7- "Goodbye Elsa."
(BÖLÜM ŞARKISI = MILEY CYRUS - TWO MORE LONELY PEOPLE , MULTIMEDIA'DA BULABİLİRSİNİZ. )
Kafamı evet anlamında salladım ve ellerimi arkamda birleştirip duvara kendimi iyice bastırdım. Marry kilere doğru adımladı ve kapıyı gıcırtılar eşliğinde açıp içeri girdi. "Marry?" dedim fısıldayarak. Fakat ses gelmiyordu. Sertçe yutkundum ve elimi istemsizce önümde salladım. Bileğimdeki el ile sertçe içeri çekildim ve ağzımdan istemsizce bir çığlık koptu. "Destiny!" Marry endişe yüklediği sesiyle bağırdığında siyah gözler çoktan beni kendine hapsetmişti. "Lanet olsun Des iyi misin?!" Marry bu sefer çığlık atarcasına bağırdığında alt dudağımı ısırdım ve buğulanmış gözlerimi hızlıca silip sanki görebilecekmiş gibi kafamı salladım. "İyiyim Marry sadece ayağım kaydı." dedim normal ses tonumla ve duyması için umut ettim. "Ah Tanrıya şükürler olsun bir şey oldu sandım kızım." diye yeniden seslendi ve ışıklar aniden gelince bileğimdeki el ile karşımdaki siyah gözleri yok olmuştu. Derin bir nefes aldım ve banyoya geri dönüp üstümdeki havluyu hırsla yere attım. "Lanet olsun!" diye bağırdım ve çıplak olduğumu önemsemeden çamaşır sepetine bir tekme attım. İçindeki kirliler yere yığılırken tek istediğim deli gibi ağlamak ve ses tellerimi zedeleyecek kadar çığlık atmaktı. 12 Senedir canımı yakıyor ve beni bir sik gibi kullanıyordu. Hem kadınlığımı sorgulatıyor hem de beni bir fahişe gibi hissettiriyordu. Marry dışarıda bana sesleniyordu ama onu duyacak halde değildim. Resmen çıldırmıştım. Hava almam gerekiyordu. Ama önce soğuk suyla sakinleşmem lazımdı. Derin bir nefes aldım ve suyun altına geçip dereceyi en son yere getirdim. Su ilk başta sıcak akmıştı ve bu beni mayıştırmıştı. Ufak ufak soğurken beynimdeki hücrelerde buz kesiyor düşünmemi engelliyordu. Gerçi şu an en son istediğimdi düşünmek. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve soğuğu aldırmamaya çalıştım fakat her su zerresi vücuduma bir iğne gibi batıyor başımın ağrımasını sağlıyordu. En sonunda dayanamadım ve suyu kapatıp yere çöktüm. Deli gibi hıçkırmaya başladığımda Marry hala kapının önünde bana bağırıyordu. Umurumda mıydı? Kesinlikle Hayır. Göz yaşlarım neredeyse morarmış olan dudaklarımdan geçiyor ve soğuktan donmuş bedenime düşüyordu. Bacaklarımı iyice kendime çekmiş ve kollarımı birbirine bağlamıştım. Sırtım soğuk fayansa değiyor ve saçlarımdaki soğuk sular bedenime damlayarak beni titretiyordu. Bugün kaçıncı derin nefesim bilmiyordum ama bunu önemsemeden derin bir nefes aldım . Soğuktan kaskatı olan vücudumu ısıtmak için zorla da olsa kolumu kaldırdım ve sıcak suyu ayarlıyıp açtım. Yerde sürünerek suyun altına geçtiğimde titremem gittikçe azalmış ve sonunda yok olmuştu. Vücudum aniden sıcak bir maddenin verdiği rahatlıkla gevşemiş ve duyularım birbirine girmişti. Yerden kalkacak halim bile yoktu. Bacaklarımı uzattım ve ellerimi arkaya dayayıp sıcak suyun keyfini çıkarttım. Vücudum kendine geldiğinde suyu yavaş haraketlerle kapattım ve ayağa zorla da olsa kalkıp duştan çıktım. Yeni bir havluyla bedenimi sardıktan sonra kapıyı açtım ve kapının önünde uyuklayan Marry'i görünce istemsizce kaşlarım çatıldı. Ne zamandan beri banyodaydım ki ben? "Marry." dedim ve ona yaklaşıp kolunu dürttüm. Aniden gözlerini açtı ve ayağa bir hışımla kalkıp bana sarıldı. Onu kollarından tuttum ve kendimden uzaklaştırdım. "Sana bir şey oldu sandım." dedi ve tekrar bana sarıldı. Bu sefer ona karşı çıkmadım. Karşı çıkamayacak kadar yorgundum çünkü. "Tamam Marry şimdi benden ayrıl hemen, donuyorum!" diye tersledim ve sonunda benden ayrılmasına sevinip hızlı olmaya çalışarak odama çıktım. Üstüme iç çamaşırlarımı geçirecekken aklıma gelen bu sabahki olay ile istemsizce gülümsedim. Ondan uzak durmam gerekiyordu. Nedenini bilmiyordum artık ama yorulmuştum. Yaşadıklarım , yaşattıkları , hissettiğim , hissettirdikleri beni yormuştu. Daha 18 yaşımdayken kendimi 40 yaşında gibi hissediyordum ve bu beynime bir sancı gibi giriyordu. Bunu istemiyordum. Daha 18 yaşımdaydım ve eğlenmem lazımdı. Hayatımın geri kalanında onun beni kullanıp üstüne üstlük beni korkutmasını izleyerek geçiremezdim. Buna bir el atmam gerekiyordu. Psikolojik destekle olacak iş değildi bunlar. Tamamen benimle alakalıydı. Onu istemezsem ve bir şey hissetmezsem giderdi. Gitmesini istediğimden bile emin değilken böyle düşünmek garipti. Üstüme geceliklerimi geçirmiş çoktan yatağıma yatmıştım. Şu an istediğim tek şey güzel bir uyku çekmekti. Yani umarım...
