21.Bölüm: ''Kıskanılası Canavar''

Keyifli okumalar...

***

Bandajlarımla birlikte üzerimdeki üniformayı da değiştirdim. Görünürde bedenimi yaralı gösterecek detaylar yoktu. Her zamanki güçlü gözde görünüşümü vurgulamak için saçlarımı sıkı bir topuz yapıp belimdeki kılıfa iki farklı bıçak yerleştirdim.

Botumdaki gizli bölmede tüpler yoktu. Onun yerine elimde içindekini kamufle eden bir şişe vardı. Travis benim için özel olarak hazırlamıştı.

Ben mabetteyken esirimi tıka basa beslemediklerine emindim. Açlıkla onu deneyeceklerdi. Susuzluk ise başka bir olaydı. Ne kadar dayanıklı bir bedene sahip olsa da Radsolf'un bedeni bile uzun süre susuzluğa dayanamayıp iflas ederdi.

İyi bir gözde olmanın zamanı gelmişti.

Eserimin tutulduğu odaya ilerlerken koridorda Maris ile karşılaştım. Siyah üniformasının üzerinde daha koyu lekeler vardı.

Kan.

Beni görünce kara gözlerini kıstı. Bu mimiğin onun gülmesine en yakın şey olduğunu bildiğimden gerildim. Ardından iyi bir şey gelemezdi. ''Dönmen ne hoş.''

''Dönmek hoş.''

Kazağında hala taze olan lekelerden birine parmağını bastırıp kırmızıya bulanmasını sağladı. ''Kafanı çarptığında çıkan ses hala kulaklarımda.''

Radsolf'u tutamadığım için düşmeden önce odaya giren Karissa'yı görmüştüm. Ardından gelen biri daha vardı. Ama zihnim benden kayarken bir karartıdan fazlasını seçememiştim.

Demek o gün Karissa ile gelen Maris'ti.

Ağzından laf almak için meraklanmış gibi yaptım. ''Orası epey sesliydi. Tek beni duyman şaşırtıcı hele ki...'' Parmaklarını ovuştururken cümlemi tamamladım. ''Öncesinde beni izlerken.'' Aramızdaki mesafeyi bir adım daraltıp kişisel alanına girdim. ''Söylediklerime rağmen geç kalmanız şaşırtıcı.''

İlgisini çektiğimi belli etmemek için tepkisiz kalışını kullansa da gözbebekleri büyümüştü. Gözdeler bile o kadarını kontrol edemezdi.

Merakını alevlendirip bilgi almak için onu yemledim. ''Asinin bana verdiği bilgiler epey tatmin ediciydi. Bunlar için bensiz plan yapmaya başladınız mı?''

Sıyrılmak için ''Bana Karissa haber verdi.'' dedi.

Yanından geçmek için harekete geçtim. ''O zaman Karissa'ya sorarım. Anlaşılan planı sana anlatma zahmetinde bulunmamış.'' Sinsi bir gülüşle onu aşağıladım. ''Ne hoş.''

Dişlerini sıktı. ''Plan yok.''

Durdum. ''Neden? Beni mi beklediniz?''

Mutsuzluk bütün bedeninden aktı. Zorla da olsa beni bilgilendirdi. ''Hayır.''

Düşünüyormuş gibi başımı yana eğdim. ''Dinlemiyordunuz.''

Haklılığını ispatlamak ister gibi atıldı. ''Alanı gözetleyen muhafızların duymaması gereken bilgiler var.''

Saçmalık dercesine yüzüne baktım. ''Karissa oradayken başka muhafız olmasına gerek yoktu.''

''O an için.'' dedi.

''O an için.'' diye dalga geçtim. ''Açılıp kapanabilir bir dinleme sistemi koymayı akıl edemediniz mi?''

Gözlerini kırptı. Akıllarına gelmemişti ya da Karissa bu riski almak istememişti.

Güzel.

Elimi zarifçe çenemin altına koyup beline gelen lekelere baktım. ''Ne kadar kanayacaklarını mı test ediyorsun? Onu zaten biliyoruz.''

Çenesi kasıldı. Dudağının kenarında minik bir kas seğirdi. Bu Maris'in istediğini alamadığında memnuniyetsizliğini ele veren bir mimikti.

O cevap vermeyince üsteledim. ''Esirim konuşacak durumda mı bari?''

Vurgumu yakalayıp gözlerini bana dikti. ''Senin esirinle oynamadım.''

