3.0

Bad omens, The worst in me, Harry'nin son bölümlerdeki ruh haline birebir ✨

Yorum, oy atmayı unutmayınn

~

Defterin boş sayfasına sınav tarihlerini karalarken gözleri durgun, dudakları kenetli, saçları topluydu.

Açık pencerelerden içeri sızan sıcakta kavrulmuş çam sakızı kokusu ciğer yakan cinsten ve kesinlikle parfümlerle gizlenmiş ergen kokusuyla iyi gitmiyor.

Geceden kalma gürültü halen başını ağrıtırken önünde yazanı görmeden duyduğunu karalamaya devam etti. Günler süren o boşluk hissi yerini korkunç bir yığın soruya, soruna bırakmıştı. Dalgın, huzursuz, düşünceliydi.

Düşünceleri sessiz ve çaresizdi. Saç diplerinden ensesine terlemişti. Üzerindeki sade beyaz tişört o kadar inceydi ki soyunsa bu kadar fark ederdi, oysa serinlemek için çıplak olmak bu şehirde hiçbir işe yaramaz. Yine de Harry gibi, herkes elinden geldiğince soyunarak şansını denemekte kararlı.

Kalemi tutan eli terlediğinde mecbur bir iki saniye mola verip avuçlarını pantolona sürttü.

Güneş yandaki tapınak kılıklı belediye binası sayesinde küçük okulun pencerelerinden içeri çarpmıyordu. Yankı yapan uğultu ya da klimanın bozukluğu yüzünden sınıfı boğan sıcak dikkatini dağıtmıyordu, Harry sadece yanındaki bedenin hareketsizliği canını sıktıça başını çeviriyor o kadar. Yanlış bir şeyler var. Yazmaya devam ederken belli belirsiz başını iki yana salladı. Kuruntu yapıyordu değil mi?

Hiçbir şey düşünmemesi gereken bir dönemdeydi ama o düşünmeden edemiyordu. Anlamı, çıkarı, karı ya da zararı olmayacak düşünceler. Yalnızca baş ağrıtıyor. Harry bu kadar kafası karışık birisi değildi. Kuruntu.

Üstüne bir hafta öncesine kadar sonuçlarını umursamadığı, ısrarla devam ettiği, inandığı o rahatsız edici düşüncelere sahip çıkmak için hiçbir nedeni yoktu artık. Ama sahip çıkılası bile olmayan bu düşünceler üzerine yapışmış Harry başka yol bilmez bir aptal olmuştu sanki. Nefes alış şeklindeki samimi heyecan dahi yakışmıyordu üzerine, gözlerindeki büyülenmiş ifade ya da kalbindeki çarpıntı da öyle.

Değişiyor muydu yoksa kendisini mi keşfediyordu?

Bir anda onu peşine takmak isteyen kişi olmayı bırakıp peşine takılan kişi olmuştu. Ruhu orta yerinden parçalanmıştı, hızla dökülüyordu tüm parçalar. Bu ne keşif ne de değişimdi.

Dipsiz kuyu. Attığı tüm o taşlar kafasına yağsın istemiyorsa artık farklı bir yol deneyecekti zaten ama Harry en azından bildiği bir yol seçmeyi tercih ederdi.

Bunca zaman neden tüm o rahatsız edici düşüncelere sahip çıktığı şimdi açıktı işte. Kendi iyiliğin için. Harry kendisi hakkında kabul etmek istemediği tonlarca sessiz itiraf edilmemişlik ve kafa karıştıran soruyla karşı karşıyaydı an itibariyle ve gerçekten bunu Louis için yapmıştı. Nelere sebep olduğunu görmüyor muydu? Louis her şeyi mahvediyordu yine. Suçlu elbette oydu. Ne yapacaktı Harry?

İstekleri kahrediciydi ama iki mevsimli sevimsiz şehri arkada bırakıp onunla yaşama hayali bile anlık titremesine sebep oluyorken de nasıl bırakabilirdi onu?

Her şeye rağmen kendisini gerçekten sevebilecek tek insan, dipsiz kuyu, ihtiyacı olduğu her konuda yardımını seçeceği kişi. Rahatlıkla diyebilirdi, Louis Harry'nin hayatındaki tek kişiydi.

Harry de onun hayatındaki tek kişiydi. Aksi korkunç sonlara işaret.

