1.5
Bu devirde verem ettiğim Tea and Coffee Louis'nin biraz daha ağzına etmekle meşgul olduğum için geciktim üzgünüm qşşsşwd
Yorumm ✌️
~
Sabah tekrar sardığı ellerini ileri uzatıp yavaşça yumruk haline getirdi.
Bu sefer bileğine kadar sarmıştı sargıyı. Sıkıca. Bu şekilde canı çok yanmıyordu. Avuçlarını açtı. Kapattı. Açtı. İç çekti seslice. Kesikleri kemiklerine kadar hissediyordu her şeye rağmen, umursamadı. Sırtını okulun sürgülü kapısına yaslamıştı.
Ön taraftaydı ama iki kapı da ara sokağa açılıyor olduğu için buradaki tek fark özel araçların çıkmayışı. Yer yer paslı pembe, parmaklıklı kapının arkadakinden hiçbir farkı yok.
Ayaklarının önündeki küçük taşa vurdu. Taş, tozdan topraktan ve aşırı sıcaktan beyazlaşan asfaltta yuvarlandı. Belediye binasının etrafında da olsalar yolların hali buydu, Louis geceleri daldığı ara sokakları bahse girer ki belediye başkanı bilmiyordu.
Gözlerinin önüne düşen kırmızı tutamı ince bir el hareketiyle geriye itti. Gözlerinin etrafındaki siyahlık mavilerini ortaya seriyor.
Öğrencilerin çoğu gitmiş. Bahçede öğretmenlere zorla soru soran manyaklar ve bazı oyun düşkünleri var. Geniş, çok geniş bahçe. Güneş parlıyor, güneş sürekli parlıyor, yaz mevsimi. Louis ellerini izliyor, arada Harry'nin gelip gelmediğine bakmak için arkasındaki bahçeye dönüyor.
Karşıda bakkal, kırtasiye hatta şarküteri olabilen ortaya karışık küçük, düşük damlı bir yer var. Orayı biliyor, girmişti elbette. Harry kalem alacağı zaman, çikolata alacağı zaman, kantinin attığı kazığı yemeye niyetli olmadığı her zaman diğer her zamanlarda olduğu gibi yanındaydı.
Yine arkasına döndü, yüzünde mantıksız bir gülümseme vardı. Bakkalı düşünmek iyi gelmişti.
Sayılı şey iyi gelir, sargılarıyla yüz yüzeyken ve aptal kıvırcığın tekini dımdızlak beklerken.
Gözleri gezindi okulun boş katlarında, solundaki çam dikili ve sağındaki açık toprak alanda, kantin, saha, park vs görünmez çizgilerle ya da ufak çitlerle bölünmüş ön bahçede. Halen aynı gruplar oyun oynuyor, halen soru soranların toplandığı masalarda bir eksik yok ve evet Harry de halen yok.
Sadece sikik bir kitap unutmuştu.
Konuşan, sohbet eden, gülüşen gençlere baktıkça içine çöken yalnızlık güneşi kapatmaya başlıyordu neredeydi bu kıvırcık. Yalnız olmak istemiyorum.
Önüne tekrar döndü başını eğerek. Ellerini ceplerinde sakladı.
Yolun diğer tarafından Adam, Brent ve Drake geliyordu onları hissetmişti ama burada ne işleri vardı bilmiyordu, şimdiye gitmiş olmalılardı. Eğer Harry ile konuşma falan planları varsa Louis cidden siktir olup giderdi, bundan bahsetmemişti kimse. İyice kapıya yaslanıp geri çekildi ve hiç hareket etmeden bekledi. Adam çok rahatsız ediciydi, Brent ürkütücü, Drake ise sinir bozucu.
Alçakça bir öfke besliyordu onlara karşı, cesareti yoktu bunu sergileyecek. Nefesleri sıklaştı.
