13.Bölüm: ''Sağ Eldiven''

Keyifli okumalar...

***

Karanlık'ın özünü tutmak için yapılan, var olan bütün asileri tutsak etmeye yarayan siyah halatlara baktım. Onlarca ince keskin telin bir araya gelmesinden oluşan, üzeri Radsolf'un kanı ile kaplanmış halatlara.

Kalbini soğut.

Maris kafesin her metrekaresini aydınlatırken olduğum yerde dikildim. Bedenimi ele geçirmeye çalışan titremeyi derinlerime bastırırken gözlerimi esirimin üzerinde gezdirdim.

Sen gözdesin.

Kolları omuzlarından geriye doğru çekilirken, bacakları bir araya getirilip onun yerde kalmasını sağlayacak şekilde bağlanmıştı. Boğazına dolanıp her hareketinde tenini biraz daha kesip kanını akıtan bir tutsaklığa mahkum edilmişti. Şişen kasları, saldırmaya hazır olan bedenini gözler önüne serse de kımıldayamıyordu. Çünkü ben onu kendi ellerimle bir kafese koyup kuleye getirmiştim.

Şimdiyse başka bir kafeste işkenceye uğrarken karşısında dikiliyordum.

Soğuğun beni kucakladığını hayal ettim. Ellerimde son bulan onlarca hayatın yaşamdan uzaklaşması gibi kendi bedenimden uzaklaştığımı hissettim. Zihnimi kızıl bir sis ele geçirmiş gibi dudaklarımın yırtıcı bir gülüşle kıvrılmasına izin verdim.

Rol yap.

Sadece nefes alıp vermeye odaklandım. Bir avcının acımasızlığı ile kalbimi kendi ellerimle parçaladım. Kanlı yığının yerine öfke ve kinden bir duvar örüp hissetmeye dair olan bütün dürtülerimi o duvarların arkasında çığlık atarken hapsettim.

Yanımda dikilen üç gözdenin varlığını bulanık bir sisin varlığı gibi hissederken gözlerimi bakmaktan kaçındığım gözlere çevirdim.

Öldürme hevesiyle yanan kehribarlardaki aynı öfke ile kendimi yaktım. Parmaklıklara doğru bir adım yaklaştım. Her adımla ona yaklaşırken nabzım boynumda deli gibi atmaya başladı. Beni hayata bağlayan bu gürültülü melodiye kızıp içimdeki benliğe haykırdım.

Senin bir kalbin yok!

Çünkü onu kafese koyup karşısına dikilmeyi seçtin.

''Cevap ver asi.''

Radsolf sessiz kalınca Maris'in elindeki cihazla yeniden oynama isteğiyle ilgili söylediklerini duydum. Küçük çocuğa yeniden elektrik verecekti. Göz ucuyla yan kafesteki bedene baktım.

Sekiz belki dokuz yaşında bir kızdı. Kızıl, kahve saçları yanaklarındaki yanıkları gizleyecek kadar uzun değildi. Boynunu sola çevirmiş yerde titrerken gözlerinin yaşlarla dolduğunu gördüm. Ağlamaktan gözleri şişmişti. Hıçkırırken ses çıkarmamak için kararmış tırnakları ile dudaklarını kapatırken konuşmasa da sesinin kısıldığını çoktan biliyordum.

Maris ona ne kadar zamandır çığlıklar attırıyordu?

Bu düşünce göğsümde buz tutmasına ikna ettiğim kalbimde bir gedik oluştururken mimiklerimi gevşetmek için savaş verdim. Elektriğin havada oluşturduğu değişimi hissetmeye başladığımda Radsolf'un hırladığını duydum.

Korku ile etinde oluşmuş yaralara rağmen ayaklanan kız, Radsolf'un kafesine doğru atıldı. Radsolf'ta olduğu gibi onu yerinde tutmak için bağlamamışlardı.