Evlerinde sadece ikisi olacaktı, kendileri dışında kimse girmeyecekti, özel alan denen şey bu değil miydi? Louis'nin ellerini kesmesine de gerek kalmayacaktı çünkü tüm bu insanlardan uzak tutacaktı onu, tüm izler iyileşecekti. Dudaklarındaki belirsiz kıvrılmayı hissetmedi.

Bütün gerçeklere ve gerekçelere rağmen Louis'nin halen bu fikirden saçmalık olarak bahsediyor olması sinir bozucuydu. Başka seçeneği olduğunu kim söylemişti ona? Yıllardır neyin kavgasını yapıyorlardı burada? Harry neden peşine takılıyordu? Sonra neden salak oluğunu düşünüyor.

Bitmeyen tarihler, yavaş yazıyor olabilir miydi? Öğretmenin sesi çok uzaktan geliyor. Elleri titriyor. Kalem tutuşu bozuldu. Tüm kan omzundan yukarı taşınıyor gibi, beynindeki fokurtuyu duyuyor.

Kalemi durdu. Kafasının içi bomboş, orayı doldurması gereken çok şey var ama Harry sadece bakıp bakıp kaygı edebiliyor.

Louis'nin sessizliği sinir bozucu, teneffüslerde o esmer çocuğun yanına gitmek dışında yerinden kalktığı söylenemez. O çocuktan kurtulmak zorundasın.

Onun yüzünden. Yanlış bir şeyler...

Dün gayet iyiydi çünkü, biraz. Elleri üzerindeki parmaklarını hatırlamak yutkunmasına sebep oldu. İyiydi. Yeşilleri bunu tekrar görebilecek gibi dolu sayfadan kalemi tutan eline gitti. Garip, fazla dikkatli, düşkün, hevesli tavırlarını yorumlamak içinden gelmedi.

Ama yalnızca Louis varken susuyordu beyni. Ayakları yerde ritim tutmaya başladı. Bitiyordu kafa karışıklığı. Günlerini alan kafasında yankı yapan sessizlik sadece onu öptüğü içindi, sessizlik istiyordu...Neden yanlış bir şeyler var gibi? Neden böyle düşünüyorum? Neler oluyor bana? Sınavlar? Louis? Drake? Esmer çocuk? Ne yapacağım?

Tüm gece ve sabah tek düşündükleri bunlar değildi, yine de canını yakmakta üst düzey anılar, sorular, konular oldukları kesindi. Özellikle de geçen akşam üst üste düşen elleriniz.

İçinde tuttuğu tüm canavarların zincirlerini kıracak kadar güçlüydü mavi gözleri ve o bile isteye her halkayı paramparça etmişti zamanı unutulmuş bir zamanda. Şimdi tamamen ve acımasızca şeytanlarıyla onun peşindeyken suçlu Harry değildi. Gözleri.

Ne derse desin, hatta gerçekten Harry'nin yapmak istemediği, aşağılık hissettiği o hareketleri yapmasını istesin Harry yine devam edecekti. Zincir değil incecik bir ip bile yoktu kendisini tutmasına yardım edecek.

Bu gerçeği her zaman olduğu gibi yine saklaması gerekiyordu belki de, çünkü Louis'e istediği ilgiyi vermeden önce onun kendisini sevmesi gerektiğini düşünüyordu, hatta açıkça daha da fazlasını hissetsin istiyordu. Eli ayağı kadar ihtiyaç duysun istiyordu kendisine. Ama içinde tutamıyordu işte. Kafası iki metre üstte uçuyordu o kendisine bakarken. Yeni bir şey değil.

Üzerinde her zaman böyle güçlü etkileri olan birisini nasıl bırakabilirdi ya da bırakmak isteyebilirdi ki zaten. Sana layık tek kişi. Şimdi o kaçamazken ve ikisi öylece birbirine bakarken bile sessizce etrafını çevirdiğini de bilmiyor muydu? Zehirli bir sarmaşık gibi.

Ve resmen peşine takıldığı çocuğun, tüm o iğrenç insanlarca görülmesini istememesi normal değil miydi? Ona selam bile versinler istemiyordu. Bunca yıl hangisi ne yapmıştı ki? Sadece Harry'nin olduğu için ona bakmak isteyeceklerdi ya da istiyorlardı. Drake gibi mi?

