7.Bölüm: ''Yüzeye Vuran Hikayeler''
Keyifli okumalar...
***
Oturduğu bankın üzerinde huzursuz olan genç Travis kımıldandı. Karşısında kalan kütüphanenin açık kapısından sırtı ona dönük kıza bakıyordu.
Annem.
İçim tarifi imkansız bir huzur özlem karışımı ile doldu.
Kapının iki tarafında kalan nöbetçilere gözlerini çeviren genç Travis -o zaman ki ismiyle Roceu- yumruklarını kapatıp açtı. Sanki onları geçmeye çalışacakmış gibi vücudu öne doğru eğildi.
Beni anı koridorunda uzun bir yürüyüşe çıkaran Travis, küf rengi öncekine nazaran daha dayanıklı görünen kapıyı başka bir anahtarla açıp beni artık yabancı gelmeyen asilerin konaklarından birinde daha dolaştırmaya başladığından beri ilk kez konuştu.
''Onları aşabileceğimi düşünecek kadar budalaydım. Hatta birkaç kere denedim de.'' Gülüşü geçmişte yaptığı aptallığı anlayan bir yetişkinin alaycı sesiydi.
O kapıdan geçip annemin yanına ulaşma ihtiyacını çok iyi anlıyordum. ''Neden yanlarına gitmene izin vermiyorlardı?''
Annemin yanında sırtı bize dönük kadını işaret etti. ''Her ay onunla konuşmak için gelirdi. Benim dahil olmama izin verilmeyen bir görüşmeydi.''
Anneme odaklandığım için yanındaki kadına dikkat etmemiştim. Bakışlarımı Travis'in işaret ettiği yöne çevirdim. Bana asilerin lideri olan İjga'nın uzun saçlarını hatırlatan saçları vardı.
Gür kahve tutamların arasına bol bol gümüş ışıltılar karışmıştı. Ama o bile ona güzellik katmıştı.
Neşeli bir çocuk kahkahası odayı doldurunca annemin başını çevirip yanındaki kadına mutlulukla baktığını gördüm. İlk görüşüme nazaran büyümüştü. Elleri ile karıştırdığı saçları yüzüne dökülüp gülünce yanağında açığa çıkan minik çukurlardan birini gizledi.
Kadın da elinde tutuğu kitabı bırakıp başını yanında oturan çocuğa çevirmişti. Duruşunu incelikle değiştirip bedenini çevirirken, otururken bu kadar zarif görünen birini daha görmediğimi düşündüm.
Saçlarındaki gümüş teller önlerinde yanan ateşin ışığında parlarken, koyu mavi gözlerinden bir saniyeliğine geçen duygu silsilesini yakaladım. Mimikleri bir gülüş ile aydınlansa da gözlerindeki bakışta mutluluk yoktu.
Zihnimden geçenleri okuyan Travis konuştu. ''Gözlerinde pek çok anlam taşır, aslında pek çok heum onun gibidir.''
Nei'nin delilik ve zeka ile parlayan gözlerini düşündüm. Ardından İjga'nın neredeyse renksiz olan ama duyguların bir karmaşa olarak geçiş yaptığı bakışlarını.
Travis'in zihnimdeki görüntülerden asilerin merkezinde yer alan önemli heumları gördüğünü bildiğimden ''Onlardan daha derin bir şey var.'' dedim.
Travis'in üzüntü ile zayıflayan sesi ''Onlardan çok daha fazla hayatın sorumluluğunu omuzlarında taşıdığından olsa gerek.'' dedi.
Ne demek istediğini sormadan genç Travis- Rocue- ayaklandı. Onun da büyüdüğünü fark ettim. İnce ve cılız bedeni artık daha dolgundu. Boyu birkaç santim uzamıştı. Gözlerinde kararlılık olarak nitelendirebileceğim bir bakışla nöbet tutan ikiliden daha genç durana doğru ilerledi.
''Juls okumam için kitap alabileceğimi söyledi. O yüzden onları rahatsız etmeden kitabı alıp çıkmama izin verebilirsin Goip.''
Kendi yalanı sesinde tizlikle yankılanırken Goip kara gözlerini kıstı. Yanında dikilen ondan iki karış daha uzun olan, yüzündeki yara iziyle ifadesi daha da sertleşen adamdan daha uygun bir alternatif olduğu kesindi.
''Ben de öyle düşünmüştüm.'' diyerek onayladı beni Travis. ''Elbette o zaman onların sıradan asiler olduğunu düşünüyordum. Diğerlerinden daha iri olmaları bana bir sebep vermeliydi ama asilerin kendi meclis yapısına yabancıydım.''
Farkına vardığım gerçekle cevap verdim. ''Heumlar değerlidir.''
Nei'yi bu diyara getiren leopsileri hatırladım. Meclis komutanları. Ankli ve Yevnü yuvada çok da farklı davranmasalar da dışarıda Nei'yi aynı bu sertlikle koruyacaklarına emindim. Üstelik onları dövüşürken hiç görmemiştim. Savaşmak konusunda iyi olmasalar seçilmezlerdi. Hele ki Buzul'un içine kule sık sık casus gönderirken bir heumu korumamak aptallık olurdu.
