3.4
Mentionless in white, voices, Harry
Yorum, oy unutmayın ✨
~
Louis, üzerine sabitlenen yeşil gözler yüzünden kafasını tabağından kaldıramadığı yemek nihayet bittiğinde rahat bir nefes alabildi.
Durumları yeterince rahatsız edici değil gibi bir de aileleri önünde ona bakıp durarak ne yapmaya çalışıyordu bu pislik?
Ya öğrenirlerse-
Hiçbir zaman Harry ile arasındaki ilişkinin bu noktaya geleceğini düşünmediği için ailelerinin böyle bir şeyi öğrenmesi durumunda alacağı tepkiyi de düşünmemişti, çok belirsiz ve bu korkutuyor.
Özelikle de Robin. O adam bazen Mark'dan bile daha boğucu geliyordu gözüne. Her şeye karışıyor, müdahale etmeden duramıyordu. Kararları veren oydu, Anne gibi baskın bir kadını rahatlıkla kontrol ederdi. Hatta Harry bile. Bir insanın Harry'nin hareketleri üzerinde etki etmesi o kişiyi Louis açısından korkunç yapmaya yeter de artar zaten. Ya öğrenirse?
Ne olacak?
Üstüne hiçbir zaman etrafındaki insanların homofobikliğini ölçme zahmetine de girmediği için bu bilinmezlik kızılı ayrıca geriyor şimdilerde. Ya bir çeşit şeytan olduğunu düşünecek tiplerse hepsi?
Her açıdan aileleri önünde izlenmek rahatsız ediciydi ve saniye başı Louis'e korkacak başka bir soru veriyordu.
Midesine ağrılar girdi, yemek boyu kaskatı oturdu yerinde. Garip görünüp görünmediklerini düşündü, fazla sessizlerdi. Tonlarca her şeyin ortaya çıktığı sahte senaryo kurdu. Eli boynundaki ize gitti, ne kadar gizlenmiş sayılsa da Robin'in tek bakışta bunu yapanın Harry olduğunu anlayacağını sanıp mosmor oldu. Oysa Robin'in algı seviyesinin asla bu izin kimden olduğunu anlamaya yetmeyeceği açıktı. Üstelik anne babaları onların aniden sessizleşmesine çoktan alışıktı ve bu akşamki durgunlukları hiç garip karşılanmaya müsait görünmedi. Neticede çok sık kavga ederlerdi, sinirlilerken aileleri etraftaysa da susarlardı. Sessiz bir kural.
Önemli değil. Kuruntuları gerçek ya da imkansız. Louis feci derecede stresliydi.
Şimdi en azından sofraya yardım ederken herhangi bir bahane sunup eve gidebileceğini umuyordu. Lütfen.
Özellikle son zamanlarda Harry ile aynı ortamda olmak acı verici düzeyde boktanken aileleri de işin içinde olunca ekstra boktanlık saçıyordu hali. Dayanılır gibi değil.
Her an yanlış bir duruma düşebilirdi. Her an onun dediklerine inanabilir ve her an pişman olabilirdi. Varlığı, bedenindeki tüm tehlike alarmlarını devreye sokmaya yetiyordu. Kaçmak istiyordu ondan.
Sen kendinden korkuyorsun-
Masanın karşındaki bedene baktı.
Kendini kandırmayı kes-
Ayakta duramayacağını sandı.
Beni itmiyorsun, kaçıyorsun-
Mavi gözler sanki yeniden bu lafları işitir gibi büyüyordu. Elindeki tabağı fark etmeden sıkıyordu. Canı yanasıya çatıktı kaşları. Zar zor nefes alıyordu. Sıkışmıştı. Kıvırcık kafa halen yemek yiyordu, gerçi herkes kalktığı halde onun tabağı neredeyse dokunulmamışken buna pek yemek yiyor denmezdi.
Elindeki çatal dudaklarına gidiyor geri tabağa geliyor, çocuk bir şeyler çiğniyor zorla yutuyordu ama tabakta bir eksilme hemen hemen hiç olmuyordu. Yüzü ise ifadesize yakındı ancak ince kaşlarındaki ve pembe dudaklarındaki minik seğirmeler kendisini ele veriyordu. Dudakları-
Masum...
