2.6

Önceki bölümü tekrar okuyup gelmenizi tavsiye ediyorum.

Ve yorumm lütfen :')

~

Louis, Harry'e bağırmadı ve onu itmedi.

Yakasını tutan zarif ellerin gevşemesi, yeşilleri perdeleyen minik tutamlar ve duruşlarındaki rahatlama, zemine hepten sabitlenen ayaklar dışında hiçbir değişim yoktu aralarında.

Sigara dumanı yapışmış acı soluklar duyuluyor, Harry'nin saçma saç parfümü etraflarını çeviriyor, radyonun cızırtılı sesi çınlıyor, ikisi de gözlerini kırpmıyor.

Böylece "Senden izin isteyen kim ki?" dedi Louis. Kaşlarını çatmıştı. Biraz önceki kavgacı haline göre fazla ciddi ve soğukkanlıydı şimdi. "Siktir git evine, sabaha kadar da normale dön." Dişlerini gıcırdatarak diğerine dik dik bakmaya başladı.

Birazdan onunla adam akıllı kavga edecek bezmişliği bulacakmış gibi görünüyordu. Sonuçta Harry'nin hareketlerine zamanla duyarsızlaşmış olması onun Austin'in biricik yabani oğlu olduğu gerçeğini değiştirmiyor, sinirlenmek ve yok etmek için, kavga için, saldırmak için duyarlı olmasına gerek yoktu. Birden bire herhangi sebeplerden insanların boğazına bıçakla yapışmak Louis için karakterinin doğasındaki en basit tepkiydi. Bunca zaman Harry'nin orasını burasını deşmediyse belki de şans eseri tek sebebi yanındayken genelde uyuması ve Harry'nin Austin'den korkup kontrolden kolay kolay çıkmamasıydı.

O öldü. Louis gündüzleri eskisi gibi hep uyumuyor. Değişiyor. Yutkundu. Harry'nin parmakları ellerinin altında daha sıkı bir yumruk halini alıyor.

Sik kafalı.

Sertçe ince bileklerini sıktığında canının acıdığını biliyordu onu incitmek kolay, belli etmiyor ama hayal ettiği kadar yüce ve güçlü değil Louis onun sadece hasta ruhlu bir zavallı olduğunu çok iyi biliyor ve büyük ihtimalle bu gün de sıkılıp yine, her şeyi daha ne kadar batırabilirim, diye özellikle düşünmüştü. Ne istiyorsa benden uzak batırmalı. Artık onun saçmalıklarıyla uğraşacak enerjisi kalmamıştı. Burada içine edeceği bir güzellik kalmadı.

Ama bileğindeki acıyla değil, ona her yaklaştığında aldığı klasik sert tepkiyi tekrar almasıyla Harry'nin yüzünde aniden, yeniden parlayan ve bu gece asla sönmeyen sadece durulan şu saldırgan ifade bu sefer Louis'i gerçekten korkutacak kadar rahatsız edici ve şakasızdı. Eski haline asla dönmeyecek. Louis'nin gözlerindeki sert ifade savrulup yok oldu. Artık çok geç.

"Gördüm seni!"

Çocuk saklandığı koltuk arkasından çıkıp düşe kalka çoktan sobe duvarına yola çıkmış kıvırcığın peşinden gittiğinde anneleri oturdukları yerden onlara bağırmayın uyarısı yapmak için arkalarına dönmüştü. Güneş ışığı, perdeden içeri sarı sert koltukları olan odaya sızıyor. Louis mutfaklarına giren arkadaşını göremiyordu ama sesini çok net duymuştu işte bu yüzden annesinin uyarmasına ya da koşmasına gerek yoktu artık. Çok geçti.

"Sobe sobe sobe...."

Sırtı beklemediği bir anda duvara çarptığında Harry'nin dudakları çoktan kendininkilerin üzerindeydi, Louis gözlerini en sonuna kadar açmıştı. Çok geç.

"Sobe, sobe, sobe..."

