14.Bölüm: ''Soy Kandan Gelir, Kan Özün Kendisidir''
Keyifli okumalar...
***
Karissa'nın dedikleri ile zihnim kendi senaryolarını ve cevaplarını üretmeye dalmışken avucumdaki kumaşı sıktım.
İki hafta.
Her şeyi yoluna koymak için bu kadar zamanım vardı.
Kuleden çıkıp bir asi ile kuleye dönmek için verilen süre iki haftaydı. Şimdiyse iki hafta içinde bir asi kurtarmalıydım. İroni karşısında gülmek istedim ama yorgundum.
Onlarca ömre yetecek bir yorgunluk beni omuzlarımdan aşağı çekerken kısık gülme sesi ile dikkatim dağıldı.
Radsolf'un öfke ve alayla dolu sesi bana yönelikti. ''Pek sevilmiyorsun ha gözde?''
Gerçekler dilimin ucunu yakarken yalan söyledim. ''Biz duyguları zayıflık olarak görürüz yani sevilmek umurumuzda değil. Biz hissetmeyiz.''
Alaycı başka sözler ile canımı yakmak istediğini bilsem de öfkesi üstün gelip homurdandı. Dönüp onunla yüzleşmek yerine kafese girmeden önce aceleyle yere attığım cihazı almak için ilerledim.
Kafesi kapatmak için harekete geçince Radsolf atıldı. ''Bana işkence etmeyecek misin? Senin esirin değil miyim?'' Maris'e yaptığım vurguyu alayla bana iletirken hoşnutsuzlukla güldüm. Gözlerim yan kafeste oturan kıza kaydı.
Dizlerini karnına çekmiş, kollarını etrafına sıkıca dolamıştı. Saçlarının arasından ürkek bakışlar ile bana bakıyordu. Gözlerimiz kesişince gerileme isteği ile zincirlerini çekiştirdi. Yerde sürtünen metalin sesi olması gerekenden daha yüksek bir yankı ile kulaklarımı doldururken yerden kontrol cihazını aldım.
Kız korku ile hıçkırdı. Ona yeniden işkence yapmamı bekliyordu. Kendi var oluşunu neden bu kadar düşmanca yok etmeye çalıştığımızı merak ediyor olmalıydı. Annesinin uyumadan önce anlattığı masallardaki canavarlar bizdik.
Acantha onu nasıl yakalamıştı? Asilerin soylarından gelen gücü kazanması için belli bir yaşa gelmeleri gerekiyordu. Bu kız ne soyunun dayanıklılığına ne de hassas duyularına sahipti. Küçük ve savunmasız olduğum zamanlardaki hislerim yüzeye pençelerini geçirerek tırmanırken öylece ona baktım.
Yüzüm nasıl bir ifade ile şekillendi bilmiyorum ama kız inledi. Yalvarmıyordu. Benden merhamet dilenmiyordu. Sadece sonunu bekliyordu.
Kurban edilmeye bekleyen bir kuzu gibi.
Acantha onu öylece bulduğunu söylemişti. Asiler çocuklarını kuleye vermezdi. Onları saklar, merkezlerinde sevgi ile büyütür, hayatlarının acımasız gerçeklerinden onları korurlardı. Kan ve ölüm onlara dokunmazdı.
Ama karşımda şiddetle titreyen, başına geleceklerin dehşeti ile gözlerini benden ayırmaktan korkan bu kız nasıl yakalanmıştı?
Avucumdaki keskin acı ile irkildim. Şaşkınlıkla başımı eğince elimdeki cihazı kırdığımı gördüm. Sivri dişlere benzer plastik etime geçmiş bir ağız gibiydi. Kız hıçkırdı. Onu ellerimle parçalayacağımı düşünüyor olmalıydı.
İstemsizce bir adım öne çıkıp ona yaklaştım. Radsolf kafesinde bağlarını gerip atıldı. ''Bir şey bilmiyor, çocuklar bir şey bilmez. Bilgiyi benden alman gerek gözde.''
