22- "Sorry, Little Gentleman. She is mine."
Finn'den yavaşça ayrıldım ve elmacık kemiklerimde birikmiş olan birikintileri elimin tersiyle sildim. Burnumu yakışmayacak bir şekilde çektikten sonra Finn'le göz göze geldik ve birbirimize gülümsedik. "Anna?" dedim soluk bir sesle. Hala Harry'nin bana ne yaptığını düşünmektense bu hayattaki tek yakın arkadaşımın hakkında bilgi almak daha iyiydi. "Anna iyi. Ayrıca az önce uyandı, seni soruyordu." gözlerimin fal taşı gibi açıldığını tahmin edebiliyordum. Arkadaşım iyiydi. Tanrım sana minnettardım. "Hadi ne duruyoruz yanına gidelim!" diye bağırdım ve çıplak ayakla dolaşmayı önemsemeden kapıdan dışarı fırladım. Kapının önünde durup etrafa bakarken Zack ve Harry'i hararetli bir şekilde konuşurken görmeyi beklemiyordum. Onların olduğu yere yürürken arkamdan gelen Finn'in ayakkabılarının çıkarttığı sesi duyabiliyordum. Sonunda ikisinin görüş alanına girdiğimde ikisi de aynı anda bana doğru döndü ve Harry'den önce Zack kollarıma atıldı. "O iyi Des." sevinçle söylediği kelimeler karşısında gülümsedim ve sırtını sıvazladı. "Tanrıya şükürler olsun." dedim ve göz kaçırarak Harry'e baktım. Ellerini saçlarından geçiriyor, parmağındaki yüzüklerle oynuyor ve bunu bir döngü haline getiriyordu. "Onu görmek istiyorum." dedim Zack'ten ayrıldıktan sonra. "İçeride seni bekliyor." Harry sonunda konuştuğunda Zack'in ona attığı kötü bakışları fark etmiştim. Hangisi için endişeleneceğimi şaşırmış durumdaydım. "Ben içeri giriyorum. Birbirinize kötü bakışlar atmayı kesin." dedim ve kapıyı tıklatarak içeri girdim. Beyaz örtü ve açık mavi hastane kıyafetleri içindeydi. Kızıl saçları yastığın her yerine dağılmıştı ve gözlerinde birikmiş olan yaşları salmak için hazırdaydı. Endişeli bir şekilde bir kaç adım attım. Benim geldiğimi fark etmemiş gibiydi. "Erkekmiş." Anna konuştuğunda ilk başta ürksem de kaşlarımı çatıp yanında duran sandalyeye oturdum. Kısa hastane kıyafeti kalçama kadar çıkarken rahatsızca kıpırdandım ve en yakınımın yatağın kenarında duran elini tutup konuştum. "Harika bir anne olacağını biliyorum Anna." dedim onu rahatlatmak istercesine. "William." dedi yine aynı soğuklukla. "Noldu?" merak etmeye başlıyordum. Sesi kötü geliyordu. Bir şeyler olmuştu. "Bebeği istemiyor." ağzım açık bir şekilde kalmıştı. O adi piç kurusu tabi ki bebeği istemeyecekti. Onda bu yürek yoktu. "Siktir." dedim sessizce. "Tek başıma bunu yapabileceğimi sanmıyorum." burnunu çekip konuştuğunda yanaklarından akmaya başlayan yaşları yeni fark etmiştim. Onu üzen herkesi öldüresiye dövmek istiyordum. Tabi ilk olarak kendimden başlamalıydım. "Söz veriyorum, her şey düzelecek. Yeğenimi birlikte büyüteceğiz. Dışarıdaki 2 şapşalın da yardım edeceklerinden emin-" Anna'nın boğazından bir hıçkırıp kaçtığında bunun farklı bir sebebi olduğunu yavaş yavaş anlamıştım. Sorun bebekte değildi. William da değildi. Farklı bir şeyler dönüyordu. "Zack." Dedi sadece. Sadece 1 kelimeyle her şeyi anlamamı sağlamıştı. Zack'ten hoşlanmıştı ve bizi sarılırken görünce fenalaşmıştı. Yine benim suçumdu. Onları neredeyse öldürüyordum. Ve bu ilk olmuyordu. Belki de benden uzak durmaları gerekti. Harry'nin onlara musallat olamama gibi bir garantisi yoktu. Küçücük çocuğun hayatını karartmak istemiyordum. "Anna, belki de benden uzak durmalısın." dedim yere bakarken. Anna'nın yüzümü gözleriyle deştiğini ve birazdan bağırıp çağıracağını biliyordum. "Neler saçmalıyorsun sen?! Daha az önce kendin bir söz verdin Destiny! Beni bırakıp gidemezsin! Seni gebertirim!" Anna'nın bağırışlarından Zack, Finn ve Harry odaya girmişti ile. "Neler oluyor burada?" Zack endişeyle konuştuğunda Harry'nin bakışları açıkta kalan bacaklarımdaydı. Harika. 