9.Bölüm: ''Rüyalar ve Anılar''

Keyifli okumalar...

***

Ayaklarım sert ve beyaz zemine deyince ortamı incelemek yerine hızla yanımda dikilen Travis'in önüne dikildim.

''Lanet olsun Travis! Ne yaptığını sanıyorsun?''

Sesim korku ve öfke karışımı bir tonda yankılanırken Travis bana bakmadı bile. Gözleri büyülenmiş gibi tek bir noktaya kilitlenmişti. Sertçe sıktığı çenesi bana fikir vermese bile boğazında hızla atan nabzın çırpınışı bana arkamı dönüp bakmamı söylüyordu.

Göreceklerimin canımı yakacağını kalbime saplanan bir bıçağın netliğinde hissettim.

Tam istersem anıyı sırtımı dönüp izlemeyebileceğimi düşünüyordum ki onun sesini duydum.

''Travis?''

Kesik kesik ağlama seslerinin arasında yankılanan bu ince ve acı dolu ses nefesimi kesti. Gazap'ın geçmiş ve yaşanmışlık hakkında zihnime doldurduğu hayallerden birinde ateşe çekilen pervane böceklerini anımsadım.

Duyduğum ses canımın yanacağını bilsem de beni arkamı dönmeye ve görmeye zorladı. Sola doğru yarım bir adım atıp tüm cesaretimi havayla ciğerlerime doldurabilirmişim gibi derin bir nefes aldım.

Beyaz zemin, beyaz duvarlar, beyaz giysileri ile odadan korkudan rengi atmış yüzüyle koşarak çıkan bir şifacı.

Gördüklerim beni durdurmalıydı. Ama devam ettim bakışlarımı yere eğip milim milim döndüm. Yerde kocaman bir birikinti olan kanın kızıllığı ile yüzleştim. Onlarca kablonun sarmaşıklar gibi sardığı siyah üniformalı bedeni gördüm.

Kuledeydim.

Ama şifa odası yerine ustanın odasındaydım.

Kare şeklindeki siyah ekran ve içine gömülünce kayışlarla seni bağlayan rahatsız koltuğa bakmak istemiyordum. Tam da o koltukta karnındaki koca bir kesikle yatan kadının parmakları bedenini sarsan öksürükle kasılınca yumruklarımı sıktım.

Korku, acı ve hüzün bana yıllardır gördüğüm kabuslardan daha ağır bir şölen hazırlarken gözlerimi kaldırıp kadının yüzüne baktım.

Sanırım ağzımdan bir inilti döküldü.

Terden yüzünün iki yanına yapışmış siyah bukleler teninin daha da beyaz görünmesine neden oluyordu. Hele ağzının kıyısından sızan kanın rengi o kadar parlaktı ki bakışlarımı o ince çizginin süzüldüğü hayatın çekildiği dudaklardan ayıramadım.

Anının içindeki Travis koşarak kadının yanına gitti. Onu tanıdığım zaman içerisinde yüzünde hiç görmediğim bir ifade mimiklerini ele geçirmişti.

Gözleri bir mağaranın karanlık ağzı gibiydi. Korku, endişe, keder... Sanki yüzü hangisinde karar kılacağını bilemiyor gibiydi.

Ama en net olan duyguyu onunla birlikte hissettim. Acı.

Elleri arasına aldığı bir havluyu kadının siyah üniformasının kızıllıkla ıslanan yüzeyine bastırırken ''Buradayım.'' dedi. ''Buradayım. Seni bırakmam.''

Dudakları zoraki kıvrılıp başında dikilen bu telaşlı ama hala tanıdığı küçük çocuk olan adamı teselli etmek isteyen kadına baktım. Hala güçle doluydu.

Hayat ellerinden kayıp gidiyordu ama hala ölüme kafa tutuyordu. Arkasında bırakacakları için olan endişesi yeşil gözlerinden okunuyordu. Renkleri koyulaşmış, kirpiklerine kan ve yaş karışmıştı ama korkmuyordu.

Travis yarayı daha iyi görebilmek için basınç uygulamayı kesip kumaşı yırtmaya karar verince şaşkınlıkla kadının şiş karnını fark ettim.

O an dünyanın ayaklarımın altından çekildiğini hissettim. Bedenim geriye doğru sallanırken güçlü kolların beni yakaladığını hissettim. Kollarımın altından geçip beni sardılar ama ben gözlerimi önümdeki sahneden ayıramıyordum.

