0.7
Yorumm 🤲
~
Yemeğe kadar kanepede uzanıp itişe itişe film izlediler. Jackie'nin her attığı yumruk ve tekme Louis'nin "İşte favori hareketim!" diye bağırmasına sebep oluyordu, özellikle sandalyeli olanlar.
Harry ise tabii ki tüm bunlara göz devirdi. Parmaklarındaki yüzükleri çevirdi, ojeli tırnaklarına baktı, saçlarının yeterince kıvırcık ve sağlıklı olduğunu anlamak için onlara dokundu filmi de izledi bir yandan. Louis'nin bu şeyleri izlemeyi sevdiği kadar izletmeyi sevdiğini biliyordu, ilgisi onu sevindirirdi. Fazlasıyla bilinçli de olsa bazen filmde olanlara gülüp tepki verdi.
Yaptığı şeyle ona dönüyor sessizce gülümsüyordu metalin süslediği ince dudaklar ve heyecanlanıyordu Harry.
Bu yeni değildi, ona maruz kalınca dünyadan kopar maviler sıcak bir deniz gibi coşarken üzerinde, nefesi kesilirdi. Ama şu da bir gerçek ki, uzun zamandır ne ilgisini görmüştü ne de gözlerindeki sıcaklığı. Şu kalbi, azla yetinmeyi öğreniyordu.
Biliyordu, Louis'nin mavileri soğuk bir kış mevsimindeki yeni doğan gök kadar keskindi artık ve kesinlikle Harry ile bir saniye bile yan yana kalmaktan memnun olmadığını göstermekten çekinmiyordu. İlk okul bittiğinden beri böyleydi.
Orta okulda birbirleriyle yaptıkları sadece kavga etmek olmuştu, kavga etmedikleri günler de kıvırcık diğerinin canına bir şekilde okuyordu. Çünkü ne demekti "onunla aynı okula gitmek istemiyorum" "sizinle gelmiyorum Harry var." "evde olmadığımı söyle!" şaka mı yapıyordu? Sadece bir yaz birlikte değillerdi ve köyden döndüğünde sevimli arkadaşı gitmiş şu asabi cüce gelmişti.
Diğerine ne kadar yalnız olduğunu ve kendisine katlanması gerektiğini göstermeye de işte o zamanlar başlamıştı. Louis ciddi ciddi kafayı yemek üzereydi, çünkü o yaz babasının kim olduğunu öğrenmiş ve hiçbir şey olamayacağına annesinin onu sevmediğine ya da arkadaşı olmadığına cidden inanmıştı. Troy ona velet Harry'nin hiçte iyi bir arkadaş olmadığını kanıtlamıştı. Ama sonuç olarak Louis liseye geçtikleri yıl onu her gördüğünde yüzünü ekşitmeyi, kaçmayı ya da kavga etmeyi, aileleri birbirlerine gittiklerinde evde saklamayı keserek direnmeyi bırakınca durulmuşlardı.
Ama evet gayet açık gözlerindeki soğukluk ve memnuniyetsizlik.
Harry de bu soğukluğu yüzünden ona istediği arkadaşlığı vermiyordu. Eh bir şekilde kötü de olsa tepki alarak sevildiğini hissetmek için düzenli olarak psikolojik şiddette bulunduğu da doğrudur. Bu şiddet çoğunlukla görmezden gelerek yardım etmek, hep yanında olup da onunla hiç ilgilenmemekti. Gerçekten işe yarıyordu, Louis'nin ona ihtiyacı vardı ve bu çok güzel bir hatırlatma yöntemiydi.
Ve şuan saçma sapan bir ilişkileri olsa da yan aynalardı ve orada aynı masada yemek yiyorlardı.
Mark ve Desmond yarım saat önce geldiklerinde kavga ettikleri çok belli olduğu için ucundan samimileştiler. Birbirlerine su getirip teşekkür falan ettiler? Samimiyet anlayışları?
Yapacak bir şey yok, ellerinden gelen buydu ve babaları bu konuda çok sertti. Onların kendi aralarında zıtlaşması bu ikiliyle de ayrıca kavga etmeleri için güzel bir sebepti, mesela geçen yaz ki bir olayda birbirlerini hastanelik ettikleri için babalarıyla da kavga etmişler sonuç olarak tatilin geri kalanı boyunca birlikte boktan bir sanayi merkezinde çalışmışlardı.
