29- 'Ready Harry?'

Marry'lerin evine yerleşeli 3 hafta olmuştu. Her şey beklenmedik şekile normaldi.  Anna'yı okul çıkışları ziyarete gidiyor, haftasonları da Zack'in yanına uğruyordum. Finn'i kaybettikten sonra Zack, kendi evinde kalmaya başlamıştı. Sebebi bendim. Buna rağmen bana kızmadan bağırmadan onu görmeme izin veriyor, kendi acısını bana yansıtmamaya özen gösteriyordu. Şu an için evim boştu. Marry'ler ise geri dönmeyi düşünmüyordu. O ev kötü anı kokuyordu. Buna rağmen en çok sevindiğim zamanlar da o evin içinde barındığım zamanlardı. Yine de Finn'in kanıyla kirlenmiş o eve geri dönemezdim. Finn benim yüzümden ölmüştü. Öldürülmüştü. Sırf beni seviyor diye Harry onu öldürmüştü. Bencilce ve umursamazcaydı bu yaptığı. Finn bunu asla hak etmemişti. Zack ve Anna ise bebek ile başları dertteyken Finn'in intiharı ile hem kendileri hem de ilişkileri sarsılmıştı. Ayrılmamış olsalar da bu olaydan en çok etkilenen 2. Ve 3. Şahıslar olmuşlardı. Bense bu olaydan yara almadan kurtulmuştum. Ya da ben öyle zannediyordum. İçimde kap kara bir katman oluşmuştu ve tüm kalbimi sarıp asla masum olamayacağımı kesinleştirmişti. Ellerim Finn'in kanıyla kirlenmiş, kesilen damarları boynuma dolanmıştı. Peki ya kalbi? En çok bana yük yapan oydu. Beni seven tek insandı. Beni gerçekten seven tek kişiydi. Harry ise kendine rakip olarak gördüğü insanı öldürecek kadar kibirliyken Finn benim için ne tehlikeler atlatmış benim her şeyimi çekmişti. Finn'i hâlâ nasıl hak edebildiğimi bilemiyordum. Çok da düşünecek vakit bulamıyordum. Artık gerçek öğrenciler gibi ders çalışıyor ve sınavlarıma giriyordum. 1. Dönem bitmiş, 2. Dönemin de ilk sınavlarını da atlatmıştım. Elde ettiğim başarı ise hiç de fena değildi. Her gün Anna'ya anlattığım için kafama yerleşen matematik ve fizikle okul çapında bir derece elde etmiştim. Bu nasıl olduysa bir anda sınıftaki iletişim kurduğum insan sayısını arttırmama yardımcı olmuştu. Anna bundan memnun olsa da benimle okul sıralarında olmayı tercih edeceğini biliyorum. Harika bir anne olacaktı fakat şimdi olmamalıydı. Tabi kararı o çoktan vermiş ve bize söylenecek söz kalmadıysa da kendine bunu yük olarak görmemesini istiyordum. Çocuk demek sorumluluk demekti. Her şeyiyle ilgilenilmesi ve Anna'nın da okuması lazımdı. Dönem sınavlarına giremese de üniversite sınavına gireceği için dersleri kaçırmaması önemliydi. Sınav zamanı bebek çoktan doğacağı için işi zor olmayacaktı. Sadece 3 gününü harcayacaktı o kadar. Zack de o 3 gün içerisinde Anna'ya destek olacak ve aynı üniversiteye gitmelerine yetecek kadar puan alacaktı. Ardından Zack bir evlenme teklifi edecek ve mutlu mesut bir aile olacaklardı. Her şey toz pembe ilerlerken Mayıs ayının gelmesiyle işler biraz değişmeye başlamıştı. Marry'nin doğum günü gelmişti ve sevgi dolu sıcacık bir kutlamada olan ne varsa bu kutlama da aynı şeyleri hissettirmişti. İlk defa tattığım bu sevecen ve aile sıcaklığı gerçekten beni değiştirmişti. O gece ilk defa rüya görmüştüm. Ve bu rüya mutlu anılarımın bir karması gibiydi.