1 Kıskancımız varken şimdi 2 olmuştu. Çünkü Finn de aynı yere bakıyordu. Harry'nin üstünde olduğunu yeni fark ettiğim gömlek şimdi bacaklarımdaydı. İçinde kalan siyah atleti harika kaslarını ortaya çıkarmıştı. Ben Harry'i incelerken Zack Anna'yı sakinleştirmeyi başarmıştı. Finn ise Harry'nin neden böyle bir hareket yaptığını çözmeye çalışır gibiydi. "1 saate kadar taburcu olacaksınız. Her ikiniz de. Yaklaşık 2 gündür uyutuluyorsun Destiny." ağzım açık bir şekilde kalmıştı. Harry'den kafamı çevirip Zack'e baktım. "Ciddi olamazsınız." dedim hayretle. "Senden bunun için özür dilemiştim." Harry'nin sesini kulağımın arkasında hissettiğimde Harry'nin odada olmadığını fark etmem saniyelerimi almıştı. Önemli değildi. Bana güzel bir gün yaşatmıştı. Ve Anna kurtulmuştu. Daha da önemlisi olamazdı. "Hepinizi Taburcu ettikten sonra bir kafeye oturup yemek yiyelim." Zack devam ettiğinde gülümsemeden edemedim. Karnımız gerçekten çok acıkmıştı.
Zack, Finn, Anna ve Ben, ah şey bir de Harry hep birlikte karnımızı doyurmak için bir kafeye gelmiştik. Herkes karnını bir güzel doyurmuş, üstüne tatlı ziyafeti çekiyordu. Ve işin garip tarafı Harry yemek yemişti ve Zack'le aralarındaki her ne ise çözmüşe benziyorlardı. Fakat Finn için aynı şey geçerli değildi. Finn karşımda Harry ise yanımda oturuyordu. Çaprazımda Zack, masanın en başında da hamile kadınımız Anna oturuyordu. Hastanelerden nefret ediyordum. Bir de okul çıkmıştı başımıza. Devamsızlığımız gittikçe artıyordu. Sınav dönemimiz de yaklaşıyordu. En azından son sınavlarımızdı ve ardından üniversite sınavına girecektik. Anna bugün tam 3 aylık bebeği olduğunu öğrendi ve şansına küçük yeğenim cinsiyetini de belli etti. Ad araştırması yapmamız gerekti ve Anna'nın artık olması gerektiğinden daha fazla dikkatli olması lazımdı. Zack resmen üstüne titriyordu. Bu Anna'nın da hoşuna gitse de hamilelik hormonları olsa gerek, eski Anna gibi duygularını saklamıyor, hoşuna gittiğini açıkça belli ediyordu. Onların bu haline gülmeden edememiştim. Zack şu an Anna'nın ağzına çikolatalı puding tıkmak için uğraşıyordu, Anna ise Zack'in ağzına tavuk göğsü sokmaya çalışıyordu. Finn onlardan çok tatlılara baksa da ben ikisine bakıp gülümsüyordum. Harry'den bir öksürük kaçtığında Zack ve Anna kendine gelmiş gibi silkelendi ve kendi tatlılarını yemeye devam ettiler. Onların bu haline büyük bir kahkaha atacakken aklıma Harry'nin burada olduğu geldi ve hızlıca ağzımı kapatıp kafamı çevirdim. Kulağımın arkasında hissettiğim ıslaklıkla zıplarken Zack'in "Aile var." uyarısıyla kıkırdadım. "Bakıyorum Anna ve yeğenimi hemen sahiplenip, aile kurmuşsun Zack." Anna'ya elimi uzatıp kocaman bir beşlik çakmak istesem de Harry'nin onlara yaptığım jest karşısında güldüğünü fark ediyordum. "Beni de evlatlık alın bari." Finn'den çıkan mırıltıyla Harry'nin attığı büyük kahkaha arasında kalmış gibiydim. Ulu tanrım. Saçlarını geriye doğru savurmuştu ve gözleri kısılmıştı. Bembeyaz dişleri ve pembe tatlı dili ortaya çıkmış ses tellerinden çıkan o hırıltılı nidalarla hipnotize olmuştum. Sonunda gülmeyi kestiğinde yüksek bir yerden düşmüşçesine çakılmıştım oturduğum yere. Az önce cennete gidip geri gelmiştim sanki. Anna'nın bana attığı bakışları fark ettiğimde derin bir nefes aldım ve kalkıp tuvalete gideceğimi söyledim. Aynadaki yansımama bakarken şaşkınlıkla kasılmıştım. Yüzüm kıpkırmızıydı. Yanıyordum. Bu hastalık gibi değildi. Ben cennete değil, cehenneme düşmüştüm. Kapıdan içeri Anna'nın girmesiyle hızlıca ona dönüp sarıldım ve kızıl saçlarına kafamı koyup yavru bir kedi gibi mırıldandım. "Seni aptal çocuk, resmen gözlerinde soydun herifi." Anna konuştuğunda gözlerimi kısarak ondan ayrıldım ve söylendim. "Zack'le tatlılar yerine birbirinizi yediniz. Ben bir şey diyor muyum?" Kaşlarım zaferle havaya kalktı ve kollarımı kaldırıp rock işareti yaptım. "I'm a boss ass bitch." dedikten sonra yanağından bir makas aldım ve tuvaletten dışarı çıktım. Karşımda görmeyi beklediğim kişi tabi