ama o zamanlar rol yapmak zorundaydım.''
Anladığımı belli ederek başımı eğdim. Radsolf ve Reik'i aşağı gören öfkeli halini hatırladım. Radsolf'un yüzündeki morluklarda onun da payı vardı.
Boğazımda masumiyete ait bir şeylerin nefes kesen varlığını hissettim. Yaşananların bir kısmından haberdar olsalar da her şeyi biliyor muydu?
Aklımda dönen acı ve pişmanlık dolu anların beni ele geçirmesine izin vermedim. Hepimizden çalınan şeyler vardı. Bilmeden harcadığım hayatları geri alamaz, yerlerini dolduramazdım.
Onun yerine onunla iyi yanları paylaştım. Babamın hikayelerini ve çalıntı boya kalemleri ile yapılan eksik resimleri. Çocukluğumun sevecen yuvasının mimarını ve küçük kirpisinin kahramanını.
O ise bana çocukluklarını, leopsi olmak için birlikte geçirdikleri zamanı ama sonunda nasıl aşık olduğu kadın için ayrılığı göze aldığını anlattı. İkimizde adını aldığım küçük kızdan bahsetmedik.
Acının yarattığımız tozpembe rüyayı lekelemesine izin vermedik.
Sadece kelimeler aramızda görünmez bir bağ kurup Ankli ile beni bağlarken ortak bir yaşamın bizdeki parmak izlerini birbirimize gösterdik.
Yevnü odaya girip yemek için çağırıldığımızı söylediğinde Ankli elimi sıktı. ''Teşekkür ederim.''
Elini sıkarak karşılık verdim. Babam bildiğim adama söyleyemediğim sözleri aynı sevecen bakışı paylaşan gözlere bakıp Ankli'ye söyledim.
''Beni sevdiği için şanslı olan bendim. Teşekkür etmesi gereken de benim.''
Yemeğimi diğerleri ile yemedim. Radsolf'un başından ayrılma fikri içimde hoş olmayan bir yanı harekete geçirdiğinden yanında kaldım.
Bütün bu zaman boyunca güneş batmış, gece yerini doldurmuştu. Bütün yaşananların ardından günün daha yeni bittiği düşüncesi beni sarstı. Kuleden av için çıktığımda sabah saatleriydi. Her şeyin sonuca varması beş saatten az sürmüştü.
Kolumu kaldırıp saatime baktım. Radsolf'un yanında iki saatten daha az uyumuştum.
Kapı açıldı. Reik tüm neşesi ile odaya girdi ardından yüzünü buruşturdu.
O an yer altında cesetler ile yaptığım gezintimden döndüğümden beri yıkanmadığımı hatırladım. Lanet olsun.
Ankli benimle konuşurken belli etmemişti.
Reik ağzını açamadan elimi kaldırdım. ''Tek kelime etme.''
Banyo yapmak için harekete geçsem de iki adım attıktan sonra üzerime giyecek temiz kıyafetlerimin olmadığını fark ettim. Reik'e bakınca bana göz kırptı.
''Kıyafet?''
Bana aldırmadan odanın içindeki dolapları dolaşıp gri bir pantolon ile kazak buldu. Elinden kapıp hızla kapıya ilerledim.
Sırıttı. ''Uyandığında koku yüzünden dayak yemiş gibi hissedecek.''
Ona ağzının payını vermek için dönmüştüm ki duyduğum çatlamış sesle durdum.
''Ben de neden bu kadar canım yanıyor diye merak ediyordum. Kokudan desene.''
Reik atılıp yatağa eğilirken ben elimdeki kıyafetler ile nefesimi tuttum.
Reik bir yandan Radsolf'un bedenini destekleyip oturmasına yardım ederken bir yandan da yatağın yanındaki şişeyi alıp Radsolf'un dudaklarına dayadı. Radsolf öksürerek şişenin yarısını içtiğinde acıyla inledi.
Reik birkaç yastıkla bedenini destekleyip Radsolf'un oturur konumda rahat edeceğinden emin olduğunda ben hala kımıldamamıştım.
