28.Bölüm/Part 2: ''Kayıpların Yası''
Keyifli okumalar...
***
Masayı çevreleyen bedenler aralarında bölüştükleri sessizlikte farklı seviyelerde acı ile doldu. Ağlayan, sinirle parlayan ve kısılan gözlerin hepsi yas tuttu.
Jeop'un bedeninin mabetten sağ çıkamayacağını hepsi kabul etti.
Onlara bütün bildiğimi anlattım. Ino'nun asiyi nasıl yakaladığını, kafeslere konulup işkence gören tutsakların neler yaşadığını, bedenim iyileşmek için mabede taşındığında benim haberim olmadan asinin İntikam'ın mabedine taşındığını.
Radsolf'a ölmesi için yalvardığı kısmı es geçtim. Yanımda sessizliği ile bana destek olan Radsolf da ekleme gereği duymadı.
Yellsa'nın ya da Jeop'un eşi olan Juva'nın bana başka detaylar sormasını beklesem de sormadılar.
Onun yerine Acantha'nın esir aldığı küçük kızdan bahsettim. Korkusunu, ölüme yaklaşan adımlarının kanlı detaylarını onlardan sakladım. Bedeninin Buzul'a taşındığını bu sayede kuleden ayrılan Ino ve Karissa'nın varlığı ile Radsolf'u kurtarmak için elime fırsat geçtiğini söylemeyi es geçmedim.
Ölümü kendisinin olmasa da başka bir kurtuluşun anahtarıydı.
Bunun bilindiğinden emin oldum.
Anlatacaklarım bittiğinde konuşan Yevnü oldu. ''Kızın bedenini ne için istiyorlar?''
Yüzümü buruşturdum. ''Tam olarak ne olduğunu bilmiyorum. Buzul'un içine hiç girmedim. Karissa'nın görevlerinden yakın zamana kadar haberim bile yoktu. Tek bildiğim istediği doğrulta değil de başka bir amaç için olacağı.''
Trejna o anda suskunluğunu bozmayı seçti. ''Amaçları ne?''
Dudaklarımdan çıkan sözlerin masanın etrafına saçacağı keskin duygulardan sakınmanın yolu olmadığından cevap verdim. ''Bedenlerinizi kullanmak istiyorlar.''
Solumdan öfke dolu bir homurtu gelse de Radsolf daha fazlasını söylemedi.
Tek gözü kısılan Trejna ''Bedenleri ne için kullanacaklar?'' dedi.
''Atlılar.'' dedim. ''Özlerinin tamamını taşıyacak yeni bedenler arıyorlar.''
Sonrası kaostu. Yüksek sesli fikirler havada uçuşurken müdahale etmedim. Radsolf anlatmadıysa amaçlarını yeni öğrenmişlerdi. Başımı hafifçe çevirip baktığımda çenesini sıkıp İjga'ya baktığını gördüm.
Yanında dikilen Ankli'nin bile gözleri büyümüş, dudakları şaşkınlık ile aralanmıştı. Demek Nei ona söylememişti.
Nei'ye göz atınca bedeninin çöktüğünü gördüm. Elleri ile suratını avuçlamış, dirseklerini masaya dayamıştı. Radsolf'un tutsak olacağını biliyordu. Peki, amaçlarını da görmüş müydü?
''Sessizlik!'' İjga'nın ilk defa sesini yükselttiğini duydum. Bütün başlar ona dönüp sustu.
Bana nasılını ya da nedenini sormadı. Gri girdaplarda dönen olasılıklar panikle doluydu. ''Ne zamandır?'' dedi. ''Ne zamandır bunun üzerinde çalışıyorlar?''
''Tam zamanını bilmiyorum, birkaç ay önce Karissa, Gaia'da farklı bedenler ile deneme yaptığın söyledi.'' Herhangi biri sormadan ekledim. ''Cesetler üzerinde bunun için mi çalışıyor yoksa başka bir amaç mı var bilmiyorum. Ben çokta uzun zamandır aralarında yer almıyorum.''
Myne'nin titrek sesini duydum. ''Başarılı olan oldu mu?''