ki Harry değildi. "Se-sen." bir şey dememe izin vermeden gözlerimi kapattı ve ben yine onun beni bir yerlere götürdüğünü anladım. Gözlerimdeki elini çektiğinde vakit kaybetmeden gözlerimi açtım ve gördüğüm şeyle donakaldım. James ve Justin? İkisi de kollarından asılmış bir şekilde bana bakıyordu. "Des-" James konuşmaya çalışmıştı fakat karnından oluk oluk akan kan buna engel olmuştu. "James." diyebildim kısık sesle. Elimi ağzımla kapattım ve gözlerimden firar edecek olan yaşları tutmak adına sımsıkı yumdum gözlerimi. "Neden buradayız?" dedim arkamda olduğunu bildiğim için. "Senin canını yakanlara ne yaptığımı görmeni istedim. Burada sadece onlar yok güzelim." Duyduklarım gerçek olmamalıydı. Bunlar gerçek değildi. Olamazdı. "Neden?" diye mırıldandım zorla. Göz yaşlarım beni dinlemeden akmaya başladığında kollarımı kendi etrafımda doladım ve gözlerimi hafifçe aralayıp etrafıma baktım. Gabriel beni kaçırdığında şortumu çıkartan adam da buradaydı, Justin'in 2 tane gozillası da buradaydı. Peki neden beni buraya getirmişti? Neden bunca şeyi gördükten sonra hala bana 'Sana asla zarar vermem' sözünü nasıl inandıracaktı? "Sana ne kadar değer verdiğimi görmeni istedim Elsa." Enseme doğru konuştuğunda titrekçe bir nefes aldım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. James'e zarar vermesini istemiyordum. "James'e zarar verme lütfen." dedim güçsüz çıkan sesimle. "Sen nasıl istersen." yanağıma kondurulan bir öpücükle James asılı olduğu yerden sertçe yere düşerek serbest kalmıştı. "Bir daha Destiny'e zarar veremeyeceksin, yanına yaklaşmayacaksın, yoksa kötü olur." Harry hırlarcasına James'e karşı konuştuğunda James zorla da olsa kafasını salladı ve devam etti. "Özür dilerim Destiny." duyabildiğim tek şey bu olmuştu çünkü Harry çoktan gözümü kapatmıştı. Gözlerimi geri açtığında masadaydık. "Ne zaman geldiniz çocuklar sohbete dalmışız sizi görmedik?" Finn konuştuğunda zorla da olsa gülümsedim ve burnumu çekip konuştum. "Biraz dışarı çıkıp dolaştık." açıklamayı yaptıktan sonra Harry'nin omzuna doğru kafamı koydum ve gözlerimi kapattım. Şu geçen 1 haftada atlatamadığım bir şey yoktu. Önce popom, bebek, hastalığım ardından tecavüz, Finn, öpüşme en son olarak da ölüm. Ve şimdi de bu. Ben daha 18 yaşında bir kızdım. Hepsini hazmetmem uzun zamanımı alacaktı. Sonunda Zack'ten "Hadi kalkalım." ı işittikten sonra gözlerimi yavaşça açtım ve cebime tıkıştırdığım 20 doları çıkartıp masaya koydum. Harry, Zack ve Finn'in bana attığı kötü bakışlara maruz kalsam da umursamadan 20 doları bırakıp çıkışa -Anna'nın yanına- doğru yürüdüm. "Ne yaptın kız 1 dakikada? Hepsi burnundan soluyor." Anna kıkırdayıp koluma girdiğinde belirginleşmeye başlayan göbeğine bakmaktan onu dinleyemiyordum bile. "Yeğenimi senden fazla seveceğim Anna." aniden söylediğim şeyle kafama bir şaplak yemem bir olmuştu. "Oğlumu da beni de eşit seveceksin." Ah onu sinirlendirmiştim. "Şaka yaptım annecik." dedim ve karnına elimi yerleştirip okşadım. "Şaka değildi." karnına yaklaşıp fısıldadığımı duymamasına sevinmiştim. Erkek çocuklara karşı zaafım hep olmuştu. Ve bunu Anna iyi bilirdi. Erkeklerin hepsi geldiğinde herkes ne yapacağını şaşırmış gibiydi. Anna'nın ailesi geçirdiği ölüm tehlikesini bilmiyordu. Bilseler çıldırırlardı. Başka bir şehirde yaşadıkları için Anna'ya çok karışamasalar da hayatını karartabilirlerdi. Anna en kısa zamanda bebek için onların kapısını çalacak olsa da şu an için bilmemeleri iyiydi. Finn'in ailesi ise benim uyuduğum saatlerde hep hastanedelermiş. Fakat ikisi de avukat olduğu için gitmek zorunda kalmışlar ve bana da Anna'ya da geçmiş olsun dileklerini iletmişler. Ve en kötüsü de Zack'in ailesi.. Bir trafik kazasında vefat etmişler ve bütün mal varlıkları Zack'e kalmış. Zack de en akıllıca olanını yapıp servetin hepsini bankaya yatırıp büyük annesi ile yaşamaya