Elini göğsünün üzerine götüren Radsolf başını kaldırıp bana baktı. Ciğerlerimdeki hava boşaldı.
''Uyandın.''
Kehribarların içi özlem ve acı ile dolarken tereddütle gülümsedi. ''Konuşacak çok şeyimiz var.''
***
Konuşmadık. Onun yerine topluca harekete geçtik.
Yuvada bulunan başka asiler olduğunu biliyordum. Onların odalar arasında yürüdüğünü duymuş, diğerleriyle plan yaptıklarını görmüştüm ama hiçbirine yaklaşmamıştım.
Varlığımı tehdit olarak gördüklerinden değil. Radsolf'a odaklandığım için kendimi diğerlerinden soyutladığım için benimle konuşacak fırsatları olmamıştı.
O süre zarfında da dönüş hazırlıklarını tamamlamış, uygun kıyafetleri ve dönüş yolunda karşılaşabilecekleri muhafızlar için silahlarını kuşanmışlardı. Radsolf'u yaralıyken saklamak için en kısa zamanda en güvenli yere gitmemiz gerekiyordu.
Öyle de yaptık. Haftalar önce Radsolf, Reik ve Taji ile çıktığım asilerin merkezinin girişine yeniden vardığımızda şafak sökmek üzereydi.
Reik ve tanımadığım bir asi Radsolf'un bedenini desteklerken Yevnü, Ankli ve ben önden yolu kontrol etmiştik. İki asi geride kalıp yuvanın güvenliğini sağlayacaktı. Mutlu aile tablosunu tamamlamak için biz varınca yuvaya gidecek başkalarına da haber verecektik.
Hepimiz sırayla indiğimiz delikten ilerleyip asilerin merkezinin tünellerinden geçerken konuşmadık. Sabahın çok erken saatlerinin olmasının etkisiyle ortalıkta dolaşan kimseler yoktu. Yaralı bir asi ile birlikte gelen silahlı grubu gördüklerinde yaşayacakları şoktan onları korumuş olmamız planlı olmasa da iyiydi.
Burada var olan huzurun bozulması istediğim en son şeydi.
''Seni odana götürüp Trejna'ya haber veririm.'' dedi Reik.
Yolun yarısından sonra nefes nefese kalan Radsolf başıyla onayladı. Reik'in kasılan kasları Radsolf'un durumunun ne kadar kötü olduğunu belli ediyordu. Ağırlığının çoğunu taşırken zorlanmasa da duruşu onu ele veriyordu.
Tanımadığım asi ile birlikte odasına giderken kehribar gözleri bana takıldı. Sanki giderse döndüğünde beni bulup bulamayacağından emin değil gibiydi.
Bakışlarından geçen tereddüttü görsem de dudaklarımdan kelimeler dökülmedi. Aramızdakinin ne olduğunu ben bile bilemezken nasıl karşılık vermeliydim?
Onun tutsak etmiş, acı ile doldurmuş ve korku ile kuşatmıştım.
En başında tutsak eden benken şimdi özgürlüğü sunmak adil değildi.
Artık beni ona getirenin kendi adımlarım mı yoksa kaderin bağları mı olduğundan bile emin değildim.
Tutsakken onun için korkmuş, endişe ile dolmuştum. Kurtarılması gerektiğinde planlar yapmış, önümdeki engelleri aşıp onu ait olduğu yere getirmiştim. Güvende olduğu şu an da ise ne yapmam gerektiğinden emin değildim.
Uyandığı o ilk andan itibaren ona yakınlaşamama nedenim de bu değil miydi?
Ne yapmam ne demem gerektiğini bilmiyordum.
Ben suskun kalınca ''Burada olacak.'' diye ona güvence veren Ankli'den başkası değildi.
Radsolf dinlenmenin onu daha çabuk ayağa kaldıracağını bildiğinden ısrar etmedi. Onun yerine ikilinin onu taşımasına sessizce izin verdi.
Yevnü elini omzuma koyup sıktı. ''Dinlenmelisin Keilah.''