Radsolf'un kafesinde duvarda asılı duran kanlı kırbaç aklıma gelince rahatladım. Kalan olasılıklar ise beni gerdi. Kazağındaki lekelerin çokluğuna takıldım. Maris benden uzundu. Göğsüm, onun göğsü ile beli arasında hizalanırdı.

Lekeler bel hizasında daha çok yoğunlaşmıştı. Ondan çok daha kısa olan biriyle oynamıştı. Kısa süreliğine kalbim tekledi.

''Acantha oynamana izin veriyor ama.'' Sesim duygusuz çıksa da kalbim öyle değildi.

Dudağının yanındaki kas yeniden seğirdi. Sessiz kalışı hoşuma gitmedi.

Onunla oyalanmak yerine ilerlemeyi düşündüğüm sırada Karissa bağırarak koridora girdi. ''Maris!''

Öfke dolu mimiklerinden memnuniyetsizlik akıyordu.

Maris'in ona cevap vermesini beklemedim. Karissa'ya ne olduğunu sormadım. Seri adımlar ile yanlarından uzaklaşıp esirlerimizin tutulduğu odaya girdim.

Alandaki üç kafes de aydınlatılmıştı. Ino yapılı vücudu ile ortadaki kafesin önünde dikiliyordu. Kendi esirinin olduğu son kafese gözüm kayınca boş olduğunu gördüm. Radsolf ise onu en son bıraktığım kafesteydi.

Yaklaşırken onu inceledim. Onu ayakta tutan bağların gerginliği azaltılmış, kendine zarar veremeyecek ama güçlerini baskılayacak şekilde konumlandırılmıştı. Elleri bağlanıp omuzlarını acıtacak kadar geri çekilse de boynundaki bağ gevşekti. Üstelik artık ayakta değil, dizlerinin üzerinde yerdeydi.

Bağlardan bakışlarımı ayırınca bedeninin kaskatı olduğunu, kaslarının öfkeli nefeslerle dalgalandığını gördüm. Üzerinde kan ya da yara varsa da görünebilir yerde değildi. Üstelik öfkesi gözdelerden birine olsa Ino'ya bakardı. Ama bakışları yanındaki kafese sabitlenmişti.

O zaman geç de olsa genzime dolan kan kokusunun farkına vardım. Maris'in kanlı üniformasının zihnime kazınan olasılığının sonucunu görmek üzere olduğumu fark edip adımlarımı yavaşlattım.

Radsolf'un acı ile dolu kehribarlarına bir an bakıp kendimi hazırladım.

''Ino.''

İntikam'ın gümüş üniformalı gözdesi bedenini çevirip bana baktı. Kahve gözlerine beni gördüğünde oluşan aşağılar bakış yerleşirken beni selamladı. ''Eris.''

Ona daha fazla bakmak yerine kafesin içini taradım. Yerdeki kan gölünün ortasında kıpırtısız bir beden vardı. Yaklaşıp Ino'nun yanına varınca durdum.

Rol yap. Üstün olan hissetmez.

Kirden keçeleşmiş saçları kan içinde süzülen küçük kızı inceledim. Yüzükoyun yatıyordu. Yüzünü görememenin daha iyi olduğunu düşünsem de sırtını görmek daha kötüydü.

Kesikler hala kanıyordu. Kesikler. Ne çok kesik vardı.

Üst üste binmiş onlarcası bedenini süslüyordu. Yaklaşıp kan gölüne dokunsam hala ılık olacağını biliyordum. Öleli sadece birkaç dakika olmuştu.

Maris onu ölene kadar doğramıştı.

Sağ eli ölürken bile Radsolf'tan medet umar gibi ona doğru uzanmıştı. Kurtarılmak istemişti.

Canavarlar! Masum hayatları çalan hırsızlar!

İçimden lanetler yağdırıp Maris'i kendi ellerimle acı çektirerek öldürmeyi planlarken dışarıdan tepkisiz kaldım.

Pergia'nın korktuğu canavar işte buydu. Olmaktan korktuğu, benim de olduğum şey buydu.

Bir gözde.

Küçük kızın bedenini zihnimde bulutların hüküm sürdüğü kuleden uzak diyarlara taşıdım. Güneş ışığı ve neşeyle onu kuşattım. Can verdiği canavarlar onu artık rahatsız edemesin diye ayçiçeklerinin arasına sakladım.

