11- "Fuck! Was happen?"
"Hey Destroy kalksana!" Anna'nın sinirli ve bir o kadar da yüksek ölçüdeki sesi yüzünden gözlerimi açmıştım. Bir saniye. Gözlerimi mi açtım? "Anna!" diye şakıdım bir anda. "Ne var gerizekalı?" dedi ve güldü. Bu halimden eğleniyormuş gibi hissediyordum. "Tanrım ben- Ah!" boynum feci halde ağrıyordu ve bunun tek sorumlusu vardı. Rahatsız edici koltuğumuz! "Des neden koltukta uyuyorsun tanrı aşkına bir de 100 kere zile bastım. Ne biçim bir uykun var senin öyle?!" parmağını havada sallandırdı ve sonunda tepemde dikilmeyi bırakıp yanıma oturdu. "Na-nasıl yani? Saat kaç?" kekelediğimin daha yeni farkına varıyordum. Tanrı aşkına. O olanlar rüya mıydı şimdi?! "Hani ben çantamı unutmuştum. Evden çıktım ve geldiğimde sen kapıyı açmadın çünkü burada mışıl mışıl uyuyordun. Sonra ben mantıklı davranarak paspasın altındaki yedek anahtarı aldım ve kapıyı açıp içeri girdim ve sonrasını biliyorsun." diyip beni gösterdi. "Ve akşam oldu." diyip kararmış havayı gösterdi. Elimi boynuma götürdüm ve sıvazladım. Yarınki partiye boyun ağrısı ile gitmek istemiyordum tabi bunun yanında gördüğüm manyak rüya ve popomdaki sızı hariç. "İnsanlara haber verdin mi?" diye sordum boynumu sıvazlamaya devam ederken. Ayağa kalktı ve ellerini beline yerleştirdi. "Affedersin de Destiny oradan bakınca hizmetçin gibi mi görünüyorum?" kaşlarını çatmıştı ve ben yine gülmeme engel olamamıştım. Evet cidden Anna'dan güzel bir dayak yiyeceğim günü sabırsızlıkla bekliyordum. "Sen ruh hastasısın." dedi ve kafasını sallayıp mutfağa ilerledi. Karnım açtı fakat bugün gülmeyi kesersem yemek yiyebilirdim.
Sonunda sustuğumda ayağa kalktım ve Anna'nın yanına ilerledim. "Git başımdan." dedi ve göz yaşlarını sildi. Ah benim bebeğim soğan doğruyordu. "Kıyamam ben sana. Soğan ağlattı mı seni?" dedim ve alt dudağımı sarkıtıp yanağından öptüm. "Sırnaşma da buzdolabından domates çıkart." dedi ve burnunu çekti. Kafamı sallayıp domatesleri çıkarttım ve tezgaha koyup çekmeceden bıçak çıkarttım. Domatesleri yıkayıp doğradıktan sonra Anna'ya uzattım ve tavayı çıkartıp ocağa yerleştirdim. "Et sote yapacaksın değil mi?" dedim ve gözlerimi pörtletip gülümsedim. "Hıhı." onaylarcasına mırıldandı ve tavukları küp küp kesip cızırdayan tavaya attı. "Sen olmasan aç kalırdım." dedim ve gülümsedim. Arkası bana dönük olduğu için bana doğru döndü ve gözlerini devirdi "Git ve telefonu getir herkese mesaj atacaksın." emirler emirler...
Herkese mesaj attıktan sonra işimiz bitmişti ve sofraya oturmuş bir güzel et sotelerimizi yiyorduk. "Toplam 76 kişi geliyor." dedim yemekten ağzım dolu olduğu için boğuk bir ses çıkmıştı ve ağzımın kenarından yol alarak çeneme doğru bir damla yağ yol çizmişti. Anna bu halime gülerken masadaki peçetelik'ten bir tane aldı ve bana uzattı. Ona gözlerimi devirdim ve ağzımı sildikten sonra peçeteyi buruşturup masanın üstüne attım. "Yarın ne giyeceğiz biz?" dedi bir anda. Yutmakta olduğum yemek aniden boğazımda kalınca öksürmeye başladım ve hızlıca içi su dolu olan bardağı içmeye başladım. Zorla da olsa boğazımdan geçip giden yemek canımı yakmış ve tam iki göğsümün ortasına oturmuş mideme gitmeyi bekliyordu. Bardağı masanın üstüne bıraktıktan sonra Anna'ya döndüm ve onu alkışlamaya başladım. Her şeyi düşünmüştü. Neden bunu düşünememişti?! "Hey bana öyle bakma." dedi sitemkar bir şekilde. "Her şeyiyle ben koşturdum, senin aklına gelmeliydi." diye sataştı ve masadan kalkıp kirli olan bulaşıkları makineye yerleştirdi. "Yarın bir şeyler bakarız." sonunda işime yarar bir şey söylediğinde iki göğsümün ortasında kalan yemek sanki bunu bekliyormuş gibi mideme inmişti.
