3.1
Red, let go, Louis
Yorum ve oy unutmayın lütfenn✨
~
Kapıyı çalıp gergin gergin araladığında göreceğinin koca bir karmaşa olacağını bilseydi Louis, sabahın köründe kendisini arayıp duran Harry'nin telefonunu açtığında siktir git dedikten sonra bir iki küfür daha sıkıştırırdı araya.
Gözlerini devirdi. Beyaza boyalı ahşap kapıdan içeri girdi. Ders boştu, dışarı çıkmak yasak ama ders çalışmak isteyen de kim? Uğultu, kargaşa, herkes ayakta, klima halen bozuk, sıcak, açık pencere ne işe yarıyor? Yüzünü buruşturdu.
Kimse kendisine bakmıyordu. Umurlarında bile değildi bu yüzden hızlı adımlarla aralarından geçip kendi sırasına giderken zorlanmadı. Dışarıdan gelmenin verdiği bir hararet var halen içinde.
Soluk kızıl saçları dağınık ve gözlerinin etrafı kararmışken üzerinde kendisine ait olmayan bir tişört varken her zamankinden pek de enteresan sayılmazdı. Sırasının önüne vardığında durdu.
Harry kafasını sıraya gömmüştü, alnını koluna yaslamış olması onu ne kadar tatmin ediyordu bilmiyordu ama yine de uyurken nefes alış verişine kadar fazla masumdu. Bunu bozmak acımasızca olacaktı. Louis sakin bir şekilde etrafa serpilmiş parlak buklelerden birisini çekti. Yaz güneşi ısıtmıştı saçlarını. Onlara dokunulmasını hep severdi. Çekilmesi değil.
Başına gelenlere rağmen dün ikinci defa arkasına bakmadan okuldan çıkarken aklından ne geçiyordu emin değildi ama bu gün çok rahat hissediyordu. Bir daha çekti parmakları arasındaki saçı.
Zayn'le bir geceliğine zaman geçirmek bile zihnini berraklaştırmaya yetmişti anlaşılan. Gerçi güne pek de parlak başladığı söylenemezdi.
Sabah zorla kalktığında ve ekranda adını gördüğünde tüm kaslarının gerildiğini hatırlıyordu. Önüne hayali gelen sinirli yeşil gözler moral bozucuydu. Açmadığı halde ekranda devamlı aynı yazıyı gördüğünde ise sinirlenmişti. Korkusunu unutturacak kadar boktan bir konuşma yapmışlardı ardından. Sadece o konuştu. Louis tam anlamıyla sorgu kelimesi ne demekse doya doya yaşamıştı bir iki dakikada. Ciddiye almak ve açıklama yapmak üzereydi.
Siktir git deyip telefonu suratına kapatma kararı alana kadar.
Derin bir nefes almıştı, Zayn yüzü yastıkta uyuyordu halen, güneş doğmuş yakmıştı bile sokağı, ciddiye almak ve açıklama yapmak zorundaydı, yine üzerine atlaması çok muhtemeldi çünkü.
Bu yüzden Zayn boş ver dediği halde okula gitmeliydi. Harry ne kadar kızarsa kızsın Louis insan içinde bu süreci daha normal atlatacaktı, emindi.
Kısa yolda birer sigara yaktıklarında sessizlerdi, Louis kafa yoran hiçbir şey düşünmemişti. Şu uykulu yeşillerle göz göze geldiğinde ama, devam etti düşünmeye.
Aslen kansız yüzündeki aşırılaşmış renkler onun yine yorgunluk nöbetlerinden birisinde olduğunu söylüyordu. Çok dar bir süreçte tekrar bu hale gelmesini yaklaşan sınava bağlamalıydı sanırım. Harry başarısızlığa katlanamazdı, düşüncesi bile onu hasta ederdi, klasik. Nefes alarak gözlerini ovuşunu olduğu yerde izledi. Seni düşünecek değil ya.
Dudakları ve yanakları çürük gülleri kadar, uykulu, halsiz, sulu sulu bakıyor yeşilleri. Patlamaya hazır bomba olmasını bekliyordu, hasta değil. Bu kadar zararsız olacağını bilse daha sert bir giriş yapardı. Ellerini cebine atıp Harry'nin kendisine yol vermesini bekledi. Ayağa kalkışı dağınık kafasına göre yeterince kendindeydi. Zarif bedeninin güçlü bir duruşu vardı her zaman.
Yerine geçip arkasına yaslandı. Zemin serin taş olduğu halde, ayaklarının altında henüz asfaltın sıcağı var. Önlerindeki sıra boş, sahipleri sınıfın herhangi bir yerinde cirit atıyordu büyük ihtimalle. Harry yanına yerleşti. Birinci ders bitmek üzereydi.
