22.Bölüm: ''Plana Uy''

Keyifli okumalar...

***

Planımın üzerinden tekrar geçerken sabırsızlığın bedenimi sardığını hissettim. Zaman hiç olmadığı kadar ağır akarken gözdelerin durumunu kontrol etmiştim.

Karissa ve Ino küçük asinin bedenini muhafız birliği ile Buzul'a götürmek için yola çıkalı beş saat olmuştu. Çoktan Riko'nun sınırına varmış olmalıydılar, üç saat civarı daha yol aldıktan sonra Buzul'a varacaklardı. Hestia'yı gözdelerin masasında kırık koluyla otururken bulmuştum. Bana Acantha'nın mabette, İntikam'a sunduğu esir ile birlikte olduğunu söylemişti. Ino yerine Acantha'nın mabette olmasına şaşırsam da ses çıkarmamıştım. Maris ile olan oyunlarını düşünmek için zamanım yoktu. Morpheus ise hala görevden dönmemişti.

Durum özetini aldıktan sonra masada kendim için ayrılmış sandalyeye oturmuştum. Karissa'nın tam tersi bir mizaca sahip olan Hestia'nın son görevi sert geçmiş olacak ki kırık olan tek yeri kolu değildi. Nefes alıp verirken bedenindeki kasılma, kaburgalarından en az birinin de kolunun kaderini paylaştığını söylüyordu.

Ona yaralanma nedenlerini sormamıştım. Güçsüz bir gözde. Benim için şu an daha ideal koşullarda olamazdı.

Kısaca onu olası karışıklıklar için uydurduğum kılıf hakkında bilgilendirmiştim. Mabetten çıktıktan sonra bir gün geçmeden yeniden görevlendirilmiştim.

Gazap beni avlanmaya yolluyordu.

Hestia bedenimi incelese de üniformamın altında ne kabartı yapan sargılar vardı ne de görünürde taze dikişlerim. Beni Ino ile birlikte mabede götürdüklerindeki berbat halimle kıyasladığını bakışlarından anlamış, ses etmemiştim. Ama benim ona yaralarının nedenini sormadığım gibi o da bana avımın detaylarını sormamıştı. Görevlerimiz ortak olmadığı sürece birbirimize bilgi vermez sadece kuleden ayrılacağımızı haber verirdik. Şu an bu özelliğimiz fazlasıyla işime yarayacaktı.

Bir yerlerde şans denilen pusulanın benim yolumu açtığını hissettim. Bir an da zıttına dönmemesini diledim.

Geriye kalan tek kişi Maris'ti. O da son gösterimden sonra istediğim yerde, esirimin yanındaydı.

İki saat.

Sadece iki saat daha dayanmalıydım. Sol bileğimde takılı olan saatin kısa kolunu üçüncü kez kontrol edince kendimi durdurdum.

Radsolf ile onu baş başa bırakmak yaptığım en zor şeylerden biriydi. Çenemi sıkarken minik bir nefesle kaslarımı sırayla gevşettim. Boynumdan omuzlarıma oradan omurgama inen nazik parmaklar hayal ettim. Parmaklar ellere, eller kehribar rengi ışıltıları olan gözlerin yüzünü taşıyan kollara bağlandı.

Hayalimde gülen Radsolf bana sarılmak için uzanmıştı. Göğsüm bu görüntü ile sıkıştı. Ne yaraları ne de kanla lekelenmiş kıyafetleri vardı. Onu ilk gördüğüm anki kadar sağlıklı, birlikte uyuduğumuz anki kadar huzurluydu.

O anı yeniden yaşamak istiyordum. Ona sarılıp kalp atışlarını dinlerken uyumak, bütün zaman bizimmiş gibi yarını düşünmeden yan yana uzanmak istiyordum.

Yakında.

Kendime verdiğim sözle kuledeki geniş odamda gömüldüğüm yataktan doğruldum. Üzerimdeki üniformanın kollarını çekiştirdim.

Odama döndüğümde Radsolf'un her yanıma bulaşan kanından kurtulmak için küvetimi iki kez doldurup boşaltmam gerekmişti. Sonunda beni damgalayan yara izlerimden başka bir şey tenimde varlığını sürdürmediğinde, bedenimi kurulayıp saçlarımı sıkı bir topuzla toplamıştım.

Gazap'ın kırmızı rengini temsil eden gözde üniformamı giymiştim.