Ona baktım. Mavi gözleri kocaman olmuş, teninin rengi solmuştu. Başarılı olup beden kazanan bir Atlı'nın yapacaklarının saklanamayacak kadar büyük olacağını söylemedim. Ellerini birbirine birleştirmiş beyazlaşana kadar sıkarken cevap verdim.
''Hayır.''
Diğerlerinin Radsolf'un değerini anlamaları için ayrıntı vermeye başladım. ''Ion'un soyundan gelen dayanıklılık ve güce sahipte olsanız yeterli değil. Bedene işlenen ölümsüzlüğü taşıyan bir gözde de bunu yapamaz.'' Elimi kaldırıp Radsolf'u gösterdim. ''Ama onun gibi ölümsüzlüğü iki taraftan olan biri ideal bir beden olur.''
''Neden bunca zaman tutsakken yapmadılar?''
Sorunun sahibi olan Yellsa'ya baktım. Kardeşini kaybetmenin acısını taşısa da, genç olsa da o soyunu koruyan liderlerden biriydi. Acısını gömmesini takdir ettim.
Ona özün işlenmesi için boşaltılması gerektiğinden bahsettim. Ardından Hastalık'ın sol eldiveninden ve dokunuşlarından bahsettim.
Anlattıklarım ile Radsolf'un çenesinin kasıldığını, ellerinin yumruk olduğunu görsem de devam ettim. Anlamaları gerekiyordu. Onu kurtarmanın önemini, soyu için kendini feda etmeye hazır bu adamı durdurmayı seçenin ben olduğunu bilmeleri gerekiyordu.
''Tekrar yakalanırsa amaçlarını ulaşabilirler.'' diye fikrini belirten benimle konuşan leopsiydi.
Ona sert bir ifade ile baktım. ''Asla.''
Yellsa komutanının koluna elini koyup doğruldu. ''Sen bile bir tutsağı iki kez kurtaramazsın.'' Bakışları beni baştan aşağı süzerken ''Başka planların var öyle değil mi?'' diye sordu.
Nei'ye ardından İjga'ya baktım. Onlara anlatamayacağım şeyler vardı. Kaderin sözleri sadece benim ve Pergia içindi.
Radsolf atılıp öne çıkmaya çalışınca Ankli onu engelledi. ''Hala dinlenmen gerek laji. Sana eşlik edeyim.''
İtiraz etmek için hazırlanan Radsolf'u İjga engelledi. ''Dinlen. Korunması gerekeni biz koruruz.''
Gözlerindeki bakıştan en başta Juva'nın bana vurmasına izin verdiğini söylemek geçse de sustu. İjga sadece lider değildi. İlk kez baş başa kaldığımızda kendini tanıtırken bana sarf ettiği unvanları anımsadım.
Ben İjga, Aniqwuesi'nin iapi, freon'un poxqusu, heumların beası.
İjga freon'un poxqu meclisin lideri, heumların beası kahinlerin annesiydi. Ama onlardan daha önemlisi Aniqwuesi'nin iapiydi. Soyun gözcüsü.
Kulelerin olduğu diyarlarda İjga'dan daha yetkili kimse yoktu. Herkes ona saygı duyuyordu. Ben bile bilge sözlerinin varlığını kendime gelmeden önce kabul etmiştim.
Radsolf itiraz etmedi. Ankli ile birlikte ayrıldıklarında tek başına karşılarında dikilmek beni gerdi.
Havada cevapsız kalan sorunun yerini İjga'nın sözleri aldı. ''Fasye, Buzul'un içinde neler olduğunu öğrenebilir misiniz?''
Lider ile gelen daha yaşlı leopsi başını eğdi. ''Elimden geleni yaparım iapi.''
''Kgo.'' İjga'nın sözüyle sandalyesinin ardındaki bedeni öne çıktı. ''Ölen kızın ailesi ile ilgilenmeni istiyorum. Diğerleri ne zaman geliyor?''
''Üç gün sonra Hatre yuvalardan birine varmış olur.''
''Onun için birini yolla. Sen de yuvalarda olanları durum hakkında bilgilendirmek için hazırlık yap.''
