30.Bölüm: ''Ben Sana Aitim''
GG evreninde başlangıçtan bu ana kadar gelip bu sahnelere tanık olan her okuru tebrik ederim.🥳 Sabrın sonu selamet diyor ve bölümü çok seveceğinizi düşünüyorum.🤭
Keyifli okumalar...
***
Bedenimi gevşemeye zorladım. Beni daha sığ kısma taşımaya çalışan Radsolf'un kollarına tutundum. Hareketimizle dalgalanan su ciğerlerime dolmak için giriş arasa da çenemi geriye atıp sakin kalmak için kendimi kastım.
İkimizin bedenini zorlanmadan suyun üzerinde tutup Reik'in beni fırlattığı fazlasıyla derin ve geniş kaynak havuzundan kıyıya götürürken konuşmadı. Ayaklarım yere değince damarlarıma yayılıp kurtulmak için çabalamamı sağlayan adrenalin yavaşça beni terk etti.
Belimi saran güçlü kollara sapladığım tırnaklarımı çekip hızla yüzüme yapışan saçları geriye attım. Görüşüme kavuşunca Reik'e lanet etmek için ağzımı açmıştım ki gördüklerim karşısında nefesim kesildi.
Yevnü'nün beni yıkanmam için götürdüğü alana çıkan tüneldeki kristallerin oluşturduğu renkli dansa hayran kalmıştım.
Burası ise ondan bile muazzam bir manzaraya sahipti.
Mavi, beyaz ve yeşil kristaller her yerdeydi. Kristaller sert olduğundan mı yoksa meşalelerin bu harikulade görüntüyü bozmasını istemediklerinden mi bilinmez her tarafta mumlar vardı. Oyuğun tamamı minik bir ateş böceği ordusu tarafından kuşatılmış gibiydi. Radsolf ile içinde bulunduğumuz kaynağın iki yanında taşıp akan suyolları vardı. Uzandıkları yolda yaptıkları ışık kırılmaları ile hareketli dalgaları oyuğun bütün tavanına yansıtıyorlardı.
Kaynağı çeviren kayaların tamamen kristallerden oluştuğunu fark edince en yakınındaki dokunmak için uzandım. Yeşil ve pürüzsüz taş yarattığım dalgalanma ile ışığını tenime yansıttı. O zaman bütün kaynağın tabanının kristallerden oluştuğunu fark ettim. Tenimin üzerinde renkler dans ediyor, hem heyecanlandıran hem huzur veren bir gösteri sergiliyordu.
Şifalı olmasına şaşmamalıydı. Yalnızca burada bulunmak bile bedenimin rahatlama hissi ile dolmasına yetmişti.
Yani ne kadar rahatlayabilirsem... Etrafımdaki manzaradan ne kadar etkilensem de beni daha çok etkileyen arkamdan bana sarılan bedenin varlığıydı. Sanki ilk adımı benim atmamı bekliyormuş gibi sessizdi.
Başımı önüme eğdim. Ayaklarımın zemine basmasına rağmen beni bırakmayan bronz rengi kollara baktım. Sekiz küçük kanlı hilal teninde şimdiden kabuk bağlamıştı.
Deli gibi paniklediğim için lanet ettim. Özellikle beni bu duruma sokan Reik'in çenesini kıracağıma kendi kendime söz verdim.
''Üzgünüm.'' derken sesim kısık çıktı. Utançla yanaklarım kızarırken ekledim. ''Panikledim.''
Etrafımızı saran su dalgalandı. Tenimde farklı renkler dans etti. Çenesi yanağıma sürtünüp kirli sakalı tenimi çizerken yakınlığımız karşısında bedenim ısındı.
''Önemli değil.''
Radsolf'un sesi hiç olmadığı kadar boğuk çıkarken varlığının daha çok farkına vardım. Bedenim ona daha çok yaklaşma arayışıyla karıncalandı.
Ne diyeceğimi bilemeden saçmaladım. ''Benim suçum değil. Reik yıkanmam-''
Kollarını sıkınca bedenlerimiz arasında azıcık olan boşlukta kapanıp sırtım göğsüne yapıştı. Sesi sahiplenen ilkel bir tonda hırıltılı çıktı. ''Onunla yıkanmak istememene sevindim.''
Onunla yıkanmayacağım konusunda bağırdığımı hatırlayıp yeni bir utanç dalgasına kapıldım. Elimde kalan azıcık öfkeye tutunup homurdandım. ''Elbette onunla yıkanmayacağım.''
Öfkeli sözlerime karşılık burnunu enseme sürttü. ''Duyduğuma sevindim.''
Tek dokunuş bütün hücrelerimi baştan sona yaktı. Kasılan kaslarımı ve hızlanan nefesimi algılayan Radsolf fazlasıyla erkeksi bir ses çıkardı.