Kadın hamileydi. Ya da kısa zaman önce doğum yapmıştı.

Anıdaki beyaz usta gömleği kana bulanan Travis, boydan boya yarılmış tenden akan kanı yeterince hızlı yakalayamıyormuş gibi sürekli yeni havluları yaraya bastırıyordu.

Zihnimdeki ses o değil dedi. O değil. O değil.

Beni saran kollara tırnaklarımı geçirip boğazımdan yaralı bir hayvana yaraşır bir ses çıkardım. ''Yapma. Lütfen. Yapma.''

Boynumun oyuğuna gömülen Travis'in nemli yanaklarını hissettim. Acıdan boğuklaşan sesiyle ''Söz verdim.'' dedi.

''O değil.'' derken Travis'i mi yoksa kendimi mi inandırmaya çalıştığımdan emin değildim. Eğer o olmadığına inanırsam eğer ona adıyla seslenmezsem o olmadığına inanabilirdim.

Ben de deli gibi aynı kelimeleri tekrarladım. ''O değil. O değil. O değil...''

''Travis beni dinle.'' Kesik nefesler ile konuşan kadın az kalan gücüyle ustanın kolunu yakalayıp çekti. Panik ve acı dolu Travis elleriyle kadının yüzünü avuçladı. Sonra beyaz yanaklarında kanlı izler bıraktığını fark edip dehşetle uzaklaşmaya çalıştı.

''Hayır, hayır üzgünüm.''

Kadın, ustanın kendine gelmesi için gözleri kendi gözlerine odaklanana kadar bekledi. ''Korkmuyorum.'' dedi. Rengi çekilen dudakları kıvrıldı. ''Benim seçimimdi.''

Usta yeniden hareketlenip ''Bir şifacı bulmalıyım. O giden aptal nerde kaldı?'' derken çıkışa gitmek için kolunu kadından kurtardı. ''İyileşmelisin. İyileşeceksin. Ben seni korumalıyım. Seni koruyacağım!''

Yeni bir öksürük krizi ile ağzından kan boşalan kadının görüntüsü ile planlarını unutan usta, yeniden kadının ellerini tutup suratına baktı. Gözlerinden süzülen yaşlarla ''Gitme.'' dedi. Sesi isyan eden bir tonla incelirken devam etti. ''Beni bırakma, ben senden önce ölmeliydim. Gitme.''

Acıdan dağılan dostunu toparlamaya fırsatı olmadığını bildiğinden mi yoksa diyeceklerinin yararsız olduğundan bilmiyorum kadın uzanıp ustanın yanağını zarifçe okşadı. Yanağındaki avuca yaslanan yanağı ile Travis'in gözlerinden yaşlar boşalırken inledi.

O an dudaklarından o kelimeler döküldü. ''Beni kırmalısın.''

Keder dolu bir insanın daha fazla şaşıramayacağını düşünürdüm ama Travis şaşkınlıkla kadına baktı. ''Ne?''

''Onu arayacaklar,'' Kesik bir nefes alıp ''Ölmesine izin verme.'' dedi.

Yaşadıklarının yüküyle dizleri çözülen Travis koltuğun yanında destek alıp düşmemek için uğraşırken hıçkırdı.

''Hermia.''

Tek kelime zihnime bir balyoz gibi indi. Hermia.

Sokrates-1'e çıkmadan önce Kıdemli Teressa'nin zihnimi kırdığı için öfke ile Travis'e bağırışının bulanık anısı yüzeye çıktı.

''Lanet olasıca onu parçala demedim! Sonuna kadar gitmek zorunda değildin.''

''Ressa dinle beni.''

Kadın ellerini yumruk yapıp bedeninin arkasına yapıştırmış bana aldırmadan adama bağırmaya devam ediyordu. ''Sana güvendim ve ne oldu bak!''

Adamın bedeni kendini küçültmek ister gibi büküldü. ''Kahretsin bana onu zorlamamı söyleyen sendin. Onu bana getirip bırakıp gittin.''

''Hiç değişmedin Travis. Hermia'ya olanlardan ders aldığını düşünerek aptallık ettim.''

Odanın içinde bir şeyler kırıldı. ''Kapa çeneni!''

''Çok yanıldım.''

Travis onu kırmıştı. Aynı beni de kırdığını gibi.

O zaman Travis'in sesindeki acı ve öfkeyi bulanık zihnimle anlayamamıştım. Hatıralarının nasıl acılarla kaplı olduğunu anlayamamıştım. Sesindeki gizli anlamları çözecek kadar sevgiyi tatmamıştım.

