3.8

Aradan resmen sene cinsinden zaman geçti ve okuyucuyu geçtim uygulamada bile adam kalmadı ama utanmadan ıhy yazarken benim keyfi yüzsüzlüğü görmeniz lazımdı...

~

Felâket.

Tek kelimeyle Louis kendisini felaketin en derin, en ücra köşelerinde hissediyor. Boğaz ağrısı, susuzluk, ateş gibi etkiler var üzerinde. Felaket ne mi? Kim demek daha doğru olur. Sen istedin şimdi şikayet mi edeceksin.

Aynada boynunun halini gördüğü ilk saniye odaya gidip horlayarak uyuyan Harry'nin karnına tekmeyi atmıştı. Tam anlamıyla bu şekilde güne başladılar. Kendisi ilk başlatan olduğu için çok şikayet edemiyordu ama köpek gibi ısırılacığını da tahmin edememişti. Dünkü basit denebilecek bir yakınlaşmada bile Harry'nin yatakta hayvanın teki olduğu belli olmuştu. Her zamanki hali.

İkisi de o izleri saklayacak kıyafetler seçerken evin içine de ettiler. Bu yaz sıcağında giymek zorunda kaldığı şey için halen sinirliydi ama neyse ki yazlık dağ başında ve soğuk ve oraya gidiyorlar. Ama yandan bakınca belli olmuyor değildi bu yüzden ciddi bir açı savaşı verecekti bir süre. Sorun iz değildi sorun Harry ve Louis'nin evde tek kaldığı gece ortaya çıkmış olan izdi ve ikisinde de olmasıydı bu yüzden bir süre saklasa yeterdi, bu iz daha doğrusu yara uzun bir süre daha orda olacak gibiydi ama sorun değil, Mark görmediği sürece...

Araba köşeyi dönerken o da pencereden yana tüm gücüyle dönmüştü boynu ağrıyordu ve sızlıyordu ama kafasını çevirmeyi bırakın gözünü bile bir saniye oynatmaya tedirgindi. Herhangi bir açı ve yansıma kıvırcık olanı görmesine sebep olabilir ki bu çok kolay çünkü yanında oturuyordu ama Louis kesinlikle Harry'i görmek istemiyordu. Sanki saatler önce görmekten fazlasını yapmadın. Olabilir, yine de yediği haltı hatırlamak istemiyordu. Unuttun mu ki?

Kafasını cama yasladı. Ellerindeki bantlarla oynuyordu. Ne olacak şimdi, ne olacak şimdi, ne olacak şimdi? Belki de bir şey olmaz? Umursamazlık o herifin kanında var. Bu doğru. Harry'nin kendisi Louis konusundaki her şeyde umursamazdı. Ya canı umursamak isterse? Felaket. Dün ciddi bir sesle yarınsız gecen bitti derken bu felaketi getireceğini söylemişti de. Harika.

Gece nerdeyse hiç uyumadığı için şuan uykusu vardı ama gözlerini kapattığı an Harry'nin gölgesini tepesine hissediyordu. Neredeyse boğan bir öpüşme ve can acıtan sıkı parmakalar zevk aldığı şeyler içinde üst sıralarda değildi sadece Harry olduğu için bu kadar iyiydi. Harry...elleri, dudakları, korkunç iradesi, kızarık gözleri, bozuk ağzı...siki evet siki. Louis'nin attığı adımı bu kadar hızlı kabul edip varlığından utandığı sıra arkadaşına bu kadar kolay kaldırması hatta resmen yalatması garipti. E sen de ağzını açmak için çok düşünmedin. Yine de Louis'e ait ilk adıma rağmen sanki Harry ona bir şeyler sokuşturmak için an kollamış gibiydi. Bu hoşuna mı gitti? GDO'lu bir siki olan komşu çocuğuyla ilgili fazla hayal kurduğunu hissedince kendisine kızdı. Sus artık.