1 saat sonra parti için bütün süslemeler, içecekler, yiyecekler hazırdı. Şimdi gördüğüm rüya hakkında yoğunlaşabilirdim. Anna'ya iyi geceler diledikten sonra odama girdim ve hızlıca üstümdeki hastane kokulu kıyafetleri çıkartıp bir köşeye fırlattım. Tam dolabımın önüne geldiğimde odadaki nefes alışverişlerin sayısı artmıştı. Artık o geldiği zaman hissedebiliyordum. Arkamı her ne kadar dönmek istesem de o yokmuş gibi davranmayı seçmiştim. Yavaşça dolabımın kapağını açtım ve siyah gecelik takımımı üstüme geçirdim. Bunu yaparken kalçamı hafifçe eğmiştim ve odanın uzaklarından gelen nefesler sanki yaklaşmıştı. Geceliğin alt kısımlarını düzelttikten sonra yüzüme bir sırıtış yerleştirdim ve arkamı döndüm. Yüzümdeki sırıtış aniden yerini korkuya bırakmıştı. Çünkü kız arkadaşım canavarın ellerinde uyuyordu. "Şhh." dedi ve gülümsedi. Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Anna azrailimin kollarında mışıl mışıl uyurken azrailim ise ona bakıyor ve sırıtıyordu. "Bı-bırak onu." dedim zorla ve titreyen alt dudağımı ısırdım. Ben bunları uzun süredir yaşıyordum ve bir şekilde güçlü kalmıştım ama Anna kaldıramazdı. "Lütfen." dedim sessizce bir adım attım. Fakat o hala Anna'ya bakıyor ve gülümsüyordu. "Bunu ona yapma lütfen." dedim çatallaşmış sesimle. İşte bu sözler onu uyandırmıştı. Aniden kafasını kaldırması beni ürkütse de belli etmemeye çalıştım. Çünkü az önce arkamda olduğunu bildiğim halde ona bir şov sunmuştum. "Neden?!" sert bir şekilde bağırması yüzünden Anna hafifçe kıpırdandı. Donup kalmıştım. Uyanırsa biterdim. "O benim arkadaşım." dedim zorla ve sarsak adımlar ile önüne geldim. Anna'nın uykusu ağırdı ve buna ilk defa çok sevinmiştim. Canavarım ile aramdaki tek mesafe Anna'nın bel ölçüsü kadardı kısacası aramızda çok mesafe yoktu. O korkunç gözlerine bakamıyordum. Gözlerim sadece Anna'ya odaklanmıştı. Kızıl saçları canavarımın kollarından sarkıyor ve yatağımın köşesine değiyordu. "Yaklaş." dedi içimi ürperten ses. Daha ne kadar yaklaşacağımı bilmiyordum ama isteksizce kafamı ona uzattım. "Gözlerime bak." gözlerimden sonra elmacık kemiklerimi es geçmeyen göz yaşlarım Anna'nın tişörtüne damlıyordu. Ona bakmak istemiyordum. "Gözlerime bak!" diye tısladı sertçe. Fakat bağırmamıştı. Anna'nın uyanmasını o da istemiyordu. Yoksa bunu çoktan yapmış olurdu. Değil mi? Zorla kafamı kaldırdım ve önce beni şaşkınlığa uğratacak siyah gömleğini ardından da gömleğini dışından bile gözüken kaslarına baktım. İnsana benziyordu fakat o bir canavardı. Hayatımı karartan bir canavar. "Hemen gözlerime bak." sesindeki sertlik azalmış mıydı yoksa ben kendi kafamdan mı uyduruyordum? Sonunda dayanamadım ve gözlerimi gözleri ile birleştirdim. Simsiyah gözleri adeta gökyüzündeki tek dilek fenerinin, gökyüzünü delip geçtiği gibi gözlerimi delip geçiyordu. Beynim işlevini yitirmişti. Beni hipnotize mi ediyordu yoksa? Elim ben daha ne olduğunu anlamadan suratına gitmişti. İşaret parmağım yanağına değdiğinde gözleri yavaşça koyu yeşil rengine büründü ve korkutuculuğunu yitirdi. Ağzım hafifçe aralanmıştı. "Tanrım." diyebildim sadece. Ona dokununca göz rengi değişiyordu. Ama Anna onun kucağındaydı. Fakat gözleri eski korkutuculuğundan bir şey kaybetmemişti, ta ki ben dokunana kadar. Daha önce de böyle olmuştu. Ona dokunduğum an göz rengi değişmeye