Hermia.

Onu kırmıştı. Hayır, onu kırmak zorunda kalmıştı.

Bebeğini korumak için onu kırmasını isteyen kadının kendisiydi.

Uyuşukluk tüm bedenimi ele geçirirken kadın bağırdı. ''Dinle beni!'' Daha çok kan zeminde onları çevirirken kadın konuşmaya devam ettim. ''Zihnimi kırman gerek. Onlara çocuğun öldüğünü söyle. Kaçtığım av köpeklerinin beni yaraladıktan sonra gözlerimin önünde bebeğimi öldürdüklerini söyle.''

Hızla konuşan sesi boğazından yükselen kan ile kesilince inledi. Travis atılıp kanı temizlerken korku ile kadına bakmaya devam etti.

Biraz da olsa konuşacak duruma geldiğinde o acılı ama kararlı ses konuşmaya devam etti. ''Onu korumam gerek Travis. Bu dünyadan, onu bekleyen kaderinden onu korumam gerek.'' Bedeni kasılınca Travis'in gömleğini avuçlayıp kendine çekti. ''Onu sevecek zamanım olmadı. Yanında olmak için her şeyi verirdim ama kalamam.''

Nefes nefese ''Bana söz ver.'' dedi. Gözleri artık korku ile çalkalanırken adama daha çok asıldı. ''Onu da benim gibi koruyacağına söz ver. Zamanı gelince sözlerimi... sözlerimi duymasını sağlayacağına söz ver.''

Travis inleyip başıyla onaylamaktan başka karşılık veremezken kadının sıkılı parmakları gevşedi.

''Şimdi başkası gelmeden önce kır beni.''

Ustanın titrek ellerinin arasındaki şırıngayı gördüm. Damar yolu açmak yerine ilacı direk kalbine enjekte etmeye karar vermiş olacak ki üzerine yapışan kumaştan kalanları yırttı. Deriye saplanan metalin acısını hissetmeyen kadın kımıldamadı bile. Etrafına dolanan kablolar ve kandan bir çerçeve ile sarılmış güzel yüzünde kirpikleri kelebek kanatları gibi çırpındı.

Göğsünün daha ağır inip kalktığını görünce nefesim boğazıma takıldı. Koşup ona sarılmak için beni tutan kollardan koptum.

Ne ayaklarım zemindeki kandan etkilendi. Ne de ellerim ulaşmak için çırpındığı hedefe ulaştı.

Usta, kadının üzerine eğilip gözlerinin içine baktı. Kıvrılan dudaklarını gördüm.

Veda ederken bile cesurdu.

Korku, sevgi ve huzurun karışımı yeşillikleri, Travis elindeki cihazla zihnini kırıp onu koruduğu bebeği uğruna kişiliğinden ve yaşadıklarından koparırken son kez parladı.

Uzun kirpikleri açılmamak üzeri kapanırken ''Unutma,'' diye inledi. ''Sen aslında...''

Son nefesiyle bu dünyayı terk ederken cümlesini tamamladı. ''... onlardan değilsin.''

Sonra acı vardı. Sonsuz içimi yakıp boğazımdan yükselen, her şeyi kızıla boyayan sonsuz acı.

Uzaktan mırıldanan bir ses duydum. ''O değildi. O değildi.''

Kollar beni yakalayıp yeniden kendine çekerken anı silinmeye başladı. ''O değildi. O değildi...''

Anne.

***

Her şeyin başlangıcı karanlıktı. Hiçbir şey göremiyordum. Ama bedenimi saran ılık su ve az da olsa duyduğum ses bana huzur veriyordu. Sonsuza kadar burada kalabilirdim.

Ama öyle olmadı tenimdeki serinliği hissettim. Beni tutan elleri. Ciğerlerim yandığı için avazım çıktığı kadar bağırırken aynı sesi duydum.

''Merhaba bebeğim.''

Gözkapaklarım aralanıp beni karanlıkta var olmayan renklerle buluştururken korktum. Hiçbir şey net değildi. Tenime bir şey sürtündü. Kokusunu aldım. Sıcaklığını ve tanıdıklığını hissettim. Beni saran eller nazikçe bedenimi kapattı.

''Keşke, keşke daha çok zamanımız olsaydı.'' Hüzünlü sesten hoşlanmadım. Ellerimle ona ulaşıp için çırpınsam da kımıldayamadım.

