1.2

Yorum yapmayı unutmayınnn 🥺

~

Elini göğsüne yasladı, tişörtün kumaşını parmakları arasında sıkıştırdı. Soluklandı şiddetle, sessiz olmaya çalışarak.

Ayakları yere basıyorsa da hissetmiyordu, dizleri titredi. Sırtını yasladığı duvar sağlam değildi her an yıkılabilirdi, zemin sağlam değildi kırılabilirdi kuru dut yaprakları gibi. Saçlarını geriye itip ayak seslerini takip etti dikkatle. Geliyorlar.

Sessizce yürümeye başladı, aksi yöne, eski apartmanın yangın merdivenlerinde doğru. Tek bir ışığı dahi açık değildi, manyak ev sahipleri ya da onların daha manyak kiracılarıyla uğraşmayacaktı. Şanslı gecem.

Toprak zemin yeterince ezilmiş, ses çıkmıyor, kaya gibi sert ama yormuyor yürürken asfalt gibi. Gecede bir esinti dahi yok, boğazına kadar neme batmış bu kasaba. Louis tişört bile giyemiyor adam akıllı. Kolsuzlar hariç, yine onlardan birisi var üzerimde.

Teri soğuyor, titriyor. Boyunun yetmediği demirlere doğru zıplıyor. Neden daha aşağıda olmazsınız ki?

Adım seslerini duyuyor, daha yakınlar, apartmanın etrafında sadece başka apartmanlar var, yol uzakta. Çıkmak zorunda olduğu bir dam var ama Louis demirleri tutamıyor. Arkasındaki beş altı ergene yakalanırsa sonu iyi olmaz.

Tekrar zıplayıp bu sefer tutunuyor. Canı yanıyor, elleri. Dişlerini sıkıyor ve bacaklarını acıyla sallayıp yukarı aceleyle çekiyor bedenini. Ses çıkartmadan oturuyor demirlerin üstüne, yine yaraları açılmış. Küfür etmekten ziyade bıkkınlıkla göz deviriyor. Tam sırası.

Paslı demirler, sokak lambalarının bile ışığı yok, fazla karanlık. Etraftaki apartmanlar terk edilmiş gibi. Küçük bir bölgedeler insanlar geceleri tavuk gibi uyuyor, bu saatler cidden terk edilmiş. Seslerini duyuyor, nefesini tutuyor. Doğrulup merdivenleri sessizce çıkıyor.

Her adımda aşağıya bakmak için arkasına dönmesi kalbinin çarpması için yeterli bir sebep. Beş katlı boyası dökülmüş apartmanın tepesinde, yalnız, karanlık, sessizlik her yerde. Yükseklikten korkardı aslında Louis ama sürekli ağaç, duvar çıkmaktan alışmıştı bununla yaşamaya. Yine de, bir anlık telaş, sonunu getirirdi. Merdivenlerin paslı korkuluklarını sıkıca kavradı. Deli gibi atıyordu kalbi.

Aşağıda bir grup genç var şimdi. Pek mutlu değiller az önce birileri kafalarına büyük taşlar atıp kaçtı da. Louis yutkundu ve apartman penceresinin korkuluğuna basarak fazlasıyla tehlikeli bir işe kalkıştı.

Damın mermerlerine tutundu sıkıca, elleri fazlasıyla ağrıyordu. Bağırmak bile istedi. Kanı hissediyordu, sıcak ve kaygan. Ama göğsü sağlam bir şekilde o mermere değene kadar çekti bedenini ve aşağı sarkan bacaklarını umursamadan kuş boku dolu dama yuvarlandı.

Şimdi seslice soluklanabilir.

Dilini kurumuş dudaklarında gezdirdi, metali çevirdi. Kolları, bacakları bedeninden değilmişçesine açılmıştı iki yana. Gözlerini kapattı. Her yeri ağrıyordu, kan ter içinde kalmanın kitabını yazmıştı.

Gecenin bilmem kaçıydı, yine. Yaz mevsiminin kudurduğu bu aylarda zordu işi. Louis hızlı koşamazdı ve hemen yorulurdu nemli sıcak hepten bitiriyordu işini. Yüzünü butuşturdu, susamıştı. 

Aman aman tek derdin bu olsa.

