2.0
Three Days Grace, Chalk Outline, Louis ✨
~
Drake gözlerini sabırsızlıkla masaya sabitlemiş, başını eğmiş ve belini bükmüş zilin çalmasını bekliyordu. Son on dakika, dokuz, sekiz.
Bacaklarını sallamaya başladı. Bunalmıştı. Açık klimanın yetersiz soğuttuğu havasız sınıfta nefes alamıyor gerginlikten sürekli dudaklarını ısırıyordu. Yedi. Pencere kenarı, en arka sıraya baktı, boş.
İlk ders neredeyse bitecekti ama Harry ve şu kırmızı kafalı çocuk yoktu ki koca lise hayatında ikisinin de gelmediği bir gün neredeyse hiç hatırlamıyordu. Alice de yoktu, onu dersten önce sınıfında görememişti, umarım gecikmiştir. Arkasındaki arkadaşları gülüşüp şakalaşıyor yanındaki Matt telefonla oynuyordu. Haberleri yok.
Açıkçası başlarına büyük bir dert aldıklarını düşünüyordu, o çocuktan uzak durmaları gerekiyordu bunu biliyordu. Brent ve Adam da kavga etmişti, hafta sonu Adam, Alice'nin ailesi yokken evine gidip kızı dövmeye kalkmıştı çünkü ve Brent bunu tahmin ederek o gece orada kaldığı için olay çıkmıştı.
Saçlarını karıştırdı, çocuktan özür dilemesi gerekiyordu, Harry'e isimlerini verirse ki çoktan vermiştir diye düşünüyordu ama yine de şansını deneyecekti, biterlerdi, cidden biterdi. Harry dört yıldır onlarla takılsa da sağı solu hiç belli olmuyordu. Birden bire sebepsizce çok kötü birisine dönüşebilirdi ve sonra da hiçbir şey olmamış gibi sohbet edebilirdi.
Geçen yıl mesela, yan sınıftan bir kıza çıkışta yanlarından geçerken hiç yoktan kafayı takmış tüm yıl onunla uğraşmıştı. Büyük bir şey yapmıyordu ama rahat da bırakmıyordu, kara bulut gibi çökmüştü resmen ve o kadar belirsizdi ki hamleleri çocuklar anlamamıştı bile çoğu yaptığı şeyi ama evet Drake biliyordu. Harry güvenilir değildi, Harry tanıdıkları birisi değildi. Her ne yaptıysa, kız okul değiştirmişti ve sebebinin Harry olduğuna adı gibi emindi çünkü haftalar süren gergin ruh hali anında buhar olmuş sevecenlik saçar hale gelmişti.
Bu herif sıkıntılıydı. Anlamak hiç zor değildi sadece duruşu dikkat çekmiyordu o kadar.
Neredeyse hiçbir ortak yönleri olmadığı halde kendileriyle arkadaştı, hep etraflarındaydı, sevimli ve zeki birisiydi ama bununla sınırlı olduğunu sanmıyordu. Saf, bazen şapşal görünen hareketlerinin altında bambaşka birisini saklıyordu.
Kırmızı saçlı çocuğu düşündü istemsizce; neden hep Harry'nin yanında olduğunu, neden onun adını sayıkladığını, neden hep sustuğunu, neden bıçak taşıdığını...içinde anlamsız bulduğu şu merak patlak veriyordu. Drake pek meraklı birisi değildi, ama şimdi düşünüyor da...o çocuğu gerçekten çok merak ediyordu.
Daha önceleri de dikkatini çekiyordu, sürekli uyuyor olması ama çıkışlarda Harry'i beklemesiyle ama nedense hiç onunla konuşamamıştı. Ya uyuyordu ya da Harry'nin yanında dikiliyor eve gidecekleri vakti bekliyordu. Göz rengini bile bilmiyordu, onu dövmeye gittikleri güne kadar. İyi de neden bileyim ki?
Kapı açıldı, önde Louis arkasından Harry gelmişti. Onlara baktı, kötü bir şey yaparken yakalanmış gibi hızlanmıştı kalbi. "Geciktiğimiz için üzgünüz." dedi arkadaki, isteksizdi, kadınsa buna takılmadı son dakikaya kadar ders işlediği için başını sallamakla yetinip dersine devam etti. Tahtada çözdüğü işlem oldukça uzundu. Altı. Harry sıralarına geçerken sıcaktan topladığı saçlarını açıp tekrar bağladı.