Küçük kız elleri ve ayaklarından zincirlenmiş olsa da amaç onu hareketsiz kılmak değildi. Hayır, metal üzerinden iletilen elektrik ile ona işkence etmek içindi. Bu denklemi çoktan çözmüş olacaklar ki kız hıçkırarak Radsolf'a yalvardı.

''Lüt- lütfe-en.''

Eğer Radsolf'u tanımasaydım, çenesinin altında hafifçe çekilen kas gibi sanki birbirine dolanıp hareketsiz kılmak için kasılan parmaklarının da ne anlama geldiğini çözemezdim.

Ama ben onu tanıyordum. Hızla atılıp Maris'in elindeki cihazı kaptım. Bana kızgın gözlerle baksa da ona tek kaşımı kaldırıp havadan baktım.

''Kendin bir tane yakalayıp onunla oyna Maris.'' Bir adım daha yaklaşıp kişisel alanına girerken tüm dişlerimi gözler önüne seren yırtıcı gülüşümün yüzüme yayıldığını biliyordum. Gazap'ın özü olan öfkenin gözlerimi doldurup onu ateşe verecek gibi bakmasını sağlamak için rol yapmama gerek yoktu.

Zaten öfke doluydum.

Çenesi kasılırken bakmadan elimi kaldırıp kafesi işaret ettim. Sesim öfke ve sahiplenme ile boğuk çıktı. ''O benim.''

Gözleri kısılıp mimikleri hafif bir değişim geçirirken bu ifadenin iki anlama geldiğini biliyordum. Gülüş ve tehdit.

Şu an eğlenmediğine emindim. Acı'nın iki gözdesini de kendime düşman etmenin mantıksızlığı zihnimde dönüp geri adım atmam gerektiğini söylese de, Radsolf'un ne yapmak üzere olduğunu biliyordum.

Küçük kıza bir kez daha elektrik verseydi bağlardan kurtulmak için saldıracaktı. Boynuna dolanan halat ilerlemesine izin vermezdi, daha bir adım atamadan boğazında açılan derin bir kesikle can verirdi. Buna izin veremezdim.

Maris, benden gözlerini ayırmadan kızıl saçlarını sol eliyle yavaşça geriye doğru tararken sağ elinin sırtına uzandığını gördüm. Bedenim saldırı uyarısı ile gerilirken kaslarım kasılıp gevşedi. Bacaklarımı yavaşça büküp kaçma ya da saldırma ihtiyacı ile sessizce aralarken omurgamı dikleştirdim.

Acantha'nın keyifle kıkırdadığını duydum ama ona bakmadım. Maris saldırırsa büyük ihtimalle yenilirdim. Morpheus gibi o da beni yaralı olduğum için haklardı. Ama geri adım atamazdım.

Adrenalin bedenimde usulca yayılıp beni ateşlerken Maris'in beline ulaşan eline odaklandım. Bıçak mı?

Kolu kasılıp bacakları öne adımlamak için bükülürken yaralı omzumu savunma ihtiyacı ile bedenimi çevirdim. Elimdeki cihazı nefes borusuna geçirip dengesini bozmaya odaklandığım anda etle buluşan nesnenin çıkardığı sesi hayal ettim.

Zihnim avlan diye bağırırken Maris'in yüzünde patlayıp ortamıza düşen kitap ile ikimiz de donakaldık.

Karissa aramıza girip ikimizin de göğsüne elini koyup itti. Şaşkınlık anını atlayıp dengemizi sağlamak için gerilirken Maris öfkeyle Karissa'ya baktı.

Suratından çoktan kızarıklık oluşmaya başlamıştı. Kıyafetlerin üzerinden bile Karissa'nın elini hissetmenin ürpertisi ile uzaklaşma ihtiyacı ile kasıldım. Maris'in de aynı şeyi hissettiğinden emindim. Tiz sesi ve çılgınlık pırıltıları olan gözleri ile Karissa üzerimizde böyle bir etkiye sahipti.