Louis gözlerini açıp kapattıktan sonra ona dikkat etmeyi inkar ediyor. Boşları toplama işine devam etmeli. Ne kadar masum göründüğü önemli değil. Hiçbir şeyi önemli değil. Ona acımaktan öteye gidemez. Artık olmaz.
Eve git, eve git, burada kalma-
Anne aldıklarını mutfağa bırakmaktan döndüğünde ikilinin aralarındaki boşluk hissediliyordu, demek ki gençleri birbirlerine maruz bırakmak için yapabileceği tek şeyi yapma vakti gelmişti. Bilirsiniz, oğluna yardım etmeye çalışıyor. "Bırakın siz." Kibarca kızıl çocuğun elindekileri alırken geniş gülümsemesi yüzündeydi.
Boşta kalan sargılı avuçlarına baktı Louis. Hayır. Suratındaki sert ifadeyi düzeltmeye çalışmadı bile.
Kadınsa onu umursamadı, halen masada oturan oğlunun dalgın suratına göz atıp sesini yükseltti. "Ders çalışın hadi, sınavlarınız yakın." böylece ikisi de öfkeyle komuta yönelmiş oldu. Evet ikisi de.
Harry de Louis ile uzun süre aynı ortamda olmaya hazır hissetmiyordu, ne yapacağını bilmeyen ruh hali yerindeydi henüz. Ona yaklaşmaktan korkmaya devam ediyordu.
Sinirle pirsingini çekiştirirken konuşmaya hazırlanıyordu diğeri ama reddedileceğini anlayan Anne daha erken davranmış ve arkasını dönüp mutfağa giderken son noktayı koymuştu. "Balkon toz içinde, eğer orada yapacaksanız temizlemeniz gerek."
Yazları balkondaki masayı kullanırlardı, bilgisayar oradaydı. Louis, Harry ders anlatırken genelde eli yanağında uyuklardı sonra kıvırcık sinirlenir ve kafasına kitapla vururdu. Sonuçta Louis bir halt anlamaz ve sınav sırasında diğerinin boş kağıdını almasına müsadere ederdi. Umurumda olduğundan değil. Harry saçma bir şekilde Louis'nin notları için endişeleniyordu.
Asla anlamayacaktı onun boktan kafasında neler olduğunu, bu yüzden sorgulamaz o kağıdını alıp geri verirken sadece bakardı.
Dersler ve sınav halen umurunda değildi. Gözlerini devirip omuzlarını düşürdü. Gitmek istiyordu. Odanın ortasında öylece dikiliyordu. Eve gitmek istiyordu. Uyumak istiyordu mümkünse kesintisiz ve yarın akşama kadar.
Şimdi, olduğu noktada sıkışmış ve nefessiz. Gerilen kasları için bir çözüm bulamıyor, masadan kalkan ince bedene göz atamıyor, alnına dökülen boyalı saçlarından sızan koku başını döndürüyor, ellerini yumruk haline getirmekte zorlanırken tısladı. Dikişler.
Arkadaki koltuklara yerleşmiş iki adam onları görmezden geliyor gibi dursa da gençler varlıklarının gücünü hissedecek kadar farkındalar ki sadece ilgisiz görünüyorlar.
Harry, Louis ile iletişim kurmaya hazır değil. Louis, Harry'nin suratını görecek gibi değil.
Ama maviler balkona açılan kapıya döndüğünde uzun olanın oraya gittiğini fark etti. "Odaya gidelim." Ne yapmaya çalışıyor? En azından odada yatağa yatıp diğeri hiç yokmuş gibi uyuyabilirdi. Rahat olurlardı. Kapının kilidi var. Burada anne babaları hemen yanlarında sayılır. "Notlar bilgisayarda." Bu bir bahane. Dehşete düşürecek cinsten.
Kendisinden hiç beklemiyordu kıvırcık. Yalan söyledin. Harry yanakları kızardığı için önüne dönmeden konuştu ve hemen balkona attı kendisini. Onunla iletişim kurmak ne zaman bu kadar önemli oldu? Harry ne zamandır kendisini görmezden gelmeye çalışan birisinin dikkatini çekmeye çalışan salak rolüne düştü? Bu Louis'nin rolüydü lanet olsun. Üstelik onunla yüzleşmeye hazır bile değildi.