Yeni emirlerle duraksamadan harekete geçen Kgo selam verip freonun huzurundan ayrıldı. İjga bu sefer bakışlarını Nei ve Yevnü'ye dikti.
''Böyle bir günde daha fazla uğraşmanıza gerek yok.''
İjga'nın sözleriyle ikisinin de yüzünde keder çizgileri belirdi. Yevnü tek kelime etmeden Nei'nin koluna girip onu kapıya doğru yönlendirdi. Yanımdan geçerken Nei bana ıslak gözlerle baktı.
Kafam karışsa da bir şey demedim. Myne sandalyesini itip ayaklanınca ona döndüm. Kısa saçları gözlerini perdelerken başını eğdi. ''İzin verir misin bea?''
İjga masanın üzerinden uzanıp elini sıktı. ''Elbette git. Liwq ona eşlik et.''
Kapı kapandığında Yellsa ve yanında gelenler dışında kalan İjga ve Trejna'ydı.
Trejna ayağa kalkıp İjga'nın yanında dikilmeye başladığında Juva'ya göz attı. Anlayış ve acıma dolu ifadesi diğerlerine dönerken yok oldu.
Otoriter sesiyle ''Yasını tut poxqu. İçinde öfkeni günden güne besle, intikam arzunla sıcak tut. Ellerin can almak için kaşınsa da kalanlara kalkan ol.'' dedi.
Hep birlikte Buzul'un freon üyeleri başını eğince bunun bir teselli deyimi olduğunu anladım. İjga ellerini masanın üzerinde zarifçe kavuşturup gülümsedi.
''Sana ihtiyaç duyulan yere dön Yellsa.'' Yellsa ağzını açacakken İjga elini havaya kaldırıp susmasını sağladı. ''Ben gözetirken bana inan.''
Bunun üzerine karşı gelmek yerine ayağa kalktı. İjga'nın Feysa diye seslendiği daha yaşlı leopsi Juva'yı desteklerken diğeri de liderini takip etti.
O zaman Yellsa'nın hala elinde sıkıca tuttuğu mendili gördüm. Bakışlarını İjga'ya dikip ona söylediklerine hitaben ''Gelecek göz alacak kadar parlak olsa iyi olur.'' dedi.
İjga boynunu gerince saçları omuzlarında dalgalandı. ''Parlayacak.''
''Nasıl emin olabiliyorsun?''
Dudakları kıvrılıp gözlerinin gri rengi koyulaştı. ''İnanç yaşamın ninnisi, var oluşun beşiğidir.''
Yellsa'nın kaşı havaya kalktı. ''Bu bana sunduğun bir kehanet mi?''
Elini kaldırıp kalbinin üzerine koyan İjga ''Gerçek.'' dedi. ''Buraya söylediklerini dikkatli seç.''
''Onun gibi konuşuyorsun.''
Gülüşü dalgalanan İjga hüzünle doldu. ''Annen bilge bir kadındı. Ölümü senden çok şey çalıp taşıman gerekenleri olması gerekenden erken sana yüklese de unutma. Güneşi doyuramaz, toprağı soluyamazsın.''
Yellsa başını eğdi. ''Kader seni gözetsin iapi.''
''Seni de cia.''
Yellsa ve adını bilmediği leopsi bana bakmadı. Juva'nın öfkesi onu yeniden tutsak etmesin diye Feysa onu yanımdan geçirirken aramızda etten bir duvar oldu.
Dinlenmek ye da Buzul'un soğuk yüzeyine geri dönmek için gittiklerinde, İjga oturmam için Myne'nin boşalttığı sandalyeyi gösterdi. ''Gel Keilah.''
Odaya girdiğimden beri saatler geçmiş gibi gelse de gösterilen yere oturduğumda pek de zaman geçmemişti. İjga'nın benimle baş başa konuşmasını beklerken Trejna eski yerine oturdu.
Yüzünü çaprazlamasına kesip yaralı gözünü kapatan kayışı çekiştirdi. ''Juva'nın yasını göğüslediğin için teşekkürler.''
Beklenmedik sözleri karşısında şaşırdım. Trejna ile olan ilişkimiz minnettarlık içermiyordu. Hiç değilse şu zamana kadar öyleydi.