Sıcak, açık pencere hemen yanında, çam kokusu gözlerini kör edecek. O da sırtını yaslamıştı geriye. Elleriyle ve yüzükleriyle oynuyordu. Esnerken başını iki yana salladı, komik ve sevimliydi bu hareketleri yaparken.
Uykusuz mu? Topuklarını yere vurup duruyor oluşu rahatsız edici. İç çekip duruyorlar. Sınıfı dinliyorlar.
İçeridekiler sabah için yeterince enerjikler. Harry sesli bir şekilde ofladı. Bu kadar bitikken bile sinirlenmeye çalışıyordu zorla. Evet zorla. Harry hiç büyümemiş gibiydi. Şımarık.
İhtiyacı olanın sadece sevilmek ve övgü toplamak olduğunu sanan o çocuk. Aynı sandığı için belki de büyümüyordu.
İnsanlar çocukken inandıkları şeyleri bırakamazlarsa böyle mi olurdu? Saplantılı?
Bir çocuğun inançları zarar verebilir miydi peki?
Louis zamanından değişiyora kadar onun bu adı belirsiz saçma inancından bıktığı için onu seviyormuş numarası yapmıştı, ileride geçer sanmıştı. Bu zarar vermişti. Bir insana ne kadar zarar verilebilirse o kadar.
Aynı değildi ki sevilme anlayışları. Harry için kolay açıklanır türden bile değildi. Sevgi onun için hep vardı. Kendisini sevmeyen bir insan dahi olmaması gerektiğini düşünürdü, bunu hak ettiğine inanırdı. Eğer aksi bir şey duyarsa hemen o kişinin etrafını çevirir ve kendisini sevdirirdi. Kolay olurdu. Sevginin sahtesine bile her zaman tutkulu bir bağlılıkla sarılmıştı çünkü bu onu ayakta tutan şeydi. Ve gerçek sevgi, Harry'nin sadece kendisi olduğu yerdeydi, özel bir çaba sarf etmeden sevilmek. Numara yapmadan. Bildiğiniz açıklamalar, düşündüğünüz şeyler değildi, çünkü bunlar Harry'nin özünde olan şeyler değildi. Katlanmaktı gerçekten sevilmek.
Boncuk boncuk bakan yeşil gözleri ya da tatlı yüzü, güzel elleri ya da insanı mahveden dokunuşu olabileceği en kötü kişi olduğunda sevilmeye ihtiyaç duyan bir zavallı olduğu gerçeğini değiştirmezdi.
Dipsiz kuyu. İstediği buydu. Ama Louis kesinlikle dipsiz değildi. Bunca yıl susmuş olabilirdi öyle gibi davranmış olabilirdi ama yaptığı şey yüzünden kendisini tanıyamaz hale gelmişti.
Kaşları çatıldı belli belirsiz. Her an Harry'nin salladığı bacağına tekme atabilirdi.
Yıllarca numara yapayım derken ciddi ciddi ona katlandığı için aslında Harry gözünde yalan söylemiş sayılamamalıydı ama kıvırcık enteresan bir şekilde değişiyor öğrendiğinde mahvolmuş, saçma sapan şeyler yapmaya başlamıştı hemen. Anlamsız şeyler oluyordu.
Ona ısrar edecek gücü kalmamıştı sonra ve bitmişti işte, artık kaçmıyordu, Louis uzun zaman sonra bile Harry ile bu kadar zıtlaşmış olmayı kendisine övgü bilirdi. Austin'in ölümünden mi gelmişti bu enerji? Bilmiyordu. Şaşırmıştı Harry sevgisi hakkında numara yaptığını öğrenince bu iş ertesi sabaha en geç öbür haftaya unutulur sanmıştı. Normal olan bu.
Çünkü. Harry asla Louis'nin dediklerini umursamazdı. Louis'nin hislerine kendi mantığı içine sığdırdığı kadarıyla karar verirdi. Harry nasıl diyorsa Louis ona göre öyle hissediyordu. Bu yıl o geceye kadar Louis'nin kendisiyle iki cümle zor ettiğini, yüzüne bile bakmadığını bile bile halen onun kendisini sevdiğini düşünmüştü, evet, kendi mantığı ne derse gerçek odur. Değişiyor.
Hayır. Okula gitmek zorunda değillerdi bu gün, Zayn boş ver demişti ama Louis, sırf Harry ile uğraşmamak için yapmalıydı yine istemediği şeyler. Ne değişiyor ki?
