35.Bölüm: ''Soyundan Gerek Üçüncü Bir Parça''
Keyifli okumalar...
***
Parmaklarımla sırtımdaki dikişlerin üzerinden geçmeye çalışırken acı ile tısladım. Nei gece yarısı istediğim torbayı getirmiş, geri dönüşüm için son dokunuşları yapmam için beni yalnız bırakmıştı.
Gözde üniformamın karnını ve yakasını çoktan kesmiştim. Kumaşın açıkta bıraktığı yerlerde göz kırpan yaralarımın üzerinden geçmiştim. Koparttığım dikişlerin her biri tenimin alev alev yanmasına neden olurken ter içinde kalmıştım. Döndüğümde ağır yaralı olmalıydım böylece neden normalden daha uzun süre avlandığımı açıklamam gerekmezdi.
Yaralarım beni yavaşlatmış olacaktı.
Alnımdan süzülen ter gözüme girip yakarken hırladım. ''Lanet olsun.''
Radsolf'u kandırmak için yaptığım planda yaralarım tedavi edilmişti. Şimdi hepsini yeniden açmam gerekiyordu. Karnımdaki kesik canımı yaksa da dikişleri koparmak uzun sürmemişti. Beni asıl endişelendiren diğer yaralarımdı.
Yaralarımla eşleşen kesiklerden sırtımı kaplayan kumaşta nasibini almalıydı. Odada bir ayna olmadan bunu başarmam imkansızdı.
Bıçağın kabzası parmaklarıma bulaşan kanla kayganlaşınca parmaklarımın değdiği noktaya hizalama çabam başarısız oldu.
Odanın kapısı çalınınca elimi hızla indirip kanımla katlanan kumaşı aşağıya çektim. ''Kim o?''
Hafifçe aralanan kapıdan Myne'in sarışın başı uzandı. ''Girebilir miyim?''
Başımla onaylayınca içeri girip sessizce kapıyı kapattı. Üzerine oturan katlı elbisesi yerine yine savaşçı pantolonu ve gömlek giymişti. Sol yanağında iyileşmeyi tamamlamak üzere olan sarı yeşil bir leke vardı.
Gökyüzünü andıran gözleri önce kıyafetlerimin üzerinde sonra saklamayı unuttuğum kanlı bıçağımın üzerinde gezindi. İjga ya da Nei'nin durumu Myne'e açıkladığını sanmıyordum. Aslında Trejna onu hırpalarken planıma dahil olacak zamanı da yoktu.
Gördüklerinin onu şaşırtmasını beklesem de hafifçe gülümsemeye çalıştı. ''Radsolf'un gittiğini duydum.''
''Dün şafak vakti yola çıktılar.''
Dudaklarını kemirirken ter içinde kalan tenimi süzdü. ''Kızgın değilsin.''
Avuçlarını pantolonunun kumaşına silip sürekli dudağını ısırmasına odaklanıp ''Sen de şaşkın değilsin.'' diye belirttim. Beni kırmızı üniformam ve bıçağımla gördüğünde şaşırması hatta paniklemesini beklemiştim. Merakla başımı eğdim. ''İjga mı söyledi?''
Başını iki yana sallayınca öncesine nazaran kısa saçları uçuştu. ''Ne olduğunu bilmiyorum.'' Ben tek kaşımı kaldırınca ellerini iki yana açıp yüzüme baktı. ''Sadece gideceğini biliyorum. Döneceğini.'' Gözlerini kaçırırken kabusunun ismi dudaklarından dökülen bir çocuk gibiydi. ''Kuleye.''
Oturduğum yerden kalkıp karnımın kasılmasına aldırmadan ona yaklaştım. Döneceğimi bilenlerin sayısı azdı. Kimse ona söylemediyse geriye tek bir seçenek kalıyordu.
Karşısına dikilince benden kısa kalan bedenine ardından gözlerinin içine baktım. ''Bunca zaman benimle konuşmak istiyordun.''
Saçlarının ucuyla oynadı. ''Evet.'' Dudakları heyecanla aralanıp mimikleri telaşla dolarken yanağımdaki tırnak izlerine baktı. ''Sana söylemem gerekenler var. Dönmeden önce bilmen gerek.''