Kafesten çıktığımda da küçük kıza işkence yapacağımı düşünüp atılmıştı. Şimdiyse endişesi gerçekleşmek üzere olan birinin telaşına sahipti.
Neden diğerleri ona işkence ederken konuşmamıştı? Çocuğu korumak istediğini biliyordum. Ama ben gelene kadar kimse ile konuşmamış hem kıza hem kendine yapılan işkencelerde sesini çıkarmamıştı.
Ya da öyle değil miydi?
Kızın kafesine doğru bir adım daha yaklaştım. Sol elimdeki kumaş parçasını yaralı elime bastırmadan önce kafesin el taramak için ayrılmış bölmesine uzattım.
Bir damla, iki damla... Kan peş peşe yeşil dokunmatik bölmeye damlarken gözlerimi Radsolf'a diktim. Çenesinin kasıldığını gördüm.
Diğer gözdeler de küçük asiden bilgi alamayacaklarını biliyorlardı. Ama bu sayede Radsolf'a işkence yapıp konuşmasını sağlayabilirlerdi. Elbette bunun için Radsolf'un tepki vermesini beklemişlerdi. Peki, Radsolf sessiz kalırsa kıza işkence yapmanın anlamı kalır mıydı? Zayıf ve güçsüzdü.
Güçlerini kazanmak için gerekli niteliklere sahip olmadığını bilmeseler bile ne kadar zayıf olduğunu herkes anlardı. Bu yaştaki bir çocuk bilgi sahibi olamazdı. O zaman yeterince dayanırsa bir zaman sonra onunla oynamaktan vazgeçerlerdi.
Bu yüzden susmuştu. Eğer konuşsaydı her seferinde kızı kullanır böylece yakın zamanda kızın ölmesine neden olurdu.
Üstelik artık konuşuyordu. Yeni bir odak noktası vermek en mantıklısıydı. Kızdan dikkatleri uzaklaştırıp bana odaklanmalarını sağlamıştı. Ben de onu sahiplenip diğerlerini uzaklaştırırken isteğini yerine getirmiştim.
Riskli ama zekice bir kumar oynamıştı.
Kızın ölmesini istemiyordu ama zihnini kıramayacaklarını bildiğinden başkalarını sessiz kaldığı sürece koruyabilirdi.
Bakışlarımı ondan ayırmadan yavaşça elimi panele yaklaştırdım. Dudaklarını birbirine bastırıp kanın çekilmesine neden olurken bakışları çıplak karnıma kaydı. Oradaki eski yara izlerini gördüğünü biliyordum.
Şakağımda hala tazeliğini koruyan izi ve omzumda çıkıntı yapan bandajı da görüyordu. Kendinde açtığım yaraları da düşündüğünden emindim.
Biz yaralanır ama hayatta kalırdık. Ama kız kalamazdı.
Kızın elektrik yüzünden kabaran teninin geç iyileştiğini fark etmiş olmalılardı ama sadece zayıf olduğunu düşünmüşlerdi. Kimse zihnini kırmaya kalkmamıştı. Bu gerçeği keşfetmemeleri en iyisiydi.
''İş birliğine ne dersin asi?''
Kafesin en köşesine çekilmiş korkuyla titreyen kıza bakıp elimi geri çektim. Kumaşı kesilen avucuma ağırca dolarken bakışlarımı ondan ayırmadım.
Beklediğim cevap çok geçmeden geldi. ''Anlaştık. Benimle oyna.'' dedi. Ben ona bakınca çenesini sıkıp ekledi. ''Yine.''
Dudağımı sarkıtıp ''Özledin mi?'' dedim.
Hırlayınca ona karşılık kahkaha attım. Belli etmek istemese de kafesten uzaklaşmam ile kasları gevşedi. Bağların ne kadar gergin olduğunu biliyordum. Omuzları o pozisyon yüzünden yanıyor olmalıydı. Yerde siyah ve kırmızı bir yığın halinde yatan cihaza baktım.