Hepsi için Louis aynıydı, sıradan ve işe yaramaz emo velet. Gerçekte de öyleydi zaten ama Harry'nin tüm sistemi yokluğunda mahvolurdu. Anlamaları imkansızdı. Küçükken de anlamıyorlardı. Senin gibi birisi nasıl onunla arkadaş olur? Gerçekten en yakın arkadaşın o olamaz? Babası katilmiş? Çok aptal. Mızıkçı. Oyun oynamakta kötü. Hızlı koşamıyor. Top sektiremiyor. Boyu kısa. Cılız... Her zaman gördükleri buydu. Harry şikayetçi olduğu tek bir an hatırlamıyordu.

Açıkçası, Louis ne kadar batmışsa Harry de o kadar batmıştı. Kimsenin bilmesine gerek yok. Her zaman arkadaşını koruyabilirdi bu sözlerden, korumamıştı, çünkü ne kadar dışlanırsa o kadar sadece Harry'nin arkadaşıydı. Tek fark buydu, Harry daha az kötü durumda falan değildi.

Kendisi gibi olduğu ilk anda insanlar ondan da uzaklaşırdı. Çizdiği imajla yalnızca sahte sevgi getiriyordu.

Sosyal ve eğitimsel açıdansa yeterli teşvikle herkes iyi olabilirdi. Louis asla bu teşvike sahip olmamıştı ama her zaman Harry'e sağlamıştı. İşte bu yüzden. Kimse ne kadar değerli olduğunu bilemezdi. Sınıfa göz attıkça, teneffüste, o giderken...arkasından bakıp gülümseyerek konuşuyorlarken şimdilerde, dört yıl boyunca bir defa umurlarında olmamıştı.

Çenesi kasıldı. Bu çok can sıkıcıydı, Louis için bile. Dört yıldır nasıl bakmıyorlarsa öyle devam etmeleri gerekiyordu hepsinin. Ona başından beri değer veren, sahiplenen, yanında olan kendisiydi. Bozmalarına izin veremezdi.

Kendisini nasıl sadece o hak ediyorsa, Louis'i de sadece kendisi hak ediyordu.

Harry dün süslü kızın tekiyle iki dakika konuştu diye "ezik emo" hemen unutulmuştu işte. Matt ve Leia'nın dedikodu ağına güveni tamdı ama bir gecede bu kadar çene yapmaları yine de takdir edilesiydi. Her şey yolundaydı. Neden gülümsedi- göz ucuyla başı sırada, duvara dönük kara saçlı oğlana baktı. Drake çok sinirini bozuyordu. Sesli bir iç çekti kağıdına tekrar odaklanmaya çalışırken. Onunla da ilgilenecekti. Sonra.

Harry her şeyi önceden ayarlamıştı, daha Louis'nin önüne kendisini attığı an başlamıştı düşünmeye.

Okulda tanıdığı, muhabbet etmiş bulunduğu ve kendisi seven (Harry için sadece salaklar sürüsünden seçme) bir çocuğun yakın arkadaşıydı Jane denen kız. Bazenleri çıkışta arkadaşının yanına geliyordu ki bu kesinlikle çok işe yarayacaktı. Kendi okulundan birisine bu güne kadar bakmamışken söylentilerden sonra birden bakması inandırıcı olmazdı üstelik.

Her şey yolunda.

Louis'nin olanları duymuş olma ihtimalini tarttı aniden. Bir şekilde bu olacaktı zaten ama kalemini hızla kağıda vurmaya başlarken bu planı yaptığı zaman onun ne düşündüğünü cidden umursanmadığını yeni fark etmişti. Gerçekten de sallamamıştı. Onu öpmeseydin sallamamaya devam ederdin. Ne olacaktı şimdi?

Eğer duysaydı daha sinir bozucu tepkiler verirdi. Yine de öğrenmesi çok yakındı.

Tekrar ve tekrar yanlış anlamayacak miydi? Benden utanıyorsun zırvalıkları duyacaktı. Ne diyecekti o zaman? Sadece kimse aralarına girsin istemiyordu, bir çift göz bile, Louis tam da bu kadar görünmezken birden insanlar onu fark etsin hiç istemiyordu. Dayanamazdı, bu hasta ederdi. Sinirden ölebilirdi. Kendisinden utandığını sanması da gittikçe canını sıkıyordu ama gerçekleri bilmesi daha kötü olurdu. Sıkışıp kalmıştı.

