2.4


Yorum yapmayı ve kitaptaki şarkıları dinlemeyi unutmayın.

Başlamadan önce bir iki cümlem olacak, sadece bu değil bütün kurgulara geç bölüm atıyorum biliyorum ama cidden hiç iyi değilim. Ruhsal olarak yani, bu yazı meselelerinde de el ayaktan çok o iş görüyor anlarsınız ya...sizden istediğim bölümler geç de gelse, ben kafayı vurup yazıları iyi düzenlemesem de kurguyu bırakmayın lütfen ya da beni her neyse, iyi geliyorsunuz ✨

~

Koşmayı bıraktıklarında Louis kendisini dayak yediği sokakta buldu.

Dar, bitişik evlerle dolu, kırık taş tuğladan avlu duvarları olan, cidden de kimsenin kimseyi takmadığı insanların yaşadığı o sokak. Güneş şimdi bulut ardında ve Louis, esmer çocuk yüzündeki eğlenen ifadeyle demir kapıyı açarken soluksuzca onu bekliyor. Göğsü inip kalkıyor, maviler etrafı turluyor, boğazı kurumuş.

"Bu evde tek mi yaşıyorsun?" diyor konuşmak zorunda hissedip ve sesi kısık çıkıyor.

İki katlı sıvasız eve başını kaldırıp göz attı. Çocuğun sapanla olaya müdahale ettiği balkon oldukça dar görünüyorken siyah parmaklıklı pencereler fazla genişti. Kolu yardımıyla saçlarını geriye attı.

Gelen kilit sesiyle dikleşip ilerlediler, avlu kurumuş sert toprağa saplı gibi duran bir dut ağacı ve zemin kattaki kişinin yarım bidon içindeki çiçeklerinden oluşuyordu. Kapıyı ayağıyla ardından kapatıyor Louis. Hava sıcaktı, yorgundu, terlemişti, esnedi. Ağaçtan düşen dutlar yerleri lekelemiş, yediği güneşle yanıkça kokmuş, kurumuştu. İç çekti. Yapış yapış ezik siyah dutlara basmak hayatının hiçbir döneminde umurunda olmamıştı zaten, üzerlerinden rahatlıkla geçti.

Pirsingini çeviriyordu sürekli. Bir iki adımda ulaştıkları korkulukları tutmak için elini kaldırır gibi olmuş ama bundan hemen vazgeçmişti. Avuçlarını sıkıca saran bezin ardında saklanan ipler çoğu şeye engel oluyordu. Meltem kumral saç tutamlarını alnında dans ettirdi.

Yüksek dış merdivenler ve ucuz demir korkuluklarla sarılı giriş balkonundan sonra oldukça düzenli ve temiz bir eve girerken kafası karışmış görünüyordu. Ahşap eski mobilyalar ya da halıların saçma desenleriyle bile burası kendi odasından iyi durumdaydı açıkçası. Rahat ve serin.

Zayn gülümsedi. "Büyükannemle kalıyorum aslında, bu gün hastane kontrolleri için gitmiş olmalı." Geç gelen bir cevap. Louis ona anne babasını sormadı. Sadece başını salladı ve adımları takip ederek ilk odaya peşinden girdi. Fazla çekingen, fazla gergindi. İlk defa başka bir eve girmiyordu sadece ilk defa muhabbet ettiği birisinin evine giriyordu.

Kaç kişiyle muhabbet ettin ki?

Dayak yemekten son anda kurtulmanın verdiği adrenalin henüz kanında olduğundan başı dönüyordu. Savsaklayarak kanepenin birine düşer gibi oturdu. Esmer olansa ilk iş cebindeki sapan, sigara paketi ve çakmağı çıkartıp ufak sehpalar dizisinin üzerine bırakmıştı. Sapanla mı geziyor?

Bu devirde garip bir hobi.

Zayn hemen yanındaki koltuktaydı ama yüzüne bakamadı. Ayaklarını halının altına sokmakla meşguldü. Pembe beyaz fayanslar. Uykusu vardı. Esnedi.