başlamış. Kendi ayakları üzerine durana kadar o paraya dokunmayacağına kendine yemin etmiş. Zack ve Finn'in üniversiteyi bitirmelerine 1 sene kalmış olsa da bizler ile takılacaklarını hiç düşünmemiştim. "Ben kızları evine bırakırım beyler." Harry'den çıkan ses ile kendime gelmiştim. "Ben de bırakabilirim." Zack ve Finn aynı anda konuştuğunda kıkırdamadan edemedik Anna ile. "Biz kendimiz gideriz beyler. " dedi Anna. Haklıydı. Gidebilirdik. "Annecik haklı." dedim ve kafama bir şaplak daha yedim. "Evde görüşeceğiz." Anna'ya fısıldadığımda ağzından bir 'Hah' sesi çıkmıştı. "Anneciğe dokunamazsın hayatım." Anneciğim kelimesini alayla söylemiş olsa da gülümsemeden edememiştim. "Ben bırakıyorum. İtiraz istemiyorum. "Harry aniden gürlediğinde Finn ve Zack de dahil hepimiz ürkmüştük. "Kendine gel Harry." Anna her zamanki Anna'lığını konuşturduğunda onu sakinleştirmek için sırtını sıvazladım. "Madem çok istiyorsun. Pekala." dedim ortamı yumuşatmak için sakince söylediğim kelimeler Anna'nın bir tarafına batmış gibiydi. Ağzı açık bir şekilde bana döndü ve ardından ağzını kapatıp kaşlarını çattı. Bu iyi değildi. "Görüşürüz bayanlar." Finn konuştuğunda Anna'dan bakışlarımı kaçırdım ve Finn'e doğru yürüyüp ona sarıldım. "Her şey için çok çok özür dilerim. Umarım benden kaçmazsın." diye kulağına fısıldadım ve ayrıldıktan sonra gülümsedim. "Lafı bile olmaz. Görüşeceğiz tabi ki." Finn gözlüğünü düzeltip konuştuğunda kolunu tutup memnun olmuşçasına sıktım. Zack'e döndüğümde kollarını çoktan açıp beni beklediğini fark ettim. "Baldız." ağzından çıkan şeyle ikimiz de şaşkınca kalakalmıştık. İkimizden başka kimse duymamasına rağmen yine de gülmeden edememiştim. "Sana enişte demeyeceğimi biliyorsun değil mi?" dedim sarıldıktan sonra. "Benim de ağzımdan kaçtı zaten." ikimiz aynı anda kahkaha atınca herkesin yüzü bize dönmüştü. "Neyse sonra görüşürüz." dedim ve Harry'nin yanına yürüdüm. Anna ikisine de sarılmamıştı. Nedenini bilmiyordum fakat umursamazca "Görüşürüz." deyip Harry'nin arabasına yürümüştü. Harry de kısa bir kafa sallamayla vedalaşmayı bitirdikten sonra elini belime atıp arabaya kadar eşlik etti. "Annecik ha?" Harry gülmeye başladığında Anna sertçe ayağını yere vurdu ve "Aç şu kapıyı Harry." diye sitem etti. Harry ve Anna iyi anlaşmışlardı fakat Harry gıcık enişte rolünü- Bir saniye. Enişte? Anna'nın eniştesi? Nasıl da sahiplenmişim öyle ben? Tanrım. Kafayı yemiş olmalıyım. Neler yapıyorum ben böyle? Ön koltuğa geçip oturdum ve kemerimi bağladıktan sonra başımı cama çevirdim. Canavarımın yanındaydım, onu öpüyordum, ona sevgi besliyordum, ona güveniyordum, ona sarılıyorum, ona adıyla hitap ediyordum, onu arkadaşlarımla tanıştırıyordum, onun için 'enişte' bile diyordum. Ve bunu yaptığım kişi 12 yıl boyunca bana acı çektiren, beni korkutan, hayatımı mahveden kişiydi. Her şeyimi kaybetmemi sağlayan şeydi. Beni yerle bir etmişti. Harabeden başka bir şey değildim 2 hafta önce. Şu an ise toparlanmaya başlıyordum. Beni dağıtan kişiydi beni bir araya getirmeye başlayan kişi. Ne tuhaf öyle değil mi? Ona ihtiyaç duyuyormuşum gibi hissetmek, onu yanımda istemek, ona doyamamak, ondan delicesine etkilenmek. Hepsi tuhaf hislerdi. Olmaması gereken hisler. Camdan geçip gitmeyen evleri fark ettiğimde kafamı çevirdim ve Harry'nin arabayı evin önüne park ettiğini fark ettim. Anna çoktan arabadan inmiş eve doğru yürüyordu. Emniyet kemerini açıp çıkacakken koluma dokunmasıyla gözlerimi sımsıkı kapattım. "Anna uyuduktan sonra geleceğim. Korkmamayı dile." dudaklarımı birbirine bastırdım ve kafamı sallayıp arabadan indim. 