"Siz kavga mı ettiniz yine?"
Birinin kafası şiş diğerinin yanağı mordu elbette kavga etmişlerdi, şebek gibi davranıp konuyu kapatamazlardı. Onaylamazca süzdü Mark masanın karşısındaki çocukları.
Austin'in, yetiştirip büyüttüğü çocuğu soktuğu hale alışmıştı ve oğlunu çoğu zaman suçlamıyordu, Jay'le para biriktiriyorlardı en kısa zamanda bir uzmana gidecekti zaten ama Harry de arkadaşının oğluydu sonuçta gerginlik istemiyordu. Büyük masada kadınlar baş köşelere geçti, yemekleri yeni dağıtmışlardı. Sıcacık koku sardı etraflarını.
Kırmızılı, saç tutamlarını elinin tersiyle düzeltti masaya bakarken. Dilini hiçte soğuk olmayan metalde gezdirdi gergince.
"Aramızda hallettik baba. "
Kaşlarını imayla kaldırıp başını salladı, aralarında anlayışları göz yaşartıcıydı.
Desmond ise dik dik oğluna bakıyordu halen. Önündeki çorbaya bıkkınlıkla indi yeşiller, babasının yüzündeki ifadeden hoşlanmamıştı. Yatılı okul bakışı.
Ne zaman kırmızısıyla kavga etse gelip onu yatılı okulla tehdit ediyordu sikik adam. Onu ilgilendirmezdi. Ne isterse yapardı Louis ile.
Başını hepten eğip yemeğine baktı. baktı. baktı.
Beyaz porselen tabak renkten renge geçmiş, yemek de yemek hariç her şeye benzemişti.
Sohbetle süslü, beyaz masa. Başını çevirdiğinde gördüğü siyah boyayla çevrili soğuk maviler. Ama sıcak yemekler, köşedeki açık balkon kapısından içeri giren temiz hava. Kuru bir yaşama hissi. Kanını hissetti damarlarında, kırmızı. Ah kırmızı saçlar.
O baktı, oynadı diğerleri tabaklarını bitirdi yemek faslı da bitti. Baktı.
Ders çalışması gerekiyordu ama önündeki şahıs ile odasına gittiğinde fikrini değiştirdi. Artık uyumak istiyordu. Onunla.
"Yatabilir miyim benimle olmayan işin bittiyse?"
Yerdeki yatak örtüsünü kucağında toplayarak sorarken şüpheyle süzdü karşısındaki durgun şahsı. Durgun olduğu için rahatsız değildi Louis, hatta keşke hep böyle olsaydı!!
"Sana pijama vereceğim."
Harry gözlerine bakmadı, dolabına ilerleyip eline kareli takımını geçirip onları kırmızı kafalı çocuğa fırlattı. Kendisine de gri olanları çıkarttı. Giyindiler. Birbirlerinden utanmıyorlardı. Bu mümkün değildi.
Yatağa kendisini sırt üstü atıp duvar kenarına kayarken Harry ışıkları kapatıp geldi yanına.
"Annemler giderken kaldır beni."
Duymazdan geldi. Kaldırmayacaktı.
"Kilo almışsın."
"Pijaman çekmiştir."
Lanet takım üç yıllıktı. Kilo almıştı. Homurdandı. Yanındaki beden ona döndü.
Çıkan sevimli kıkırtıya kulak verdi. Böyle güzel gülmeyi nasıl başarıyordu? Daha doğrusu, nasıl bu kadar güzeldi? Kusursuz olmadığını biliyordu sadece çok güzeldi, kendisine ayrılan köşede bir tek kusurlar vardı sonuçta. Gamzeleri de.
Bazen düşünüyordu, ona hiç bu kadar yakın olamayacağı halde yüzüne güldüğü, değer verdiği yani Louis bir şeyler söylerken onlarla gülüşerek telefonda mesajlaştığına göre değer veriyordu, neyse işte şu sıradan insanlardan olmak isterdi. Bir yerlerde ilgisi için kıvranan Harry Styles fikri hiç rahatsız etmiyordu. Ama dediği gibi, uzaktan. Uzakta olmak isterdi. Değildi.