''Kesin şunu.'' Beni bir ikilemden kurtaran Karissa attığı kitabını almak için eğilince rahatladım. Ama rahatlamam uzun sürmeden bütün dikkatini bana yöneltince yeniden gerildim. Tenimin üzerinde minik canlıların durmadan yürümesini andıran bir his beni omurgamdan yakaladı.

''Yaralısın Eris. Pençelerini çıkarmadan önce kan kokusunu üzerinden at.'' Bulanık su birikintilerini andıran gözleri sözleri ile birlikte beni uyarıyordu. Kan kokuyorsun. Av gibi.

Cevap vermemi beklemeden Maris'e döndü. ''Morpheus seni 3.bölgedeki görev için bekliyor acele etsen iyi olur.''

Maris aynı tehditkar bakış ile Karissa'ya odaklanır diye beklerken başını eğip çıkışa doğru ilerleyince gerildim. Bu güne kadar hiçbirinin geri adım attığını görmemiştim. Düşününce Karissa'nın hiçbirimizin karşısına dikildiğini de hatırlamıyordum.

Maris'i sözleriyle geriletmişti. Yeni bir tedirginlik beni avucuna alırken zihnimden geçen düşünceleri belli etmemek için Acantha'nın önünde dikildiği kafese döndüm.

Acantha bana bakmak yerine omzumun üzerinden Karissa'ya bakıyordu. Karşısında benim dikilmeme rağmen benden daha tehlikeli gördüğü Karissa'ya odaklanıyordu.

Bu odadaki en büyük yırtıcı Karissa'ydı.

Kürek kemiklerimin arasında bir nokta deli gibi kaşınıyormuş gibi kıvranmamak için dudağımı ısırdım. Acı. Acı aklımı başıma getirmeliydi.

Odada oluşan gerilimi kafesin içerisindeki esirlerimiz bile hissetmiş olacak ki küçük kızın hıçkırıkları kesilmişti. Radsolf'un nefesini tuttuğuna emindim. Karissa ile yüzleşmek yerine Acantha'ya bir adım daha yaklaşıp boğazımı temizledim.

Dikkati bana kayınca ne kadar yakınında durduğumu görüp kısa bir an için şaşırdı. Kontrolü ele alıp toparlanırken konuşmaya başladım.

''Senin için de sıkıntı yoksa esirim konuşana kadar seninkini ödünç alabilir miyim?''

Odadaki tutsakların bize ait olduğunu, Karissa'nın aynı Maris gibi hak iddia edemeyeceğini ona hatırlattım. Bakışlarını özellikle Karissa'dan kaçırıp Radsolf'a bakarken uzlaşmaya varıyormuşuz gibi davrandı.

''Maris onu konuşturmayı başaramadı. Bir de sen dene.'' dedi. Yumuşak bir görünüşe sahip olsa da istediğinde oldukça tehditkar olabileceğini gösterirken devam etti. ''Benim esirim sayesinde belki konuşur.''

Normalde onun sayesinde olacak bir sorgulamayı kabul etmek beni zayıf gösterirdi. Ama Karissa'nın varlığı işleri değiştirmişti. Sorduğumuzda inkar edecek olsa da Maris odadan Karissa dediği için ayrılmıştı. Acantha da benzer bir duruma düşmeden odayı kendi isteği ile terk ederken gücünden ya da kontrolünden taviz vermeden bunu başarıyordu.

Başımla selam verdim. O da ikimizi selamlayıp çıkışa doğru seri adımlar ile ilerledi. Metal kapının kapanış sesi sessizlikte kısa süreli de olsa yankılanırken vereceğim savaşları seçmeye karar verdim.

Sorunları tek tek ele al.

Odanın köşesindeki sandalye mermer üzerinde sürüklenirken arkamı döndüm. Karissa bana alan vermek için en uzak kafesin dibindeki duvara sandalyeyi dayayıp oturdu. Parmakları kitabının sert kapağı üzerinde gezinip kaldığı sayfayı aralarken gülümsedi.