'Korkmamayı dile' nedir yahu? Bu saatten sonra beni korkutmayacaktır değil mi? Bunca şeyden sonra. Yapmaz değil mi? Hayır. Harry yapmayacak. Bana zarar vermeyeceğini söyledi. Yapmaz. Evden içeri girdikten sonra kapıyı kapattım ve yerde hala aynı şekilde duran kutu oyununa bakıp güldüm. Anna kendini direk koltuğa atmıştı ve gözleri kapalı bir şekilde kendi kendine mırıldanıyordu. "Neden sarılmadın bakayım babacığa?" bir yandan etrafı topluyor bir yandan da Anna'ya soru soruyordum. "Babacığın batsın." dedi ve koltuğa eliyle sertçe vurdu. Bir şeyler olmuştu demek aralarında. "Neler oldu anlat bakayım." dedim ve ortalığı topladıktan sonra ayak ucuna oturdum. Ayağını kaldırıp kucağıma yerleştirdi ve mırıldandı. "Ayağım çok ağrıyor." ofladım ve bileklerine masaj yapmaya başladım. İyi bir arkadaşım. "Siz Harry ile dolaşırken Zack beni merak edip tuvaletin önüne geldi. Annem babam hakkında konuşmaya çalıştı. Ailesinin öldüğünü unutup seninkiler diye sordum yanlışlıkla. Yüzünde acı bir gülümseme oluştu. Karnımdan tekmeyle vurulmuşa döndüm Destiny. Ondan cidden hoşlanıyorum sanırım." sözünü tamamladıktan sonra elleriyle yüzünü kapattı ve ağlamaya başladı. Bu daha 3. ayda böyle ise 6 ay sıçmıştım. "Sakin ol Anna, eminim Zack bunu yanlışlıkla yaptığının farkındaydı. Zaten sen ona sarılmayınca üzüldü." onu yatıştırmak için karnını okşuyordum fakat bu sefer daha da hıçkırmaya başlamıştı. "Onu 1 günde 2 kere üzdüm öyle mi yani?" Tanrım. Sen bana sabır ver. "Uyumaya ne dersin güzelim? Çok yoruldun bugün. Hadi gel yatırayım seni." dedim ve elini tutup doğrulttum. "Haklısın uyuyayım." dedi ve ayağa kalkıp yüzünü elinin tersiyle sildi. Burnunu çektikten sonra kızıl saçlarını bileğindeki tokayla topladı ve etrafına baktıktan sonra merdivenlere yöneldi. "Beni yatırmana gerek yok Harry ile sevişirken çok ses çıkartmayın, yeter." dediği şeyler ile ağzım açık kalmıştı. Arka kapıdan gelen kahkaha ile kafamı hızlıca çevirdim ve Harry'nin gülmekten kıpkırmızı olmuş suratını görmemle kaşlarımı çattım. "Bizi mi dinledin sen?" dedim ve koltukta oturmaya devam ettim. Kafasını iki yana salladıktan sonra fönlü saçlarını geriye doğru attı ve derin bir nefes verdi salonunun beyaz halısına bakarak. "Bir şey mi oldu?" dedim meraklı ses tonumu gizlemeye üşenmeden. "Uzun hikaye Elsa." beni kestirip atıyordu resmen. "Bence ilişkimiz hakkında konuşmalıyız." AH hadi ama! Bunu söylemiş olamam değil mi? Umarım beni terslemez "İlişkimiz mi?" Harry'den böyle bir yanıt beklemiyordum. Kaşlarımı çattım ve ayağa kalkıp bir adım attım ona doğru. "Beni istediğin zaman öpemezsin, bana sarılamazsın, beni korkutamazsın, ben üzgünken beni kucağına alamazsın, beni kurtaramazsın." hızlıca ve can havliyle söylediğim şeyleri anlamış mıydı bilmiyorum fakat çok da umurumda olduğu söylenemezdi. Yanından geçip gitmek için kendimi zorluyordum fakat kalbim bir cevap için parktan ayrılmak istemeyen 4 yaşındaki bir çocuk gibi çırpınıyordu. "Bak Elsa-" devam etmesine izin vermeden arkamı döndüm ve kafamı tavana çevirdim. "Devam et." dedim. Gözyaşlarımın akmasını istemediğim için önlem alıyordum sadece. "İstediğin gibi yapacağım. Bir ilişkimiz yok, bu doğru. Her şey benim hatam. Sana-sana dayanamadım Elsa. Bütün kendime ettiğim yeminleri bir çırpıda yuttum senin için. Şimdi yine senin için o yeminlerimi yeniden su üzerine çıkarıyorum. Sen isteyene kadar sana 'ilişki içindeki birileri' gibi dokunmayacağıma yemin ederim. Fakat bilmeni isterim ki bizim bir ilişkimiz olmayacak Elsa." Bu kadar uzun konuşmasına mı şaşırayım, son dediklerine hıçkırarak ağlayayım mı karar veremiyordum. "Ve son olarak, özür dilerim." Benden bağımsız olarak yanağımdan bir damla yaş süzüldüğünde arkamı döndüm ve saçları fönlü, yeşil gözlü güzel adamı görmeyi bekledim. Fakat karşımda o canavar vardı. Simsiyah gözleri, dalgalı saçları, etrafı kara bulutlarla çevrilmiş benim kötü anılarım. Bu canavar bütünüyle benimdi. Bu beni hem heyecanlandırıyor hem de ürkütüyordu. Fakat şu an yoğun bir şekilde korkuyla yüz yüzeydim.Gözlerinden akmaya başlayan siyah sıvılarla elimle hızlıca