''Kaybetmenin acısını anlıyorum. Keşke ona daha fazlasını, eşini geri verebilseydim.''
Bana dikkatle baktı. Gözleri patlak dudağımdan yorgun gözlerime çıktı. ''İlk kez karşımıza dikildiğinde, benim kulenin zayıf olarak nitelendirdiği insanları korumakla ilgilenmediğimi söylemiştin.''
''O zaman bildiklerimi şimdi bilmiyordum.''
Ben tek kelime etmemişim gibi devam etti. ''İjga'da sana kayıplarının acısıyla yanan tehlikeli bir duyguya sahip olduğumu fakat öfkemin masumları yakmayacağını söylemişti.''
Bu sefer cevap verme gereği görmedim.
Elini masanın yüzeyine işlenen harita üzerinde gezdirdi. ''Çok fazla kayıp çok fazla gereksiz ölüm gördüm. Aynı Yellsa gibi kardeşimi ve annemi kaybettim.'' Öfke ile tek kahverengi gözü yanarken dudakları kasıldı. ''Aslına bakarsan bu masada oturup da birini kaybetmemiş kimseyi bulamazsın.''
İjga'nın dedikleri aklıma gelince ''Nei ve Yevnü'yü?'' deyip tamamlamasını bekledim.
Trejna yerine sorumu İjga cevapladı. ''Bugün kız kardeşlerini gömdükleri gün.'' O da Trejna gibi masanın üzerinde karanlık diyarların olduğu kısmı okşadı. ''Quetki'nin huzurlu karanlığında yer almak için çok genç yaşta yaşamlarını yitirdiler.''
Gözlerimi kırpıştırdım. ''Yevnü ve Nei kardeş mi?''
Trejna başını eğip bana baktı. ''Bilmiyor muydun? Genelde çıkarım konusunda iyisin.''
Ağzımı açtım ama ne diyeceğimi bilemeyip kapattım. İnsanları ve olayları gözlemlemekte iyiydim. Yevnü ve Nei'yi pek çok kez yan yana görmüştüm. Ama fiziksel olarak hatlarında benzerlik yoktu. İkisi de koyu saç ve göz rengine sahip olsa da kardeş olduklarını düşünmek için bunu yeterli bir dayanak olarak almamıştım.
Nei kırılgan dururken sözlerinde güç taşıyordu. Yevnü ise sessiz ama yapılı bir savaşçıydı.
''Fark etmemiştim.'' dedim.
''Onlar Rijha'nın soyundan son kalanlar. Sözler yerine görmeyi başaran son kişi Nei. Hayatta olsaydı Medoge ve Doen da aynı Nei gibi görüyle bize yol gösterecekti.''
Rijha.
Ion'un beni dallarıyla örtüp saklamaları, zihnim yanarken soğuk bir el olmaları için görevlendirdiği soyun başıydı. Ion'un kıymetli ilk çocuklarındandı.
Ben bir şey diyemeden Trejna atıldı. ''Rijha'nın soyu özellikle avlandı. Sanki son görebilenlerin onlar olduğunu biliyormuş gibi her zaman avlandılar. Bu yüzden sürekli kaçmak ve saklanmak zorunda kaldılar.''
Trejna'nın dile getirdiği olasılık zihnimde döndü. Ion'un soyunu kurtuluş için kör edişinin bağları onları sürekli kesmişti.
Yevnü'nün beni kaynağa götürdüğünde kendi hikayesinin sıkıcı olduğunu söylemişti. Ben de aptal gibi heyecanlı olanlardan sıkıldığımı söylemiştim.
Burnumun kemerini sıktım. ''Ne oldu?''
''Onlar-''
Trejna'nın anlatma hevesini İjga'nın sözleri kesti. ''Artık quetkiye aitler. Daha fazlasını anlatmak bize düşmez.''
Trejna'nın yüzü kızarırken başımı ona bakmamak için çevirdim. Daha fazlasını sormak yerine ''Quetki nerede?'' derken diyarların haritasına baktım. ''Öyle bir yeri bilmiyorum.''