Bedenimin farklı yerlerinde stratejik konumlandırılmış bıçakları ustalıkla yerleştirmiş, görevlere giderken kullanmaktan hoşlanmadığım silahı bile yanıma almıştım. Hatta sol baldırıma mermi şarjörlerini taşımak için bir kayış bağlamıştım.

Gazap'ın gözdesi avlanmak için hazırdı.

Yeniden saatime baktım. Sadece on dakika geçmişti. Radsolf'un yanından ayrılalı üç saatten fazla olmuştu. Çoktan kendine gelmiş, kafesin içindeki çaresiz esir rolüne geri dönmüştü.

Maris ile yaptığımız konuşmayı duymadığı için sevindim. Sarf ettiğim iğrenç kelimeleri söylerken yüzümü buruşturmamak için bütün irademi kullanmıştım.

''Onunla oynamak ister misin?'' demiştim.

Gülüp kanla kaplı bedenime bakmıştı. Sanırım caniliğim onu tatmin etmişti. Sonrasında bana bilgi vermekten çekinmemişti. Ben mabette olduğum zamanda Ino ve Karissa'nın onunla eğlendiğini söylemişti. Karissa, Radsolf kendine zarar verir diye ona bir daha dokunmamıştı. Ama Karissa değerli beden ile Atlılar'ın planına uygun olarak ilgilenmeleri gerektiğini vurgulayınca Maris istediği gibi eğlenememişti.

Anlaşılan Karissa kuşandığı mavi rengin Atlısı olan Hastalık ile bol bol görüşüyordu. Ben mabetteyken o da Hastalık'ın mabedine iki kez uğramıştı. Sonrasında Radsolf'a işkence yapıp bilgi almak yerine onu aç ve susuz bırakmayı seçmişlerdi. Onu tutsak eden bağlar zaten iyileşmesini engellerken bedenini daha fazla hırpalamak yerine onu hareket edemeyecek kadar bitkin hale getirmeye karar vermişlerdi.

Yine de ağzından tek kelime çıkmamıştı.

Maris bana koridorda karşılaşmamızdan on dakika önce yaptığı işkenceyi anlatıp eğlenirken onu dinlemiş, kızın bedenine yapılan her zulmün çetelesini tutmuştum. Radsolf'un özellikle kendine zarar vermesin diye bağlarının konumunu değiştirdiklerini düşünmüştüm. Elbette bu da etkendi fakat asıl neden bedeninin takatini yitirmesiydi. Bu yüzden dizleri üzerinde konumlandırılmış, boynunda gergin olan halatlar gevşetilmişti.

En azından beş gündür açtı. Beden o kadar yaralanmışken her şey daha hızlı etki eder, kişinin kendi derisi ayrı bir kafes olurdu.

Bu yüzden ölen kızın her anında onunla çırpınmış, korku yerine öfke ile haykırmış ama engel olamamıştı.

Bütün ruhsuzluğumun buz tutan su gibi yavaşça gözbebeklerime yayılmasını sağlamıştım. Dünya kırık ve beyaz bir pencereydi. Ben ise altında boğulmuş hisleri ile acımasız bir katildim.

Acı'nın doğası dengesiz bir arayışa gebeydi. Gazap'ın öfke ile yakması gibi Acı'da tutarsızlık ile hareket ederdi. Karissa iki kez onu kısıtlamış, diğer gözdelerin önünde aşağılanmıştı. Şimdiyse kulede değildi.

Maris sınırlarını zorlamak, tutarsız doğasını uygulamak için can atıyordu. Ben de ona Radsolf'u vermiştim.

''Avlanmak için kuleden ayrılmam gerek Hestia pek de müsait değil. Ben yokken esirimi eğlendirmeye ne dersin?''

Gözlerindeki aç heves mimiklerine yayılırken nadiren ortaya çıkardığı dişlerini gösteren gülüşü dudaklarında şekillenmişti.

''Evet.'' demişti.

Avcı gülüşümü kuşanmış ''Senindir.'' demiştim. ''Birkaç saate ayılır.''

Siyah gözleri hevesle parlarken son göreve çıktığından beri içinde biriken acı verme hissinin ellerini kaşındırdığını fark etmiştim. İşkence etmek başkaydı. Birini öldürmeyeceğini bilip oynamak onu tam olarak memnun etmiyordu.

Bedeni öldürme arzusu ile doluydu.