Kime ne diyecekti? Kimle ne yapacaktı? Louis'e nasıl bu durumu kabul ettirebilirdi ki? Ona bütün bunları bırakacak kadar değer verdiğini kendisi söylemişti. Bunu utanma olarak algılarsa Harry'nin sözünü tutmadığını düşünürdü. Hepsinden öte, Harry gerçekten ona iyi davranmak istiyordu. Bilmiyordu ama, canını daha fazla yakmak istemiyordu. Üzülmesi bu saatten sonra sadece sinirini bozardı. Deliriyor olabilir miydi? Aynı anda istenemez her şeyi aynı anda istiyordu.

Louis'nin mutlu olmasını sağlayacak her şey Harry'nin onun ya da kendisinin yapmasını istemediği şeylerdi. Ama bu bir engel değilse artık- sorun var mıydı?

Değişiyor. Ne değişiyor? Harry mi? Louis mi? Austin öldüğü için mi? Onu öptüğün için mi? Kalemi saçlarının arasına geçirip dalgın dalgın kafasını kaşıdı.

Hayır, hiç faydası yok, Harry düşünme ve sorgulama yeteneğini kaybetti. Aklına gelen hiçbir şey yok. Tek yapabildiği çaresizce belirli komutları algılamak ve harekete geçmek.

Biraz şaşkındı, bir süre sonra kendisine geleceğine emindi, sadece afallamıştı o kadar. Dudakları-

Gözlerini kapattı. Dudakları-

Sadece.

Yapmak istemediği ne varsa, Louis için yapardı, bunu görmek istiyorsa Harry şu sıralar rahatlıkla her şeyi gösterebilirdi.

Sessizlik sinirini bozduğunda yine başını çevirmek istedi, beş dakika önce baktın daha, asla yapmadığı şeyleri yaparken içinden gelmesi yetiyordu artık.

Louis de onun sınıf içinde sık sık kendisine dönmesine alışık değildi ve eli yanağında sessizce tahtaya bakarak bunu daha ne kadar sürdürecek merakla bekliyordu.

Tahtada ilgisini çeken hiçbir halt yoktu, sınıfa bakındı yeşiller üzerindeyken, uzun süre kendisine bakması daha da garipti. Kafası karışık olan tek kişi olmadığını hissediyordu. Bu iyi mi?

Göz göze geldiler. Bakışları garipti, hatta rahatsız ediciydi. Gözlerini kırpmadığı için olabilir mi? Yutkundu. Boynundaki izin tekrar tekrar kondurulduğunu hissediyordu, dudaklarını hissediyordu, elleri... Gözlerine bakmak işkence gibiydi, kıvranıyordu.

Arkasına yaslanıp zorlukla kafasını çevirdi ve camdan dışarı baktı, kalbi öyle hızlıydı ki! Dakikalar boyu çamlara konan kuşları izlediği halde nefes kontrolünü sağlayamamıştı. Yumruğunu sıktı bir anlık dalgınlıkla, canı acımıştı.

Kontrole gittiğinde ellerindeki sargının üzerini bir eldivenle kapatmıştı doktor. Sert bir eldivendi. Parmakları açıktaydı, yapmaması gereken hareketleri yapmadığı sürece pek bir şey hissetmiyordu avuçlarında. Eskisi gibi acımıyor.

Harry önüne tekrar dönüp notlar almaya devam etmişti, kaleminden çıkan sesi duyuyordu. Böylece sınıfa tekrar dönerken omuzlarını düşürdü ve rahat bir nefes aldı.

Louis, Harry'den eskisinden daha çok çekiniyordu şimdi. Ve çekiliyor. Ayağını denk almalı gibi, her şeyi yapabilir gibi hissettiriyordu. Yapacağı her şeye izin verecekmiş gibi...

Onunla kavga edecek kadar formda değildi. Kendisini kontrol edecek kadar güçlü değildi. Ona arkası dönükken baktığında aklından tonla şey geçiyordu ama yüz yüze geldikleri an donup kalıyordu.

Geçen gece odasının önüne kadar gelmesini iyiye yorsa da karşısındaki tipin melek yüzlü bir şeytan olduğunu en iyi kendisi biliyordu. Emindi ki Harry bile kendisine güvenmiyordu. Bu kadar, ani ve hızlı değişmesi- mümkün değildi. Değişmek değildi.