Tepkisel olarak dudağımı ısırırken kendimi düşünmeye zorladım. Kollarında olmanın huzurlu ve yakan karışımına sığınıp her şeyi unutmak istesem de konuşmamız gerekiyordu.
Ona yapmak istemediğim ama zorunda kaldığım her andan bahsetmeliydim. Ion, Ola ve annem hakkındakilerden bahsetmeliydim. Geçmiş ve gelecek arasında tutsak kalan varlığımdan, kendim hakkındaki benim bile tam çözemediğim kehanetten ve daha fazlasından.
En önemlisi de onun hakkında hissettiklerimden bahsetmeliydim. Kaderin bizi bilmeden bağladığını öğrendiğimden beri seçimlerimizin bize ait olduğuna inanmak istiyordum.
Düşünmeye izin vermediğim her şey, bitene kadar bastırdığım bütün duygular Radsolf'un varlığıyla yüzeye çıkıp beni kuşattı.
Gazap'ın kontrolünden kurtulduğum mağarada ona sarıldığım ilk andan itibaren onun yanında yer almak istiyordum.
Gerçekleri öğrendiğimde kollarına sığınıp ağladığımda, onun olduğu gibi ona sığınak olmak istiyordum.
Karanlık diyarlara onunla birlikte kurtuluş için yol almayı seçenin ben olduğumu söylemek istiyordum.
En fenası da kaderin mi yoksa ruhumun mu seçtiğini bilmeden onu korumak, onun kollarında olmak, onun kalbi olmak istiyordum.
Göğsümü yakan en büyük endişeyi yok etmek için ondan duymalıydım. ''Konuşmamız gerek.''
Tutuşunu gevşetmedi. Aksine başını eğip omzuma dayadı. Mağarada olduğumuz zaman söylemesini istediğim de olduğu gibi o ezgili isim dudaklarından döküldü.
''Keilah.''
Sesi öylesine anlam yüklüydü ki göz kapaklarım ben itiraz edemeden kapandı. Yine de kendimi konuşmaya zorladım. ''Radsolf ben... biz... yaptıklarımı bilmiyorsun...Be-''
Bedenimi çevirip yüzlerimiz birbirine bakacak şekilde beni tutarken sözlerim havada kaldı. ''Biliyorum.''
Yanan kehribarlar düşüncelerin etrafa kaçışmasına neden olsa da başımı iki yana salladım. ''Kehanet...Ola ve ben...''
Tek elini kaldırıp dudaklarımın üzerine parmağını dayadı. ''Biliyorum.''
Reik ona bildiklerini anlattığını söylemişti. Kalanları da İjga ya da Ankli'nin tamamladığını düşündüm. O anda anlatma çabam ufalanıp yok oldu. Bakışlarım bedeninde dolaşırken eğildiği için görüşüme giren silik yara izine ürkekçe dokundum.
Dudağımı ısırırken kulede yapmak zorunda kaldığım her şey için özür diledim. ''Üzgünüm.''
Nefesim dudaklarımın üzerindeki parmağını okşayınca parmağı hareket edip boynuma kaydı. ''Dileme. Hiçbir şey için özür dileme.''
''Yine de-''
Radsolf hırladı. ''Kadın sus artık.''
Ona karşı gelmedim. Dudaklarımı kapatıp güçlü çenesinin hatlarını, yanaklarını süpüren ıslak saçlarını süzdüm. Boynunun güçlü duruşu ve bana yaslanan çıplak göğsünün görüntüsü ile nefesim hızlandı.
Başka bir asi beni böyle tuttuğu için kafayı yerken Radsolf'un dokunuşunu arzulayan tenim gerildi. Gözlerimle izlediğim yoldan geri dönüp bakışlarıyla buluşmamı bekleyen Radsolf inledi.
Kehribar rengi iki alev karnımda kelebeklerin dans etmesine neden olurken eli saçlarıma dalıp avuçladı. Ona bakacak şekilde boynumu nazikçe gererken diğer eliyle beni iyice kendine bastırdı.
Sıcak nefesini yanağımda hissederken gözlerim kapandı. Kulağıma eğilip fısıldadı. ''Zeqs geta.''
Seni bırakmam.
Yanağıma sürtünen dudakları masum bir öpücük dondurup çenemin köşesine sürtündü. Bedeninden yayılan gerilim ve ihtiyacı hissederken dudakları boynumun oyuğuna dayanıp orayı yaktı. ''İs ovaki is delliop isya ploisa zeqs nuqpo klevyaw.''
Ne kehanet ne kader ne de ölüm seni benden alamaz.