Kendi kendine oanda kelimeleri mırıldanıp ayakları üzerinde yaylanırken bekledim. Zihninden geçenleri toparlamaya çalışıyor gibi yüzünü avuçlayıp çenesini ovaladı.
''Myne?'' Odaklanmış halinden sıyrılıp gözlerini kırpıştırınca hafifçe eğilip ''Bana ne söylemen gerek?'' diye sordum.
''Ah. Evet.'' Dudağını çiğnerken elleri bana uzandı. ''Sözler. Sana sözleri iletmem gerek.''
Homurdanıp burnumun kemerini sıktım. ''Kahinlerin hepsi bana bir parça vermeden duramıyor desene.''
Alnı kırıştı. ''Efendim?''
Sakince nefes alıp kendimi hazırladım. ''Sözleri söyle Myne.''
Emrime itaat etti. Sabırsızca dudakları aralandığında telaşlı kelimeler döküldü.
''Kendin gibi olanı bulduğunda
Hazır ol yol ayrımını da kucaklamaya
Zihnine ninniler fısıldayanı bulmadan önce
Kulak ver hayatta kalanın kalp atışlarına
Yalnız sen yetmezsen kader oyununda
Umutsuzluğa kapılma
Soyundan gerek sana üçüncü bir parça
Devam etmeyi seçersen
Mutlaka taşı onu da yanında.''
Sözlerin varlığının kaderime bağlı olduğunu, bana ait olduklarını İjga'da olduğu gibi hissetsem de zihnimdeki kaos açıklayacak cevapları bana sunmadı. Myne'in bana odaklanmış suratına baktım.
İjga'da olduğu gibi anlamlarını benim keşfetmem gerekiyordu. Myne'den de aynı İjga gibi olumsuz bir cevap alacağımı bilsem de dilimin ucunu yakan soruları geri yutamadım.
''Tahminin var mı? Anlamlandırdığın bir şeyler?''
Mavi gözleri yarı yarıya kapanıp bedeni geriye doğru sallandı. ''Seni Reik ile yemek alanında bulduğum gün görüm çok kısa süre için harekete geçti. ''Başını kaldırıp bana ateşli bir ifade ile bakarken ekledi. ''Üç parça.''
''Üç parça mı?''
''Asıl kehanet, Nei'nin sana verdiği üç parça.''
Kehanetin sözleri hızla zihnimde yankılanırken ''Üçten daha fazla parçaya sahip.'' diye ona karşı çıktım.
Myne kararlılıkla ''Hayır.'' dedi. Ellerini gerginliğinin bir tepkisi olarak yeniden pantolonunun kumaşına sürterken yüzünü buruşturdu. ''Öyle değil. Olaylar bölünse de farklı zamanlar için koparılıp ayrılsa da kehanet üç parça.''
Gerileyip yatağın ucuna oturdum. ''Anlamıyorum Myne.''
Bana bir bilmeceyi çözmemi bekleyen hevesi ile baktı. ''Kader oyunu iki kişilik.''
Pergia'nın varlığı aklıma gelince duraksadım. ''Yani?''
Odanın içinde ileri geri hareket ederken zihin fırtınasına ortak oldum. ''Sana şimdi ilettiğim sözler Keilah. Soyundan gerek sana üçüncü bir parça.''
Sabırsızlık bedenimi kuşatırken ayağa kalktım. ''Bunun için zamanım yok Myne. Ben-''
Yüksek sesle cümlesi sözümü kesti. ''Kehanet üç kişi için Keilah!'' Tam önümde gelip umutla gözlerimin içine bakarken devam etti. ''Günlerce düşündüm. Çoktan ikinci kişiyi bulmuş olmalısın.'' Dudaklarını heyecanla yaladı. ''Biri mutlaka kulede olmalı değil mi?''
Pergia ile ilgili diğerleriyle konuşamazken Myne'nin tahmin etmesi ile duraksadım. ''Nasıl bildin?''
Neşeyle gülüp ellerini çırptı. ''Ion kehanetleri bize yol göstermek için verdi.'' Tempolu voltasına geri dönüp düşündüklerini benimle paylaştı. ''Ion anahtarı koruyup aramızda sakladı. Senin durumunda kehanetlerin sana kader oyunundan yardımcı olmaları gerek. Öyleyse birinin adımları diğeri ile iç içe geçmiş olmalı.''