''Hepsi senin, hadi bizi biraz eğlendir Eris.''

Hareketlerinden hiç etkilenmemiş gibi omuzlarımı silkip elimdeki cihazla Radsolf'un kafesine yaklaştım. ''Neden olmasın.''

Hem bir gözde için düşmana işkenceden daha eğlenceli ne olabilirdi ki?

Daha ilk cümlemde Radsolf'un bana hakaret edeceğini ya da daha kötüsü aramızdaki ilişkiye değineceğini düşünüp gerildim. Asiler kadar gelişmiş duyulara sahip olmadığımıza şükrettim. Karissa bu mesafeden fısıldarsam duyamazdı ama Radsolf duyardı.

O yüzden parmaklıkların karşısında elimdeki cihazın ekranında ayarlamalar yaparken fısıldadım. ''Bir daha aynı hamleyi yapmaya kalkma.'' Sözlerimi tehdit olarak algılayıp öfkeyle yüzü kasılırken devam ettim. ''İki adım.''

Sözlerim kafasını karıştırınca kaşları çatıldı. Ama cevap vermek yerine devam etmemi bekledi.

Kafesin içindeki ışıklandırmayı azaltıp bedenini dik konuma getirmek için halatların bağlı olduğu halkaların hareket etmesini sağlarken ''Sadece iki adımda bütün boğazın boydan boya yarılırdı.'' dedim.

Bağlar onu yerden kaldırırken bileklerinden süzülen kanla yüzümü buruşturdum. Ne kadar kan kaybetmişti? Maris onu sadece bağlarından hareket ettirmiş olamazdı. Kendi de bir parça emek vermiş olmalıydı.

İfadem karşısında Radsolf kahkaha atınca Karissa kafasını kaldırıp bize baktı.

Bezginlik ile gözdeye bakıp ''Ben ona dokunamadan kan kaybından ölecek.'' dedim.

Yüzümü buruşturma nedenimin onu zayıf bulmam olduğunu düşünen Radsolf hırladı. Karissa ise neşeyle güldü. ''Merak etme oldukça dayanıklı.''

Tek kaşımı kaldırıp ona sorar gibi baktım.

''Göreve çıkmadığımız sürece üçümüz buraya gelip onunla oynadık.'' Gözleri parlarken ''Ne kadar hızlı iyileştiğini görünce sırayla oynamaya başladık.'' dedi.

''Sırayla mı?''

Omuz silkti. ''Acantha küçük kızıyla oynarken onu konuşturmaya çalışıyor,'' Maris gibi onun da çocuğa elektrik verdiğini tahmin etmek zor değildi. ''Maris onu kesmeyi seviyor. Tekrar, tekrar.''

Üstü çıplak bedende gözlerimi gezdirsem de belirgin bir yarası yoktu. Sonra sırtını açıkça göremediğimi fark edip gerildim. İçim öfke ile dolarken Karissa'ya dönüp ''Peki sen?'' diye sordum.

Dudakları ancak kitap okurken takındığı bir tatmin ile kıvrılırken ''Ben mi?'' dedi. Başımla onayladım. Kitabını dikkatle kapatıp sandalyesine koyarken bana yaklaştı. Yürüyüşündeki zariflik bir bıçak kadar keskindi.

Kafesin içinde Radsolf'un kaslarının kasıldığını gördüm. Karissa yanımda durup en yakınındaki siyah parmaklığa tutundu. ''Söylesene asi, ben ne yaptım?''

Radsolf'un dudakları kasıldı. Bileklerini saran bağları çekiştirmemek için kendini kastığını gördüm.

''Karissa?''

Hızla bana dönünce gerilememek için bütün irademi kullandım. Gözleri kısılırken ''Biliyor musun? Sen gelene kadar tek kelime etmedi. Hem de onunla her gün oynamamıza rağmen.'' dedi.

Her gün.