Harry ise kollarını bağlamış, gözleri kucağında, bacak bacak üstüne atmış arabanın öbür köşesinde dudaklarını kemiriyordu. Ancak belli belirsiz bir gülümseme vardı yüzünde. Kendisi de farkında değildi bu ifadenin. Gözlerinde dün geceyi sürekli olarak tekrar eden bir ekran vardı ve tüm odağı o ekrandaydı. Nefes almayı unutmuş gibi duruyor, bedeni katı ve hareketsiz. Bu seyirden büyük bir zevk aldığını bilmek için dahi olmaya gerek yoktu. Oldukça ağırlaşmış bakışlarını dikiz aynasında gördüğü iki kadına sonra da Louis'nin olduğu tarafa çevirdi. Boynunda az da olsa görünen kızarıklığı seyretti. Gülümsemesi büyüdü. Buklelerini kulağının arkasına sıkıştırdı. Sen yaptın. Evet o yapmıştı. Hoşuna gitti. Evet hoşuna gitmişti. Esmer tene bir akşam yemeği gibi diş atmak ve onu koklamak zaten yapılacaklar listesinde vardı. İç geçirdi. Louis çok güzel indirmiş olsa da Harry'nin dalga dalgalanmak için çok zaman istememişti ve evet halen o şekilde geziyor ama oldukça sıkı bir çamaşır ve uzun kıyafetler bunu saklıyor. Yanındaki salağın sandığı gibi bundan zevk almıyor ya da acı hissi görmezden geldiği bir şey değil sadece vakit bulamadı. Üzerini giyinip oturmaya bile kalmadan Jay ve Mark oradaydı ve hoş yapsa bile düşündükçe zaten bu konuma geri gelecekti. Beyni sadece diğeriyle yalnız olacağı herhangi bir an istiyor ve daha fazlasını ama bu o kadar kolay değil. Fazlası Harry için kolay değil. Louis cidden de onu yedek sağ el gibi kullanmış ve sırf eğlenmek için dizinin üstüne çökmüştü. Üstelik Hannah... Louis'nin Kızın mesajları göstermemek için dün o kadar inatla telefonu vermediğini biliyordu o saat mesajların saatiyle eşleşiyordu. Kıza kitlendiği belliydi ve Harry kendi kendine sıktığı ikinci bir kurşunla nasıl başa çıkacak bilmiyordu.

Zorundasın. Ne yapsın, Louis'nin herkesin dikkatini çekmesine izin mi versin? Hayır. Hannah önemliydi şimdi daha da işe yarayacaktı, Louis'e daha yakın olabilirdi kimse ilişki dedikodusu varken ufak kızıl kafalı bir veletle ilgilenmez. Ama Louis bundan nefret edecekti. Çünkü ona kullanıldığını söyleyecek bir piç var yanında. Zayn denen o eziğe katlanmak çok zor olacaktı. Sadece top sektiren bir asalak değildi, serseri gibi dursa da aklı yerindeydi iyiydi ve Louis'nin kulağına fısıldayan akıllı bir ses onun en istemediği şeydi. Salak kalsın istiyordu, zor salak etmişti zaten. Salak değil sen bir pisliksin. Kendisi hakkında kötü bir şey düşünmek hoşuna gitmemişti ama egosunu dinlemek yerine düşüncelerini Louis'nin ağzına getirdi. Daha iyi.

Dünkü yağmur sayesinde bugün ne kadar sıcak olursa olsun gün daha açık, daha parlak, daha temiz, daha ferahtı. Tam da Anne ve Jay'in yazlığa gitme planlarına uygundu. Yağmur ertesi gün de devam eder diye fazlasıyla korkmuşlardı ancak yazın en güzel günlerinden biriyle kalkmışlardı bu sevinç ve heves yüzden arka koltuktaki garip gerginlik ikisinin de dikkatini çekmemişti. Sadece Jay sabahın erken saatlerinde eşiyle taşradan eve geldiklerinde Louis ve Harry'nin uyanık ve ayrı odalarda oturuyor olmalarına şaşırmıştı. O saatte neden uyanıklardı?