''Ah.'' demiştim. ''Ama ölmediğinden emin ol, bedenini Buzul'a taşımak istemem.''

Kahkaha atmıştı. ''Ben de.''

Tek kaşımı kaldırıp ona bakmıştım.

Esirime bakıp kafasında yapacaklarını geçirirken umursamazca omuz silkip açıklamıştı. ''Emirler böyle, ölürseler bedenleri Buzul'a gidecek.''

''İkimizin de soğuktan hoşlanmaması iyi bir şey o zaman.''

Gözlerimi yeniden saatime çevirdim. Yarım saat.

Harekete geçmem için bu kadar yeterliydi. Odanın içinde adımlamaktan aşındırdığım halıya acıdım. Kapıya doğru ilerlerken bileğimdeki kılıftaki bıçağı okşadım.

Her şey yolunda gidecek.

Önce ustaların koridoruna yöneldim. Travis planımın bel kemiğiydi. Ona çok fazla şey emanet ediyordum. Korku ve heyecan karışımı bir sıvı damarlarıma zerk edilmiş gibi kıpır kıpırdım.

Adımlarımın her zamanki temposunda olmasına dikkat ettim. Odasına vardığımda geçen sefer yaptığım hatayı yapmak yerine kapısını çalıp geldiğimi haber verdim.

Kapı ses çıkarmadan aralanınca karşımda Oliver'ı buldum. Öncekine göre daha iyi durumda olduğu kesindi. Gelecek dozu almadan önce toparlanmasını bekliyor olacaklar ki teni daha parlak, bakışları daha keskindi.

Bir an beni gördüğünde bocaladı. Hırpalanmış halime nazaran şu an gerçek bir gözde gibiydim. Kan kırmızısı üniformam yeni ve tek parçaydı. Bedenimde yaralar görünmüyordu. İfadem de en az üzerimde duran kumaş parçaları gibi varlığımı vurguluyordu.

Boğazımdan sabırsız bir ses çıkarınca irkildi. Kapıyı ardına kadar açıp geçmem için kenara çekilirken başıyla beni selamladı. ''Gözde.''

Neyse ki ona Travis'i sormama gerek kalmamıştı. Her zamanki koltuğunda oturan usta ayaklandı.

Oliver'i önemsemeden gözlerimi Travis'in heyecanlı gözlerine diktim. Onun da adrenalin yüzünden oldukça canlı hissettiğine emindim.

''Kuleden ayrılıyorum.'' Kibirle ilan ettiğim avımı başıyla onayladı. ''Görev için istediklerim hazır mı?''

Planımızdaki gibi her şey hazır mı?

''Elbette her zaman kullandığımız yolla yaptım. Şüpheniz olmasın.''

Her zamanki gizli geçitteler.

Oliver'in meraklı doğası sorgulamasın diye bir anda ona döndüm. Gözlerim ile ona değer biçerken kasıldı. Ona baksam da konuştuğum kişi Travis'ti.

''Ben yokken eğitim için alt katlarda vakit geçireceğinizi duydum. Planlamasını iyi yapsan iyi olur Travis, gecikmelerden nefret ettiğimi bilirsin. ''

Zamanında planladığımız yerde ol.

Oliver'i daha çok germek için ona doğru yaklaştım. Boğazında atan nabız deli gibi koşarken güldüm. ''Üstün olana hizmet etmeye layık değilse gittiği yerde kalabilir.''

Oliver bir gözdenin kişisel ilgisini üzerine çekmenin beraberinde tehdit edilen bir gelecek ile geldiğini fark edip yutkundu. Artık aklında meraklı sorulara yer yoktu.

Gerekirse harcanabilirdi. Hayatta kalma dürtüsü bütün sorulardan daha baskındı.

''Elbette gözde.''

Seri bir hareketle dönüp kapıya ilerledim. Pervaza koyduğum elimle durdum. ''Oliver.''

''Evet gözde.'' Sesi çatlak çıksa da kekelememişti.

''Üstün olan için, benim için değerli olanı Travis'e güvenip emanet edebiliyorum. Defalarca bana layığıyla hizmet etti.'' Başımı bedenimi çevirmeden ona döndürdüm. ''Ondan iyice öğrendiğinden emin ol.''

Hazır ol konumunda selam verirken heyecanla sesi yükseldi. ''Evet efendim.''