Kendisine kızmayı ve nedenler düşünmeyi kesip hızlıca yerleri silmeye başlarken Louis de gelmiş isteksizce koltuğa oturmuştu. Telefonunda bir oyun oynuyordu. Neden ısrar edip eve gitmediğini ya da ikinci defa söylemesine gerek kalmadan balkona geldiğini ikisi de bilmiyordu ama bu kıvırcığın kalbinin hızlanmasına sebep olmuştu. Senden farksız.
Oğlan bilgisayar masasını ve ekranı kabaca temizlerken ellerinin titrediğini fark ettiğinde korkuyla geri çekildi. Bu aynı değil. Ne sikim oluyor-
Şekerinin düştüğünü falan umut ediyor. Aksi takdirde durum hiç hoş olmaz. Bezi köşeye atıp sandalyeye yığıldı. Tanıyamıyorsun kendini.
Onun ani hareketiyle maviler kısa süreliğine yukarı çevrildi. Harry'nin duruşunun ne kadar bozuk olduğuna dikkat etmesine gerek yok. Sesini çıkartmadan oyununa devam etmeye çalıştı. Görmezden gelmek istedi. Ne işin var burada evine git. Ama boğuk bir ses gelebileceğini söyledi. İstemsizce ekranı kapattı. Ayağa kalkışı gürültülüydü.
Dışarı içeriden sıcak. Eve git. Kızıl son anda odaya açılan kapıya varmak için masayı geçti. Diğeri yanağının içini kemiriyor şimdi. Yanına geleceğini sanmıştı.
"Ben eve gidebilir miyim?" Mark'ın umursamaz bir kibarlıkla anahtarın annesinde olduğunu söylemesi çocuğu pes ettirmedi. Buna mecbur değildi. İstemiyorsa giderdi-
Mutfağa girmesi ve ne olduğunu anlamadan elinde bir tepsi çayla odaya gönderilmesi bile ikinci defa kadınlarla yüzleşmesine engel olmadı.
"Eve gitmek istiyorum, anahtarı verir misin?"
Jay bu duruma alışıktı, genel senaryolardan birisi. Ama o çantasını işaret edemeden Anne tekrar araya girdi. Cidden?
"Tatlım ders çalışmayacak mıydınız?" Elinde bir tabak kurabiye var.
"Hayır ben-" Esmer kadın neden bu kadar dediği dedik? Oğlunun kime çektiği yeterince belli değil mi zaten?
"Harry'nin motivasyonu da çok düşük, son sınavlarınız olduğu içindir. Ama sabredin. Bitiyor. İki saat bile olsa çalışmalısınız.-" Gülümseyerek tabağı Louis'nin eline verdi. "Bunu da giderken odaya bırak tamam mı?"
Ne boktan bir genetik. Kimseye aktarılmaması gerekecek kadar.
"Sen çalış ve ben burada oturayım sadece." Harry yanındaki sandalyeye yerleşen çocuğa bakmadan kaşlarını çattı. Kendisi istemsizce ona adım atarken Louis'nin en azından isteksizliğinin bu kadar net olabilmesi sinirini bozmuştu. Neden, neden Harry tepkilerini kontrol edemiyordu da o yapabiliyordu? "Hayır."
Çok kaba ve donmuş.
Bu diğerinin sinirle çenesini sıkmasına eşti. İkisi de artık yeterince çatık kaşlı.
Günlerdir adam akıllı karşılaşmıyor, konuşmuyorlardı. Louis tek bir imayla ya da sözle onunla kavgaya tutuşmak istemiyordu. Ama bu pezevenk ısrarla sinir bozuyordu.
Anahtarını evde unuttuğu için lanet etti. Annesinin eşyalarını karıştırıp onun anahtarını alarak siktir olup gitmek yerine buraya gelip oturduğu için de lanet etti. Hiç değilse aşağı inebilirdi. Sonuçta Anne kimdi ki karışıyordu Louis'e?
Halen yapabilirsin.
"İşine bak Harry. Benimle uğraşma." Ne mümkün?