Radyoda bilindik bir yaz şarkısı duyuluyor, klima az da olsa serinletici. İkisinin de eşi işte olduğu için onlar önden gidiyordu. Anne direksiyonda Jay yanında, her zamanki gibi bir muhabbette tutulmuşlar. Berbat yollar sarsıcı olabiliyor ve bu kafası cama yaslı olan Louis'nin sinirini bozuyor. İç çekerek başını çekti. Yol çok da kısa değildi, bütün bu vakit boyunca böyle nefessiz mi kalacaktı? Midesi ağrıyordu. Gözlerini kapattığında hayalet dokunuşlar hissediyordu. Çünkü o kaçığın yaptığı hoşuna gitti. Kafasını cama tekrar yasladı. Boğazının ince ince sızlayışı ağzında hayali doluluk yaratıyordu. Hoşuna gitti. Müsait kafada olsa ve şurda kadınlar oturmasa yanındakine dönüp annesine kadar uzanan ufak çaplı bir edebi küfür şovu yapabilirdi. Kimi kandırıyorsun? Mağdur rolü için dün fazla istekliydi. İstek az kalır.

Saatlerce düşündüğü şeyleri tekrar tekrar düşünmekten çok sıkılmıştı cidden. Aptalsın! Düşünmek aptalların işine yaramaz. Telefonu çıkartıp Zayn'e saçma sapan videolar atmaya başladı. Dikkati dağılır sanıyordu. Harry onun telefonla bir şeyler yaptığını ve bunun oyun oynamak değil biriyle konuşmak falan gibi bir şey olduğunu fark edince suratındaki silik eğlenen ifade tamamen silindi ve gözünü çevirip bacaklarını sallamaya başladı. Kanındaki ısı bir derece düşmüş değildi ve her bulduğu fırsatta biraz daha ısındığını hissediyordu. Hemen yanında ama seni görmüyor.

"Biz markete gidiyoruz burda bekleyin."

Araba ne zaman durmuştu? Şarkı sesi kayboldu. Annesi önündeki kapıyı kapatınca durduklarını fark etti. Jay de Louis'nin önündeki kapıdan çıkmış gitmişti ve evet araba oldukça sessizdi şimdi. Hemen yanında.

Klima kapandığı saniye sıcak basmıştı. Kapıyı araladı. Ve sesli bir şekilde ofladı. Bu sesin yanındakinin dikkatini çekmesini bekledi ama öyle bir şey olmadı. Louis özellikle arabanın o köşesini beyninde yok etmiş Zayn'e atmak için fazlasıyla havalı bir dizi karakteri hakkında edit aramakla meşguldü. Kıvırcık yanaklarını şişirdi. Seni görmezden geliyor. Dişlerini sıktı. Telefonu çalmıştı ama ekrana bile bakmadan sessize aldı. O gözlerini oymak lazım, diye düşünüyor ama sonra merhamet edip vazgeçiyordu. Ya dün dedikleri? Kendisi Louis'nin dünkü halini görmek için yıllardır bekliyordu peki kıç kadar şehirde kim bilir kaç kişi bunu çoktan biliyordu. Sinirini kontrol etmeliydi. Buna yer yoktu. Daha farklı şeyler düşünmeye başlıyordu. Daha eğlenceli. Tekrar telefon çaldı. Yine kapadı. Sıcak, bunaltıcı, dışarıda zırlayan bir çocuk sesi, susuzluk, Louis...Louis. İç çekti. Sadece bir defa bacaklarını belini tutmuştu , sarılmıştı ve öpmüştü ama bu bir bağımlılık olmuştu bile. Telefon çaldı kapatmak için tekrar tuşa uzandı.

"Şu sikik telefonunu sustur." Demek duyuyor. Ondan yana baktı, sana bakmıyor. Halen telefon çalıyor açmak istemiyor. Maviler sonunda sert bir şekilde yüzüne çarptı. Gergin ve sinirli duruyor, telefon sesi için mi cidden?