Louis'nin mükemmel (!) dikilmiş yarası yolda açıldığı için dersi ekmiş hastaneye gitmişler bu sefer özellikle doktora söyleyerek adam akıllı bir dikiş diktirmişlerdi. Üç veya dört değil on dikiş atmıştı doktor. Bu sefer de patlarsa artık, elini kökten keserdi Louis. Zaten gönülsüzdü bir de üstüne dikişler o kadar çok acı çektiriyordu ki dün dayanamayıp gece boyu ağlamıştı.
Hareket ettiremediği parmakları yüzünden saçlarını geriye isterken kolunu kullandı, sınıfın bir kısmı onlara dikkat kesilmişti, duvar kenarı, ama kendisi özellikle o tarafa bakmıyordu.
Baskılı, siyah ve kalın askılı bir sıfır kollu giymişti, kapüşonu kapalıydı. Dövmeleri açıkça görünüyor, yaraları ise dikkat çekmiyordu. Sırasına oturdu, Harry de hemen yanına geçip çantasını masanın altına astı.
Zil çalmak üzereydi, kapüşonu çıkarttı ve yorgunlukla kafasını sıraya koydu, güneş geldiği için perde kapalıydı. Her derin nefeste ciğerleri titrese de bir süre soluklandı. Dikiş tekrar dikilirken ağladığından siyah boya akmış, yüzü yıkanmış, geriye kara bir iz kalmıştı. Ağrıyan gözleri kapandı.
Harry dikişin onu bu kadar zorlayacağını bilmiyordu. Sabah yarası açıldığında acıdan neredeyse baygınlık geçirecekti. Pili bitmişti şimdiden. Üzgün değildi.
Sinirlisin.
Suçluluk hissini iliklerine kadar hissediyordu ama reddetmeye de devam ediyordu.
Kusmak istediği öfkeyle yan taraftaki sikiklere dönüp Louis'e bakan Drake kişisine sahici bir katil bakışı attı. Onunla göz göze geldikten sonraysa kaşlarını çatıp ellerini kırmızı saçlara attı ve onlarla oynamaya başladı. Sakinleştiriyor.
İnsanların Louis'e bakmasını sevmiyordu, Drake de bir daha bakarsa Harry o pis gözleri oyma arzusuna karşı gelemeyecekti büyük ihtimalle. Ne hakla bakardı ki? O kimdi?
Drake başını çevirene kadar ona baktı sonra da önüne döndü. Kırmızı tutamlara sadece parmakları değil ruhu dokunuyordu, yoğun hisleri diğerinin bedenine oldukça güçlü geçiyor ve Louis elinde olmadan bunun etkisi altına kalıyordu.
Kaşları hafif çatık, dudakları kuru, gözlerinin altı kapkara kalmıştı. Alnındaki ve başının arkasındaki bant belli olmasa da karnındaki morluk yüzünden rahat yürüyememişti. Kendisi de başını sıraya koyup onu izledi.
"İstersen eve gidebiliriz."
Louis kaşlarını kaldırıp indirerek reddetti. Gözleri halen kapalı ve yanakları sıcaktan dolayı kızarıktı. Kırmızı saçlarla oynamaya devam etti. Zil çalmıştı, devam etti. Ders başladığında da devam etti.
Onu izliyor ve saçlarına dokunuyordu, böyle anları seviyordu.
Leia meyveli gazozunu pipetten içerken gördüklerini diğerlerine gösterdi. "Şuraya bakın, onlar birlikte sormaya gerek bile yok sanırım." Anna somurtup başını başka tarafa çevirdi. Matt arkasını dönüp Leia'nın dediğine güldü. "Bunu yıllarca fark etmemiş olmamız çok komik." Kız başını salladı. Öğretmen şu an onlarla ilgilenmediği için rahatlardı. "Sence neden gizlediler?" Matt omuz silkti "Tepki almak istememiş olabilirler." Drake elleriyle yüzünü örtmüştü ve onları dinlemiyordu. Saçmalıyorlar.
Teneffüste Adam'ın yanına gitmiş olacakları aşağı yukarı görmüştü, onun için kavga bitmemişti, Alice ve Louis'le uğraşmaya devam edeceği açıktı ama hayır Drake bu işe daha fazla karışmak istemiyordu.