Yanındaydı, hatta bu göt herif tepesinden hiç ayrılmıyordu eh onca yakınlığa, tanıdıklığa rağmen oldukları hali görüyorsunuz. Karanlıkta göz devirdi.
"Beş kilo daha alırsan mükemmel olacaksın."
Karını pat patlayan elleri öfkeyle itti. Karnına dokunulmasını sev-mi-yor-du!
"Sana ne benden, o prenses saçlarını kes ve kendini mükemmel yap."
Dudaklarını büzdüğüne emindi. Sallamadı. Ayaklarıyla kıvırcığı itip kafasını yastıktan aşağı çekmesini sağladı, ortada olan tekli yastığın neredeyse tamamını ele geçirdi. Çok uykusu vardı. Gözlerini artık açamıyordu. Yatak çok rahattı, ince örtüye çok güzel sarılmıştı.
"Saçlarımı sevmiyor musun?"
Açıkçası, o saçları Harry'nin kendisinden daha çok seviyordu.
Uyuşukça elini kaldırıp aradığını bulmak için parmaklarıyla duygu sömürüsü modundaki çocuğun çenesini yokladıktan sonra zaferle kıvırcıklara dokundu. Bundan etkilendiğini biliyordu, okşanmaktan falan. Kedi midir nedir?
"Seviyorum."
Harry gözlerini kapatıp başını diğerinin omzuna yaklaştırırken saçlarını okşaması için resmen ısrar ediyordu. Burnunu pijamanın yakasına sürttü.
"Ama beni sevmiyorsun?"
Kaşlarını çatıp yattığı yerde kıpırdadı Louis. Uykusu vardı, uyku. uyku. Beyni çalışmıyordu. Sadece beyni değil, kasları da hareket kabiliyetini yitirmiş gibiydi. İşittiği masum ses ya da masumluktan öte şeytansı arkadaşının sorusu her neyse fena halde üşeniyordu buna cevap vermeye. İçinde olduğu geniş, kokulu pijamaya hepten gömülüp uyumak istiyordu o kadar. Harry gibi kokuyor.
Tam olarak uyumak da üzereydi. Saçları okşayan sargılı eli, yan dönmüş kendisine yaslanmış arkadaşının boynuna düşmüştü bile. Ama birden yüz üstü dönen o arkadaş kılıklı aptalın kolunu karnına sertçe atmasıyla korkup irkildi. Nefes alamadı. Piç, rahatsız olduğunu biliyordu.
Cidden, bir de sevilmeme nedeni mi soruyordu! Alın sebep.
"Yardım etmeyecek misin?"
Rahatsızlıkla inledi. Uyumak istiyordu.
"Kafan iyi mi senin, kes sesini bırak da uyuyayım."
Son sözleri uyuşuk da olsa söylediğini düşünüp duvara doğru biraz daha kaymaya çalıştı. Üzerindeki kol buna engel oluyordu. Sikik sargılı ellerini kullanabilse -
"Ben nerden bileyim kendimi gerçek anlamda sevdirmeyi Louis, asıl senin kafan iyi mi? Böyle bir şeye..."
Duraksayınca diğeri seslice nefes verdi. Kıvırcık telaşlanmıştı.
"yani, hiç böyle bir şeye ihtiyacım olmadı. Sen hep vardın ve sadece sen vardın beni seven."
Cidden ihtiyaç duymamıştı. Tanıştıkları günden beri zaten mavi gözlü tarafından seviliyordu. Vay be.
"Tamam işte, şimdi de yokum geri kalan dünya var neyse ki. Yat uyu Tanrı aşkına."
Harry ona ihtiyaç duyduğu için o yalnız değildi ve Louis yalnız olmak istemediği için diğeri ondan bir şeyleri zorla alabiliyordu. Tam anlamıyla ciddi bir konuydu bu, lanet olsun.
Ofladı diğerine iyice yaklaşırken yeşil gözleri yavaşça kapanan çocuk, nefesi Louis'nin boynuna çarpıyordu. İstemsizce çenesini kaldırıp buna daha da izin verdi o da. Kalbi hızlanıyordu.
"Buradasın hayır. Diğerleri gibi gölge oldun ama. Seni göremiyorum. Yalnız hissediyorum. Biz bir bütündük."
