17-"He kissed me."
Bu bölümü minik Scareds'ime yani freeescape adlı kullanıcıya armağan olsun. Sana daha uzun bir bölüm ithaf etmek isterdim fakat bekletmek istemedim. İyi okumalar SCAREDS'LERİM!
Zor zor kendime geldikten sonra ellerimi bangoya dayadım ve yere çöküp alnımı ellerime yasladım. Her gün biraz daha batıyordum. Hayatım bir bataklıktı ve ben de bataklığa saplanmış bir yılandım. İnsanlar benden korkardı. Halbuki ben onlara hiç bir şey yapmamıştım. Küçükken gördüğüm canavar yüzünden bütün arkadaşlarım benimle dalga geçmişti. Onlara gerçek olduğunu direttiğimde ise benim bir deli olduğumu düşünüp benden korkmaya başlamışlardı. Halbuki ben doğruyu söylüyordum. Beni sürekli dışlamışlardı. Herkes benden korkuyordu. Sırf aynı sınıftayız diye en yakın arkadaşımı kaybetmiştim ben. Benimle dalga geçen herkesin başına bir şey gelmişti. Aileler benim bir deli olduğumu hatta psikolojik sorunlar yaşadığımı, çocuklarına benim zarar verdiğimi düşünmüştü. O günden sonra okul değiştirmiştim. Ve kimseye canavardan bahsetmemiştim. Düşündükçe çılgına dönüyordum sanki. Bunca yıldır hayatımı yöneten şey o olmuştu. Benim hayatımı etkileyen tek şey oydu. Gözlerimden akan yaşları hızlıca sildim ve su damlacıklarının tenimde bıraktığı etkiyi hissettim. Soğuk damlalar vücudumdan kayıp havluya düşüyordu. Biraz daha böyle durursam bir de hasta olacaktım. Zaten her yerim ağrıyordu. Bir de boğazımın ağrımasını istemiyordum. Ellerime güç verip doğruldum ve yüzümü yıkadıktan sonra aynada kendime baktım. Neden sürekli bitmiş haldeydim? Neden hiç bir şey beni mutlu etmiyordu? Kafamı iki yana salladım ve bu geceki ağlama seansını erteledim. Ağlamak istemiyordum. Rahatlamamı sağlasa da istemiyordum. Burnumun ucundaki karıncalanmayla birlikte hafifçe öne eğildim ve bir anda hapşırdım. Harika! Hasta oldum. "Seni piç kurusu." diye fısıldadım kendi kendime. Hasta etmişti beni. Bir de üstüne üstlük telefonumu duvara çarptırmıştı. Duvarın dibine gidip telefonu elime aldım ve boydan boya olan çatlağa baktım. "Sikeyim!" diye bağırdım. Bu telefona ne kadar para saymıştım haberi var mıydı onun?! Bağırmamı duymuş olacakki odadan gelen Anna'nın sesini duymuştum. "Des! Des bir şey mi oldu?" aniden kapıyı açtığında derin bir nefes aldım. Ona doğru dönüp telefonu gösterdim. "Elimden kayıp düştü." dedim ve tuş kilit yerine bastım. Fakat açılmıyordu. Harika. Tamamiyle kapanmıştı. Belki de ekran kartı yanmıştı. Ekran kartı zaten telefon kadar para ederdi. Lanet olsun. "Sanırım yeni bir telefon bakmalıyız." dedi Anna ve telefonu elimden alıp inceleyerek banyodan dışarı çıktı. Ben de onu takip ettikten sonra Marry'lerin- tamam burası onların olacak daha fazla iç sesimle tartışma yaşayamayacağım-odasından çıkıp kendi odama ilerledim. Hızlıca üstüme bir şeyler geçirdikten sonra salona indim ve Anna'nın çoktan bir çok şeyi topladığını gördüm. "Bekle ben de yardım-" tam devam edecekken yeniden burnumdaki karıncalanma ile hapşırdım. Ama nasıl bir hapşırma. Anna hızlıca arkasını döndü ve elini kalbine götürüp derin nefes