"Harry Styles?"
Yeşilleriyle kendisine seslenen kadına bakmak için doğruldu. Yüzünde hiçbir mimik yoktu, sevgili öğretmeni neden rahatsız ediyordu acaba kendisini, oldukça meşgulüm.
"Bu soruyu da sen çözer misin?"
"Şu an soru çözmek istemiyorum. Eminim isteyen başkaları vardır."
Kadın şaşırmış ve bozulmuştu, Harry beklemeden tekrar başını sıraya koydu. Sınıftakilerin de dikkatini çekmişti bu konuşma. Harry gibi birisinden beklenmedik sözlerdi duydukları. Bilirsiniz o beyefendinin tekidir, ayrıca en çalışkanlardan. Öğretmen sesini çıkartmadan derse başkasıyla devam etti, bu çocukla uğraşacak enerjisi yoktu.
"Neden öyle yaptın?"
Louis gözlerini aralayıp Harry'nin büyümüş göz bebeklerine baktı, topuzundan taşan bir iki tutam alnına dökülüyor ve parmakları halen saçlarında geziyordu.
"Canım istedi." duyduğu şeyle burnundan gülüp kaşlarını kaldırdı, yeşiller sürekli yüzünde hareket ediyor.
"Çok ayıp."
"Bana bir şey diyemez, dersinde ondan daha iyiyim."
Bu hareketi sinirini bozmuştu, ahlak anlayışına bir maymun sıçmış gibi konuşuyordu. Keşke herkes onun ne biçim bir pislik olduğunu bilseydi. Saçlarında gezinen elini itip alayla güldü.
"Altın çocuk Harry'e ne oldu şerefsiz." diğeri kaşlarını çatıp itilmenin verdiği öfkeyle konuşurken kolunu arkadaşının omzuna attı.
"Senin gibi küçük zavallı bir şey olmaktan iyidir."
Şimdi o da kaşlarını çatmıştı, mavileri parlıyordu.
"Senden dört ay büyüğüm."
Alnındaki bandın önünü açtı kızıl saçları parmak ucuyla iterek, dün değiştirmişti ama bu gün de eve gittiklerinde değiştirecekti. Onunla ilgilenen tek kişi kendisiydi, Jay'e de izin vermemesi hoşuna gidiyordu. Zaten o kadını da pek sevmezdi Harry iyi olmuştu Louis ile aralarının bozuk olması.
"Dün hiç bisikletten düşmedik."
Cevap vermedi diğeri. Yine konu atlıyor.
"Bir daha yaparız değil mi?"
Başını salladı sadece. Enerjisi olsa ona ne diyeceğini biliyordu da işte...yorgun. Kıvırcık gülümsedi.
"Neden benimle konuşuyorsun?"
"Neden konuşmayayım?"
"Okuldayız?"
Etrafta insanlar var ve sen benden utanırdın.
"İlk hastam olmaya ne dersin Lou? Bu geri zekalılığının psikolojik bir sebebi olduğuna inanıyorum."
Cevap olarak aldığı ilk şey çatık kaşlardı.
"Önce kendine bak sen."
Sessizce konuşuyorlardı, Harry daha da büyük bir şekilde gülümsedi, yüzündeki ifade oldukça eziciydi.
"Neden, sıkı bir sosyal hayatım var, mutluyum, başarılıyım ve insanlarla rahatça iletişim kuruyorum, kendime zarar vermiyor başkalarına da rahatsızlık vermiyorum. Buradan bakınca pek hasta gibi görünmüyorum."
Louis'nin yüzü ifadesizleşmişti.
"Ama sen?"
Maviler hiçlikle parladı.
"Sen sorunlusun ve hastasın, kendine de başkalarına da zarar veriyorsun, üstelik sana sadece ben yardım edebilirim. Ben olmazsam, yapamazsın."
Ofladı, bu kadar açık saldırması midesini bulandırıyordu. Onunla konuşmaya ya da tartışmaya her neyse devam etmek istemiyordu.
"Ve bu ne demek biliyor musun?"
Başını öteki tarafa çevirdi, bu deliyle uğraşmaktan bıkmıştı.
"Neyse odur işte, uyumak istiyorum."
