19- "Who is Harry?"

"Hepsi benim hatam." diye yeniden fısıldadım ve Zack'e biraz daha sarıldım. Saçlarımı usulca okşuyordu ve en az Anna'nın hissettirdiği kadar güvende hissettiriyordu. "Senin bir suçun yok." dedi Anna bıkkınca. 2 saattir Finn'in ameliyattan çıkmasını bekliyorduk ve ben pişmanlık kazanında kavruluyordum. Ona bu kadar yaklaşmamam lazımdı. Harry orospu çocuğunun tekiydi. Aniden saç diplerimden bir acı yükseldiğinde çığlık atmamak için dişlerimi dudaklarıma geçirdim. "Ne dedin sen?!" diye kulaklarıma dolan ürpertici sesi ile gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı bile. Yeni dindirdiğim bir ağlama krizini yeniden mi geçirtmek istiyordu? "Tuvalete. Hemen." saç diplerimin ucundaki acı son bulduğunda kulağıma fısıldayan sesi de son bulmuştu. Zorla da olsa Zack'ten ayrıldım ve onlara tuvalete gitmem gerektiğini söyleyip ilerlemeye başladım. Canımı acıtmak zorunda mıydı? Neden benim peşimi bırakmıyordu? Bazen ona o kadar sinirleniyordum ki, çığlık atıp onu döverek öldürme isteğimi zor zaptediyordum. Beni yıkıyordu. Tek bir sözüyle de yeniden toparlıyordu. İlişkimiz - buna ilişki demek bile saçma- meksika dalgaları gibi düzensizdi. Bazen büyük bazen ise küçük dalgalarla kumdan bir kaleymiş gibi yıkıyordu beni Her halukarda yıkıyordu. Sonra ufak bir çocuk edasıyla yeniden yapıyordu. Daha da özenerek yapmasına rağmen daha sert dalgalarıyla vuruyordu. Tuvaletin kapısına uzandığımda aniden kapının açılmasıyla içeri çekilmem bir olmuştu. Sırtım aniden kapıya çarptığında istemsizce "Ah!" diye bir ses çıkartmıştım. Kapadığım gözlerimi açtığımda burnumun dibindeki yeşil gözleri görmeyi beklerken gördüğüm tek şey, hiçlikti. Tuvalet boştu. Seslice yutkundum ve elimi kapının üstünde gezdirdikten sonra kulpu tutup aşağı çekiştirdim. Fakat heyecandan olsa gerek ellerim terlemişti ve kulp elimden kayıp duruyordu. Aklıma 6 yaşındaki halim geldiğinde kalbim hızlanmaya başlamıştı. Aynı şeyi yapacaktı. Fakat bu sefer beni koruyacak bir 'Bay Tigger' yoktu. Tekrar kulpu çektiğimde bu sefer kapının kilitli olduğunu tesçillemiştim. Sinirle sağ ayağımı soğuk fayansa vurdum ve arkamı dönüp kapıya bir tekme attım. Ellerimi hızlıca saçlarımdan geçirip düşünmeye başladım. Ne yapmıştı? Bana o gece ne yapmıştı? Tuvalette bir ileri bir geri gitmeye başladığımda aklıma gelmişti. Ben arkamı döndüğümde.. seslice yutkundum. Gözlerimi sım sıkı kapatıp sol topuğumda döndüğümde yüzümü yalayan sıcak nefesi her hücremi titretmişti. Sıra bana gelmişti. Gözlerimi hafifçe araladığımda gözlerimde biriken yaşlar aniden akmaya başlamıştı. Geriye bir adım attığımda ağzından salyalar akıtan, simsiyah gözleriyle havada uçuşan bir canavardan ne zaman kurtulacağımı düşünüyordum. Elmacık kemiklerimin ardından yanaklarıma doğru yol izleyen göz yaşlarım beni huylandırmaya yetiyordu. Kafamı eğdiğimde boğazımdan gelen sıcak sıvıyı hissetmem bir olmuştu. Elimi hızlıca ağzıma götürdüm ve ağzıma gelen iğrenç sıvıyı tutamayıp kendimi öne doğru savurdum. Klozetin dibine kendimi attıktan sonra kapağı zorla da olsa kaldırdım ve yediğim her şeyi çıkartmaya başladım. Saçlarımı önümden çekmeye çalışırken resmen can çekişiyordum. Birinin saçlarımı tutup arkaya çekmesi ile durdum. Midemde büyük bir yanma vardı ve ben büyük ihtimal kusmaya devam edecekken aniden durmuştu. Harry bana yardım mı etmişti? Saçlarımdaki eller hareket etmeye başladığında boğazımdaki tatsız acı yavaş yavaş geçmeye başlamıştı. Gözlerimden akan yaşlar kurumuş, yüzümü iyice gerginleştirmişti. Hiç bir tepki veremiyordum. Harry üzerimden eğilip sifonu çektikten sonra yorgun düşmüş bedenimi kucağına aldı ve ben tam beni bırakması için yalvarmaya hatta ağlamaya başlayacakken anlıma bir öpücük kondurdu. Anın şokluğu ile nefes almak için araladığım dudaklarım aynen öyle kalmıştı. Harry'nin öfkeden parıldayan siyah gözleri şimdi merhametle çevrelenmiş mavi gözleri kadar güzel olamazdı. Bakışları yüzümden ayrılmıyordu. Her bir parçasını dair beynine kazıyormuş gibi bir hali vardı. Anna'nın sesini duyduğumda aralık olan dudaklarımı hızlıca kapattım ve kafamı çevirip ameliyathanenin önüne geldiğimizi fark ettim. Onu incelerken buraya geldiğimizi fark etmemiştim. "Kızlar tuvaletinin önünde buldum. Kusuyordu." O ilah ses konuştuğunda hayran hayran Harry'e bakmaya devam ediyordum. O konuşmamalıydı. Ses tonunu bana saklamalıydı. Bedenime değen yabancı bir beden ile bakışlarımı çevirdim ve Zack'in sahiplenici bir tavırla beni kollarının arasına aldığını fark ettim. "Teşekkürler." dedi soğukça ve Anna'ya da kaş göz hareketi yaparak yanına çağırdı. Sanırım kimse fark etmiyordu. Ben hala buradaydım! "Şu kıvırcığı hemen gönder buradan. Onu partide de gördüm. Destiny'e olan bakışlarını da gördüm. Hiç gözüm tutmadı." dedi ve Anna'yı yolladıktan sonra bana baktı. "İyi misin Des?" dedi beni bir yere götürürken. Kafamı zorla da olsa salladım ve kaslı göğsüne kafamı biraz daha bastırıp gözlerimi kapattım. Soğuk ama yumuşak bir yüzeye sırtım değdiğinde hastane yatağı olduğunu kokusundan anlamıştım. "Biraz dinlen. Finn ameliyathaneden çıktığı an sana haber vereceğim." dedi ve gülümseyip yanağıma bir öpücük kondurdu. Ona minnettarca gülümsedikten sonra kapanmaya hazır olan göz kapaklarıma engel olmayı boş verip kollarımı birbirine sardım ve Finn'in çabuk çıkması için dua ettim. 