''Onlar leopsi değil mi?''
Travis başıyla onaylayınca aklımdan geçenleri hızla dile getirmeye devam ettim. ''Leopsiler sadece kara diyarların meclisinde var. O kadın normal bir heumdan daha fazlası. O-'' Dudağımı ısırdım.
Travis cümlemi benim yerime tamamladı. ''Görebiliyor.''
Aynı şeyi düşünmeme rağmen şaşkınlıkla suratına bakmaktan kendimi alamadım. Heumun gözlerindeki yorgunluğun bir kopyası Travis'in gözlerinden geçti.
''Annenin yanına neden her ay düzenli olarak bir heumun geldiğini bilmiyordum. Benimle asla konuşmazdı. Ve odadan her zaman ilk annen ayrılırdı.'' Dudakları hafifçe kıvrıldı. ''Utangaç bir çocuktum. Annen, beni göremeden oradan kaçardım. O yüzden bu kadar önemli birinin her taşındığımız konağa neden sürekli geldiğini düşünmezdim.''
Öne atılıp heumun yüzünü daha iyi görmek istesem de iki adım attıktan sonra kapının eşiğinde bir güç beni yerime mıhladı. ''Bu da ne?''
''Unuttun mu? Bu bir anı. Ben, o kapıdan içeriye hiç giremedim. O yüzden defalarca bu anı canlandırabilsem de yanlarına ulaşamam.'' Omuzları hafifçe çökerken arkasını döndü. ''Her seferinde ona ulaşamıyorum zaten.''
Ben bir şey diyemeden ellerini saçlarından geçirip geldiğimiz yönde ilerlemeye başladı. Ben de ses etmeden peşine takıldım.
Buzdan kubbenin altına varınca duraksadı. Boynunda yara izi olan kadın, sert adımlar ile yanımızdan geçip kütüphanenin olduğu alana ilerlerken onu izledi.
''Ah fırçalandığım zamanları görmesen de olur.''
Tam ona aslında görmek istediğimi söyleyecekken aralanan dudaklarıma sözcükleri geri tıktı. ''Çok beklersin.''
Sonra önceden hissettiğim çekilme hissinin aynısı bizi girdiğimiz kapının önüne sürükledi. Küf rengi, üzerinde beş ayrı kilit olan kapı kapandı. Travis elinde tuttuğu, üst kısmında anahtarın iki katı bir halkaya geçirilmiş metali kilitlere sokup çevirdi.
Yeniden siyah zemin ve koridor boyunca uzanan kapılarla kaldığımızda bakışlarını bana çevirdi. ''Sana küçük parçalar verip koca bir resmi tamamlamanı beklediğimi biliyorum ancak zihninde tetiklenen anların değerini anlaman lazım. Celcius-11'de olduğu gibi hatta çok daha öncesinden başladı.''
Yürümeye başlayınca onu kolundan yakalayıp bana bakması için çevirdim. ''Ne demek istiyorsun?''
Gözlerinin hızla sağa sola hareket etmesiyle yeniden zihnimde panikle kaçmamı söyleyen ses yankılandı. Paniklemek yerine sakin kalmak için gözlerimi yumdum.
Kolundaki elimin üzerine elini koyup sıkınca gözlerimi araladım. ''Rüyalar.'' dedi Travis.
Bir adım gerileyip ondan uzaklaştım. ''Herkes rüya görür.''
''Öyle ama senin gördüklerin kadar özel olanları değil.''
Kuleye alındığımdan beri geceleri bana eşlik eden kabusları hatırladım. Ölüm ve korku yakamı bırakmamış, bedenimden önce zihnim kırılmaya başlamıştı. Ancak hayatta kalma güdümle yükselmeyi hedeflemeye başladığım da işler değişmişti.
Hala çeşitli kabuslar görüyordum. Öldüğüm kabuslar, işkence gördüğüm, kulenin tepesinden atılıp kullanım dışı etiketi ile etiketlendiğim kabuslar. Ama onları kabullenip güçlenmeyi öğreneli çok olmuştu. Eskisi gibi beni rahatsız etmiyorlardı. Hiç değilse asilerin merkezinde orcvilin tadına baktıktan sonra kuleye yaralı halde geldiğimde gördüklerime kadar rahatsız etmiyorlardı.
Kaşlarım çatıldı. ''Kabusların özel bir yanı olduğunu bilmiyordum. Zihnime işkence etmek dışında elbette. O konuda çok başarılılar.'' derken sesim aksi çıktı.
Gördüğüm kabusların bir kısmında Travis'in de katkısı vardı. Zihnimi hapseden, katman katman beni soyan kabuslar.
''Daha önce de söyledim. Yaptıklarım için özür dilememi bekleme. Dilemeyeceğim.''
Ona kızmak istesem de bu yersiz tepkimi yok saydım. Travis beni zihnen kırmasaydı, beni Gazap ve başka bir ustadan korumak için zihnime yerleştirdiği korumayı kullanamazdım.