Kıvırcık şaşkınlıkla olduğu yerde kalmış ona arkadan bakıyordu, yanlış bir şey yapmıştı. Aslında bu tür şeyler hep yapardı, sonra da önüne döner dersi dinlerdi. Gayet huzurluydu yıllardır. Şimdiyse göğsündeki ağırlıkla baş edemiyordu. Bunu sevmemişti.
"Sakın uyandırma beni."
Aslında Louis uyumak istemiyordu, bıkmıştı. Ama Harry'le de uğraşmak istemiyordu. Gözlerini sıkıca kapattı.
Haklı.
Bundan nefret ediyorum. Nefret.
Neden hu haldeydi ki?
Tanrı şahit, iyi bir çocuk olmuştu hep, duygusaldı, itilendi ve hiç kimseyi itmemişti, kaçmıştı kovalamamış, çelme takmamış, zarar vermemişti.
Troy'un sözleri geldi aklına, yalnızlığa alış derdi hep. Dışlanmaya hazır ol ve sadece kendini koru da favorileri arasındaydı ihtiyacın olacak. Babasını anlıyordu, teşekkür edeceği konular vardı, en azından düşürdüğü durumda ona nasıl ayakta kalır göstermişti. Ama yine de bunun kaderi olduğuna inanmak istemiyordu. Louis küçükken düzgün bir hayat yaşamak için çabalıyordu. Annesine sarılarak büyümek istiyordu. Evden çıkmayı sevmezdi, o çizgi filmlerini ve oyuncaklarını seviyordu.
Ama haline bakın. Ellerini bile kullanamıyor, Harry gibi birisine katlanmak zorunda, işi olmayacak, evi olmayacaktı, evlenmek zaten imkansızdı, çocukları olmayacaktı, ailesi olmayacaktı, düzeni yoktu, şu son günleri yaşamasa güneşi bile yoktu Louis'nin.
Harry'e her baktığında istemsizce bunu düşünüyordu. Onda olup kendisinde olmayan neydi?
Sorunlu olan ben değilim o.
Ama sorunlu görünen benim, o değil.
Ne yapabilirdi ki? Annesi bile hep Louis'nin sorunlu olduğunu düşünmüştü. Ona inanmamış ve yanında durmamıştı.
İki eliyle göğsünden itti karşısındaki çocuğu. Birden bire verdiği sert tepki etraftakilerin dikkatini çekmişti. İnsanlar onlara baktı.
Louis ise şokla açılan gözleriyle herhangi bir tepki veremeden geriye doğru sendeledi. Bir, iki, üç adım.
İlk okulun son sınıfının son aylarına girmişlerdi. İşler Louis için hepten batıyordu. Harry'nin tam da şu an olduğu gibi insan içinde sergilemekten çekinmediği kaba tavırlarına alışamıyordu, bu yüzden de kendisine kızıyordu. Hiçbir şey olamayacağı korkusuyla ise notları düşmüştü, Mark ona kızıyor annesi ise bir şey demiyordu. Louis batmış hissediyordu.
Şimdi de kalbindeki ani baskı onu bozguna uğratmıştı, açıkçası o an Harry'nin gözlerine saatlerce bakıp hayatını sorgulayabilirdi ama bunun için fazla küçük ve öfkeliydi.
Şok kısa sürmüştü, o da hemen Harry'nin üzerine yürüdü.
Servislerin beklediği bahçedelerdi, yine herkes gitmişti ve onlar bir grupla oyun oynamıştı, anneleri gelecekti birazdan.
Aslında, Jay çoktan gelmişti.
Aynı oğlu gibi şaşkınlık içindeydi, bu onun Harry'i ilk basışıydı.
Kıvırcık saçlarını tutup onu yerlerde sürüklemek istedi mavi gözlü olan, o kadar öfkeli ve üzgündü ki eli ayağı titriyordu.
Yaz, mevsim yine yazdı. Çocuklar ister istemez terlemiş ve güneşte yanmışlardı. Gölgeler ayrı sıcak, zemin ayrı sıcak, rüzgar bile sıcak.
Harry, akıllanması gerekirken iyice coşarak üzerine gelen Louis'nin kolunu tutup çevirdikten sonra onu sırt üstü yere düşürdü. Çocuk istemsizce bağırdı. Yeşil gözlü olansa gülümsedi, Louis bunun üzerine bile ertesi gün kendisiyle aynı sırada oturmak zorundaydı, Harry'e ihtiyacı vardı. Haklı olan hep kendisiydi.