Sonra yemin ettim.

İçim buz tutup ağzım bedenimden ayrı bir bilinçle duygusuzca konuşmaya başladı. Sanki önemsiz bir eşyamı kaybetmişim gibi ölen kıza baktım. ''Acantha'nın haberi var mı?''

Ino göğsünde buluşturduğu kolları ile bana tepeden baktı. ''Onu Maris'e veren oydu.''

Kibirle güldüm. ''Kendi övündüğü esirinden bilgi alamadı ha?''

Mimikleri kasıldı. Kasları gerilirken bir adım bana yaklaştı. ''Hiç değilse o, kendi yerine esirini kesti.''

Soğuk bir kahkaha attım. ''Bunu esiri tarafından kesildiği için enfeksiyon kapan gözde söylüyor.''

Yanağında bir kas seğirirken bedenimi saldırı pozisyonu ile ona çevirdim. ''Seni fırlatmalıydım.''

Mabede beni taşırken Hestia ile yaptıkları konuşmadan bahsettiğini anlasam da, o an bilinçsiz olmam gerektiği için bilmemem gereken bilgileri kullanamazdım. Neyden bahsettiğini sorup ona fırsat tanımak yerine konuyu değiştirdim.

''Esirin demişken.'' Boş kafesi işaret ettim. ''Onu da mı Maris doğradı?''

Dişlerini gözler önüne serip sırıttı. ''İntikam onunla oynamak istedi.''

Lanet olsun. Onu mabede götürmüşlerdi.

Şüphe ile ona bakıp ''Karissa üzerinde mi çalıştı?'' diye sordum.

Bilginin üstünlüğünü kullanıp dudaklarını mühürlemeden önce ''Çok şey kaçırdın Eris.'' dedi.

Ino'dan bilgi alamayacağımı fark ettim. Zaten buraya bilgi almaya da gelmemiştim.

Sıkılmış gibi tutsağımın olduğu kafese yaklaştım. ''Eee esirin yok, sen neden buradasın?''

Gülüşü söndü. ''Bunu temizlemem lazım.''

Bir çöp parçasıymış gibi kıza bakınca çenem kasıldı. ''Pisleten temizler. Neden sen yapıyorsun?''

Cevap vermek için ağzı aralanırken metal kapının açılma sesiyle duraksadı. Odaya koridordaki hışmıyla giren Karissa'nın yüzü gerilmişti. Elinde taşıdığı siyah kılıfla Ino'ya yöneldi.

İntikam'ın kibirli gözdesi panele elini dayayıp kafesi açtı. Birlikte hareket ettiler, kan içindeki adımları şapırtı sesleri çıkarırken kızın bedenini kaldıran Ino, Karissa'nın açtığı siyah kılıfa kızı yerleştirdi. Karissa ile ellerinin birbirine dokunmamasına dikkat ederken seri hareketler ile işlerini tamamladılar. Ino kucağında kızın cesedi ile çıkışa ilerlerken Karissa durup bana baktı.

Gözlerinde soğuk alevler yanıyordu. ''Bedeni Buzul'a götürüp üzerinde çalışmam gerek.'' Radsolf'un olduğu kafesi işaret edip ''Onu konuşturmayı başar ya da başarma iki gün sonra onun için geleceğim.'' dedi.

Çıkışa yönelince ona seslendim. ''Neden burada halledemiyorsun?''

Bütün hoşnutsuzluğuna rağmen güldü. ''Bu da başka bir bilmece. Döndüğümde sana sorarım.''

Tek kaşımı kaldırdım. O ise elimdeki şişeye bakışlarını dikti. Dikkatini çeken şişeyi hafifçe havaya kaldırıp ''Esirim için.'' dedim.

Gözleri, bakışlarını kan gölüne dikmiş Radsolf'a kaydı. ''Susamış olmalı.''

''Ona itina ile baktığına eminim.''

Kahkaha attı. ''Elbette.'' Tam geri dönüp gidecekken duraksadı. ''Aslında ben de susadım. Bir yudum almama ne dersin?''

Şişeyi ona uzattım. ''Elbette.''

İlk önce şişeyi ellerinde çevirdi. Ardından yavaşça kapağı açıp dudaklarına dayadı. İki yudumdan sonra durdu. Gözlerini kısıp memnuniyetini belli eden bir mırıltı ile konuştu. ''Tazeleyici.''