Halen küçük bir çocuk gibi aynı saçmalığı savunuyordu, gerçek sevgi katlanmak değildi, bu korkunç ve boktan bir inançtı. Sadece kendisinin inandığı bir bok. Ayrıca görünen o ki Harry cidden kafayı kendisine takmıştı. Ve Louis şimdi de bu saçmalıkların seviyesinden çekindiğinden artık tepki koymak zorunda hissettiği hiçbir konuda tepki vermemeliydi. Kaçmayı bırakan sensin. Tekrar ve tekrar katlanmak zorundaydı. Şaka gibiydi ama zorunda olan tek kişi her zaman kendisiydi.
Gittiği yerleri ona hesap vermek zorunda olmak da yeni modaydı sanırım. Ne zaman bu kadar meraklı oldu? Ne zaman bu kadar ilgili oldu? Sabahın köründe aradığında neler duydu hatırlamıyordu ama kesinlikle uzundu, soruydu. Komikti. Louis geçen yıllarda bir köşede ölse ki çok muhtemel anlar yaşamıştı büyük ihtimalle bunu birisi söyleyene kadar merak etmez, o birisi söylenince de cenazesine iki çiçek getirmezdi. Değişiyor.
Ya da
Ya da hep böyleydi de önceden gizliyordu.
Daha korkunç olduğundan şıkkı görmezden gelecekti.
Bu kadar umursamaz olmak insani değildi. Bu kadar umursamazmış gibi davranmak-
Yeşiller sonunda yeterince baskın bir role girmiş olmanın verdiği tatminle etrafta gezinmeye başladı. Drake denen götün Louis'e baktığını görmek bu işin en sorunlu kısmı oldu. Başını çevirdi ve masaya eğilerek mavi gözlü olanın önünü kapattı. Rahat hissettiriyordu, görünmemesi. Uğraştığı şeylere bakın?
Deli ediyor. Tüm gece bir başkasıyla kalmış olmasının hissettirdiklerinin ne kadarını içinde tutabilirdi artık? İçinde tutmazsa neler olurdu? Anlarsa. Her şey biter.
O seni her şeye rağmen sevemez. Bunu kabul etmek istemiyordu. İnandığına göre Louis'e her şeyi kabul ettirebilirdi. İster sevsin ister sevmesin. Zorlanmayı yadırgamıyordu sonuçta. Bunu sevmeyecek. Kaşlarını çattı.
Louis de ondan sonra esnerken ürperince omuzlarını kaldırdı. Elleri cebinde. Zayn'in siyah tişörtünün açık bıraktığı kolları sinek ısırığı dolu, gece gerçekten kriz geçirmişti. Başını geriye attı kızıl saçları alnından geriye gitsin diye. İçeridekiler çok gürültü yapmıyor ama hareket trafiği başını döndürüyor.
Kıvırcığın kendisine baktığını hissettiği halde o yana dönmedi, maviler boş masada, bile bile de olsa pirsingini çevirdi. Neden yaptın?
Harry'nin çatık kaşları bir iki saniyeliğine gerildi. Halen oldukça kızarmış gözleri vardı. Kulakları uğultu ve bedeni taş dolu. Onun yüzünden. Louis ne zaman bir yerlere kaybolsa yataklara düşecek kadar onu düşünmekten kendisini alamıyor olmasının suçlusu kendisi olacak değildi. Suçlu Louis!
Harry sinirleniyor. Şimdi, tüm enerjisini gece boyu süren kuruntular, sanrılar, sessiz sessiz çıldırmalarda harcadığı için bir şey yapamıyor ama kesinlikle ilk elde ettiklerini yanındaki üzerinde kötü amaçlı olarak kullanacak. Sabitlediği bakışları dudaklarından çekmekte zorlandı.
Aslında Harry ne kadar sinirlenirse sinirlensin hayatı boyunca sadece bir yerlere bakarak ya da hareketleriyle karşısındaki kişiyi sıkarak atmıştı öfkesini. Bu yüzden düşünerek kolayca yorulurdu. Asla kavga etmez, Louis gibi sağa sola tekme tokat atıp çıldırmazdı. Ama son zamanlarda-
Dün ders bittiğinde, aşağı inmiş, ilk defa Louis'nin kendisini beklemesini beklemek zorunda kalmaktan hoşlanmayarak Drake salağının rahatsız edici tavırları yüzünden bahçede zaman harcamıştı. Ağrısı neydi herifin bir anlasa, kesecekti. Ama o sadece Harry'nin yüzüne bakıyor bazen boş boş gülümsüyordu. Alay eder gibi.
Yani kıvırcık o piç yüzünden zaten sinirliydi, hali hazırda düşünceli ve yorgun da. Üstüne Louis'nin de ortadan kaybolmuş olması sinirlerini fena halde çöküşe götürmüştü. Kendisini beklemeyip eve gittiğini düşünmüştü. Sabaha kadar da böyle düşünecekti ama sabah olunca, yataktan hasta olmuş olarak kalkınca, giyinip kapısına varınca onun evde olmadığını anlamış gerçekten oraya buraya saldırmak için enerjisi olsun istemişti.