Aslında, diğeri ondan daha güçlüydü ama bu tür zaferler tamamen zarar verme arzusunun fazlalığıyla alakalıydı. Arzu, arzu, arzu büyük düşman. Cüsseniz, zekanız, gücünüz asla arzulu kötüler karşısında avantaj değil.
Jay yeni bir şokla irkildi. Hemen onları ayırmak için durduğu kapıyı terk etti. Öğrenciler gülüşüyor, orta yaşlardaki kadın sert adımlarla oğlunun yanına gidiyor. Düşük topuklu ayakkabısının kısık sesi duyuluyor. Kumral saçları ise geriye uçuşuyor. Oldukça gergin.
"Louis!"
Harry umursamazca kadını izledi. Çünkü onu umursamıyordu.
"Harry ne yapıyorsun?"
"Sadece ona ders verdim. Bana düzgün davranmalı."
Louis öfkeyle soluyordu halen, onun yaptığı gibi zarar veremezdi öylece, bunu çok iyi biliyordu. Harry eli kolu bağlı da dursa yapamazdı bir şey. Onun gibi değildi ve açıkçası bundan gurur duyuyordu.
"Seni hiç sevmiyorum."
Katlansa ya da sürekli yanında olsa da her hareketinden anlaşılıyordu artık onu sevmediği ve belli etmese de diğeri tam da bu hareketlerine deli oluyordu. Bu kadar acımasız olmasının sebebi de budur belki?
"Benimle konuşma sakın!"
Kıvırcık kaşlarını çattı o annesine tutunup yerden kalkarken, umrunda değilmiş gibi davranıyordu. Louis'yi bir de onu umursanmadığı için üzecekti. Kendisi üzülürse, o da üzülürdü bu kadar açık.
Nasılsa anlayacaktı, Harry haklıydı. Suçlu Louis'di ve sadece salaklığının bedelini ödüyordu. Bunları hak ediyordu. Eğer söz dinlese biraz da akıllı olup Harry'nin ona değer verdiğini yaptığı her şeyin bir amacı olduğunu anlasa bunlar olmazdı. Temelde, hep Harry haklıydı.
Onun üzerini kolayca çizebilirdi. Çizebilirdi. Çizerdi de. Çizmişti.
"Siz arkadaşsınız, birbirinize zarar vermeyin."
Çok öfkeli olmasına rağmen bunu gizliyordu, Tanrı biliyor başkası olsa bu kadar kibar olmazdı ama Harry arkadaşının oğluydu, dikkat etmek zorunda hissediyordu. Kıvırcık dinlemedi bile. Öylece Louis'nin öfkeli yüzüne bakıyordu. Jay bununla yetinmek istemedi, Louis onun oğluydu ne hakla zarar verebilirdi bu kendini bilmiş velet. Anne'e söyledi, ertesi gün beklediği şeyse bir özürdü. Ama aldığı tepki başını döndürmüştü.
"Ben Harry'e sordum. Öyle bir şey yapmamış. Harry yalan söylemez."
Şoktan çıkamadı, ileride hatırladıkça yine çıkamayacaktı. Cevap vermemişti. Onun oğlu yalancı değilse, Louis mi yalancıydı yani? Bunu mu söylemişti arkadaşı? Gözleriyle görmüştü, kendisine yalancı mı demişti Anne? Bu nasıl olurdu!
Gece boyu düşündü, Anne iyi bir eğitim almıştı ve işi güzeldi kendisi ise basit bir hemşire. Louis gittikçe kötüye gidiyor Harry ise çok parlak gelecekli görünüyordu. Jay iki defa evlenmiş Anne bir. Eski eşi bir suçluydu. Bu onları yalancı ve sorunlu yapıyor muydu?
Bozulmuştu. Ama bunu belli edemiyordu. Jay sineye çekmeyi saygı sanıyordu. Bir daha onunla bu konuyu konuşmamıştı. Ama Louis'e daha çok dikkat eder olmuştu. Sürekli üzerini kontrol ediyor yarası var mı diye evirip çeviriyordu.