Geri çekilince yakınlığının yokluğu ile titredim. Gözleri bir an için gözlerimden ayrılmazken saçlarımdaki elini geri çekip sol elimi avuçladı. Parmak uçlarımdan her birini acele etmeden sevgi ile öpüp göğüs kafesinde tam da kalbinin olduğu noktanın üzerine koyup bastırdı. ''Nuq zear yevka.''
Ben sana aitim.
Parmaklarımın ucuyla tenini okşarken içimde biriken duygular gözlerimin dolmasına neden oldu.
Ah ne de aptaldım. Kaderin bizi bağladığını düşünmüş, seçimlerimden tereddüt etmiştim.
Oysa Radsolf her seferinde beni kucaklamış, yaralarımı sarmıştı.
Yanağımdan süzülen yaşla yüzü kasıldı. Uzanıp dudakları ile taşan duygu selimi teselli etti. ''Perjmea ojmia.''
Ağlama kalbim.
Geri çekilip ona baktığımda gözlerinin içinde yüzen kabul edilmeyi bekleyen ürkek yanını gördüm. Bana ait olduğunu ilan ederken bile ona gitmemi bekliyordu.
Seçimi bana bırakıyordu.
Bu sefer tereddüt etmedim. Boşta kalan elimle bana yaptığı gibi parmaklarını kavrayıp onun yaptığı gibi göğsüme tam da kalbimin üzerine bastırdım. Kehribar rengi gözleri ısınıp koyulaşırken bana söylediği sevgi dolu sözlerine karşılık verdim. ''İs ovaki is delliop isya ploisap zeqs yut moipre.''
Ne kehanet ne kader ne de ölüme seni feda edemem.
Elinin üzerindeki parmaklarımı çekip yanağını okşadım. ''Nuq zear yevka.''
Ben sana aitim.
Radsolf beni belimden yakalayıp kendine bastırırken kollarımı boynuna dolayıp ona sarıldım. Dudakları özlem ve aşkla beni öperken ona aynı duygularla karşılık verdim. Nefesi nefesime karışırken kader ya da yeminler değerini yitirdi. Duygular eriyip içeme aktı.
Tutku tatmadığım aleviyle beni sarmaya başladığında, tenlerimizi birbirinden ayıran kumaş parçalarına öfkelendim. Aynı öfkeyi paylaşan ellerin hareketiyle ıslak kıyafetlerimin yere düşerken çıkardığı ses kalp atışlarımızın hareketli melodisinde kayboldu.
Dokunuşları bedenimde arzu çiçeklerinin açmasına neden olurken tenlerimiz birbirini ilk kez tüm kuytu ve oyuklarıyla kucakladı.
Kulaklarımda soluk seslerimden başka bir şey duyamayacak kadar ona kapıldığımda boynuma hareket eden dudaklarıyla ürperdim. İzlediği yol işkencemdi. Ve ödülüm.
Güçlü kollarıyla beni kucaklayıp sudan çıkarınca tüm bedenim titredi. Üşümüyordum aksine hiç bu kadar sıcak olmamıştım.
Teninin tadını alıp kokusu ile sarmalanırken beni taşımasına izin verdim. Yumuşak bir yığının üzerine bırakıldığımda kollarımın arasından sıyrılıp yüzüme bakmak için geri çekildi. Göğsü sık nefeslerle inip kalkarken ıslak saçlarının arasında parlayan kehribar gözleri beni tutsak etti.
Sert parmakları çenemi tutup sıktı.''Keilah.''
''Ojmia.''
Boğazından sahiplenme dolu ilkel bir ses çıkınca bütün bedenim ona cevap verdi.
Sonrasında sözler yoktu. Tereddüt ve endişe yoktu. Vaatler ya da umutla dolu cümleler fısıldanmadı. Kelimelerimiz dokunuşlarımızla bedenlerimize işlendi. Sadece o an bedenlerimizi yakan ihtiyaç ve yarına nefes almak için şimdi feda ettiğimiz soluklarımız vardı.
***
Etrafımı kuşatıp tenime sinen kokuyla uyandım. Bedenime dayanmış beni sıkıca kucaklayan tenden yayılan odunsu ve erkeksi kokuyla.
Başımı çevirmedim ya da hareket etmedim. Saçlarıma vuran ılık ve düzenli nefesin sahibini uyandırmamak için sadece gözlerimle etrafı taradım.
Kaynakta yaşananlardan sonra uyuyakalmış olmalıyım ki şimdi bir yatakta uyanmıştım. Üstelik üzerimde bana ait olamayacak kadar büyük bir gömlekle yatıyordum. Utanç tenimi hızla ele geçirip yanaklarımı kızıla boyarken hatıralar ile kalp atışlarım hızlandı.