İjga ayağa kalktı. Freonun kapılarından içeri ışık girmediğinden duvarlardaki oyuklara yerleştirilen meşalelerden birinin önünde dikilip bana döndü. Alevler dans edip yerde siluetinin oluşmasına sağlarken parmağını uzatıp karartıyı gösterdi.
''İşte burada. Benim dünyaya bıraktığım izimde.''
İjga'nın parmağının ucuna baktım. ''Quetki, gölge.''
''Sevdiklerimizi kendimizle birlikte taşırız. Benim serinliğimde, benim korumamda, benim var oluşumun her anında yanımdadır. Bedeninin yanımda olmaması var oluşunun bendeki izini silemez. Aynı gölgem gibi. Varlığı her an görünmese de hep oradadır.''
İnandıkları yol öylesine güzel geldi ki gülümsedim.
''Keilah.'' İjga yaklaşıp başımı sevgiyle okşadı. ''Karanlıkta yanan. Işığın öyle parlak olsun ki hepimizi gölgende taşıyabil. Yitip giden hayatların her birinin kara izini göster dünyaya.''
Çeşitli duygular göğsümde kabarıp boğazıma doldu. Çocukça bir hevesle kendi gölgeme dokunmak istedim. Benim için feda edilen yaşamlara biraz daha bekleyin demek istedim.
Gri gözlere bakıp '''Yapacağım.'' dedim.
Bakışlarımı gururlu gözlerden ayırınca Trejna'nın umutla kaplanan yüzünü gördüm. Bakışımı yakalayıp dudaklarını ıslattı.
''Öfkem masumları yakmaz. Ama asıl yakmak istediklerime de ulaşamaz. Benim için.'' Duraksayıp kafasını iki yana salladı. ''Herkes için yakabildiğin kadar yak. Öylesine sıcak, öylesine büyük ol ki tutsak eden parmaklıkları erit.''
Ona yapacağımı söylemedim. Onun yerine çenemi öne çıkarıp ona sahip olduğum tüm kararlılıkla baktım. Gözlerimin içinde yanan alevlerin özgür kalma arzusunu sundum.
Onlara planlarımı anlatamasam da kadere kafa tutan, parçalar koparan annemden fazlasını başaracağıma yemin ettim.
Gördükleri ona yeterli güveni vermiş olacak ki ayağa kalktı. Önce İjga'yı selamladı. ''Öyleyse yapmam gerekenler için ben ayrılıyorum.''
İjga başını eğince Trejna bana döndü. ''Ama unutma öfkem sana ulaşabiliyor.''
Açık tehdit karşısında meclisin koruyucusuna baktım. Skpö.
Nei freona her şeyi anlatmıştı. Ola'nın iki kızının kader oyununu oynadığını, benim Ion'un sakladığı anahtar olduğumu, annemin kan yemini sayesinde sunduğu anlaşmayı ve daha fazlasını.
Ola, kan yemininin şartlarını kadere kafa tutabildiği her boşlukta bükmeyi başarmıştı.
Aynı iki kızın aynı kulenin en tepesinde olma şartında olduğu gibi. Linda ve annem ikisi de farklı renkleri kuşansa da en tepede birer gözdeydi.
Pergia ile ben de en tepedeydik. Ama birimiz gözde diğerimiz tutsak olmuştuk.
Annem yeminiyle kaderinde bir çıkış noktası yaratmıştı. Ola ise buna karşılık her nesilde soyundan gelenlere iletilen sözlerin kaderlerine göre değişmesini sağlamıştı. Bana iletilen sözler gibi değişen şeylerden biri de Ion'un soyunun bana zarar verememesi olmuştu.
Annem kendisini öldüremeyecekleri için av köpeklerini bulmuştu. Ion ve soyu onu koruduğu gibi zarar verememişti. Benim için ise durum farklıydı.
Belki kaderi bağlayan koşullar beni öldürmelerine müsaade etmezdi. Ama beni yaralayabilir, canımı yakabilirlerdi. Öyle de olmuştu.
Gözde olduktan sonra asileri avlamış pek çok kez yaralanmıştım. Hatırlamak için çok da geçmişe bakmama gerek yoktu. Dudağımın sızısı hatırlatıcı nitelikteydi.
