18- "I'm sorry."
Anna anlamamış gibi yüzüme bakarken yüzümdeki salak gülümsemeye rağmen ciddi olmaya çalıştım ve hızlıca ona sarıldım. "Tanrım regl mi oldun Des?" Az önce canavarımın yani Harry'nin -Tanrım buna alışmam zor olacaktı- öptüğü dudaklarımdan büyük bir kahkaha çıkarken ondan ayrıldım ve kafamı iki yana salladım. "Hayır. " dedim neşeyle. "Kim seni öptü?" dedi tek kaşını kaldırarak. Buna ne kadar özendiğimi biliyordu. Bilerek yaptığı yüzündeki muzip gülümseden belliydi. "Partideki bir çocuk." dedim ve ekledim. "Not bırakan çocuk." dedikten sonra Anna'nın çığlığı ile yerimden zıplamıştım. "İyi tencereye kapak atmışsın sürtük!" diye cırladı ve bu sefer o bana doğru atıldı. Aniden atılmasından dolayı geriye doğru düşmüştüm ve ikimizde koltuğa yığılmıştık. Bu sefer ikimizde gülmeye başlayınca zorla da olsa doğrulduk. "Şimdi hadi gel yemek yiyelim. Kurt gibi açım." Anna beni beklemeden ayağa kalktığında hala öpücüğün etkisi üstümdeydi. Ve bu uzun süreceğe benziyordu.
*****
"Ayı! Boz ayı!" diye bağırdım ve sürenin sona inmesiyle üzgün bir şekilde yerime oturdum. Öpücüğün üstünden 3 saat geçmişti ve biz bu süre içinde yemeğimizi yiyip dün gece Anna'nın tanıştığı iki çocuğu çağırmıştık. Birinin adı Zack'ti ve kirli sakalları ile nefes kesecek türdendi. Diğerinin adı da Finnick'di fakat ona Finn dememe izin vermişti. Onun görünüşü ise sıradandı. Siyah kemikli bir gözlük takıyordu ve bu onu tıpkı lisenin inek öğrencisi gibi gösteriyordu. Ve şimdi de oturmuş Tabu xl oynuyorduk. Bizde oyun olmadığı için getirmeyi teklif etmişlerdi ve biz de kabul etmiştik. Finn ile bir grup olmuştuk ve yeniliyorduk. Sıra Anna'lara geldiğinde elektriklerin kesilmesiyle aniden yanımda duran Zack'e yapıştım. "Be-ben." dedim zorla. Kabul onunla öpüşmüştüm. Yine kabul ondan daha az korkuyordum. Ama korkuyordum. Yukarı ki kattan gelen tıkırtılar ile önümden bir karaltı geçmişti. Bir an da bir ışık gözüme çarptığında gözlerimi kıstım ve bunun Finn'in telefonu olduğunu anladım. Yanıma geçmişti ve Zack ile aralarında kalmıştım. Zack'in kolunu bırakıp Finn'in koluna yapıştığım sırada bir şeyin parçalanma sesi duyuldu. Çığlık attığımda Finn'in eli belime gitmişti ve beni iyice sarmıştı. "Korkma. Yanındayım. Seni koruyacağım." dediğini duymuştum. Sesinde ne bir korku kırıntısı vardı ne de bir şüphe. Beni koruyacağından o kadar emindi ki rahatlamıştım. Beni rahatlatmıştı. Hem de tek bir kelimesi ile. "Tamam." dedim kısık sesimle. "Zack, Anna ve Des'in yanında kal. Ben bir yukarıya çıkıp bakacağım." Finn'in koluna nasıl tutmuşsam bir türlü bırakmak bilmiyordum. Ben bir koala o ise bir ağaçtı sanki. "Finn-" dedim zorla. Sesim fısıltıdan ibaret çıksa da Finn beni duymuştu ve kafasını bana çevirdiğini yüzümü yalayıp geçen naneli nefesi anlamamı sağlamıştı. "Seni bırakmam." dedim sonunda. Kafasını iki yana sallasa da yerden kalktığında yeniden koluna yapıştım ve yeni gelen telefonumu cebimden çıkarıp fenerini açtım. İkimiz birlikte sessizce merdivenlere yöneldiğimizde içime doğan kötü düşünceleri kovmak adına derin bir nefes aldım. Fakat attığımız her adımda kalbime kara bulutlar çöküyordu. Bir gün için yeterince şey yaşamıştım. Bir korkuyu daha kaldıramazdım. "İyi misin?" Finn benim aksime sakince konuştuğunda kafamı salladım. "Destiny iyi görünmüyorsun." dedi durarak. "Beni