Yürüttüğü mantığa hak verirken dudaklarım aralansa da ona Pergia'dan bahsedemedim. Ciğerlerimi sıkan hava ile bükülmemişim gibi konuşmaya devam etti.
''Birini daha bulmalısın. Zamanı geldiğinde sana yardım edecek biri daha olmalı.''
Myne gibi zihnimde çarklar hızla dönerken bana söylediği sözleri mırıldandım. Kelimeler ellerimden her seferinden kayıp cevap zihnimde geri çekiliyormuş gibi hissedince duraksadım.
Şimdi bunun için zamanım yoktu.
''Myne. Bana yardım et.''
Durup bana baktı. ''Ben düşünüyorum ama tek bulabildiğim bu. Kim olduğunu ve nerede olduğunu bilmiyorum Keilah.'' Enerjisi bir anda tükenmiş gibi çöktü. ''Üzgünüm.''
''Önemli değil.'' Kanlı bıçağı aramızda kaldırdım. ''Bana başka konuda yardım etmeni istiyorum.''
Gözleri korku ile büyürken yüzüme bakmak yerine bıçaktaki kan lekelerine odaklandı. ''Ne?''
Sesimi nazik tutmaya çalıştım. ''Sırtımı göremiyorum. Yaraları yeniden açman gerek.''
Başı hızla yukarı kalktı. Dudağı titrerken yüzü soldu. ''Sana zarar vermemi mi istiyorsun?''
Daha zararsız görünmek için yatağa oturup vücudumu öne eğdim. ''Zarar vermek değil. Yardım etmek. Senin de dediğin gibi kuleye dönmem gerek.''
İsteğimi anlamsız bulduğunu suratından okurken korkusunu hafifletmek için bıçağı yatağın üzerine bırakıp ellerimi kavuşturdum. ''Dikişleri açıklayamam Myne. Gözdeler, asiler tarafından tedavi edilmez.''
Bedeni ona vurmuşum gibi irkildi. Gözde olduğumu hatırlatmak ters tepmişti. Kahretsin.
Ankli'nin kafeste yaşamakla ilgili benzetmesini hatırladım. Myne hiç olmadığı kadar korkuyordu. Onu bana yakınlaşmaya iten tek şey gördüklerini iletme, yardımcı olma isteğinin bir an için korkusuna galip gelmesiydi.
Kırılgan ve genç kahinin psikolojisinin beni kesmeye el vermeyeceğini düşünüp Trejna ya da Ankli'yi çağırmasını söylemeye hazırlanmıştım ki bana doğru titrek bir adım attı. Bakışları adete büyülenmiş gibi bıçağın yüzeyinde gezinirken ''Daha önce hiç birini kesmedim.'' dedi.
Beni yaralaması için çok yanlış bir seçim yaptığımı bilsem de Myne'i şu an birini bulmaya yollasam büyük ihtimal tünellerden birinde çöküp kalırdı. Ben de kanlar içinde ortak alana çıkamazdım. Üstelik bekleyerek daha fazla zaman harcıyordum.
Kimi kandırıyorsun? diye mırıldandı iç sesim.
Myne'i Trejna ile birlikte dövüş alanında gördüğümden beri güçsüz yönünü zorlamak, kırılmak yerine güçlenmeyi seçmesini sağlamak isteyen bir yanım vardı. Bütün tanıdığım bu insanları geride bırakıp bilinmezliğe doğru yol alırken Radsolf'a da dediğim gibi onları korumak istiyordum.
Öleceğini, zayıf olduğunu söyleyen gözde yanımı yalancı çıkarmak istiyordum.
Kıyafetimin de kesilmesi gerektiği için üzerimi çıkarmadığımı kendime söylesem de bilinçaltım Myne'i etin yarılan görüntüsünden korumak istiyordu.
Bıçağı elime alıp kabzası ona gelecek şekilde uzatırken hafifçe gülümsedim. ''Sadece dikişlerin kabartı yaptığı yere bıçağı bastırıp aşağı doğru kaydır. Merak etme çok daha ağır yaralar ile hayatta kaldım.''