Göz ucuyla Travis'e baktım. Sözlerimdeki anlamı çözdüğünden emin oldum.

Benim için değerli olanı sana emanet ediyorum. Onu koru.

Travis deli usta kimliğini kuşanıp bana çaktırmadan göz kırptı. ''Dönüşünüzü sabırsızlıkla bekliyor olacağım gözde.''

Başka bir şey söylemedim. Travis ve Oliver'ı kapattığım kapının ardında bıraktım.

Zaman benimle birlikte koşarken sıradaki hedefime ilerledim. Uğramam gereken son bir yer vardı.

***

Travis'ten istediğim kat planlarından farklı bir planda yer alan, ara katlardan birinde konumlanmış odaya ilerledim. Çift taraflı kapı aralanınca bütün başlar bana döndü.

Üç beden ayağa dikip lacivert üniformaları ile bana selam verdi. Otuzlarının sonunda duran daha yaşlı olanı boğazını temizleyip saygıyla konuştu. ''Efendim nasıl yardımcı olabiliriz?''

Önlerinde oturdukları monitörlerde akan görüntülere yaklaştım. ''İşinize devam edin.''

Başka bir şey sormadı. Aynı emrettiğim gibi üçü de sandalyelerine geri oturup işlerine devam etti.

Üstün olana itaat et.

Sağ ve ortadaki monitörlerdeki görüntü değişmiyordu. Zaten beni ilgilendiren de iki adamın olduğu son monitördü.

Beni de aynı monitörden başka bir gözdenin izlediği zamanı düşünmekten kaçındım. O zaman Karissa geç kalmıştı. Düşününce kafeslerdeki esirlerimiz ile izleme odası arasında yarım bir kat vardı. Hızla harekete geçse bile odaya varması dakikalar alırdı.

Önlerine eğik başları ile ekranlara odaklanmış muhafızlara baktım. Kanlar içinde yere yığılışımı izlemişler miydi? Sonra başka bir düşünce aklıma yerleşti. Küçük kızın ölüşünün üzerinden bir gün bile geçmemişti.

Maris vahşice saldırırken insanlığa dair içlerinde kalan bir şey onları tedirgin etmiş miydi? Yoksa Atlılar'ın özü ve ustaların ilaçları ile tamamen ruhsuz muydular?

Bir keresinde Travis'e zayıf ailelerin zihnini sildikleri unutma merkezleri gibi kulenin içinde de benzer bir uygulama yapılıp yapılmadığını sormuştum.

Gözlerinde suçlu bir bakış oluşup bedeni bükülmüştü. O zaman cevabın evet olduğunu anlamıştım. Daha mühimi Travis'in de bu işte payının olduğunu öğrenmiştim.

Sonrasında başka soru sormamıştım. O da kendi günahlarını gün yüzüne çıkarmak yerine karanlık ve kirli zindanında bırakmıştı.

Üç kuklaya aldırmadan ekrana odaklandım.

Kafesin içinde bağlarından sarkan Radsolf'un siyah beyaz görüntüsü boğazımın kurumasına neden oldu. Tahmin ettiğim gibi ayılmıştı.

Maris ise oynamak için zaman kaybetmemişti.

Maris'in hareket eden bedeni kameranın görüşünü bir anlığına kapatınca yaptığı şeyi görememek içimde öfke ve bıçaklama arzusunu körükledi. Sakinleşmek için kendimi zorladım.

Plana uy.

En yaşlı muhafaza hitaben ''Karissa yeni emirler bıraktı mı?'' diye sordum.

''Evet efendim.''

''Açıkla.''

Ayaklanıp hazır ol konumuna geçmek yerine emrettiğim gibi olduğu yerde kaldı. ''Düzenli olarak Hastalık'ın kıdemlisinin geleceğinden bahsetti. Acı'nın gözdesi tutsağa zarar verirse ona iletmemizi emretti. Onun durumu kendilerine bildireceğini söyledi.''

Demek ki Karissa işleri sağlama almıştı. Biz oyuncaklarını paylaşmayı sevmeyen büyük çocuklardık. Benim Radsolf'u Maris'ten uzak tutacağımı bilse de garanti olsun diye plan yapmıştı. Hastalık'ın kıdemlisi Juliana'nın ela çılgın bakışlarını anımsadım. Eminim gerekli durumda Juliana mavi rengi kuşanan ve kulede olan diğer gözde Hestia'ya haber verirdi.

