17.Bölüm/Part 2: ''Kader Oyunu''

Keyifli okumalar...

***

Anıyı o an durdurmak, başka gerçekler duyup daha fazla yaralanmamak için küçük bir çocuk gibi kaçmak istedim. Ama yapamadım. Travis'in bana gösterecekleri bitmemişti.

''Neden?'' diye soran Travis'in ruhsuzluğu bedenimde can buldu. ''Neden?''

Sarıldığı bedeni bırakıp ayağa kalkmış Ion cevap verdi. ''Kurtuluş.''

Acıyla inledi Travis sonra kahkahalarla güldü. Yerde olmanın, acizliğin nefreti ile hırsla ayağa kalktı. Ion'un kollarını tutup sarstı. ''Ne uğruna? Söyle!''

''Her şey.''

Sinirle tuttuğu bedeni iten Travis etrafında dönüp amaçsızca öfkesini çıkaracak, vuracağı bir şeyler aradı. ''Ölmesine izin verdin!''

''Seçimler-''

''Lanet olsun seçimlere! Lanet olsun kadere ya da siz üstün varlıkların oyunlarına!'' Ellerini iki yana açıp gökyüzüne doğru bağırdı. ''Lanet olsun sana Ola!''

İçimde hissizlikle donan yanım alevler ile yandı. Konuşabilseydim onun gibi lanetler okurdum.

Ion kederi başka bir kederle kanatmanın ezici ağırlığı ile konuştu. ''Aşık oldu Rocue.''

Travis bu sözlerle Ion'a vurmak istedi. Kalp kırıklığının sızısına eklenen iğrenç kıskançlıkla içi yandı. Benimse beklenti ile nefesim kesildi.

Anlat. ''Söyleme.''

Ion ise inatla anlattı. ''Sevdi. En az sevdiği kadar sevildi. Kaderinden kaçmak için her yolu denedi. Kurtarmak istediklerini, korumak istediklerini öylesine derin bir ihtiyaçla özümsedi ki annesine gitti.''

''Yine de öldü!''

İlk defa o sakin sükunetin Ion'un yüzünü terk ettiğine şahit oldum. ''Kaderi şaşırttı.'' Gözlerinde gurur ve hüzün dans etti. ''Ben bile başaramazken o kaderi şaşırttı. Ben dokunmayı bile başaramazken o kaderden parçalar kopardı.''

Ion, Travis ile aralarındaki boşluğu aşıp sert sözlerini duysun diye sesini yükseltti. ''Buzul'da tanıştığı küçük oğlan çocuğunu korudu. Avlanmamak için karanlıkta saklanmak zorunda kalan soyumu korudu. Kulelerin boyunduruğunda habersizce katledilen insanları korudu.''

Korunmak acıtıyordu. Elinle ulaşamayacağın yerdeki bir kesik gibi. Kanaması asla durmuyordu. Gözlemci olduğum bu beden de o hisle doluydu.

Travis'in ağzından yenilgiyi kabul eden tek kelime döküldü. ''Nasıl?''

''Ola'nın kızı, kendisi kadar zekiydi. Onun kanı damarlarında dolaşıyordu. Her şeye yetmese de içindeki özü kan yemini edecek kadar mevcuttu.''

Omurgasında gezinen soğuk bir elin varlığını hissetmiş gibi Travis irkildi. Aynı hissi paylaştım. ''Ola'ya kan yemini mi etti?''

Ion saçlarını hafifçe dalgalandıracak şekilde başını iki yana salladı.

Eğer bir ağzım olsaydı Travis gibi kururdu. ''Kiminle?''

''Ölümsüz varlığıyla bu dünyada hüküm sürenlerle.''

''Atlılar.'' Travis ellerini saçlarına yolmak ister gibi daldırıp çekiştirdi. ''Hepsi ile mi?'' Ion'a yaklaşıp ardından uzaklaştı. ''Nasıl?'' Ayağının altındaki çimenleri aşındırmak ister gibi hızla adımladı. ''Neden?''

''Nedenini sana anlatamam Rocue. Senin kulakların için bazı gerçekler fazla keskin, zihnin için sadece zehirli. Vakti gelince anlatacak olanı beklemek zorundasın.''

Öfkelenen Travis dişlerini sıktı. ''Hiç tanımadığım bir çocuğa onca zaman ve bilgiyi bağlamandan hoşlanmıyorum.''

''Biliyorum. Ama kule dedikleri o ölüm kapanında öğrettikleri tek doğru şey varsa o da bilginin güç olduğudur. Yanlış ellerde keskin bir kılıçtan farksızdır.''

Öğrendiklerim o kadar güç doluydu ki artık beni boğuyordu.

Büyüdüğünü sandığı için cesurca adım attığı her seferinde yere yapışan bir çocuk gibiydim. Her zaman daha güçlü, daha acımasız biri beni alt ediyordu.

Görüşüm gözlerini kapatan Travis yüzünden birkaç saniyeliğine karardı. Sakinleşmeye çalıştığını hissettim. ''Onun kızına asla zarar vermem.'' derken sesi hüzünlüydü.

''Bu yüzden seni buraya getirdim. Bu yüzden sana hikayemi anlatıyorum Rocue. Sana inancımı ve umudu bu yüzden emanet ediyorum.'' Omuzlarıma binen inancın ağırlığı gökyüzünü taşımak gibiydi.

''Öyleyse bana ne anlatabilirsin?''

''Nedenlerini değil ama nasılını.''

''O zaman anlat.'' derken Travis tek elini uzatıp etrafını gösterdi. ''Bana verebildiğin kadarını ver. Ta ki buradan çıkana kadar.''

Ion onaylayan bir mırıltı çıkardı. ''Ola zamanın çok daha ötesinde, geçmişin geleceği yakalayacağı noktalarda kadere dokundu. Pek çok kez. Görünmez iplerden bir kapan her avı yakalar, hele ki insan bedeninde var oluşunu sürdüren ölümsüzler gibi korkusuz olanları.''

''Ne demek istiyorsun?''