Şimdilik o akşam dışında herhangi bir tepki vermesi gereken durumla karşı karşıya gelmemişti ama o böyle sakin olacaksa ve Louis'yi bir şeylere zorlamadan davranacaksa ona istediği şekilde karşılık verirdi.

Artık ne Harry kovalıyordu ne de Louis kaçıyordu. Ne Harry yakalamıştı ne de Louis yakalanmıştı.

Bu rahatlatıcıydı. Elinden geldikçe olduğu yeri korumak istiyordu. Ne bir adım geri ne de ileri. Yüzündeki ürkmüş ifadeyle bir süre sıra arkadaşına baktıktan sonra başını sıraya yaslandı.

Zil çalana kadar gözlerini kapattı. Harry'nin kaleminin masaya vuran her çizgisi kalbini hızlandırdı.

Teneffüs olduğunda hep yaptığı gibi Zayn'in yanına gitti ve konuştular. Hayatında bu konuşmalar kadar işine gelen başka bir şey yoktu, olmamıştı da. Zayn, sürekli gülümsemesine sebep oluyordu. Karşısında anlattığı herhangi bir iki cümleye mimikleriyle bile tepki veren birisi vardı sonuçta. Her saniye daha fazla yakınlardı. Louis onunla muhabbet etmeye başlayana kadar bu kadar heyecanlı ve hızlı konuşabildiğini bilmiyordu. Hevesini kırardı Harry. Aklına onun umursamaz tavırları geldikçe eve gidip boğazına yapışmak için sabırsızlanıyordu.

Ama yine de çıkışta Zayn ile gitti. Harry arkadaşlarıyla muhabbet ederken onu beklemedi. Boş boş yerdeki taşları saymak yerine Zayn'in evinde tavana bakarak uzanıyor, nasıl ellerini kestiğini ciddiyetle anlatıyor çocuk da ona jilet izlerini gösteriyordu. Çok sağlıklı bir muhabbet.

Bir türlü asıl konuşmak istediği şeyi anlatamıyordu tabii. Harry diyemiyordu. Boynundaki geçmeye başlayan ize gidiyordu eli.

"Bu gece burada kalmak ister misin?"

Uzandığı kanepede doğrulmuş otobüs için tam da saate bakmıştı Zayn gitme dediğinde. Hava kararıyordu. Tatsız bir esinti vardı, öğlenin kavurduğu asfalt ve ezilmiş dut kokusunu taşıyordu oradan oraya. Saçları yüzünün bir yanını örtmüş çocuğa bakıp gülümsedi.

"Yapacak daha iyi bir şeyim yok."

Eve gitmedi. Arayıp soranı da yoktu zaten. Konuşmaya devam ettiler. Zayn yemek yemeyi unutması hakkında bir şeyler söylediğinde Louis şaşırdı. Ve Zayn de şaşırdı, Louis'nin şehrin serseri dayılarına taş atıp kaçma hikayelerinden. Onu dinlemek zevkliydi, sesi güzeldi, anlattıkları inanılmaz, ilginç, bazen üzücü, sinir bozucuydu. Ne çok şey yaşamış olduğunu o an fark ediyordu mavi gözlü olan da. Yalnızca uyuyup koştuğunu sanıyordu bunca zaman.

"Adamın iki sevgilisi olduğu ve ikisiyle de yattığımı fark ettiğimdeki yüz ifademe barmen halen gülüyor." Kendisi ise buna ilk defa gülüyordu. O akşam kusmuştu çünkü. Çocuğa nasıl beni aldatırsın diye bağırıp çağırdığında ve ağladığında resmen adama üzülmüş pişman falan olmuştu ama artık sadece kusası geliyordu işte. Zayn güldüğü için gülüyor. Ve o dinlerken sık sık gülen birisi.

Yemeklerini yerlerken Louis'nin korkunç mutfak yetenekleri hakkında konuşan torununa büyük annesi göz ucuyla bakıp kıkırdadığında hele, ela gözlü olanın yüzünün aldığı o mutlu ifade- Zayn'in büyük annesi sessiz bir kadındı, ne sevecen ne huysuz, yok gibi takılıyordu. Bu üzücüydü. Zayn dinlemeyi seviyordu.