Kelimeler zihnimde süzülüp algılarımı yakarken küçük bir nefes çektim. Her gün ona sırayla işkence etmişlerdi. Peki, ben ne yapmıştım?

Şifa odasında acı çektiğimi mi düşünmüştüm? Benden daha uzun süredir acımasızca avlanan üç gözde ona sırayla işkence etmişti. Gözlerimin arkasındaki batmayı görmezden geldim. Acı dolu bir inleme boğazımdan yükselip beni ele vermesin diye dudaklarımı birbirine bastırdım.

''Hadi ama utangaç olma asi. Benimle de konuş.'' Karissa'nın en az zehir kadar tatlı olan sesi Radsolf'a odaklanmıştı.

Sormamam gerektiğini bilsem de kendimi ''Ne yaptın?'' derken buldum.

Karissa bir çocuğun neşesiyle el çırptı. ''Dur da sana göstereyim. İzlemek istersin değil mi?''

Ben cevap veremeden Karissa öne atılıp kafesin kapısının yanında yer alan panele elini bastırdı. Sokrates-3'te yer alan küplerdekinin aynısı olan el izi ile açılan panel yeşil bir ışık ile Karissa'nın narin ama öldüren elini taradı.

Klik sesi ile kafesin kapısı aralanırken kalbim hızla atmaya başladı. Kafesin içi birden ışık ile parlayınca parmaklık olmayan tek köşesinde yer alan duvara dizilmiş aletleri gördüm.

Bıçaklar.

Travis'in beni bıçaklar ile ilgili soktuğu simülasyonda yer alan her şey duvara dizilmişti. Nefesimi kesense bıçakların yanında özenle çengellere asılmış kırbaçlardı.

Deri ve metalin çarpık bir karışımı olan kolumdan uzun aletler özenle sıralanmıştı. Kalınlıkları farklı üç uzun aletin ikisi temizdi. Ama üzerinde küçük bıçakları andıran metal çıkıntılar olan değildi.

Üzerlerinde hala kan vardı. Radsolf'un kanı.

Bir anda sırtını göremediğim için şükrettim. Öfke, korku ve acı beni boğarken Karissa'nın kafese girişini izledim. Ayaklarımdan yere çatılı kalmış bir kukladan farksızdım.

''Kırbaçlar mı?'' derken sesimin normal çıkması beni bile şaşırttı.

Karissa baktığım yere bakıp omuz silkti. Duvara yaklaşmak yerine uzaklaşırken ''Onlar Maris'in oyuncakları.'' dedi. Ben bıçaklar hakkında soru soramadan ''Aletlerle işim yok.'' diye devam etti.

Kaşlarımı çatıp Radsolf'a yaklaşan gözdeye baktım. Mavi üniformasının kollarını sıyırırken ürperdim.

Gözlerim minik bir hareketi yakalayınca bakışımı Radsolf'a çevirdim. Gözlerinin korkuyla dolduğunu gördüm. Benimle savaşırken, kafesle kuleye gelirken bile korkuyu yüzünde tutmayan adamın kımıldamamak için verdiği mücadeleden alnının terle ıslandığını görünce istemsizce bir adım öne çıktım.

''Karissa-''

Gözde, Radsolf'un bedeninin arkasında kalınca yüzünü göremedim. Ama hareketini görmeden de Radsolf'un tepkisi ile hissettim.

Sadece on beş dakika önce kıyafetlerimin üzerinde hissettiğim eli düşündüm. Bütün bedenime yayılan tiksintiyi ve ürpertiyi hatırladım. Hiçbirimiz Karissa'nın çıplak tenimize temas etmesine izin vermezdik. Yıllar önce onu ilk kez gözdelerin masasında gördüğümde hissettiğim kaçma güdüsünü anlamlandıramamıştım ama artık biliyordum.

İnce ve zarif elini havaya kaldırınca sağ bileğindeki damga gözüme takıldı. Zihnimdeki bir anı gözlerimin önünde patladı.