Yapabilse yapacaktı. Tıpkı, o gün Louis okuldan kaçtığında yaptığı gibi. Bağıracak ve olduğu yerde kuduracaktı büyük ihtimalle. Ama titreyen ellerini cebine atıp telefonu zor almıştı.
Üzerindeki kime ait olduğunu bilmediği tişörte bakıp kusacakmış gibi bir ifade takındı. Başka birisi. İlk defa yapmıyordu ama nedense artık dayanamıyorum. Düşünceleri kafasına ağır geldiği için mi onu öptüğüm için mi bilmiyordu ama her yerden taşıyordu Harry.
Sabaha kadar sadece kendisini beklemedi diye düşündüğü için bu haldeyse, daha kaç gün oldu sana karşılık vereli, kesinlikle çıkışta acile gitmeliydi.
İnsanlar birilerine kızdıklarında onları pataklamak ister. Harry Louis'e dokunmak istiyordu. Sıkı, çok sıkı tutmak istiyordu kollarını ve sarsmak yüzüne karşı bağırmak, benden başkası olmayacak hayatında. Sinirleniyordu. İnsanları ondan uzak tutmak için aralarındaki her şeyi riske attığı halde hiçbiri işe yaramıyordu.
Louis bir şekilde Alice ya da Zayn buluyordu kendisine sonra kaybediyor yine buluyor birileriyle rahatça aynı yatağa girip ertesi gün geliyordu. Umurunda değildi.
Ensesindeki kızarıklığı görünce Harry kırpmadığı gözlerle Louis'e bakmayı kesip tişörtün eteğini serçe indirip ona bu ne diye hesap sormak için ağzını açtığında sınıfta olduğunu unutmuştu. Diğeri bu ani hareketle yerinden sıçradı.
O sınıfı özellikle unutmamıştı ve gittikçe üzerine eğilen Harry'den kaçmak için yere düşmeyi göze almıştı, geriye kayıyordu. Korktuğun kadar var. Kalbi deli gibi atıyordu. Mavileri sonuna kadar açılmıştı.
Sokakta bile kendisinden utanıp yüzüne bakmayan birisinin şimdi tüm arkadaşları içinde resmen üzerine atlayacağı gerçeği neden korkutucu olmasındı? İçeriye göz atmaya korktu. Onları böyle gören ne derdi? Yutkundu. Burada olursa daha normal şeyler yapar sanmıştı.
Göz göze geldiklerinde kıvırcığın saçma ciddiyetini anlayıp kaşlarını çattı ve omzundan itti karşısındakini. Alttan al şunu. Nefesinin yüzüne çarptığını tahmin ediyordu, o nefes vermiyor, yakınlardı.
Tek kaşını kaldırmıştı Harry. O kızarıklık sandığı şey değildi.
"Sınıftayız."
Harry bunu duymadı. İfadesini korudu. Karşındakinin korkulu bakışları altında gözlerini kırpmadan onu süzdü. Ateşi çıkıyordu. Neden bu kadar büyüleyiciydi?
"Ne bakıyorsun?" Louis kızmak istiyor kızamıyordu. Garip bakıyor. Bunu sevmiyordu. Yine de ona ters hareketler yapmaktan tamamen vazgeçmişti.
"Bu koku da ne?" dedi Harry alakasız bir şekilde. Tekrar ileri uzanıp Louis'e yaklaşmaya çalışırken gözlerini kapatıp garip kokuya ithaf kaşlarını çattı.
Ve Louis neredeyse boynuna sokulan Harry yüzünden daha fazla geriye gidemedi, kayıp kıç üstü petek ve sıra arsına devrildi. Kafasını çarpmıştı. Diğeri bunun için üzülmedi.
"Sen sinek ilacı mı sıktın üzerine?" Gülümser gibiydi. Louis tam o saniye, nasıl bir ruh hastasısın sen amcık, deseydi tam olarak kendisine göre bir tavır sergilerdi ama sınıfı takmayan bir Harry her şeyden daha korkunç olduğu için sadece kafasını tuta tuta sırasına tırmandı. Göz temasından kaçıyordu. Etrafa da bakmak istemiyordu. Ya gördülerse?
Bu neden seni üzsün?
Hayır, hoşuna giderdi.
Harry daha üsluplu otururken saçlarını düzeltti ve kuşkulu bir şekilde Louis'e tepeden bakamaya başladı. Yanlış bir şeyler.
"Her yerim delik deşik olmuştu." Sakin. Yanlış-
Beklediği ters tepkiyi alamamışlıkla Harry gerildi, yine ciddileşmek zorunda kalmışlardı. Aralarındaki kaotik hava isteseler de dağılabilecek gibi değildi. Masaya ve sandalyeye yaslı her bir kolu, tamamen yanındakine dönük şimdi kıvırcık. Tüm sınıf arkasında kalıyor. Louis ise sırtına dönük açık pencereden içeri giren yaz kokusuyla birlikte Harry'e güzel görünüyor.