Şişe yerine esirime baktım. ''Bence onun da tazelenmesi gerek.''

Kapağını kapatıp bana geri uzattı. ''İki gün.''

''İki gün.'' diye onayladım.

Odadan çıkıp Radsolf ile beni baş başa bıraktığında kafese ilerledim.

Radsolf'un iki gün sonra burada olmayacağından emin olacaktım.

***

Kafese girince bitkinlikten güçsüz düşmüş bedene baktım. Dudakları kurumuş, gözaltlarında koyu renkli halkalar oluşmuştu. Bedeninde kuruyan kan lekeleri her yerdeydi.

Maris'ten aldığım bilginin doğru olduğunu, kafeste dinleme cihazı olmadığını bilsem de cesaret edip adını söyleyemedim. Onun yerine bedenini incelemek için etrafında dolaştım.

Karissa, ona yeniden dokunmamıştı. Sırtında kabuk bağlamış kesikler olsa da siyah parmak izleri yoktu. Bedeninin iyi olduğuna karar verince bakışlarını diktiği kızıl sıvı ile arasına girip gözlerinin hizasına eğildim.

Kehribarlar öfke ile bana odaklandı. İçlerinde yüzen öldürme arzusuyla irkildim.

Sonra beni tanıdı. Çenesi kasılırken gözlerinde acı bulutları dolaştı.

Sesimi kontrol edeceğimden emin olup ''Merhaba asi.'' dedim. ''Oynamaya geldim.''

Konuşmak için dudaklarını aralasa da kuruyan dudakları çatlak bir mırıltıyı havaya saldı. Yutkununca boğazı acıyla kasılmış olacak ki yüzünü buruşturdu. Bana baktı.

O gözlerde o kadar çok anlam vardı ki.

Küçük kızı kurtaramadığı için duyulan suçluluk, kendi tutsaklığının çaresizliği, geleceğe dair duyduğu endişe ve ben.

Ben bir gözde ve düşman olan Eris mıydım? Yoksa mağarada kollarında teselli ettiği, umudunu ve kalbini bağladığı Keilah mıydım?

Yaptıklarım kafasını karıştırıyor olsa da kullandığım kelimeler onu durdurmuştu. Bağlar boğazını keserken ona sarılmıştım. Durmasını söylemiş, kendine zarar vermesin diye çabalamıştım.

Beni bırakmaması için yalvarmıştım.

''Nuqs geta ojmia.'' Beni bırakma kalbim.

Onu durduran da bu kelimeler değil miydi?

Minik bir nefes alıp doğruldum. Ona sarılmak isterken ondan uzaklaştım.

''Ben yokken oynamak istediğini söylemişsin ama şimdiyse susuyorsun.'' Etrafında yarım tur atıp durdum. ''Hadi oynayalım.''

Dönüşümü tamamlayıp elimdeki şişeyle yeniden önünde eğildim. Şişeyi göz hizasına kaldırıp konuşmaya devam ettim. ''Susamış olmalısın. Eminim boğazın deli gibi yanıyordur. Bir yuduma ne dersin?''

Çenesini kastı. Hastalık'ın gözdesi bu sudan içmişti. Dokunuşu acı veren Karissa dudaklarını değdirmişken aynı yere dokunmak mantıklı değildi.

''Demek istemiyorsun.'' Bıkkınlıkla şişeyi yere bırakıp belimdeki bıçağa uzandım. Parmaklarımın arasında çevirdiğim bıçakla etrafında dönüp sırtını paravan olarak kullandım. ''Sonunun yan kafeste ölen kızdan daha iyi olmayacağını biliyorsun. Kan içinde yüzmek senin için bir tercih bile değil. Senin sonun daha büyük amaçlara hizmet edecek.''

Öfke ile bağlarını çekiştirince bıçağı yerine koydum. Kameranın görüş açısını ve Radsolf'u kapatacak şekilde konumumu ayarlayıp, yerdeki şişeyi alıp ellerimin arasında çevirdim.

Karissa ile karşılaşacağım düşüncesi ile hazırlık yapmıştım. Travis benim için şişenin altına farklı bir bölme oluşturmuş sadece kapağına uygulanan kanla aktifleşmesini sağlamıştı. Bu yüzden Karissa istediğinde ona rahatlıkla şişeyi sunmuştum. Üst bölmedi ki suyu istediği kadar içebilirdi. Bana lazım olan alt bölmedeki sıvıydı.