Yakasını tutan zarif ellerini titretecek kadar sert sıktı bileklerini ama hareket edip de üzerinden itmedi yüzünü, olmuyordu. Bileklerini sıktıkça duvara daha çok itildi bedeni.

Yapamaz, böyle bir şey yapamazdı Harry! Açık gözleri elleri gibi titredi. İkisi bu şekilde asla olamazdı. Mümkün değildi. O Louis'nin ilk ve son arkadaşıydı, şimdi bir hiçti ve kesinlikle kıvırcığı sevmiyordu ama bir şekilde hep yanındaydı, pislik de olsa...

Birlikte Jackie Chan izleyip yan yana uyuyor ya da bir şeyler yiyorlardı, Harry'nin telefonunda her zaman Louis'nin en sevdiği oyunlar var, kavgaları kendi yazdıkları kurallara uygun, birisi sınavlar için kopya verirken diğeri de onun kahrını çekiyor. Oyunları kesinlikle adil değil, ama yine de Harry ne olursa olsun Louis ile oynayan tek kişi ve işte tam da bu yüzden yapamazdı. Yapmamalı.

Kolları ya da bacaklarını hissetmiyordu, dudaklarını da öyle. "Sobe, sobe sobe..." Sadece onun dudakları vardı. Onun.

Yanlış.

Neden yanlış hissettirmiyor?

Nefes alıp vermesini yasaklayan, gereksiz yumuşak, kuru dudaklar gerçekten yanlış mı hissettirmeliydi?

Gözlerinin kaydığını hissetti. Sıcak ve ıslak bir dokunuş derisine kancalı küçük metali tersine çevirdi. "...sobe Louis, yakaladım işte seni." Kıvırcık saçlı küçük çocuk elini sert duvara beşten fazladır vuruyordu. Arkadaşına gülerek bakıyor, diğeri omuzlarını düşürüp somurtarak ona baş sallıyor. Louis'nin omuzları düşüp artık ne kaldıysa ciğerlerinde terk etti bedenini.

Kendisini zorla tutmasına izin vermesi bu işin zorla olduğu gerçeğini değiştirir miydi?

Dudaklarına yapışmış acemi, bilinçsiz, ıslak ve yumuşak öpücükle titriyordu tüm bedeni. Yaptığı pislikler bile neden güzel olmak zorunda? Neredeyse bu saçmalığına karşılık verecekti, sırtı duvarda aşağıya kayıyordu sürekli ama Harry'nin bacağı daha fazlasına engel oluyor tutulan yakalarından sürekli yukarı çekiliyordu. İnce metal bir defa daha onun tarafından sertçe hareket ettirildi. Neredeyse, neredeyse...

"Yakaladım işte seni." Okulun bahçesi boştu, çocuklar servis ikisi annelerini bekliyordu, Louis gömleğinin belinden çekildiği anda kendisini popo üstü yerde buldu, Harry ise çoktan yeni ebeden kaçmaya başlamıştı. Minik Louis kaşlarını çattı.

Yakasına yapışmış Harry'i sonunda sertçe geriye iterken gözlerinden ateş çıkacağını sandı. Çok hızlı değişiyor.

"Orospu çocuğu!" Neredeyse bağırdı. "Ne yaptığını sanıyorsun lan sen!" bağırdı. "Şimdi de sapıklığa mı soyundun!" Öfkesi yüzüne yansıyordu, kızıl saçları gözlerinin önünde olmasına rağmen gözleri hedefini çok net görüyordu "Daha ne kadar iğrençleşeceksin piç kurusu!" Bağırdı. "Katil mi etmek istiyorsun lan beni!" Bunu yapardı ve gram pişman olmazdı. Afallamış, yaşlı gözlere denk gelmeyi beklemeden ve ellerindeki acıyı umursamadan güzel yüzüne koca bir yumruk attı. Baştan ayağa titriyordu. Aklında sürekli Nasıl yapar sorusu vardı ama cevabı çok iyi biliyordu.