Radsolf beni taşırken nasıl uyanmamıştım?
Sadece beni uyandırmak için dokunduğunda Ankli'yi kesen ben değil miydim?
Öyleyse Radsolf beni bütün o tünellerden geçirip odasına getirirken nasıl uyumaya devam etmiştim? Üstelik taşımakla kalmayıp bir de beni giydirmişti.
Daha öncesinde kimseye bu derece güven duymamıştım. Kollarına sığınıp uykuya teslim olduğumda bütün içgüdülerim devre dışı kalmıştı.
Karnımın üzerindeki parmaklar kasılıp uyku halinde yatıştırıcı dokunuşlar ile tenime sürterken dudağımı ısırdım.
Onun kollarında ilk kez uyuduğum zamanda bu huzur kafesinden ayrılmak istememiştim. Buna alışabilirdim. Dünyaya ve zamana gözlerimi kapatıp şu an da sonsuzluğu yaşayabilirdim.
Tam da bu düşünce beni harekete geçmeye itti.
Benim öyle lükslerim yoktu.
Beni saran kollardan birini dikkatlice ve oldukça yavaş şekilde bedenimden uzaklaştırırken nefesimi tuttum. Aynı anda tek bacağımın üzerine kaçmamdan korkar gibi attığı bacağından sıyrılmak için kıvrıldım.
Sessiz debelenişim sonunda tam özgürlüğümü ilan etmiştim ki Radsolf'un temkinli sesini duydum.
''Kaçıyor musun?''
Lanet olsun. Başımı çevirip ona bakma düşüncesi bile yüzümün kızarmasına neden olunca çarşafı avuçlayıp sıktım.
''Hayır.''
Hareketi ile yataktan itiraz sesleri gelince doğrulduğunu anladım. Uykulu olmaktan fazlasıyla uzak kelimeleri kulaklarıma doldu. ''Bana neden bakmıyorsun?'' İç çekip ardından nefesini tuttuğunu duydum. ''Pişman mısın?''
Utanç bir anda yerle bir olurken ona hızla döndüm. Çenesini sıkmış, aynı benim yaptığım gibi elleriyle çarşafı avuçlamıştı. Kayıp gömleği yüzünden bedeninin üst yarısı çıplaktı. Saçları gözlerini yarı yarıya perdelerken gözlerinde pek çok olasılık dans ediyordu.
''Hayır.''
Gözle görülür şekilde rahatladı. Önce ürkekçe bana uzandı. Geri çekilmediğimi görünce daha kararlı şekilde bedenimi kucaklayıp kendine çekti. ''Bunu duyduğuma sevindim.''
Alnımı göğsüne dayarken gözlerimi kapattım. Kelimeler kısıkta çıksa dudaklarımdan döküldü. ''Sadece alışmak için zamana ihtiyacım var.''
Saçlarımı nazikçe okşayan eller enseme inip sıkarken dudakları başımın üzerine minik bir öpücük kondurdu. ''Sonsuzluğu senle bölüşebilirim Keilah.''
Onunla karanlık diyarlara yolculuğa çıkmadan önce de aynı sözleri sarf ettiğini hatırlayınca geri çekilip yüzüne baktım. Sonrasında gülüp birbirimize sarılmış, hazırlıklar için plan yapmıştık.
Aynı konuşma onunda aklından geçiyor olacak ki inanmaya ürken ifadesini gizlemek için gülümsedi. Yeniden kaybetme korkusu ile gözlerini kaçırmaya niyet etse de uzanıp yanağını avuçladım.
Bu defa değil. Bu defa onu kaybetmeyeceğim.
Kehribar gözlerinin içine korkusuzca baktım. ''Şu anı vermekle başla.''
Dizlerimin üzerinde doğrulup dudaklarına yumuşakça dudaklarımla dokundum. Beş dakika önce aralarından kaçmaya çalışan ben değilmişim gibi kollarının arasına gömüldüm. Bütün kasları gevşeyip sıkıca beni kucaklarken bedenine yeterince yakın olamıyormuşum gibi homurdandı.
''Ah kadın.''
Dudakları hafif dokunuşuma önce nazikçe sonra tutkuyla karşılık verdi. Nefeslerimiz ve öpüşmelerimiz arasında düşüncelerimi unuttum.
Biraz daha.
Sadece biraz daha tam da olduğumuz anın tadını çıkarmaya karar verdim.
***
Ve sonunda bu uzun serüvende beklenen sahne geldi!🤩
Hisler, düşünceler hepsini bu satıra alalım lütfen! 🥰
Seçimler, kader ve fedakarlıkların arasında böylesine güçlü filizlenen aşkı neler bekliyor dersiniz? 🧐
Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Haftaya yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top