aldı. "Tanrı aşkına Destiny. Hiç bir şeye dokunma. Hasta oluyorsun. Yorma kendini." dedi ve beni kanepeye doğru ittirdi. Bütün bu eşyaları tek başına mı taşımıştı. Benim partimde o hizmet etmişti. Tanrım berbat bir arkadaşım! "Bu eşyalar.." dedim ve elimle yüzümü kapattım. "Merak etme hiç birini ben taşımadım. Yeşil gözlü kıvırcık saçlı bir çocuk partiyi bitirdi ve hepsini kolayca eski yerlerine yerleştirmeyi teklif etti. Ben de kabul ettim. Sonuçta sabaha karşı 5'te onları taşımaya üşenmiştim. Hepsini yerleştirdikten sonra-" durdu ve bir şey hatırlamış gibi hızlıca televizyon sehpasının çekmecesini karıştırdı. Bir kağıt çıkarttı ve bana doğru uzattı. "Sana bir not bıraktı." dedi ve alt dudağını ısırıp göz kırptı. "Ne iş?" dedi ve omzuma vurdu. "Bi-bilmiyorum." dedim şaşkınca ve notu aldım. Partinin girişinde bana erkeklerden uzak dur diyen çocuktu. Belki de- Tanrım mesajları atan da oydu! "Anna!" diye çığlık attım. Anna yeniden arkasını döndü ve ellerini havaya kaldırıp dua edermiş gibi yaptı. "Bağırma Des. Dün gece yüzünden zaten kulaklarım iyi değil." dedi ve elindeki çöp poşetini yere bırakıp yanıma oturdu. "Ne oldu?" dedi merakla. Elimdeki notu hızlıca çekti ve kağıdı açtı. Onun okumasını istiyordum. Ne yazdığını görmek isteyip istemediğimden emin değildim çünkü. "Beni sonunda hatırlamana sevindim Destiny. Umarım gece dışarıda başına bir şey gelmemiştir. Seni aramak için dışarı çıktım ama ortalıklarda yoktun. Bu arada bilgin olsun. Şu sarışın çocuk bir daha seni rahatsız edemeyecek. Gerçi artık kimseyi rahatsız edemeyecek. Telefon için de üzgünüm. Heyecandan düşürüp kırmış olmalısın. Birazdan telefonun gelecek. Güle güle kullan ;) -Harry" Ağzım açık bir şekilde Anna'nın dediklerini hazmetmeye çalışıyordum. Nereden biliyordu bunca şeyi? Ya Justin? Dövmüş müydü onu? Nereden biliyordu lanet olsun! Ya telefon? Bunlar tesadüf olamaz. Aklımı kaçıracaktım. Düşünmekten beynime kan gitmiyordu. "Anna." diye fısıldadım zorla. Kafamı omzuna yasladım ve ayaklarımı kendime çekip ellerimi bacaklarıma doladım. "Ben iyi değilim." dedim ve ağlamaya başladım. Anna beni yatıştıracak bir şey söylemedi ve nedenini de sormadı. Sadece bana sarıldı ve bacaklarını açıp ona iyice yaklaşmamı sağladı. "Şhh! Ağla ve rahatla bebeğim." dedi ve saçlarımı okşamaya başladı. Nemli olan saçlarımı. "Beni burada bekle. Battaniye alıyım." dedi ve beni nazikçe koltuğa bırakıp koşarak yukarı çıktı. Çabuk geleceğinden emindim. "Elsa.." diye bir fısıltı duydum arkamdan gelen. Kafamı zorla kaldırdım. Buradaydı. Arkamda duruyordu. Gözlerine bakmak istemiyordum. Çok savunmasız hissediyordum. Birinin omzuma dokunmasıyla yeniden arkamı döndüm. Fakat o buna izin vermedi. Gözlerimin üstüne bir karanlık çöktü ve ardından birinin belimden tuttuğunu hissettim. "Bacaklarını aç Elsa." dedi ürpertici bir ses tonuyla. Dediğini yapıp bacaklarımı serbest bıraktım. Ona güveniyordum. Bunu neden yapıyordum bilmiyorum ama ona güveniyordum. Kalçam kanepeden kalktığında birinin üstüne oturduğumu anlamıştım. Gözlerimdeki karanlık