Yalnızlık, bu şey değil miydi. Onun alay ettiği ve Louis'nin mahkum olduğu şey! Gece gece (akşam) uykusu bu kadar varken fena halde sinir bozucuydu duydukları. Ama karşılık veremiyordu, başını indirse- hayır indiremeyeceği kadar yakındı.
"Ben bir şey yapamam."
"Peki ben ne yapacağım?"
Uykudan çaresizce sıyrıldı, üzerindeki kolu itmeye çalıştı. Şaka mıydı duydukları? Yarrak kafa günde on kişiyi birden kendisine aşık etmiyor muydu altı üstü Louis'e insansı davranacaktı. Bunu da ona kendisi söyleyecek değil ya! Midesi kasıldı. Bütün bu sevgi muhabbeti, ona daha da boktan hissettiriyordu. Çok mu zordu, sadece iyi bir muamele istiyordu. Atlantis falan değil.
"Bana ne yapacağımı söyle. Yemim ederim yaparım."
"Siktir git!"
Sesi yükselmişti. Umursamadı. Mavi gözleri kızarmıştı yorgunluktan, sırf o istiyor diye uyumamıştı. Bakın sevmese de mallık seviyesi aynıydı daha ne istiyordu ki o ne derse yapıyordu, hem de hiçbir fedakarlık vermeyen yine oyken.
Üzerine mıhlanmış kola uykulu uykulu defalarca vurdu. Ritmik darbelerini karanlıkta izledi diğeri.
"En azından ne yapmayacağımı söyle."
Sikik bir, evrensel şifre çözmüyordu. Sikik sikik davranmayı kesse bitecekti her şey. Sik kafalı.
Yeterince yakın olsalar da, büyük ihtimalle kıvırcık onu şu büyük ayıcıklardan sandığı için yüz üstü yattığı yerde Louis'yi daha da kendisine çekmişti resmen eziliyordu şuan, altında kalmıştı. Korkak küçük kız çocukları gibi sarılıyor.
"Ne yapmayacağımı söyler misin?"
Boynuna ve yüzüne gelen saçlar rahatsız ediyordu eliyle kafasını itip kendisi ondan hızla uzaklaştı.
"Harry - "
Yüzüne bakan dikkatli çocuğa çeviremedi zar zor açtığı gözlerini. Böyle bir muhabbete girdiklerine inanmıyordu! Huzursuzca üzerindeki kola baktı ve sargılı ellerinden birisiyle onun bileğini tuttu.
İkisinin de gözleri aynı yerde şimdi. Perdeler açık, pencereler de, kapı kapalı. İçeriden minik sesler geliyor, dışarıdan kahkahalar yankılanıyor. Uyunamayacak kadar güzel akşam.
Diliyle metali çevirdi. Mavileri yine kapanıyordu, diğeri halen bekliyor çünkü bu önemli.
"İnsanlar sevdikleri yüzünden çok üzülürlerse onları sevmeyi değil onları bırakırlar."
Üzmek? Louis seni bıraktı mı?
Gözlerini kırpıştırdı. Beyaz sargıyla sıkıca sarılı elden boyalı gözlere çıkarttı bakışlarını. Kendisine dönük değildi, kapatmıştı mavilerini, uzamış saçları yastığına düşüyordu, alnı kırmızı tutamlarla kaplıydı.
" Seni, çok mu üzdüm? "
Cevap alamamıştı, sesli olarak yani. Louis'nin yüzünde imalı bir gülümseme vardı. Yutkundu.
"N-nasıl çok üzmeyeceğim?"
Pekala, birazcık(!) duygularıyla oynamış olabilirdi ama bu sonuçtan haberi yoktu. Yani, birisini seviyorsanız üzmesini sorun etmezdiniz? Değil mi? Ya da birisi sizin yüzünüzden üzülüyorsa o kişi sizi seviyordu sonuçta.
"Tam bir sik kafalı gibi davranmayarak."
"Ama ya sik kafalıysam?"
Seslice iç çekti, sinirleniyordu yine.
"Siktir git o zaman."
"Her haliyle kabul edemez mi kimse kimseyi?"
Ha, Louis kaşlarını çattı. Piçe bak. Arkadaşlığı bırak, Tanrı korusun bu malla ileride evlenecek kızı.
"Her haliyle birisini kabul etmek demek enayi olmak demek değil aptal."