"Neredeydin?" sordu, uzatmadan. Bunu telefonda da söylemişti gerçi, siktir git dedi. O an araları eskisi gibi oldu sanmıştı.
Her şey daha beter gibi hissettiriyordu şimdi. "Zayn." öfke midesini yakmaya başladı. Dizlerinin seğirmesine, gözlerinin kaşınmasına, ağzında kötü bir tat çıkmasına... Çenesini sıktı. Sınıfta olduklarını hatırladı etrafa bakınmak için arkasını döndü omzu üzerinden. Sadece Drake bakıyordu bu yana, onu görmezden gelmeye karar verdi şimdi.
"Bütün gece?" Tekrar göz gözeler.
Louis başını salladı. "Evet." dedi, siyah eldiveninin kemeriyle oynuyordu. Şu rahatlığı yok mu? Harry onu çok fena boğazlamak istiyor. Ayaklarını daha sert vurmaya başladı yere. "Ne yaptın bütün gece, onunla?" onunla. Elinde olmadan sesi sinirli çıkıyordu.
Neden soruyordu? İlgisini çeken şeylere Louis ve onun ekstra sıkıcı hayatı da mı giriyordu şimdi? Bundan hoşlanmazdı ki. Louis ne zaman bir arkadaş edinmeye çalışırken Harry'e birlikte yaptıklarını anlatsa çocuk kesinlikle dinlemiyordu. Esniyor, telefonla oynuyor, Louis kendi kendisine konuşmuş oluyordu. Neden şimdi, dinlemek istiyordu? Ters ters ellerine baktı ama yüzüne çıkartmadı gözlerini. Ters cevap verme.
"Sigara, bulaşık, kahve, sohbet." Yeterince, yaşarken mutlu olduğu anıları kendi içinde boğmak zorunda kalmıştı zamanında. Acı çekmişti. Bir süre sonra Harry ile konuşmaya çalışmayı bırakmıştı. Yalnızca dinliyordu. O zamanlar çok uzak değildi, üç yıl önceydi belki de, ama o şimdi Louis'nin arkadaşı hakkında konuşmasını istiyordu? İçinden gelmiyordu ona söylemek. Hak etmiyordu çünkü. Zayn ile yaşadıklarını hissettiklerini anlayamazdı Harry. Yine aşağılayıcı yorumlar yapardı. İstemiyordu.
"Tüm gece?" İnanmayan bu ima da haber veriyordu gelecek olan alaya. "Evet sonra da uyuduk." konuyu kapatmak istedi. Yeşiller son derece hedefe kitlenmişti. Zil çaldı. "Birlikte?" midesi kalkmış gibi çıkmıştı sesi.
Düşünme, düşünme, düşünme-
Şimdi hasta olduğu için bu kadar dramatik olduğunu biliyordu. Aksi takdirde kesinlikle duyduğu hayal ettiği sahnelerle kalkıp okulu o çırpı bacağın tepesine yıkardı. Sinirden titremek dışında, elinden hiçbir şey gelmiyordu ama. Louis kendisi dışında birisiyle uyumuştu? Nasıl uyumuştu? Çok yakınlar mıydı? Sarılmış olabilir miydi ona? Ya ne kadar güzel uyuduğunu izlediyse? Binlerce soru patlak verdi. Şimdi, bu kadar hasta olduğu için şanslılar. Aldığı her nefes fokur fokur oluyor ciğerlerinde. Başkası, başkası...
"Ne olmuş?" Tanımasa, kıskanıyor derdi ama Harry dünya üzerindeki en gavat insan olabilirdi. Yıllarca gördüğü hep bu olmuştu en azından. Sahiplenme duygusu yanındaki kişinin minnet duymasına yetecek kadardı. O halde ne yaşıyordu şu an? Bu yüzündeki ifade neydi: kırpmadığı kızarık gözleri, kasılmış çenesi, gittikçe küçülen göz bebekleri, belirginleşen gamzesi, yeşilleri koyu. Katı, nefessiz, mor bir yüz.
"Nasıl iki hafta bile tanımadığın birisinin yanında rahatça uyursun anlamıyorum sadece?"
Louis başını yüzüne çevirip komik bir şeyi yarım duymuş gibi kaşlarını kaldırdı. "Ben on altı yaşımdan beri tanımadığım insanlarla her boku yiyorum, neden şimdi bunu sorun ediyorsun?" Elinden geldiğince sakindi. Sözlerine küfür bile girmemiştir işte. "Üstelik, Zayn tanımadığım birisi değil. Arkadaşım." Sinirlerine hakim olmakta zorlanıyordu Harry dişlerini öyle sıkıyordu ki, ağzına dökülse hepsi hiç şaşırmazdı. Louis de farklı durumda değildi. Sinirden başı ağrımaya başlamıştı. Birbirlerine tekme tokat dalmak istiyorlardı.