Kararlılıkla omurgamı dikleştirip ''İstemeyeceğim.'' dedim.
Travis bir an için simülasyonlardan sonra yaptığı gibi uzaklara daldı. Ardından dudakları kıvrıldı. ''Ona çok benziyorsun. Annen de kafasına koyduğunu yapmak istediğinde gözleri böyle parlardı. Seni izlemek hem keyif hem acı veriyor.''
İçimde hala hayatta olmasına dair olan yersiz umudun bir parçası daha koptu. Annem hayatta olsa kulede olmaz, başka bir aileyi ailem bilmezdim. Ama onu anılarda görmek sanki gerçekte çıkıp beni beklettiği için özür dileyecekmiş gibi hissetmeme neden oluyordu.
Yan tarafımdan gelen yüksek sesli patlama ile irkildim. Sol tarafımda kalan kapı menteşelerinden sallandı. Kapının altından parlak bir ışık sızarken hırlama sesleri duydum. Travis' e 'bu da nesi?' bakışı atsam da bana aldırmayıp yürümeye başladı.
Bir sarsılan kapıya, bir uzaklaşan sırtına bakarken olduğum yerde kaldım. Elini kaldırıp gelmem için işaret eden Travis konudan hiç uzaklaşmamışız gibi ''Kabuslardan bahsetmiyorum. Rüyalar.'' dedi. ''Şifa odasında kaldığın zamandan beri yüzeye çıkanlar.''
Travis'in ona rüyalardan ilk bahsettiğimde şifa odasının girişinde şaşkınlıkla kalan yüzünü hatırladım. Bana verdikleri ilaçların yan etkisi olduğunu düşünmüştüm. Daha sonra zihnimi Gazap'ın kontrolünden azat eden orcvilin yan etkileri olabileceğini düşünmüştüm.
Başlangıçta miorpi ile benzer etkilere de sahip olduğundan, mağarada kimse orcvilden şüphelenmemişti. Ben de özellikle çiçeklere dokunmadığımı söyleyip durmuştum. İki çiçek faklı renkte olmasına rağmen mağarada mineralli suyla karışan orcvilin özünün, miorpi ile aynı renge döneceğini bilen çok az kişi vardı. Aynı seyreltilmiş özün etkilerinin daha hafif ve yavaş olacağını bilen kişinin de çok az olması gibi.
Elbette Nei her şeyi planlamıştı. Bir heumdan daha iyi kimse gelecek üzerine plan kuramazdı ne de olsa.
Peki, planladıkları o kadar mıydı?
Ya öyle değilse?
Travis şüphelerimi doğrulamak ister gibi yanıtladı. ''Neden çiçekleri yok ettiklerini sanıyorsun? Kontrollerini kırabilen büyülü bir öze sahipler. Bu dünyada savaşan iki farklı gücün çarpışması istemeden kontrollerini kırabilecek yolları da ortaya çıkardı. Atlılar bunu fark edince kule ona bağlı üç diyarda hem ağaçları hem çiçekleri yok etti.''
Morpheus ile yaptığım konuşma aklıma gelince ''Ateş savaşları.'' dedim.
Travis cevabımı destekledi. ''Gazap'ın öfkesi.''
O öfkenin beni onlarca can almaya zorladığını hatırlayınca titredim. Travis'in ağzından çıkan kelimelerse beni yeniden ona bakmaya zorladı.
''Darius böyle olacağını tahmin etmemişti.''
Yeni bir ilgiyle onu inceledim. Sanki tek bir çizginin bile ev sahipliği yapmadığı yüzünden yaşını tahmin edebilirmişim gibi. ''Onu tanıyor muydun?''
Travis gülümsedi. ''Senden önce onun ustasıydım. Ne de olsa o, Gazap'ın gözdesiydi.''
Kıdemli Teressa ve diğerlerinin Darius'tan bahsettiğini duymuştum. Başta beni denemek için sonrasında yürüdüğümüz yoldaki benzerlikten dolayı adını kullanmışlardı. Kıdemli Teressa onu tanıyordu. Travis ile uzun bir geçmişleri olduğu kesindi. Kulede bile birbirlerine kısaltılmış isimler ile sesleniyorlardı. Fakat Travis'in de onu tanıdığını düşünmemiştim.
Zihnimden hızla geçen düşüncelere eşlik edip ''Sadece tanımıyordum.'' dedi. ''O benim dostumdu. Ona saygı duyardım.''
Ellerimle yüzümü avuçlayıp güldüm. İstediğimden daha tiz bir ses çıkınca dudağımı ısırdım. ''Hep daha fazla şaşıramayacağımı düşünerek aptallık ediyorum değil mi?''
''Bazen hepimiz aptalı oynamayı seviyoruz o kadar.'' derken omuz silkti.
''Kaç yaşındasın sen?''
Sorumla kahkaha attı. ''Olması gerekenden çok daha yaşlı.''
''Darius, yüz elli beş yıl önce ölüp gözdelerin masasında boş bir yer bıraktı.'' Kurduğum mantığa gülümsedi.