*****

"Hayır Harry!" diye bağırdım. Harry her Finn'in odasına girmeye çalıştığında kapının önüne geçiyor ve ona izin vermiyordum. "Çekil yolumdan!" diye gürlediğinde kafamı iki yana salladım ve korkudan titreyen dizlerimi kapıya dayadım. Lacivert transparan gömleğinin altındaki kaslarının gerginliğini hissedebiliyordum. "Lanet olsun Elsa çekil şuradan." Harry yeniden bir uyarıda bulunduğunda avuç içlerimi kapının iki pervazına da bastırdım ve kafamı emin bir şekilde iki yana salladım. "Sen istedin." dedi ve ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi onun omzunda buldum. "Bırak beni!" diye çığrındığımda popoma yediğim bir tokatla yeniden bağırdım. "Bana vurma." dedim sakin olmaya çalışarak. "Kes." emir veren ses tonunu duyduğumda neredeyse burnumdan soluyordum. Sinirle dişlerimi sıktım ve gözlerim çenemin dibindeki poposuna iliştiğinde gülümsedim. "Aklından bile geçirme." dedi alaycı bir sesle. İt herif aklımı da mı okuyordu? "Çok geç." dedim ve dişlerimi poposuna geçirdim. Aniden irkildi ve ardından ağzından bir "Ah!" sesi çıktı. Dişlerimi biraz daha bastırdığımda sertçe baldırıma bir ısırık da o attı. Acıdan dişlerimi serbest bırakıp çığlık attığımda bırakmak bilmiyordu. Dişlerini o kadar çok derine saplamıştı ki. Kanattığına yemin edebilirdim. Dişlerini aniden çektiğinde biraz rahatlasam da acı hala oradaydı. Gözlerimdeki yaşlar hastanenin beyaz kaplamalarına düşerken kendimi yerde bulmam bir oldu. Baldırımın acısına bir de popomun acısı katıldığında sinirden çığlık atmaya başlamıştım. "Senden nefret ediyorum!" diye bağırdım yüzüne karşı. Kafasını iki yana salladı ve "Etmiyorsun." dedi sertçe. "Ediyorum!" diye ona karşı çıktığımda aniden yanında beliren Finn ile ağzım açık kalmıştı. Elini Finn'in boynuna doladı ve önüme doğru itti. "Benden nefret etmiyorsun." dedi az öncekinin aksine sakin bir sesle. Merak ve korkuyla ne yapacağını beklerken Finn'in kahverengi gözleri acı içindeki gözleri direk gözlerime odaklanmıştı. "Ona ne yapacaksın?" ağzımdan dökülen çaresiz ve kurak kelimelerden nasıl olur da bu kadar yoğun bir acı tat bırakırdı? Ne kadar güçsüz bir tonda söylemiştim o sözleri. Kendime bile acıyordum şu an. Hayatıma, tüm yaşanmışlıklarıma. Harcadığım oksijenlere bile acıyordum. Ben, benliğime daha çok acıyordum aslında. Bu kadar güçsüz olmamalıydım. Karşısında dik durmalıydım. Fakat ben ne yapıyordum? Yerde yatıp zırlıyordum. Baldırımdan akan kan zerrecikleri umurumda olmamalıydı şu an. Umurumda olması gereken şey gururumdu. Finn'di. Güçsüzlüğüm değil. "Ben değil, sen yapacaksın." Harry sonunda konuştuğunda şaşkınlığımı belli etmemek için ellerimi yere yerleştirdim ve zorla da olsa ayağa kalkıp önünde durdum. "Hayır." dedim ve sertçe Harry'i göğsünden ittirdikten sonr Finn'in yanına çöktüm. "İyi misin?" belki de şu an sorulacak en aptal soruyu sormuştum fakat aklıma bir şey gelmiyordu. Finn'den ufak bir kıkırtı çıktığında gülümsedim ve çenesini tutup benimkiyle aynı hizaya getirdim. "Aptal." diye fısıldadığını duydum fakat o an hissettiğim tek şey ıslak dudaklarıydı. 