''Ola, kardeşleri olan bu dünyadaki kaosun sebebi Atlılar'la bir anlaşma yapmıştı.'' Travis soramadan Ion elini kaldırıp ''Ne olduğunu söyleyemeyeceğim ama o zaman devam etmelerine ve var oluşlarını gerçekleştirmelerine imkan veren bir anlaşmaydı. Fakat sonsuz zamanın içinde savrulan varlıklar yakalanmaktan haz etmezler, aynı Atlılar'ın da etmediği gibi. Avcılar, av olmaktan memnun değillerdi.'' dedi.

Ion'un bedenlerini kaybetmiş Atlılar'ın kuleler ile avlanmasını sağlayan Ola'dan bahsettiğini anladım. Bu yüzden ben bahsettiğimde korkuyla dolmuş, Radsolf hakkında beni uyarmak için bu anıyı göstermeye karar vermişti.

Akıl yürüten Travis ''Düşman mı oldular?'' diye sordu.

Narin omuzlarını silken Ion cevap verdi. ''Düşmanlık fazla insani bir yaklaşım, daha çok avcı olacakları zaman için beklediler. O zaman ödedikleri bedelin karşılığını Ola'ya ödetebilirlerdi.''

''Ve Neimna onlara bu imkanı mı sundu?''

''Hepsine değil.'' diyen Ion işaret parmağını havaya kaldırdı. ''Sadece birine.''

''Hangisi?''

Uzaklara dalan Ion cevap verdi. ''İçinde özünü taşıdığı, kuşandığı rengin sahibine.''

''Acı.'' dedi Travis.

Onaylama gereği duymayan Ion anlatmaya devam etti. ''Ola, insanlığın duygusuz ama kurnaz versiyonunun kusursuz kopyası olmak için yaratılmıştı. Ne güzellik, ne neşe, ne de iyilik onun içinde yoktu. Aynı zamanda ona Atlılar'a verilen yok etme arzusu da verilmemişti. Savaşmak için değil, dengelemek için yaratılmıştı. En önemlisi de benim gibi Yaratıcı'nın ellerinde şekillendirilip özünün işlendiği kabuklar olsak da Atlılar bizde olmayan bir şeye sahipti. Yaratılırken onlara hayat veren özün kendisine.''

Benim gibi Yaratılış Destanı'nı hatırlayan Travis, Ion'un hikayesini tamamladı. ''Kan. Onlar Yaratıcı'nın kanından var oldular. Soy kandan gelir. Öz ise kanın kendisidir.''

Ion gülümsedi. ''Ne kadar anlatılan destanlarda Yaratıcı'nın kanının aktığı söylense de, o insanlığın anlayabileceğinin çok daha üzerinde bir var oluşa sahipti. İnsanlar gibi bir bedeni ya da damarlarında dolaşan kanı yoktu. O, evrenin her yerinde ve sonsuzluğun içindeki hiçlikteydi. Işık onun çevresinde bir çocuk gibi oyun oynar, var oluşun mayası etrafında şelaleler gibi akardı.''

''Bize anlatılanların yalan olduğunu mu söylüyorsun? Peki, senin soyuna bıraktığın metinlerin?''

''Yalan değiller sadece insan zihninin algılayacağı seviyede yeniden yazıldılar.''

Travis kaşlarını çattı. ''Ne demek istiyorsun?''

Ion nasıl ifade edebileceğini düşünüyormuş gibi başını omzuna doğru eğdi. ''Zamanın tadını bana tarif edebilir misin? Ya da ışığın dokusunu?'' Önünde uzanan karanlığı işaret edip sordu. ''Karanlığın sesi kulaklarına çığlık gibi mi yoksa ninni gibi mi geliyor?''

''Anladım. Biz ilkel canlılarız.'' dedi insan zihnini soymayı, onu kırmayı deneyimleyen Usta Travis. İnsanların algısının ötesindeki duyular, tarif edilemeyecek bir varlığı çevreleyen özlere sahipti. ''Ama madem bu kadar olağanüstü nasıl intikam ile seni sürgün etti? Nasıl acı çekmenden zevk aldı?'' Sesi her cümle ile biraz daha agresifleşti.

''Ben, onun var oluşunun sonsuzluğunda eşlik etmek için yaratılan ve kusurlara sahip benzeri olan tek canlıydım. Ama ne kadar keşfedilecek yeni bir şey olsam da basittim. Ona asla denk olamaz, geliştirilmiş algılarımla bile anlayamazdım. Bu yüzden beni yarattığında kendi kudretini bir kılıfa sıkıştırıp ona eşlik etmeme izin vermişti.'' İfade edeceği kelimeleri bir süre düşünüp sustu. ''Bir beden... Ama benim ya da senin gibi değildi. Kalbi atmıyor ya da damarlarında kan dolaşmıyordu. Saf kudretten bir varlık kısıtlanamazdı. Öz onun kendisiydi.''

Travis anlatacağı noktaya gelmesi için beklerken ağırlığını sabırsızca diğer ayağını verdi. Beyninin söylenenleri işlemesi için şakaklarına saplanan ağrıyı görmezden geldi. İlk kez bedensel bir tepki veremediğime sevindim.

Ion en sonunda pes etmiş gibi göğsünü şişiren derin bir nefes alıp yavaşça verdi. ''Bunu ancak insanların kanaması olarak tasvir edebilirim. Aynı bir damla kanın akması gibi. Yaratıcı bir parça özünü bedeninden ayırıp Atlılar'ı var etti.''

Kafası karışan Travis ''Sanki ordaymışsın gibi konuşuyorsun.'' dedi.

Acıyla yüzü gerildi. ''Görmeme izin verildi.''

Dudakları aralanıp bir şey diyemeden kapanan Travis yutkundu. Ion kendi soyunun yok oluşu için yaratılan varlıkların hayat bulduğu ana şahit olmuş, sonun geldiğini bilirken umutsuzca beklemişti. Huzursuz bir hüzün ikimizin de içine süzüldü.

Deşilmeyecek bazı yaralara saygı duyan Travis diğer sorusuna odaklandı. ''Peki intikam?''

Ellerini gümüş ışıltılarda gezdiren Ion duraksadı. ''İntikam gibi bir duygu yine insan algısının anlayabilmesi için seçildi. Atlılar, Ola'nın planının bir parçasıydı.'' Hafifçe alnındaki çizgiler kırışırken ekledi. '' Yaratıcı'yı olasılıkların sonunu deneyen bir usta gibi düşün.''