Şimdi yüz yüzeyler. Kıvırcık, açık saçları pembeleşen yanaklarını örtecek kadar kabarmadığı için üzgün olsa da gözlerini daha fazla o yüzden gizleyemedi. Kalbinin neden hızlı attığını bilmiyor olmak onu geriyor. Heyecanı duygularını abartıyor. Ufak öfkesi bir çığa dönüşüyor. "Geri zekalı olmasan ve kendin çalışsan bunu yapmak zorunda kalmam."
Louis tek kaşını kaldırıp yeşillere dik dik baktı. "Sana ne benim derslerimden?"
Samimiyetsiz alayla dolu bir sırıtış aldı ve sonra "Kendini idare edemeyecek kadar salak olduğun için sorumluluk alıyorum. Teşekkür etmek yerine sana ne mi diyorsun?" dediğini işitti. Bu da ne bok?
Değişmez o değişmez.
Dikleşti ve yanındakine tam bir dönüş yaptı. Her an kavga etmeye hazır olacak kadar kötü bir enerjileri olması kimin suçu? "Evet öyle diyorum." Sonuçta bu cevap diğerinin daha da ciddileşmesine sebep oldu.
Ellerini sıktı. İşte o ifade, saldırmaya hazır. Sessizce fısıldadı "Diyemezsin." İşte o tavır, senin kararların ve sen bir hiçsin.
Mavilerden ateş çıkmaya hazır. "Karışma bana." Tane tane söyledi. Yine de karşısındakinin kendisini anlamasını umuyor denemezdi.
"Ne istersem onu yaparım." Öyle de oldu. Anlamıyor. "Özellikle de senin gibilere."
Louis ayağa kalktı. O sik kafalı çenesini kendisi kapatmazsa elbet onun yerine kapatmasını bilirdi. Üzerine atlayıp saçına yapışmak ilk adımda ideal. Babalarının varlığı bile beş para etmez. Harry ile işler biraz kızışmaya baksın ikisinin de tüm algıları kapanır. "Seni-"
Birbirlerine saldırgan bakışlar atmaları, neredeyse patlayacak kavgalarının ateşi içeri hızla giren Anne tarafından yok edilmese son zamanların en tekme tokatlı kavgalarını Mark ve Robin resmen içerideyken yaparlardı.
Yeşiller açık ve parlak, maviler kısık ve koyu.
"Dondurma ister misiniz?" Louis tartışmayı belli etmemeye çalışarak yerine geri otursa da kadın zaten seslerini duyduğu için gelmişti. Eşini ve Mark'ı tanıyordu, o etraftayken olay istemiyordu.
"Olur." Kıvırcığın tersleyen ses tonu dikkat çekmeyecek gibi değildi. Sebebi belli. Diğeriyle kavga da etse araya girilmesi sinir bozucuydu üstelik bunun uyarısını daha kaç defa şu kadına yapacaktı çok merak ediyordu.
Louis somurtup başını çevirdi. Ayaklarını çoktan yere ritimle vurmaya başlamıştı ve Anne gittiğinde acele ederek tekrar diğerine dönerken sadece içinden geldiği kadar bağırmak ya da küfür etmek istiyordu. Daha fazla- Kafasında kurdu, klavyeyi alıp kafasında kırmak gibi sahneler.
Ancak kadın gittiğinde dönüp baktığı kıvırcığın, ağlayacak gibi durduğunu fark edince şaşırdı.
Az önceki lafları kendisi yemiş gibiydi. Yüzündeki katı ifadeyi koruyarak bekledi. Yine ne yapmaya çalışıyor?
İkisi de olabilecek en rahatsız pozisyonlarda oturmuş boş boş masayı izliyordu şimdi. Bilgisayarın arkasında yığın şeklindeki kitapları, etraftaki kağıtları, tozu yarım yamalak temizlenmiş geniş saksı ve içindeki solgun çiçek. Camın ardından tek bir esinti yok, sabah kıyamet koparan bulutlar yok olmuş. Harry boynunu kaşımaktan kızartmak üzere. Ofladı.
Batırıyorsun.
Bunun bir şekilde biteceği belliydi ancak Louis sonunda Harry'nin kendi kendisine ders çalışmaya başlamasını hiç beklemiyordu. Tek kaşını kaldırdı. Bunu cidden yaptı mı?