Uyumak için fazla gergin olduğumu söylemedim. Onun yerine bana yolu göstermesi için başımı eğdim. Buraya ilk seferinde geldiğimde kullandığım odaya gitmek yerine beni başka bir tünele yönlendirdi.
Yerin daha altına indiğimiz eğimi hissettim. Yaşam alanlarından uzaklaşırken artık uyumak için bir yatağa gittiğimden emin değildim.
''Nereye gidiyoruz?''
Birkaç adım önümde yürümeye devam ederken başını çevirdi. ''Uyamayacağına eminim. Odada bir uçtan bir uca adımlamak da seni zihninden geçen düşüncelerden kurtarmaz.''
Sözlerine itiraz etmedim. Gerçekten uyuyabileceğimi sanmıyordum. Dediği gibi odayı düşünürken arşınlamaktan başka yapacak bir şeyim yoktu.
''Haksız sayılmazsın.''
Güldü. On dakika daha dönemeç ve eğim dolu tünelde yol aldıktan sonra durdu. ''Bu yüzden seni buraya getirdim.''
Önümüzdeki iki kişinin rahatlıkla geçeceği şekilde oyulmuş girişe baktım. Ben yanına gelene kadar bekleyip ardından içeri girdi.
İlk önce su sesini duydum. Devam ettikçe artan ısıyı ve taşların arasından yükselen buharı görünce duraksadım. Etrafımızda çeşitli büyüklüklerde su dolu çukurlar vardı. Buharın kaynağı da onlardı. Isıyla fokurdayan su görüş alınımın çoğunu beyaz bir sisle kaplamıştı. Derinlikleri bakarak belli olmasa da rahatlıkla birinin içine girebileceğimden emindim.
Tek kaşımı kaldırıp Yevnü'ye baktım. ''Beni haşlamaya mı çalışıyorsun?''
Kahkaha attı. ''Elbette hayır.'' Onu takip etmem için yeniden önüme geçip ilerlemeye başladı.
Buharın daha az nefesimi tıkadığı, sıcaklığın boğucu olmaktan çok hoş olduğu zamana kadar yürümeye devam ettik. Durduğumuzda yol ikiye ayrılmıştı. ''Sol tarafta şifalı özellikleri olan bir kaynak var. Radsolf biraz daha kendine geldiğinde orayı kullanmayı planlıyoruz.''
Miorpi ve orcvilin de mağaranın derinliklerinde varlığına hitaben ''Doğa ananın bir hediyesi daha ha?'' dedim.
''Bizi gözettiği için memnunum.''
Ben de memnundum. Gideceğimizi tahmin ettiğim yöne döndüm. ''Sanırım biz diğer tarafa gideceğiz.''
Dudakları kıvrıldı. ''Öyle. Önce ihtiyacın olanları alalım.''
''İhtiyacım olan mı?''
Bana cevap vermeden yol ayrımının yanında duran duvara ilerledi. Biraz kuvvet uygulayınca taşlar homurdandı. Ardından oyulmuş bölmeleri gözler önüne serdi. Katlanmış renk renk kıyafet ve yıkanmak için gerekli malzemelerin koyulduğu bir depo olduğunu anladığım oyuktan benim bedenime uygun giysileri ve malzemeleri alıp kucağıma yerleştirdi.
Ardından birlikte sağ taraftaki yola sapıp meşalelerin aydınlattığı yolda ilerledik. On beş adım kadar anca gitmiştik ki meşale alevlerinin dans ettiği nemli duvarların içine gömülü renkli kristalleri gördüm. Bizi çevreleyen duvarlara özenerek işlenmiş gibi çeşitli desenler oluşturuyorlardı.
Pembe, turuncu ve mor renkli minik taşlardan alevler yansıyıp etrafımızda ışık oyunları yaratıyordu. Dudaklarım çocuksu bir neşeyle kıvrıldı. Tepemizde renklerden bir nehir akıyormuş gibi görünürken hafiflediğimi hissettim.
''Buraya gres debria deriz.''