Usta benzetmesi Travis'i duraklatsa da Ion'un bilerek onun anlaması için örnek verdiğini bilip sustu. '' Dünyanın en başta var olması, üzerindeki yaşamı kendi olasılıklarına göre yaratması gibi. Atlılar da sadece bir olasılıktı ve doğurduğu sonuçları görmek istedi.''

Kelimelerin içimde yarattığı anlamlar yakıcıydı. Öfke derin, kızıl ve en ölümcül alev kadar yakıcı bir öfke ile bedenim sınırlarına kadar doldu. Aynı Travis gibi.

Travis'in ağzından benim isyanımla sarmalanmış kelimeler döküldü.

''Sadece bir olasılık yüzünden mi yüzlerce yıldır acı çektik?''

Ion anlayışla gülümsedi. ''Düşmanlık, intikam ya da öfke bunlar sadece insanlığın tutunduğu kelimeler. Benim anlayışım bile o kadar geniş değilken senden anlamanı beklemiyorum. Sadece sana sebepleri sıralıyorum.''

Kızgın Travis karşı çıkıp tartışmak istese de konuşmasının ne kadar anlamsız olduğunu idrak edip sustu. Ellerini sıkıp acizliğinin öfkesini dindirmek için sık nefesler alıp bekledi. Bense atılıp Ion'un o narin omuzlarını sarsmak istedim.

Ion kalp atışlarının düzenini takip ediyormuş gibi sessiz kaldı. Travis'in devam etmesi için dudaklarını araladığı sırada o konuşamadan konuştu.

''Demek istediğim Ola ve benim aksime Atlılar daha fazlasına sahipler ve düşman olmanın hoş olmayacağı varlıklar.'' Ion'un yüzündeki gülüş tutuktu. Hüzün ve acı dudaklarını iki yandan amansızca aşağı çekiyor gibi güçlükle direniyordu. ''Neden soyumu ışıktan saklanmış diyarların içine sakladım sanıyorsun? Onu bile Karanlık'ın özü ile başardım.''

Canavarlar karşısında küçük bir çocuk gibi aciz hissetmenin ne demek olduğunu bilen Travis teselli etmek istese de Ion'un sözleri bitmemişti.

''Ben Ola'nın yemininden kaçamamıştım. Sözleri ikimizin ve dünyanın özünü bağlayıp karşı gelirsek bedel ödetecek şekilde oluşmuştu. Ama Neimna, Ola'yı köşeye sıkıştıracak bir yol buldu.''

İçinde gözlemci olduğum bedenin kalp atışlarının hızlandığını hissettim. ''Nasıl?''

''Neimna, ona iletilen sözleri hatırladığında ne kadar çabalarsa çabalasın kendi başına başaramayacağını anladı. Ben ona sahipsem Ola da kardeşine sahipti. Gözlerinin önündeki perdeyi zamanında aralayamaz, varlığını annesinden kurtaramazdı.''

Travis korkuyla yutkundu. ''O zaman bu bir anlaşma değil sadece boş bir umuttu. İmkansızı gerçekleştiremezsin.''

''Neimna da öyle düşündü. Kaderinin ona çizdiği yolda sadece kurbandı. Hatırlayamadığı zaman içinde diyarlar içinde sürüklenip geleceği için saklanırken, bilinci defalarca yanmış yaşadıklarını unutmuştu. Döngüyü kaçırdığı her seferinde hayatına yeniden başlamıştı. Bu yüzden de çok yavaş büyümüş, karşı çıkacak ya da savaşacak kadar güçlenememiş, hep çocuk kalmıştı.''

Travis annemin gözlerine yerleşen yorgun bakışı hatırlarken, bir bedenim olsa hissettiğim kayıp olmuşluk hissiyle yere çökeceğimi biliyordum.

Aynı şeyleri kısa zaman önce ben de hissetmiştim. Hala ruhum kırılmış da bedenimle birleşen parçaları uyuşmuyor gibiydi. Birleştirmeye çalıştıkça ikisi de yaralanıyordu.

''Çocukken hep ne kadar küçük olduğunu düşünürdüm. Ben uzarken onun nasıl olgunlaşmayıp aynı kaldığını.'' Acı bir gülüş dudaklarından döküldü. ''Zamanın acımasızca onu hapsettiği için büyüyemediği aklıma bile gelmezdi. Annesinin sırf oyun başlayana kadar güçsüz kalsın diye onu bağlayacağını akıl edemezdim.''

Ion uzanıp Travis'in omzunu sıktı. O zaman Travis'in yanaklarından süzülen yaşların ıslaklığını hissettim. ''Ne kadar da bencil bir çocuktum değil mi?''

''Hayır. Sen sadece değer veren, karşılığında da sevilmek isteyen her çocuk gibiydin.''

Travis başını eğip Ion'un teselli eden varlığından bir adım uzaklaştı. ''Onu sürekli sakladın sanıyordum. Nasıl zihni hatırladı? Kuleye sonradan gitti.''

''Unuttun mu Rocue? Buzul'un halkı kulenin alt katlarında yaşar, aynı onların aramıza sızdığı gibi biz de onların arasına sızdık. Döngü zamanı geldiğinde soyum onu kuleye soktu ve ardından oradan ayrılmasını sağladı.''

''Döngü zamanı dediğin ne?''

Ion hüzünle cevap verdi. ''Bu dünyada insanlığı özleriyle doldurmak için her çocuk ne zaman alınıyorsa o zaman. Ne de olsa yeminimiz insanlığın kaderiyle bağlıydı.''

Tiksinti ile ''Kule günü.'' dedi Travis.

Kaderim o gün başlamıştı. Annem gibi.

''Öyle. Neimna'nın bedeni en başta normal bir çocuk gibi büyüdü. Ta ki on yaşına gelip de kule günü gitmediğinde zaman onun için durdu. Kule sadece işleyebileceği çocukları alırdı. Hem daha büyük olsaydı annesinden gelen özü ve zekasıyla dengeyi bozardı.''

''Sonra hatırladı. Bütün o yaşamları, bütün unuttuğu zamanı.''