Panel artık işe yaramazdı. Halatlarını kontrol edemezdim ama en büyük sorunumuz da kas ağrısı değildi.
Omzumu gevşetmek ister gibi başımı çevirip gerindim. Odanın tavanına ve köşelerine göz attım. Gözdeler sürekli esirlerin başında bekleyemezdi. Biz olmadığımızda onları izleyen birileri olmalıydı.
Kafeslere yaklaşmalarına izin verilmezdi. Ne de olsa asilerin varlığını bilenler çok azdı. Bu durumda bir yerde izlemek için kameralar olmalıydı. Başımı geri atıp sağlam omzumu geriye doğru çevirdim.
''Kas ağrısı mı çekiyorsun gözde?''
Kafamı birazcık sola yatırıp onu görüşüme alırken güldüm. ''Senden daha fazla değil. Omuzların alev almış olmalı.''
Mimikleri gevşedi. Bedenini olması gerekenden daha rahatmış gibi göstermeye çalışırken halatlar tenini kesti. Aldırmayıp alayla güldü. ''Omzun nasıl?''
Gözlerim yarı kapanıp öylesine gibi hareket ederken tavanı taradım. İç çekip sıkıldığımı belli ettim. ''Senin sırtından daha iyi olduğu kesin.''
Karissa'nın varlığını hatırlayıp bir an için oynadığı rolde bocaladı. Parmak izlerinin görüntüsü zihnimde beni yakarken gözlerimi kapattım.
Beni buraya getiren kelimelerin görüntüsü zihnime süzüldü. Her birinin üzerinden yavaşça geçtim. Kaderimi bağlayan sözlerin acı tadını derinlerimde hissettim.
Karanlıktaydım. Zifiri, beni yutan karanlıktaydım. Çıkıştan bana ulaşan ışık öylesine küçük, öylesine uzaktı ki pes etmek istedim. Asilerin merkezinden ayrılmadan önce Radsolf'un kollarında geçirdiğim zamanı düşündüm.
Sıcaklık ve güven hissinin verdiği huzuru. Ojmia.
Adım, adım. Çıkışa yaklaşana kadar adım adım ilerle.
Işık çok uzaksa sen ışık ol. Keilah.
Gözlerimi kararlılık ile açıp Radsolf'un kafesine ilerledim. Duygularımın kokusunu alabilirmiş gibi derin derin nefes alırken gözlerini benden ayırmadı.
Öfke ve acı. Parlayan kehribarlarda yanan alevin malzemesiydi. Ama daha altında küllerinin arasında göz kırpan özlem vardı.
Kafese girip etrafında bir tur dönerken fısıldadım. ''Bana bilgi vermelisin asi.'' Bir noktada küçük bıçağımı kaybettiğimden duvarda sıralanmış bıçaklara doğru ilerledim. Deri yüzmek için ideal bir avcı bıçağını parmaklarımın arasında çevirirken bedenine yaklaştım.
Yüzlerimiz birbirine bakacak şekilde dikilirken bıçağı göz hizasına kaldırdım. Gözlerinde kararsızlık vardı. Ondan neden bilgi istediğimi anlamıyor gibiydi. Ne de olsa onların arasına sızmış, gerçekleri keşfetmiş ve onu tutsak etmiştim. Ondan alabileceğimden çok daha fazla bilgiye sahiptim.
İstediğim anda bu diyardaki en büyük asi topluluğunu yok edebilirdim. Masum ve savaşmaktan habersiz saklanan her bedeni ölümle tanıştırabilir, soylarına acı çektirebilirdim. Ama bunun yerine önünde dikilmiş ondan bilgi istiyordum.
Onunla oynadığımı düşünüyor olmalıydı.
Tısladı. ''Asla.''
Ben ve Travis dışında asilerin içine sızdığımı bilen kimse yoktu. Radsolf da bu bilgiyi diğerlerine vermezdi. Koruması gereken çok şey varken benim kurallarıma göre oynayacaktı.