Gözleri saate takıldı, tüm bunlar yarım saat içinde bile olmamıştı.  Komik. Louis günlerdir koşuyor gibi güçsüzdü.

"Ucuz atlattım." diye fısıldadı "Teşekkür ederim." devam etti.

Bitikçe gülümseyerek yanındakine döndü sonunda. Kısa sürede, içtenlikle ve nefes nefese karşılık almıştı. Hızla atan kalbini yokladı, halen şoktaydı sanki. Bu normaldi.

Bahçede açıkça korkmuş ve şaşırmıştı. Eğer Harry olmasaydı şu an tost makinesine yapışan yumurta parçaları gibi dümdüz olmuştu. Adam kafayı yemişti. Kesinlikle sıyırdı.

Seni yine ve yine korudu,

sense kaçtın,

ah onu fena kızdırdın.

Onu kızdırmak, en azından bu derece, tercih ettiği bir şey değildi. Olan yine kendisine oluyordu çünkü. Ama yapacak başka bir şey yoktu, okulda kalamazdı. O kaos Louis'nin boyunu aşmıştı.

"Başına gerçekten büyük bela sarmış gibisin dostum."

dostum

"Adam beyinsizin tekidir, büyük bela olan bir yanı yok. Sadece hazırlıksızdım." Tam olarak açamadığı ellerini kaldırdı. Zayn yüzü hafif alaylı, hafif acı bir takım çizgiler taşıyor halde dikkatle sargıya bakmıştı.

"Bahsettiğim bela Adam değildi."

Ne?

Başta çocuğun ne dediğini anlamadığı için kaşları çatıldı. Sonra ise ifadesizce halıya döndü. İşte "o" gerçekten büyük bir bela evet.

Sessizlik girmişti araya (sinir bozucuydu, kesilmesi gereken bir bıçağı andırıyordu)
Zayn bundan sıkılana kadar da gitmemiş öylece durmuştu orada. Şu çocuk kadar sosyal yeterliliğin olsa yeter.

"Şey aç mısın, dün yaptığım yemeğin yarısı halen dolapta ve bekliyor."

Aslında evet açtı. Başını yavaşça salladı. Eski ama rahat koltuğa yayıla yayıla sırtını yaslamıştı. Ev kuru çiçek buketi gibi kokuyordu, biraz da ıslak beton, sigara külü.

"Sen mi yaptın yemeği?" Bir gülümseme kazandı.

"Umarım dondurulmuş tavuk seviyorsundur."

Tabi ya hazır yemekler.

"Dolaptan sofraya inen her şeye bayılırım." Dumanlı mavilerle buluştu elaları. Halen Büyük Belasını düşünüyordu. Eve gittiğinde ne olacak?

Ne yapacak?

Okuldan çıkıp koşarken arkasından öyle bir seslenmişti ki Louis az kalsın aynı hızla geri dönecekti.

Elinde olmaksızın onu dinlemediği için okulda başına gelebilecekler bile korkunçluğunu yitiriyordu. Harry dediği olmadığında cidden kafayı yerdi çünkü.

"Buna sevindim." kahkaha, Louis sakince ona eşlik etti. Çok yorgun ve kafası allak bullaktı.

Harry geride kalmıştı, çağırdığı halde gitmemiş, ciddi ciddi ondan kaçmıştı. Hiç üzgün değildi. Ama düşünceliydi. Çok fazla düşünmesi gerekiyordu oysa kafası yerinde değil. Zayn'in kalktığını bile fark etmedi, başı arkaya düşmüş öylece tavana odaklanmıştı mavileri.

"Rahat ol, beş dakikaya tabakları ısıtıp geliyorum."

Rahat olursa saniyeler içinde uyurdu biliyordu bu yüzden Zayn gelene kadar etrafa bakınacaktı. Duvarda asılı sarı çerçeveli küçük fotoğrafı görmek için oturduğu yerden yavaşça kalkıp balkon kapısının karşında kalan kolona yürüdü. Küçük karede kanepede oturan beş altı kişi vardı. Louis, Zayn'i hemen seçmişti, on yaşlarında ve oldukça mutlu görünüyordu. Sevimli bir çocuktu. Yanındaki kızlarsa annesi olmayacak kadar gençti, yaşlı bir kadın ve adam da vardı ancak anlamıştı ki fotoğraf katlanmıştı.