Alaylı bir mırıltı çıkartıp ellerini karnında birleştirdi. Sesli sesli alıp vererek göğsünü şişiren nefesler zamanla yavaşladı. Siyah boyanın çevrelediği göz kapakları titredi, kirpikleri de. Çaresiz hissediyordu, her zaman olduğu gibi koşup yorulduğuna ve geri çekildiğinde. Kapalı gözleri yandı.

Ellerini sıkıca yumruk yapıp bir şeyleri parçalamak istiyordu. Kaşlarını bile doğru düzgün çatamıyordu oysa. Gece daha bitmemişti ki! Hiçbir şeydense üzerinde, nefreti tercih ederdi ama o ergenler henüz ondan nefret etmemişti yani Louis'nin de işi bitmemişti.

Belki yarın devam edersin.

Yarın. Mark yok.

Yarın. Pazartesi.

Okul.

Bunu unutmuştu. Aniden açtı gözlerini.

Karanlık gecede yıldızlar nemden görünmüyor, daha karanlık hissediyor.

Karanlık.

Yalnız.

Hafta sonu geldiğinde eski düzenine döndüğü için bu kısmın da eskisi gibi gereksizler köşesine gitmesi normaldi ama neden şimdi hatırlayınca tedirgin olmuştu ki? Okulda ne vardı?

Harry, Harry'nin öğretmenleri, Harry'nin arkadaşları, Harry'nin arkadaş olmadıkları, Harry'nin sevdikleri ve sevmedikleri. Harry'nin okulunun gülleri. Louis'e elmalı gazoz alan kız.

Gözlerini kırpıştırdı. Maviler karanlıkta fazlasıyla belli, nasıl bir ışık saçtığını bilmiyordu Louis.

Eve gitmeliydi.

Yattığı yerden zorlukla kalktı. Etrafta güneşten başka bir boku olmayan kasabanın güneş enerjisiyle karın doyuran halkı için dikilen zımbırtılar vardı. Aralarından geçti.

Damın kapısını açıp merdivenleri indi yavaşça. Sokaklardan geçti sadece yürüyerek, karanlık sokaklar, korkmadı. Etraftaki deri ceketli gençlerden ve pasaklı ihtiyarlardan da korkmadı. Birbirlerini tanırdı sokakta sabahlayanlar ve hiçbirisi Louis'e o bir şey yapmadığı sürece yaklaşmazdı. O ne haydut ne evsiz ne de serseriydi, bir çeşit oyun oynadığını düşünüyorlardı ve ebe olmadıkları sürece onunla oynamanın gereği yoktu.

Ertesi gün okul yolunda bazılarıyla göz göze geldi, gece bitince onların tanıştıklığı da biterdi. Gözlerini kaçırdı. Yanındaki Harry ise dünya tersine dönmüşçesine çantasına sarılmış uyukluyordu. Gözlerinin etrafı kızarmış ve teninin pembe rengi solmuştu, dudakları kurumuş, zayıf bedeni iyice hasta bir hal almıştı. Konuşmadılar.

Her defasında yorgun gözleri güçsüzce kapanıyor ama çok geçmeden aniden açılıp rahatsızca etrafı turluyordu. Yeşilleri kırılmıştı, kaçamak bir şekilde Louis'e bakıyordu bazen ama onun başını cama yaslamış kendisini görmezden gelmeye çalıştığını fark edince geri çeviriyordu gözlerini.

Yarısı boş otobüste, yalnızca kendileri var gibi hissediyordu. Gerçi ona göre her koşulda durum buydu ama...her neyse. Yalnızca ikisi vardı ve hayaletten farksızlardı.

Bunu o kadar düşünmüştü ki, o kadar kafaya takıyordu ki hep daha da görünmez bir hele sokuyordu kendisini. Seni görmüyor. Çok üstüne duramadı konunun, bir iki dakika sonra tamamen uyuya kalmıştı. Rahatsız, mutsuz bir yüzle.

Otobüs havasız, yeni doğan güneşle içerisi daha az bunaltıcı, seher meltemleri rahatlatıcı, haftalar önce yağan yağmurun izleriyle kaplı pencereler açık. İyi bir bakıma ihtiyacı olan yollar yüzünden otobüs sürekli olarak sallanıyor ve bu fena halde sinir bozucu.

Ama Harry'nin koltuğa yasladığı başı, artık kendisini nasıl şartladıysa Louis yanaklarından tutup onu omzuna yatırana kadar hareket etmemişti koyduğu yerden.