Buna neden olan benim ölümsüz ve kanla kaplı bir eş seçerken Ion'un soyundan birine yönelmem miydi? Yoksa Ola'nın zekice ama daha çözemediğim bir oyunu muydu? Emin değildim.
Tek bildiğim Trejna'nın tehdidinin gerçek olduğuydu. Ama tehditler beni korkutamazdı.
Fiziksel olarak benim yaşlarımda, eski kesik izlerinin silik lekelerini taşıyan yüzüne baktım. Kulede rakiplerimi rahatsız etmek istediğimde yaptığım gibi dişlerimi gösterip sırıttım. ''Bana zarar verebileceğini biliyorum.''
O da yırtıcı başka bir gülüşü kuşandı. '' Unutmadığından emin ol yeter.''
Ardından yanımızdan ayrılıp beni İjga ile baş başa bıraktı.
İjga zaman kaybetmedi. Tehditler ya da hikayelerle işi olmadığını belli edip direkt soru sordu.
''Planın ne?''
Dudaklarımı ısırdım. Ona Pergia'yı ve yapmayı düşündüklerimi söylemek istesem de yine yapamadım. Mimiklerimi yakalayan İjga merakla öne eğildi.
Ardından da uzanıp elimi narin parmakları arasında sıktı. ''Anlatamayacakların olduğunun farkındayım. Geçen sefer adımlarına yardım edemedim cia. Bu sefer elimden geleni yapmak istiyorum.''
Elbisesinin uzun katları arasından bir kese çıkarıp içini karıştırdı. Serçe parmağım büyüklüğünde oval bir taşı avucumun içine bıraktı.
Ilıklığı tenime işlerken tanıdık beyaz yüzeyine baktım. ''Bu?''
Gülünce yanaklarındaki kırışıklıklar arttı. Elimdeki taşı evirip çevirdim. Beni kütüphanede bıraktığında merak edip araladığım kitabın birleşim yerinde tümsek yapan taşın aynısıydı. Yaratılış destanının satırlarını bulmamı sağlayan taştı.
''Aynı kitabın içinde sana farklı iki son sunduğumda doğru olanı seçmeyi başardığın gibi.'' Uzanıp taşın üzerindeki minik çatlağa dokundu. ''Şimdi kader seni iki taraftan çekerken de doğru olan yolu seçmeyi başar Keilah.''
Dile dökemediklerimin ağırlığı ile sordum. ''Seçimlerin ağır bedelleri olsa bile mi?''
Bana dikkatle baktı. Bir zamanlar gözlerinin içimden geçenleri okuduğunu düşünüp tedirgin olurdum. Şimdi ise keşke içimden geçenleri okuyabilse diye düşünüyordum.
Başını eğip ellerimin arasındaki taşı işaret etti. ''Bu taş nesillerdir benim soyumun kadınlarının ellerinden geçti. Bana annem verdi. Ona da kendi annesi vardı.'' Gülümsedi. ''Yüzlerce parmak izi değse de hep beyaz kaldı.''
Taşın pürüzsüz beyaz yüzeyine baktım. Ufak çatlak dışında hiçbir kusuru yoktu.
''Kitabın arasında bulduğum zaman çatlak değildi.''
''Geçenlerde elimden kaydı.'' Dudağını büktü. ''Biliyor musun? Onlarca kez onu düşürdüm. Ama hiç çatlamadı. Ta ki sen kuleye döndüğün gün bana iletilen sözlerle elimden kayana kadar.''
Artık kehanetlerin değerini bildiğimden merakla ona baktım. ''Sözler neydi?''
Bana hikaye anlattığı zamanlar yaptığı gibi gözlerini kapattı. Mimikleri gevşeyip içine huzurun yayıldığı ifadesini kuşandı.
''Zıtlığımın taşıyan bir parça
Dokunursa hayat akanın sınırına
Açığa çıkar uzanan parmaklarım
Uğultular ninni
Korkular heves olduğunda
Parlasın avuçlarında önceden yaktıkların
Anılardan örülüdür yollarım
Kalbin beni tanımazsa
Dehşete kapılır kulakların
Unuttuklarını kuşanırken
Eksik olanla gel bana
Gözlerime bakıp bana sarılamasan da
Adımı anımsa.''