Telefonu açtı. Hannah selam verdi. Ruh halinden uzak tatlı ve sevecen bir ses tonu aramak için biraz bekledikten sonra konuştu. "Kusura bakma duymamışım." Louis onun iki yüzlülüğüne göz devirerek kafasını çevirdi ancak bir kız sesi duyabiliyordu. Zavallı kız. Evet zavallı kız, acaba kıçından ayrılmadığı lavuğun komşusunun oğlunun ağzına verdiğini bilse ne olurdu? Eğlenceli. O ikisini dinlemekle ilgilenmiyor bu yüzden kendi telefonuna döndü. Ama aklına dehşet zevk veren ve hoş olmayan ilhamlar geliyordu. Nasıl da onunla sevgi dolu ve ilgili konuşuyor. Yalancı. Eminim en küçük hamlede tamamen senin olacak bir ilgidir. Doğru. Senin.

Kolunu tutabilir ya da sadece biraz yaklaşabilir sonra her şeyin kendisinin olmasını izleyebilirdi. Ya da umursanmazsın. Hayır hayır nedense biliyordu. Senden etkileniyor.

Harry gay olmadığını iddia eden o homofobik maskeli gay çıksa onunla bu şekilde eğlenmek çok eğlenceli ve komik olurdu ama onun gay olmadığına emindi. Harry'nin dün geceki gibi dürtüleri sadece o boğucu baskılama arzusundan geliyordu. Emin misin? Öyle ya da değil, Harry Louis'yi baskılamayı seviyordu tam bir it ve bu bile onunla eğlenebilmesine yeterdi. Kes şunu.

Ona baktı, sıkılmış bir şekilde dinleyip sonra çok keyifli cevaplar verirken bacaklarını sallıyordu. O kızı sevmediğini biliyordu, hiçbir insan ilişkisinin sebepsiz olmadığını da biliyordu ve bu kızdan ne gibi bir çıkarı var anlamıyordu. Kendi okullarında bile değildi, evet çoğu insana göre güzeldi ama Harry kendisi dışında birini güzel bulmuyordu, zengin ya da işine yarayacak derecede zeki değildi, diğer sosyal ilişkilerinden en azından keyif almayı ön plana koyan biriyken bundan keyif de almıyordu. Bir şeyler çeviriyor.

Onu ilgilendirmezdi bu oyunlar ama ama ne? Saçları kabarık, dağınıkken ve yalandan bir gülümseme yüzündeyken bile güzel olan gence bakmayı kesti. Seni öptükten sonra birisine böyle güzel güzel gülüyor mu? Ufak bir sızıntı hissediyordu. Flört ediyorlar. Yine de önemli değil. Çünkü o Harry. Seni hiçbir zaman sevip umursamadı şimdi neden farklı olsun? Ama sadece saatler önce kucak kucağalardı sıcak ve yakınlardı, Louis bunun saçmalığını bile sindirmekte zorlanırken o kolayca başka birine romantik anlamada rol yapabiliyordu, her şeyin onun için basit olması çok can sıkıcıydı. Onu yenmeyi istiyorsun. Bu bir sır değil. Bu yeni oyun alanı işini mi görür yoksa başına mı iş olur anlaması lazımdı acilen.

Sorun şu ki anlayamıyordu. En küçük bir koz bulsa ah! Louis'nin şahsıyla ilgili Harry için önemli bir şey minicik bir şey! Sinirlendirip eziyet etmek dışında bir şey var mıydı orada? Dün üzüldüğünü görünce umursamıştı? Garipti evet.

Yolun geri kalanı daha sinir bozucu geçti. Çünkü Harry tüm yol boyunca telefonda gevezelik etti, cızırtılı bir şarkı baş ağrıttı, annesi ve sevgili arkadaşı gülüştü, klima kapatıldı çünkü yokuş çıkıldı, açılan pencereden girense sadece sıcaktı. Terlemişti. İnternet çekmiyordu. Boynundaki iz kaşınıyordu. Ellerindeki sargılar gevşemişti sıcak hava yarasını hassaslaştırmıştı elleri sızlıyordu. Başını geri atarak perçemini alnından uzaklaştırdı. Kapıyı açıp atlayası vardı. Uykuya yenik düştüğü bir zaman da oldu ama çok sürmeden kalktı ve gözleri yolda, bunalmış bir şekilde nefes alıp vermeye başladı.