Mark televizyonun sesini kıstıkça radyonun sesi arttı. Jay onun sinirlenirse cidden Louis'i sürükleye sürükleye karakola götüreceğini biliyordu ve bunun iki gencin kavgasından daha kötü olduğunu düşünüyordu. Gözleri kapıdaydı, odadan çıkarsa hemen durduracaktı onu. Oğlunun evden daha fazla uzaklaşmasını kaldıracak halde değildi. Harry mevzusunu halletmenin tek yoluysa her zaman olduğu gibi halen taşınmaktı ama Mark'ın hasta annesinin masrafları gittikçe artıyor maddi durumları bir türlü eve yetmiyordu biriktirdikleri para yeterli değildi, mecburen okul bitene kadar dayanmalıydı ve sonra Harry üniversiteye giderdi zaten değil mi?

Louis nefes almadan hırpalamaya başladı kıvırcığı. Yarası hepten açılmıştı ama umurunda değildi. Tüm kasları sızlıyor. Daha ne kadar sert olabilir bilmiyor. Elinden gelse öldürecek, eğer bıçağı yanında olsaydı gerçekten de yapardı belki. Bilekleri kızarmış. Ne kaybederdi? Güzel bir çift göz.

Harry çenesindeki küçük kızarıklıkla başını çevirdi. Yatağa yaslı bacakları ağrıyordu, yediği yumruklardan dolayı kolları ve karnı da öyle, gözlerini kırpıştırdı. Düşmemek için çabalamak dışında herhangi bir fiili yoktu. Canı yanıyordu. Dudakların kadar değil.

Louis'yi gerçekten öpmüş müydü? Hayaller bu kadar güzel olamaz. Göğsündeki ağır darbeyi dışarıdan almamıştı yani? Dudakları...

Bazı geceler, o yanındayken ve uyurken, ışıklar yokken, yüzüne eğilir saçlarını okşar burun buruna gelirdi ince dudaklarıyla ama bunca zaman, neredeyse beş yıldır, asla cesaret edip de aklından geçeni yapamamıştı. Değişiyor.

Onu öpmüştü. Şu saçma metali arsız arsız onun küçük ağzında çevirmişti. İnce dudaklarını ıslatmıştı. Bunu yapabilmek hoşuna gitmişti. Devam edecekti. Başı dönüyor, aklı gittikçe mantığı terk ediyordu, başka ne kontrol eder ki bedeni? Ağzındaki acı tattan kurtulmak istiyor. Oda çok havasız.

Bileklerini tuttu, yapış yapış kanı hissetti, dikişlerin açıldığını yeni anlıyordu, kararmış gözlerine zıt nazik bir sesle "Daha fazla kanatma şunu." kandan haz etmezdi. "Sana ne lan!" Kafasına aniden yediği darbeyle geriledi bacakları tekrar yatağa yaslandı, tuttuğunu bırakmadı. Şaşkın ve sinirli. Bu tür bir durumla karşılaştıklarında ki karşılaşacakları her zaman kesindi, onun ciddi ciddi şaşıracağını düşünmemişti asla, Harry'e göre tablo çok açıktı. Her şeyini istiyorum.

"Mark gelecek-" dedi sessizce. Havasız odadaki ışık bulanık, ince halılar hareket yüzünden bozuk. Öfkeli sert yüz tekrar yakınına sokulduğunda nefesini tuttu Harry. İçinde garip bir gıdıklanma vardı, kaşınıyordu ve terliyordu. Ne ara bu kadar etkilenir olmuştu ki her hareketinden? Sorun odada. "Gelsin!" Sonunda onu delirttin.

"Ona da anlat, anlat nasıl iğrenç bir kafan olduğunu ve bilelim hepimiz, birlikte büyüdüğün arkadaşına nasıl bir gözle baktığını ha?" Harry, Louis'e herhangi başka gözle bile bakmıyordu ki.

Bu kadar basit değil.