Dört yıl, dört yıl geçmişti onlarla, bu insanlar yanı başında olmasına rağmen kör gibilerdi Louis'nin varlığına karşı.
Buhar olup gitsen şuracıkta, içleri bile ürpermez.
Onlar gibi kuklalara ihtiyacı yoktu ki! Sadece ne eksiği olduğunu merak ediyordu. Bakkalın cam duvarına dikti gözlerini kendisini süzdü. Çok mu hastalıklı bakıyorum insanlara?
Adam senden daha hastalıklı emin olabilirsin.
O zaman nasıl bu kadar kendilerinden emin, rahat ve sosyallerdi? Nasıl kendilerini seven insanlar elde ediyorlardı, nasıl tanımadıkları insanlara kolayca selam verip onların da kendilerine karşı aynı tepkiyi vereceğini biliyorlardı? Drake en az kendisi kadar sessiz ve sinir bozucu derece sakindi aralarındaki fark neydi de Louis itici o çekici oluyordu? Müthiş bir şekilde öfkeyle doluyordu işte.
Kime bu öfke, kendine mi?
Harry'nin, çekilmez olduğunu her açıdan belli ettiğin fikrini haklı olduğunu düşünmen mi?
Başımı iki yana salladı. Gözleri ne kadar düşebiliyorsa öyle düşüyordu yere. Güneş tepesinde parlıyor olmasına rağmen, karanlık o kadar sarmıştı ki bedenini güneşi kaybetmişti Louis.
Ama hiçbir değerleri yoktu! Gözünde daha Louis gibi yaşayan bir insanı bile göremeyecek ve Harry için önemli olduklarını sanacak kadar körlerdi.
Görmüyorlar beni, bilmiyorlar Harry'nin melekleri kıskandıracak kadar güzel gülümsediğinde bile tehlikeli olabildiğini.
Dört yıl nasıl adını bilmezlerdi, hemen yanlarındaydı Louis? Nasıl Harry'nin hareketlerinden şüphelenmezlerdi?
Onları uyarabilirdi, Harry'nin arkadaşlık anlayışının gezip tozup eğlenmek ve yardımlaşmaktan uzak olduğunu söyleyebilirdi, her aldıkları tepkinin sahte ve yapmacık olduğunu, karşılıksız bir şey yapmayacağı gibi istediği karşılığı bile kendisinin onlar yerine verdiğini de. Harry'nin sandıkları kibar beyefendiden çok uzak olduğunu, söyleyebilirdi. Ama onlar bunu hak etmiyordu, Louis'nin ondan çektiğini nasılsa hiçbirisi çekemezdi, neden paylaşmasındı ki bu şeytanı onlarla. Ne güzel! Tüm gün ve gece seni rahat bırakıyor onlar varken!
Yalnızsın.
Taş kaldırımların üzerinden geçen karıncaları izledi, yaz meltemiyle savrulan karahindiba tanelerini, küçük kum tanelerini. Seslice nefes aldı, onlar yaklaştıkça rahatsız hissediyordu, cebindeki çakıyı tuttu, gözlerini tek noktada sabit tutmak canını yakmaya başlamıştı. Saklanamazsın, gece değil.
Tüm gölgeler yok oluyor, üzerinde güneş kalıyordu ona inat. Renklerse içindeki karanlıkla soluyordu.
Karşısında durduğu bozuk yolun bir ucunun çıktığı ana yoldan tekerleklerin bıraktığı sesleri duyuyordu, kuru sıcağın yaktığı zemine sürtünen lastiğin yanık kokusunu da. Adam ve tayfası da o yoldan geliyor. Çok yakınlar.
Dayanamayıp son kez arkasındaki bahçeye baktı, sebepsizce nefes nefese kalmıştı. İlk defa Harry etrafında yoktu onlar buradayken ve Louis uyanıktı.
Etrafta hızla gezindi gözleri. Yok.