Onu tanıdığım zamandan beri delilikle dolu gözlerini bana yeniden gösterdi. Deli bir dehanın sesiyle ''Ölümsüzlük. Karmaşık bir varoluşsal sihir. Ama biliyor musun?'' diye sordu.
''Neyi?''
''En ideal yaşta bedenimiz donup kalıyor, Atlılar özlerini paylaştığında beden hazır değilse yaşlanmaya devam ediyor ve seni sonsuzluk için mükemmel hale getirdiğinde'' Parmaklarını şaklattı. ''Öylece kalıveriyorsun.''
Benden daha yaşlı bedenine baktım. ''Senin için daha geç mi oldu?''
''Öyle.'' Avucuyla göğsünün sol tarafını avuçladı. ''Kalbimin iyileşmesi için zaman gerekti.''
Merakla gözlerine baktım. ''Bu sayede mi iyileştin?''
Buruk bir gülüş dudaklarında şekillendi. ''Amacım iyileşmek değildi. Hiçbir zaman amacım daha çok yaşamak değildi ama amacıma giden yolda yararı da olmadı değil.''
Amacının ne olduğunu sormak istedim. Nedense cevabı için hazır olmadığımı hissedip sustum.
Travis devam etti. ''Gözdelerin özellikle seçilmesinin bir nedeni var. Bedensel olarak da ideal parametre ve uyuma sahipsiniz. Bu yüzden Atlılar mabette bedeninize özlerini bizzat işlerken hayatta kalmayı becerebiliyorsunuz.'' Tek kaşını kaldırdı. ''Hiç değilse çoğunlukla.''
Maris'in beni mabede fırlattığı zaman dediklerini anımsadım. Mermer yavaşça aşağı inip beni mabedin karanlığına hapsederken dudaklarını okumuştum.
Elbette hayatta kalırsan.
Travis gibi tek kaşımı kaldırdım. ''Darius'tan bile yaşlısın değil mi?''
''Aklında dönen çarkların sesini bile duyabiliyorum Eris.'' Başını bir baykuş gibi yana yatırdı. ''Neden sormak istediklerini direkt sormuyorsun?''
İnatla ''Zihnimin içindesin neden direkt cevap vermiyorsun?'' diyerek ona kafa tuttum.
''Bazı şeyleri senin soracak kadar cesur olman gerek.'' derken sesi daha boğuk çıktı.
Korku.
Cevabın getireceği olasılıklar beni korkutuyordu. O yüzden daha güvenli sorularla ilerlemeyi seçtim. Darius. Evet, öncelikle Darius'un gizemini çözmeliydim.
''Anlamıyorum.'' derken pek çok şeyi anlamadığım için öfkeyle doluydum. ''Darius orcvili tatmadı. Nasıl kendine geldi? Nasıl-''
''Gazap'ın içini yakan özünden kurtuldu?''
Başımla onayladım.
Gözleri birkaç saniye başka sorular sormamı bekleyerek bana baksa da sonunda pes etti. Derin bir nefes alıp ''Kurtulmadı.'' dedi. ''Acımasız ve tehlikeli bir avcıydı. Senden çok daha fazla asi katletti.''
Ellerim yumruk oldu. '' O zaman ona nasıl dostum dersin? Seni kurtaran asilerken?''
''Mükemmel bir avcıydı. Aynı zamanda zekiydi de. Onu her soyduğumda şüphelerine de şahit oluyordum.''
''Şüpheler derken neyi kastediyorsun?''
Eliyle baştan aşağı bedenimi işaret etti. ''Kendine bak. Kuleden av için çıktın ama asilerin arasından farklı biri olarak döndün. Kulenin en başından beri insanların zihnini bulandıran etkisinden kurtuldun. Şimdiyse doğru bildiklerin için kendi savaşını veriyorsun.''
Takdir dolu cümleleri ile yüzümü buruşturdum. ''Asiler arasında Nei'nin planı gerçekleşmemiş olsaydı şimdi hala zihnim kontrol ediliyor olacaktı. Pek de zeki olduğumu söyleyemem.''
''Ah zekisin. Gazap hep zeki olanları kendine seçer.''
''Bunu iltifat olarak mı almam gerek?''
''Eğer istiyorsan.''
Dişlerimi sıkıp ''Darius.'' dedim. ''Nasıl öfke ile yanarken, asileri katlederken doğru yolu buldu?''
Cevabı çok basitmiş gibi söyledi. ''Aşık oldu.''
Ağzımın biraz aralık kalıp aptalca suratına baktığıma emindim. Bu kadar mıydı yani?
Sesi ders veren öğretici bir tona büründü. ''Atlılar neden hissetmenin zayıflık olduğunu kabul etmemizi sağladı?''