Yeşil gözler bir kafes gibiydi mavilerin üzerindeyken, onun etrafındaki her şeyi yok edecek kadar büyüktü ve güneşi örtecek kadar karanlık.

Nefes aldı. İtişmeye başladılar. Louis, Harry'nin utanmadan bir de kendisine karşılık vermesine daha da öfkelenmiş hatta çıldırmıştı. Oysa durum daha vahimdi çünkü Harry ona karşılık vermiyordu. Kavga etmeye niyeti yoktu.

Sonunda tuttuğu bileklerinden yardım alarak arkadaşını kendisiyle yatağa düşürdü. Louis şaşırmıştı ve korkmuştu, gerçekten, ama duraksamadı. Ellerini kullanmaya çalışıyordu. Karnına yediği bininci tekmeden sonra Harry'nin de artık sabrı kalmamıştı ama asıl mevzu o ima da ney? Şu hareketleri peki? Sanki hiç hoşuna gitmemiş gibi, sanki acı çekmiş gibi, sanki Harry ona- Sinirle soludu.

Ayrıca aralarında asla usulünde bir ilişki kurulmamıştı, her zaman garip bir bağlarının olması da bunu sadece arkadaşlık yapmazdı. İnce kaşları yavaşça çatlıyor, çenesi kasılıyordu. Louis'nin kendisini sıradan bir çocukluk arkadaşı olmakla itham etmesine izin vermeyecekti. Bir şekilde onun üzerinde geriye itilemeyeceği bir yer edinmeye çalışıyordu. Yakın olmaya çalışıyordu. "Sen, hiçbir zaman benim arkadaşım olmadın ve ben bunu sana her fırsatta söyledim." Sessizdi. Mark gelsin istemiyordu.

Onu sıkıca tutmak istiyordu. Yatağın ince örtüsüne sıkıca bastırmaya çalıştığı bileklerini kurtarması imkansız olsun istiyordu. Hareket bile edemesin istiyordu. Sürekli artan rahatsız edici istekleri vardı, sürekli artıyor, saymakla bitmiyor, her saniye daha da rahatsız edici bir hal alıyordu. Ve Harry şu an tamamen onu ele geçirmeye odaklanmışken Louis bir şeyleri kabul etmeden asla onu bırakmayacaktı. Bu salağın bir şeyleri kabul etmesinin tek yolu da gerçekleri kalın kafasına zorla sokmaktı zaten değil mi? İşine geliyor. Dudakları sızladı. Midesi kasıldı.

Yüzüne eğilmeye çalıştı, karşılık vereceğini adı gibi iyi biliyordu. İstemiyordu ama yapacaktı. Harry'nin de zaten onun bir şeyleri istemesine ihtiyacı yoktu. İlgilenmiyor. Mevzusu sadece kuralları kabul ettirmek.

Işık Louis'nin gözünü alıyor, kesinlikle önünü göremiyor ama başını da bedeni gibi hızla hareket ettirmeye devam ediyor. Bağırabilirdi, neden yapmıyordu? Nefes bile alamıyordu ki. Yapabilirsin. Başı dönüyordu. Hadi...Halen şoktaydı. İşin aslında ise bunun sebebi Harry'nin kendisini öpmesi falan da değildi açıkça içinde hissettiği memnuniyetten korkmuştu ama kabul edemiyordu, oysa bu anın geleceğini hep biliyordu. Tablo açıktı. Senden her şeyini istiyor. "Bırak." çok sessiz, dedi nefes nefese. Ona her şeyini vermeye fazla heveslisin.

Kafasını hareket ettirmekten ve o manyağın kucağına çıkmasına ya da bacaklarını aralamasına izin vermemek için tekme atmaktan son nefesi de tükenmişti.

Mark'a ilk defa ihtiyacı olduğunu hissetti. Kapı kilitli bile değildi, ışık açıktı. Harry'den gerçekten kurtulmaya yakın ve yakın olduğu kadar o kadar uzaktı ki... Uzaktı. Yakınlığını sevmişti, bu hiç hoşuna gitmemişti, korkuyordu. Şu an olduğu yerde bile rahatsız değildi. Ondan kaçmak hoşuna gidiyor. Salak gibi ona izin verecek demek değil ama bunlar, Louis'nin bilinci ve beyni çığlıklar atıyor geçmişi acı çekiyor. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyor. Değişmeli.