Oanda söylenen kelimelerin karşılığı dudaklarımdan döküldü. ''Düş nehri.''
Elini kaldırıp bizden yarım metre tepede dans eden renklere dokunacakmış gibi parmaklarını uzattı. ''Düşünceler içine akan bir nehirdir. Kendi ahenklerinde seni sürükler, yükseltir bazen de dibe çekerler. Boğulmadan yüzmeyi öğrenmen gerekir.''
Neden bilmiyorum o anda Yevnü'ye yakın hissettim. Belki gözlerindeki bakış belki de sözlerindeki anlam beni tüm dürüstlüğümle konuşmaya itti.
''Sanırım dipte sürükleniyorum.''
Başını bana doğru eğdi. ''Nefes alman için sana uzanan elleri görmezden gelme.''
Nasıl cevap vermem gerektiğini bilemeden bir süre yüzüne baktım. Ankli gibi onunda mimiklerine yerleşen kırışıklıklar vardı. Saçlarında gri teller yoktu ama bakışlarındaki samimiyeti paylaşıyorlardı. Bana inanmış, yürüdüğüm yolda destek olmuş pek de tanımadığım adama baktım.
Sesimdeki merakı gizlemedim. ''Ellerin bağlı olduğu hayatları pek bilmesem de mi?''
Gülümsedi. ''O hayatları tanıyacak zamanın olsun diye tut.''
Yevnü'nün İjga gibi bilge sözleri olduğunu bilmiyordum. Ama tüm içtenliğimle sözlerini benimsedim.
Tünelin sonuna geldiğimizde beni basamak basamak çukurlardan oluşan bir alana soktu. Bazıları üç kişinin birlikte girebileceği kadar büyüktü. Üzerlerinde süzülen buhar tenimi okşadı. Uzanıp parmaklarımı en yakındaki su birikintisine daldırınca haşlanmayacağımdan emin oldum. Su ılıktı.
Yevnü bana dönüş yolunda eşlik edeceğini söyleyip çıkışa ilerledi. Eşyalarımı sudan korumak için yüksek bir çıkıntıya yerleştirdim.
Ellerim boş kalınca kendi bedenime sarılıp uzaklaşan adama seslendim. ''Yevnü.''
Dönüp bana baktı. ''Evet?''
Gülümsedim. ''Her şey bittiğinde bana bir hikaye anlat.''
Gülümsememe içtenlikle karşılık verdi. ''Sıkıcı olsa bile mi?''
Kahkaha attım. ''Özellikle sıkıcı olmasını tercih ederim. Yeterince heyecan yaşadım.''
Sesim etrafımızda yankılanırken sırıttı. ''Yaşlı bir kadın gibi konuştun.''
''Ah.'' dedim. Ankli'nin bana söyledikleri sözleri alayla ona tekrarladım. ''Yaşam ağacında senden daha çok yaprağım var diye kıskanma.''
Kahkaha attı. ''Buna cüret edemem işte.''
Mutluluk küçük bir an olsa da bizi ısıtırken birbirimize baktık. Bana uzanan elleri tanıyacağıma kendime söz verdim.
Her şey bittiğinde diye kendime tekrarladım.
Her şey bittiğinde.
***
Gömüldüğüm sıcak su beni gevşetti. Bedenimde acıyan yaraların cılız sızlanışını görmezden geldim. Başımı boynuma kadar içine girdiğim çukurun köşesine dayadım.
Uzaktan kaynağın sesi ninni gibi gelmeye başladığında gözlerim kapandı. Uyuyamayacak kadar çok şey zihnimde dönerken yine de gevşemek için çabaladım.
Parmak uçlarımdaki deri buruşuna kadar suyun içinde kaldım. Bedenim gibi kafamın içini de temizleme isteği ile iç geçirdiğimde girişten gelen ayak seslerini duydum. Yevnü'nün döndüğünü düşünüp acele ile kıyafetlere uzandım.