"Yaptığın yemeği bilmemek benim suçum değil." Adını bile bilmiyordu yediği şeyin. Tavuk olduğu kesindi sadece. Mutfaktaki minik masa mavi örtülü, pencere perde açık, yemeğin sıcağı siniyor her yere, güneş batmış çoktan ve açılan ışık çok parlak.

"Dostum bıçağı tutamadın." Louis, bıçak tutamamak? Hakaret olarak görebilirdi.

Ama gözlerini bile deviremiyordu Zayn'e! Louis gerçekten ona sonsuza kadar bağlanmıştı. Esmer çocuk şöyle bir saçlarını yana atsa alkış tutası geliyordu.

Gerekli gereksiz çok konuşuyorlardı. İlk zamanlardaki gibi değillerdi. Birbirlerine hemen alışmışlardı. Bulaşıkları yerleştirirlerken çekmecede gördüğü siyah saplı anormal derecede büyük bıçağı kaşlarını çatarak eline aldı. Bıçak hakkında bile konuşabilirdi evet.

"Bununla neyi kesiyorsunuz sorabilir miyim?" çok uzun.

Zayn elini sudan çekmeden Louis'nin bahsettiği şeye baktı. Kör bıçakta net yansımasını göremedi maviler. Eldivenin üzerinden keskin köşeyi yarasına sürttüğünde saçma bir heyecan sarmıştı bedenini. Göz bebekleri ilgiyle büyüdü.

"Bilmiyorum, hep vardı." Sapı aşınmış kör bıçak, bahse vardı ki birisine saplarsanız o noktadaki tüm organları mahvederdiniz.

Böyle şeyler sadece büyük et dilimleri içindir ama bu evde et sevilmediğini söylemişti Zayn. Sadece tavuk ve balık giriyordu et olarak, büyük annenin midesi hassastı, Zayn ona göre yapıyordu yemekleri. "Çok kör, elini kesersen fena olur. Yerinde olsam atardım." yani gereği yoktu.

Genç omuz silkti. Louis elindekine bir iki saniye daha baktıktan sonra rastgele çekmeceye atıp tezgaha yaslandı.

"Buraya nereden taşındınız?" dedi.

"Çarşıdan, büyük annem çok gürültü olduğunu düşünüyordu." Zayn son tabağı da yerleştirip ellerini kuruttuktan sonra tişörtünü düzeltti.

"Ya sen?"

Oğlan gülümsediğinde dudağının bir köşesi daha çok kıvrılıyor. "Bence güzeldi, bu şehrin trafiği bile yok biliyorsun, insanları izlemeyi seviyordum, balkonda saatlerce zaman harcardım. Hatta orada uyurdum. "

Zayn dinlemeyi fazla seviyordu.

Akşam boyu konuştular bu yüzden. Louis her saniye daha fazla canını sıkan o mevzuyu açmak istiyordu. Ya senden kaçarsa? Balkonda otururlarken sigaraları yaktılar, tam zamanıydı belki de, dayak yediği sokağa bakarken o gün kendisi için ağlayan çocuğun çürümüş ruhu hakkında konuşmak ama bir şeyleri mahvetmek de istemiyordu bu yüzden susuyordu. Sigarayı saran dudakları yanıyordu. Susacaktı.

Doğrulup kolundaki sivri sineğe vurmaya çalıştı ama çok geçti. "Siktir." Oturduklarından beri resmen canlı canlı yeniyordu. Zayn güldü.

"Şu dut ağacı yüzünden etraf sivri sinek dolu, gece kriz geçirip telefon flaşıyla odada incelemeler yapıp duvara yumruk sallayabilirsin, ama uzun kolluyla bile yatsan her yerin şişene kadar kanını emiyor bu piçler." Çok rahatlatıcı.

Oturdukları taşlı beton bir yerlerine batıyor onlarsa ısrarla altlarına yastık ya da başka bir şey almaya vakit ayırmıyorlardı, sokağın sessizliğini bölüyor aşırıya kaçan kahkahalar atıyorlardı, Zayn'in kesinlikle alkol almayıp yarım yıl her gün ot çekmesi neden bu kadar komikti onlar da bilmiyordu aslında.

Louis saçlarını kırmızıya bir daha boyamaktan söz edince aklına Zayn'in de saçını boyamak gelmişti. En sevdiği rengi sormuştu ona. "Bunu daha önce hiç düşünmedim." dedi Zayn bir dal daha yakarken. Kaşları çatılmıştı, düşünüyor gibiydi.