Ama ben enayiyim.
"Ne demekmiş ya, ve aptal sensin."
Alay ediyordu bir de? Ciddi ciddi saçını başını yolmuyorsa Louis, uykusu var diye.
"Birini gerçekten seven zaten her şeyi kabul eder ama karşısına senin gibi bir sik kafalı çıkınca insan sevgisini kendisinden bile saklıyor. Sonra o duygu kaybolduğu yerde çürüyüp gidiyor işte. Yapabileceğin tek şey onu bulmak, sik kafalı olmadan."
Harry gözlerini kırpıştırıp şaşkınca dudaklarını araladı. Saçları yüzüne geliyor, yüzü ısınıyordu. Dudaklarını büzdü yine. Seviyor. Sik kafanı değil.
"Ve kimsenin kalbini kontrol edemezsin, kimse de kendi kalbini kontrol edemez. Sevgi saf bir duygudur, müdahale edemezsin onunla oynarsan kaybedersin. Saf şeyler çok güçlüdür parçalar Harry. Ben seni zaten seviyordum bencillik yapıp sik kafanı korumak için oynama bununla, sadece insan ol ve bana da insan gibi davran."
Şuan kafasında dönen dümen oyundan farksızdı.
"Sevgi mi parçalar? Hiç mantıklı konuşmuyorsun."
Louis yanaklarını şişirip dışarı üfledi. O kadar cümleden takıldığı?
"Hayır aptal. Sevgi değil. Nefret. Saf şeyler çok hızlı yer değiştirir. En iyiler en kötü olmaya en yakın olanlardır hiç mi duymadın? Sevgi de nefrete yakındır kendimi sevdireyim derken sıvama istersen. Nefret yapışkan bir şey."
"Nerden biliyorsun?"
Nerden biliyorsun sen hiç nefret etmedin kimseden.
"Biliyorum."
"Bilemezsin."
Dişlerinin arasından tısladı ukala sese karşı.
"Bilirim."
"Harry ağlama, annen görmeden temizleneceğiz."
Küçük çocuk başını iki yana sallayıp şiddetle ağlamaya devam etti, elleriyle yüzünü örtmüş ve çamur olmuş kıyafetleriyle öylece evin kapısında bekliyordu.
"Çok kızacak, bu kıyafeti yeni almıştı."
Kum olmuş saçlarını eliyle karıştırırken arkadaşı için üzüldü. Keşke onu çağırmasaydı aşağı.
"Yıkarım ben."
Louis ayakkabılarını çıkarttı, sonra polis arabalı çoraplarını da çıkarttı çünkü çamur olmuştu. Kıvırcık saçlı oğlanın pantolonunun cebinden telaşla anahtarı alıp kapıyı açtı. Evde kimse yoktu.
Kapının önünde toz içindeki diğer kıyafetlerini de çıkarttı. Kimse anlamayacaktı bile onların ne yaptığını. Yoksa ceza alırlardı!
Atleti ve üşümesin diye pantolonun altından giydiği şortla kaldığında eve girip koşarak mutfaktan bir poşet aldı. Hazza halen ağlıyordu, acele etmeliydi.
Her yerleri çamurdu, hele kıvırcık. Yuvarlanmıştı bildiğiniz yerde.
Üşüdüğünü hissetti Louis. Sonbahar vurmuştu çoktan elbette üşüyecekti. Yanakları kızardı. Elleri buz gibi olmuştu. Çabuk hasta olurdu.
Kendi kıyafetlerini poşete atıp Harry'nin yüzünü örten ellerini tuttu. Çocuk soğuk parmaklarla irkildi.
"Hadi, sen de poşete koy onları."
Küçük arkadaşı titriyordu ve Harry o hasta olacak diye korkup hemen dediği şeyi yaptı. Üzerini çıkartırken burnunu çekiyor bir yandan da gözlerini siliyordu. Saçları karma karışık tozlu, elleri kum içinde ve sarı renkli kazağı da çamurdan ağırlaşmıştı.
Sonunda o da atleti ve şortuyla kaldığında poşeti doldurdu, eve girdiler.
" Hemen banyoya git Louis, sıcak suyu aç. "
İkinci sınıftalardı. Karşıdaki yolu yıkıp bulvar yapacaklardı ve her yer kazılmış toprak olmuştu. Onlar da haliyle gidip orada oynamışlardı ama kendilerini asansörde gördükleri an Harry ağlamaya başlamıştı.