''Küçük bir kızın bedeninde olması gerekenden çok daha yaşlı bir ruhun gözleri ile bana baktığında onda hiç de hoşlanmadığım bir parçamı gördüm. Kaybettiklerine inat hayatta kalmanın suçluluğunu, kör birinin adımlarıyla geleceğine ilerlemenin korkusunu, kendi seçimi olmayan yaşamının acısını...''

Ion derin bir nefes aldı. ''Zamanı geldiğinde kuleye gitmeyi seçtiğinde tereddüt bile etmedi. Unutmaktan da kaybetmekten de yorulmuştu. Madem oynaması gerekiyordu oynayacaktı. Çocuklarımı ona dost olsun diye gönderdim. Yeri gelince seçimlerinin ağırlığını paylaşsınlar diye gördüklerimle onları yönlendirdim.''

''Ama kaderinden kaçamadı.'' dedi Travis.

''Kaçtı. En başta onu sarıp kaçmasına izin vermeyen zincirleri kırdı. Onları eritip kendine keskin uçlu bıçaklar biledi. Sonra da annesinin kalbini almak için ona doğrulttu.''

''Öldü.'' dedi Travis acıyla. ''Ölüm bir kaçış değildir.''

''Yine sevgiyi küçümsüyorsun Roceu. Üstelik kendi kalbin böylesine kırıklarla doluyken, göğsün nefeslerin ile sızlarken.''

Ion'un sözlerinin doğruluğunun tadı genzini yaktı. ''Ne o zaman?''

''Neimna ölmeyi kendi seçti. Sevdiği için. Kızını kendi çıkmazından korumak, kısır döngünün sonunu getirmesine yardım etmek için sonunu kendi kucakladı.''

Anne. İçimi üşüten aynı zamanda deli gibi yakan bu kelimenin sahibi olan kadına ne çok şey borçluydum.

Travis'in zihninde annemin kanlar içindeki bedeni canlandı. Bedenindeki yarıktan taşıp hayatı ondan çalan kızıllıkla. ''Anlat.''

Emir karşısında alınmayan Ion anlattı.

''Aynı beni buraya getiren gözdelerden kırmızı olanının yaptığı gibi.''

Helen'i hatırlayan Travis irkildi. Yakın zamanda öğrendiğim olasılığın varlığı beni derinden sarstı. O bedenin içinde var olanın imkansızlığına kendini inandırmak isterken Ion'un sözleri nefesini kesti. ''Bedenini mi sundu?''

''Ola'nın soyundan gelirken zaten onun özüne sahipti. Kuleye adım attığında kaderin oyunu başlamış, içinde taşıdığı güç hayat bulmuştu. Zaman içinde bedenini güçlendirmeyi, avını hızla yok etmeyi öğrendi. Zihninin ise bilgiye aç doğası ve yol göstermesiyle zekasını diğer insanlardan daha fazla kullanmayı öğrenmişti. Bunlar yetmezmiş gibi bir gözde olarak Acı'nın özünü de almıştı. Yaratıcı'nın Ola'dan güçlü çocuklarından birinin gücünü içinde taşıyordu. Ondan daha uygun bir beden düşünülemezdi.''

Ion'un ortaya attığı olasılık Travis'in dehşetle dolmasına neden olsa da, ne sevdiği kadının Helen gibi yok olabileceğinin düşüncesine itiraz etti ne de kendini öldürmeye bu kadar hevesli olmasına karşı söz edebildi. Onun yerine mantık yürütüp ''Ama babası insandı. Atlılar'ın özüne sonsuza kadar dayanamazdı.'' dedi.

''Zaten sonsuzluğa ihtiyacı yoktu. Bedeni benim soyumdan gelenler kadar güçlü ya da dayanıklı değildi ama annesinin ölümsüz özü zaman sağlayacaktı.''

''Ne için?''

''Ola'yı avlayabilmek için. Bu sefer av yerine avcı olacaklardı.''

Olmayan ciğerlerimden nefesim boşalmış gibi sarsıldım.

Travis inanamazlık ile ''Ola öldürülebilir mi?'' diye sordu. Bu olasılığın içindeki intikam aşkını ateşlediğini hissettim.

''Rocue kaç gözdenin zihninde dolaştın? Özlerinin, zihinleri nasıl kendi var oluşları ile kuşattığını gördün? Ölümsüz bir varlık bile acı ile hapsolmak istemez.''

''Bu sorumun cevabı değil.''

''Ölümden daha korkunç kafesler vardır Rocue.'' O an Ion'un yüzünden kendi acı kaderinin izleri gün yüzüne çıkmış gibi kırışıklıklar oluşup kayboldu. ''Ola bile bunu göze almak istemezdi.''

Düşünmek başına ağrılar girmesine neden olunca Travis isyan etti. ''Anlamıyorum. Zaten Neimna kan yemini ettiyse Ola neden onu dinlesin?''

Çocuğunun başarılarıyla övünen bir annenin sıcak gülüşü Ion'un dudaklarına yerleşti. ''Neimna zekiydi. Kan yeminini ederken onun kaderini bağlayan bağların farkındaydı. Atlılar bile kan yemininin bağından kaçamaz. Var oluşlarının üzerine işlenen sözleri silemezdi.''

''Ne demek istiyorsun?''

''Ola ile olan anlaşmam boyunca Neimna ölemezdi. Acı, bedenini özüyle taşacak kadar doldurduğunda ölümü onu çok geçmeden kucaklayacaktı.''

Travis ona anlattıklarını hatırlayıp ''Başarısız olursa kendi var ettikleri ile oyun yeniden başlayacaktı.'' dedi.

Benimle.

''Ancak kadere kurban verilecek bir kız çocuğu doğurduğunda, yeminin bağları onu özgür bırakırdı. Acı, o zaman bedenini Ola'yı avlamak için kullanabilirdi.''

Sevdiği kadının zekasına hayran kalan Travis gülmek istedi. Benimse içim böyle bir anneye sahip olmanın onuru ve kırık özlemi ile doldu. ''Bu sayede Ola ile anlaşmaya mı vardı?''