Gözbebekleri daha da büyürken kabzayı kavradı. Beklemesine izin vermeden bileğini tutup üst kısımda kalan dikişlerin başlangıcına bıçağın ucunu dayamasını sağladım. ''Yardımın olmadan bunu yapamam Myne.''
''Evet.''
İki elini kabzaya doladığını görünce dişlerimi sıktım. ''Başla.''
İlk saplanma hamlesi ile kaslarım kasılıp zarar veren eli tutma isteği ile zihnim yansa da kendimi sabit kalmaya zorladım. Myne korku ile donakalmak yerine bıçağı yavaş yavaş kaydırdı. Her kopan dikişle irkildim.
Kazağımın kumaşından görünür hale gelen tenime odaklanmasına izin vermeden onu teşvik etmek için ''Daha hızlı.'' dedim. Yaralarımı bir anda gözüne soksam korkardı. Fakat izlediği yol uzadıkça saklama imkanım da kalmamaya başlayacaktı. Kırmızı kumaşın kanı olması gerektiğinden daha normal göstermesi iyiydi.
Myne hızla aşağıya inince art arda dikişler kopup bir arada tuttukları etimi serbest bıraktı.
İlk kesik kısaydı. Böylece ona odaklanmadan ikincisine geçmesini sağlamalıydım.
Sesimin normal çıkması için uğraşıp gözlerimi yumdum. ''Şimdi diğeri hızlıca yap.'' Yeniden parmaklarımı uzatıp dikişlerin başlangıcına bıçağı dayamasına yardım ettim.
O an da gözleri eserine kaymış olacak ki yüksek sesle nefes aldığını duydum. ''Çok fazla kan var. Canın çok-''
''Myne!''
İrkilince bıçağın ucunu tenime daldırdı. ''Özür dilerim ben-''
Bileğini geri çekmeden yakaladım. ''Devam et. Sadece uzun bir kesik Myne.''
''Evet, evet yapabilirim.'' Çelik kumaşı delip tenimden aşağı kayarken Myne kendine aynısını tekrarlayıp durdu. ''Yapabilirim, yapabilirim.''
On beş dakika sonra yeni açılan yaralarım ile ter içinde kaldığımda doğruldum. Derim alev alıp etimden kemiklerime kadar yol aldı. ''Lanet olsun.''
Myne telaşla atılıp ne yapacağını bilemeden bana baktı. ''Yanlış bir şey mi yaptım?''
Ona zorla gülümseyip kan lekeli ellerini tuttum. ''Mükemmel iş çıkardın.''
İfadesi bocaladı. Gözleri yaşlarla dolarken ''Canını yaktım.'' dedi. ''Seni kesmemeliydim.''
Uzanıp çenesini sıkıp bana odaklanana kadar kaldırdım. ''Çok cesurdun.''
''Ama-''
''Şimdi benim için önce ellerini yıkamana sonra alanı kontrol etmene ihtiyacım var.''
Başıyla onaylayıp panik halini yönlendirmeme izin verdi. Nerdeyse koşarak odadan çıktığında kontrolümü bırakıp acıyla yüzümü buruşturdum. Minik nefesle ile bedenimi dikleştirirken kendimi dikişlerin hepsini yoklamaya zorladım.
Parmaklarımın her dokunuşu ile boğazımdan iniltiler çıksa da işimi bitirdiğimde sonuçtan memnundum. Myne'in yavaş ama titiz kesişi sayesinde dikişlerin hepsinden kurtulmuştum. Üstelik tenimi istediğimden daha çok hırpalamamıştı.
Kapı açılıp Myne nefes nefese içeri daldı. Elinde koyu renk bir pelerin vardı. Bakışlarımın ellerinde tuttuğu kumaşa kaydığını görünce açıklama yaptı. ''Ortak alandan geçmek için lazım olacağını düşündüm.''
Endişe ile bakışları bedenimi tararken ''Teşekkürler.'' dedim. Elindeki pelerini omuzlarıma geçirirken Myne'nin telaşlı koşturmasını gören leopsilerden birinin odaya dalmasını bekledim.