Zihnimin arka planında hızla bir plan şekillendirirken ona iyice yaklaştım.
Bıçağımı çıplak göğsünü çizecek kadar batırırken ''Hadi oynayalım.'' dedim. Gözlerine bakıp itiraz etmesini beklesem de temkinliydi. ''Seni o yasaklı bölgede yakaladığımda epey şaşırmış olmalısın.''
Gözleri hafifçe kısılınca bana odaklandığına emin oldum. ''Ksio'nun en ucunda, av köpeklerinin oyun alanında saklanarak zekice davrandığını düşünmüş olmalısın.''
Reik ve Jei ile kaçırılan asi çocuklarını kurtardığımız zamana gönderme yaptığımı anlaması için gözlerine dikkatle baktım. Hikayemi özümseyip uyum sağlaması gerekiyordu.
Bıçağımı hızla kaydırıp derisini kesince hazırlıksız yakalanıp tısladı. İçimden haykırdım. Uyum sağla. Cevap ver.
Dişlerini sıkıp ''Onları öldürmek daha kolay.'' dedi.
Hoşnutsuz bir ses çıkarıp güldüm. ''Haklısın bir gözde beklememiş olmalısın.'' Bıçağın açtığı kesik üzerinde parmaklarımı gezdirip elime bulaşan kanı ona gösterdim. ''Ne kadar da kabayım kendimi tanıtmayı unuttum.''
Birkaç adım geri çekildim. Onu kafese soktuğum ilk seferde yaptığım gibi bedenimi eğip onu selamladım. ''Ben Gazap'ın gözdesi Eris.'' Yüzümde korku salan yırtıcı bir gülüşle ona baktım. ''Senin adın ne asi?''
Tam dudaklarını araladığında hızla atılıp sağ kolundaki bağı asıldım. ''Bak ne diyeceğim umurumda değil. Ne de olsa sen avlanmaya çıkıp tek başına olduğundan kolayca tuzağıma düşen birisin. İsmin, nerden geldiğin ya da ne olduğun gereksiz.''
Hikayeme uyum sağla.
Bileklerinden süzülüp dirseğinden pazılarına ilerleyen kan şeridini parmağımla takip edip ''Güçlüsün ama ölmeye hepsi gibi mahkumsun.'' dedim. Parmağımı omzundan çenesine kaydırdım. ''O yüzden sessiz kal ve sadece istediklerimi söyle.''
Teninde kızıllık çirkin bir görüntü oluştururken yüzümde gizlenmiş anlamlar aradığını biliyordum. Ona gülümsemek, teselli etmek için sarılmak istiyordum. Ama yapamazdım. Omuzlarımdaki kasları gevşetmiş gibi davranırken kafesin girişine yerleştirilmiş kamerayı görmüştüm. Neredeyse parmaklıkların mermerle bütünleştiği noktada görünmez gibiydi. Ama ordaydı.
Ses için de kafese yerleştirilmiş cihazlar olmalıydı. Yoksa bile riske giremezdim. Tek yapabildiğim Radsolf ile oynadığımı düşünürlerken onunla imalı konuşmaktı.
Kirli sakalı parmaklarımı törpülerken dişleriyle uzanıp parmağımı koparmasını beklesem de hareket etmedi. Koruma güdüsünün onu etkisiz kıldığını biliyordum.
''Mavi olan beni öldürmek istemiyor gibi.'' dediğinde irkildim. Parmaklarımı çenesi etrafında kilitleyip ona yaklaştım.
Zamanında gelemediğim için üzgünüm demek yerine dudaklarımdan anlamasını umarak sözler döküldü. ''Ah ben gelemeden önce seninle epey oynamış olmalı.''
Çenesi kasıldı. ''Öyle.'' Gözleri öfke ile yanarken devam etti. ''Benim değerli olduğumu söyledi. Özümün dipsiz olduğunu ama kuruduğumda kabuğumun çok güzel görüneceğinden bahsetti.''