''Neimna kaderini belirleyen sözlerin kurtuluş olmayacağını biliyordu. Her şeye rağmen yaşamak ve değer verdiklerini korumak istiyordu. Ama kız kardeşi Ola'nın elindeyken bu imkansızdı. Neimna benim soyumun içinde sevgiyi, umudu ve neşeyi tatmıştı. Değer vermiş karşılığında korunmuştu. Ama kız kardeşi öyle değildi. Annesi onu bir cani olarak yetiştirmiş olmalıydı. Tam da senin korktuğun gibi Rocue, Ola'nın acımasız katil kızı neden kurtuluş için kardeşini dinlesindi?''

Travis öncesinde söylediği sözlerden utandı. ''Ben-''

Ion sözünü kesti. ''Seni yargılamıyorum çocuğum sadece Neimna'nın düşüncesini iletiyorum.''

Travis başını sallayıp devam etmesini bekledi.

''Neimna annesiyle kan yemini etmek için anlaştı. Ama bazı şartları vardı. Bütün diyarların içinde ömrü boyunca kız kardeşini bulamadan ölebilirdi. O yüzden aynı kulede en tepede olmalıydılar. Üstelik insanlığı umursamayan biri kurtuluş sunamazdı. Bu yüzden ikisi de duyguları tatmalı, aşık oldukları adamların çocuğunu doğurmalı ve onları koruyabilmeliydi. Bu sayede kendisi başaramazsa bile çocuklarını gelecek kaderlerinden koruyabilirlerdi.''

''En başından başaramayacağını biliyordu.'' Travis ile aynı anda içini yavaşça kesen acıyı hissettim.

Ion hüzünlü sesiyle ''Biliyordu.'' dedi. ''Acı'nın bedenini almasına izin vermeden önce ölmeliydi. Annesiyle kan yemininin şartı buydu. Acı, bedenini kullanamadan son nefesini verecekti. Ama anlaşma sadece kendisi için değildi. Kız kardeşi için yoksunluk dolu bir sonsuzluğu engellemek istemişti. Zamanı gelince kendi çocuklarının geleceği için bir çıkıştı. Onun kızını, benim soyum sevgisi ile saracaktı. Kız kardeşi ise kendi çocuğuna annelik edebilecekti.''

Travis o güne yeniden sürüklenip annemin karnındaki derin bıçak yarasını düşündü. ''Bu yüzden av köpeklerinin onu yaralamalarına izin verdi.''

Ion da o anın görüntüsünü yaşıyormuş gibi üzüntü ile konuştu. ''Acı'ya ettiği yemin kendi bedenine zarar vermesine izin vermezdi. Ola ile ettiğim yemin yüzünden ben anahtarı saklayıp korumakla görevliydim. Aynı onun soyunun kilit olanı koruyup zarar veremediği gibi benim soyum da Neimna'ya dokunamazdı. Bu yüzden kendine zarar verecek olanları buldu.''

Geçmişin acı hatıralarından yüzler Travis'in zihninde süzülse de geriye itti. Benimse zihnimin arka planında mırıldanarak söylenen kelimelerin varlığı anının içindeki çiçekler gibi iç çekti.

Travis, Ion'un kımıldamadan ona baktığını görünce ''Daha fazlası var değil mi? Yoksa sen burada olmazdın.'' dedi.

''Kan yeminleri.'' dedi Ion derin bir nefes alıp elbisesinin zarif kollarını sıkarken. ''Denge üzerine kurulur aynı bütün evrendeki var oluş gibi.''

''Ne demek istedin?''

''Benim anahtarı, onun kilidi alması gibi. Benim görümle Neimna'ya yol gösterirken, onun kız kardeşini karanlıkta bırakması gibi.''

Travis dikleşip ''Onun da şartları vardı.'' diye tahmin etti.

''Ola şartların hepsini kabul etti. Ama kendi şartlarının bazılarını da yeminlerine eklemeliydi. Neimna bu kadar değerli şeyler alırken Ola'da almalıydı. Kızlarının duyguları hissetmesine izin verecekti. Fakat aşık oldukları adamlar da en az kendileri kadar kana bulanmış olmalıydı. Aynı kızları gibi ölümsüzlüğün özü damarlarında dolaşmalıydı. Birbirlerini koruyacaklarsa birbirlerine zarar da verebilmeliydiler. Madem böylesine derin bir bağla bağlanacaklardı, birinin ölümü diğerinden değerli bir şey çalacaktı. Neimna çocuklarının kaderinde bir çıkış noktası yaratmıştı öyleyse her nesilde soyundan gelenlere iletilen sözler kaderlerine göre değişecekti.''

''Peki.'' Travis ellerini iki yana açıp sallarken Ion'un anlattıklarını sindirdi. ''Bunun kötü bir şey olduğunu hissediyorum ama açıklayamıyorum.''

Bense kelimelerin zehirli varlığının, kaderin damarlarında yavaşça yayılışını hissettim.

''Neimna zekiydi. Ola'nın koyduğu şartların ne kadar korkunç olasılıklar doğurabileceğinin farkındaydı ama yeminin gücü o istese de istemese de onu bu yolda ilerletecekti. Ya mutsuz bir yaşamla kardeşini bulamadan bir çocuk doğurur ve kaderinin tutsaklığında can verirdi. Ya da kaderden kendi kopardığı parçaları sahiplenir, sevgiyi tadar, gelecekte aynı yoldan geçecek çocuğuna tutunacak bir umut bırakırdı.''

Travis eliyle saçını tararken başını eğip bakışlarını kaçırdı. Neimna'nın taşıdığı yüke ortak olamadığı için içini yakan acıyı ve onun olmasının istediklerinin kaybı ile hissettiği hüznü Ion'dan sakladı. Yine de fokurdayan iğrenç kıskançlığı bastıramadan dudaklarından kelimeler döküldü.

''Eşi olan gözde hayatta mı? Neimna'nın ölümü ondan ne aldı?''

''Bilmiyorum.''

Travis başını kaldırıp şaşkınca baktı. ''Çocuğun yanında değil mi?''

''Neimna hamileliği belli olacak kadar zaman geçince çocuklarımın arasında saklandı ama geldiğinde yalnızdı.''

Babam. O neredeydi?

Travis'in nefesi farklı bir olasılıkla kesildi. Benimde öyle. ''Eşini kaybetti mi?''

''Bilmiyorum Rocue, bana hiç söylemedi.''

Konuşulan kelimeleri yakalayıp daha fazlasını sormak istesem de tek elimden gelen dinlemekti.