ağzımı kapattım ve ağzının gittikçe genişlediğine şahit oldum. Üstüme gelmeye başlamıştı ve ben her adım geri gittiğimde gözlerinden akan siyah sıvı bana korkunçça gülen ağzından beyaz dişlerine kadar damlıyordu. Beyaz dişleri sıvıdan dolayı siyahla boyanmıştı ve ben ağlamaya devam ederken o ise korkutuculuğuna korkutuculuk katıyordu. Elinden çıkarttığı bir hançerle olduğum yerde kaldım. Hançeri kendi boğazına dayadığında gözlerimi sımsıkı kapattım fakat çeneme sertçe indirilen darbe ile gözlerim kendiliğinden açıldı. Tırnaklarını çeneme batırarak ona ve boğazından sertçe geçen hançere bakmamı sağladı. Kafası yavaşça geriye doğru düşerken nefesimin kesildiğini hissetmiştim. Gözyaşlarım durmuştu. Şaşkınca salonumun ortasında boğazı kesik bir canavara bakıyordum. Gözlerinden akan sıvı durmuştu. Bu sefer aynı sıvı boğazından akmaya başlamıştı. Beyaz halım siyah olan sıvıyla kirlenirken titrek nefesle seslendim. "Harry?" yanına gitmeye korkuyordum. Ölmemişti değil mi? Ölmemeliydi. Yapamazdı. Şakaydı değil mi? Ne için böyle bir şey yaptıydı ki? Nefesimi tuttum ve dayanamayan dizlerimin üstüne çöktüm. Yavaş atan kalbini duymaya ihtiyacım vardı. Emekleyerek yanına ilerledim ve siyah sıvıların üzerine umursamazca çöktüm. "Harry?" dedim yeniden ağlamaya hazır bir ses tonuyla. Kafamı hafifçe eğdim ve göğsüne yasladım. Bir şey duyulmuyordu. Hafifçe kafamı kaldırdım ve Harry'nin kırmızı gözleriyle bana bakarak gülümsediğini gördüm. Çığlık atarak geriye kaçtım ve arkama bakmadan kaçmaya başladım. Kapıdan dışarı çıktığımda ağlamaktan harap olmuş durumdaydım. Kalbim acıyordu. Ben-ben ona bir şey oldu sanarken, endişelenirken, o beni oyuna getirip kalp krizi geçirtecek kadar korkutmuştu. Ondan nefret ediyordum. Nefret. Nefret ediyordum. "Senden Nefret Ediyorum Harry!" diye bağırdım çökmüş olduğum sokağın ortasında. O kadar sinirlenmiştim ki. Saçlarımı çekiştirdim ve asfaltın üstüne bir yumruk attım. Elimin acısı veya saç diplerimin sızısı önemli değildi. Önemli olan kalbimdeki acının geçmemesiydi. Omzuma birinin dokunmasıyla sıçradım ve hızlıca kafamı ellerimin arasına alıp saklandım. "Elsa.." Sesini duyduğumda kafamı hızlıca iki yana salladım ve kulaklarımı ellerimle kapattım. Onun sesini duymak istemiyordum. Onu istemiyordum. Önüme düşen bir gölgeyle hızlıca gözlerimi kapattım. Onu görmek istemiyordum. Onu istemiyordum. Burnuma dolan böğürtlen kokusuyla dudağımı ısırdım ve kan tadı gelene kadar bekledim. Kan tadı ve kokusu beni sarana kadar bunu sürdürdüm. Onun kokusunu almak istemiyordum. Onu istemiyordum. Onun dudaklarının tadını almak istemiyordum. Onu istemiyordum. Koluma dokunmasıyla geriye doğru kaçtım ve dizlerimin acısını umursamadan geri gitmeye devam ettim. Ona dokunmak istemiyordum. Onu istemiyordum. Beynim çatlayacak hale gelmişti. Kulağım uğuldamaya başlamıştı. Gözlerimi o kadar sıkı bir şekilde kapatıyordum ki geriye kaçmış olma düşüncesiyle endişeliydim. Canım acıyordu. Hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak. Bu seferki bambaşkaydı. Duvarların arasındaki bana ulaşmıştı. Ona olan duygularımdan faydalanmıştı. Göz yaşlarım akmaya başladığında daha fazla dayanamadım ve kendimi serbest bıraktım. Kaldırımın soğukluğu bütün vücuduma işlerken ellerimi kulaklarımdan çektim ve karnıma götürüp sıvazladım. Mideme bir şey oturmuş gibiydi. Nefes almamı engelliyordu. Gözlerimin aniden kapatılmasıyla çırpındım fakat 5 saniye sürmeden çırpınmayı kesmiştim. Odamdaydım. Sıcacık battaniyemin altında. Gözlerim sıcaklığın etkisiyle dalarken kapımın kapanma sesinden başka bir şey duymamıştım.