Hızla pantolonu giyerken az daha kayıp başka bir su çukuruna düşecektim. Neyse ki oyukta yankılanan ses sayesinde gelen kişinin tahmin ettiğimden daha uzakta olduğunu biliyordum. İki dakika içinde tamamen giyinmiş, kir ve kandan nasibini almış giysilerimi atacak bir yer arıyordum.
Yevnü'ye ait olmayan nazik bir ses ''Merhaba.'' dediğinde kirli giysiler için olan bir çukur bulmayı yeni başarmıştım. Elimdeki yığından kurtulup sesin sahibine döndüm.
''Merhaba Myne.''
Üstünde her zaman giydiği kat kat elbisenin bir benzeri olmasını beklesem de üzerine oturan bir pantolon ve gömlekle onu görmek beni şaşırttı. Üstelik uzun saçlarını omuz hizasında kesmişti.
''Tekrar karşılaşana kadar çok fazla adım attın.'' Tünelin tavanında yüzen mavi rengin yansımasını taşıyan gözleri kısıldı. ''Son görüşmemizin tatsız olmasına aldırmazsın umarım.''
Onu son gördüğümde Radsolf ile karanlık diyarlara gitmek için hazırlık yapıyordum. Merkezden ayrılmadan önce Nei'nin beni görmek istediğini söylemişti. O an Nei ile buluşmak için onun sözlerini dinlemeseydim nerede olacağımı düşündüm.
Hayatımdaki her şeyin alt üst olmasına alışmadan önce tutunduğum küçük kaçışın sonunun nereye varacağını merak ettim.
Nemli saçlarımı omzumun üzerinden geriye attım. Yine aynı noktada duracağımı hissettim. Kaderin beni aynı yöne sürükleyeceğini farklı yollardan geçsem de varacağım noktanın aynı olduğunu.
Ona kırgın değildim. Sadece kendi içimde benliğimden kaçmak için çırpınırken söylediklerine inanmak istememiştim.
Gülümsedim. ''Çok şey yaşandı.'' Elimi kaldırıp bedenini işaret ettim. ''Anlaşılan sen de değişiklikler yapmışsın.''
Ellerini pantolonunun bacaklarına sildi. ''Gereklilik ve istek farklı kalıplardan dövülme.''
Ne diyebilirdim ki? Kesinlikle öyleydi.
Başımla onaylamakla yetindim. Dinlenecek bir hikaye daha diye zihnime not ettim. Gözlerine bakınca zamanı olduğunu fark ettim. Kendi bile dövüldüğü kalıbı kabullenememiş gibi dururken sormak can yakardı. Onun yerine konuyu değiştirdim.
''Beni Yevnü'nün geri götüreceğini sanıyordum.''
Rahatladığını kaslarının gevşeyip hafifçe gülümsemesinden anladım. ''Aynı sözleri tekrarlamak istemezdim ama Nei seni görmek istiyor.''
Alayla güldüm. ''Bir heumun sözlerini asla hafife almam.''
Ortamı yumuşatma çabama katıldı. ''Bunu anlaman zaman aldı.''
Omuz silkip yanına doğru ilerledim. ''Kehanetler kıçımdan ısırınca anlamamak zor oluyor ne de olsa.''
Kahkahası ince ve yumuşak bir sesin yankısı olarak etrafımızı kuşattı. Uzun zamandır gülmemiş gibi eli ağzına atılıp kapattı. ''Üzgünüm.'' derken yanakları kızardı.
Bana kehaneti verdiği günü hatırladım. Parçaları tam olmayan sözlerden kendi anlamlarını çıkarmış bana sunmuştu. Kayıp parçanın varlığından habersizken beni ilerlemem gerektiğine inandığı yola itmişti çünkü Nei ona kaderin sözlerini iletenin o olacağını söylemişti.
Öyle de olmuştu.
Hiç değilse en başta.
''Nixga farklı heumlara aynı kişinin kaderinin farklı parçalarını fısıldadığında ben daha doğmamıştım. Nei annemin ölümünden sonra beni yanına aldığında bana ilk öğrettiği bu sözlerdi. Gün gelecek ve ben kaderin sözlerini iletecektim.''