Radsolf'un arkasındayken başparmağıma bastırdığım bıçak yüzünden toplanan kanı kapağa bastırdım. Klik sesiyle şişe ikiye ayrılıp normalde şişenin içinde kalan yeni ağız kısmını gözler önüne serdi. Ellerimle iki parçayı dengelerken kan izi olmayan kapağı açıp Radsolf'un dudaklarına dayadım.

Sıvıdan yayılan koku ile duraksadı. Kehribar alevlerin içine baktım.

''Göğsümün üzerinde bir madalya var.''

İjga'nın beni yasaklı bölgeye Jei ve Reik ile göreve gönderdiğinde söylediği sözleri hatırlamasını bekledim. Güven kazanılması gereken bir madalyadır.

Maris'in verdiği bilgiye rağmen Karissa'nın gizli planlarını düşününce, diğer gözdelerden habersiz bizi dinleyebilme ihtimalini görmezden gelemeyeceğimden sözlerime devam ettim. Kırmızı üniformamın göğsüne işlenen ambleme atfen konuştum. ''Sol taraftaki bu amblem sence de bir madalya değil mi? Ben üstün olanım. Zayıf doğan sonun olacak asi.''

Gözlerim ile ona yalvarırken şişeyi dudaklarına dayamaya devam ettim. Dudaklarımı sessizce kımıldattım.

Güven bana. Ojmia.

İnat ederse ona zorla içirmeyi düşünürken dudakları hareket etti. Son damlasına kadar içerken gözlerini bir an bile benden ayırmadı.

O an, ona başka bir şişeden içirdiğim su sayesinde hapsedildiğini anımsadığını fark ettim. Sevdiği kadın için yaralı halde dönmüş, kollarına güvenle sığınmıştı. Ben ise onu uyuşturmuş ardından yaralamıştım. Uyandığında bir kafesteydi. Kule için bir avdı.

Onu hapsederken bayıltmıştım. Kurtarırken ise daha fenasını yapacaktım.

Sonrasında ne nazik sözler vardı ne de teselli.

Sürekli aynı şeyi tekrarladım. ''Konuş asi.''

Sözlerimle onu aşağıladım. Ölen kız üzerinden öfke ile dolmasını sağladım.

''Neler bildiğini anlat.''

Öfkenin kızıl sisiyle katlettiğim soydaşlarının hikayeleri ile ona eziyet ettim.

''Mide bulandıran soyunu katletmem için bana yardım et.''

Boğazından acı dolu yakarışlar dökülene kadar onu kestim. Kahkahalar atarken gözümden süzülen yaşlar suratıma sıçrayan kanına karıştı.

Ellerim kızıllık ile ılık, gözlerim ise ruhsuzluğum ile soğukken bir gözdeydim.

Radsolf bağlarından sarkıp bayıldığında durdum. Bir ara odaya girip gösterimi izlemeye karar veren bedene yavaşça döndüm. Ben de onu bekliyordum.

Üzerimde heves ve tedirginlikle gezinen kara gözlere baktım. Gözleri küçük kızın kan göletine takıldı. Ardından Radsolf ile beni çeviren kızıllıkta dolaştı. Hangisinin çok olduğuna bakmama gerek yoktu.

Radsolf'un kanı ile boyanan bıçağı parmaklıkların arasından ayaklarının dibine fırlattım. Bedeni savunma pozisyonuna geçerken duraksamak için kendini kastı.

Mermer üzerine saçılan kızıl lekeler aramızda bir yemini damgalarken en yırtıcı gülüşümü ona sundum.

Ah! Şu an ben Maris'i bile kıskandıracak bir canavardım.

***

Duyguları ve rol yapma yeteneği arasında bölünen Eris çoktan planlarını uygulamaya başladı. Unutmayın hiçbir olay GG evreninde boşuna değildir! 😎

Esirlerden ikisini kaybettik. Ve Radsolf sahnede kurtarılmak için iki günü kaldı!😈

Eris'in Radsolf'a içirdiği şişede ne vardı dersiniz?😉

Maris'i öldürmek isterken Radsolf'u yaralayıp ondan daha canice hareket ederken Eris'in amacı neydi dersiniz?🧐

Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.

Bölüm kısa olduğundan hafta sonu bir bölüm daha gelecek, en geç hafta içi gelir. O zamana kadar hoşça kalın

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top