"...Louis?" Dikkati birden yanında kendisine seslenen Harry'e kaydı. Sanki onun bir ses etmesini bekliyor gibi hızlıca dönmüştü ama Harry bunu onun yüzüne vurmadı. Son zamanlarda merhametli.

Su uzatıyordu. Telefon konuşması bitmişti sanırım. Aman aman! "Su ister misin?" Louis bir şey demedi. Sessizce şişeyi elinden aldı ve suyu içti. Harry onu kendisine yandan attığı sert bakışa rağmen izledi. Neden kızgın? İzlemek demek yetersiz kalabilir. Yeşil gözlerde dün geceyi görmek çok kolaydı. Sabah ayrı odalara geçtikleri andan beri tekrar bir etkileşimleri olsun diye bekliyordu resmen. Ama Louis buna karşılık vermeyecekti. Yalancı. Tüm sabah ona yaklaştığı için kendisine aptal diyip bu aptallığı yüzünden her şeye lanetler okuyan Louis değildi sanki. İçtiği su boğazından geçmiyordu.

İç çekti. Gözleri... Tüm ışığa rağmen içinde oldukları orman gibi karanlık ve rutubetli yeşiller. Gözleri... ağaçların örttüğü gök gibi bulutlu maviler. Sadece bir adım vardı aralarında. Bir adım ve bir işaret. İştahlı bir şekilde birbirlerine baktıklarını anneleri hariç herkes anlardı. Louis daha önce hiç bu kadar çekildiğini hatırlamıyordu Harry'e. Ne oluyor?

Değişiyor.

Bir şeyler değişiyor.

Yağmurun altında, evin balkonunda, sigara dumanıyla öpebileceği başka kimse yok sanki. Harry'i öpmek nasıl bir his diye düşündüğü bile olmamıştı ama Harry'i öpmek nasıl bir his biliyordu artık. Zehirlenmişsin gibi bir his. Daha önce bir defasında denediği ot gibi boğaz yakıcı ve baş dönmesi yapıyor. Hayır daha beter. Yüzüklerin parladığı siyah ojeli parmakların dokunuşunu ve o tatlı kavisli pembe dudakları istiyordu. Yıllardır istemeye korkuyormuş da artık tutamıyormuş gibi. Sanki hep istediğin buymuş gibi. Hatta, sanki onu...

Kızıl saçları iyice kumrallaşmıştı, dünkü fazla su temasından sonra böyle olacağını biliyordu ama önemsiz. Pet şişeyi Harry'nin kucağına attı. Su işe yaramadı. Saçma bir şekilde bakışlarını ayıramıyordu. Susuz. Birbirlerine sıkıca kenetlenmiş gözler, ormanlık alana varan arabanın bozuk yoldaki sarsıntıları, pencereden enselerine vuran rüzgar, zakkum kokusuna karışmış yanmış lastik kokusu, güneş ışığı bukleli saçlarda, arabaya çarpan dalların sesi, Jay bir şeye gülüyor, bagajdaki poşet devrildi... Louis yutkunarak önüne döndü. Boku yedin.

Harry'nin elinde yeterince çırpınmamış gibi bir de ona azıyor olmak çok acıklıydı. Hayır, malzeme iyiydi ama hiçbir cazibe yoktu davranışlarında. Bok gibi davranmıştı dün. Louis kıvranırken nefes alamazken siklememişti bile.

Kalan yol pek farklı geçmedi. Geldiklerini işaret eden orman patikasından geçtiklerinde Louis biraz rahatladı. En azından ormanda hava güzel ve sıcaktan kıçı yanmıyor.

Araba patikanın sonundaki iki bahçe arasında durduğunda ilk Louis çıktı sonra Harry elinde oynayıp durduğu su şişesini bir kenara atarak çıktı. Siktiğimin ormanında ne bok yediklerini sormak istiyordu. Her yer böcek ve onlardan başka kimse de yok etrafta internet zaten ölü ki en önemli olan o. Yine de sorun değil sadece iki gün değil mi?