Burukça gülümsedikten sonra televizyon vitrinine baktı, metal haç ve dua kitabı, minik bir İncil Matta, beş altı eski basım roman. Karakalem bir kadın çizimi... Bunu Zayn mi çizmişti? Fazla ruhsuz görünüyordu kadın yine de şefkatli, sevimli bir gülümsemesi vardı.

"Nasıl, ben çizdim."

İrkilip kapıya döndü, sonra da gülümsedi. Tüm gülümsemeler sahteydi.

"Çok hoş."

"Kim olduğunu sormayacak mısın?"

"Soru sormayı pek sevmem." Zayn de gülümsedi. Sahte. Kapıya yaslanan omzunu kaldırdı. Sadece cana yakın olmaya çalışıyor.

Ama ikiniz de bu konuda bok gibisiniz.

"Ablam." karmaşık sesi yorumlayamayacak kadar uykuluydu Louis.

Kardeşi var.

Bir an düşündü, acaba onun da kardeşi olsaydı hayatı ne kadar değişirdi? Kendisinden küçük bir kız çocuğu, onu severdi sanırım ya da bir abla! Beyefendi Harry'e karşı Louis'e inanır mıydı? Abi? Gözlerini kırpıştırdı. Olmayan şeyler düşünmeyi sevmiyordu. Kırıcıydı.

Zayn tekrar gidip geldiğinde elindeki tepsiyi koltuğa koydu, birlikte yemeklerini yediler, konuştular. Louis bu gün fazla konuştuğunu hissetti. Rekorunu kırmış olabilirdi. Zayn'in sürekli olarak dinleme modunda olup kendisini zorla da olsa konuşturması ona garip geliyordu. Louis konuşmakta hiç iyi değildi ki?

Ya da alışık değilsin.

"Yorgun görünüyorsun." biraz duraksadı, maviler yine odada gezinmeye başlamıştı.

"Bütün hafta uykusuzdum, bu günse iki saat ancak uyudum sanırım." Harry-

Beni itmiyorsun Louis-

sadece kaçıyorsun.

"Neden?" Zor bir soruydu. Bu tür şeyleri kimse sormazdı. Ama Louis hayatı boyunca kendisini gizleme gereği duyan birisi de olmamıştı. En büyük yanlışı bile açıkça yapardı. Kimse sana bakmıyor çünkü.

"Geceleri dışarı çıkarım, okulda ve eve gittiğimde uyurum genelde. Ama Mark şu günlerde anahtarı sakladığı için gece çıkamam, pek okuldan sonra eve gitmiyorum yani."

"Her gece mi dışarı çıkıyorsun?" konuşma şeklinden çocuğun dışarıda sabahlama düşüncesinden bile üşendiğini anlamıştı. Zayn alanını terk etmeyen ekstra evcil, tembel bir kedi gibi davranıyordu. "Genelde."

"Dışarıda...tüm gece ne yapıyorsun?" Kahkaha atacak enerjisi olsa şu kuşku dolu meraklı yüze gerçekten sağlam gülerdi.

"Koşuyorum." Elalar kısıldı. Çocuğun dudakları olaya anlam vermeye çalışırken büzülmüş, kaşları çatılmıştı. "Spor anlamında mı?" Bu dediğine kendisi bile inanmamıştı, çünkü Louis pek de yapılı değildi. Hatta, yanındakini yapabildiği kadar süzdü, bedenindeki yaralara da dikkat ederse özellikle elleri, fazlasıyla yedek kum torbası izlenimi veriyordu. Çocuğun bitik kıkırtısını duydu.

"Hayır, sadece birilerine sataşıp eğleniyorum bazen de barlar. Yanlış anlama, alkolik ya da bağımlı değilim sadece sıkılıyorum."