Yaralı parmakları elimdeki kağıda uzanmak ister gibi kasıldı. ''Bu sözleri gerçekleştirecek kişi kurtuluşunda anahtarı olacaktı.'' Duraksayıp gözlerini yumup gülümsedi.
''Menailw ghue yuefka.'' dedi ezgili dillerinde. Ardından gözlerini açıp benim anlamam için ekledi. ''Ion'un seçilmişi.''
Nei ona her şeyi söylememişti. Yoksa kehanetin tamamının farklı olduğunu bilir, ilerlemem gereken yoldaki adımların farklı sonuçlarını kucaklayacağımı söylerdi.
Ama her şeyi bilmezken bile dudaklarından gerçekler bilinçsizce dökülmüştü. Ion'un seçilmişi.
Gevşeyen mimiklerim sertleşip ciddileşti. ''Biliyor muydun? Bana kehanet ile birlikte sarf ettiğin o sözlerin sonuçlarını?''
Bakışlarını ayaklarına dikerken ellerini sıkıp iki yanında sallanan öfkeli yumruklara çevirdi. ''Hayır, Nei bana sen kuleye dönene kadar hiçbir şey söylemedi.''
''Menailw ghue yuefka.'' Başı bir an da şaşkınlıkla bana çevrildi. Dudaklarımdan onların dilinin kelimelerinin çıkmasına şaşırmış gibiydi. ''Ion'un seçilmişi. Bana o gün öyle demiştin.''
Gözlerinde farklı duygular dans etti. ''Sadece kurtuluşu sunacak olayları başlatacak olanın sen olduğunu düşünmüştüm. Eşlik edeceğin kişi için Ion tarafından seçildiğini...'' Anlamamı ister gibi ellerini havada sallayıp bana bir adım yaklaştı. ''Nei'nin yanına gittiğim gün bana söylediği sözlere tutunup kendi sonuçlarımı çıkardım.''
O gün kehaneti okuduğunda ona bahşedilen kelime ile Nei'nin yanına koştuğunu söylemişti.
''Bir gün sözleri okuduğumda bana bir kelime bahşedildi. Olhaxl.''
O anki halini hatırlamış gibi güldü. ''O kadar heyecanlanmıştım ki koşup Nei'ye söylemek için odasına gittiğimde onu yerde kendine sarılmış sayıklarken buldum. Aynı sözleri tekrarlayıp duruyordu. Teak bi dee, hepr yi cqu. Asert kluy olam uj sdlekj.''
Bedeni bir anda ağırlaşmış gibi sandalyesine geri yığıldığında gözlerini kapattı. ''Bana gördüklerini anlatması için sakinleşmesi çok uzun sürmüştü. Kgo ve Trejna onu sakinleştirdiğinde bana bakıp ağlamıştı. Sevinçten hıçkırıklara boğulurken kollarını iki yana açıp bağırmıştı. Kader başlangıç için ona bir görü sunmuştu.''
''Ne gördü?''
''Parçalanmış kehanetlerin başlangıcını görmüştü. Kuleden gelen biri içimize girdiğinde her şey başlayacaktı.''
''Teak bi dee, hepr yi cqu. Asert kluy olam uj sdlekj.'' Diye ezgili sözleri tekrarladı. Ardından anlamını bilmediğim kelimelerin şimdi anlayabildiğim karşılığını bana söyledi. ''Kan kırmızı, ölüm siyah. Beyazdan gelen adım attı saklanana.''
Myne o yüzden benim kehanetteki dişi olduğumu düşünmüştü. Nei'nin kehaneti buydu.
''Kuleden gelen ben başlangıçtım.''
Saçlarını omzunda toplamak ister gibi elleri havalandı. Kısa saçlarının varlığına daha alışamamış olacak ki yoklukları ile şaşırıp duraksadı.
Başıyla onayladı. Myne'i ilk gördüğüm günün anısının içine daldım. Freon'un üyelerinin karşısına geçtiğimde Nei beni tanımıştı. Myne'ye de bunu söylemeye çalışmıştı.