Serbest kalan eliyle kıvırcığın boğazına yapıştı, bu sefer düşmeyecekti, karnına temas eden sıcak parmaklar ayaklarını döşeğe vurdurtacak kadar etkili olmasaydı ve artık olmayan nefesini tekrar kesecek sıkılıktaki dudakları tekrar hissetmeseydi. Midesi bulanıyor, bunun iğrentiden olmasınıysa çok ister ama alakası yok. Gözlerini sıkıca kapattı. Başını hemen çevirip bağırmak için derin bir nefes aldı. İnce boğaza sardığı eli bir şekilde halen Harry'den kurtulmaya çalışıyordu ama bedeninin kalanı aynı fikirde değil giydi. Duraksadı. Bağırmak için hevesle açtığını ağzını kendisi kapattı.

Gözle görülür şekilde durulmuş yalnızca onun nazik hareketlerinden bedenine yayılan zevkle kıpırdanıyordu. Zevkle mi? Sonunda tekrar hissetti, dudakları. Büyüleyici dokunuşa çekiliyordu tüm kanı, zararsız hissediyordu, Harry'le bir bütün gibi hissediyordu tıpkı onun hep dediği gibi sanki...birbirleri için her şeydiler.

Tişörtünün içindeki ince parmaklar sarhoş ediciydi, küçücük bir dokunuşla tüm ipler elinden düşüyordu ve Louis böyle bir zaafı olduğunu Harry onu sonuna kadar kullanmadan önce bilmiyordu. Çatılı kaşları değişmedi, yüzündeki her bir mimikse bambaşkaydı artık. Belini sıcak dokunuşları için kaldırması, üzerinde gölgesinin olması, ıslak dudakların sıkıca birbirini örtmesi, Harry'nin yavaşça ve rahatça bacaklarının arasına yerleşmesi, kendisine gittikçe yaklaşması, belinin altında bir şeylerin yoldan çıkması...hepsi normaldi-

daha da ötesi,

bunlar için ona halen izin vermediği halde,

çok iyi hissettiriyordu.

Oda çok havasız.

Dudaklarına kancalı ince, gümüş metale vuran ıslak darbeler ve boylu boyunca hissettiği, dudaklarından içeri sızmaya çalışan sıcak sinsilik , karnını zalimce okşayan parmaklar alamadığı nefesi alması için onu çenesini sıkmamaya ikna etmeye çalışıyordu, bu nefes vaati tutsaklığa götürüyor,

dudaklarına.

Gözlerini sıkıca kapattı ya da gözleri karardı. Onu hissetmeyi kaldıramıyordu. Ciğerleri kuruyordu.

Asla yabancı değildi ve şaşırtıcı hiç değildi bütün bunlar. Dudakları. Tek sorun, Louis'nin çileden çıkmasına ve sinirlenmesine yol açan büyük ihtimalle tek sorun, içindeki memnuniyetten de öte kalbindeki acı veren çarpıntıydı. Çok gizli ve büyük bir sorun.

Yatağa sabitlendiğine sonunda emin olduğu bileğinde de hissetti aynı karnındakiler gibi içini parçalayan o nazik okşamayı. Tıpkı bir aşk öpücüğü gibi...

Şu haline bir bakan acırdı, nefes alamıyor, tadı aşk gibi değil, nefes alamıyor, sadece gibi.

Sinirlenip, neden buharlar eşliğinde eriyen buz parçalarını andırırken sinirlendi ki? Gizli ve büyük korkular sertçe omzuna vurduğunda kıvırcık acı bir ses çıkarttı ve dişleri sinirle Louis'nin pembeden kızıla dönmek isteyen ince derisine saplandı.