Alt sokağa baktı, oldukça sessiz ve boştu, bir iki ara sokağa daha açılıyordu. Siyaha boyalı mavi gözlerini çevirip umutsuzca tekrar önüne döndüğünde yanında dikiliyordu üçü de. Onlara bakmak istemedi. Sen de kör ol.
Tedirgin hissediyordu. Son zamanlarda onları ne zaman görse tedirgindi. Sebebi açık.
Alice.
Onunla konuşmaya başlarsa Adam'ın gıcığına gideceğini baştan beri biliyordu ama insanları gıcık etmek onun sorun ettiği, gerildiği bir şey değildi.
Zaten Louis'nin bu insanları gıcık bile edesi yoktu. Geceleri kafasına taş attığı motorlu ama evsiz amcalar daha ilgi çekici ve daha az kördü, o karanlıkta bile görüyorlardı nereye saklandığını ama Adam, gördüğü Louis değil kız arkadaşının etrafında tanımadığı bir gölge, o kadar. Onun bu hareketi yeni ve şahsına yönelik değildi sorun bu da değildi zaten.
Genel olarak bu konuda olay çıktığı oluyordu okulda. Adam cidden tanıdığı en sıkıntılı insanlardandı ve Brent en yakın arkadaşının sevgilisi diye onunla karar tokuşturmaz, Drake yalnızca yanında durmakla kalırdı. Klasik, onların herkese tutumu buydu, elbette rahatsız olacaktı Alice ile yakın olursa ama, ama bu hafta üzerinde hissettiği bakışlar başkaydı. İşte sorun buydu.
Çünkü hedef sadece kendisi değildi. Alice fark etmemiş olabilirdi ama Louis görmüştü ki Adam bir şeyleri cidden yanlış anlıyordu.
Hayır anormal karşılamakta haklıydı, çünkü cidden o bakışlar başkaydı. Biliyorsunuz.
Normal olan; laf sokup, omuz atması ya da Louis'nin başına işler açıp sevgilisiyle kutsal yakınlığını koruması, kavga ederek aşk temizlemesiydi. Ama yaptığı sadece bakmak ve Alice ile zorunda olmadıkça tek kelime etmemekti. Kız da bunu fark etmişti ama kafası kalın olsa gerek anlamıyor ancak üzülüyordu.
"Çok ayıp! Selam da mı vermiyorsun Harry'nin kuyruğu?"
Dişlerini sıktı. Kuyruk olan kendisi değildi lanet olsun!
Çıkan alaylı sese de döndü istemsizce. Artık karşısındaydı Adam. Aşırı hormonlular neden hep onu buluyordu? Siyah saçları ve aynı şekildeki siyahtan farksız gözleri bembeyaz teniyle birleşince cidden ürkütücü duruyordu, hele o boyla.
Oldukça düz bakmıştı Louis ise siyahla çevrili, korkutucudan uzak buz gibi mavileriyle, başını yukarı kaldırmadan, bunu yaparsa kötü hissederdi.
Susuyordu. Aralarında hatırı sayılır bir mesafe vardı halen. Gülümsediğini gördü ama kalın dudakları bunu pek belli etmediğinden emin olamadı. Kaşlarını çatmak istedi.
"Biz de selamını almaya gelmemiştik zaten."
Brent ve Drake'e döndü Louis bir iki saniyeliğine. Brent yine saçlarını bağlamış ve Drake oldukça karmaşık izliyordu olanları.
Ne? Ne için? Burada olmalarının sebebi kendisi miydi? Harry olsa yanında bunları söyleyemezlerdi, gelemezlerdi biliyordu çünkü ne olursa olsun ondan çekiniyorlardı. Peki okulda olduğunu, tek başına burada olduğunu nereden biliyorlardı? Nasıl?
Rüzgar hafif hışırtılarını kesti, Adam bir adım daha atıp yaklaştı, arka tarafta öğretmenler vardı, güvenlik de oralardaydı her neyse...bunlara güvenemezdi Louis.