göremiyorsun ki." dedim ve zorla da olsa güldüm. "Ama seni hissedebiliyorum." Finn konuştuğunda susmak zorunda kalmıştım. "Kalp atışlarını buradan bile duyabiliyorum. İstersen geri dön. Büyük ihtimal pencere açılmıştır." dedi beni yatıştırmak için. Fakat yukarıdakinin pencerenin açılmasıyla bir alakası olmadığını biliyordum. O buradaydı. Belki de yeniden korkutmaya gelmişti. Bu yüzdendi bütün çabası. "Yukarı çıkmayalım." dedim kendimden emin bir sesle. Beni yeniden korkutmasına izin vermemeliydim. Fakat lanet olsun ki deli gibi korkuyordum. "Bebeğim orada ne olduğunu öğrenmeden aşağı inmeyeceğim." dedi ve parmaklarını parmaklarıma doladı. "Yanındayım. Korkmana gerek yok." dedi ve bu sefer hızlı hızlı merdivenleri çıkmaya başladı. Ben de peşinden sürüklenmiştim doğal olarak. Sonunda koridora vardığımızda odamdan gelen bir sürtünme sesi ile gözlerimi kapattım. Git buradan. Lütfen git. Bir iki saat bile mutlu olmamı istemiyor musun? "İstiyorum!" diye bir erkek çığlığı gelince hızlıca gözlerimi açtım. Finn gitmişti. Etraf karanlık olmasına rağmen onu göremiyordum. Dahası da hissedemiyordum. Fakat parmaklarına dolanan parmaklar hala yerini koruyordu. Elimdeki telefonu yavaşça yana doğru çevirdim. Ve titreyen elimle az önce kapattığım feneri açtım. Yüzü kan içinde olan Harry kafasını bana çevirmiş bir şekilde gülüyordu. Büyük bir çığlık kopardığımda elimi hızlıca elinden çektim ve merdivenlerden aşağı inmeye çalıştım evet çalıştım çünkü belime dolanan kollar buna engel olmuştu. Neredeyse havadaydım ve çırpınıp çığlık atmaktan başka bir şey yapmıyordum. Yaklaşık 2-3 dakika daha havada asılı kalıp çırpınmaya devam etmiştim. Ardından da yorulup kendimi bırakmıştım. Yüzü... Çok korkunçtu. Yanağında derin bir yara vardı ve yüzünün her yerine kan bulaşmıştı. Saçları ise umduğum gibi kıvırcık değil arkadan toplanmıştı. Yüzündeki sırıtış aklımdan çıkmıyordu. Beni öldürmeye çalışıyordu. O kadar çok korkmuştum ki. Kalbim neredeyse duracaktı. Aniden hareket ettiğimde birinin göğsüne yaslandığımı hissettim. "Erkeklerden uzak dur Elsa. Yoksa hepsinin canını yakarım." kulağıma fısıldadığı cümleler ile donup kalmıştım. Beni tehdit ediyordu. Finn ve Zack'i sevmiştim. Hem de çok. Onlar iyi arkadaş olabilirlerdi. Belki Finn daha çok sev- Boynuma dayanan soğuk metalle titredim. "Zihnine sahip çık!" diye bağırdığında kafamı hızlıca salladım ve korkuyla titredim. Bana zarar vermezdi değil mi? Gözümden bir yaş akıp boğazıma dayanan metale damladığında karnımdaki kollar sıkılaşmış, boğazımdaki metal yok olmuştu. Islak dudakları boynuma değdiğinde nefes nefese kalmıştım. "Harry.." diye inledim kendimi tutamayıp. "Sana zarar vermem." kulağımın üstüne fısıldadıktan sonra bir kez de kulağımın arkasına öpücük kondurdu ve Bedenime yayılan sıcaklığı yok olmasıyla bir anda buz kesti. Ona kızgınken, bir anda kendimi kollarında bulmuştum. Odamdan gelen Finn'in acı dolu inlemesi ile karanlığa meydan okuyup odama doğru koştum. Aniden kapıya çarpınca sesli bir küfür ettim ve elimle kapıyı yoklayıp kulpu sıkıca aşağı çekiştirdim. Kapıyı ittirip içeri geçtikten sonra telefonumu çıkarttım ve az önce neden bunu yapmadığımı düşündüm. "Destiny?" Finn'in yorgun gelen sesinin olduğu yere telefonu tuttuğumda nefesim boğazımda takılı kalmıştı. Çünkü yerde kanlar içinde yatan bir Finn görmek