Yanağımın üzerinden geçen zarif dokunuşla dudaklarım kıvrıldı. Sonra tenimdeki havayı hissettim. Isı ve soğuğun değişiminde gördüğüm renkler şekillere büründü. Bedenim bir göğse dayandı. Kulaklarım ilk kez bu kadar yüksek bir gümbürtü duydu.

Eğilmiş bana ıslak gözleri ile gülümseyen kadına baktım. ''Seni çok seviyorum.'' dedi.

Sesi bana huzur verdi. Aynı kokusu gibi.

Siyahın içinde parlayan beyaz noktalar vardı. Kadının saçları da aynı tepemizdeki karanlık gibiydi. Ama gözlerinin yeşilliği, beyaz ışıklardan bile parlaktı. Benimle konuşmaya devam etti.

''Kaderin için üzgünüm küçüğüm.'' Bir anda irkilip başını kaldırdı. ''Vaktimiz kalmadı.''

Renkler ve şekiller etrafımızda dalgalanırken kulaklarımı döven ses arttı. Sonra başka sesler duydum. Aynı kadın gibi konuşuyorlardı. Ama sesler huzur verici değildi.

Yanağıma değen soğuk ve ıslak bir şey vardı. Kadının yanaklarından süzülüp tenime akıyordu.

Korkup ellerimi yumdum. Ağlama.

Durduk, gökyüzü yerini sarı bir ışığın olduğu yere bıraktı. Gözleriyle bana bakarken ''Büyürken yanında olamayacağım için özür dilerim.'' deyip gözlerini yumdu.

Parmak uçları tenime sürtündü. ''Unutma.'' dedi. ''Unutma, sen aslında onlardan değilsin.''

Sormak için dudaklarımı araladım ama ses çıkaramadım. Kimler?

Sonra hıçkırarak bana ninni söylemeye başladı. Sesi sıcacık ve kısıktı. Gözlerimin içine her kelimenin anlamını iyice öğrenmemi tembihler gibi bakıyordu.

'' Aynı rahimde yeşeren iki çiçek

Biri kirli bir yeşil

Ölü gözlü bir soluk diğeri

İkisi de var etti kendi elleriyle

Yaşam beşiğinde tiz birer çığlık

Zaman gözlerini kapadı

Adımları beyaz olanla buluşana kadar

Her seferinde oyununa baştan başladı

Biri gün ışığında avlandığında

Diğeri karanlığı arşınladığında

Soylarının aynası zihinlerinde parladı

En tepedeki mabette

Ölüm yapışmışken ellerine

İki tiz çığlık karşılaştı

Biri zincirlerine bağlı kaldı

Diğeri özgürlüğü tadıp inancıyla sınandı

Oyunun son perdesinde

İki yaşam tek nefes

Fısıldarsa yaratılanın özüne

Çözer köklerinden bağlı olanı

Yıkar sonradan var olanı

Ancak bulabilirse biri diğerini

Özgür kalır tutsak olanların her biri

Sakın ha unutma

Yenilirsen yeminin bağlarına

Hayat çekilirken dudaklarından

İki tiz çığlık başlar en baştan

Kaderin unutkan oyununa''

Yumuşak ses durup bizi sessizlik kuşatırken yanaklarındaki yaşların arttığını gördüm. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama beni terk ettiğini biliyordum. Ama kim olduğunu hatırlamıyordum.

Elleri ile ellerimi tuttu. Kırmızı lekelerin kan olduğunu biliyordum.

Bana kimse öğretmemişti ama hayatın özünün o sıvı olduğunu biliyordum. İçimde onun dolaştığını hissediyordum. Aynı göğsümün içinde atan kalbin beni yaşattığını bildiğim gibi.

Kanlı elleriyle yanağımı okşayıp alnımı öptü. ''Kim olduğunu sakın unutma.''

Ben cevap veremeden duyduğu adım sesleriyle irkildi. Boğuk erkek sesleri bağırdı. Sonra yüzüme bir şey kapandı.

''Annen seni sonsuza kadar sevecek Keilah.''

Artık kim olduğunu biliyordum. Huzurun ve sevginin kaynağı oydu. Beni var edenin adı buydu.

Minik bedenimin her hücresi ile haykırmak istedim. Anne.

Kokusu benden uzaklaşırken üşüdüm. Konuşamadığım için ağladım. Kollarıyla beni sarmasını beklerken bile dönmeyeceğini biliyordum.

Annem, beni terk etmişti.

Sonra her şey karardı. Ardından hiç olmadığı kadar parlaktı.