Çakısını daha sağlam tuttu. Sadece kendisine güvenirdi.
Gözlerini onunkinden ayırmadı, niyetini anlamaya çalışıyordu olay mı çıkartmak istiyor, laf mı veriyor, göz dağı mı? Pirsingini çevirdi. Güneş gözlerini kısmasına sebep oluyordu.
Solmuş, eski siyah tişörtünün üzerine geçirdiği kolsuz kapüşonlunun cebinden çıkartmak için hazırdı ellerini. İşe yaramaz eller.
Saçlarının kızıl tutamları alnından dökülmüş, Adam'ın kaskatı suratını izlerken bile çekmemişti onları geriye. Hareket etmediler.
Laf sokacak olsa açardı çenesini ve göz dağı vermek istese insan içinde yapardı.
Yapabileceği en iyi şeyi yaptı o an Louis.
Kaçtı.
Birden bire aşağı yola doğru koşmaya başladı. Arkasına bile bakmadan.
Harry'nin ise tam o sırada dışarı çıkması falan gerekiyordu ama merdivenlerin ortasında kendisini babası ve müdürün telefon konuşmasını beklerken bulmuştu.
Sikeyim. Tam zamanı.
Bacakları titriyordu sırf bu yüzden ve gözleri sonuna kadar açık bir çekimde penceredeydi. Onu göremiyordu. Bıraktığım yerde değil.
Louis hızlı koşamazdı, koşsa bile Adam'ın bacak boyu Louis'nin kendisi kadar falandı herhalde. Kan kalbinden doğrudan ayaklarına atıyordu. Titreyen bacaklarını sallıyor sürekli.
Ayaklarının altındaki asfalt yanıyor, boğazı saniyesinde kurumuş ve cebindeki çakıyı çıkartmış hatta açmıştı. Geceleri sokaklardaki insanlar kan ve yaraya alışıktı, suç saymazdı bunu o yüzden herkes rahatça kavgalarda bıçak kullanır ama ciddi hamleler yapmazdı. Şuan gece değil, bu bir suç!
Her neyse! Onların yaptığı da suçtu.
Gözlerini kırpmadan koştu, arkasındaki adımları duyuyordu. Bağırmalı mıydı? Sabahları bu işler nasıl yapılır bilmiyordu sadece saklanamayacağının farkındaydı.
Ter içinde kalmıştı, bedeninin yandığını hissediyordu, alamadığı nefesler, içini yakıyordu. Ne olacaktı? Ne istiyorlardı? Boynundan süzüldüğünü hissetti terin, saçları alnına yapışmaya başlamıştı, bunaltıcı sıcak, güneş her şeyi sergilerken oldukça sessiz.
Önüne ilk çıkan sokağa daldı, burası daha ince ve ucu arka taraftaki okul kapısının olduğu yola açılıyor. Eğer bahçeye girerse, biter! Harry'nin yanına giderdi, evet evet.
Ancak daha döndüğü an kapüşonundan çekilmişti. Ciddi ciddi nefes alamadı, düşünmedi. Sadece ne öğrendiyse onu yaptı. Gözlerini kapattı ve dönerek çakısının sivri ucuyla Adam'ın karnında ince bir çizik olacak şekilde boydan boya geçti.
Hissetmişti, kesiği. O duyguyu biliyordu.
"Siktir!" dedi birden koşmayı kesen Brent.
Adam hemen elini Louis'nin kapüşonundan çekip karnına dokundu. Şok olmuş gibiydi.
"Bıçakla mı geziyor lan bu!"
Louis geri geri gitti onlara dönüp. Kan, kan güneşte çok daha korkutucuydu. Parke yola damlıyordu, bıçağından damlıyordu.
"Piç."
Adam gözlerini üzerine dikmişti, eğilip bükülen bedenini dikleştirmeye zorladı. Hayatında hiç bıçak yemediği belliydi, Louis orada olsa şimdiye doğrulurdu.