Hayatı sokaklarda boka dönerken başına onca iş gelirken bir defa sormadığı bir şeydi, neredeydin? Gözleri dolmasın diye yeşillere bakmayı kısa tuttu. Sik kafalı.
Çok ihtiyacı vardı bu soruya. Ama artık değil. Belki de Louis orta okula daha yeni geçmişken fazla güçsüz olduğu gerekçesiyle adam olması için babası tarafından arabadan atılıp bilmediği bir yerlerde terk edildiğinde, çocuk eve iki gün sonra zor geldiğinde sormalıydı, neredeydin? İhtiyacı olduğunda sormamıştı hiç. Neden tanımadığın insanlarla kalıyorsun, bu zararlı, dikkat et, sana zarar verirler, onlara ihtiyacın yok...
Louis'nin Harry'e de kesinlikle ihtiyacı yoktu. Ama bu cümlelere vardı. Artık yok. Kendisini umursayan birilerine olan özlemi yok olmuştu. Zayn sadece yanındayken bile Louis önemsendiğini hissediyordu çünkü.
Ve Harry, şimdi mi sorun oluyor? Dememek için dudaklarını kemiriyor. Sadece sorun mu oluyor?
"Zil çaldı, çıkabilir miyim?" İmalı geliyordu sesi. Yanlış geliyor. Kızarmış yüzü karardı. Önüne döndü önce sonra da yavaşça ayağa kalktı. Daha fazla batırmaya niyeti yoktu.
Louis gitti. Harry düşünmek istedi ama çok sinirliydi, mantıklı düşünemiyordu. Kafasını sıraya gömdü yine. Delirecekti. Az önce neler yapmıştı öyle, Tanrıya şükür herkes çenesinin derdindeydi de gören olmamıştı, yoksa olmuş muydu?
Derin derin nefes aldı, doğrulup elleriyle yüzünü ovdu, saçlarını düzeltti, önündeki kağıda baktı boş boş. Allak bullaktı kafası.
Louis o çocuğa değer veriyordu, arkadaşı olduğunu söylemişti, düşmüştü hani, yalancının tekiyle uğraştığını unutuyordu bazen. Acı acı gülümsedi. Daha önceki arkadaşları nasıl yolladıysa bunu da o şekilde yollayacaktı sakin olabilirdi. Hiçbir farkları yok, hepsi aynı, hepsi gidecek. Alice ya da Zayn adı fark etmiyor.
Sessizce halletmelisin.
Louis'e bunca zaman iki günlük arkadaşları hakkında yorum yapmamıştı, tepki bile vermemişti, kalbini kıracak kadar hevesini de kırmıştı bu konularda. Çabuk alışıyor. Her defasında sonuç aynı olsa da Louis yine üzülüyor.
Harry'nin umurunda değildi, bir şekilde o malum arkadaşlara yapacağını yapıyordu, diğerinin kendisinden şüphelenmemesi için neler çektiğiniyse sadece kendisi bilirdi. O halde bunu bozamazdı, yıllarca dikkat çekmemişti, sessizce halledebilirdi.
Ama bu sefer ve artık, Harry Louis'nin üzülmesine sebep olan kişi olmayacaktı. Arkadaşıyla ilgileniyor gibi yapabilirdi, böylece onunla ilgilenmiş olurdu ve Louis sevinirdi. Ayrıca o tipten kurtulmak da kolaylaşırdı.
Üç ders bu kararı düşündü, hiç konuşmadı ve her cümleyi, her adımı, kurdu, dizdi, bozdu, yazdı. Neticede bütün gün kafasını kaldıramadı.
Yorgunluk krizi oldu hastalık. Ateşi çıkmıştı sonunda. Küfür etti, bilinci kapanmıyordu ama dış dünyadan uzaklaşmıştı çoktan. Gözlerini açamadı. Çok düşünmek zorunda olmaktan nefret ediyordu. Fiziksel bir motivasyon kaynağı olmadığı için böyle zamanlarda iyi sövüyordu kendisine.
Aldığı her nefes kafasında yankı yapıyor, sıcak meltem yüzünde. Louis de onun gibi başı sıradalardan, eli bazen diğerinin alnına gider gibi oluyor ama geri çekiliyor. Ona dokunmak eskisi kadar kolay değil. Avuçlarında yangın çıkacak sanki.