Zayn başını sallayıp aralarındaki tepsiyi yandaki sehpaya koydu. "Anlıyorum. O halde uykun olmalı, biraz uyu. İstediğin zaman seni kaldırırım." Daha önce yatak muhabbeti dışında bir de Harry kimsenin evinde uyumamıştı. Bu garip hissettirdi. Sanki gerçek arkadaşlarmış gibi. Göz göze geldiklerinde Zayn sakince devam etti.

"Hatta, eve gitmek istemediğin ama uykunun olduğu her zaman gelebilirsin. Burası fazla sessiz, büyükannem örgü yapıp olmayan çocuklarıma beden ölçüsü ayarlar ben de resim çizerim, götü devirmek için daha iyi bir ev bulamazsın emin ol."

Hayretle baktı ona. Şaşkınlık, utanç, heyecan hepsi aynı anda bedenini ele geçirmişti. Kıpkırmızı oldu yüzü.

"Teşekkür ederim." Esmer çocuk açıkça sırıttı. Parlak ela gözlerini çevreleyen uzun kirpikleri titremiş, kara saçlarından bir iki tel gözlerinin önüne düşmüştü. Zayıf bedenini gizlemeyen siyah, baskılı tişörtünü ayağa kalkarken düzeltiverdi.

Birilerini, gerçekten dinlenmeye değer birilerini dinlemeyeli uzun zaman oluyordu. Gerçi kendisiyle kim konuşuyordu ki? Sessizliğin içinde büyümüştü, sessiz ayrılıkların içinde ve Zayn bütün bunlardan fazla bunalmıştı. Etrafında konuşan kimse yoktu, gülen, ağlayan ya da sadece söylenen. Her açıdan terk edilmiş bir çocukluk geçirdiği için belki bu sessizliği fazla abartıyordu gerçi öyleyse bile Louis'nin hızlı ama duraksaya duraksaya olsa bile kendisiyle konuşması çok hoşuna gitmişti. Sesi güzeldi, sesi güzel insanları severdi. Üstelik o da yalnızdı, en az kendisi kadar, bunu sevmişti. Çocuğu kendi haline bırakmaya da pek niyeti yoktu, görünen o ki pek insanlara alışık birisi değildi, o kadar ki konuşmakta bile zorlanıyordu.

Ama konuşmak istiyor.

Sen de dinlemek.

"Benim odamda uyuyabilirsin." eliyle yan duvarı işaret etti, çocuk başını salladı.

"Çıkış saatinde-" Zayn bunu yapmayacaktı. Bir saatte uykusunu alması imkansızdı, ufak bir yalandan zarar gelmez, diye düşündü.

"Tamam uyandıracağım merak etme."

Her şey karma karışık bir haldeydi. Neler olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığı gibi nelerin olmadığı hakkında da pek bir bilgisi yoktu. Louis kafasında binlerce soruyla uyumak zorundaydı sırf o soruları düşünebilmek için, saçmalık! Aklını meşgul ediyordu, Harry ve Drake ve Zayn. Odaya girip kapıyı kapattıktan hemen sonra başını yumuşak yastığa koydu, düzenli ayrıca tamamen sade biraz da kiler gibi kullanılan evdeki diğer işe yaramaz şeylerin de tıkıldığı tozlu çarşaf kokulu odada kapattı gözlerini.

Yılları kaçarak geçmesine rağmen kendisini ilk defa bu gün gerçekten kaçmış hissetmişti. Tüm kaçışlar bunun içindi sanki ve tüm kaçışlar boşunaydı.

Onu geride bıraktın.

Değişiyor.

Küçükken oynadıkları kovalamacalar geldi aklına. Kare karelerdi ama her birisi bir diğerinin aynısıydı sanki. Harry yakalıyor, Louis kaçamıyor; Harry kaçıyor, Louis ona yetişemiyor. Minik eller sırtına çabucak dokunuyor Louis'nin durmak ve yön değiştirmek zorunda kalmasına sebep oluyordu. Kıvırcıksa çok hızlıydı; parlak bukleleri sağa sola savruluyor, terlikli ayakları üç apartmanın gölge ettiği taş parkeli küçük bahçede hızla dönüp duruyordu. Bazen gamzelerini açıp arkasına dönüyor Louis'nin ne kadar geride olduğuna göz atıp hızına hız katmaya yelteniyordu. Toprak taşları attığı her adımda kalkıyor, sürtünmeyle garip sesler çıkartarak etrafa dağılıyordu. Bahçede başka çocuklar da vardı ancak o ikisi sürekli birbirleri etrafında dönerdi.