Sonra duruşunu değiştirip gözlerini kıstı. Saçlarından yüzü görünmüyordu ve anlaşılmıyordu hareketleri ama Louis onda bir gariplik olduğuna emindi.
Değişiyor.
O kadar saçma ve alışılmadıktı ki uzun olanın geri adım atması çocuğun rahat bir nefes alması dahi dakikalar sürdü. Şüphe içinde arkasına yaslandı. Önemli olan şu anda rahat olman sonuçta.
Telefonunu açtı. Elinden geldiğince rahat olmaya çalıştı çünkü önemli olan buydu değil mi? Halen aklının bir köşesinde kalkıp gitmek vardı. Hiç değilse kapının önünde oturur sigara içerdi. Ama burada tutan bir şey var.
Anne dondurmalarını getirip çıktığında sessizlik devam ediyordu. Sessizlik. Küçük sitenin önündeki bulvar bu akşam hiç olmadığı kadar boş. İnsanlar çoğunlukla evlerini kaplayan tozdan kurtulmakla meşgul belki de. Cam balkon kapalı. Sessizlik çok gürültülü. İçeriden televizyon sesi geliyor. Robin bir şeye gülüyor ve Mark anlatmaya devam ediyor.
Louis o ikisini duydukça kavga edemeyeceklerini anlamaya başladı, yavaş yavaş tedirgin olmayı kesip oyununu oynadı ve dondurmasını yedi. Bazen bölümü geçemiyor diye sinirlendi ya da birinci olduğu için güldü. Bu süreçte Harry sesini hiç çıkartmadan ders çalıştı. Garip.
Dondurma çubuğunu dudaklarının arasına sabitledi. Oyundaki bir hamle için iki eli gerekiyordu. Bu sırada bilgisayarın karanlık ekranındaki yansımada kalemi saçlarına dolamış çıkartamayan Harry ile göz göze geldi.
İkisi de hemen kafalarını çevirmişti. Biri kendi saçını çekti diğeri de oyunda yanlış bir hamle yaptı.
Değişiyor.
Harry şaşkınlığına sövmek istiyordu. İç çekti. Kafasına yapışan kalemi bırakıp sinirle geri çektiğinde saçlarını yolduğuna dair o korkunç sesi duydu. Suratındaki utanç ifadesi acıyla değişti. Louis'den utanmak da ne saçmalıktı. Kalemi masaya attı. Sana ne oluyor?
Bilgisayarı açmak için tuşa basması, Louis'nin oyunu kazanması ve Mark'ın onlara seslenmesi aynı anda gerçekleştiğinde Harry daha ne kadar sıkıntıyla şişeceğini merak etti. Her saniye, her saniye daha da içi daralıyordu. Az kaldı, içeriye doğru küfür edecekti.
"Size diyorum, buraya gelin!"
Önce kızıl kalktı, diğeri onu izledi, nasıl bir pozisyonda durduğunu, tişörtünün katlanıp belini nasıl belli ettiğini ve sandalyeyi bacağının arkasıyla itip nasıl dışarı çıktığını. Onu takip etti. Peşinden içeri girdi. Az önce yemek yedikleri odadan çıkıp yandaki odaya geçtikleri için balkona açılan iki kapıdan diğerini kullanmışlardı.
"Evet?" İnce ses sabırsızdı. Harry gülümsemek istedi, hemen önündeydi ve aralarındaki boy farkı birden bire komik görünmeye başlamıştı ama gülemedi çünkü koca koltukta oturan iki adam kararlıyken annelerinin bakışları gergindi. Tek kaşını kaldırdı. Kollarını bağlayıp Louis'nin arkasında olabildiğince dik bir duruş takındı.
"Hafta sonu yazlığa gideceğiz, siz de geliyorsunuz."
Eskiden olsa çok büyük kavgalara sebep olan bu karar şimdi hiçbir şey ifade etmiyordu aslında, hiçlik en saf haliyle hiçlik.
Aralarındaki gerginlik olmasa oturur birbirleriyle muhatap olmadan geçinirlerdi bile ama bu durumda büyük ihtimalle sessizce yazlığın içinde olduğu ormanın iki yanına ayrı yollardan dalar akşama kadar evden kaçarlardı. Sorun değil, kısmen.