Sözler bana bariz bir anlam ifade etmese de anlamam için beni beklediklerini hissettim. Tenime sürtünen hava kollarımdaki tüylerin havalanmasına neden olurken İjga gözlerini açtı.
''Benim içinler.'' dedim. ''Nasıl olduğunu bilmiyorum ama benim içinler.''
O da öyle düşündüğünü söyledi. ''Elinde tuttuğun taşın adı febiessa.''
Beyaz yüzeyinin hakkını veren anlamı dudaklarımdan döküldü. ''Ay ışığı.''
''Anlamını çözmek senin işin. Sana ancak bu kadar yardımcı olabilirim.'' Bana daha fazla karmaşık söz yüklemenin endişesi suratına yayıldı.
Zihnimde sözlerin dört bir yana kaçışıp farklı zamanlardaki anları çekiştirdiğini söylemedim. Onun yerine önümdeki adımlardan anlatabileceğim kadarını ona sundum.
''Yakında dönmem gerek.''
Hızla ayaklandı. ''Kuleye mi döneceksin? Ama Radsolf burada ve dinlenmek için senin bile zamana ihtiyacın var.''
Burukça güldüm. ''Dönmem gerek.'' Ona Pergia'yı anlatamazdım. O yüzden Travis'ten bahsettim. ''Beni bekleyen, benim için değerli olanlar var.''
''Kim?''
''Benim için değerli bir dost.'' Bana merakla bakınca ona Travis'i anlattım. Annemle yaşadıklarını, Ion ile olan konuşmasını, beni beklerken katlandıkları ve korumak için yaptıklarını. En son Radsolf'u kurtarmama nasıl yardım ettiğinden bahsettim.
Sözlerim bittiğinde İjga'nın yanaklarından yaşlar süzülüyordu. ''Dostun benim dostumdur. Aramızda her zaman ona yer olacak cia.''
İçtenlikle sarf ettiği sözlere minnetle kabul ettim. Yapabilirsem Travis içinde kaderden bir parça huzur koparacaktım.
Radsolf hakkında konuştuktan sonra aklıma gelen düşüncelerle göğüs geçirdim. ''Zamanım azalıyor.''
''Ne zaman dönmen gerekiyor?''
''Birkaç gün sonra.''
Cevabının olumsuz olacağını bilse de İjga bir hevesle sordu. ''Travis'i alıp geri mi döneceksin?''
''Yapmam gereken çok daha fazlası var.''
Karşı gelmedi. Soru sormadı. Sadece paylaşamadığım yüküm için, benim için üzüldü.
''Dinlen.'' dedi.
Konuşmak beni yormuştu. Teklifi görmezden gelmedim. Yanından ayrılmak için harekete geçtim. Kapıya uzanıp açmak üzereyken duraksayıp İjga'ya döndüm.
''Ben anlatmasaydım Radsolf'u nasıl kurtardığımı sormayacak mıydın? Kehanet için neler yaptığımı?''
Omuzları çöktü. ''Bıçağı tutmayan biri kesmenin acısını paylaşamaz.''
Başımı eğdim. ''Peki, ona soracak mısın?''
''Hayır.'' dedi. ''Soruları olanda cevapları saklayanda ben değilim.''
Başka bir şey söylemedim.
***
Gizemler çözülürken iki tarafta (Asiler ve Kule) kendi planlarını yapıyor, sonuçları neler olacak göreceğiz. 😈
Yevnü ve Nei'nin kardeş olacağı hiç aklınıza gelmiş miydi?🧐
Yine GG'den bir detay karşımızda! ☺️
Ay ışığı taşı ile İjga yeni sözleri kızımıza iletti, kehanetin her basamağı başka detaylar ile bağlı olduğundan gerçekleşecek pek çok olay var. Sözlerin anlatmak istediklerini tahmin eden var mı ya da tahminler neler?🤔
Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Haftaya yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın❤
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top