Karissa onu kurutmaya mı çalışıyordu? Peki neden?
Onu öldürmek istemeyen birine göre öldürmek için fazlasıyla çaba harcadığı kesindi.
Bakışlarımdaki sorunun cevabı onda yoktu. Ben de bedenindeki izlerde cevabı bulabilirmişim gibi arkasına geçtim. İlk seferinden daha az şok etmesini beklesem de yaralar içimin ezilmesine neden oldu.
Elimse duygusal yanımdan bağımsız bir yırtıcı gibi atılıp en taze olanın üzerinde dolaşıp hassas derinin yırtılıp kanamasına neden oldu. Bir gözdeye yaraşır acımasızlık ile tutsağımı kanatırken izleyenlerin gösteriyi beğenmesini umdum.
Bedeni kasılırken Radsolf ses çıkarmadan acıyı kabul etti. Parmaklarım Karissa'nın bıraktığı siyah tene deyince panikle inledi.
Sağ eldiven, özü içten çürütür, acizliği tene işlerdi.
Karissa dokunduğu yerden asilerin soyundan gelen gücü yavaşça ondan çalmıştı. Soy kandan gelirdi. Kan ise özün kendisiydi.
Bütün özünü ondan çalarsa ölürdü ama Radsolf onu öldürmek istemediğinden bahsetmişti. İçindeki özü yeteri kadar yok ederse, Atlılar'ın özünü alıp onların kontrolüne girecek kadar zayıflatılabilir miydi? Karissa'nin dediklerini hatırladım. Onlara özlerini vermek istiyorlar.
Bir asinin gücüne sahip bir gözde.
Düşünmek bile bedenimin ürpermesine yeterdi. Asiler normal bir insandan fiziksel olarak daha güçlü ve dayanıklıydılar, karanlıkta Radsolf'un nasıl daha iyi görüp duyduğunu hatırladım. Onunla dövüşürken iksir tarafından uyuşturulmuş olmasıydı beni çıplak elleri ile parçalardı.
Savaşmak için eğitilen asilerin, gözde olması fikri bütün düzeni alt üst ederdi. Üstelik Atlılar'ın özleri bedenlerindeyken zihinleri korumasız kalacak bu sayede sakladıkları bütün bilgi düşmanlarının eline geçecekti.
Orcvilin varlığından uzakta asla yakalandıkları zihinsel hapisten kurtulamazlar, soylarını kendi elleri ile katlederlerdi.
Karissa geçen ay Gaia'da yakalanan asiler ile bunu denemişti. Ne zamandır bunun üzerinde çalışıyordu? Radsolf'a hayranlıkla bakmasına şaşmamak gerekliydi. Ne de olsa ondan daha mükemmel bir aday bulamazdı.
Babasının bir gözde olduğu gerçeğini düşününce amaçlarına ulaşmak için çok da uğraşmayacaklarını fark edince irkildim. Bedeninde zaten Nestoria'nın kanından gelen bir Atlı'nın özü vardı.
Biliyorlar mıydı?
Korku gırtlağımdan yakalayıp beni nefessiz bıraktı. Morpheus'un beni yaralamadan önce anlatması gereken plan bu muydu?
Karissa, Gaiadakilerin dört seferden fazla dayanamadığını söylerken en çok dayanan asiden bahsediyor gibiydi. Altı sefer. Radsolf'ta mide bulandıran altı siyah parmak izi bırakmıştı.
Bu yeterli sayı olmalıydı. Ya da bana söylediği iki hafta içinde yeterli sayıya ulaşacak sonra planları gerçekleştirmeye başlayacaktı.
Panik, bedenin hızlı hareket etmesini sağlayan en büyük motivasyon kaynağıydı.
Beni izliyorlardı. Karissa bana bir bilmece bırakmıştı. Biraz düşününce cevabı bulacağımı biliyordu ama cevabımı kelimeler ile istemiyordu. Öyle olsa beni de yanında götürür, gözdelerin önünde bana sorardı.