Pek bir şey görmemişti ama görse ne değişirdi? Ne yapabilirdi? İletişimi kesemezlerdi, birbirlerine borçlu kesilmişlerdi. Anne'e söyleyemezdi. Louis'i zaten zapt edemiyordu. O da Troy'dan yıllar sonra ilk defa bir şey istedi.
"Ona kendisini savunmayı öğret."
Hoş Troy zaten bunu yapacaktı ama Jay'in kendiyle konuşması gözlerini yaşartmıştı.
Zamanla olan diğer pürüzlerden de bir şekilde sessizce sıyrılmaya çalıştı. Bir iki defa gizlice okula gidip Louis'nin sınıfını değiştirmek istemişti, yapmıştı da, ortamın kalite olarak düşük olması umrunda değildi. Ama bir bakıyordu ki Harry de o sınıfa gelmiş.
Mark'a da anlatamıyordu, başka şehre taşınmak isteyecekti büyük ihtimalle. Ama Jay bunu yapamazdı. Üstelik durumları yoktu, eşinin canını sıkmak istemiyordu. Asıl meseleyi tek halletmeye çalışmıştı. Yapamamıştı. Ve Louis on ikisindeyken bunu ancak anlamıştı. On dörtse her şey için fazla geç.
"Gelmiyorum!"
Kapıyı sertçe çarptı. Kilidi çevirdi.
Sinirden yüzü kızarmış başı dönmüştü. Bacaklarının titrediğini hissetti.
"Sana istiyor musun demedik Louis aç şu kapıyı. "
Mark kapıyı açmaya çalışıyor bir yandan da söyleniyordu, bu çocuğa ne olduğunu ise kesinlikle anlamıyor. Pikniğe gideceklerini dün söylediğinde sesini çıkarmamıştı şimdiyse anlamsızca kıyameti kopartıp kapıları kırıyordu.
"Gelmiyorum! Rahat bırakın beni!"
Kapıya tekme attı, kendisini banyoya kilitlemek neyi değiştirirdi bilmiyordu ama tepkisini göstermek istiyordu. Annesi telefonda konuştuğu sevgili arkadaşına mahcup olmamak için ona sessiz ol dediğinde de Louis daha çok bağırmış, gelmeyeceğini söylemiş banyoya koşmuştu.
"Aç kapıyı."
Bir tekme daha.
"O sikiğin olduğu hiçbir yere gitmiyorum! Anlayın artık! Gitmiyorum!"
Boğazı yırtılana kadar bağırdı. On dört yaşındaydı ve gittikçe yabanileşiyordu. Sinirle soludu, kapıya bir tekme daha attı, anahtar düştü, nefes nefese kalmıştı. Kumral saçları kısaydı ve yanları jiletle kesilmişti, küçük bir çocuktan ötesi gibi davranıyor haklar talep ediyordu, geceleri eve geç geliyor gündüzleri habersizce çıkıp gidiyordu.
"Kaç defa söylemem gerekiyor daha! İstemiyorum! Onun olduğu hiçbir şeyi istemiyorum!"
Mark ne olduğunu anlamamıştı, kendisi pek evde olmazdı, açıklama için arkasındaki eşine döndü, Jay anında sıkıntılı bir iç çekip kollarını bağladı.
"Harry'le anlaşamıyorlar biliyorsun."
Orta yaşlı adam kapıya kısa bir bakış atıp evin kalın ve sert halıları üzerinde geriledi. Louis halen bağırıp çağırıyorsa da o sessizce konuştu.
"Bu kadar kötü müydü araları?"
Eski lambadan gelen ışık koridoru yeterince aydınlatmıyor, hava sıcak, diğer odaların kapıları açık, mutfaktaki yanan ocağın sesi geliyor.
"Son bir haftadır daha kötü."
"Bize anlatamadığı bir şey olmuş olabilir mi?"
Jay başını iki yana sallarken gözlerini kaçırdı. Louis'nin sesi de kesilmişti, şimdi içeride öfkeyle solumaktan başka bir şey yapmıyor, dizleri üzerine düşmüş ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Mark gözlüğünün altından kaşlarını çattı.