''Şimdi ne yapmalıyım?''
Gülümsedim. ''Vedalaşmalıyız.''
''Ne?'' Telaşla etrafına bakındı. ''Ama diğerlerine haber vermeyecek misin?''
''Nei zaten ayrılacağımı biliyor.''
''Ama İjga ona söylemelisin.'' derken yüzü korkan bir çocuğun yüzünden farksızdı. Daha büyük, daha güçlü birinin olaya el atmasını istiyordu.
''Myne.''
Odanın kapısı çalınmadan savruldu. İçeriye freonda gördüğüm leopsilerin en genç üyesi Liwq girdi. ''Myne sorun ne?''
Myne'in bütün bedeni rahatlarken Liwq'in kollarına yığıldı. ''Sorun yok. Gelmene sevindim.''
Liwq'in ela gözleri bana kaymadan önce Myne'e yumuşakça baktı. Elleri yara alıp almadığını kontrol ederken ona zarar vereni öldürmeye hazırdı.
Bütün leopsilerin heumları koruduklarını bilsem de, Liwq'in Myne'i tutuşunda ona bakarken yüzüne yerleşen ifadede tanıdığım bir şeyler vardı.
Myne, Liwq için sandığından daha önemliydi.
''Myne iyi sadece korktu.'' diye açıkladım. Çenesi kasılsa da yaralı olanın ben olduğunu fark edince odanın kalanını bir avcının yapacağı gibi taradı. Zararın kolları arasında tuttuğu narin kızdan geldiğini düşünmek aklına bile gelmemişti.
''Neden yaralısın? Ne oldu?''
Sorularını yanıtlamak yerine yanından geçtim. ''Myne iyi, bana girişe kadar eşlik et. Kayayı bu halde kaldırırsam kanamam artar.''
Asilerin merkezinin girişini koruyan ağır kayadan bahsettiğimi anlasa da yerinden kımıldamadı. ''Ayrılacağından haberim yok.''
''Nei'nin haberi var.''
Nei'nin adının geçmesi ile kaşları çatıldı. Anlaşılan Nei'ye kızgın olan sadece Radsolf değildi. Liwq'i ikna etmenin zaman alacağını fark edince vazgeçtim.
''Boş ver ben hallederim.''
Yanından geçip pelerine iyice sarınırken tünelde ilerleyip ortak alana ilerledim. Tam insanların dikkatini çekmeden alandan geçmeyi başardığımı düşünmüştüm ki tünelin girişinde dikilen İjga ile duraksadım.
''Veda etmeden mi gidiyorsun cia?''
Yüzümü buruşturdum. ''Vedalardan hoşlanmıyorum.''
İjga yanında dikilen Kgo'ya başıyla işaret edince leopsi girişin olduğu yöne ilerledi. Benim için girişteki kayayı kaldıracak bir leopsi bulmuştum.
Bakışlarım yeniden İjga'ya dönünce gri gözleri hüzünle doldu. ''Kader seni gözetsin Keilah.''
Başımla onu selamladım. Ardından Kgo'nun kaybolduğu tünele adım attım. Üç adım sonra durdum. Başımı geri çevirip ''Benim için son bir şey yapar mısın?'' diye sordum.
İjga merakla bana baktı. ''Ne istiyorsun?''
Gülümsedim. İkimiz birbirimize bakarken dudaklarımdan kelimeler döküldü. Sözlerimi kabul ettiğini belli edip başını eğdi.
''Teşekkürler.'' Yanaklarındaki kırışıklıklar katlanırken gülümsedi. Başımı çevirip yoluma devam ederken mırıldandım. ''Ve hoşça kal.''
***
SON 1!💫
Üçüncü bir kişi!😈
Myne sözleri ile kehaneti gerçekleştirmek için Pergia dışında birine daha ihtiyacımız olduğunu öğrendik. Sizce kim olabilir?🧐
Taze yaraları ve kuşandığı kararlılık ile Keilah/Eris kuleye dönüş yoluna çıktı. İjga'dan son anda ne istemiş olabilir? 😎
Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Sizi merakta bırakmamak için FİNAL'i yarın atmaya karar verdim🤩 Final bölümünde görüşünceye kadar hoşça kalın❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top