Başını aşağı yukarı sallayan Travis konuyu kapattı. ''Anladım.'' Ardından ekledi. ''Çocuğuna farklı bir kader çizdi. Onu koruyacağıma söz verdim. Zamanı gelince zihnini saklayacağım ve kaderinde ilerlemesi için yanında duracağım. ''

Ion yaklaşıp sağ elinin Travis'in yanağına yerleştirdi. ''Biliyorum.''

Travis'in içi huzurla dolarken yutkundu. ''Peki, sen?'' dedi. ''Sen neden kuleye bir kafesle geldin? Seni yakalamalarına neden izin verdin?''

Ion'un eli düştü. ''Kan yeminleri denge üzerine kurulur.''

''Eşini feda ettin, soyunun katledilmesini izledin. Yetmez mi?''

Yanağından süzülen bir damla yaş, içindeki derin elemi anlatmaya yetmezdi. Ama tek bir damladan fazlası akmadı. ''Ola bana kurtuluşu sundu. İnsanlığın özgürlüğü için kendi soyunu ağır prangalarla bağladı. Karşılığında daha fazlasını istemez miydi?''

Travis hızlıca düşünse de aklına gelen tutsaklıktan fazlası olmadı. Atlılar, Ion'un soyunu avlamak için var edilmişti. Kulede Ion'un zihnini kıramaz ya da işkence edemezlerdi. ''Özgürlüğe karşı tutsaklık mı?''

''Ve kurtuluşa karşılık gelecek.''

Kafası karışan Travis ''Gelecek mi?'' diye sorarken Ion gözlerinin içine bütün anlamları taşıyan mavilikle baktı.

''Ola soyuma kurtuluş sunuyorsa ben de gördüklerimden feragat etmeliydim. O çocuklarının ellerini bağlıyorsa ben de benimkileri kör etmeliydim.''

Istırabın bir rengi olsaydı şu an Ion'un gözlerinden yansıyan renk olurdu. Gördükleri karşısında Travis'in ciğerlerindeki hava sıkıştı. ''Kehanetlerden vazgeçtin.''

Hüzünlü bir gülüşle dudakları kıvrıldı. ''Onlara yol gösterecek kadarını bıraktım.''

İjga'nın sözlerini hatırladım. Artık görüntülere değil sözlere sahibiz.

''Neden?''

''Korumak için. Aynı senin o çocuğu koruyacağın gibi. Aynı kaderin iplerinin benim çocuğumla kesiştiğinde birbirlerini koruyacakları gibi.''

Radsolf. Varlığını hatırlamak yeniden sıkıntı ile dolmama neden oldu. Onu kurtarmalıydım.

Travis başını iki yana salladı. ''Neden kan yemini ettiğin zamanda değil? Neden şimdi?''

''Kader oyununda zaman hamle sırasını bana yeni verdi.''

''Bundan ne anlamalıyım?''

''Bizi bağlayan ve kesen, koruyan ve örten iplerin var oluşu farklı özlerden Rocue.''

Ion'un kendi var oluşunda anlamlı ama onun kulakları için anlamsız sözlerinin üzerinde durmadı. Sorsa da istediği cevapları alamayacağını hissetti.

Onun yerine Travis yeni aklına gelmiş gibi ''Onu nasıl tanıyacağım?'' diye sordu.

Etrafa çiçeklerin nefes alışına benzer sesler yayıldı. ''Annesine benziyor.'' Ion'un sesi şefkat doluydu. ''Dudaklarından beklediğin kelimeler dökülecek, zihni çözüldüğünde ise adımları onu sana getirecek Rocue.''

''Hangi kelimeler?''

Ağacın dalları kırık sesler çıkardı. ''Juls'un sana hep öğütledikleri.''

Travis yine de emin olamayıp sordu. ''O kelimeleri o nasıl bilecek?''

''Benim soyum ona yol gösterecek. Adımlarında ona eşlik edecek olanı bulsun diye geride bıraktım.''

Travis'in yanına koşarken o sözleri bana fısıldayıp gitmemi söyleyen anımdaki kadını hatırladım.

''Sözlerimi iyi dinle küçüğüm, bilmemen gereken dudaklarından döküldüğünde yanında olup sana sözlerimi iletene güven. O seni bekliyor, zamanı gelince küçüğüm kim olduğunu hatırla. Şimdi benim için tekrarla.''

Gür saçlar yanağımı gıdıklayıp beni güldürürken kadın eğilip kulağıma fısıldadı. ''Yasaklı şeyler bazen yasaklı kalmalı...''

Travis'in ben çaylakken beni soktuğu simülasyonda bir kukla gibi ayaklarımdan mermere sabitlendiğim de, rakibimi vurduğumda acının bedenimde yankılandığını keşfetmiştim. O zaman nerede okuduğumu hatırlamadığım bir metnin sözleri bilmeden dudaklarımdan dökülmüştü.

Senin canın, benim canım. Acın, benim acım. Bırak ruhuna dokunsun parmaklarım. Kollarıma gel hadi, sallasın seni yıldızların kucağındaki geceden sivri uçlu ama merhametle kaplı parmaklarım. Ve saplansın, acının kardeşi ölüm son sözlerimle dudaklarındaki çığlığa. Gözlerini sakın kapatma.

Aynı kadının bana dediği gibi uyandığımda Travis, Kıdemli Teressa'ya beni götürmesini söylemişti. Ve dudaklarından aynı kelimeler dökülmüştü.

Yasaklı şeyler bazen yasaklı kalmalı.

O zaman anlayamamıştım. Uyanmayan zihnim için bu sözlerin geleceğimin habercisi olduğunu, okuduğum metnin eski yaşamlarıma ait asi dilindeki sözler olduğunu bilmiyordum. Zihnim miorpinin dokunuşu ile çözülene kadar unutulmuş, kuledeki şifa odasında tüm gerçekliği ile yüzeye vurmuştu. Yine de bu sözler eninde sonunda beni Travis'e getirmişti.

''Ion-''

Travis kelimelerini tamamlayamadan yeni çatırtı sesleri geldi. Hızla başını kaldırınca konuşurlarken tepelerinde ışık yayan çiçeklerin artık parlamadığını gördü. Alev almışlardı. Çiçekler peş peşe tutuşurken Travis'in bedeni kasıldı. ''Ne oluyor?''