"Bana dokunmayın."
Dişlerinin arasından konuştu, aksi takdirde sesi kesin çatlardı. Sonra da tekrar koşmaya başladı, Brent peşine düştü Adam da hızı düşse de aynı şekilde.
Drake çok gergindi. Etrafa bakındı. Böyle şeylerden çok uzaktı. Bu çocukla uğraşmayı da özellikle istemiyordu, içinden bir ses Harry diye bağırıyordu çünkü. Eğer kızlar haklıysa, aralarında bir şey varsa, boku yerlerdi. Öyle olmasa bile boku yerlerdi büyük ihtimalle çünkü emin olmasa da ikisinin arasında özel bir şeyler olduğu açıktı. Harry'nin ne yapabileceğini bilmiyorlardı, çok belirsizdi her şeyi.
Gerçi Adam ve Brent evine gelip işimiz var diyerek onu aldıklarında öğrenmişti kendi arkadaşlarının ne yapacağını ve açıkça şok olmuştu. Bu kadar ileri gitmezlerdi. Kendisi bakıyordu da, ortada garip bir durum da göremiyordu zaten. Anlamıyor. Ne yapmalıydı?
Durduğu yerden ayrılıp koşmaya başladı. Brent, Louis'nin kolunu tutup ayağına vurarak yere düşürmüştü. Adam koşmayı kesip yavaşladı. Sinirden ve acıdan deliye dönmüştü.
"Bırak!"
Kolunu tutan elin üstünü ayakkabısının altına bantladığı jiletle, bir gün işe yarayacağını biliyordu, kesti. Bunları yaparken tereddüt etmiyordu. Serbest kalınca, çakıyla bacağını da kesti Brent'in.
Yetişemedikleri hız ayrıca beklemedikleri tepkilerdi bunlar. Louis'nin sadece uyuyan ve büyük ihtimalle evde oyun oynayan bir ergen olduğunu sanmışlardı. Ama Brent çekilmedi, tam tersi henüz yerdeki çocuğun diğer eline ayağıyla bastı yarası olduğunu görmüştü.
Louis hayatında hiç yapmadığı kadar sesi bağırdı.
Brent kendi bedeninde açılan yaraları umursamadan yere oturup Louis'nin diğer bileğini de tuttu. Açığı fark edilmeyecek gibi değildi.
Ayaklarıyla yeri dövüyordu, hareket edemiyordu, yanında dikilen Brent'in ayakkabısının altındaki eline kayıyordu gözleri. Acı, acıyı hissediyordu, asla kapanmayan yarası yine açılmıştı. Kan, onu görmesine gerek bile yoktu. Canı çok yanıyordu. Elindeki çakı yere düşmüştü, Adam onu ayağıyla uzağa attı.
"Ne olur peki sana dokunursak? Mesela?"
Onları duymuyordu. Farkında olmadan Harry'nin adını söylüyordu ve bunu sürekli yapıyordu, acı içinde Harry, Harry, Harry!
Drake taş kesilmişti.
Brent, Adam gelince kendisinin gereğinin kalmadığını fark edip doğruldu ama hala Louis'nin eline basıyordu. İkisi de yerde öylece bağırıp çağıran Louis'e tepeden baktı.
"Tamam, Adam tamam yeter artık gidelim."
"Yeter mi! Bıçak çekti bize!"
"Tamam siz de yarasını açtınız yeter. Gidelim. Brent!"
O sırada daha çok Louis'nin eline yüklendiği için daha çok bağırmıştı haliyle Louis de. Drake onu itti.
"Seni yardım et diye çağırdık!"
"Ne yardımı edeyim, mezar mı kazayım amına koyayım!"
Brent ve Drake tartışırken Adam başından beri istediği şeyi yaptı. Kalkmak üzere olan Louis'nin kafasını yere vurup karnına tekme attı.