Myne sandalyesinden süzülüp Nei'nin kulağına bir şeyler fısıldayıp geri çekilmek isteyince Nei, kızın elini yakaladı. ''Menailw questok, heum.'' (Seçilmiş olan kahin.)
Duyduğum garip kelimelere Myne aynı dilde karşılık verdi. ''Ovaki bea, ovaki no qui.'' (Kehanet anne, kehanet daha işlenmedi.)
Nei ısrarla, Myne elini bırakmazken öfkeli gibiydi. ''Noyzi ker cia, jiem ti kque.'' (Yanılıyorsun küçük, çoktan başladı.)
''Ivizi bea, ivizi.'' (Dinlen anne, dinlen.)
''Quw, quw cia e nos.'' (Sor, sor küçük ve anla.)
''Bea.''
Nei bağırarak cevap verdi.''Teak bi dee, hepr yi cqu. Asert kluy olam uj sdlekj.'' (Kan kırmızı, ölüm siyah. Beyazdan gelen adım attı saklanana.)
O zamanlar sözlerini anlamamıştım. Şimdi anlamını bilirken konuşmaları mantıklı geliyordu. ''O yüzden mi beni gördüğü ilk an da sana sözleri tekrarladı?''
''Evet. Senin kehanetlerin başlangıcı olduğunu biliyordu.''
Şimdi anladığı ama o zaman yorumladığı sözleri düşünüp ona baktım. ''En başından beri kehaneti bana iletecek kişi sen değildin.''
Burukça güldü. ''Ne aptalca değil mi? Üstelik o kadar açıktı.''
O gün bana söylediklerini ona tekrarladım. ''Zamanı geldiğinde soyundan kalan son ona benzeyen kişi her şeyi yoluna koyacak, diğerlerine verilen sözleri iletecekti.''
Gömleğinin üzerinden kollarını ovaladı. ''Görülere sahip olan tek kişi Nei. Aynı Ion gibi. Son ona benzeyen kişi oydu.''
Kendi bilgisizliğinin onu dibe çektiğini yüz ifadesinde gördüm. Sahip olduğu tek şeyin yalan olduğunu öğrendiğimde ben de kırılmıştım.
''Yine de yanlış sayılmaz.'' dedim. Gözüme fazlasıyla kırılgan gelen bir ifade ile bana baktı. ''Bir kısmını bana sen ilettin.''
Acı acı güldü. ''Her şeyi bilen bir aptal gibi davrandım. Üzgünüm.''
Bedenini görünmez ağırlıklar ile büken olayların varlığını hissetsem de ona nedenini sormadım. Nei tarafından kullanılmıştı. Aydınlıkta durduğunu sanırken karanlıkta yol aldığını fark etmişti. Yine de anlattıklarından fazlası olduğuna emindim.
Ben yokken burada ne olmuştu? Ya da burada değişen tek şey Myne miydi?
Gözlerinin altındaki halkaları fark etmemiş gibi yapıp gülümsedim. ''Üzgün olacak bir durum yok. Nei'yi bekletmeyelim.''
En son sefer yaptığımız gibi önüme düştü. Nei ile buluşacağımız yere ilerlerken bana söyleyeceği başka sözlerinin olduğuna emindim.
O sözlerin bana başka çıkışlar sunmasını diledim.
***
Öncelikle Radsolf uyandı!😎 Buna sevinelim ve asilerin merkezine geri döndük.
Aynı kızımız gibi birçok karakterde de değişiklikler oldu. Dinlenecek çok hikaye var! 🧐
♦️Ion'un Seçilmişi!♦️
Kitabın isminin nerden geldiğini de bu bölüm öğrenmiş olduk!😉
GG'den bu zamana uzanan pek çok bağlantı var. 😈
Freon ile ilk karşılaşmada Nei'nin söylediği sözlerin anlamlarını da sonunda öğrendik.🤓
(Eris/Keilah dili öğrendiğinde bizde öğreneceğiz demiştim ve şimdi o cümlelerin nereler olduğunu keşfettik.)
Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top