''Yanıyorlar.''

Travis neden diye soramadan bir alev şöleninden nasibini alan dallar içten içe yandı. Ateş şeritleri dalları yalayıp yayıldı. İçinde bulundukları karanlık hiç olmadığı kadar aydınlandı. Dakikalar içinde çiçekler kararıp Ion'un avucuna düşerken öldüğü gibi önce dallarını bırakıp ölümleri için süzüldüler sonra kara birer kül bulutuna dönüşüp rüzgarla uzaklara taşındılar. Yanan dallar ise çiçeklerin yokluğunda yavaşça sönüp hızla kurudu. O muazzam görüntünün böyle korkunç bir şekilde yok oluşu karşısında Travis sadece izleyebildi.

''Neden?'' dedi şimdi yalnızca tepelerindeki ayın ışığında zar zor gördüğü Ion'a. Zamanında aynı isyan eden kelimeler benim dudaklarımdan döküldüğü gibi onun dudaklarından da döküldü. ''Neden yanmalarına izin verdin?''

''Çünkü onun doğası bu. Karanlık diyarların içine hatırlatması için dikildi.''

''Neyi hatırlatması? Ölümü mü?''

Ion'a başını geriye atıp gözlerini kapattı. Yerka'nın bana bir zamanlar verdiği cevap dudaklarından döküldü. ''Ne kadar karanlığın içinde kapana da kısılsanız, güneş sizi selamlamasa da sonsuz gece gökyüzünde saltanat sürerken kalbinize umutsuzluk dolarsa bu ağaca bakın. Dallarının karanlığına rağmen içinde hiç bilmediği ışığı taşıyan bu ağacın tomurcuklarına. Her yaşam ışıktır ve her yaşam kalbinde sevgi taşır. Gece ya da gündüz fark etmez. Gözlerinizi her kapattığınızda içinizdeki karanlıkta bir alev yakın. Bazen inanmak için kendi bedeninizi yakmanız, dallarınızı yeniden büyütene kadar beklemeniz gerekse de olduğunuz yere kök salın ve kollarınızı tekrar tekrar geleceğe uzatın. Umudu ve sevgiyi aynı bu çiçekler gibi ışıkla dallarınızda taşıyın ve etrafınızda unutanlara hatırlatın.''

''Beni hatırlamam için mi buraya getirdin? Zihninin içindeyken başka yer seçmek yerine burayı seçtin?''

''Sana umudu, geleceği ve pek çok şeyi emanet etmek için geldim Rocue. Sana karanlığın sonundaki ışığı emanet ediyorum. Aynı zamanında Neimna'yı ettiğim gibi.''

''Çocuğunun kaderini değiştirmek için çok uğraştı. Bu kadar yükü yükleyip sonra da hayatta kalmasını söylemek acımasızlık. Ya sadece onu korur annesinin sözlerini iletirsem, senin anlattıklarını gizlersem? Mutlu olma şansını kullanmasına, sevdiği adamla zamanı dolana kadar yaşamasına göz yumar insanlığa sırtımı dönersem?''

Travis'in ağzından çıkanlarla birlikte içimdeki bencillik dikenlerini sivriltti. Keşke.

Ama bu anının içindeyken artık çok geç olduğunu biliyordum.

Ion elini savurunca kavrulan dallar toza dönüştü. Ardından yeni dallar yavaşça filiz verdi.

''Ola'nın soyu nefretle yaratıldı. Acı çekmek için. Benim soyumsa sevgiyle yaratıldı. Sıcaklık ve merhametle. Belki ışığa adım attıkları her diyarda can verdiler ama birbirlerine sahiptiler. İnançları vardı. Bu yüzden var olduğu ve yaşamak zorunda kaldığı acı ve kaosu bir nebze yok edebilmek için onu kendi çocuklarımın yanına verdim Rocue.''

Unutulmuş yaşamlarda her biri Ion'un soyundan gelen ailelere verildiğimi hatırladım.

Dallar uzayıp gökyüzüne yayıldı. Ardından tomurcuklar tek tek kendini göstermeye başladı.

''Sevgiyi ve umudu öğrensin diye. Tüm dünya onu kana bularken nefes alabilsin diye. Bu yüzden soyumun dallarıyla onu örttüm. Bu yüzden Rijha'nın soyu onu gözetti. Anıları yanarken serin bir el olsunlar diye.''

Anılarım yanarken Nei gibi başka kadınların yanımdaki varlığıyla beni sakinleştirdiklerini anımsadım.

Işıktan küçük kozalar titrekçe parlamaya başladı. ''Onu bizzat sevemediğim için sevecek birine emanet ettim. Kaderinde ona eşlik ederken kendi yaralarıyla birlikte onunkileri de sarabilsin diye.''

Dallar inledi. Çiçekler açmanın heyecanıyla nefes aldı. ''Oğlum.'' diye ilan etti Ion.

Çiçekler gibi kalbim de iç geçirdi. Radsolf.

Travis ona bakınca Ion'un başından beri onu izlediğini gördü. ''Babası gözleri önünde parçalanmış, annesi kafesle kuleye götürülen oğluma.''

Ah kendi ellerimle ona yeni yaralar açmış, hapsetmiştim.

Travis, Nestoria'nın oğlu diye düşünürken Ion devam etti. Geride bıraktıklarının ağırlığı sesine yansırken ''O da ışığa muhtaç hepimiz gibi. Belki daha da fazla.'' dedi.

Kaderimizin bu kadar iç içe olmasına memnun mu olmalı yoksa biz daha farkında bile değilken görünmez bağlarla en baştan bağlanmış olmamıza sinirlenmeli miydim?

Ion tepelerinde süzülen ışıktan tomurcukların ışığında Travis'e yaklaşıp yüzünü avuçları arasına aldı. ''Neimna'nın yükü taşımasını istemediğini biliyorum. Elinde olsaydı onu o konakta tutup ölene kadar yanında tutacağını bildiğim gibi.''

Travis başını ellerinin arasından çekmese de bedenini dikleştirdi. ''Öyle yapardım ama o bundan nefret ederdi.''