Bu bir güç gösterisi olmalıydı. Diğerlerini benden uzaklaştırmış, ipuçları bırakmıştı. Aynı ilk avımla değerimi kanıtladığımda yaptıkları gibi.
Cevabı odadan çıkmadan bulmam bekleniyordu. Zeki gözde.
Tek elimle Radsolf'un saçlarını kavrayıp başını geriye doğru çekerken bağların boynunu kesmesine aldırmadan diğer elimdeki bıçağı kara lekenin üzerine dayadım.
Zihnimdeki kaos ve bedenimdeki telaşa inat sesim dümdüz çıktı. ''Söyle bana asi, özünü senden alıp ardından dolması için bir boşluk bırakırsam ne olur?''
Boğazındaki baskıyla zorlansa da cevap verdi. ''Öz, kandır. Beni ne kadar kesersen kes iyileşirim, özüm kendini yeniler.''
Bıçağı batırırken devam ettim. ''Peki, seni kanatmadan bunu yaparsam?''
Ellerimin altındaki bedenin nefesi hızlanırken rol yapmaya devam ettim. ''Karissa bir eldiven.''
''Ne?''
''O Hastalık'ın gözdesi. Ellerinden birinin kılıfı. Sağ eldiven özü içten çürütür, acizliği tene işler.'' Vurgulamak için bıçağımla derisini delip geçtim. ''Her dokunduğunda seni yavaşça zehirliyor ama kanatmıyor. Kanamazsan yeniden dolamazsın değil mi?''
Nefesi kesildi. Kara lekeli teni ustalıkla kesip sırtından ayırdım. Kan omurgasından aşağı süzülürken konuşmaya devam ettim. ''Hayır mı? Ben de öyle düşünmüştüm.''
Açtığım yaranın üstündeki kara lekeye odaklanıp bıçağımı kaydırdım. ''Tenindeki izleri göremediğin için üzerinden geçiyorum. Sana tarif etmeme ne dersin?'' Cevap beklemeden tenine hakaret eden izleri anlatmaya başladım. ''Birer parmak izi. Her dokunuştan, her kayıptan bir yadigar olan siyah birer parmak izi. Özünün zehirlenip yavaşça çürüdüğü noktalarda tenine işlenen zayıflıklar.''
Özünü geri getiremesem de o lekeleri teninden kesip atabileceğimi anlamasını istiyordum. Ama bunları yüzüne söyleyemez, onu keserken gözlerindeki korkuya bakamazdım. O yüzden bende sadece sırtına odaklandım.
Kırmızı, siyah ve ten rengi bu resimde fazla olan parçaları kızıl bir kalemle karalayan bir çocuk gibi bıçağımı tenine tekrar tekrar batırdım.
Her darbe ile irkilen Radsolf ne çığlık attı ne inledi. Sadece onu çeken halatların ucunda sallanırken onu kesmeme izin verdi. İçimdeki öfke ve acı ile onun yerine bağırmak istesem de sadece sustum.
Karissa'nın son dokunuşundan kalan, diğerlerinin kömür karası rengine kıyasla daha soluk kalan lekeyi bıçağım ile temizlerken suskunluğumu bozup onu yeni bir savaşın ortasına attım.
Minik bir nefes alıp kaosun bir yangın gibi yayılması için sözleri yanıcı yağlar gibi kullandım. Küllerin arasından çıkışı bulacağımız umuduna tutundum.
''Söyle bana asi içinden çalınan özü yenileyemezken,'' Son deri parçasını da yere bıçağımla beraber atıp elimi kandan kayganlaşan sırtına bastırdım. Başını biraz daha geriye çekip bağların varlığını vurgulayıp nefesini kestim. ''Bağlar yüzünden bu kadar güçsüz düşmüş, kaçamazken,'' Kendi kanıyla kaplı elimi görmesi için göğsümü sırtına yapıştırıp omzunun üzerinden kolumu öne uzattım. ''Başka bir öz ile seni doldurursam ne olur?''