Styles ailesiyle araları çok iyiydi, aileden farksızlardı, çocukların arkadaşlığı bahanesiyle kaynaşmış iyi anlaşmış sık sık beraber takılmaya başlamışlardı. Ama sonradan şu Austin gelince Louis huy değiştirmiş Harry'le arkadaşlığını bozulmuştu. Pek anlaşamazlardı ve Louis onlar geleceği zaman da onlara gidileceği zaman da genelde sıkıntı çıkartırdı ama bu sefer çıldırmış gibi davranıyordu. Mark tümüyle uzaktı olanlara yine de aşırı rahatsız olmuştu.
"Ne oldu Jay bakma şöyle. Harry ona bir şey mi yapıyor?"
Arkadaşlarının çocuğu olması, okulda başarılı ve sevimli bir oğlan olması Mark için önemli değildi açıkçası, bu yüzden aklında rahatça bir sürü senaryo belirebiliyordu, yıllarca polislik yapmıştı sonuçta ve yapmaya devam da ediyordu gördüğü tüm suçlular arka mahallede büyümüş cahiller ya da yetişkinler değildi. Çocukların arasında olanı bilemezdi tabii ama şüpheci davranmakta da zorlanmıyordu.
"Bana hiçbir şey anlatmıyor Mark, etrafındaki kimseyle de adam akıllı iletişim kurmuyor, okulda kavga çıkartıyor sürekli, dizleri yara içinde geliyor, üstü başı darma dağınık. Sıkıntının Harry'de olduğunu sanmıyorum. Ne yapıyorsa Troy yapıyor, ona kötü örnek oluyor, toplumdan dışlanmasına sebep olacak şeyler yaptırıyor, Louis genel olarak gittikçe yalnızlaşıyor ve saldırganlaşıyor."
Troy denen heriften kurtulamıyorlardı, kaç defa dava açmışlardı, Mark kaç defa onu ensesinden tutup karakola sürüklemişti saymadı bile. Ailesini daha doğrusu oğlunu rahat bırakmıyordu. Ama buradaki mesele Troy değildi.
"Troy konusunda haklısın ama yine de Harry'den bu kadar rahatsız olması normal değil."
Biliyordu ama artık asıl suçlu olanın Louis olduğuna o da ikna olmuştu. Sonuçta bakın, kim daha suçlu görünüyor? Louis. Bu durumda onu savunması imkansızdı. Oğlu hiç yardımcı olmuyordu.
"Onlar çocuk, kavga edebilirler."
"Bu kavga değil Jay." kavga karşılıklı olurdu, buradaysa tepkili tek kişi Louis. Keşke kavga olsaydı yani. Çünkü bu şiddet işaretinden başka bir şey değildi.
"Louis'e sorduğumda sadece küfür ediyor."
"Bu yüzden söyleyemediği bir şey olabilir diyorum zaten, onunla konuşamazsak Robin'le konuşuruz o Harry'le konuşur."
Jay kokuyla başını iki yana salladı. Sanki bu duyduğu en kötü fikir gibiydi.
"İnsanlarla papaz olmak istemiyorum, öyle bir şey varsa bile Anne inkar edecektir, sadece küçük düşmüş ve laf yemiş oluruz. Onu savunacak somut bir şey yok elimizde. Üstelik sıkıntılı olan bizim çocuğumuz onlarınki değil!"
Mark neredeyse bağıran kadını çekiştirip salona götürdü. Buna rağmen Louis annesinin sözlerinin hepsini duymuştu, sıkıntılı olduğunu duymak canını yakıyordu, kapının arkasındaki çamaşır makinesine yasladı sırtını, ağlamaktan tek başınayken bile utandığı için elleriyle yüzünü kapatmıştı hemen.
"Jay...çocuğumuz şiddet görüyor olabilir ve aklına en kötüsünü getirme diye seni sakinleştirmesi gereken benim."
Kadın üzüntüyle başını eğdi, elinden bir şey gelmiyordu. Artık oğlu için suçlayacağı tek kişi Troy'du, ondan nefret ediyordu ve her şeyin suçlusu oydu. En azından kabul edilebilirdi. Nefreti gözünü karartıyordu, tek suçlu şimdi oydu, ondan o kadar nefret ediyordu ki... Derin derin nefesler aldı. Nefreti saf ve katıksızdı. Jay dayanamıyordu onu etrafta görmeye. Özellikle oğluyla görmeye. Biliyordu Troy onu sorunlu birisi haline getirmişti. Açıkçası Harry'den bir zaman rahatsız olsa da artık o aklına bile gelmiyordu, çocuktu sonuçta. Çocuklar acımasızdı, özellikle bu ikili artık sürekli kavga ettiği için bir şey diyemiyordu. Geçen gün Louis, salıncaktaki Harry'nin kafasına örümcek koymuştu mesela ve kıyamet kopmuştu.