''Mükemmel katiller olup özümüzden kopmamız için mi?'' Ellerimi iki yana sallayıp ''Asileri katletmekten başka amacı olmayan, empati yoksunu robotlar olmamızı sağlamak için mi?'' Ellerimi göğsümde birleştirip devam ettim. ''Ah buldum. Korku ile delirip dibe vurduğumuzda hayatta kalma içgüdümüzün bizi ideal kuklalar yaparken çıkıp birine bağlanıp bunu bozmayalım diye. Bir de-''
Travis öfkeli tiradımı kesip ''Ölümsüz çocuklar, evet o da var.'' dedi. ''Ama özünde bağlanma arayışı olan sosyal varlıklarız. Bizi en temel ihtiyacımızdan koparıp bencil olmamızı, sadece hayatımız için çırpınmamızı sağlamayı amaçladılar. Elbette bunu korku ile de desteklediler.''
''Yani?''
''Zayıf ailelerin ne kadar mutlu olduklarını hiç düşündün mü? En mutlu anıların o zamana ait değil mi?''
Öldürdüğüm annemin yüzü- gerçek olmayan annem- gözümün önüne geldi. Danny'nin kanı içinde yüzen bedeni. Travis'in o anları kastetmediğini biliyordum. On yaşıma kadar mutlulukla yaşadığım hayattan bahsediyordu.
''Nereye varmaya çalışıyorsun?''
''Darius'un şüpheleri vardı. Belki zayıflar gibi yaşamak anlamsızdı ama neden Atlılar, gözdelerin birleşmesine izin verip en baştan mükemmel avcılar üretmiyordu? Sevmeden de üreyebilirlerdi.''
Düşüncenin iğrençliği karşısında yüzümü buruşturdum.
Travis devam etti. ''Tek sorun bu değildi. Her diyarda farklı bir avlanma stratejisi vardı. Asileri yakalama konusunda en başarılı olan yöntem neden tüm diyarlarda da uygulanmıyordu? Neden daha çok gözde amaca hizmet edip asilerin soyunu tamamen yok etmiyordu? Sonsuzluk içinde zihnine dolan savaşlar ve yok oluşlar vardı. İsimleri ve hikayeleri olan yüzlerce gözde feda edilmişti. Peki, güçlü ve kazanan taraf bizsek amacımız neden sona ulaşmıyordu?''
Benim zihnim kızıl bir sisle kaplıyken bunların hiçbirini düşünmemiştim. Şüphe içeren tek bir düşünce bile aklıma gelmemişti. Utançla yanaklarımın kızardığını hissettim.
''Darius çok daha uzun zamandır gözdeydi. Üstelik var oluşunu sorgulayacak kadar Gazap'ın etkisinden uzak kalacak zamanı olmuştu. Gazap onu farklı diyarlara araştırma yapması için göndermişti. Şüpheleri de böylece artmaya başladı. Sonu olmayan hedefleri uğruna harcanacak ölümsüzlüğü ona hiçbir şey katmıyordu. Böylece denemeye karar verdi.''
Nefesim kesilirken ''Neyi?'' dedim.
Gülümsedi. ''Atalarından beri süregelen duyguların onu nereye taşıyacağını.''
''Çok kolaymış gibi söylüyorsun. İnsan istedi diye birine bağlanmaz.''
''Doğru. Yaşanmışlık ve kimya gereklidir.'' Yüzü yumuşadı. ''Ve sevgi.''
''Bahsettiğin acımasız katil, şüphelerinden yola çıkıp sevmeye karar verdi. Ne tesadüf ki denerken bir anda aşık mı oldu?'' Alnımı ovuşturdum. ''Ah bir de bunu başka bir gözde ile yaşamayı başardı.''
Travis bana elini uzattı. ''Gel.''
Çekinerek elini tuttum. Koridor bir anda bulanık bir geçit şölenine dönüşünce yalpaladım. Zemin yeniden sabitlendiğinde küfür edip tısladım. ''Bunu yapmandan nefret ediyorum.''
Sırıtıp ''Biliyorum.'' dedi.
Öfkeli bir iki kelime daha edecekken ''Otur.'' dedi. Bulanık görüşüm düzelirken etrafıma baktım. Kıyıya vuran dalgaların sesi kulaklarımı dolduruyordu. Tenimde hissettiğim, bedenime baskı uygulayan rüzgarla sallandım.
Yeşil tepenin ortasında dünyaya yukarıdan bakıyor gibiydik. Çok uzakta kulenin beyaz mermerini seçsem de insanlara dair iz yoktu.
Çoktan tahta banka oturmuş olan Travis'e baktım. ''Burası bir yasaklı bölge.'' dedi. ''Aslında altımızdaki mağara ve iki gözdenin yasak aşk yuvası olması yüzünden Atlılar burayı yok etti.''
''Yok mu etti?''
Travis bacağını diğerinin üzerine atıp iyice yerine yerleşti. ''Evet, bu sadece bir hatıra.''
''Bana Darius ve eşinin yasak aşk yuvasını mı göstermek istedin?'' derken sesimi sakin tutmaya çalıştım.
Gözleri keyifle parladı. ''Hikayeyi mekanında anlatmanın daha derin etkileri olduğuna inanıyorum.'' Hevesle yüzüme bakıp ''Mağaraya inmek ister misin?'' diye sordu.