Temiz hava beynini anında açtı, güneş suratına çarptığında bir rüyadan uyanmış gibiydi. "Şu poşetleri getir Harry." Tam hiçbir şey taşımayan Louis'nin ayrıcalığına söylenecekken genç, elindeki sargıları da sergileyerek bir orta parmak çekti ve oldukça enerjik bir şekilde koşarak küçük ve dar patikadan geçip eve ilerlemeye başladı. Onun bu sikik ormanda hep daha enerjik ve mutlu olduğunu unutmuştu ama daha ilk saniyede hatırlamıştı işte. Poşetleri aldı, oldukça fazlalardı ve Harry narin bir çocuk tamam mı?

Arabayı henüz geçmişti ki arabanın yanındaki evin bahçesindeki el yapımı ahşap ve demir salıncağa çarptı gözü. Ah harika. Eskimiş paslanmış zincirler demir koltuğu zor bela tutuyor koltuğun tahtaları yamulmuş çürümüş. Başındaki asmalardan iri iri üzümler sarkıyor. Salıncak çok yalnız ve bitmiş görünüyor. Bu ev ve bahçe nerdeyse 5 yıldır boş. Kapısı kapalı değildi sadece önü sarmaşık gibi kaplıydı böğürtlenlerle. İç çekti.

Burdan nefret ediyordu. Harry burdan nefret ediyordu.

Küçük çocuk koşarak gelip açık bahçe kapısından geçip salıncakta sallanan diğer çocukların yanına gelirken terliği bir iki defa taşa takılmıştı ve düşmekten son anda kurtulmuştu. Bahsi geçen bu çocuklar Louis ve onun üç kuzeniydi, burası onların ailelerinin yazlığıydı bu yüzden Harry'nin tanıdığı tek kişi Louis'di ve orta okuldaki Harry tam da kendisinden beklendiği gibi Louis'nin hakimi olduğu bu mekandan nefret ediyordu. Hiçbir artısı yoktu, çocuğun kuzenleri de kıvırcıktan nefret ediyordu. Salıncağa gelineceğini bu evin çocuğu olan cimri kızın şehire gittiğini ona söylememişlerdi bile. "Ben de sallanmak istiyorum." dedi. Kimse ona cevap vermedi, ayakları salıncağın tepesindeki asmaya gelecek kadar yükseğe çıkmış Louis ise ona tepeden bir bakış atıp sakıncaktan havalı bir şekilde atladı. O yaşta bir erkek çocuğu ancak bu kadar havalı olabilirdi. Harry ona parlak gözlerle bakmak zorunda kalmıştı. "Geç sallan hadi." Louis neden bu kadar kabullenciydi? Düşünmedi. Gülümseyerek salıncağa oturdu ve yavaş yavaş sallanmaya başladı, o çok hıza ve yükseğe korkardı. Aslında sallanmak da umrunda değildi sadece gelmişti işte. Geride kalmak istemiyordu.

Louis arkasına gelip onu sallamaya başladı ama neden kabullenci olduğu belli olmuştu. "Yavaş ol!" Kuzenleri gülüyordu. "Kız mısın Harry?" Korktuğu için arkasına dönüp bakamadı. "İstemiyorum salak mısın!" Ama Louis az önce kendisinin sallandığı gibi olana kadar itti salıncağı ve bunu yaparken cidden eğleniyordu. Yazlık Harry'e işkence edebileceği tek yerdi ve her fırsatı değerlendiriyordu. O sevimli şeytan şimdi sızlanıp yalvarıyordu."Louis durdur lütfen ayağım yere yetişmiyor!" Arkasından çekilip önüne geçti ve salıncak ileri geri giderken onun korkmuş görünen küçük suratına bakıp keyifle kollarını bağladı. Bu hafta okulda Harry yüzünden iki defa ağlamıştı ona az bile gelirdi bu ceza.

"Atla o zaman Harry." Kıvırcık kaşlarını çattı. Sinirden ve korkudan gözü dönmüştü. Ağlayabilirm, dedi içinden.

Ben de atlarım, bu bücür yapıyorsa ben de yaparım.