kalktığında gözlerimi araladım ve yeşil gözlerle karşı karşıya geldim. Onun kucağındaydım! Beni kucağına almıştı. Sertçe yutkundum ve geri çekilmeye çalıştım. Beni belimden yakaladı ve hızlıca göğsüne bastırdı. Sıcaklığı her yerimi kapladığında bacaklarımı iyice beline sardım ve kollarımı boynuna doladım. Kafamı boynuna gömdüğümde ağlamaya yeniden başlamıştım. Belimdeki eller sırtıma ulaştığında daha da ağlamaya başlamıştım. Harry kimdi tanrı aşkına? "Benim." diye bir ses duydum. Kafamı hızlıca boynundan kaldırdım. "Ne?!" diye bağırdım aniden. "Harry sen misin?" dedim ve hayranlıkla ağzımı açtım. Yeşil gözleri hafif maviye kaçmıştı. "Bak Elsa-" bir şey demesini izin vermeden üstünden kendimi ittirdim ve yere düştüm. Daha tam iyileşmeyen popom ve dünkü sürüklenmelerden dolayı canım yanmıştı. "Be-benden uzak dur." dedim zorla. Ben böyle olacağını düşünmemiştim. O Harry olamazdı. Birinin beni sevdiğini beni kolladığını düşünmüştüm. Gerçek bir insanın. Fakat bu da onun oyunuydu. "Beni üzmek mi senin amacın?!" diye bağırdım. Yukarıda Anna'nın olması umurumda değildi. "Biz Harryle randevudayken aniden ortaya çıkıp korkutmak mı istiyordun beni?!" diye çığrındım. Aklımı kaçırıyordum. Bana yalan söylemişti. Bu yüzden her şeyi biliyordu. Belki de Justin'i de o ayarlamıştı. Sırf tezgah iyi olsun diye. "Lanet olsun." dedim ve bacaklarımı yeniden kendime çekip başımı dizlerim yasladım. "Aklımı. Kaçırıyorum." dedim ve ileri geri sallanmaya başladım. "Aklını kaçırmıyorsun Elsa." diye bağırdı. Kafamı iki yana sallamaya başladım ve hızlıca ayağa kalkıp duvara doğru ilerledim. Sertçe kafamı duvara vurdum ve yumruklarımı duvara indirmeye başladım. Göz yaşlarım benden habersiz akmaya başladığında vücudumdaki fiziksel acılar umurumda değildi. Kalbimi hissedemiyordum. Bu kadar acı çekebileceğimi tahmin etmemiştim. "Elsa!" diye bir daha bağırdığında durmadım ve bir kez daha kafamı vurmak için geri çekildiğimde aniden önümde belirmişti ve kafamı indirecekken. Ulu Tanrım. Bu oluyor olamaz değil mi? Beni öpüyor olamaz değil mi? Bu-bu imkansızdı. Rüya görüyordum. Tanrım. Dudakları. Kalbim duracak raddeye gelmişti. Bu kadar hızlı atması normal değildi. Gözlerim kararmaya başlamıştı. Hayır şimdi olmaz. Hayır. Dudaklarını tam hissetmeye başladığımda kafam ağırlaşmaya başlamıştı. Onu biraz daha hissetmek istiyordum. Onun o muhteşem dudaklarını biraz daha hissetmek fazla mıydı bana? Kalbim dayanmıyordu. Göğüs kafesimi zorluyordu resmen. Nefes alamıyordum. Bu kadar fazla mıydı bendeki etkisi. Aniden gelen bir hisle gözlerim zorla kapandı ve kendimi kollarında buldum.
"Hey! Des!" birinin yüzüme tokat atmasıyla gözlerimi aniden açtım. "Neredeyim?!" diye çığlık attım. Yersiz bir çığlık. "Evdeyiz salak. Alt tarafı battaniye alacaktım. Bir baktım yerde gülümseyerek yatıyorsun. Bayılmıştın sanırım. Da neden gülümsüyordun sen? Az önce ağlıyordun." dedi ve tek kaşını kaldırdı. Olanlar aklıma gelince hızlıca elimi dudağıma götürdüm. Ve fısıldadım. "Beni öptü."
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top