Fena halde üşüyen çocuk, Anne teyzenin odasındaki küçük banyoya girip sıcak suyu açıp altına girdi. Titriyordu. Kollarını birbirine sardı. Tepesindeki duş başlığından akan su çok yüksekten düştüğü için kafasını acıtıyordu ama bunu umursamadı. Mermere akan çamuru izledi. Diğeri ise poşetteki kıyafetleri kendi odasının karşısındaki büyük banyoda leğenin içine atmış hemen arkadaşının yanına gitmişti.
"Harry! Çok sıcak oldu!"
Kenara çekilip morarmış dudaklarıyla muslukla oynayan çocuğu tekrar suyun altına itip ısıyı ayarladı. Koluna dokunduğunda onun halen soğuk olduğunu fark etmişti.
Kendisi de ıslandığında küçük ellerini temizledi önce. Dudaklarını büzerek arkadaşına döndü. Çok üşüyor gibi görünüyordu. Öylece kollarını bedenine dolanmıştı ve titriyordu.
"Sen, hasta mı olacaksın Lou?"
Başını iki yana salladı. Konuşamayacak kadar yorgundu. Islak saçlarına dalan parmakları hissetti, mavi gözlerini suyun altında açamıyor ve yeşillere bakamıyordu ama gülümsedi.
"Ben seni iyileştiririm ki zaten."
Harry, çocuğun kumla tozla dolu saçlarını şampuanla annesinden öğrendiği kadar yıkamaya başlarken dikkatliydi. Arkadaşının gözüne köpük gelmesin diye çok uğraşıyordu ama bir şekilde tepelerindeki su buna engel oluyordu. Neyse ki Louis nefesini tutmuş, gözlerini kapatmıştı ve Harry işini bitirene kadar kıpırdamamıştı. Uslu çocuk.
Geri çekildiğinde, ellerine birer sabun alıp kendilerini temizlemeye çalıştılar, fark etmeden üşümüşlerdi. Kesinlikle hasta olacaklardı. Atletlerini çıkarttılar, hatta sonra şortlarını ve çamaşırlarını da çıkarttılar. Birbirlerine bakıp çıplaklıklarına gülüyorlardı arada.
Su yüzünden düzleşen kıvırcıkları olduğundan daha uzun bir hal alıp Harry'nin ensesine dökülüyordu ve çocuk hiçbir şekilde onları tarayamadığı için kafasındaki taşlardan kurtulamıyordu, arkadaşı da ona yardım etti.
"Ah, yavaş tara!"
Özür diledi. Daha önce hiç kimsenin saçını taramamıştı. Hele kıvırcık! Önüne geçip öyle yapmaya çalıştı biraz da, taşlar bir süre sonra neredeyse bitmişti.
Harry onun yine üşüdüğünü fark edince kolunu tutup tekrar suyun altına çekti. Maviler hemen kapandı. Arkadaşı tarağı alıp yere atmıştı teşekkür etmek için elleriyle gözlerini kapatan çocuğun yanağını şap diye öperken. Çıkan sesle güldüler. Louis bir öpücük kazandığı için ısınmıştı birden.
"Kıyafetleri nasıl temizleyeceğiz?"
"Ben yıkayacağım."
"Bilmezsin ki."
"Bilirim! "
Gülümsedi, gamzeleri ortaya çıkmıştı. Gözleri parlıyordu, sinirli görünen arkadaşının ıslak yanaklarını tutup sıktı. Yanakları çok güzeldi.
"Bilgili Loeh."
Aklına gelen anıyla arkadaşına daha sıkı sarıldı Harry. Ona sarılmayı seviyordu. Şu aralarındaki gerginlik olmasa sevdiğini bile unutacaktı. Huzurlu.
"Ciddiyim lahana kafa sıvarsan kurtaramazsın - "
Tuttuğu ince bileği sıkıp karnındaki eli üzerinden çekti. Uzaklaştı, göz göze geldiler.
" Ve insanlar sadece sevdikleri insanların onlara dokunmasını sever."
~
Şuana kadar okuduklarınızdan ne anladınız? Ya da bir şey anladınız mı?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top