Cevabı bulması için yarım nefes yetmişti. Bedeni kasıldı sonra hareket etmek için telaşla kımıldandı. Başının arkasındaki elimi sabitlerken öne eğilip bedenimle onu kıstırdım.
''Hayır!''
Diğerleri izlerken ona eziyet ettiğimi düşünebilirdi ama bu pozisyonda boynunun hakimiyeti benimdi. Cevabın dehşeti ile öne atılacağını biliyordum. Gerçekleşmesi olası bu korkutucu planda yer almaktansa ölmeye razı gelirdi. Eğer ben bedenimi ona bastırmıyor olsam tek yapması gereken kendini hızla çevirmek olurdu. Böylece boynunun ve bileklerinin etrafındaki bağlar onu derinden keserdi.
''Öldür beni, bırak! Bırak kendi yaşamıma son vereyim.'' Sesi acı ve öfke ile yükselirken benden kurtulmaya çalıştı. ''Soyuma bunu yapmama izin verme Kei-'' Hızla öne atılıp elimle ağzını kapattım.
''Kes sesini! Dediğin gibi sen bize ölmeden lazımsın asi.''
Öfke ile haykırdı. Parmaklarımın arasında boğulan kelimeler anlaşılmaz olsa da tahmin etmek zor değildi. Benimle tanıştığı ana lanet ettiğinden emindim.
Ne kadar özü zayıflamış olsa da, bağlar onu hareketsiz kılsa da Radsolf güçlüydü. Onu bıraktığım anda, sonu kucaklayacağını bilmenin dehşetiyle boğazım sıkıştı.
''Yapma! Hareket etmeyi kes!''
Cevap daha çok homurtu ve hareketten ibaretti. Yan kafeste küçük kızın hıçkırarak ağladığını duydum.
Radsolf'u kontrol edemeyeceğim gerçeğiyle panikledim. Kan yüzünden ellerim kayıyor, yaralarım yüzünden tam gücümle onu tutamıyordum. Tam bizi izleyen kameraya bakıp Karissa'ya yardım göndermesi için haykıracakken yabancı bir ses bağırdı.
''Ploi! Ploi orgbe yuefka! Aniqwuesi ob erk!''
Sesin başından beri karanlıktaki kafeste olan Ino'un yakaladığı asiden geldiğini anladığımda şaşırdım. Ama beni daha çok şaşırtan şey freonun bir üyesinin yakalanmış olmasıydı. Oanı biliyordu.
Radsolf da bunu beklemiyor olacak ki bir an mücadele etmeyi bıraktı. Şaşkınlığı ondan önce üzerimden atıp bağırdım. ''Kes sesini!''
Artık anlamını bildiğim kelimeler zihnimi yakarken asinin dilini kesmek istedim. Radsolf'dan istediği şey için onu kendi ellerimle parçalamak istedim. Radsolf tüm gücüyle karşı koyarken asi aynı sözleri tekrarlamaya devam etti.
''Ploi!'' Öl.
''Ploi orgbe yuefka!'' Var eden için öl.
''Aniqwuesi ob erk!'' Soyumuzu kurtar.
Sarf ettiğim güç ile sarsılırken haykırdım. ''Kes sesini geri zekalı!''
Asi kendini öldürmesi için Radsolf'a yalvarırken ellerimin altında kaçmaya, beni geride bırakıp bu dünyayı sevdiği insanları için terk etmeye hazır olan bu onurlu adama sıkıca sarıldım. Gözlerim akmayan yaşların tehdidi ile yanarken ölümün korkusu bana yeni bir güç verdi.
Elimi ağzından çekip boğazına sıkıca dolarken nefesini kesmeye çalıştım. Uyguladığım güçle boğazının kesilmesinden korkup bedenine sıkıca sarıldım. Saçlarındaki elimi boğazını tutan keskin halata geçirip var gücümle sıktım.
Sesine yeniden kavuşunca Radsolf beni ikna etmek için haykırdı.