başlıyordu. Kafasını elime yasladığında donup kalmıştım. Göz yaşlarım benden istemsiz akmaya başladığında Anna'nın kıpırdanması ile o kafasını elimden hızlıca çekmiş ve simsiyah gözleri beni hayal kırıklığına uğratarak geri dönmüştü. Gözlerimi bir kaç kırpıştırdım ve şaşkınlığım ile baş başa kaldım. Yoktu. Anna benim yatağımda mışıl mışıl uyurken ne yapmaya çalıştığına bir anlam veremiyordum. Anna'ya bir şey yapacak diye korkmuştum. Yine beni korkutmaya başlamıştı fakat bu seferki daha farklıydı. Korkuyla karışık endişe. Ve bu ikisi beni yıpratmıştı. Ya Anna uyansaydı? Bu sözcükler kafamda dolaşıp duruyordu. Kendimi onun yanında hiç iyi hissetmiyordum. Zaten hissetseydim bir problem olurdu değil mi? Kim bir canavarın yanında kendini güvende hissederdi ki? Dudaklarım, göz yaşlarımın bir türlü durmamasına rağmen aklımdaki düşünce ile havaya kalkmıştı. Canavarın olduğunu bildiği halde onun yanında güvende hissetmek. Saçma geliyordu. Onun yanında deli gibi korkmam ve çığlık atmam gerekirken, güvenmek neden? "Saçmalık." diye mırıldandım ve elimi havada sallayıp başımı ovuşturdum. Başıma giren ani sancı ile gözlerim buğulanmaya başlamıştı. Kendimi öne doğru attım ve dizlerimin üstüne çöktüm. Başımdaki ağrı artmaya başlıyordu ve ben kendimi sıkmaya başlamıştım. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve ellerim ile şakaklarıma bastırmaya başladım. Beynim resmen zonkluyordu. Az önce korkudan dökülen göz yaşlarım şimdi ise başımdaki dayanılmaz ağrının verdiği acı yüzünden dökülüyordu. Bu acı katlanılmaz boyutlara ulaşmak üzereydi fakat benim yapabileceğim bir şey yoktu. Mümkün olduğunca sessiz ağlamaya başladım ve kendimi geriye doğru itip tenimi titreten soğuk parkeye uzandım. Üstümde her ne kadar pijama olsa da yine de üşümeye başlamıştım. Beynim ağrıdan iflas edecek gibiydi. Sanki sınırsız karınca kulaklarımdan giriyor ve beynimi kemiriyordu. Aniden ağrı kesilince gözlerimi hafifçe açtım ve şakaklarımdaki ellerimi çekip etrafa baktım. Burnumdan akan sıcak sıvı yüzünden gerilmiştim. Elimi hızlıca burnuma götürdüm ve o ıslak sıvıyı tenimde hissettim. Baş ve orta parmağımı birbirine sürttükten sonra sıvının yoğun olduğunu anlamıştım. Elimi kaldırıp baktığımda karanlıktan pek bir şey gözükmese de bunun kan olduğunu anlamıştım. Hızlıca yattığım yerden kalktım ve diğer elimi de sağ burnuma götürüp sıcak sıvıya elimi sürdüm. Ellerim anında kan olurken nefesim daralmaya başlamıştı. Koşturarak banyoya girdiğimde burnumdaki kan dudaklarım oradan da boynuma uzanmıştı ve neredeyse siyah renkli geceliğime bulaşacaktı. Hızlıca tuvalet kağıdından bir tutam koparttım ve boynumdan köprücük kemiğime akan kanı sildim. Burnum feci şekilde kanıyordu ve durmak bilmiyordu. Tanrım parti öncesi bunlar ancak benim başıma gelir zaten! Banyonun kapısı tıklatıldığında korkuyla yerimde zıpladım ve kanlı peçeteyi çöpe attım. Tam ben ellerimle burnumu kapatacakken kapı açılmıştı ve Anna içeriye girmişti. Gözlerini ovaladıktan sonra gözleri önce suratımı dolaştı ardından da boynumu gıdıklayan kanın yoğun olduğu bölgeye. Oradan da burnumu tutan kanlı ellerime baktıktan sonra gözleri büyümüş bir şekilde bana baktı Hızlıca yanıma gelmeden öncede dediği tek şey "Hassiktir! Ne oldu?" olmuştu.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top