akıl sağlığım için iyi değildi. "Tanrım" diyebildim sadece. Yavaş adımlarla yanına ilerledim ve yere çöktüm. "Yerde bir şey vardı ve kayıp düştüm. Sa-sanırım cam kırıklarının-" ağzımdan bir 'Lısss!' sesi çıkmıştı ve telefonu yüzüne tutmayı kesip gövdesine doğrulttum. Binlerce ufak kırık cam parçaları bana göz kırpıyordu sanki. Karnının her yerinden akan kan damlacıkları kalbimin ritmini bozacak kadar fazlaydı. "Hastane." dedim zorla. Salakça üzerine bakmayı kesip 911'i aradım ve evin adresini verdikten sonra yaşadığım şokla baş başa kaldım. "Des. Yardım et de aşağı kadar ineyim." Finn konuşup beni kendine getirdiğinde kafamı hızlıca iki yana salladım. "Sakın kıpırdama!" diye bağırdım aniden vücuduma işleyen adrenalin ile. "Cam kırıkları daha da derine girmesin. Ne olur Finn kıpırdama." dedim ağlamaklı bir sesle. Neden her şeye bu kadar çabuk tepki verdiğimi anlamıyordum. Aniden odaya dalan Zack ve Anna ile nerede kaldıklarını merak etmeye başlamıştım bende. "No-noldu?" Anna konuştuğunda kafamı çevirdim ve kısaca özet geçtim. Sadece odaya girecekken benim durduğumu ve onu bu halde görünce çığlık attığımı söyledim. Tabi ki nasıl bu hale geldiğini de söylemiştim. Dışarıdan gelen ambulans sesleriyle Anna ve Zack yorum yapamadan aşağı kapıyı açmaya koşturmuşlardı. Sol gözümden bir yaş daha aktığında Finn'in elini kavradım ve sıktım. "Yanındayım. Seni kurtaracağım." dedim onun sözlerini çalarak. Kıkırdaması acı bir inlemeyle bölünürken gözümdeki nemli tabakayı sildim ve kapıdan içeri bodozlama giren görevlileri görünce aniden elektrikler geldi. "Des." Finn zorla konuştuğunda kaşlarımı çattım ve görevlilerin aptal sorularını geçip açıkladım. "Ayağı kayıp cam kırıklarının üstüne düşmüş." dedim. "Kulağın ve boynun." dedi telaşlı bir şekilde görevli. Fakat canım acımıyordu. Hızlıca elimi boynuma götürdüm ve elime bulaşan sıcak sıvıyla gözlerimin kocaman olduğuna yemin edebilirim. "Ah bir saniye." dedim ve hızlı bir şekilde odadan çıkıp banyoya ilerledim. Aynadaki yansımamda boynumun boydan boya kana bulandığı ve sanki kulağımın arkası kanamış da akmış gibi görünmesine şaşıp kalmıştım. Beni öptüğünde olmuştu. Hızlıca tuvalet kağıdından bir parça kopartıp kanları silmeye çalıştım fakat bir türlü geçmiyordu. Sonunda yıkamaya karar verdiğimde kapımın çalındığını duydum. "Bir saniye." diye seslendim ve suyu avuçlarıma doldurup boynumu sıvazlamaya başladım. Sonunda bir parça da olsa geçtikten sonra hızlıca havluyla kuruladım ve havlunun kan olmasını umursamayıp dışarı çıktım. Kapının önündeki polis memurlarını ve sağlık görevlilerini es geçip odadan çıktım ve merdivenleri de indikten sonra ambulansın içine yerleştirilen Finn'in yanına koştum. Ambulansın kapısı tam kapanacakken kendimi hızlıca öne attım ve doktorların şaşkın bakışlarını umursamayıp "Sevgilim." gibi bir şeyler zırvaladıktan sonra gözleri kapalı bir şekilde yatan Finn'e baktım. Bunların hepsi benim suçumdu. Neden onlara bu kadar çabuk almıştım ki? Pişmanlıkla fısıldadım. "Özür dilerim."
Not= ask.fm açtım. Hikaye ile ilgili ya da benimle ilgili soru sorabilirsiniz. Adım "cisemomsen" Yalnız ufacık bir şey. Emoji kullanmayın lütfen.
Dip not= I see fire adlı hikayeme göz atabilirsiniz! Bu hikayede korkutulan, o hikayede korkutan olacaksınız!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top