"Seni piç! Kız arkadaşımla beni boynuzladın ha! Arkamdan iş çevirdiniz ha! Göstereceğim size kim kimi siliyor! İkinizi de bitireceğim!"
Bir daha vurdu.
"İkiniz derken!?"
Brent, Drake'i bir kenarda bırakıp birden Adam'a döndü. Louis'nin gözlerinin önü yere vurulan başı yüzünden kararmıştı. Ve sadece yediği darbelere karşın karnını tutabiliyordu.
"Evet ikisi de. İkisi de ödeyecek."
"Alice'den uzak dur!"
Onlar birbirine girerken ve Drake onları ayırmaya çalışırken Louis dirsekleri üzerinde doğrulup geri gitmeye çalıştı.
Yapamıyordu. Kaosu izledi. İnsanlar onları umursamıyordu balkondan, pencereden şöyle bir bakıp gidiyorlardı. Sıcak havada bir de bununla uğraşmayı tercih etmiyordu kimse.
"Hey! Siktiğimin hormonlu piç kuruları!"
Birisi hariç olsa gerek.
Hemen yanında boğuştukları evin balkonundan sarkıyordu bir genç. Yaşıt olma ihtimalleri büyüktü, buralardan olmadığı da aksanından belli oluyordu. Simsiyah saçları uzun ve bir yanı kazınmıştı, üzerindeki baskılı tişört bol olmasına rağmen ne kadar zayıf olduğu ortadaydı.
Göz göze geldiler. Çocuk işgüzarca gülümsedi.
Brent ve diğerleri de ona döndü.
Çocuk tek kelime etmeden doğrulup havaya kaldırdığı sapanla birden taş atmaya başladı.
"Siktir olun gidin kapımdan polisi arattırmayın!"
Öyle hızlıydı ve isabetliydi ki atışları Louis şaşkınlıktan acısını unuttu. Yanaklarından süzülen yaşları hissetti. Gözlerindeki siyah boya yüzüne akmıştı. Saçları darma dağınık.
"Bu iş burada bitmedi! Seninle okulda görüşeceğiz küçük piç!"
Louis korkuyla Adam'ın gözlerine baktı. Okulda da mı? Lanet olsun!
"Ne bekliyorsun lan! Yaylan!"
Adam kafasına üst üste yediği taşlara ve polis işine dayanamayıp diğerlerinden ayrı bir yöne doğru koşup gözden kaybolurken balkondaki çocuk evden tamamen çıkmak için içeri girdi. Louis ellerine baktı hemen. Brent'in üstüne bastığı eli kan içindeydi.
Bıkmıştı.
Sinirle ellerini yumruk haline getirdi. Gözlerinden halen yaşlar akıyordu şuursuzca.
Yeter artık! Yeter! Güçsüz olmanızdan bıktım!
"O şekilde sıkarsan daha kötü olur yaran."
Evin eski tahta kapısını açıldığında, Zayn hızlı adımlarla dışarıdaki çocuğun yanına gitti ve elini uzattı.
Louis kendisine uzatılan ele baktı direkt olarak. Bu konuda o da sıkıntı mı diye. Ama çocuğun elleri gayet normaldi. Bozuntuya vermeden kanayan eliyle onunkini tuttu. Zar zor ayağa kalkmıştı, her yeri ağrıyordu lanet olsun.
"Teşekkür ederim."
Zayn gülümsedi. Bu sıska çocuk ona yardım etmişti, cidden de Adam gibi birisine karşı Louis'e yardım etmişti! Bunu yeni idrak ediyordu. Kalbi hızlandı.
Değişiyor, değişiyor. Değişiyor.
"Benim için zevkti!"
Louis de gülümsedi.
~
Yani hiç şaşırtıcı olmayacak şekilde yeni şahsiyetimiz Zayn wşşdşqiidw
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top