"Hadi Kalk Destiny! Bugün kontrollerim var!" Anna'nın bağırışları yüzünden 10 saatlik uykum yarım kalmıştı. "Geliyorum!" diye bağırdım yeni kalktığım için çatallaşmış sesimle. 1 ay olmuştu. Harry'siz tam 1 ay. Cennet mi demeliydim yoksa Cehennem mi bilemiyordum. Bunca zaman 1 kez bile görmemiştim onu. Ne rüyalarımda bana rastlamıştı ne de gerçek hayatta. O geceden sonra onu görmemek iyi gelse de 2. haftadan sonra onu özlediğimi kendime itiraf etmiştim. Bugün ise Anna'nın ve küçük yeğenim Shawn'ın -Evet ona Zack'in ölmüş olan babasının ismini koymak Anna'nın fikriydi- Kontrolleri vardı. Zack ile Anna resmi olarak 1 haftadır çıkıyorlardı. Zaten ismi de şu 1 hafta içinde karar vermişti. Yataktan bir çırpıda kalktım ve banyoya ilerledim. Marry'lerin odasını kendi odam yapmıştım ve kendi odamı da Anna'ya vermiştim. Zack çoğu zaman geliyor akşama kadar Anna ve onun kocaman olmuş göbeğiyle ilgileniyordu. Finn de 2-3 günde bir uğruyor ve dertleşiyorduk. Harry konusunu hiç açmamalarına sevinmiştim. Ne Anna ne Zack ne de Finn bu konu hakkında konuşuyordu. Hoş, benim için iyi oluyordu. Hızlıca yüzümü yıkadıktan sonra üstüme çiçekli bir elbise geçirdim ve deri ceketimi de giydikten sonra aşağı indim. Anna ve Zack aynı anda Anna'nın karnına bakıyor ve şaşkın bakışlar atıyorlardı. "N'oldu?" dedim telaşla salondan içeri girerken. "Tekmeledi." Zack cıvıldarcasına konuştuğunda Anna'nın gözleri dolmaya başlamıştı. "Aman Tanrım." diye fısıldadım ve koşarak koltuğa zıpladım. Elimi Anna'nın karnına yerleştirdim ve yaklaşıp fısıldadım. "Teyzeye merhaba de Shawn." Zack elimi tutup biraz daha aşağı doğru çekiştirdi. "Bak tam burada." dedi ve kafasını kaldırıp Anna'nın dudağına bir öpücük kondurdu. Onlara bakıp gülümserken elimde hissettiğim ufak baskı ile gözlerimi ve ağzımı açabildiğim kadar açtım. "HASSİKTİR." dedim ve bir elimle ağzımı kapatıp diğer elimle karnına dokunmaya devam ettim. "Bu harika bir şey." dedim heyecanla. Anna gözlerindeki yaşı sildi ve karnını okşadı. "Canım oğlum." dedi ve karnına bakarak gülümsedi. Zack saatine kısa bir bakış attıktan sonra ayağa kalktı ve ellerini birbirine vurdu. "Hadi bakalım hanımlar, randevuya geç kalmak istemeyiz." Anna ile aynı anda kafamızı salladık ve ayağa kalktık. Anna kafasına taktığı sarı bandana ile tam bir anneye benziyordu. Siyah elbisesinin belindeki sarı kurdele de bandanayı neden taktığını açıklığa kavuşturan tek şeye benziyordu. Birlikte evden çıkıp arabaya doğru ilerlerken karşıdan gelen kişiyi yeni fark etmiştim. Siyah gözlükleri kıvırcık saçlarının arasında duruyor, uzun boyuyla dikkatleri üstüne topluyordu. Üstünde transparan siyah bir gömlek, altında siyah dizleri yırtık bir kot vardı. Gözlerimi hızlıca ondan çektim ve arabaya doğru ilerledim. "Hey dostum nerelerdeydin?" Zack'in sesini duyduğumda gözlerimi sımsıkı kapattım ve arabanın camına alnımı yasladım. Gelmişti. "Biraz uzaklaşmak ihtiyacı hissetmiştim." Sesi. Bu kadar özleyeceğimi düşünmemiştim. O gece sesini duymamak için kulaklarımı kanatacak hale getirmiştim fakat şu an ise sesin kaynağına ulaşıp nefesini kesene kadar öpmek istiyordu. "Gelsene Destiny. Bak kim gelmiş." Anna bana seslendiğinde kafamı iki yana salladım ve arkamı dönmeden konuştum. "Kapıyı açar mısın Zack?" Saniyeler geçmeden arabadan çıkan 'Bipp' sesiyle hızlıca arka koltuğa oturdum ve telefonumu çıkartıp rastgele bir şarkı açtım. Fakat şarkıyı duymuyordum. Sadece aklımı bir şeylerle doldurmak için bunları yapıyordum. Ön kapılar açıldığında sonunda gideceğimize şükrettim ve gözlerimi bir iki kere kırpıştırdım. Arka kapının açılmasıyla buruma dolan böğürtlen kokusuyla aniden nefesimi tuttum. Tanrım lütfen bizimle gelmesin. Lütfen. Lütfen. Lütfen. "Merhaba Destiny." Hayır. Neden bana selam veriyor ki? Ona cevap vereceğimi mi sanıyor yoksa? Büyük hayal kırıklığı. Her ne kadar onu özlesem de, onunla konuşmak, ona sarılmak, onu öpmek istesem de bunu yapmayacaktım. Cam tarafına doğru kaydım ve telefonuma kulaklığı takıp kulaklarıma yerleştirdim. Artık onu duymayacaktım. Ondan uzaklaşmıştım. Artık onu hissetmeyecektim. Camı