Ayağımı yere vurup homurdandım. ''Benimle dalga geçmeyi bırak.''
Düşünüyor gibi eliyle çenesini sıvazladı. Ardından heyecanla ''Ah senin mağaranı mı kullanmalıydım?'' dedi.
Tükürüğüm boğazıma kaçtı. Peş peşe öksürürken zihnen kendi tükürüğünde boğulmanın mümkün olup olamayacağını düşündüm. Travis yanıma gelip sırtıma pat pat vururken ''Peki bu kadar heyecanlanma.'' deyip beni teselli etti.
''Travis!''
Alaycı bir yorumun daha gelmesini beklerken yeniden tahta banka oturdu. ''Sevginin imkansız olduğunu düşünmekten vazgeç.''
Yeniden ciddileşen ifadesine bakıp iç geçirdim. ''Peki.''
Yanındaki ahşap yüzeye vurup ''Güzel. Şimdi otur.'' dedi.
Travis'in yanına oturduğumda saçlarım rüzgarla havalandı. Ilık hava iyi hissettirmişti. Gözlerimi kapattım. Dalgaların sesi artarken ''Huzurlu hissettiriyor değil mi?'' diye sordu.
''Öyle.''
''Darius'da öyle hissetti. Hele bu tepede Linda'yı bulduğunda.''
Gözlerimi açıp ona baktım. ''Linda mı?''
Başıyla onayladı. ''Darius'un eşi.''
''Nasıl?''
İnce uzun parmakları ile kuleyi işaret etti. ''Burası Neptün'ün etrafında kalan adalardan biri.'' Ardından asilerin dilinde diyarın adını ekledi. ''İfaq.''
Yaşam akan.
Kuleye daha dikkatli baktım. Etrafını çeviren suda gözüm dolaşırken, Travis ''Diyarın çoğu sular ile kaplı ama kulenin olduğu kısım daha çok karaya bağlı bir uzantı gibi.'' diye açıkladı.
Diyarın kendi eşsiz doğasına olan merakımı bırakıp devam etmesi için onu teşvik ettim. ''Neden Darius bu diyardaydı?''
''Her diyardaki kulede toplanmış gözdeler var. Önceden görevler için diyarlar arasında seyahat edip bir araya gelirlerdi. Bazen de Atlılar daha iyi olanları başka amaçlar için kullanırdı. Darius en iyilerdendi. Koşulsuz itaat ve doymaz bir öldürme güdüsü vardı. Bu da onu mükemmel bir avcı yapıyordu.''
''Anlamıyorum.''
''Gözdeler neden hiç tek değil düşündün mü? Neden Acı, İntikam ya da Hastalık kulede iki gözdeye sahip?''
''Gazap gözü dönüp kendi gözdelerini katletti diye mi?'' Duraksadım. ''Diğer diyarlarda hiç tek olan yok mu?''
''Hayır.'' Sağ elini kaldırıp ''Tek başına elim ses çıkarma konusunda yetersiz kalır değil mi?'' Ardından sol elini kaldırıp ellerini çırptı. ''Ama iki elim olursa işler değişir.''
''Ne demek istiyorsun?''
''Gözdeler birbirinin özünü besler.'' dedi. ''Ne kadar onları bir araya getirirseler içlerindeki öz birbirini tanıyıp güçlenir.'' Bana baktı. ''Ateşe odun atmak gibi. Daha büyük bir ateş elde edersin. Hatta yeterince beslersen bir yangın bile çıkarabilirsin.''
Kaşlarımı çattım. ''Bilmiyordum. Ben daha çok görevler için olduğunu sanıyordum.'' Morpheus'un bana kafesle ilgili dediklerini hatırladım. Dalgınca ''Ya da mabette kırılmamamız için.'' dedim.
''O da bir yarar ama asıl amaç tutuşmayı sağlamak. Darius, mükemmel bir araçtı. Bu yüzden farklı diyarlara görevler için gönderildi.''
Cevapların yoksunluğunda bir aptal gibi hissettim. ''Neden? Neden Atlılar özlerini daha çok işlemedi?''
''Bu bizi en baştaki ölümsüzlük sihrine geri döndürüyor işte. Gözdeler mükemmel adaylar ama hepsi aynı seviyede öz taşıyamıyor. Üstelik Atlılar pek çok gözdeye sahip olmak için özlerini pay etmek zorunda. Eskiden daha güçlülerdi ama zayıfladılar, bu da onları kısıtladı.''
Ellerimi dizlerime sürtüp ''Pekala.'' dedim. ''Darius mükemmel bir gözdeydi. Peki bu tepede nasıl aşık oldu? Konuyu dağıtıyorsun.''
Kahve gözleri ayıplayarak kısıldı. ''Seni bilgilendiriyorum sense teşekkür edeceğine şikayet ediyorsun.''
Ellerimi havaya kaldırdım. ''Sana yetişemiyorum. Sadece birkaç senedir ölümsüzüm. Zihnimi mazur gör.''