"Anne.." diye fısıldadım ve annemin kolunu dürtüp uyandırmaya çalıştım. "Noldu Destiny?" annem bıkkınca konuştuğunda yüzümü astım ve yatakta zıplayarak yanına yatmaya çalıştım fakat yaptığı tek şey beni itmek olmuştu. "Anne izin ver yanına yatayım." dedim ve göz yaşlarımı hızlıca yanaklarımdan sildim. 8 yaşına gelmiştim fakat hala o canavar beni korkutuyordu. Her gecemi ağlayarak ve Bay Tigger'a sarılarak geçiriyordum. Bir güncük annemin yanında yatsam olmaz mıydı? "Hayır Des yatağına dön baban birazdan gelir onunla konuşacaklarımız var." dedi ve yataktan destek alarak dolabına ilerledi. Hızlıca üstündekileri çıkardığında ne yaptığına anlam verememiştim. "N'oldu anne?" dedim ve gözlerimi ovuşturduktan sonra yataktan inip zeminin soğuk olmasını aldırmadan annemin yanına ilerledim. Saçlarını özenle taradı ve üstüne siyah kısa bir gecelik geçirdi. Ne yaptığına anlam verememiştim. Bunu ilk defa görüyordum. "N'apıyorsun anne?" dedim ve şaşkınlıkla ona bakmaya devam ettim. "Baban için hazırlanıyorum. Hadi sen odana git ve kapını kilitle." dedi ve burnunu çekip bana baktı. Gözleri dolmuştu. Belki de babamı özlemişti. Artık sadece geceleri geliyor ve anneme sıkıca sarılıp gidiyordu. Her gece annem ona sımsıkı sarıldığında canını yakacak kadar özlediği için bağırıyordu. Bazen babamın kasten bunları yaptığını düşünsemde annem her zaman bana yanlış düşündüğümü onu çok özlediği için yaptığına inandırıyordu. "Tamam annecim ama lütfen babama gelince söyle sana çok sıkı sarılmasın sonra canın yanıyor." dedim ve gülümseyip odama ilerledim. Annemle konuşmak bile beni güçlü yapmıştı. 'Güçlü yapmak' bunu sınıfta öğrenmiştik. Anlamı birinin seni dayanıklı kılması demekmiş. Güçlü olduğunu gösterirmiş. Ve ben de kendimi şu an çok güçlü hissediyordum. Gerçekten güçlü. Hatta o canavardan korkmayacak kadar güçlü. Odamın kapısını yavaşça açtım ve ışığı yakıp yatağıma doğru hoplayarak gitmittim. Tıpkı Bay Tigger gibi. Bunu televizyonda izlemiştim. Kuyruğunu bir yay gibi kıvırıyor ve zıplıyordu. Keşke benimde kuyruğum olsaydı. Ben de bir yay gibi kıvırır üstünde zıplayarak giderdim. Ellerimi hızlıca birbirine çarptım ve aklıma gelen düşünceyle gülümsedim. Annemden kuyruk isteyecektim! Tam yataktan kalkmış odayı yarılamışken annemin çığlığını duydum. Babam yine anneme sarılıyordu anlaşılan. Hem kuyruk bahanesiyle babama ona daha fazla sarılmamasını söylemek için adımlarımı hızlandırdım ve odalarının önlerinde durup kulağımı kapıya dayadım. "Ah! " annem bağırdığında sertçe yutkundum. İlk defa bu kadar acı bir şekilde bağırmıştı. Bir kez daha bağırdığında kapının koluna asıldım ve açmaya çalıştım. Açılmıyordu. Bir kaç kez daha denedikten sonra sinirlenmeye başlamıştım. Anahtar deliğinden baktığımda babamın ve annemin bacakları gözüküyordu. Ve ikisininde bacakları çıplaktı. Belki de sıcak olduğu için babam da şort giymiştir diye düşündüm. Kapıyı tıklattığımda ses gelmemişti. Sadece kısık kısık nefesler duyuluyordu. Belki de babam anneme sarılmayı bırakmıştır diye düşünürken annem büyük bir çığlık attığında paniklemiştim. Yumruklarımı acımadan kapıya indirmeye başladığımda aynı zamanda da yerimde zıplıyordum. Bu sefer çok ama çok sıkmış olmalıydı ki annemin sesi kesilmişti. "Anne?" diye fısıldadım ve kafamı eğip kapının altından baktım. Babamın ayakları bir anda belirince korkudan ne yapacağımı şaşırıp hızlıca doğruldum. Kapının kilidi açılırken koşar adımlarla odama girdim