İkisi de tanıdıkları ve koşulsuzca sevdikleri kızın yasını birlikte tuttu. Ion ellerini Travis'in kollarına dolayıp onu yakınına çekti. Aşağı doğru eğilmesi için bekledi. Ardından Travis'in alnına bir öpücük kondurdu.

Tepelerindeki tomurcuklar ardı ardına açıp çiçekler ateşten yapraklarını gözler önüne serdi. Karanlıkta neşeyle yandı.

Keilah, karanlıkta yanan.

''Kaderini senin ellerine bırakıyorum Rocue. Ona göster. Göster ki ölüp kuruyan dalların yeniden çiçek açma umudu olsun.''

O an ne yapacağından emin olmasa da Travis reddedemedi. ''Yapacağım.''

Ion gülünce lanetlenmeden önceki büyülü güzelliği yeniden ortaya çıktı. Saçlarındaki gümüş parıltılar kayboldu. Teninden çiçeklerin aleviyle yarışır parıltılar saçıldı. Gözlerinin içi mavinin her tonunda dalgalandı.

Dudakları parlak korlar gibi görünmeye başladığında bir anda bedeni kasıldı. ''Sanırım zamanımız kalmadı Rocue.''

Travis aklında dönen onlarca sorudan hangisini seçeceğini bilemeden ilkini sıraladı. ''Yemin yeni nesle geçtiyse diğer kız da doğdu mu? O da kuleye gelecekse ona da yardım etmeli miyim?''

Güneşin ortasına yayılan kara bir leke gibi görünüşünün ışığı soluklaştı. ''Doğdu. Ama onun kaderi senin dokunamayacağın yerlerde.''

Kaderime eşlik eden kişi. Annemin fedakarlığı ona yardım edebilmiş miydi?

Travis anlamadığını söylemekle uğraşmadı. Kahin ona daha fazlasını söylemeyecekti bu yüzden yeni bir soruyla denedi. ''Neimna'nın kardeşi o hayatta mı?''

''Hayatta.'' derken Ion'un ışığı söndü.

Travis başına gelenlerden korktu. Neimna'nın annesiyle ettiği kan yemini onu koruyamamış mıydı?

''Ona ne oldu?'' Beklenti Travis gibi beni sardı.

''Kulede yükseldi. Bir gözde oldu. Sonra aynı kardeşinin ona bahşettiği kaderde olduğu gibi aşık oldu. Ola'nın şart koştuğu gibi en az onun kadar kana bulanmış ve ölümsüzlüğün özünü taşıyan bir başka gözdeye. Birbirlerini sevdiler, korudular ve sonunda aşklarının meyvesini korumak için avladıkları soyun içine sığındılar.''

Travis başlarına kötü bir şey geldiğini anladı. ''Ne oldu?''

''Ola'nın kanıyla bağladığı sonu tattı. Birinin ölümü diğerinden değerli bir şey çaldı.'' dedi hüzünle.

''Eşi öldü. Ama nasıl?'' Gözdelerin kolay öldürülmediği hesaba katılınca Travis'in olasılıklar ile dolup taşan bedeni gerildi.

''Korumaya yemin ettiğinin elleriyle.''

Travis soru sormadan Ion arkasını dönüp ağacın arkasına geçti. Ardından zifiri karanlığa doğru adım attı. Benimse zihnimde kabullenmek istemediğim olasılıklar dans etti.

Nefesi hızlanan Travis koşarak peşinden gitti. ''Kim?''

Karanlık etrafını sarıp ışıktan çiçekleri ile altında dikildikleri ağacı geri bıraktı. Körlemesine adımlarken kalp atışları hızlandı.

Hafif bir rüzgar Ion'un sesini ona taşıdı. ''Zaten biliyorsun Rocue.''

Zihnindeki çarkların sesi kulağına dolan rüzgarın sesiyle yarışırken, bedeni tökezleyip ilerleyişini kesti.

Sağ tarafından gelen ses. ''Oğlumun ellerinde eşi can veren kimse o.'' dedi.

Ah, hayır.

Travis başını çevirse de kimseyi göremedim. Konuşamadı.

Sol tarafından rüzgarla karışık başka bir ses konuştu. ''Yaşadığı kayıpla en değer verdiğinin varlığı zihninden çalınan kimse o.''

Hayır, hayır, hayır.

Hızla dönse de yine karanlıktan başka bir şey yoktu. Ağzı açılıp aynı soruyu haykırmak istese de sesi çıkmadı.

Sonra bir anda Ion karanlığın içinde yanan bir alev gibi önünde belirdi. ''Taşıdığı Atlı'nın özüyle ettiği intikam yemiyle beni bu kafese koyup kuleye getiren kimse o.''

Gözlerinden yaşlar boşalan Travis olduğu yerde taş kesti. Linda.

Darius'un eşi.

Sonunda titrek bir nefes dudaklarından kaçtığında ''Neden?'' diyebildi.

Ion'un gözlerinde fırtınalar koptu. ''Unuttu.'' dedi. Kusursuz güzelliğin altında ölümün kavuran nefesi kelimeler ile kırmızı dudaklarından döküldü.

''Bedeli buydu. Ola zihninde kızını çaldı.''

Kelimelerin zehirli varlığı kaderin damarlarında fokurdadı. Zehrin adı Ola'ydı.

***

Bombalama seansı devam ediyordu!😎

Ion ve Ola'nın kader oyunu, Neimna'nın cesur adımları ile kaderini yenip Ola'dan yeni şartlar koparmasını ve sonuçlarının ne kadar acımasız olabileceğine tek tek şahit olduk.😉

İşler git gide karışırken geçmiş hakkındaki bazı detaylarda yerine oturdu.

Ve Linda! 💣Darius'ın eşi. Ola'nın diğer kızı. Kader oyunundaki kilit. Bekliyor muydunuz?😈

Linda ve Darius'un kızı asilerin arasına bırakılan çocuk, Eris'in kader oyunundaki eşi.💥
Onu bulması ve ona iletilen sözleri yerine getirmesi gerekli. Peki bu çocuk nerde?😈 Teorileri alalım! 😎

Ola'nın planları için bir dakikalık saygı duruşu alabilir miyiz?😏 Ya da siz sayıp sövebilirsiniz.😂

Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Haftaya yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top