Bir süre bana bakıp dudaklarını araladı. Sonra vazgeçmiş olacak ki geriye yaslanıp sustu. Bakışları kule ve dalgalarda dolaşırken suskunluğu canımı sıkmaya başladı.
''Travis?''
''Linda, kıyıda oturmuş okyanusu seyrederken yakaladığı asilerden birinden duyduğu bir şarkıyı söylüyordu. Darius'u ona yaklaştıran neydi bilmiyorum. Ama büyüleyici bir sesi olduğunu düşünmüştü. Onu sonuna kadar dinledikten sonra yanına oturmuş, adını sormak istemişti. Üzerinde kulenin arması işlenen üniforması gümüş rengiydi. Onun kibirle yaklaşmasını beklemişti ama umduğu gibi olmadı.''
''Ne oldu?''
''Linda, ona ölümsüzken ve güçlüyken neden mutsuz olduğunu sordu.''
Bir gözdenin böyle bir soru sorması beklenmedikti.
''Linda başka diyardan gelen güçlü bir gözdenin haberini almıştı. Kendi ölümsüzlüğünde aradığını bulamayan sadece Darius değildi. Linda, ona sorular sordu. Darius da cevaplarken daha çok soru zihnini kemirdi. Şüpheleri arttı. Bu tepede sürekli Linda'nın şarkı söylediğini duydu. Ve onunla konuştu. Zaman içinde cevapsız kalan soruları onları daha çok yakınlaştırdı.''
''Ve aşık mı oldular?''
''Hemen değil. Dönmeye hazırlanırken Gazap'ın Neptün'deki gözdelerinden biri ona bir mesaj iletti. Oja'ya gönderilen gözdelerden ikisini kaybetmişlerdi. Bu yüzden daha fazla gözdenin bulunduğu Neptün'den iki tanesi kuleye gelecekti. Darius kendini kırmızı ve gümüş rengi kuşanan iki gözdeyle yolda buldu.''
Tahminde bulunup ''Biri Linda'ydı.'' dedim.
Başıyla onayladı. ''Öyleydi. Böylece daha çok vakit geçirdiler. Ve zayıflık olarak öğretilen ama insanlığın özü olan duyguya kapıldılar.'' Elini geçiştirmek için hafifçe salladı. ''Hikayenin devamını biliyorsun zaten. Birlikte çıktıkları bir görev sırasında Linda hamile kaldı ve her şey daha karışık hale geldi.''
Bana anlatılan hikayedeki parçaları bildiklerim ile birleştirirken güneşin suyun yüzeyinde bıraktığı ışıltıya baktım. İjga'nın bana anlattıkları ile birleşen olaylar cevaplarını öğrenmekten korktuğum sorular doğuruyordu.
Darius ve eşi Linda'ya yardım eden diğer gözde. Onları uzak diyarlara görevlere yollayıp aralarındaki bağın gelişmesini sağlayan, zamanı gelince çocukları için onlara sığınak sağlayan gözde.
Ion'un görüp kahinlerinden birini soyunu anlatıp aralarına aldıkları gözde. Gazap'a ilk ihanet eden gözde. O olabilir miydi?
Ben sormadıkça Travis cevap vermeyecekti. O yüzden kuruyan dudaklarımı ıslattım. ''Neptün'den gelen diğer gözde?''
Bakışlarını kuleden ayırmadan kayıtsızca ''Kim miydi?'' dedi. ''Zaten biliyorsun. Unuttun mu zihninden geçenleri duyabiliyorum. Sadece adını söyle.''
''Nestoria.''
''Kahin zaten sana onun hikayesini anlattı.''
İjga ile ilgili anılarıma zihnimi soyarken göz attığına emindim. ''Anlattı.'' dedim. ''Onu da tanıyor muydun?''
''Evet, ikisinin de ustasıydım.'' Ben sormadan ekledi. ''Nestoria çok daha uzun zamandır ölümsüzdü. O benden daha yaşlıydı.''
''O nasıl kurtuldu?''
''Neptün'de çok fazla gözde vardı. Bu da Nestoria'nın payına düşen özün daha az olması anlamına geliyor. Bu onu diğerlerinden daha erken mi şüpheye düşürdü yoksa Gazap'ın özü o diyarda daha mı zayıftı? Bilemiyorum. Ama bir şekilde zihni kurtulmuştu. Kuleye gelmesinin üzerinden çok fazla zaman geçmemişti ki bir kahin ile tanışıp onların arasına karışmayı başardı. Darius ve orcvil sayesinde Gazap'ı öldürüldüğüne inandırdı. Zamanı geldiğindeyse Darius'a yardım etti.''
''Anlamam için yardım et.'' deyip suratına baktım. ''Çok basit anlatıyorsun ama Darius, Nestoria ya da Linda nasıl ustalardan saklanabildi?''
''Onların ihanetinden önce gözdeleri bu kadar çok soymazdık. Ancak önemli bir görevin detaylarına ulaşmak istersek bunu yapardık. Sana uyguladığımın yanında çok yüzeysel kalan bir uygulamaydı. Üstelik şüpheler işleyen zihinleri işaret eder, belli seviyeye kadar tolere edilirdi.