Morpheus elimi tutup beni geri çekti. Bedenim göğsüne çarpıp yaralı omzum darbeyle sızlarken öfke ile başımı çevirip ona baktım. Karissa'nın yanağımda kalan kanı silmek için uzanan eli havada kaldı.

''Bizimle oynamanın yasak olduğunu unuttun mu Karissa?'' Morpheus'u o güne kadar o kadar öfkeli görmemiştim.

Karissa zarifçe elini indirip gülümsedi. ''Denemeden duramazdım.''

Morpheus dişlerini sıkıp Karissa'ya baktıktan sonra beni şifa odasına sürükledi. Kan kaybının verdiği uyuşma ve hissizlik arasında yorgunluk beni ele geçirmek üzereyken Morpheus çenemi eliyle yakalayıp ona bakmam için kaldırdı.

İçimde kabaran öfke ile eline vurup onu kendimden uzaklaştırmak için dikleşirken ''Karissa'nın tenine dokunmasına izin verme.'' dedi. Tuttuğu hızla beni bırakırken gözlerimi kırpıştırdım.

Yeşil gözleri öfke ile yanarken ''O sağ eldiven.'' dedi. ''Sana dokunmasına izin verme.''

O gün Morpheus'un beni kurtardığını anlamamıştım. Benimle alay ettiğini düşünüp öfkelenmiştim. Sonrasında ise gerçeği keşfetmiştim.

Gazap, öfke ile yakmayı, kan ile yıkanmayı severdi.

İntikam, kibir ile ezmeyi, avları ile oyunlar oynamayı severdi.

Acı, kıvrandırmayı ve çığlıkları severdi.

Hastalık ise dokunmayı severdi.

Gözdeler silahlarla avlanmayı çıksalar da Hastalık'ın gözdeleri aynı hizmet ettikleri Atlı gibi dokunmayı seviyorlardı.

Her kulede yalnızca iki gözdesi olurdu. Onlara eldiven derlerdi.

Hastalık'ın iki eli. Özünü yaymak için birer kılıf.

Sol eldiven, tene temas ile zehirliyor, vücudun güçsüz düşmesine neden oluyordu. Yavaş ve acılı bir ölüm avını kucaklarken tek yapması gereken dokunmaya devam etmekti.

Ama sağ eldiven başkaydı. Hastalık özünü o kadar derine işlerdi ki bedenlerin çoğu bunu kaldıramazdı. O yüzden her diyarda iki eldiven olsa da çoğu zaman iki sol eldiven olurdu.

Kule de ise her ikisi de vardı.

Kehribar rengi gözler panikle açılırken bedenindeki bütün kaslar aniden kasıldı. Bedeni baştan aşağı titremeye başlayınca gözlerimiz kesişti.

Mimiklerimden sızan dehşeti onunla paylaştım. Karissa kıkırdadı. ''Ben ona dokunuyorum.''

Nefesim tıkanırken hızla kafesin girişine atıldım. Çünkü o sağ eldivendi.

Sağ eldiven, özü içten çürütür, acizliği tene işlerdi.

''Karissa dur!''

Botumdaki gizli bölmedeki bıçağa uzandım. Üniformamın belimden başlayıp göğsüme kadar olan kısmındaki kumaşı kesip hırsla çektim. Yırtılan kumaş sesiyle duraksayan Karissa konuştu. ''Merak etme oldukça dayanıklı, hala dibe ulaşmadı.'' Yırttığım kumaşı sol elime aceleyle sarıp Karissa'nın Radsolf'un sırtındaki eline atıldım.

Sağ bileğinden kavrayıp onu yaralanmış tenden uzaklaştırırken Radsolf inledi. Bedeni gevşemenin verdiği ağırlık ile bağlarının ucunda sallanırken gördüklerim göğsümün sıkışmasına neden oldu.