"Yatılı olacak."
Tam bir sorun.
Louis'nin umursamaz ifadesi saniyeler içinde savaşmaya hazır bir adamınkine dönüşürken Harry sadece "Olmaz." dedi.
Gerçekten de olmazdı. O ev minicikti. Tahtaydı. Yatak iki tane olsa da bitişikti ve böcekler hakkında yapabileceğiniz tek şey ufak bir tül perdeydi. Harry doğa insanı sayılamaz, Louis ile bu kadar gerginken gece ona da sığınamaz bu durumda, evet olmaz.
Robin, Mark çıkışmadan hemen önce konuştu. "Olacak. Evleri ilaçlatacağız her yerden hamam böceği çıkmaya başlayacak yoksa." İşte bu şehirden bir yaz hediyesi daha. Lanet olası haşere hangi katta olursanız olun eğer tedbir almazsanız istila altındasınız.
Çıkmaz. Louis, Zayn'in evinde kalırdı aslında ama Mark henüz onun kim olduğunu bilmiyor ve yine boktan korumacılığı tutarsa yalan yanlış tonla hikaye kurar sonra da asla Zayn hakkındaki düşüncesini değiştirmezdi. Neden önemli bilmiyor, sadece Mark ve Jay'in arkadaşını sevmesini istiyor bu yüzden, çıkmaz.
"Saçmalık." dedi.
"Hayır, pratik. Üstelik yarın annenle büyükanneni ziyarete hastaneye gideceğiz ve gece Harry de seninle kalacak. Malum işin belli olmuyor. Tanrı bilir ne bela çevireceksin evde." Mark'ın sesi imalıydı. En son seferde tüm gece içki içtiği ve salonda berbat halde uyuduğunu gördüğü için böyle diyordu ama lanet Mark kendisi de içerken bunu Louis'e sanki çok büyük suç işlemiş gibi söylemesi komikti. İki defa gördüler diye Louis, Austin'e benziyormuş her an kafayı bulurmuş gibi davranıyorlardı, sarhoş olan tek kişi Austin miydi? Bebek değildi içebilirdi. Ölecek de değildi evde.
"Bakıcıya ihtiyacım yok." Tısladı. Arkasındaki beden de gerilmişti. Her zaman kendisinden başka birisinin kızıl kafayı sık boğaz etmesi kanını kaynatıyordu ve bunu en çok yapan şu Mark piçi ya da Austin olduğu için onlar etraftayken hep saldırı altındaymış gibiydi. Üstünlük koymak zorunda hissediyordu ama Robin varken yapamıyordu. İğrenç, hepsi iğrenç, kurtul hepsinden. Sesler kafasında, sürekli yankı yapan sesler. Louis'yi onlardan uzak tut. Engel oluyorlar.
"Öyle görünmüyor." Mark'a karşı dişlerini gıcırdatmakla yetindi. Louis'nin suratı çoktan kıpkırmızı olmuştu. Annesine bakmak istiyordu ama onun da Mark konusunda pek etkisi yoktu. Austin olsaydı...
"Nereden bilebilirim bir yerlerini kesmeyeceğini, içip madde almayacağını? Bu kadar kuralsız olmasaydın tek bırakabilirdim seni ama bunu ne zaman yapsam pişman oluyorum. Kesinlikle bakıcıya ihtiyacın var hatta her konuda birilerine ihtiyacın var. Tek başına hiç güven vermiyorsun."
Aynı cümleleri duymaya alışıktı yine de midesinde bir şeyler kaynıyordu. Adamın gözlerine en sert şekilde bakıyordu. Canı yanıyordu, ellerini sıkıyordu. Kimseye ihtiyacı yoktu. Louis'nin sadece nefes almaya ihtiyacı vardı, lanet.
Kavga edemezdi, herif isterse tuttuğu gibi nezarete atardı Louis'yi. Dayanamadı. Sinir bozucuydu, boğucu. Çık git, çık git!
Balkona geri dönmedi, hızla odadan sonra da evden çıktı. Kapıyı kapattığında arkasına sertçe yaslanmadan edemedi. Hangi birisiyle mücadele etmesi gerekiyordu tam olarak?