açtım ve buram buram böğürtlen kokusunu bastırmak adına kafamı iyice dışarıya çevirdim. Artık onun kokusunu almayacaktım. Evden çıkmadan önce kafama taktığım gözlüğümü gözüme taktım ve olabilecekmiş gibi biraz daha kafamı çevirdim. Artık onu görmeyecektim. Harika gidiyordum. Bir daha beni bu denli yaralamasına izin vermeyecektim. Hastaneye gelene kadar ne ben bir kere ağzımı açmıştım ne de arabadaki her hangi biri benimle iletişime geçmeye çalışmıştı. Kısacası güzel bir yolculuk olmuştu. Hastaneye varmanın üzüntüsüyle kulağımdaki kulaklığı çıkarttım ve ceketimin cebine yerleştirdim. Yere kadar sürünen elbisemin arabaya takılmamasına özen göstererek arabadan indikten sonra hızlıca Anna'nın koluna girdim. "Arabada neden böyle davrandın Des?" Anna kulağıma fısıldadığında alt dudağımı hafifçe ısırdım. "Öyle olması gerekti Anna." Anna'dan bir ses çıkmayınca rahatladım ve hastanenin kapısından içeriye girdim. Anna yolun yarısında durmuş Zack'in koluna girmişti. Onun bu haline göz devirip önden ilerlemiştim. Harry'i en son arabadan inerken görmüştüm. Sonraları ise arkamdan geldiğini hissetmem dışında başka bir şey olmamıştı. Danışmaya ilerleyip doktorun adını verdim ve Anna ile olan randevusuna geldiğimi bildirdim. "Biz odaya çıkıyoruz Destiny, Harry ile burada bekleyin isterseniz." Zack'in sesini duyduğumda kafamı çevirdim ve kaşlarımı çatıp ofladım. "Yeğenimi görmek istiyorum." dedim sitemle. "Fotoğraf getiririz." dedi Anna Zack'in elini tutarken. Gözleriyle resmen 'Yalnız kalmak istiyoruz' diyordu ve bunu ucunda Harry'le baş başa kalmak olsa bile onlar için yalnızca onlar için yapacaktım. "Pekala siz gidin. Ama doktor ne dediyse öğrenmek istiyorum." dedim ve işaret parmağımı havaya kaldırıp salladım. İkisi de benim bu halime güldükten sonra kafa salladı ve birlikte asansöre bindiler. Arkalarından gülümsedikten sonra gözlüğümü saçlarıma geçirdim ve bekleme koltuklarına yerleştim. Yanımdaki koltuğun çökmesiyle hızlıca diğer koltuğa geçtim ve kafamı çevirip bacak bacak üstüne attım. Bir daha koltuğun yan kısmı çöktüğünde yeniden kalktım ve bu sefer tekli koltuğa oturdum. Zaferle gülümsedikten sonra kafamı kaldırdım ve şaşkın bakışlarıyla beni izleyen ufak çocuğa baktım. Onu Harry sanmıştım. "Be-ben sadece tanışmak istiyordum." Küçük çocuk fısıldadığında hızlıca kafamı iki yana salladım ve kollarımı açıp "Gel o zaman tanışalım." dedim. Çocuk eğdiği kafasını hızlıca kaldırdı ve gülümseyip yanıma koştu. Bu tatlı erkek çocuğu yaklaşık 6 yaşlarında olmalıydı. Sarı kıvırcık saçları ve gri renkli gözleri vardı. Doğrusunu söylemek gerekirse gözlerine aşık olmak üzereydim. Üstüne üstlük Kırmızı bir pantolon ve mavi bir gömlek giymişti. "Merhaba ben Destiny." dedim elimi uzatarak. Küçük eliyle elimi tuttu ve dudaklarına götürüp ufak bir öpücük kondurdu. "Ben de Nick. Tanıştığıma memnun oldum güzel bayan." Ufak bir kahkaha attığımda gözlerinin parladığına şahit olmuştum. "Ne kadar güzel gülüyorsun." Söylediği şeyle yanağına bir öpücük kondurdum ve belinden tutup bacağıma otutturdum. "Kaç yaşındasın bakayım sen?" dedim ve gülümsedim. Bir anda çıkagelen bu çocuk günümün en güzel şeyi haline gelmişti. "5,5 yaşındayım." dedi ve böbürlenerek gerindi. "Ben de 18 yaşındayım. Bu da demektir ki 13 yıl sonra evlenebiliriz." Çocuğun gözleri kocaman olduğunda "Gerçekten mi?" diye fısıldadı ve kucağımdan inip dans etmeye başladı. "Noldu?" dedim gülmekten zorla konuştuğumda. "Senin gibi harika bir karım olacak Aman Tanrım!" diye bağırdı ve kucağıma atlayıp bana sarıldı. Gözlerimi kapatıp ben de ona sarıldığımda kulaklarıma ulaşan sesiyle irkildim. "Üzgünüm küçük beyefendi, O benim."
Merhaba Scareds'lerim. 4000 kelimelik bir dönüşle merhaba! Umarım beğenmişsinizdir. Sınır +20 yorum. Sizleri seviyorum.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top