ve annemin öğütünü dinleyip kapıyı 3 kez kilitledim. "Destiny!" babam kapının ucundan bağırdığında hızlıca yatağımın içine girdim ve Bay Tigger'a sarıldım. "Aç kapıyı kızım sana sarılmak istiyorum." dedi ve bir kahkaha attı. Kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Ya benim de canımı yakarsa diye düşünmeden edemiyordum. Kapıyı açmayacaktım. Annem bana bunu demişti ve ben de kapıyı ne derse desin açmayacaktım. "Aç şu kapıyı Des! Beni sinirlendiriyorsun!" Babam kapının dışından bile olsa çok fazla bağırmıştı ve bu kulağımı karıncalatmıştı. "Baba uyumaya çalışıyorum!" diye bağırdım ve alt dudağımı ısırıp vereceği tepkiyi bekledim. Bana kızacağını sanarken kapının önündeki gölgesi kaybolmuştu. Derin bir nefes aldım ve suratımı Bay Tigger'a gömüp uyumaya çalıştım. Fakat annemin çığlıkları beni rahat bırakmıyordu. Bence bu basit bir sarılma değildi annem bana yalan söylüyordu ve ben bunu ortaya çıkaracaktım. Aniden kapının kilit sesini duyduğumda kapıya döndüğüm sırtımı yatağa yasladım ve kapıya odaklandım. 2 dakika önce yok olan gölge geri gelmişti ve delikteki anahtar yere düşmüş kapı açılıyordu. Babam yüzündeki gülümsemesi ile içeri girerken üstünde sadece siyah bir boxer vardı. "Sarılma sırası sende kızım."
Çığlık atarak uyandığımda kan ter içinde kalmıştım. Yaşadığım bir anıyı yine rüyamda görmüştüm ve bunlar gittikçe sıklaşmaya başlamıştı. Her ne kadar canım sıkılsa da bunu unutmaya çalıştım çünkü Marry'ler bugün gidiyordu ve Anna bize gelip parti hazırlıklarına yardım edecekti. Evet kafamdaki plan buydu şimdi de onu faaliyete geçirme zamanıydı. Hızlıca yataktan kalktım ve hevesli bir şekilde odadan çıkıp salona indim. Marry tek başına oturmuş kahvaltı ediyordu. Beni görünce gülümsedi ve yanındaki sandalyeye vurdu. "Benim güzel kızım, günaydın." dedi ve çayından bir yudum aldı. Onu tersleyemeyecek kadar mutlu hissediyordum kendimi. "Günaydın." dedim ve gülümseyip bana koyduğu tabağa kahvaltılıklardan yerleştirdim. "Bugün pek bir mutlusun bakıyorum." dedi ve elimi tuttu. Tamam bu fazla işte. Elimi hızlıca elinden kurtardım ve bacaklarımın arasına yerleştirdim. "Anna gelecek." dedim sesimi soğuk çıkartmaya özen göstererek. Kafasını tamam anlamında salladı ve yüzündeki gülüş yavaşça silindi. "Eşyalarım çoktan arabaya taşındı. Baba- o adam da şu an arabada beni bekliyor. Fakat ben seni görmeden gitmek istemedim." dedi ve gözlerini reçele dikti. Önündeki reçeli sertçe aldım ve tabağımın yanına koyup kızarmış ekmeğin üstüne birazcık koydum. "Pekala . Size iyi yolculuklar." dedim ve ekmeğimden bir ısırık aldım. "Bir kerecik bana anne der misin?" dedi ve gözlerini gözlerime dikti. Gözlerinden resmen oluk oluk pişmanlık akıyordu. Ekmeği zorla yuttum ve ayağa kalkıp ofladım. "Bu sana son anne diyişim olacak anne." dedim ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Bana sarılıp ağlamaya başladığında kollarımı ona dolama ihtiyacı hissettim. Kollarımı ona hafifçe doladıktan sonra aniden geri çektim. "Yeter bu kadar Marry . Gidin artık." dedim ve zorla da olsa onu kendimden çektim. Gözlerini ovuşturduktan sonra kafasını evet anlamında salladı ve bana acı bir gülümseme verip yandaki çantasını koluna astı. Tam kapıya ulaştığımızda söylediği kelimeler hem beni yıkmış hem de bir o kadar da sarsmıştı. "Görüşürüz Elsa."
Ufak bir not: Multimedia'da Elsa'nın Annesi -Marry- Mevcuttur.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top