"Siyah." Dedi sonra şaşırmış gibi. "Tahmin etmeliydim." Saçı başı kılık kıyafeti siyah adama sorulacak soru bu değildi. "Ama saçların zaten siyah." Zayn başını salladı. "Mavi." dedi bu sefer de kuşku içinde. Ela gözleriyle kendisi hakkında bu kadar az bilgiye sahip olmasını yargılıyor gibi bakıyordu sigaraya. "Ama çok açık bir renk, dikkat çekiyor." En sonunda yeşile karar verdiler ama Zayn beğenmezse saçlarını kesecekti bu yüzden uçlarına yapacaklardı. Louis tecrübeliydi, bu işi ona bırakıyordu.

"Halen ot içiyor musun?" Omuz silkti. "Bulursam." Başına yeterince iş açmıştı ot yüzünden, çok üzerine gitmiyordu artık. Yeterince kaybettin. "Bulursan, bana da ver. Mark polis olduğu için kendim almaya çekiniyorum. Bir de onun tribiyle uğraşamam." Louis'nin babasının işini biliyordu şimdi.

Birbirleri hakkında öğrendikleri her şey esmer için çok önemliydi. Öğrendikçe tanırsın, tanıdıkça öğrenirsin insanları. Hızlı ısınmış şimdi kaynaşmışlardı, bunu ilerletmek istiyorlardı. Bunun için de tek yol tanımaktı. "İçersen bizde iç, kokusundan hemen anlar baban."

"Babam değil. Üvey." Babasının o olmaması mı yoksa üvey babası olması durumu mu sinirini bozuyordu sesinden anlamak zordu. "Pek anlaşamıyoruz."

"Baban nerede?" Tatsız bir şey sormuş olma korkusuyla sigarasını dudaklarına götürdü esmer. Ama Louis soruyla neredeyse kahkaha atacaktı. Bu ilk ciddi konuydu değil mi? Gülümsedi.

"Bir ay önce geberdi." O gece aklına geldikçe gülümsüyordu. Öldü. Öldü. Öldü. Artık yok.

Değişiyor.

"Senin baban ve annen nerede?" Külü yere vurdu. Louis ile göz göze geldiler. Çocuk başını katladığı dizine yatırmış kendisine bakıyordu. Tek eli aşağıda sigarasını tutuyor ikisi de. Sırtı duvara yaslı Zayn'in. Yine omuz silkti. Bu hareketi sık yapıyordu.

"Onları hiç tanımadım. Ablalarımın dediğine göre birbirlerini bizden çok seviyorlarmış ve ilişkilerinde huzursuzluk yarattığımız için gitmişler. Louis son bir defa daha aynı dalı dudaklarına götürdü.

"Ablaların nerede peki?"

"Üç ablam vardı. Küçük ablam, annem ve babamın yaptığını yaptı ve kaçtı hem de on altı yaşında." Bu halen komik geliyordu lanet olsun. Zayn sinirlendiğini hissediyordu. Kaçmak zorunda mıydı? Sanki sevgilisi olmasına karışacak bir aileleri varmış gibi- sigarayı söndürdü.

"Büyük olansa, odaya çizdiğim resmini astığım ablam. uyuşturucu bağımlısıydı ve sık sık kavga ederdi bizimle ama onu seviyordum. Bize o bakıyordu. Her şeyimize. İlk okuldaydım, toplantılara o gelirdi beni o götürürdü, yemek yapar, küçük ablamla parka giderken bize dondurma almamız için para verirdi. Bizi hiç bırakmayacağını söylerdi, annemden ve babamdan nefret ediyordu. Ama o da birden ortadan kayboldu ve ortanca ablamla yalnız kaldık." Büyük ablasını sevdiği ve özlediği her halinden belli oluyordu. "Başına bir şey gelmiş olmasından korkup polise gittik ama hiçbir yerde bulamadılar." Bunları ondan sonra ilk defa birisine anlatıyordu. Louis sessizce dinliyordu. Benim hayatımdan da birileri böyle kolay siktir olup gitse keşke. Yapışkan dertlerini boş verdi.

"Ona da ne olduğunu bilmiyorum, saçma bir mektup bırakıp gitti."