Ama yapmadı. Sıkıca zincirleri tuttu ve bekledi ayağını yere değdirmek için biraz kayması gerekiyordu ama atlamaktan iyiydi. Louis onun çırpınışlarını keyifle izliyordu. Bu sırada Jon sinsice Harry'nin yanına geçip kafasına elindeki iki üç örümceği attı ve biri kucağına düştüğü an herkes gülmeye Harry ise çığlıklarla bağırmaya başladı. Kendisini hiç düşünmeden salıncaktan attığında doğal olarak yere yapışmış ve elleriyle buklelerin içine sıkışmış örümceklerden kurtulmaya çalışıyordu. "PİSLİK SENİ PİSLİK HEPİNİZ PİSLİKSİNİZ!!"

Bağırmayı bırakıp örümcekler düştükten sonra ağlamaya başladı, düştüğü yerden kalkamıyordu bile, Louis örümcekleri ezerken tam olarak önüne dikilmişti. Harry ona bakmak için kafasını kaldırdığında gözleri kan çanağı olmuştu bile. "Bebek misin Harry, örümcekler ölüydü zaten." İyi de bilmiyordu ki, hem ölü bile olsalar... korkuyordu işte. Cevap vermedi. Burnunu çekip kaşlarını çattı. Diğer çocuklar salıncağa tekrar binmiş ama önlerinde Harry olduğu için sallanamıyorlardı. Louis onu kolundan tutup kaldırmadan kenara doğru çekiştirip orda da bırakıp gitti. Resmen bıraktı! Toz ve göz yaşları içinde hem de!

Pislikler, hepsi pislik. Harry ağlaması umursanmadıkça daha çok ağladı ama Louis ona bakmadı bile. En sonunda sinirle kalkıp annesinin yanına koşarak gidip ona ağladı. İntikamını alacaktı. Resmen pusuda bekliyordu. Hatta bu intikam bir iki hafta bile sürecekti.

Louis gece olup geldiğinde annesi ona ciddi anlamda kızmıştı. Harry bunu istemiyor çünkü Louis böyle şeyleri zaten umursamıyordu bu yüzden ortadalıkta kimse yokken onu bir yerde sıkıştırıp kafasına battaniye atıp alabildiği kadar tekmeyi o battaniyeden kurtulana kadar çocuğa salladı. Daha minik olsa da mavi gözlü olan daha iyi kavga ettiği için böyle bir hileye ihtiyaç duymuştu ama işe yaramıştı. Sevgili arkadaşına üç morluk hediye etmişti. Burda bitmedi. Battaniye aradan çekilince ikisi resmen kedi köpek gibi birbirlerine girdiler ve anneleri gelmek zorunda kaldı. Anne oğlunu Louis'nin üstünde onu boğazlarken çekiştirdi ve Jay de oğlunun elindeki saçı bırakması için yalvardı ve onu ileri atlamadan tuttu. İkisi de bir hafta televizyon izlememe cezası aldıktan sonra ancak susmuş ve oturmuştu.

Hatırlıyordu. Unutmamıştı. Aklına geldikçe halen Louis'e iki üç tekme daha atmak isterdi. Ancak şimdi öyle bir şey istemiyordu. Daha saçma bir şey istiyordu. Saçma. Neden birisine olan siniriniz aklınıza gelince onu öpmek isteyesiniz?

Salıncaklara bakmayı kesip patikadan geçip tahta eve ilerledi. Burası ormanın saçma sapan derin bir köşesinde Tomlinsonlar'ın ağaçları keserek diktikleri üç dört evden oluşan bir yazlık yeriydi. Şehir dehşet sıcak olduğu için genelde bu tür evler çok kişide vardı. Harry ve ailesi hariç onların yoktu bu yüzden yazları en azından iki üç defa buraya gelmeyi çok isterdi annesi. Ormanda ne halt var bilmiyordu ama evet en azından serindi. Bu gece muhtemelen yorganla uyunacaktı. Ormanın tüm soğuğu tahtadan içeri kolayca girerdi zaten. Neyse ki kalın giyindi.