Çok uykusu var. Tüm dersler bitene kadar karşı karşıyalar. Kimse onlara karışmıyor. Belki de çekiniyorlar. Harry'nin bahçede yaptığı şovdan sonra bu çok muhtemel bir seçenek. Emo çocuğu barındıran hiçbir şeyle uğraşmama seçeneği.
Drake çıkış ziliyle beraber kalkarken kısa süreliğine baktı ikisine. Leia bilmiş bilmiş gülümseyerek saçlarını savuruyorken sessizce fısıldadı arkadaşlarına "Ya birlikteler ya birlikteydiler ya da birlikte olacaklar." Drake gözlerini devirdi. Matt ve Leia neden onların "birlikte" işine bu kadar seviniyordu anlamıyordu ama saçma bulduğu açıktı.
Sınıftan çıktılar, hiçbir şey demediler çantaları halen sınıftaydı, marketten bir şeyler alıp geri geleceklerdi ve film izleyeceklerdi. "Geldiğimizde halen uyuyorlarsa kaldırırız. Hem belki bizimle film izlerler." demişti Matt. Mümkün değil.
"Şimdi de sorabilirsin." dedi. Drake beklemeden kaldırmak istedi onları ama Leia kolundan tutup çekmişti arkadaşını. "Sen karışma huysuz." Çok saçma.
"Şimdi hiçbir şey hazır değilken sorarsak belki de beklemek istemezler." Matt ne zaman bu kadar organize oldu? Drake yüzünü astı. Sınıfı geride bırakırken de buna devam etti.
Neyse ki Zayn herhangi bir teneffüste, Louis'e sigara borcunu vermek için geldiğinde onları görmüştü ve bu yüzden çıkışta uyanıp uyanmadıklarını kontrol etmek için uğramaya karar vermişti. Böylece Drake olası birlikte film izleme kabusundan sessizce kurtuldu.
Çocuk o ikisini birlikte görmekten hoşlanmıyordu karar vermişti. Yanlarında durmak istemiyordu. Sabah Harry'nin kızıl çocuğa yaklaşması da hoşuna gitmemişti. Rahatsız görünüyordu ama yeterince tepki vermiyordu. Bu tür kötü şeyler midesine iyi gelmiyordu. Alışık değildi.
"Hey, Louis. Kalk, dersler bitti."
Biraz tedirgin Zayn. O da en az arkadaşı kadar sosyal iletişimi zayıf birisi. Sadece seslendi yine de Louis tanıdık aksanla kolayca kalktı.
Mavileri Harry'nin terli yüzünde gezindi başta. İnce bukleleri yüzüne saçılmış onu boğmak ister gibi sarmıştı boynunu, yüzü kızarmış, dudakları-
"Harry?" diyerek doğruldu. Zayn ile göz göze geldi. Boş sınıfa bakıp gözlerini kırpıştırıyor sonra. Eldiven içinde sıcaktan yanan elleri dağılmış saçlarını geriye itiyor sırayla. Başı ağrısa da ayağıyla Harry'nin ayağına vuruyor seviyeli olarak.
Tepki alamayınca omzunu kavrıyor oğlanın. "Harry kalk!"
Kısık sesli bir mırıldama dışında tepki almıyorlar. Zayn omuz silkiyor sadece. Pek umrunda değil kıvırcık olan.
"Sikeyim uykunu kalksana!"
"Kalkamıyorum." Sesi boğuk. Louis duraksayıp tedirgin de olsa onun ateşine bakmak için alnına dokundu.
Oflamak zorunda kalmıştı. "Hastaneye gitmemiz gerekiyor." ateşi vardı. Eve gidip uyumak gibi planları suya düşmüştü Louis'nin. Harry'nin kolundan tutup çekti ama elleri bu konuda işe yaramıyordu.
"Zayn yardım edebilir misin?" demesiyle onun kalkması bir olmuştu gerçi. Kaşları çatık ve gözleri yaşlı bir şekilde esmer gence baktı kıvırcık oğlan. Tüm hücreleri bu çocuktan kurtulmak istiyordu. Kanı fokur fokur oldu damarlarında.
Ter içindeki bedeni titriyordu ateşten. Halsizdi. Sakin olmalıydı, onu Louis'e yaklaşmak için kullanacaktı. Ela gözler alaylı alaylı süzdü bedenini. "Bana ihtiyacı yok gibi."
Çenesini sıkacak kadar bile enerjisi yoktu sadece bakabildi. Kolunda sıcak parmaklar hissedene kadar, Louis kendisini kalkması için itiyordu. Ses çıkartmadan dediğini yaptı, çantası toplanırken esmere bakmayı sürdürdü, sonrasında da.