"Onları izliyorum Mark, Harry el şakası bile yapmayan bir çocuk, ne yapabilir ki, en fazla sinir ediyordur, çocuklar arasında olur böyle şeyler, asıl sıkıntı Troy."
Onu oğlunu iterken görmüştü. O zamandan beri gördüğü ilk ve son fiziksel hareket buydu. Ona da inanan yoktu gerçi. Hem Harry büyük bir şey yapmış olamazdı.
Sürekli bunu hatırlatıyordu kendisine. Harry çocuk, Harry iyi bir çocuk.
Ama Mark başını iki yana salladı.
"En azında onu zorlamayalım, istemiyorsa görüşmesin, uzak tut ikisini."
Jay en yakın arkadaşına ne diyecekti, senin oğlundan rahatsız oluyorum ve oğlumu ondan korumak istiyorum mu? Üstelik sıkıntı çıkartan genelde kendi oğluyken.
"Gelmesi gerek, Harry geliyor sonuçta ayıp olur, hep gözümün önünde zaten."
Mark, Jay'in bu tutumunu anlamıyordu. Kaşlarını hepten çattı, sinirleniyordu çünkü.
"Rahatsız oluyor Jay, onu buna zorlarsan bizden de uzaklaşır."
Kadının mavi gözlerinde büyük bir korku patladı. Oğlundan yeterince uzaktı ve geceleri uyuyamıyordu. Anne oğul sadece bir iki yılda tüm ışığını kaybetmişti.
"Louis'nin yanında durmamız gerekiyor, zorlama. Anne'e açıklama yapmak zorunda değilsin."
Troy'la evlendiğini için ailesi onu reddetmişti, her şeyle tek başına mücadele etmek zorunda kalmış, pis herifin kıskançlığı yüzünden bırakın arkadaşı evden bile çıkmamıştı yıllarca. Anne onun için değerliydi, ona sarılıp ağlayabiliyordu. Mark'a anlatamadıklarını anlatıyor ve tüm boş vaktini onunla geçiyordu. Onu kırmak istemiyordu. Ama oğlu da her şeyiydi. Üstelik Harry'nin kötü bir şeyler yapma ihtimalini kabul da etmiyordu
"Sence, sence gerçekten ona kötü bir şey yapıyor mudur?" kabul etmek istemiyordu da. Louis'e düzgün bir eğitim vermediğini düşünmeye bile başlamıştı ama başkalarına suçu atamıyor ya kendisinde ya Troy'da ya da Louis'de arıyordu sorunu.
Adam başını iki yana salladı. Tek bildiği Louis'nin normal tepkiler vermediğiydi.
"Öyleyse taşınmamız gerekir ama öyle değilse bile, zorlama onu. "
Louis sessizlik içinde nefesini tutarak onları dinlemeye çalıştı, gözlerinden halen yaşlar akıyor ve deli gibi titriyordu. Annesi gerçekten de Harry'e güveniyor ama kendisine güvenmiyordu. Oğlu Anne'nin oğlu gibi olsun istiyordu belki de. Başarılı, sevecen, terbiyeli, kibar, sevilen... Louis onu görmek bile istemiyor ama.
Son zamanlarda her şey daha da katlanılmaz olmuştu. Harry her yerdeydi. Annesi zorla götürüyordu onu yanında ve işin kötü tarafı her gün zaten katlandığı küçük piçe akşamları da katlanmak zorundaydı. Tüm özel hayatına hakimdi! Tüm saatlerine! Onu dövmüştü dün, halen akıllanmıyordu.
Anlamıyor muydu? Kendisi de söyleyip duruyordu oysa. Sıkıntılı bir çocuğun onun gibi bir başarı abidesiyle ne işi olabilirdi ki?
~
Jay ve Mark hakkında ne düşünüyorsunuz?
Geçiş bölümleri bitmişti aslında ama küçük bir parantez açmak istedim. Jay ve Mark hakkında soru işaretleriniz az da olsa gitmiştir umarım.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top