''Bırak beni! Bırak öleyim! Benim yüzünden başkasının ölmesine izin veremem. Yemin ettim. Bırak!''
Göğsümün içinde öfke ve kinle ördüğüm duvar sesindeki acı ve korku ile yıkıldı. Buz tutmasını emrettiğim kalbim korkunun alevi ile yandı. Bütün zamanın olduğumuz anda durduğunu hissettim.
Hayır, seni kaybedemem.
Halatı kuvvetle asıldım. Tenime giren her keskin telin acısı ile yanarken kesilen elimden kan hızla boşalıp Radsolf'un ensesine ve suratına yayıldı.
Bir an için irkilen Radsolf duraksadı. Sonra bütün gücüyle karşı koymaya devam etti. Onu daha sıkı tutmaya çalışsam da verdiğim mücadele ile gücüm tükenmeye başlamıştı. Yaralarım iyileşmemişti. Radsolf'u sabit tutma çabam yüzünden kazağımın kolu parçalanmış, bileğimle dirseğim arasında taze kesikler açılıp daha fazla kan kaybetmeme neden olmuştu.
İkimizi de kanım ile kaplayıp güçsüz düşerken inledim. Bilincim karanlık ve aydınlık arasında dans etmeye başladığında bağıran asinin sesi kulaklarıma boğuk geliyordu. Nefesim göğsümde sıkıştı, ellerim gevşemek için seğirdi.
Metal kapının açılırken çıkardığı sürtünme sesini duyunca Radsolf'u tutamayacağımı anladım.
Hayır.
Kafese doğru koşan Karissa'yı gördüm. Arkasından gelen bulanık bir şekil daha vardı. Halatı tutan elim pes etti.
Hayır!
Çok uzaktalar, yetişemeyecekler.
Bağıran bir adam, hıçkıran küçük bir kız ve öfkeli adımlar ile bize yaklaşan gözdeler. Onu bırakmam için haykıran Radsolf. Bütün sesler birbirine karışıp bir kaos oluştururken kanla kaplı güçsüz elimi bir pençe gibi kıvırıp Radsolf'un omzuna geçirdim. Bedenimi yukarı çekip dudaklarımı kulağına dayarken hıçkırdım.
Bu karmaşada bağırmadan kimse sesimi duyamazdı. Zaten duymasını istediğim tek kişi vardı. Fısıldasam yeterdi. Görüşüm siyah parmak izleri ile kaplanıp benimle alay etti. Kelimelerim dudaklarımdan hızla döküldü.
''Zeqs delliop yut moipre.'' Seni kadere feda edemem.
Bir soluk kadar Radsolf duraksadı. Aynı anda bedenimdeki kaslar pes etti. Arkaya doğru kayıp zeminle buluşurken Radsolf'u bırakmamam gerektiğini kendime haykırdım. Dudaklarım fısıltıdan farksız sözleri uğurladı.
''Nuqs geta ojmia.'' Beni bırakma kalbim.
***
Oldukça heyecanlı bir bölümün sonuna geldik! 🤩
Asi bedenlerini Atlılar'ın özü ile doldurursak güçlü gözdeler elde edebiliriz. Radsolf'u bir gözde mi yapacaklar? 😱Bunca zamandır bu işlem için uğraşa Karissa neler yapıyor dersiniz?😈
Ino'nun esirinin freon (asi meclisi) üyesi çıkmasını bekliyor muydunuz?🧐
Ve uzun zamandır anlamını bilmediğimiz sözlerin yani oan (asi dili) artık anlayan Eris sayesinde bizde okurken kelimelerin anlamlarını çözeceğiz. 🥳Asi'nin Radsolf'a kendini feda etmesi/ölmesi için haykırmasına ne diyorsunuz?
Radsolf'u işkence eden ama aynı zamanda onu hayatta tutmak için deli gibi uğraşan bir Eris var karşımızda. Bayılmadan önce sarf ettiği sözler sizce Radsolf'u ikna etmeye yetmiş midir? 😉
Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Haftaya yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top