Maris'in parçaladığı teninden kalan izlerin kanaması dursa da tazeydi. Esmer teni kırmızıya bulanmış, teni darbelerin ve kesiklerin etkisiyle şişip hassaslaşmıştı. Belinde kabuk tutmuş eski bıçak yaraları vardı. Omuzları ve kürek kemiklerindeki izler birbirinin üzerine binmiş, kırmızının çeşitli tonlarında mide bulandıran bir resim oluşturmuştu. Ama en kötüsü ne kesikler ne de yaralardı.

En kötüsü ense kökünden başlayıp aşağı doğru inen parmak izleriydi. Siyah parmak izleri.

Karissa ona her seferinde bir parmağı ile dokunmuş, geride geçmeyen izler bırakmıştı. Altı parmak izi.

Her seferinde baştan başlayıp Radsolf'un özünü çalan altı sefer.

''Bırak elimi Eris.''

İstemsizce sıkılaştırdığım parmaklarım bileğini ezerken ona baktım. ''Durmanı söyledim.''

Gölün dibi kadar bulanık bir mavilik ölüm vaadi ile bana baktı. ''Onu öldürmüyorum. Sadece oynuyorum.''

Evet, sadece oynuyordu.

Her dokunuşunda kanını zehirliyor, asilerin soyundan gelen gücünü çalıyordu.

Gözlerinin içine öfke ve kan arzusu ile baktım. Bedeni dikleşirken sol elinin çıplak olduğunu hatırlatmak ister gibi hareket ettirdi. Sana da dokunmamı ister misin? diyordu. Sağ eldivenin bir unvan olduğunu biliyordum. Beni tüketmek için eliyle dokunmasına bile gerek yoktu.

Ama bu haldeyken bana dokunmayı göze alamazdı. Denerse sonuçlarının ağır olacağına emindim.

''Atlılar onları özleri ile birlikte istedi.''

Karissa bir an duraksayıp yüzüme baktı. Sonra yüksek sesli bir kahkaha patlattı. ''Ah sana kimse söylemedi mi?''

Bilgisiz bırakılmanın rahatsızlığı ile ona baktım. ''Neyi?''

Zevkle gülümserken dudakları kibirle kıvrıldı. ''Onların özlerini istemiyorlar.'' Kaşlarımı çatarken gülümsemesi daha çok yüzüne yayıldı. Bir sır verir gibi kulağıma eğilince gerilmemek için kendimi kastım. Nefesi kulağımı gıdıklarken ''Onlara özlerini vermek istiyorlar.'' dedi.

Sözleri ile bedenimdeki bütün tüyler havalandı. Arkası bize dönüp Radsolf irkilip bağlarını çekince taze kan bileklerinden süzülmeye başladı.

''Ne saçmalıyorsun Karissa? Onlar asi.''

Keyifli hali devam ederken ''Aynen.'' dedi. ''Onlar soylarından gelen dayanıklılık ve güce sahipler. Hiçbirimizin bedeninin kırılmadan dayanamayacağı noktalarda dayanıklılar.''

Bedenim buz keserken sözcükler beni terk etti. Sessizliğime aldırmayan Karissa ise devam etti. ''Ben bir eldivenim Eris. Bir beden değil.''

Korku boğazımı sıkıp nefesimi keserken Karissa Radsolf'un solundan dolaşıp kafesten çıkmak için harekete geçti. Atılıp sol elimle yeniden onu yakaladım.

''Bu ne demek?'' Zihnimdeki çarklar dönerken sakin kalmak için minik bir nefes alıp devam ettim. ''Ben şifa odasındayken bir karar alındı ve bana söylenmedi mi?''

Onu bırakmamı söylemedi. Onun yerine yırtık kazağımın açıkta bıraktığı tene dokunmak için ileri atıldı. Hızla gerileyince elini bırakmak zorunda kaldım.

''Ah Morpheus seni yaralı bulduğu gün,'' Sesindeki tını bu hikayeye inanmadığını söylüyordu. ''Sana söylemeye gelmişti ama sen bayılmışsın.'' dedi. Tiz sesinin altında yatan alay barizdi.