Maviler açıldı. Louis nefes aldı.

Dudaklarından içeri giren tek şek oksijen olmadı, elini kurtarıp iki kolunu birden Harry'nin boynuna sarıldı. Onu boğmak için değil.

Gerçekten tüm gücüyle sarıldı ona, ağzının içinde her ne yapacaksa sonuna kadar izin verdi, bedenleri kilitlendi, yumuşak buklelerin tatlı kokusu her yerdeydi, tadı aşk gibi değildi çürük bir gül yaprağıydı, zehirli olduğunu bildiğiniz. Ona karşılık verdi. Korkunç bir vahşet. Aldığı son nefesi şimdi acımasızca harcıyordu. Derisine saplı parmaklar kayarken iz çıkartıyor. Artık çok geç.

"Sobe, sobe, sobe..."

Koşmana gerek kalmadı.

Yakalandın.

Saniyeler içinde soğuk soğuk döktükleri terler üşütmeye başladı. Louis başını saplandığı yerden kaldıramıyor. Harry hızla onu tüketiyordu. Nefes aldırmıyor, nefes almak için çabalamıyorsun. Gittikçe daha sıkı sarılıyor boynuna, gittikçe daha sert sarılıyor dili ve gittikçe daha sert çekiliyor dudakları ya da pirsingi. Renk veren öpücüklere yetişemiyor. Bedenini hissetmiyor. Kendisini canlı canlı yenilen bir hayvan gibi hissediyor. Harry bir saniye bile Louis'nin ağzını rahat bırakmıyor. Kendisi neresinden soluyor zaten belirsiz. Ama çenesine ve boynuna kaydığında bile dudakları, Louis'nin nefes sorunu asla çözülmüyor. Halen aynı his, canlı canlı-

Çok hareketsizdi. Sıkışmış. Nefessiz. Üzerindeki beden sürekli daha çok yakın. Sesli sesli nefes almaya çalışıp gözlerini araladığında acıyla sarsıldı. Boynundaki kahrolası acıyla. Özel olarak ne yapıyordu da canı bu kadar yanıyordu Louis'nin? Bu işi iyi biliyordu, doğrusu böyle hissettirmiyordu. Halen kendisinde değildi, ona kapılmış son hız karanlığa gittiğinin de farkında değildi sadece acıdan çırpınıyordu o kadar. Bağırmayı bırakın onu itmiyordu bile.

Sıcak gözlerindeki tek yaş yanağına değdiğinde Harry'nin, yeşiller ışıl ışıl açıldı, hiçbir fiziksel yakınlık geçmişi yoktu yalnızca bu sahneleri o kadar kurmuştu ki kafasında zamanı geldiği an her şey ezbere gelişmeye başlamıştı bir şey hariç...Louis göğsüne tutunmuş onu itmeye yeltendiği saniye dişlerini çocuğun mahvettiği boynundan çekip tekrar dudaklarını birleştirdi ve ezbere olmayan buydu işte.

Tek bir göz yaşıyla tüm sahneler silinmişti. Aniden değişmişti tüm tavrı, hep dokunmanın hayalini kurduğu bedeni ellerinde tutuş şekline kadar hem de. Onu sıkmayı kesmiş nefes almasına izin vermişti. Artık sürekli artan isteklerindeki gibi hareketsiz bir yatak çivisi değildi. Yeşilleri açılmaya korkuyor çünkü, öylece bastırmışken dudaklarını onunkilere, yanaklarına çıkan parmaklar kendi senaryolarından çok daha iyi hissettiriyor. Yanlış yaptığım şey, bu muydu? Başını yataktaki yerinden kaldırıp karşılık vermek için kendisine uzanması göğsünde garip bir kıpırtı yaratmıştı, ve evet bu da hareketsiz kalmasından daha iyi hissettiriyordu. Onun isteklerini unutmak mı? Kızıl bir iki tutamı parmak uçlarıyla okşadı.