Gözlerinin kıpkırmızı olduğunu biliyordu, ağlamamak içindi. Unut bunu, unut. Derin nefesler aldı pirsingini çekiştirip dudaklarını ısırdı. Başı dönecek kadar çok yaptı.
"Sikeyim sizi de evinizi de."
Sırtını çekip ayakta kalmaya çalışırken ayakkabılarını giyiyordu. Kızıl saçları yüzünü örtmüştü. Sıktığını fark etiği avuçlarını açtı, yarası sızladı.
Yarın gece nefesi kadar yakın ve hafta sonu sadece dört gün uzakta, yani korkunç günler sırasıyla bekliyor.
Saçlarını geriye itti, rahatsız pozisyonunu bozup asansöre bindi ve aşağı indi. Bir şekilde evden çıkacağını biliyordu ama bu beklenmedikti. Sorun Harry olmamıştı, kaynak ailesiydi.
Bıkmıştı ikisinden de. Sigarasını yakıp eski banka oturdu.
Küçükken burada abur cubur yerlerdi. Harry ve kendisinin bir araba için kavga ettiği gün çok netti. Kıvırcık olanın sinirlenip arabayı kırmasıyla biten bu maceradan tonlarcası yaşanmıştı.
Bir eli sigarada, diğeri alnında, parmakları saçlarında, dirsekleri masada. Kara kara düşünür görüntüsünde ama aklı bomboş.
Gece sıcaklığı ayrı, sokaklar boş, her yer toz, külü masaya vurdu ve zehri aşığı üfürdü. Duman yüzüne çarptı. Ondan kurtulmak istedikçe hayat siktir çekiyor gibi hissetti.
Dış kapı bunu destekler gibi hemen sonra açıldığında ve yavaş adımlar önünde durduğunda tepesindeki çocuğun gölgesi üzerine düştü. Başını kaldırıp ona bakma gereği duymuyordu Louis. Umursamadı. Elindeki sigarası alındığında bile tepki vermedi.
"Bazen çok can sıkıcı oluyorlar." dediğini duydu, ilgisizlik akıyordu sesinden.
Yeşiller dumanlı gökyüzüne odaklı, kırık dalı yakışıksız derecede sanatsal tutuyor, tek bir yıldız yok, topladığı saçlarından iki tutamı kıpırdatacak esinti var. Dumanı içine çekti yavaşça ve gözlerini kapattı. "Daha dört gün var, ne olacağı belli olmaz, siktir et."
Sigarası geri uzatıldığında aldı. Her şeye rağmen normal hissettiriyordu, onunla konuşmak, tek sigara paylaşmak, yakın olmak.
"Sonraki hafta sınavlar var, bahane bulabiliriz." Karşısından çekilip masaya yaslanmasıyla site ışığı tekrar Louis'nin üzerindeydi. İkisi de artık yeterince aydınlık içinde. Kıvırcık ellerini masaya sabitlemişken bacaklarında rahatsız edici bir titreme var.
"Ve-" Louis diğerinin cebinden bir kağıt çıkartmasını ve kendisine vermesini boş gözlerle takip etti. Yavaşça okudu, güzel bir yazıyla ders başlıkları yazıyordu.
"Sınav konuları." Yeşiller yerdeydi.
"Bana neden veriyorsun?" Kaşlarını çattı.
"Çalış diye." Yanaklarının kızardığı açıkça belliydi ama heyecandan çekinmeye vakti bile yoktu. Neden bunu yapıyordu bilmiyordu. Onu böyle çaresiz görmek alıştığı bir şeydi, Louis uzun zamandır Harry ile bir şey yapmak istemiyordu ve aileleri de uzun zamandır ısrarla onları peşlerinden sürükleyerek bir araya geliyordu ama Harry nedense şimdi açıkça bir şey yapmak zorunda hissediyordu. Eskiden, eskiden olsa fark ettirmezdi. Tanımıyorsun kendini.
Değişiyor.
Elinden tutmak istiyor ve yanında olmak, arkasında değil. Artık değil. Sanki işe yarar gibi. Sanki Louis'e faydası olacak gibi. Sanki bu aralarını düzeltir gibi. En berbat çaresizlik kimin?
"Çalışmak istediğimi nereden çıkarttın peki zeka küpü?"