Bana hakaret etmesini görmezden geldim. ''Ne kararı?''

Üniformasının kollarını özenle indirip olmayan toz zerrelerini silkelerken beni bekletti. Suratıma bakmak yerine arkamda kendine gelmeye başlayan Radsolf'a bakıp konuştu. ''Sen zeki olanımız değil misin? Kendin çözmeye ne dersin?''

Öfkeyle tısladım. ''Karissa.''

Tepkime güldü. Yeniden dokunmaya kalkmanın ölümcül olacağını bir bakışla anlamamı sağlayıp kafesten çıktı. Sandalyesinden bıraktığı kitabı alıp kafesin yanına geri döndüğünde yerimden kımıldamamıştım.

Bana bakıp ''Biliyor musun?'' dedi. Merakımı ateşlediğini bilip devam etti. ''Gaiadakiler dört seferden fazla dayanamadı.'' Gözleri heves ile aydınlanırken bakışları arkama kaydı. ''Altı sefer. Bu sefer olacak.''

Radsolf'u bakışlarından saklama ihtiyacı ile bedenim gerildi. Hareketlerim ile değil sözlerim ile bilgi alacağım gerçeğine tutundum.

''Geçen ay gittiğin görevden mi bahsediyorsun?''

Memnuniyetle bana baktı. ''Hafızanı kıskanmamak elde değil.''

Rahat görünmek için ellerimi göğüs hizamda kovuşturup en yakın parmaklığa sırtımı dayadım. ''Başka asilere de mi dokundun?''

Kıkırdadı. Çıkan ses camın birbirine sürtmesi gibiydi. ''Ben hep dokunurum.'' Gözleri yeniden Radsolf'u süzdü. Yanımdan gelen öfkeli sesle kendine geldiğini anlasam da ona dönmedim. Karissa sesinde arzu ile ''O mükemmel.'' dedi.

Tensel bir arzu olmadığını bilsem de bütün bedenim gerilirken sakin kalmak için kollarımı sıktım. ''Ne için?''

Göz kırptı. ''Hadi ama bilmeceleri seviyorsun.''

Mabette cevapladığım bilmeceler aklıma gelince duraksadım. Biliyor muydu? Yoksa gözde olmadan önce bana verdikleri görevin bilmecesinden mi bahsediyordu?

Zihnime dolan görüntüleri bastırıp farklı bir taktik denemeye karar verdim. ''Ne kadar zamanım var?''

Sağ elinin sert kitap kapağına vurup ''İki hafta'' dedi. Kitabı koltuk altına sıkıştırıp güldü. ''Ama üzülme cevabı bulamazsan kendi gözlerinle görürsün. O zamana kadar esirinle oyununun tadını çıkar.''

Tek ayağı üzerinde dönüp çıkışa ilerlerken ''Hala kendiyken.'' deyip metal kapının kapanma sesi ile beni esirler ile baş başa bıraktı.

***

Radsolf'un başına bunca zamandır neler geliyordu, bu bölüm öğrenmiş olduk. 😈Bir kafesten başka bir kafese...🔥 Bolca acı ve işkence gördüğünü biliyoruz. Durum için beni suçlamayın burası ne de olsa kule değil mi?😅

Acantha'nın esiri küçük bir kız çocuğu çıktı. 😱(Asiler yeraltında kurdukları merkezlerinde çocuklarını soylarından gelen güçleri uyanmadığı için belirli bir yaşa kadar saklayarak koruma sağlıyordu.) Güçleri uyanmamış ve çaresiz bir kızı korumak için Radsolf neler yapar dersiniz?🧐

Her Atlı'nın özü farklı bir hikayeye sahip. Karissa ve sağ eldiven için neler düşünüyorsunuz?🤔

Ve Eris'in kaçırdığı planlar! Atlılar neyi hedefliyor dersiniz? Teorileri alalım!😎

Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Haftaya yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top