Hestia'nın Atlılar'a yeni bir beden bulalım deneylerinin ne kadarına katıldığını bir an düşündüm.

O bir sağ eldivendi.

Karissa'nın yaptıklarını yapamazdı. Fakat Hastalık iki gözdesini de isteğinden haberdar etmiş olmalıydı. Böylece Karissa kulede yokken bile Hestia esirin bedenine zarar gelmediğinden emin olacaktı.

Bu kadar rahatça başka bir diyara gitmesine şaşmamalıydı.

''En son raporu ne zaman verdin?''

Muhafız cevap veremeden kapılar açılıp adının anılmasını onu çekmiş gibi Juliana içeri girdi. Elinde tuttuğu kitaba o kadar dalmıştı ki gözlerini ayırmadan muhafıza rapor vermesini emretti.

Ona seslenmek yerine muhafızın üst-alt ilişkisinde daha yetkili olduğumdan bana diktiği bakışlarına karşılık verip sessiz kalması için parmağımı dudaklarıma dayadım.

''Rapor ver-'' Ela gözleri öfke ile muhafıza bakmak için sayfadan ayrılıp da beni bulunca duraksadı.

Önce Karissa'nın işine başkası karıştığı için memnun olmayacağını düşünmüştüm ama Juliana beni gördüğüne mutlu olmuş gibiydi. Hala Kıdemli Teressa'nın beni kırmızı ilan ettiği gün kendisi alamadığı için mutsuz olan bir çocuktu. Beni karşısında bulmaksa dokunamadığı oyuncakla oynamasına izin verilmesine denkti.

''Juliana.''

İsmini söylemem ile aramızdaki dengenin yeniden kurulduğunu havada hissettim. Gülümsese de şimdi karşısında bir gözde olduğunu hatırlamıştı.

''Gözde, sizi görmedim affedin.''

''Okuduğun şey çok ilginç olsa gerek.'' İğnelemem onu daha mutlu etti.

Bana elinde tutuğu kitabın konusunu anlatacağını fark edince oyalanacak zamanımın olmadığını hatırladım. Tek elimi durması için havaya kaldırıp konuştum.

''Rapor almak için geldiğini biliyorum. Önümüzdeki iki saat kontrolü ben yapacağım.''

Sözlerime itiraz etmek yerine sekerek ekranların olduğu masaya yaklaştı. Görmesine engel olmanın daha çok ilgisini çekeceğini bildiğimden hareketsiz kaldım.

Kıkırdadı. ''Acı oyun oynuyor.''

''Biliyorum.'' Tüm dikkatini üzerimde hissedince bedenimde minik canlılar geziniyormuş hissiyle doldum. Kıdemli ya da gözde, Hastalık'ın özünün bu özelliği herkese verdiği belliydi.

Aslında Juliana'dan rahatlıkla bir sol eldiven olurdu.

''Senin olduğunu sanıyordum.'' Tutsağımı paylaşmama şaşırmış gibiydi.

Sinsice güldüm. ''Kırılmadığı sürece oyuncaklarımı paylaşırım.''

Dilini dudaklarında gezdirdi. Sanki fikrin tadını alıyor, hoşuna gidip gitmediğini deniyormuş gibi duraksadı. Hoşuna gitmişti.

''Yine de senin.'' dedi ciddiyetle. ''Kırılmasına izin vermezsin.''

Sözlerindeki doğrudan anlamın gerçekliğinin farkında olsa irkilirdim. Onun yerine başımı eğdim. ''O bana lazım. Kimse verdiğimi bozup bana geri verecek kadar aptal olamaz.''

Kelimelerin altındaki tehdidi algılayıp güldü. ''Acı bile.''

''Acı bile.''

Konuşmamız ona yeterince güven vermiş olacak ki en başta yapması gerekenden daha abartılı bir selamla beni selamladı. ''Gözde. İki saat sonra rapor için döneceğim.''

Cevap vermedim. Onun yerine buradan ayrılmadan önce hala hayatta olduğundan emin olmak için Radsolf'u izledim.

***

Travis'e verilen komutlar ve Radsolf'un durumunu izleyen Eris ile planın detayları devam ederken siz ne düşünüyorsunuz? 🤔

Eris, Hestia'ya ava gideceğini söyledi. Kulenin dışında ne yapmayı planlıyor? Tahminleri alalım!😎

Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Haftaya yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top