"Bana ihtiyacın olmadığını söyleyip duruyorsun. Neden kanıtlamıyorsun?"
"İlgilenmiyorum." Kağıt parçasını buruşturup eline hapsederken aynı elinde tuttuğu sigarasını dudaklarına yaklaştırdı. "Kimseye bir şey ispat etmeme gerek yok, kimseye ihtiyacım da yok."
Suratını astı, onu bu kadar bağımsız düşünmek hoşuna gitmiyordu. Senin ona ihtiyacın varken nasıl olabilir de onun sana ihtiyacı olmaz-
Sustu, gözlerini kırpmıyordu, çürümüş ruhu ve arzularından yayılan kokuyu içine çekiyordu, Louis böyle konuştuğunda kendisini ne kadar batmış hissettiğini kimse bilmiyordu, o bile güçlüyken sana ihtiyacı yok.
"Kulağa korkakça geliyor." Değişmek zorunda.
"Neden bildiğim bir şeyi tekrar test edeyim ki, senin gibi aptal adam mıyım da sürekli kendimi kanıtlayayım?" Kızıl, zehirden derin bir nefes alıp kafasını kaldırdı. İnce kaşların çatılmasını izledi. Göz göze gelene kadar nasıl başını çevirdiğini izledi. Gülümsüyordu. Sinir bozucu.
"Bir şeyi yapabiliyorsam yaparım, yapamıyorsam yaptığımı düşünmelerini sağlarım, aptallık nerede?" cevap vermedi.
"Eğer, sınavdan tek başına geçersen Mark seninle daha az uğraşır. Gözünün önünde daha az aykırı davranırsan bir daha benimle kalmak zorunda kalmazsın. Ancak bunları yapacak kadar zeki olduğunda aptal olmam hakkında konuşabilirsin."
Maviler öfkeyle doluyordu. O sırıttıkça daha da artıyordu. Zehirden farksızdı dudakları. Suratına geçirmek istiyordu. Elini saçlarında hissedene kadar tek odak noktasıydı, dudakları.
İfadesinde hiçbir değişiklik yoktu, artık göz gözeler.
İnce parmakların saçları arasında kayboluşunu huzursuzlukla karşılamak yerine rahatlıyordu. Acınası. Kendisini sertçe geriye çekti. "Dokunma lan bana!"
Suratında patlayan iğrenti kırıntıları karşısındakini sinir etmeye yetecek kadar abartılıydı.
Oğlanın gülümsemesi öfkesine rağmen alaycı bir havaya büründü. "Kendini bile kabul edemezken bu dediğimi nasıl yapacaksın orasını bilmiyorum gerçi."
Kendini kandırmayı kes-
Masaya bırakılan anahtar ve onun eve giden bedeni arasında kısa sürede çok defa döndü maviler. Söylenenler karşısında ne hissettiğini bilmiyordu, bu herife ne boklar olduğunu bilmiyordu. Garip davranıyordu. Halen sik kafalıydı ama piç dün günahını bile vermezdi, az önce evin anahtarını mı vermişti? Seni sınav için cesaretlendirdi. Çarpılmış olmalı.
"Deli orospu çocuğu."
Oturduğu yerden kalkarken anahtarı alıp sigarayı yere attı. Daha fazla ayakta dikilmek istemiyordu. Saatlerdir taşıdığı stres ve baş ağrısı yok oldukça yorgunluğu belirginleşmişti. Sonsuza kadar uyuyabileceğin kadar büyük bir yorgunluk.
Esneyerek kapıyı açıp eve girdikten sonra doğruca odasına gitti. Aklı fikri yarın gecedeydi şimdi. Gördün. Saçlarında dokunuşunu hissediyordu halen. Arsız herif. İnsan olsa suratına bakamazdı, pişman olurdu biraz, o ve pişmanlık?
Kendisini yatağa atar atmaz gözleri kapanmıştı. Şansı varsa yarın Zayn'i onunla kalmaya ikna ederdi çünkü bu mutasyona uğramış kıvırcıkla tek başına gece geçirme fikri kadar sinirini bozan başka bir şey yoktu.
~
Hazırsanız Harry, Zayn ve Louis üçlüsünün aynı ortamda olduğu gerginlik dolu bir gün geliyorr
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top