"Gitmek sizinkilerde hobi herhalde." Zayn güldü. "Evet, büyük babam da büyük annemi aldatıp başka kadınla kaçmış zamanında." İkisi de gülüyordu ama bunun ağlanacak hal olduğu açıktı. "Umarım sen de beni bırakıp biriyle kaçmazsın Zayn."

Daha sesli güldüler. "Kaçarsam, seninle kaçarım merak etme." Başka kimsem yok. Gerçi kaçacağı birisi de yoktu hayatında. Zavallı yaşlı kadını da tek bırakamazdı ya.

Gecenin bir körü olduğunda, Zayn çoktan uykusuzluktan ölüyorken ancak kalkmışlardı balkondan. Geride bitmiş iki paket sigara ve külleri, boş kahve bardakları bırakmışlardı.

Aynı yatakta uyumakta bir sorun görmediler, Louis ebat olarak Zayn kilo olarak yeterince küçüktü zorlarsan sıkışıyorlardı. Kimse arkadaşı varken büyük anne ile oturma odasında yatmayı tercih etmezdi zaten de Louis Zayn ile uyuma fikrini çift kişilik kuş tüyü yatağa bile tercih ederdi sanırım. Uykuya düşkün birisi olarak en büyük hayallerinin rahat yataklar olduğu açıkken üstelik.

"Bizim hakkımızda ne düşünüyorum biliyor musun Louis?" Boş ve karanlık odada, biraz daha sohbetin üzerine sessizlik içinde uyumak üzerelerken Zayn birden sormuştu. Louis gözlerini araladı, yüz üstü yattığı için sadece tek güzüyle bakıyor yan yatan oğlanın kendisine dönük yüzünü yine de net görüyordu.

"Sanki çok kısıtlı bir zamanımız var gibi.-" Sesi ciddi geliyordu kulağa.

"Zamanımız dar, ve biz sonra bir daha birbirimizi görmeyeceğiz ama sen benim için hep önemli olacakmışsın gibi. Seni özleyecek gibi hissediyorum." ve biraz üzgün.

"Seni hiç unutamayacağım gibi." Biraz da sevgi dolu.

Louis sevildiğini en son ne zaman hissetmişti?

Bunu şimdi düşünürse ağlayabilirdi bu yüzden sadece gülümsedi ve kolunu Zayn'in omzun attı. "Peki ben ne hissediyorum biliyor musun?" Bir süre düşünmedi bile. Garip hissediyordu gelecek hakkında.

Ruhu sonsuza kadar yaz mevsiminde sıkışacak gibiydi. Sonsuza kadar ikindi güneşi.

"Sahip olduğum tüm zamanın en iyilerini seninle geçireceğime ve belki de her gününde seni göreceğime eminim."

Zayn emin değildi. Her zaman bir şekilde, yanındakileri alıyordu Tanrı. Kim bilir, Louis nasıl gidecekti?

"Seni özlemeye vaktim bile olmayacak hatta." Uykulu uykulu gülümsedi. "Seni özlememe gerek kalmayacak."

"Emin misin?" dedi. Yalnız kalmaktan nefret ediyordu.

"Oldukça eminim."

~

Bu hikayede Zouis yazarken çok çok çok üzülüyorum bu yüzden yazmak istemiyorum bazen :(

Bir de ara bölüme ihtiyaç duydum, ben de dahil herkesin kafası karışıktı, sanırım daha da karıştırdım ama neyse, kısacası: Louis, Harry'e hayır diyemeyeceğini fark ettiği için Harry kendisini bir şeylere zorlarsa olacaklardan korkuyor (Haklıyken haksız duruma düşmek başta olmak üzere, onunla yakınlaşmasının sonuçlarını tahmin ediyor, Louis Harry konusunda çok iradesiz evet ama yine de onun yüzünden daha kötü şeyler yaşamak istemiyor.) bu yüzden ters hareketler yapmak istemiyor ve daha çok alttan alıyor. Gerçi ne yapacağını da bilmiyor bu yüzden Zayn'e anlatmak danışmak istiyor. Harry de aralarında yanlış samimiyetsiz bir şeyler olduğunu hissediyor ama anlamıyor tam olarak. Kafası çok karışık anlamışsınızdır. Kafasını sikeyim zaten, yazması ayrı dert anlaması ayrı dert.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top