Üzerindeki baskı yüzünden kısa süren tutkulu karşılığından sonra şimdi kesinlikle Harry'nin bilmediği bir dili konuşan dudakları açıkça büyü yapıyordu kıvırcığa.

Artık sadece onun hareketlerini takip etmeye başladığında Louis başını çevirip Harry'yi boynunun öteki tarafına bastırmıştı. Islak dudaklar üzerinde yeni dilini öğrenirken bu Louis'e bildiğinden bile daha iyi hissettiriyordu şimdi. Gözleri zevkle kapandı. Belini tutan yüzüklü ince parmakları yönlendirdiğinde Harry bacaklarını yavaşça okşadı. Kasıkları sızlıyordu. Arkadaşının gittikçe sıcaklaşan dili boynunda yollar çizmeye başladı, kendisinden tamamen geçmişti. Tam da küçük bir inilti salmak üzereydi.

Ama "Yemek hazır çocuklar!" kapıya aniden inen tık tıkla içinde olduğu büyüden şokla uyandı ve üzerindeki bedeni sertçe duvara ittikten sonra ters tarafa dönüp nefes almaya çalıştı. Alamıyordu.

Sen kendi ipini asan bir idam mahkumundan farksızsın.

"Yedikten sonra tabakları yerleştirin." Açıkçası Jay odadaki sessizlikten fena halde rahatsız olduğu için gelmişti. Kapı kolunu tutmuştu. İçeriyi dinlemişti. Kapının önünden bir süre ayrılmadı da ama onu açmadı. Louis kocaman açtığı gözlerini halıdan çekmedi. Harry itildiği köşede bekledi.

Başını çevirip kızıl saçlıya baktı. Sırtı inip kalkıyordu, tıpkı kendi göğsü gibi. Ama merak ediyordu, onun da kalbi bu kadar hızlı atıyor muydu? Gözlerini kırpıştırdı.

Odaklanması gereken tek şey sonunda istediğini almış olmasıydı ama son anda Louis'nin kendisine verdiği garip karşılıkla farkına varmadan çok derin bir çukura düşmüştü ve şu an sadece içinde olduğu çukurun en dibinden gökyüzünün ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. Artık çok geç.

Gözlerini kapattı, eli göğsündeydi. Salık bukleleri dağılmış her zerresi uyuşmuştu. İlk defa bu kadar yakınlaşmış olmalarına rağmen bu saatten sonra ondan asla eskisi gibi uzak durmayacağını biliyordu, bunu yapma yeteneği ya da gücü her neyse az önce tamamen yok olmuştu. Değişiyor.

~

Öncelikle bu bölüme maruz kaldığınız için özür dilerim. Anlamadığınız yer oldukça fazla olacak gibi geldi yazarken o yüzden son notu okumadan geçmeyin derim.

Öncelikle ikisinin de yaptıklarının etikliği tartışılır; istismar, sadizm, mazoşizm gibi mevzular da var arada evet ama odak noktanız olması gereken kısım bunlar değil, Louis zorla kabul etmeye alışmış bir karakter Harry de zorla ikna etmeye, aralarındaki temel çatışma da bu zaten. Yani buydu. İşte bölümdeki temel mevzu da size az önce dediğim gibi buydu demekti. Bir de bazı detaylar vardı bölümde, bunlardan birisi ve en önemlisi, gözden kaçmış olabilir, Louis'nin de kafasının iyi olmadığı gerçeği. Harry'den bağımsız tabii. Bunların ikisi de sıkıntılı. Üstelik buradan sonra Harry'nin karakter gelişimi başlıyor ki bu hikaye de artık değişiyor demektir. Kulağa imkansız geliyor biliyorum ama onun da bir karakteri var evet. Hatta maalesef bu zamana kadar Louis üzerinde dönen hikaye şimdi Harry'e yönelmeye başlayacak. Bunun ona karşı bakış açınıza etkisi olacağını sanmıyorum ama yine de uyarayım, okuduğunuz hikayenin temel olayı nefret etmek ve biz bunu Harry üzerinden yapıyoruz.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top