Rüyalar gördüm. Pek çok rüya.

Beni saran kollar vardı. Bana bakan yabancı yüzler, benimle ilgilenen, gülen ve seven insanlar. Hayır, yabancı değildiler. Onlar ailemdi.

Her seferinde gökyüzü aynı renkti. Ama toprağın rengi değişti. Beyaz, kahverengi, siyah...

Anne, diye seslendim. Ama bana bakan tek bir yüz yoktu.

Su kenarında esmer teniyle dikilen yeşil gözlü bir kadın vardı. Mutlu olmam için mercan taşlarını kullanıp kumdan kaleler yapardı.

Sonra kahve gözleri hep sıcacık bakan kısa saçları yüzündeki izi gizleyen başka bir kadın. Geçit ateş taşımın ışığında seslerle oyunlar oynayıp, zihnime hikayeler fısıldamasın diye kulaklarımı tıkardı.

Sonbahar geldiğinde yapraklarla saçları aynı renk olan bir tane daha. Babamı taklit edip homurdanınca hep bana kaşlarını çatıp kızardı.

Gözleri, sarı saçları arasında parlayan beni sevgiyle kucaklayan bir diğeri. Yüzüme bulaşan yeşil boyaya kahkahalar ile gülerdi.

Öldüklerini gördüm.

Av köpekleri boğazını kesmişti. Gerta.

Bir bebek gibi boynundaki halatla sallanmıştı. Jermy.

Kırış kırış olan derisi hayatının sonuna geldiğini söylediğinde bir parça zehir içmişti. Piksa.

Minik kızının ellerinde can vermişti. Fredia.

Yeşil gözler yaşlarla dolarken son nefesine sığan kelimeler kulaklarımda çınladı. Sen aslında onlardan değilsin.

Onlar benim ailem değildi. Onlar benim annem değildi. Ben onlardan değildim.

Annen seni sonsuza kadar sevecek Keilah.

Rüyalar gördüm. Pek çok rüya.

Bana kim olduğumu öğrettiler. Kaderimin çoktan çizilmiş yolunda kalan ayak izlerimi gösterdiler. Yanımda yürüyenlerin yüzleri ve sesleriyle dolu havuzlarda boğulmamı izlediler. Her seferinde unutup yeniden başlamamın şerefine saklandılar ve yeniden doğdular. Hayatta kalmanın, ne olursa olsun hayatta kalmanın bedelini ödettiler.

Zaman, dilsiz bir öğretmen, elsiz bir doktordu. Öğretti, kesti ve yeniden dikti.

Korku, bir elini gırtlağıma dolayıp diğeriyle kalbimi sıktı.

Karanlık, beni rengi olan acıya doldurdu.

Gerçeklik, ah gerçekler benimle nasılda alay etti.

Rüyalar gördüm. Pek çok rüya.

Ama onlar rüya değillerdi. Anıydılar!

Her başlangıçta unuttuğum anılar. Ve hatırlamadığım hayatlar.

***

Umarım şok etkisi yapan bir son olmuştur. 😈
Bölüm sonu notlarına geçmeden önce; Minik bir bayram hediyesi olarak yarın kısa bir bölüm daha gelecek!🤩 Kaçırmayın!🔥

Sonunda Eris'in annesi(Neimna) ile tanıştık! Acı'nın gözdesi olarak Kule'ye hizmet ederken aldığı ismi de öğrendik. Hermia!😎

GG'de Kıdemli Teressa ile Travis'in yaptığı konuşmada ismi geçmişti.😁 (Elbette o zaman bunu tahmin edeniniz olmamıştır. Aynı Travis'in bunları neden yaptığını tahmin eden olmadığı gibi.)
Travis'in Eris'i neden kırdığını, sevdiği kadını nasıl kaybettiğini ve Eris'in annesini nasıl kaybettiğini öğrendik.

Doğum yaptıktan sonra Hermia'nın kuleye dönmeden önce av köpekleri tarafından kovalandığı kısım size de tanıdık geldi mi?😈 (GG Bölüm 27-2 de av köpekleri ile olan kısım desem) Elbette o zaman Eris'in zihni buna hazır değildi ve gerçeğin parçalarını anımsasa da tam olarak hatırlaması imkansızdı.😉

Yapbozun parçaları yavaş yavaş bir araya gelip kocaman bir resim ortaya çıkarırken Eris'in rüyalarının da gizemi bu bölümde çözüldü. Rüya değil anı! 😎Tahmin eden oldu mu? 😈

Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top