Ah canım babacığım. Bugün de eve geç gelmişti. Annemin doğum gününe 1 saat kala babamın eve gelmesini bekliyordum. Kapıdan gelen seslerle hızlıca odamdan çıktım ve merdivenin başına gidip kafamı aşağı doğru uzattım. Babam eve girdiğinde bana baktı ve gülümsememi bekledi. Tabi ki gülümsedim! Pembe pijamamın içine tıkıştırdığım kırmızı çiçeğe dikkat ederek merdivenlerden aşağı koştum ve babamın kollarına doğru iki basamak kala atladım. "Des! Saat 11 oldu ve sen de henüz 9 yaşına bile girmedin." babam bana kaşlarını çatıp baktığında yanaklarımı şişirdim ve kendimi ittirip ellerinden kayıp yere indim. Belime kaymış olan çiçeği pijamamın içinden aldım ve babama doğru uzattım. "Al babacım annemin doğum gününe 1 saat kaldı ona verirsin." gülümsediğimde babamın ağzı açık kalmıştı. Kötü bir şey mi yapmıştım? "Çok zeki bir kızsın bebeğim." elini uzatıp çenemi sıktı ve üzerime eğilip saçlarımı öptü. İçimde büyük bir sevinç vardı. Annemle babam bugün barışacaktı ve ben de Bay Tigger ile annemin doğum gününde danslar edecektim. Babam bana arkasını dönüp eğildiğinde annemi uyandırmamak için kısık bir kahkaha attım ve babamın sırtına zıplayıp kollarımı boynuna bacaklarımı da sırtına sardım. "Bunu yapmayalı uzun zaman olmuş, ne kadar da ağırlaşmışsın sen öyle!" babam bir yandan ofluyorken bir yandan da gülerek merdivenleri çıkmaya başladı. Sırtına hafifçe vurdum ve kaşlarımı çattım. "Ben artık genç kızım bana şişko diyemezsin. 3. Sınıfa geçtim ben bir kere." hıhlayıp burun kıvırdım ve babama çok kızdım. Ben de bir gün büyüyecektim ve beni yine sırtına aldığında bunları söylemesini istemiyordum. Ayrıca bana daha cep telefonu bile almamıştı. Bana şişko demeye hakkı yoktu! Sonunda babam odanın önünde durduğunda sırtından indim ve kapımı açıp yatağa girdim. Babam içeriye doğru bir adım atıp bana dil çıkartınca istemsizce kahkaha attım ve ben de ona dil çıkarttım. Asıl annemin yaşayacağı mutluluğu merak ediyordum. Yarın babam bizi yemeğe götürecekti ve ben de yetişkinlerin partisinde olacaktım. Çünkü ben artık büyüdüm. Yaşasın büyümek!

Anılar rüya perdemin arasından yerde akıp giden solucanlar gibi zihnime sızmaya başlamıştı. İçimde ne bir üzüntü ne de bir özlem vardı. Hepsi şu 3 hafta içinde yok olmuştu. O adamla -baba demeyi hâlâ düşünmüyordum.- aramdaki ilişki arkadaşçaydı. Asla baba kız olamayacaktık. Asla bana sahip olamayacaktı. Bana yaklaşmaya çalışan bir akrep gibiydi. İğnesini çoktan kırıp zehrini akıtmış olsam da akrep akrepti. Hep öyle kalacaktı. Her zaman önyargım ona karşı devredeydi. Yanlış bir şey yaptığında ona kötü baktığımın ve onu ne kadar üzdüğünün farkındaydım. O iğrenç insan içkili haliydi. Şimdiyse Albert -ona böyle seslenmek daha iyiydi- gerçek bir arkadaş gibiydi. Kimyager olduğu için bana derslerde yardımcı oluyor ve en az fizik dersinde iyi olduğum kadar iyi olmamı sağlıyordu. Onun yaptıkları belki de kendini bana affettirmek içindi fakat işime de yaramıyor değildi. Nöbetleri olmadığı zaman beni iş yerine de çağırıyordu, gitmiyordum. Daha önce de baba kız iş günlerini çok görmüştüm ve iş yerine gidersem onu affettiğimi düşüneceğini bildiğimden aramızdaki mesafeyi belirginleştirmesi adına gitmiyordum. Gitmeyi de düşünmüyordum. Yeni hayatım bu şekilde gidiyordu.

- 2 ay 1 hafta sonra-

Bugün tam 3 ay olmuştu. Anna 12 gün sonra doğum yapacaktı. Karnı o kadar büyümüştü ki sehpa niyetine bile kullanmaya başlamıştı. Zack bu 3 ay süresince Finn'i atlatmış, minik oğulları için şimdiden çalışmalara başlamıştı. Anna Zack'in yanına taşınalı 2 hafta olmuştu ve gayet de iyi karı koca rollerine bürünmüşlerdi. Çocuk doğduktan 1 ay sonraya nikah tarihi almışlardı zaten Anna da 18'ine çoktan girmişti. Üniversite sınavlarımız da iyi sonuçlar vermişti. Anna kıl payı Zack'in kayıtlı olduğu üniversiteye girmiş ben de buradan 2 saatlik uzaklıkta olan bir üniversitede Fizik bölümü tutturmuştum. Mutlu muydum? Evet. Harry ne alemdeydi? Zack onu 2 gün önce gördüğüne yemin ediyordu fakat ben inanmıyordum. Dediğine göre ağzı yüzü kan içinde elinde içki şişesiyle sokak arasında yalpalayarak yürüyormuş. Açıkçası ona acımıştım. Hiç bir şeyi kalmamıştı. Fakat bu benim işime de gelmişti çünkü o ne kadar acı çekerse ben de o kadar güçleniyordum. Belki de bu geçmişin gölgesinden beslenmek oluyordu. Açıkçası onu özlemiştim. Ama bu affettiğim anlamına da gelmiyordu. Her şeyin bir sırası vardı. Bu 3 ay boyunca ben de boş durmamıştım. Kaçıp gitmek gibi görünse de yaptığım şey ince ince işlenmiş plandan başka bir şey değildi. Zack'in onu görmesi tesadüf olamazdı. Bu benim için başla işaretiydi. Tanrı onu cezalandırmamı istiyordu. Elsa'sını mı arıyordu? Destiny'i bulacaktı. Destiny'i mi istiyordu? Elsa'yı arayacaktı. Hazır mısın Harry? Kalbini yerinden sökmeye geliyorum.

Bu kitabın son bölümü olacağını tahmin ediyorum. Çünkü Destiny artık Harry'den korkmayacak. Bu da bu kitabın sonu olduğu anlamına geliyor. 2. Kitap kısa zamanda gelir!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top