Taze ot ve çiçek kokusu, adımların altındaki toprak yumuşak ve çamursu, genelde Louis'nin kuzenlerinin olduğu ev şuan boş bu yaz gelinmemiş. Harry orayı geçip yamaçtaki daha minik eve ilerledi. Louis pencereyi çoktan açmış çoktan uyduyla uğraşıyordu ama beceremiyordu açıkça, umarım o yokuştan düşer. Kötü dileklerini sunup tahta merdiveni çıkmak için evin altından geçti.

Tahta ayaklarla havada duruyordu bu yüzden her adımda sallanan bir evdi Harry hiç güvenmiyordu bu eve ama yıllardır ayaktaydı. Aynı Louis.

Annesi ve Jay temizlik yaparken burada durmayacaktı bu yüzden poşetleri ve çantaları bırakıp aşağı indi ve Louis'nin pes etmiş şekilde aşağı inmiş olduğunu görünce ona manidar bir bakış attı. Beceriksiiiz diyen bir bakış, maviler ona göz devirdi. "Çocuklar biraz odun toplayın ateş yakılacak akşam." Birbirlerine söylenenden memnun olamamış bir şekilde bakıp bir şey demeden geldikleri yolu dönmeye başladılar. Louis öne geçip biraz mesafe koyunca Harry kaşlarını çattı.

Önüne gelen taşlara vurarak takip etti. Bir yandan da Louis'nin kilo aldığı kıçından çok belli oluyor diye düşünüyordu. "Nereye?" Her yer ormandı sonuçta herhangi bir yerden odun bulunurdu nereye gidiyordu bu halen? "Çamlara."

"Her yer çam?"

"Salak mısın bunlar elma."

"Ne fark ediyor?"

"Çamlıkda daha çok dökülüyor dallar"

Harry iç çekip diğerine ik üç hızlı adımda yetişti. Sessizce yürüdüler. Arabanın çıktığı patikanın yanındaki bir diğer tahta evin bahçesinden iki üç incir yemek için durdular. Sık ormanda ufak bir açıklık, her yer çiçek ve uzun otlarla dolu. Papatya, gelincik, karahindiba...

Louis bir an Harry'i bu çiçeklerin içinde güneşin altında parlak bir şekilde kendisine bakarken bulunca duraksadı. Neden öyle bakıyor? Aldığı incirin birini yanındakine uzatıp diğerini yerken gözleriyle dallara baktı. O şefkat ve saflık dolu bakışlar yüzüne yakışıyor. Ama şefkatli ve saf değil ahaha. Yine de, ne bok olduğunu bilmene rağmen onu güzel buluyorsun. Kıvırcığa baktı, halen ona bakıyordu ve aldığı meyveyi dalgın dalgın soyuyordu. "Ne oldu?" Nasıl baktığını bilmiyor mu? Omuz silkti.

İnciri cidden severdi ve beleşse daha çok severdi. En az bir iki tane daha yemek istiyordu ancak alabileceği yerlerde yoktu. Denize düşenin yılana sarıldığı gibi yanındaki yılana dilenecekti.

"İncir toplar mısın?"

"Alt dallarda kalmamış ki." dedi. Salak bu yüzden sana dedim. Göz devirmedi ona ihtiyacı vardı.

"Sen yetişebilirsin belki."

Evet yetişir ama, bunun için ağacın altına geçip iyice içine girmesi gerekiyor ve bilin bakalım kim böcek ve dallarla uğraşmayı sevmiyor? Ama, Louis'nin canı cidden incir istiyor gibi, en son tükettiği de alkoldü ve açtı normal olarak, kendisi sabah biraz süt içmişti en azından ama o da açtı. İncirlerse harika...

Ondan beklenmeyecek bir özveriyle incir topladı ve yanındaki yeter diyene kadar buna devam etti. Çünkü içindeki deli bir yaratık onu memnun etmek istiyordu. Ah hayır...

Felaket.

Tek kelimeyle Harry kendisini felaketin en derin, en ücra köşelerinde hissediyor. Boğaz ağrısı, susuzluk, ateş gibi etkiler var üzerinde. Felaket ne mi? Kim demek daha doğru olur.

~

Uzun zaman ff yazmayınca sıkılırm sandım ıhy yazarken ama hiç sıkıcı gelmiyor bu ikisi.


Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top