Doğan güneşin pembe tonları her yeri aydınlatıyordu, geç uyusa bile uykusuz hissetmedi Louis, Harry'nin her yeri saran saçlarına yasladı yanağını ve kanlı sargı üstüne parmaksız siyah eldiven geçirdiği elleriyle oynadı. Ona dayanamadığı için kendisine kızıyordu. Bu kadar güzel olmamalıydı.

Bu kadar aptal olmamalıydım.

Bir yerlerden elma kokusu geliyordu burnuna, Louis bu kokunun Harry'nin saçlarından geldiğinde yemin edebilir ama onun elmaları sevmediği halde elma kokusu sürmesini anlayamaz. Sadece gülümser ve sorgulamadan güzel kokuyu art arda içine çeker.

Kıvırcığın yüzündeki rahatsız ifade ise çekilir, uyusa bile hissediyor çünkü nerede olduğunu.

Ama o seni hissetmiyor artık.

Louis yaptığı şey yüzünden daha da geri zekalı hissediyor sadece ve okula geldiklerinde en azından bunu azaltmak için omzunu sertçe sararak uyandırıyor onu. Harry de yerinden zıplayarak uyanıyor.

"Kalksana."

Uykulu gözlerini hızla kırpıştırdı Louis ile arasına mesafe koyup. Çatık kaşlı oğlan yanaklarının kızarmasına sebep olmuştu.

"Üzgünüm."

Değil.

Tüm gün dersleri dinlemek için zorla açık tuttuğu gözleri dışında uyuyan oydu. Uykusuzluk değildi sorun, Harry ne zaman hasta olsa önce bu hale gelirdi. Louis istese de umursamaz olamadı, ona çay aldı ve teneffüslerde saçlarını okşadı. Alice ya da diğerleri her neyse onları görüyordu ama onları da umursamadı, Harry de ilginç bir şekilde sesini çıkartmıyordu.

Koluna yasladığı başı, büzülen dudakları ve bitkince dağılmış buklelerini izledi. Solgun hali bile her şeyden daha güzeldi. Üstelik zararsızken de fazla masumdu.

Şimdi ise öğlen arası, kalabalık grup her zamanki yerinde, izleniyorlar. Louis, Alice ile göz göze geldiğinde kız ona gülümsüyor. Yanlarında dikilen iri çocuk Brent, kısık gözlerle bakıyor hep. Louis en çok ona ve Adam'a gıcık oluyor.

O kireç tenli, donuk ve kendisini bir halt sanan Adam, asla ama asla onların sınıfına gelmezdi neyseki. Louis uzun zamandır onu görmüyor. Gerçi, uyuduğu için hiçbirisini görmezdi ama en azından çıkışta kendisi bir bankta Harry'nin keyfi arkadaşlarına veda etmek isteyene kadar beklerken görürdü Adam'ı. Tabii Harry'nin şu sıralar onlarla pek konuşmaması da var.

Kıvırcığın kolunu dürttü.

"Harry? Eve gitmek ister misin?"

Derslerde zorlansa da kendisini ayakta tutan kıvırcık hayır diyemediği için kaşlarını kaldırarak teklifi reddediyor.

"Arkadaşların beni dövmez değil mi Harry?"

Kıvırcık kaşlarını çatıp gözlerini aralıyor. Maviler arkasındaki köşeye takılı.

İlk mesajı sosyal medyadan hafta sonu iletmişti Adam'a. Eh mantıken o da doğrudan kankası Brent'e. Şuan herhangi bir şey yoktu sadece, şüphe. Ama Harry biliyordu ki ikisi de maldı ve inanacaktı. Hah, sanki Louis sizin beyni delik kızınıza kaldı.

Boştaki kolunu kendisi gibi başını sıraya yatırmış Louis'nin üstüne atıp konuşmadan gözlerine baktı. Tamam kendisi dövüşte berbattı, Louis aksine işe yarar kol kasları ya da bıçağı falan yoktu, üstelik Brent ve Adam dev gibiydi Harry ise fazlasıyla zayıf ve ince ama bir şekilde emindi kendisi varken kimse Louis'e zarar veremezdi.

Biz bütünüz.

~

Malum yeni karakteri getiremedim bir türlü farkındayım, kısa kısa bölümler yazmak istiyorum biraz, sınav yılım rahat da oluyor böyle hızlı da.

Geçiş bölümüydü, anlaşılmayan bir şey olduğunu sanmıyorum ama varsa sorun lütfen buradayım ✨

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top