Kendisini üçüncü sınıfta buldu birden, bir ikindi vaktinde, onunla bahçede koşarken, mavi gözleri kapandığında ve açılıp arkasına kısa bakışlar attığında görüyordu ki Harry onu yakalayamıyordu.

Rahat bir uyku çekmişti, Zayn çıkış zili çaldığında ya da büyükannesi eve geldiğinde bile onu uyandırmamıştı. Sessize alma gereği bile hissetmediği telefonuysa sınıftaydı. Kıvırcık ilk defa (iki ders sonra) dayanamayıp onu aradığında fark etti sıranın altından gelen sıkıcı sesi. Son derse kadar kalemi vurdu masaya, tık tık tak

Durağa giden yola sapmadan önceyse uzun uzun bakkalın aşağısındaki yola bakmış yirmi dakika kadar sonra etrafta sadece oyun oynayanlar kaldığında suratını asıp arkasını dönmüştü.

Otobüste başını cama yaslayan bu sefer kendisiydi. İndikten sonra siyaha boyalı tırnaklarına bakıp durmak yerine sigara alıp üst üste iki dal içen de. Siniri bozulmuştu.

Müdür onu sertçe uyarmış yine de genel tavrına aykırı bir gün geçirdiği için işi ciddiye vurmamıştı neyse ki, bir de bununla uğraşamazdı.

Adam'ın yüzü fena olunca Drake ve diğerleri onunla hastaneye gitmiş, tüm okul sessiz sessiz fısıldaşmaya başlamıştı. Elbette ki çıkan uğultulu sesler baştan sona kendisiyle Louis hakkındaydı.

Bizi sevgili sanıyorlar.

Kaşlarını çattı ve izmariti yere atıp üzerine basmadan ileride görünen küçük, fıstık yeşiline boyalı siteye yürümeye başladı. İnsanların onu konuşmaları hoşuna gitmiyordu. Rahatsız edici.

Bulutlu ama bunaltıcı bir ikindindi, Harry sürgülü demir parmaklıkları geçip mermer basamakları zıplayarak inerken onu kovalıyor gibi hissetti, bahçe küçük çocuklarla doluydu. Durup göz attı istemsizce.

Bu yaş grubunda her zaman dışarıda kalan birisi olurdu. Bulmak kolaydı. Şanslı küçük kendi kendine basketbol topu sektiriyor diğerlerinden ayrı duruyordu. Eğlendiği açıktı. Kimseye ihtiyacı yoktu. Ama üzülüyordur diye düşündü Harry. İlginin üzerinde olmadığı her an üzülürdü o yaşta. En çok da Louis'nin ilgisi- bu çocuk Louis gibi değildi. Louis'nin yanında kendisi vardı hep, oysa yalnızdı. Bir süre sonra kendi kafasına göre birileriyle karşılaşacaktı muhtemelen. Ama Louis asla karşılaşmamıştı, çünkü Harry buna gerek duymuyordu.

İlerleyip kendi evine gitmek yerine Jay'in kapısını çaldı.

Kendisinden kaçmak için eve saklanan küçüğün yanına gidiyordu sanki. Siyah demir kapı değişmemiş, alt alta dizili zillerin gevşemiş metal tuşları daha fazla kuvvet gerektirir hale gelmişti. Kapının gereksiz sesli kilit atışı duyuldu. Onu son defa yakalayacaktı sanki, sonra da yoruldukları için Jay önlerine yemek tabaklarını koyup çizgi filmlerini açacaktı.

Belki de, dedi onu sadece son bir defa daha yakalamam gerekiyordur.

Bu gece.

Jay ördekli tabaklara koyduğu yemeklerimizi hazır edene kadar.

~

Yani öbür bölüm hiç hoş olmayan sahneler barındırıyor...

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top