Nefes nefese uyandığımda neredeyse yataktan düşmek üzereydim. Sikiyim. O ne biçim bir rüyaydı öyle? "Asla öyle bir şey olmayacak." sağ taraftan yükselen sesle kafamı çevirdim ve kapının girişinde kollarını bağlamış bir şekilde duran Harry'i görüp yatakta doğruldum. "Senin burada ne işin var?" dedim sesimi bulduktan sonra. "Seni merak ettim." basit bir şeymiş gibi söyledikten sonra yanıma adımlamaya başlamıştı. O an fark ettim ki insan gibi gözüküyordu. Altına siyah bacaklarını düzgünce çevreleyen bir pantolon üstüne de yarım kollu siyah bir tişört geçirmişti. Rüyamdaki gibi bir transparan gömlekle onu görmeyi istesem de şu an buna gerek yoktu. Ona kızgın olmalıydım. Gerçi bu, bu seferliğine mahsus bir şey değildi. Ona her zaman kızgın olmalıydım fakat bugün diğer günlerden daha fazla ona kızmam lazımdı. Neredeyse Finn onun yüzünden ölecekti. Finn! Aklıma gelmesi ile hızlıca yataktan kalktım ve Harry'i şaşkın bakışları ile yalnız bırakıp odadan dışarı fırladım. "Anna!" diye seslendim boş koridora. "Des?" uzaklardan gelen Anna'nın sesiyle koridorda ilerlemeye başladım. "Anna!" diye yeniden seslendiğimde merdivenlerden gelen ayak sesleriyle merdivene doğru yöneldim ve üst kattan inen Anna'yı görmemle merdivenlere atılmam bir oldu. Ben koşar adım merdivenlerden çıkarken o ayağındaki topuklulara rağmen benden daha hızlı iniyordu. Sonunda ortada buluştuğumuzda hızlıca kollarını bana sardı ve fısıldadı "Finn kurtuldu." sevinçten ufak bir çığlık attım ve ondan ayrılıp heyecanla sordum. "Nerede?" Anna işaret parmağını merdivenin karşısında bulunan odaya doğrulttuğunda kafamı salladım ve merdivenlerin basamaklarını ikişer ikişer çıktıktan sonra odanın kapısını beklemeden açtım. Yatakta yatan Finn'i görünce tam adım atacakken Zack'in kolumdan tutmasıyla durmak zorunda kaldım. Kulağıma eğilip fısıldadı. "Doktor sessiz olunmasını söyledi." dedi ve kolumu serbest bırakıp kapının yanında bulunan fıstık yeşili koltuğa oturdu. Onun yanında duran vişne çürüğü koltuğa ben de yerleştikten sonra elimin tersiyle koltuğun kenarından sarkan eline sertçe vurdum. "Aow!" Zack'in tıslarcasına çıkarttığı ses dayanamayıp kıkırdamaya başladığımda bana attığı ölümcül bakışlar ile son buldurmak zorunda kalmıştım. "Neden yaptın şimdi?" dedi ve kaşlarını çattı. "Bana haber vereceğini söyledin." dedim ve kafamı eğip kaşlarımı kaldırdım. Bakışlarını yere indirdiğinde "Hak ettin." diye fısıldadım ve kollarımı göğsümde birleştirip Finn'in çizik olan yüzüne bakmaya başladım. Yanağında derin olmasa da bir çizik vardı ve kaşının ortasında da bir bandaj. "Ne zaman uyandı?" dedim sakin kalmaya çalışarak. "Yaklaşık 15 dakika önce." diye beni yanıtladıktan sonra ayağa kalktı Zack ve ellerini ceplerine yerleştirdikten sonra odanın penceresine doğru yürüdü. Ben de onu takip ettikten sonra ikimiz de kararmış olan havaya diktik gözlerimizi. "Harry kim?" Aniden doğrulttuğu soru ile nefesim kesilmişti. Şimdi sıçmıştım işte.


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top