Zayn rahatsız olmuş değildi. Umurunda değildi çünkü. Louis rahatsızdı ama, Harry'nin koluna vuruyordu bazen, yanıt olarak en son aldığı ise sadece omzuna sarılan o koldu. Onun yerine taşıdığı çantası yeterince ağırdı oysa. Üstelik bu sıcakta onunla yakın olmak istemiyordu. Genel olarak da istemiyordu. Kökten onu istemiyordu Louis.
Huzursuz huzursuz devam etti yürümeye. Kızıl saçlar parlıyor, çok sıcak. Güneş henüz yukarıda. Omzundaki kolu itecek cesareti yok. Var belki de ama Zayn'in yanında saçma bir tepki almaktan çekiniyor sadece.
"Büyükannem için ilaç yazdıracaktım ben de sizinle gelsem sorun olur mu?"
Hevesle kafasını salladı Louis. Okul bahçesindeler henüz. Zayn yanında olsun istiyordu. Bu götle yalnız kalmak istemiyordu. İkisi arasında kalmak da hoşuna gitmemişti ama bu yalnız olmaktan iyiydi.
Harry yanağını Louis'nin saçlarına yaslarken sinir bozucu bakışlarına devam etti. Beyaz teni güneşte parlıyor, alnına ensesine yapışan tutam tutam saçları rahatsız ediyor gibi görünüyor. Sonsuza kadar böyle bakabilirdi esmere.
Hastane odasında koluna serumu yerken bu öfkeli ifade silinmek zorundaydı ancak, iğneden korkardı üstelik ilaç fena mayıştırmıştı. Ve kısa ya da uzun belirsiz baygın düştükten sonra tekrar uyanışı daha az sağlıklı olmuştu sanki. Eskisinden de yorgun hissediyordu. Kötü bakışlar atamayacak haldeydi yani.
Tek serumla iki saatte hallolmayacaktı mevzu belli ki. Yorgunluktan fazlasıydı bu sefer. Babasıyla uğraşmak istemiyordu. "İyileşene kadar-" dedi fısıldar gibi. Louis eğer onun hemen yanında telefonla uğraşıyor olmasa bunu duymazdı.
Narin ve kırgındı sesi, ne demek istediğini biliyordu, ne kadar isteksiz de olsa onu böyle görmek sinirini bozuyordu. Çok masum ve muhtaç görünüyordu hasta olunca. Kıyamıyorsun.
"Bizde kalırsın." Sende.
Zayn reçetesini almış gelmişti o sırada. Harry gözlerini açtı sırf ne olduğunu görmek için ve ikisi sarıldılar? Gerçekten mi? Çok düşündü hayal görmüş olabilirdi. Dokundu. Böyle böyle, düşünerek komaya bile girerdi Harry.
"Görüşürüz." Dedi Zayn kendisine de bakıp. Cevap vermedi. Siniri fena bozuktu. Hemen iyi olup bir şeyler yapması gerekiyordu.
Ciddi bir şeyler. Louis'nin üzerinde kaldı bakışları ve kapandı gözleri. Yanlışı bul.
~
4k oldu ve ben istediğim yeri yazamadım wşşdşsd neyse öbür bölüme hazırlıklı olrsnz artık.
Bu arada-
Harry'nin bu Louis'e saplantılı halleri size saçma gelebilir gerçi kendinizi vererek okursanız anlaşılıyor ama yine de açık olsn diye söylüyorum, bildiğiniz gibi o narsist (bu hastalık hakkında bir şeyler okudukça dinledikçe Harry karakterini daha iyi göreceksinizdir) ve bu hastalık beraberinde obsessifliği getirir. Temizlik, nesne, kelime, şahıs, özel alan vs takıntılı olabilirler, üstüne bunu savunurlar. Harry de aynı şekilde. Mevzu buradan kaynaklı. İyi ya da kötü kendisi için önemli insanlar ve diğerleri arasında kesin çizgileri var. Louis ve diğerlerinin sevgisi de aynı şekilde ayrılıyor, diğerleri sadece özgüven ve egosu için iyi gelirken Louis'nin onu sevdiğini düşünmek Harry'e çok iyi biri gibi hissettiriyor çünkü ona kötü şeyler yaptığı halde seviliyor oluyor, vazgeçilmez hissediyor, böylece herkese dayattığı en en en enini olurken hiç şüphe duymuyor. En boktan haliyle bile sevilmek onu tatmin ediyor. Kendisi olabilmek aynı zamanda sevilmek bulunmaz bir nimet bir narsist için. Bunun için seçtiği kişinin Louis olması ise asıl soru. Küçük Harry, Louis'yi kesinlikle sevmediği ona gıcık olduğu ve ailesini kıskandığı için özellikle onunla uğraştı hep. Sonradansa onun gibi inatçı birisinin sevgisi kendisi için önem kazandı, gittikçe kendisini ona bağımlı hale getiren kendisiydi.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top