Daha önce de zihni kurtulan ya da kaçanlar olduğuna eminim. Fakat en büyük yasaklardan birkaçını çiğneyen üç gözde aynı zamanda yaşamamıştır. Nestoria'nın özü çok olmadığından görmezden gelinebilirdi ama Darius ile Linda'nın birbirine aşık olup üstüne Linda'nın hamile kalması büyük bir hataydı. Bu da yetmezmiş gibi Nestoria'nın yardım edip çocuğu ve gözdeleri asilerin arasına alması olayları taşıran son damla oldu.''
Travis'in devamını anlatmasına gerek yoktu.
Olanları biliyordum.
Zamanı gelince Darius ve eşi asilerin yuvasına kabul edilmiş ama Darius kuleden geri çağırılmıştı. Bu sırada doğum gerçekleşmiş, Linda eşinin dönmesini beklemekteydi. Vaktinde dönmeyen Darius'u bulmak için Nestoria dışarı çıkmıştı, Darius'u bulmasına bulmuştu ama yalnız değildi.
Nestoria başka gözdeler ile karşılaşınca Nestoria'nın hayatta olduğu ortaya çıkmış bu da mücadeleyi alevlendirmişti.
Dostuna yardım ederken yaralanan Nestoria, Darius ile yuvaya geri döndüğünde Nei'nin kehaneti yüzünden gözü dönen Radsolf, Darius'a saldırmış sevdiklerini korumak için gözdeyi öldürmüştü.
Linda onları bulduğunda ise işler iyice karışmıştı. Kendine gelen Nestoria, oğlunu korumaya çalışıp çocuklarını koruyacaklarına dair ettikleri yemini Linda'ya hatırlatmıştı. Hizmet ettiği Atlı'nın özü ile intikam yeminleri eden Linda ise kuleye geri dönmüştü.
Çocuğun nerde olduğunu bilen kimse yoktu. Güvenliği için Buzul'daki asilerin arasına gönderilmişti. Kim bilir belki de çoktan ölmüştü.
Travis ayağa kalkıp tepenin kıyısına ilerledi. ''Linda geri döndüğünde onu soydular. O günden sonra her gözdeyi düzenli olarak ve çok daha derinden soymaya başlamamızın nedeni de buydu. İntikam'ın gözdesinin zihninden çiçekleri öğrendiklerinde Gazap'ın öfkesi zaten ihanetler ile taşmak üzereydi. Gözdelerinin hepsini öldürüp özleri ile diyarları yakmaya karar verdi. Bütün bitki ve hayvanları yok etti. Onlarca yıl sonra diyar yeniden yaşanabilir hale geldi. ''
Olayların akışını hatırlayıp ''Sonra da onu Nestoria'yı öldürmesi için yolladılar.'' dedim.
''Yıllarca zihnini soydular.'' derken Travis tıslamıştı. ''Sana yapılanın kötü olduğunu düşünüyorsan onunki daha beteriydi.''
''Travis senin suçun değildi.''
Bana aldırmadı. ''Atlılar böylesine bir başkaldırıyı ezmek için çok kafa yordular ve sonunda onlar için en önemli kişiyi ellerinden Linda'nın intikamı ile aldılar.''
''Bir heum.'' dedim. Radsolf'un annesi.
''Sıradan bir heum değil.'' Etrafımızdaki rüzgar şiddetlenirken Travis'in bakışları koyulaştı. ''Onunla zaten tanıştın.''
Ben kafa karışıklığı ile suratına bakarken Travis omuzlarımdan tuttu. Ayaklarımın altındaki zemin bulanıp beni Travis'in zihninde başka bir sahneye sürüklerken dediklerini zar zor duydum.
''Her ay anneni ziyarete gelirdi.''
***
Yeni anılar ve keşfedilen daha çok olay! 🤩
Kulenin işleyen sistemini, gözdelerin içindeki özler ile birbirini beslediğini öğrendik. 😱😂
Hissetmenin zayıflık olması ve zihinlerine özellikle kazınmasının nedenini de öğrendik. Bütün öğretilerin bir temeli varken daha neler bizi bekliyor dersiniz?😈
Darius ve Nestoria'nın hikayesinin eksik yanları tamamlanmış, Darius ile eşinin neler yaşadıklarını bu bölümle öğrenmiş olduk.🔥 Parçalar yerine yavaş yavaş otururken gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz? 😁
Aşk ve çiçekler her zaman tehlikelidir. 😉
Ah bir de mağaralar!🤭 Siz de katılıyor musunuz?
Ve Travis, yine hepimizi şaşırtan detaylar ile karşımızda. 😎
Darius, Linda ve Nestoria'yı bizzat tanımasına ne diyorsunuz?
Nei'nin ince planı ile mağarada orcvilin özüyle yüzeye çıkan rüyalar bizi nereye götürecek dersiniz? 😏
Eris'in annesi ile görüşen heumun gizemi ne sizce? 🤔
Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Haftaya yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top